SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Büruc Suresi
12.Ayet |
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ -12 |
Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir. |
Hakîkat rabbının tutuşu şediddir |
Şüphesiz ki Rabbin tutup kahretmesi çok şiddetlidir. |
Şüphesiz Rabbinin tutuşu şiddetlidir. |
Şüphesiz ki Rabbinin kavrayıp tutuşu pek şiddetlidir. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
13.Ayet |
إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ -13 |
Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrarlar. |
Çünkü o hem mübdî hem muîddir |
Doğrusu O, önce yoktan başlatıp var kılar; sonra da öldürüp yeniden geri çevirir. |
İlkin var eden, sonra geri çevirip yeniden yaratan O´dur. |
Muhakkak ki O´dur, bidâyeten yaratır ve iade eder olan O´dur. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
14.Ayet |
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ -14 |
O, çok bağışlayandır, çok sevendir. |
Onunla beraber gafurdur, çok sevgili (vedud)dur |
O, çok bağışlayandır, çok sevilen ve sevendir. |
O bağışlayandır, sevendir. |
Ve çok bağışlayan, çok seven O´dur. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
15.Ayet |
ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ -15 |
Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır. |
Arşın sahibi, şanlı (mecîd)dir |
Yüce şerefli, şanlı Arş´ın sahibidir. |
Arş´ın sâhibidir, yücedir. |
Arş´ın Azîmüşşan sahibidir. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
16.Ayet |
فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ -16 |
Dilediğini mutlaka yapandır. |
Dilediğini yapar (fa´alün limâ yürîd)dir |
İrâde ettiğini kusursuz yapandır. |
İstediğini yapandır. |
Dilediğini hakkıyla yapandır. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
17.Ayet |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ -17 |
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi? |
geldi ya, sana kıssası o orduların (o cünudun) |
(17-18) Fir´avn ve Semûd askerlerinin haberi sana geldi ya.. |
O orduların haberi sana geldi mi? |
(17-18) Sana o orduların haberi geldi mi? Fir´avun ile Semûd´un (haberi)? |
30 / 590 |
Büruc Suresi
18.Ayet |
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ -18 |
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi? |
Fir´avnin ve Semudün |
(17-18) Fir´avn ve Semûd askerlerinin haberi sana geldi ya.. |
(Yani) Fir´avn ve Semûd (kavimlerin)in? |
(17-18) Sana o orduların haberi geldi mi? Fir´avun ile Semûd´un (haberi)? |
30 / 590 |
Büruc Suresi
19.Ayet |
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ -19 |
Hayır, inkâr edenler, hâlâ yalanlamaktadırlar. |
Fakat o küfredenler hâlâ bir tekzibde |
Hayır, hayır; o küfredenler durmadan (Hakk´ı) yalanlamakta.. |
Doğrusu, nânkörler bir yalanlama içindedirler. |
Fakat kâfir olan kimseler, tekzîp etmektedirler. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
20.Ayet |
وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ -20 |
Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır. |
Halbuki Allah arkalarından kuşatmış |
Allah ise onları arkalarından kuşatmıştır. |
Allâh ise onları arkalarından kuşatmıştır. |
Halbuki Allah, arkalarından kuşatıcıdır. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
21.Ayet |
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَجِيدٌ -21 |
Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır. |
Fakat o şanlı bir Kur´andır |
Hayır, (gerçek onların iddia ettiği gibi değildir), bu (Kitap) çok şanlı şerefli Kur´ândır. |
Hayır, (Kur´ân, onların dedikleri gibi bir söz değil), o şerefli bir Kur´ân´dır. |
Hayır o, (tekzîb ettikleri) şeref ve kadri pek büyük olan bir Kur´an´dır. |
30 / 590 |
Büruc Suresi
22.Ayet |
فِي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ -22 |
O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır. |
Bir Levh-ı Mahfuz´da. |
Levh-i Mahfûz´dadır. |
Korunan bir levhada (yazılı)dır. |
Mahfûz olan bir levhadadır. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالسَّمَاءِ وَالطَّارِقِ -1 |
Göğe ve târıka andolsun. |
Kasem olsun o Semâya ve Târıka |
Göğe ve târıka and olsun. |
Göğe ve târık´a andolsun. |
Andolsun göğe ve (Târık´a). |
30 / 590 |
Tarık Suresi
2.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ -2 |
Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Bildin mi Târık ne? |
Tarık´ın ne olduğunu bilir misin? |
Târık´ın ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
Târık´ın ne olduğunu bildin mi? |
30 / 590 |
Tarık Suresi
3.Ayet |
النَّجْمُ الثَّاقِبُ -3 |
O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır. |
O necm-i sâkıb |
O ışıklar saçarak karanlığı delip geçen yıldızdır. |
Parlayan yıldızdır. |
O (zulmeti) delen yıldızdır. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
4.Ayet |
إِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ -4 |
Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın. |
Bir nefis yoktur ki illâ üzerinde bir hâfız olmasın |
Hiçbir canlı yoktur ki üzerinde koruyup gözeten bulunmasın. |
Hiçbir can yoktur ki başında bir koruyucu (bekçi) olmasın. |
Hiçbir nefs yoktur ki, illâ onun üzerinde bir gözetici vardır. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
5.Ayet |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَ -5 |
Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. |
Onun için insan düşünsün neden yaratıldı? |
İnsan neden (hangi şeyden) yaratıldığına bir baksın ; |
İnsan neden yaratıldığına bir baksın: |
Artık insan neden yaratılmış bir baksın. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
6.Ayet |
خُلِقَ مِنْ مَاءٍ دَافِقٍ -6 |
Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. |
Bir atılgan sudan yaratıldı |
Fışkırıp akan bir sudan yaratıldı ki, |
Atılan bir sudan yaratıldı. |
(6-7) Bir atılan sudan yaratılmıştır ki, arka kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkıverir. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
7.Ayet |
يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ -7 |
Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. |
Ki sulb ile sîneler arasından çıkar |
O, bel nahiyesi ile göğüsler nahiyesinden (oluşup) çıkar. |
Bel ile kaburga kemikleri arasından çıkan (bir sudan). |
(6-7) Bir atılan sudan yaratılmıştır ki, arka kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkıverir. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
8.Ayet |
إِنَّهُ عَلَىٰ رَجْعِهِ لَقَادِرٌ -8 |
Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter. |
Elbette o onu döndürmeğe kadirdir |
Elbette Allah´ın onu (öldürdükten sonra) döndürmeye kudreti yeter. |
O (Allâh), onu tekrar döndür(üp yarat)mağa kâdirdir. |
Şüphe yok ki o (Hâlık-ı Azîm) bunu döndürmeye de elbette kâdirdir. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
9.Ayet |
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ -9 |
Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla! |
Yoklanacağı gün bütün serâir |
O gün gizli şeyler ortaya çıkar. |
Gizlilerin (ortaya dökülüp) yoklanacağı gün, |
Gizli şeylerin açıklanacağı gün. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
10.Ayet |
فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ -10 |
(O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı. |
O vakıt ona ne bir kuvvet vardır ne de bir nâsır |
Artık onun için ne bir kuvvet, ne de bir yardımcı vardır. |
İnsanın ne bir gücü, ne de bir yardımcısı vardır. |
Artık onun için bir kuvvet ve bir yardımcı yoktur. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
11.Ayet |
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الرَّجْعِ -11 |
Yağmurlu göğe andolsun, |
Kasem olsun o Semai zati rec´a |
Dönüp dolaşan göğe (ondaki cisimlere) and olsun, |
Dönüşlü göğe andolsun, |
(11-12) Andolsun o dönüş sahibi olan semaya. Ve çatlayıp yarılan yeryüzüne. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
12.Ayet |
وَالْأَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِ -12 |
Yarık yarık çatlamış yere andolsun. |
Ve o arzı zati sad´a |
Sürülüp yarılmaya elverişli yere and olsun, |
(Bitkilerin çıkması için) Çatlayan yere andolsun ki, |
(11-12) Andolsun o dönüş sahibi olan semaya. Ve çatlayıp yarılan yeryüzüne. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
13.Ayet |
إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ -13 |
Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür. |
Ki o her halde bir keskin hukümdür |
Ki bu Kur´ân (Hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden) ayırd eden bir sözdür. |
O (Kur´ân), elbette (hak ile bâtılı) ayırdedici bir sözdür. |
Şüphe yok ki, o elbette bir ayırt eden kelâmdır. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
14.Ayet |
وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِ -14 |
O, boş bir söz değildir. |
Şaka değildir |
O, alay ve eğlence değildir. |
O, şaka değildir. |
Ve o, bir şaka değildir. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
15.Ayet |
إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا -15 |
Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar, |
Haberin olsun ki onlar hep hiyle kuruyorlar |
Onlar elbette bir tuzak kuruyorlar ; |
Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar. |
Muhakkak ki, onlar bir hile ile hilede bulunurlar. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
16.Ayet |
وَأَكِيدُ كَيْدًا -16 |
Ben de bir tuzak kurarım. |
Ben de kurarım hiylelerine hiyle |
Ben de bir tuzak kuruyorum. |
Ben de (onları yakalamak için) bir tuzak kuruyorum. |
Ben de bir hile ile hilede bulunurum. |
30 / 590 |
Tarık Suresi
17.Ayet |
فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًا -17 |
Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı! |
Onun için kâfirleri imhal eyle! Mühlet ver onlara biraz. |
Onun için sen, inkarcılara mehil ver, onları bir süre (kendi hallerine) bırak.. |
Hele sen o kâfirlere mühlet ver, biraz bırak onları (bildiklerine gitsinler). |
Artık kâfirlere mühlet ver, onları biraz bırak. |
30 / 590 |