SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Meryem Suresi
96.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَٰنُ وُدًّا -96 |
İnanıp salih ameller işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır. |
İyman edip salih işler yapanlar muhakkak, rahman onlar için bir meveddet (bir sevgi) verecek gönüllere sevdirecektir |
İmân edip İyi yararlı amellerde bulunanları elbette Rahman (olan Allah) sevgili kılar. |
İnanıp faydalı işler yapanlar için Rahmân, (gönüllerde) bir sevgi yaratacak(onları herkese sevdirecek)tir. |
O kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, muhakkak ki Rahmân, onlar için (kalplerde) bir sevgi vücuda getirecektir. |
16 / 311 |
Meryem Suresi
97.Ayet |
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا -97 |
Ey Muhammed! Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık. |
Sırf o Kur´anı senin lisanınla şunun için müyesser kıldık ki onunla müttekîleri müjdeliyesin ınad edenleri de inzar edesin |
Biz bu Kur´ân´ı Allah´tan korkup fenalıklardan sakınanları müjdelemen ve inâdçı bir topluluğu onunla uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık. |
Biz o(Kur´â)n´ı senin diline kolaylaştırdık ki, onunla korunanları müjdeleyesin ve inatçı bir kavmi onunla uyarasın. |
İşte onu, (Kur´an´ı) senin lisanın ile kolayca kıldık ki, onunla muttakîleri müjdeleyesin ve inat eden bir kavmi de korkutasın. |
16 / 311 |
Meryem Suresi
98.Ayet |
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا -98 |
Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor yahut onların bir fısıltısını olsun işitiyor musun? |
Hem onlardan evvel nice karn helâk ettik, hiç onlardan birini hissediyor musun, yâhud gizli bir seslerini işitiyor musun? |
Ve onlardan önce nice nesilleri yok ettik. Onlardan birini olsun hissediyor musun veya onların bir fısıltısını duyuyor musun ? |
Biz onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Şimdi onlardan hiçbirini duyuyor musun, yahut onların gizli bir sesini işitiyor musun? |
Ve onlardan evvel nice kavimleri helâk ettik. Hiç onlardan bir şahsı görüyor musun? Veya onlar için bir gizli ses işitiyor musun? |
16 / 311 |
Taha Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طه -1 |
Tâ Hâ. |
Ta Ha |
Tâ-Hâ. |
Tâ, Hâ. |
Tâ, Hâ. |
16 / 311 |
Taha Suresi
2.Ayet |
مَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَىٰ -2 |
(2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik. |
Kur´anı sana bedbaht olasın diye indirmedik |
Kur´ân´ı sana sıkıntı çekesin (veya mutsuz olasın) diye indirmedik. |
Biz bu Kur´ân´ı sana güçlük çekesin diye indirmedik. |
Bu Kur´an´ı sana meşakkate düşesin diye indirmedik. |
16 / 311 |
Taha Suresi
3.Ayet |
إِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ -3 |
(2-3) (Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik. |
Ancak saygısı olana tezkir için |
O´nu ancak saygı (dolu bir gönül) ile korkanlara bir öğüt diye indirdik. |
Ancak (Allah´tan) korkanlara bir öğüt (olarak indirdik). |
Ancak korkar kimselere bir öğüt (olmak üzere indirdik). |
16 / 311 |
Taha Suresi
4.Ayet |
تَنْزِيلًا مِمَّنْ خَلَقَ الْأَرْضَ وَالسَّمَاوَاتِ الْعُلَى -4 |
(O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir. |
Bir tenzil olarak indirdik o yaradandan ki hem Arzı yarattı hem o yüksek yüksek Gökleri |
O, yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından parça parça indirilmiştir. |
(O) yeri ve yüce gökleri yaratan tarafından azar azar indirilmiştir. |
Yeri ve yüksek gökleri yaratan zât tarafından tedricen indirilmiştir. |
16 / 311 |
Taha Suresi
5.Ayet |
الرَّحْمَٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَىٰ -5 |
Rahmân, Arş’a kurulmuştur. |
O rahmân Arş üzerine istivâ buyurdu |
Rahman, Arş üzerinde istiva etmiş (hükümranlığını ve yüce kudretini bütün haşmetiyle kurmuş) tur. |
Rahmân Arş´a istivâ etmiş(kurulmuş)tur. |
O Rahmân olan zâttır ki, arş üzerine hakim olmuştur. |
16 / 311 |
Taha Suresi
6.Ayet |
لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَىٰ -6 |
Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur. |
Bütün Semavâttakiler ve bütün Arzdakiler ve bütün bunların aralarındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep onun |
Göklerde olan da, yerde olan da, bu ikisi arasında bulunan da ve toprağın altında olan da O´nundur. |
Göklerde, yerde, ikisinin arasında ve toprağın altında bulunanlar hep O´nundur (ne kadar kapalı olursa olsun, O´ndan hiçbir şey gizli kalmaz). |
Göklerde ne varsa ve yer de ne varsa ve ikisinin arasında ne varsa ve nemli toprağın altında ne varsa hepsi O´nundur. |
16 / 311 |
Taha Suresi
7.Ayet |
وَإِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَإِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَأَخْفَى -7 |
Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da. |
Sen bu sözü ı´lan edeceksen de o hem sirri bilir hem daha gizlisini |
Sözü acık söylesen de, şüphesiz ki, O, gizlisini ve daha gizlisini bilir. |
Sözü açık söylesen de (gizli söylesen de) muhakkak O, gizliyi de ondan daha gizlisini de bilir. |
Ve sen sözü izhar etsen de etmesen de müsavîdir. Çünkü O, şüphe yok ki gizliyi de, daha gizlice olanı da bilir. |
16 / 311 |
Taha Suresi
8.Ayet |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ -8 |
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur. |
Allah, başka tanrı yok ancak o. Hep onundur o en güzel isimler (esmâihusnâ) |
Allah, O´ndan başka yoktur hiçbir ilâh. En güzel isimler O´nundur. |
Allâh ki, O´ndan başka tanrı yoktur. En güzel isimler O´nundur. |
Allah Teâlâ´dır ki, O´ndan başka Allah yoktur, O´nun için güzel isimler vardır. |
16 / 311 |
Taha Suresi
9.Ayet |
وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ -9 |
Mûsâ’nın haberi sana ulaştı mı? |
Hem geldi mi Musânın kıssası sana? |
Musâ ile ilgili haber sana geldi mi? |
Mûsâ´nın haberi sana geldi mi? |
Ve sana Mûsa´nın kıssası gelmedi mi? |
16 / 311 |
Taha Suresi
10.Ayet |
إِذْ رَأَىٰ نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى -10 |
Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti. |
Bir vakıt o bir ateş gördü de ehline durun, dedi: benim gözüme bir ateş ilişti belki size ondan bir yalın getiririm, yâhud üzerinde bir kılağuz bulurum |
Hani o bir ateş görmüştü de ailesine, «durun demişti, doğrusu bir ateşe gözüm ilişti, ondan size bir kor getireceğimi veya üzerinde bir yol gösterici bulabileceğimi ümit ederim». |
Hani (o) bir ateş görmüştü de âilesine: "Siz durun ben bir ateş gördüm, belki ondan size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösteren bulurum" demişti. |
O vakit ki, o bir ateş görmüş de ailesine demişti ki: «Durunuz, ben şüphesiz bir ateş gördüm, belki ondan size bir aydınlık getiririm, yahut ateşin yanında bir rehber bulurum.» |
16 / 311 |
Taha Suresi
11.Ayet |
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَا مُوسَىٰ -11 |
Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ!” |
Vaktâki ona vardı kendine şöyle nidâ olundu |
(11-12) Musâ ateşe varınca, «Ey Musâ !» diye seslenildi: «Şüphesiz ki ben senin Rabbinim; ayakkaplarını çıkar, çünkü sen gerçekten kutsal vadi Tûr´da bulunuyorsun. |
(Mûsâ), o(ateşin yanı)na gelince kendisine "Ey Mûsâ!" diye seslenildi. |
Vaktâ ki, ateşin yanına geldi. «Ya Mûsa!» diye nidâ olundu. |
16 / 311 |
Taha Suresi
12.Ayet |
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ ۖ إِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى -12 |
“Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.” |
Ya Musâ haberin olsun benim, ben rabbım, hemen papuşlarını çıkar çünkü sen mukaddes vadide tuvadasın |
(11-12) Musâ ateşe varınca, «Ey Musâ !» diye seslenildi: «Şüphesiz ki ben senin Rabbinim; ayakkaplarını çıkar, çünkü sen gerçekten kutsal vadi Tûr´da bulunuyorsun. |
"Ben, (evet) ben senin Rabbinim! Pabuçlarını çıkar. Çünkü sen, kutsal vâdide, Tuvâ´dasın." |
«Şüphe yok Ben´im. Ben senin Rabbinim. İmdi papuçlarını çıkar. Muhakkak ki, sen mübarek bir vadide, Tûvâ´dasın.» |
16 / 311 |