KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİN 400. SAYFASΙNA GÖRE AYET VE MEALLERİ Nİ SΙRALAMA >
MEAL SAYFALARI
1 2 3
4 5 6
7 8 9
10 11 12
13 14 15
16 17 18
19 20 21
22 23 24
25 26 27
28 29 30
31 32 33
34 35 36
37 38 39
40 41 42
43 44 45
46 47 48
49 50 51
52 53 54
55 56 57
58 59 60
61 62 63
64 65 66
67 68 69
70 71 72
73 74 75
76 77 78
79 80 81
82 83 84
85 86 87
88 89 90
91 92 93
94 95 96
97 98 99
100 101 102
103 104 105
106 107 108
109 110 111
112 113 114
115 116 117
118 119 120
121 122 123
124 125 126
127 128 129
130 131 132
133 134 135
136 137 138
139 140 141
142 143 144
145 146 147
148 149 150
151 152 153
154 155 156
157 158 159
160 161 162
163 164 165
166 167 168
169 170 171
172 173 174
175 176 177
178 179 180
181 182 183
184 185 186
187 188 189
190 191 192
193 194 195
196 197 198
199 200 201
202 203 204
205 206 207
208 209 210
211 212 213
214 215 216
217 218 219
220 221 222
223 224 225
226 227 228
229 230 231
232 233 234
235 236 237
238 239 240
241 242 243
244 245 246
247 248 249
250 251 252
253 254 255
256 257 258
259 260 261
262 263 264
265 266 267
268 269 270
271 272 273
274 275 276
277 278 279
280 281 282
283 284 285
286 287 288
289 290 291
292 293 294
295 296 297
298 299 300
301 302 303
304 305 306
307 308 309
310 311 312
313 314 315
316 317 318
319 320 321
322 323 324
325 326 327
328 329 330
331 332 333
334 335 336
337 338 339
340 341 342
343 344 345
346 347 348
349 350 351
352 353 354
355 356 357
358 359 360
361 362 363
364 365 366
367 368 369
370 371 372
373 374 375
376 377 378
379 380 381
382 383 384
385 386 387
388 389 390
391 392 393
394 395 396
397 398 399
400 401 402
403 404 405
406 407 408
409 410 411
412 413 414
415 416 417
418 419 420
421 422 423
424 425 426
427 428 429
430 431 432
433 434 435
436 437 438
439 440 441
442 443 444
445 446 447
448 449 450
451 452 453
454 455 456
457 458 459
460 461 462
463 464 465
466 467 468
469 470 471
472 473 474
475 476 477
478 479 480
481 482 483
484 485 486
487 488 489
490 491 492
493 494 495
496 497 498
499 500 501
502 503 504
505 506 507
508 509 510
511 512 513
514 515 516
517 518 519
520 521 522
523 524 525
526 527 528
529 530 531
532 533 534
535 536 537
538 539 540
541 542 543
544 545 546
547 548 549
550 551 552
553 554 555
556 557 558
559 560 561
562 563 564
565 566 567
568 569 570
571 572 573
574 575 576
577 578 579
580 581 582
583 584 585
586 587 588
589 590 591
592 593 594
595 596 597
598 599 600
601 602 603
604
SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
Ankebut Suresi

39.Ayet
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ -39 Kârûn’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da helâk ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı. Karuna ve Fir´avne ve Hamâne de, celâlim hakkı için onlara Musâ beyyinelerle geldi de onlar o yerde kibirlenib kafa tuttular, halbuki önüne geçecek değillerdi Karun´u, Fir´avn´ı ve Hâmân´ı da (inkâr ve azgınlıkları yüzünden) yok ettik. Sânım hakkı için Musâ onlara acık belgelerle (susturucu) mu´cizelerle geldi; fakat onlar, yeryüzünde büyüklük tasladılar (Hakk´ı kabul etmediler ve ona boyun eğmeyi gururlarına yediremediler). Halbuki (Allah´ı âciz bırakacak ve inecek azâbın) önüne geçebilecek değillerdi. Kaarûn´u, Fir´avn´ı, Hâmân´ı da (helâk ettik). Andolsun, Mûsâ onlara açık kanıtlar getirdi, fakat onlar o yerde büyüklük tasla(yıp âyetlerimizi kabule tenezzül etme)diler. Ama geçip gidecek, (elimizden kurtulacak) değillerdi. Ve Karun´u ve Fir´avun´u ve Hâmân´ı da (helâk ettik). Andolsun ki, onlara Mûsa beyyineler ile gelmişti. Fakat onlar yeryüzünde böbürlendiler. Halbuki, onlar (helâkin) önüne geçecek kimseler değildiler. 20 / 400
Ankebut Suresi

40.Ayet
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنْبِهِ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُمْ مَنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُمْ مَنْ أَغْرَقْنَا ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ -40 Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. Hasılı her birini günahiyle yakaladık, kiminin başına bir taş yağdıran gönderdik, kimini sayha alıverdi, kimini yere geçirdik, kimini de garkettik, Allah onlara zulmetmiyordu ve lâkin kendi nefislerine zulmediyorlardı Bunlardan her birini günahı sebebiyle yakaladık : Kiminin üzerine şiddetli kasırga gönderip taş yağmuruna uğrattık ; kimini korkunç bir gürültü yakalayıp sarıverdi; kimini yere geçirdik ; kimini de (denizde) boğduk. Allah onlara zulmeder olmadı, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. Nitekim hepsini günâhiyle yakaladık. Onlardan kiminin üstüne taş yağdıran bir fırtına gönderdik, kimini korkunç ses yakaladı, kimini yere batırdık, kimini de boğduk. Allâh onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı. Artık hepsini de kendi günahlarıyla yakaladık. Binaenaleyh onlardan bazıları üzerine bir rüzgâr gönderdik ve onlardan bazılarını şiddetli bir ses tutuverdi ve onlardan bazısını da yere batırdık ve onlardan kimisini de garkettik ve Allah onlara zulmeder olmadı. Fakat onlar kendi nefislerine zulmediciler oldular. 20 / 400
Ankebut Suresi

41.Ayet
مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا ۖ وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ ۖ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ -41 Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi! Allahdan başka veliylere tutunanların meseli örümcek meseli gibidir: bir ev edinmiştir fakat evlerin en çürüğü de şübhesiz örümcek evidir, eğer bilselerdi Allah´ı bırakıp başka başka dostlar, sahipler edinenlerin misali, kendine yuva edinen örümceğin haline benzer ve gerçekten evlerin en hafif ve dayanıksızı örümceğin yuvasıdır. Bunu bir bilselerdi!. Allah´tan başka veliler edinenler, bir ev edinen örümceğe benzerler. Evlerin en gevşeği örümcek evidir, keşke bilselerdi. Allah´tan başka velîler ittihaz edenlerin meseli bir ev edinmiş olan örümceğin meseli gibidir. Ve şüphe yok ki, evlerin en çürüğü elbette ki, örümceğin evidir. Eğer bilir kimseler olsalar idi. 20 / 400
Ankebut Suresi

42.Ayet
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ -42 Şüphesiz Allah, onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını biliyor. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Her halde Allah biliyor ki onlar onun berîsinden nelere, ne gibi şeylere yalvarıyorlar, halbuki azîz odur, hakîm o Şüphesiz ki Allah, onların kendisinden başka nelere taptıklarını bilir. O, çok üstündür, çok güçlüdür, yegâne hikmet sahibidir. Allâh, onların kendisinden başka ne gibi şeylere yalvardıklarını bilir, O üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. Şüphe yok ki, Allah kendisinden başka neye ibadet ettiklerini bilir. Halbuki azîz, hakîm olan O´dur. 20 / 400
Ankebut Suresi

43.Ayet
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ ۖ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ -43 İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar. Hem bu meseller yok mu, biz onları insanlar için darbediyoruz, maamafih onlara âlimlerden maadasının aklı irmez Biz, işte bu misalleri insanlar için (gerçeği daha iyi anlasınlar diye) getiriyoruz. Bunları ancak ilim adamları düşünüp akleder. Biz bu misalleri insanlara anlatıyoruz ama onları, bilenlerden başkası düşünüp anlamaz. Ve şu misalleri ki, onları nâs için irâd ediyoruz. Maamafih onlara bilginlerden başkası akıl erdiremez. 20 / 400
Ankebut Suresi

44.Ayet
خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ -44 Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar için bir ibret vardır. Allah, o Semavât-ü Arzı (o yüksekleri ve aşağıyı) hakk ile halk etmiştir, elbette bunda mü´minler için bir âyet var Allah, gökleri ve yeri hakk ile (uyumlu, dengeli ve düzenli ölçüde ve plânda) yaratmıştır. Şüphesiz ki bunda inananlar için acık belge ve delil vardır. Allâh, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır. Allah Teâlâ, gökleri ve yeri hakka mukarin olarak yaratmıştır. Şüphe yok ki, bunda mü´minler için bir alâmet vardır. 20 / 400
Ankebut Suresi

45.Ayet
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ -45 (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor. Sana vahyolunan kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl, sahih namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan nehyeder ve her halde Allahın zikri en büyük iştir ve Allah her ne işlerseniz bilir (Ey Peygamber!) Kitaptan sana vahyedileni oku; namazı kılmaya devam et; çünkü namaz cidden ahlâk dışı davranışlardan, (dine, akla ve sahîh örfe ters düşen) uygunsuz şeyden alıkoyar. Allah´ı anmak elbette cok büyüktür! Allah, neler İşlediklerinizi bilir. Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allâh´ı anmak, en büyük (ibâdet)tir. Allâh, ne yaptığınızı bilir. Kitaptan sana vahyedilmiş olanı tilâvet et ve namazı dosdoğru kıl. Şüphe yok ki namaz, hayasızlıklardan ve yaramaz şeylerden nehyeder. Ve elbette ki, Allah´ın zikri en büyüktür. Ve Allah ne yapar olduğunuzu bilir. 20 / 400
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014