SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Beled Suresi
8.Ayet |
أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ -8 |
(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? |
Vermedik mi biz ona iki göz |
(8-9) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi ? |
Biz ona vermedik mi: İki göz |
(8-9) Onun için iki göz vermedik mi? Ve bir dil ile iki dudak vermedik mi? |
30 / 594 |
Beled Suresi
9.Ayet |
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ -9 |
(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? |
Ve bir dil ve iki dudak; |
(8-9) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi ? |
Bir dil, iki dudak? |
(8-9) Onun için iki göz vermedik mi? Ve bir dil ile iki dudak vermedik mi? |
30 / 594 |
Beled Suresi
10.Ayet |
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ -10 |
(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? |
İki de tepe gösterdik |
(Doğru ve eğri olmak üzere) iki de yol göstermedik mi ? |
Ona iki tepeyi (anasının iki memesini emmenin veya hayır ve şerrin yolunu) gösterdik. |
(10-12) Ve Biz ona iki de tepe yolu gösterdik. Fakat o, o sarp yokuşu geçemedi. O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30 / 594 |
Beled Suresi
11.Ayet |
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ -11 |
Fakat o, sarp yokuşa atılmadı. |
Fakat o göğüs veremedi o (akabeye) sarp yokuşa |
Ama o sarp geçidi geçmeye katlanmadı. |
Fakat o, sarp yokuşa atılamadı. |
(10-12) Ve Biz ona iki de tepe yolu gösterdik. Fakat o, o sarp yokuşu geçemedi. O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30 / 594 |
Beled Suresi
12.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ -12 |
Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Bildin mi o sarp yokuş ne? |
Sarp geçidin ne olduğunu bilir misin ? |
Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
(10-12) Ve Biz ona iki de tepe yolu gösterdik. Fakat o, o sarp yokuşu geçemedi. O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30 / 594 |
Beled Suresi
13.Ayet |
فَكُّ رَقَبَةٍ -13 |
O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir. |
(Fekki rakabe) esîr bir boyun kurtarmak |
Bir köle ya da esirin bağını çözüp hürriyetine kavuşturmaktır. |
Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek, |
(O) Bir köle azad etmektir. |
30 / 594 |
Beled Suresi
14.Ayet |
أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ -14 |
(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. |
Veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek |
(14-15-16) Veya açlık gününde (kıtlık zamanında) hısım sayılan bir yetime veya yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula yedirmektir. |
Yahut açlık gününde doyurmaktır: |
Yahut bir kıtlık gününde yemek yedirmektir. |
30 / 594 |
Beled Suresi
15.Ayet |
يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ -15 |
(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. |
Yakınlığı olan bir yetîme |
(14-15-16) Veya açlık gününde (kıtlık zamanında) hısım sayılan bir yetime veya yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula yedirmektir. |
Akrabâ olan yetimi, |
(15-16) Karabet sahibi olan bir yetime. Veyahut yerlere serilmiş bir yoksula. |
30 / 594 |
Beled Suresi
16.Ayet |
أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ -16 |
(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. |
Veya toprak döşenen bir miskîne |
(14-15-16) Veya açlık gününde (kıtlık zamanında) hısım sayılan bir yetime veya yere serilmiş (bitkin, kimsesiz) bir yoksula yedirmektir. |
Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu. |
(15-16) Karabet sahibi olan bir yetime. Veyahut yerlere serilmiş bir yoksula. |
30 / 594 |
Beled Suresi
17.Ayet |
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ -17 |
(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir. |
Sonra olmadı o iyman edip de sabra vasıyyetleşen ve merhamete vasıyyetleşenlerden |
Sonra da birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye eden mü´minlerden olmaktır. |
Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak. |
(17-18) Sonra da imân etmiş olanlardan ve birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiyede bulunanlardan olmaktır. İşte meymenet sahipleri onlardır. |
30 / 594 |
Beled Suresi
18.Ayet |
أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ -18 |
(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir. |
Ki onlardır işte meymenet sahibleri (Ashab-ı Meymene) |
İşte bunlar sağ tarafta yerlerini alanlardır. |
İşte onlar sağın adamlarıdır (Kitabı sağından verilen uğurlu kişilerdir). |
(17-18) Sonra da imân etmiş olanlardan ve birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiyede bulunanlardan olmaktır. İşte meymenet sahipleri onlardır. |
30 / 594 |
Beled Suresi
19.Ayet |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ -19 |
Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir. |
Âyetlerimize küfr edenler ise onlardır işte: Şeâmet sahibleri (Ashab-ı Meş´eme) |
Âyetlerimizi inkâr edenler ise sol tarafta yerlerini alanlardır. |
Âyetlerimizi tanımayanlar ise solun adamlarıdır (Kitabı solundan verilen uğursuz kişilerdir). |
Ve o kimseler ki, Bizim âyetlerimizi inkâr ettiler. Onlar da şeamet sahipleridir. |
30 / 594 |
Beled Suresi
20.Ayet |
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ -20 |
Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır. |
Üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacak |
Ve üzerlerine kapılan kapanmış bir ateş.. |
Onlara (kapıları) üzerlerine kilitlenecek bir ateş vardır! |
Onların üzerlerine her tarafı kapalı bir ateş vardır. |
30 / 594 |
Şems Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا -1 |
Güneşe ve onun aydınlığına andolsun, |
Kasem olsun o güneşe ve parıltısına |
Güneş´e ve onun kuşluk vaktindeki parlak aydınlığına, |
Güneşe ve onun aydın sabahına andolsun, |
(1-3) Andolsun güneşe ve aydınlığa. Ve güneşe tâbi olduğu vakit kamere. Ve güneşi açıkladığı vakit gündüze. |
30 / 594 |
Şems Suresi
2.Ayet |
وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا -2 |
Onu izlediğinde Ay’a andolsun, |
Ve aya: uyduğu zaman ona |
(Güneş´ten ışık alıp) ona tabi´ (uydu) olduğu zaman Ay´a, |
Onu izleyen aya andolsun, |
(1-3) Andolsun güneşe ve aydınlığa. Ve güneşe tâbi olduğu vakit kamere. Ve güneşi açıkladığı vakit gündüze. |
30 / 594 |
Şems Suresi
3.Ayet |
وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا -3 |
Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun, |
Ve gündüze: Açtığı zaman onu |
Güneşi açtığı zaman gündüze, |
Güneşi ortaya çıkaran gündüze andolsun. |
(1-3) Andolsun güneşe ve aydınlığa. Ve güneşe tâbi olduğu vakit kamere. Ve güneşi açıkladığı vakit gündüze. |
30 / 594 |
Şems Suresi
4.Ayet |
وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا -4 |
Onu bürüdüğünde geceye andolsun, |
Ve geceye: Sararken onu |
Güneşi örtüp bürüdüğü zaman geceye, |
Onu örten geceye andolsun. |
(4-5) Ve güneşi örtüp ışıklığını gideren geceye. Ve göğe ve onu bina edene. |
30 / 594 |
Şems Suresi
5.Ayet |
وَالسَّمَاءِ وَمَا بَنَاهَا -5 |
Göğe ve onu bina edene andolsun, |
Ve göğe ve onu bina edene |
Göğe ve onu yapana, |
Göğe ve onu yapana andolsun. |
(4-5) Ve güneşi örtüp ışıklığını gideren geceye. Ve göğe ve onu bina edene. |
30 / 594 |
Şems Suresi
6.Ayet |
وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا -6 |
Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun, |
Ve yere ve onu döşeyene |
Yere ve onu yapıp döşeyene, |
Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene andolsun. |
(6-7) Ve yere ve onu yayıp döşeyene. Ve nefse ve onu düzeltmiş olana. |
30 / 594 |
Şems Suresi
7.Ayet |
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا -7 |
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. |
Ve bir nefse ve onu düzenliyene |
Nefse ve onu düzenleyip biçimlendirene, |
Nefse ve onu biçimlendirene, |
(6-7) Ve yere ve onu yayıp döşeyene. Ve nefse ve onu düzeltmiş olana. |
30 / 594 |
Şems Suresi
8.Ayet |
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا -8 |
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. |
Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyliyene ki |
Sonra da ona fenalıklarını ve (bunlardan) sakınmasını ilham edene yemîn olsun ki, |
Ona bozukluğunu ve korunmasını (isyânını ve itâ´atini) ilhâm edene andolsun ki: |
Sonra da ona günahını ve takvâsını ilham etmiş olana (andolsun ki), |
30 / 594 |
Şems Suresi
9.Ayet |
قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا -9 |
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. |
Gerçek felâh bulmuştur onu temizlikle parlatan |
Kendini (inkâr ve günah kirlerinden) arındıran kimse, korktuğundan kurtulup umduğuna ermiştir. |
(Allâh´tan başkasına tapmayarak) Nefsini yücelten kazanmış, |
(9-10) Nefsini temizlemiş olan şüphe yok ki, felâha ermiştir. Ve muhakkak ki, nefsini noksana düşüren de hüsrâna uğramıştır. |
30 / 594 |
Şems Suresi
10.Ayet |
وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّاهَا -10 |
Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır. |
Ve ziyan etmiştir onu kirletip gömen |
Ve kendini (inkâr ve günah ile) örtüp (karanlıklara) gömen kimse hüsrana uğramıştır. |
(Yaratıklara taparak) Onu alçaltan da ziyana uğramıştır. |
(9-10) Nefsini temizlemiş olan şüphe yok ki, felâha ermiştir. Ve muhakkak ki, nefsini noksana düşüren de hüsrâna uğramıştır. |
30 / 594 |
Şems Suresi
11.Ayet |
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا -11 |
Semûd kavmi, azgınlığı sebebiyle yalanladı. |
Semûd inanmadı azgınlığından |
Semûd kavmi azgınlıkları yüzünden (peygamberi) yalanladılar. |
Semûd (kavmi), azgınlığı yüzünden (Hakk´ı) yalanladı. |
(11-12) Semûd kavmi azgınlığı sebebiyle (Peygamberlerini) tekzîp etmişti. Onların en şâkisi ayaklandığı zaman. |
30 / 594 |
Şems Suresi
12.Ayet |
إِذِ انْبَعَثَ أَشْقَاهَا -12 |
Hani onların en bedbaht olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı. |
O en yaramazları fırladığı zaman |
En haydut bedbahtları ileri atılınca, (yalanlama daha da hız kazanmıştı). |
En haydutları ayaklandığı zaman, |
(11-12) Semûd kavmi azgınlığı sebebiyle (Peygamberlerini) tekzîp etmişti. Onların en şâkisi ayaklandığı zaman. |
30 / 594 |
Şems Suresi
13.Ayet |
فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا -13 |
Allah’ın Resûlü de onlara şöyle demişti: “Allah’ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun.” |
Ki o vakit demişti onlara Allahın resulü: Gözetin Allahın nâkasını ve sulanışını |
Allah´ın peygamberi onlara: «Allah´ın (mu´cize olarak verdiği) devesine ve su içme sırasına dikkat edin, (ona sakın kötülükle dokunmayın)» dedi. |
Allâh´ın elçisi onlara: "Allâh´ın devesine ve onun su içme hakkına dokunmayın!" demişti. |
(13-14) Onlara Allah´ın Resûlü demişti ki: «Allah´ın dişi devesine ve onun sulanışına (dokunmayınız).» Fakat O´nu yalancı saydılar, deveyi boğazladılar. Artık onları günahları sebebiyle Rableri azap ile kuşattı da kendilerini müsavî bir ukûbete uğrattı. |
30 / 594 |
Şems Suresi
14.Ayet |
فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا -14 |
Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helâk etti ve kendilerini yerle bir etti. |
Fakat inanmadılar ona da devirdiler onu. Âlemlerin rabbı da günahlarını başlarına geçiri geçiriverdi de o yeri düzleyiverdi. |
Buna rağmen onlar, peygamberi yalanlayıp deveyi yere devirerek kestiler. Rabları da onlara, günahları sebebiyle azâb indirdi de yerle bir etti. |
Onu yalanladılar, deveyi kestiler. Rableri de, günâhları yüzünden azâbı başlarına geçirip, orayı dümdüz etti. |
(13-14) Onlara Allah´ın Resûlü demişti ki: «Allah´ın dişi devesine ve onun sulanışına (dokunmayınız).» Fakat O´nu yalancı saydılar, deveyi boğazladılar. Artık onları günahları sebebiyle Rableri azap ile kuşattı da kendilerini müsavî bir ukûbete uğrattı. |
30 / 594 |
Şems Suresi
15.Ayet |
وَلَا يَخَافُ عُقْبَاهَا -15 |
Allah, bunun sonucundan çekinmez de! |
Öyle ya o sonundan korkacak değil ki. |
O, bunun sonundan endişe de etmez, (çünkü her işi âdil, her hükmü mutlak hikmettir). |
(Rab) Bu işin sonundan korkmaz. |
Ve Allah Teâlâ onların bu ihlak-i akibetinden korkacak değildir. |
30 / 594 |