SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Kiyamet Suresi
20.Ayet |
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ -20 |
(20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. |
Hayır hayır siz pişîni seviyorsunuz |
Hayır, siz tezelden dünya hayatını sevip istiyorsunuz. |
Hayır, siz çabuk (geçen şu dünyây)ı seviyorsunuz da, |
(20-21) Yok, yok. Siz acele olanı seversiniz. Ve ahireti bırakıverirsiniz. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
21.Ayet |
وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ -21 |
(20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. |
Ve Âhıreti bırakıyorsunuz |
Âhiret´! bırakıyorsunuz. |
Âhireti bırakıyorsunuz. |
(20-21) Yok, yok. Siz acele olanı seversiniz. Ve ahireti bırakıverirsiniz. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
22.Ayet |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ -22 |
O gün birtakım yüzler aydındır. |
Nice yüzler o gün ışılar parlar |
O gün yüzler var pırıl pırıl ışılar, |
Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar, |
(22-23) O günde birtakım yüzler parıldanıcıdır. Rablerine nazar edicidir. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
23.Ayet |
إِلَىٰ رَبِّهَا نَاظِرَةٌ -23 |
Rablerine bakarlar. |
Rabbına nâzır |
Ve Rablarına bakar. |
Rabbine bakar. |
(22-23) O günde birtakım yüzler parıldanıcıdır. Rablerine nazar edicidir. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
24.Ayet |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ -24 |
O gün birtakım yüzler de asıktır. |
Nice yüzler de o gün ekşir pusarır |
Yüzler de var, o gün asık ve kararmıştır. |
Yüzler de var ki o gün asıktır. |
Bir kısım yüzler de o gün pek ekşi bir haldedir. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
25.Ayet |
تَظُنُّ أَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌ -25 |
Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar. |
Anlar ki kendilerine bel kıran yapılır |
Bel kemiğinin kırılacağını anlar. |
Kendisine bel kemiklerini kıran (belâ)nın yapılacağını anlar. |
(25-26) Sanır ki, ona arka kemiklerini kıracak bir muamele yapılacaktır. Hayır hayır... Vaktâ ki (can) boyun halkasının kemiklerine kavuşur. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
26.Ayet |
كَلَّا إِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَ -26 |
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. |
Hayır hayır ne zaman ki o can köprücüklere dayanır |
Hayır, (can) köprücük kemiğine dayandığı zaman. |
Hayır, ne zaman ki can, köprücük kemiklerine dayanır, |
(25-26) Sanır ki, ona arka kemiklerini kıracak bir muamele yapılacaktır. Hayır hayır... Vaktâ ki (can) boyun halkasının kemiklerine kavuşur. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
27.Ayet |
وَقِيلَ مَنْ ۜ رَاقٍ -27 |
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. |
Ve denilir: kim var bir okuyacak? |
Okuyup üfleyecek bir kimse yok mudur? denilecek. |
Ve (başında bulunanlar tarafından): "Kim afsun yapar acaba? denir, |
Ve denilmiş olur ki: «Tedavi edebilecek kim var?» |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
28.Ayet |
وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ -28 |
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. |
Ve sezer o dem temamelfirak |
Artık ayrılma vaktini anlar. |
Ve kendisi artık bunun, ayrılık zamanı olduğunu anlar, |
Ve onun şüphesiz bir ayrılış olduğunu sanmış bulunacaktır. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
29.Ayet |
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ -29 |
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. |
Ve dolaşır el ayak, bacağa bacak |
Bacaklar birbirine dolaşır. |
Ve bacak bacağa dolaşır. |
(29-30) Ve bacak da bacağa dolaşmış olacaktır. O günde sevk olunmak yalnız Rabbinedir. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
30.Ayet |
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ -30 |
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. |
Rabbınadır o gün yalnız mesak |
O gün sevk, ancak Rabbına doğru olacak. |
İşte o gün, sevk Rabbinedir (can, Allâh´ın huzûruna sevk edilir). |
(29-30) Ve bacak da bacağa dolaşmış olacaktır. O günde sevk olunmak yalnız Rabbinedir. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
31.Ayet |
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّىٰ -31 |
O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. |
Fakat o ne sadaka verdi ne namaz kıldı |
Ne gerçeği doğrulayıp kabul etmiş, ne de namaz kılmıştı. |
Ne sadaka verdi, ne de namaz kıldı. |
(31-32) Fakat ne tasdik etti ve ne de namaz kıldı. Velâkin tekzîp etti ve yüz çevirdi. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
32.Ayet |
وَلَٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ -32 |
Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti. |
Ve lâkin yalan dedi ve döndü |
Fakat hem yalanlamıştı, hem yüzçevirmişti. |
Fakat yalanladı, döndü. |
(31-32) Fakat ne tasdik etti ve ne de namaz kıldı. Velâkin tekzîp etti ve yüz çevirdi. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
33.Ayet |
ثُمَّ ذَهَبَ إِلَىٰ أَهْلِهِ يَتَمَطَّىٰ -33 |
Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti. |
Sonra da gerneşe gerneşe ehline gitti |
Sonra da salına salına gurur içinde ehline (yakınlarına) gitmişti. |
Sonra çalım satarak âilesine gitti. |
Sonra da ailesinin yanına böbürlene böbürlene gitti. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
34.Ayet |
أَوْلَىٰ لَكَ فَأَوْلَىٰ -34 |
(34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir. |
Gerektir sana o belâ gerek |
Yazıklar olsun sana yazıklar! |
Yazık sana yazık! |
Vay sana! Vay sana! |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
35.Ayet |
ثُمَّ أَوْلَىٰ لَكَ فَأَوْلَىٰ -35 |
(34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir. |
Evet, gerektir sana o belâ gerek |
Sonra yine yazıklar olsun sana yazıklar! (Sen bu azaba çok daha lâyıksın.) |
Yine yazık sana yazık! |
(35-36) Sonra yine vay sana! Vay sana. İnsan sanır mı ki, başıboş bırakılacaktır? |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
36.Ayet |
أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى -36 |
İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. |
Sanır mı insan muhmel bırakıla |
İnsan başıboş bırakıldığını mı sanır ? |
İnsan, başı boş bırakılacağını mı sanır? |
(35-36) Sonra yine vay sana! Vay sana. İnsan sanır mı ki, başıboş bırakılacaktır? |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
37.Ayet |
أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَىٰ -37 |
O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi? |
Değil miydi bir nutfe dökülen menîden? |
Kendisi atışkan bir meniyden değil miydi ? |
Kendisi dökülen meniden bir nutfe (sperm) değil miydi? |
(37-38) O dökülen meniden bir damla su değil mi idi? Sonra bir kan pıhtısı oldu, artık (Allah onu) yarattı, sonra da (azasını) düzeltti. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
38.Ayet |
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّىٰ -38 |
Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi. |
Sonra bir aleka, oldu derken biçimine koydu, derken tesviye etti de |
Sonra kan pıhtısı oldu derken Allah, onu yaratıp biçimlendirerek düzene koydu. |
Sonra alaka (rahme asılan embriyo) oldu da (Rabbi onu) yarattı, düzenledi. |
(37-38) O dökülen meniden bir damla su değil mi idi? Sonra bir kan pıhtısı oldu, artık (Allah onu) yarattı, sonra da (azasını) düzeltti. |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
39.Ayet |
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ -39 |
Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti. |
Yapdı ondan da iki eşi: erkek ve dişi |
Derken ondan dişi ve erkek çiftler meydana getirdi. |
O (meni)den iki çifti: Erkeği ve dişiyi var etti. |
(39-40) Sonra ondan erkek ve dişi iki sınıf (var) kıldı. Artık o (Hâlık-ı Azîm) ölüleri diriltmeye kâdir değil midir? (Elbette kâdirdir) |
29 / 577 |
Kiyamet Suresi
40.Ayet |
أَلَيْسَ ذَٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ -40 |
Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? |
O, ölüleri diriltmeye kadir değil mi? |
Artık bunu yapan (Yüce Kudret), ölüleri diriltmeye kadir değil midir ? |
Şimdi bun(ları yapan Allâh)ın ölüleri diriltmeğe gücü yetmez mi? |
(39-40) Sonra ondan erkek ve dişi iki sınıf (var) kıldı. Artık o (Hâlık-ı Azîm) ölüleri diriltmeye kâdir değil midir? (Elbette kâdirdir) |
29 / 577 |
İnsan Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا -1 |
İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti. |
Fil´hakîka geldi insan üzerine dehirden bir müddet o anılır bir şey olmadı |
İnsan üzerine zamandan öyle bir dönem gelip geçti ki, o anılmaya değer bir şey değildi. |
İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? |
(1-3) Muhakkak insan üzerine gayri mahdut zamandan bir mahdut zaman gelmiştir ki, (o zaman da bilinip) yâdolunmuş bir şey olmamıştı. Şüphe yok ki, Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, onu imtihan ediyoruz. İmdi onu işitici, görücü kıldık. Muhakkak ki, Biz ona hidâyet yolunu gösterdik, gerek şükredici ve gerek nankör olsun. |
29 / 577 |
İnsan Suresi
2.Ayet |
إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا -2 |
Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. |
Çünkü biz yarattık o insanı bir takım katgılarla mezcedilmiş (emşac) bir nutfeden, evire çevire mübtelâ kılmak üzerede onu bir semî´ basîr yaptık |
Şüphesiz ki biz, insanı bileşik bir nutfeden yarattık da onu denemekteyiz. Bu sebeple onu işiten ve gören yaptık. |
Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden yarattık da onu işitici, görücü yaptık. |
(1-3) Muhakkak insan üzerine gayri mahdut zamandan bir mahdut zaman gelmiştir ki, (o zaman da bilinip) yâdolunmuş bir şey olmamıştı. Şüphe yok ki, Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, onu imtihan ediyoruz. İmdi onu işitici, görücü kıldık. Muhakkak ki, Biz ona hidâyet yolunu gösterdik, gerek şükredici ve gerek nankör olsun. |
29 / 577 |
İnsan Suresi
3.Ayet |
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا -3 |
Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder. |
Her halde biz ona yolu gösterdik, ister şâkir olsun ister nankör kâfir |
Gerçekten biz, insana yol gösterdik ; o ya şükredici, ya da nankör inkarcı olur. |
Biz ona yolu gösterdik: Ya şükredici veya nânkör olur. |
(1-3) Muhakkak insan üzerine gayri mahdut zamandan bir mahdut zaman gelmiştir ki, (o zaman da bilinip) yâdolunmuş bir şey olmamıştı. Şüphe yok ki, Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, onu imtihan ediyoruz. İmdi onu işitici, görücü kıldık. Muhakkak ki, Biz ona hidâyet yolunu gösterdik, gerek şükredici ve gerek nankör olsun. |
29 / 577 |
İnsan Suresi
4.Ayet |
إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلَاسِلَ وَأَغْلَالًا وَسَعِيرًا -4 |
Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık. |
Çünkü biz, kâfirler için, zincirler, tomruklar, bir de Seıyr hazırladık |
Hakikat biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alev alev köpüren bir ateş hazırladık. |
Biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır. |
Hakikaten Biz kâfirler için zincirler ve bukağılar ve alevlendirilmiş bir ateş hazırladık. |
29 / 577 |
İnsan Suresi
5.Ayet |
إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا -5 |
İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler. |
Haberiniz olsun ebrar (hayır sahibi iyi insanlar) öyle dolgun bir kadehten içeceklerdir ki mizacı olmuştur kâfur |
Şüphesiz ki, iyi kişiler, karışımı kâfur olan bir bardaktan içerler. |
İyiler de, karışımı kâfûr olan bir kadehten içerler. |
Muhakkak ki, hâlisane ibadet sahipleri bir kaseden içerler ki, ona katılmış şey, kâfûr suyudur. |
29 / 577 |