SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Mü'minun Suresi
43.Ayet |
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ -43 |
Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de. |
Hiç bir ümmet, ecelini sebkedemez ve geriletemezler |
Hiçbir ümmet (yok edilip silinecek) süresini ne ileri geçer, ne de geri kalır, (belirlenmiş vakit gelince ilâhî hüküm tecelli eder.) |
Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir. |
Hiçbir ümmet, ecelini geçemez ve geriye de kalamaz. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
44.Ayet |
ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ -44 |
Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları birer ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! |
Sonra ardı ardına Resullerimizi gönderdik, her ümmete Resulü geldikçe onu tekzib ettiler, biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsâne yaptık, artık defolsun öyle bir kavim ki iymana gelmezler |
Sonra peygamberleri ardarda gönderdik. Ne kadar bir ümmete bir peygamber geldiyse, onu yalanladılar. Biz de onları arka arkaya (yok edip) hepsini birer masal yapıverdik. imân etmeyen bir kavme (rahmet ve yardımdan) uzaklık olsun. |
Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsâne yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun. |
Sonra birbirini müteakip peygamberlerimizi gönderdik. Her ne zaman bir ümmete peygamberi geldi ise, onu tekzîp ettiler. Artık Biz de onların bazılarını bazılarına (helâk suretiyle) tâbi kıldık ve onları birer acaip hadise kılmış olduk, artık imân etmezler olan bir kavim için uzaklık olsun. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
45.Ayet |
ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ -45 |
(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. |
Sonra bir takım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musâyı ve kardeşi Harûnu gönderdik |
(45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun´u, Fir´avn´a ve onun yandaşlarına mu´cizelerle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti. |
Sonra Mûsâ´yı ve kardeşi Hârûn´u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; |
Sonra Mûsa´yı ve kardeşi Harun´u âyetlerimizle ve bir açık hüccet ile gönderdik. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
46.Ayet |
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ -46 |
(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. |
Fir´avna ve cem´ıyyetine de bunlar kibirlerine yediremediler ve dik başlı bir kavm idiler |
(45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun´u, Fir´avn´a ve onun yandaşlarına mu´cizelerle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti. |
Fir´avn´e ve ileri gelen adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk oldular. |
Fir´avun´a ve onun kavmine. Onlar ise ululandılar ve kendilerini yüksek görür bir kavim oldular. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
47.Ayet |
فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ -47 |
Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler. |
Onun için biz, dediler, bizim gibi iki beşere iyman mı ederiz? Halbuki onların kavmi bize kulluk ediyor |
«Biz» dediler, «bizim gibi (yiyip içen) iki insana hiç inanır mıyız? Kaldı ki ikisinin de kavmi bize kulluk etmekteler.» |
"Şu iki adamın kavmi bize kölelik ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız?" dediler. |
Binaenaleyh dediler ki: «Bizim mislimiz olan iki insana imân eder miyiz, onların kavmi ise bizim için kulluk edenlerdir?» |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
48.Ayet |
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ -48 |
Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular. |
Bu suretle onları tekzib ettiler de helâk edilenlerden oldular |
Böylece Musâ ile Harun´u yalanladılar da bu yüzden yok edilen (bedbaht)lardan oldular. |
Onları yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular. |
Bu cihetle onları tekzîp ettiler de artık helâk olmuş olanlardan oldular. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
49.Ayet |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ -49 |
Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. |
Şanım hakkı için berikiler doğru yolu tutabilsinler diye Musâya o kitabı da verdik |
And olsun ki Musâ´ya o kitabı (Tevrat´ı) verdik ki, onlar doğru yolu bulsunlar. |
(Sonra Mûsâ, İsrâil oğullarını Mısır´dan çıkardı. İsrâil oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Mûsâ´ya Kitabı (Tevrât´ı) verdik. |
Andolsun ki, Mûsa´ya kitap verdik, (kavmi) hidâyete erebilsinler diye. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
50.Ayet |
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ -50 |
Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. |
İbni Meryemi de anasiyle bir âyet kıldık ve ikisini bir oturaklı ve temiz sulu bir tepeye barındırdık |
Meryem´in oğlu ile onun anasını da bir mu´cize olarak sunduk. Onları yüksekçe pınarı olan düz, oturmaya elverişli bir tepeye yerleştirip barındırdık. |
Meryem oğlunu ve annesini bir mu´cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik. |
Ve Meryem´in oğlunu ve anasını bir harika kıldık ve ikisini bir oturaklı ve akar sulu yüksek bir mekanda barındırdık. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
51.Ayet |
يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ -51 |
Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim. |
Ey Resuller! Halâl ve hoş şeylerden yiyin ve güzel işler yapın, çünkü ben ne yaparsınız tamamen bilirim |
Ey peygamberler! Tertemiz yararlı helâl gıdalardan yeyiniz; iyi-yararlı amellerde bulununuz. Şüphesiz ki ben sizin neler yaptıklarınızı bilenim. |
"Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim." |
Ey resûller! Safi, helâl şeylerden yiyin ve sâlih amelde bulunun. Şüphe yok ki, ben sizin her yapar olduğunuz şeyi tamamıyla biliciyim. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
52.Ayet |
وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ -52 |
Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının. |
Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve rabbınız da ben, artık hep bana korunun |
Ve doğrusu bu (dininiz) bir tek yol ve şeriattır. (Her peygamber aynı esası yansıtmakla görevliydi). Ben de sizin (tek olan, eşi olmayan) Rabbınızım ; artık benden korkup (bu esasa uymayan şeylerden) sakının. |
"Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun." (dedik). |
Ve muhakkak ki, bu (İslâmiyet) bir tek din olarak hepinizin dinidir. Ve ben de Rabbinizim, artık bana ittikada bulunun. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
53.Ayet |
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ -53 |
(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. |
Derken kumandalarını aralarında kitab kitab parçalaştılar, her hızib kendilerininkine güveniyor |
Ama ne var ki (gerçek bu olmakla beraber) ümmetler kendi aralarında bölünüp parça parça oldular, her biri sahip bulunduğu (din ve mezhep) ile kendi halinden memnun ve mutludur. |
Fakat işlerini aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla sevinmektedir. |
Fakat ümmetler, fırka fırka olarak aralarında dinlerini parçaladılar. Her fırka kendi yanlarında olan ile mesrurlardır. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
54.Ayet |
فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ -54 |
Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak! |
Şimdi sen onları bırak dalgınlıkları içinde tâ bir deme kadar |
Artık sen onları (ilâhî emir ve hüküm ininceye kadar) bir süre şaşkınlıkları içinde (bocalar halde) bırak. |
Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak. |
Artık sen onları kendi dalâletleri içinde bir zamana kadar terket. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
55.Ayet |
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ -55 |
(55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! |
Kendilerine imdad ettiğimiz mal ve evlâd ile sanıyorlar mı ki |
(55-56) Kendilerine mal ve oğullardan verdiğimizle onlar hakkında hayırlarda acele koşuştuğumuzu mu sanırlar ? Hayır, onlar (ilâhî sünnetin hükmünü yürüteceğini) bir türlü anlayamıyorlar. |
Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile, |
Zannediyorlar mı ki, onlara kendisiyle imdad ettiğimiz mal ve evlat ile. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
56.Ayet |
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ -56 |
(55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! |
Onların hakıkaten hayırlarına müsareat ediyoruz. Hayır, şuurları yok |
(55-56) Kendilerine mal ve oğullardan verdiğimizle onlar hakkında hayırlarda acele koşuştuğumuzu mu sanırlar ? Hayır, onlar (ilâhî sünnetin hükmünü yürüteceğini) bir türlü anlayamıyorlar. |
Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünyâ ni´metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller. |
Onlar için hayırları hususunda müsaraat ederiz. Hayır, anlamıyorlar. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
57.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ -57 |
Rablerinin azametinden korkup titreyenler, |
Her halde rablarının haşyetinden titreyenler |
Doğrusu onlar ki Rablarından derin bir saygı ile korkup titrerler; |
Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler. |
Muhakkak o kimseler ki, onlar Rablerinin korkusundan dolayı daima havf üzere bulunur kimselerdir. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
58.Ayet |
وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ -58 |
Rablerinin âyetlerine inananlar, |
Ve rablarının âyetlerine iyman edenler |
Onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar; |
Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar. |
Ve o kimseler ki, onlar Rablerinin âyetlerine imân ederler. |
18 / 344 |
Mü'minun Suresi
59.Ayet |
وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ -59 |
Rablerine ortak koşmayanlar, |
Ve rablarına hiç şirk koşmıyanlar |
Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar ; |
Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar. |
Ve o kimseler ki, onlar Rablerine şerik ittihaz etmezler. |
18 / 344 |