SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Vakia Suresi
17.Ayet |
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ -17 |
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. |
Pırlanır etraflarında muhalled evlâdlar |
Çevrelerinde sonsuzluğa erişmiş çocuklar, |
Çevrelerinde, ebedi yaşamağa erdirilmiş gençler dolaşır; |
(17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
18.Ayet |
بِأَكْوَابٍ وَأَبَارِيقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَعِينٍ -18 |
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. |
Kübler ve ibrıklerle me´ıynden bir piyâle |
Kaynaktan (doldurup getirdikleri) küpler, ibrikler ve kadehlerle dönüp dolaşırlar. |
Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle. |
(17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
19.Ayet |
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَ -19 |
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. |
Ne başları ağrıtılır ondan ne de irer zevâle |
Ondan ne başlan ağırır, ne de başdönmesi ve bitkinlik meydana gelir. |
(Bir şarap ki) Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. |
(19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar). |
27 / 534 |
Vakia Suresi
20.Ayet |
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَ -20 |
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. |
Meyve beğendiklerinden |
Ve bir de seçip beğenecekleri meyvalar; |
Beğendikleri meyva(lar), |
(19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar). |
27 / 534 |
Vakia Suresi
21.Ayet |
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ -21 |
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. |
Kuş eti istediklerinden |
Canlarının çektiği cinsten kuş eti; |
Canlarının çektiği kuş et(ler)i, |
(21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır). |
27 / 534 |
Vakia Suresi
22.Ayet |
وَحُورٌ عِينٌ -22 |
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır. |
Huri ıyn |
Ve iri kara gözlü eşler ki, |
İri gözlü hûriler, |
(21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır). |
27 / 534 |
Vakia Suresi
23.Ayet |
كَأَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ الْمَكْنُونِ -23 |
(22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır. |
Saklı inci timsalleri gibi |
Sedefinde saklı inciller misâli.. |
Saklı inciler gibi; |
(23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır). |
27 / 534 |
Vakia Suresi
24.Ayet |
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ -24 |
(Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.) |
İşledikleri amellere mükâfat için |
(Bütün bunlar) işlediklerinin karşılığı.. |
Yaptıklarına karşılık olarak. |
(23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır). |
27 / 534 |
Vakia Suresi
25.Ayet |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا تَأْثِيمًا -25 |
Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. |
Ne bir boş lâf işidirler orada ne de bir te´sîm |
Orada boş-anlamsız söz işitmezler ; |
Orada ne boş bir söz ve ne de günâha sokan bir laf işitirler. |
(25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir |
27 / 534 |
Vakia Suresi
26.Ayet |
إِلَّا قِيلًا سَلَامًا سَلَامًا -26 |
Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler. |
Ancak bir kelâm: Selâmen selâm |
Ancak «selâm !. Selâm !.» sözü işitilir. |
Duydukları söz, yalnız "Selâm, selâm" dır. |
(25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir |
27 / 534 |
Vakia Suresi
27.Ayet |
وَأَصْحَابُ الْيَمِينِ مَا أَصْحَابُ الْيَمِينِ -27 |
Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir! |
Ashabı yemîn ise ne Ashab-ı yemîn! |
Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!. |
Sağın adamları, nedir o sağın adamları! |
(27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
28.Ayet |
فِي سِدْرٍ مَخْضُودٍ -28 |
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
Dal bastı kirazlar |
Dikensiz kiraz, |
(Onlar) Dikensiz kirazlar, |
(27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
29.Ayet |
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ -29 |
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
Sıvama muzlar içinde |
Salkım salkım muzlar, |
(Kökünden tepesine kadar) meyva dizili muzlar, |
Ve meyveleri kat kat olmuş muz ağaçları (altında)dırlar. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
30.Ayet |
وَظِلٍّ مَمْدُودٍ -30 |
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
Memdud bir saye |
Yaygın gölgeler, |
Uzamış gölge(ler), |
Ve yayılmış gölgededirler. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
31.Ayet |
وَمَاءٍ مَسْكُوبٍ -31 |
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
Çağlıyan bir su |
Devamlı akan sular, |
Fışkıran sular, |
(31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
32.Ayet |
وَفَاكِهَةٍ كَثِيرَةٍ -32 |
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
Bir çok meyve |
(32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ; |
Pek çok mevya arasında; |
(31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
33.Ayet |
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍ -33 |
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
Ne eksilir, ne men´edilir |
(32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ; |
Tükenmeyen ve yasaklanmayan! |
Ne kesilmiş ve ne de men edilmiş(olan meyveler arasında). |
27 / 534 |
Vakia Suresi
34.Ayet |
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍ -34 |
(28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. |
Yüksek döşekler |
Yüksek döşekler üstündedirler. |
Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler. |
(34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
35.Ayet |
إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً -35 |
Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık. |
Biz etmişizdir de onları yeniden inşa |
Biz onları (Cennet´teki Hurileri) yepyeni bir yaratılışla yaratıp meydana getirdik. |
Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşâ´ etmişiz, |
(34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
36.Ayet |
فَجَعَلْنَاهُنَّ أَبْكَارًا -36 |
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. |
(36-37) Kılmışızdır bir yaşıd ebkâr-i şeyda |
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık. |
Onları bâkireler yapmışızdır. |
(36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
37.Ayet |
عُرُبًا أَتْرَابًا -37 |
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. |
(36-37) Kılmışızdır bir yaşıd ebkâr-i şeyda |
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık. |
Hep yaşıt sevgililer; |
(36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
38.Ayet |
لِأَصْحَابِ الْيَمِينِ -38 |
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. |
Ashabı yemîn için |
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık. |
Sağın adamları için. |
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
39.Ayet |
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ -39 |
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir. |
Bir çok evvelînden |
(39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat. |
(Bu sağcıların) Bir bölümü öncekilerdendir, |
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
40.Ayet |
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ -40 |
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir. |
Ve bir çok âhirînden |
(39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat. |
Bir bölümü de sonrakilerdendir. |
(38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
41.Ayet |
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ -41 |
Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir! |
Eshab-i Şimal ise ne Eshab-i Şimal! |
Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler! |
Solun adamları (amel defterleri, sol tarafından verilenler), nedir o solcular! |
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
42.Ayet |
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ -42 |
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!. |
Bir semum ve hamîm |
Çok kızgın ateşte ve kaynarca su içindedirler. |
(Onlar) Delikçiklere işleyen bir ateş ve kaynar su içinde, |
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
43.Ayet |
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ -43 |
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!. |
Ve zifirden bir zıll-i mağmum içinde |
Ve kara boğucu bir dumandan meydana gelen gölgededirler. |
Kara dumandan bir gölge altında, |
(41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
44.Ayet |
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ -44 |
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!. |
Ne serin ne de kerîm |
O ne serindir, ne de okşayıcı ve rahatlatıcıdır. |
Ki ne serindir, ne faydalı. |
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
45.Ayet |
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ -45 |
Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi. |
Çünkü onlar bundan evvel mütrefîn: Keyflerine düşkün şımarık müsrifîn idiler |
Şüphesiz onlar bundan önce refah içinde, |
Çünkü onlar bundan önce varlık içinde şımartılmışlardı. |
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
46.Ayet |
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ -46 |
Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı. |
Ve büyük cinayete ısrar ediyorlardı |
Büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı. |
Büyük günâhı işlemekte ısrar ediyorlardı. |
(44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır. |
27 / 534 |
Vakia Suresi
47.Ayet |
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ -47 |
Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?” |
Ve diyorlardı ki: Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakıt mi? Cidden biz mi mutlak ba´solunacakmışız? |
Ve derlerdi ki, «sahi biz öldükten, toprak ve (ufalmış) kemik haline geldikten sonra gerçekten tekrar diriltilip kaldırılacak mıyız ?» |
Ve diyorlardı ki: "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?" |
Ve demekte olmuşlardı ki: «Biz öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, mutlaka bizler mi elbette diriltilip kaldırılmış kimseleriz?» |
27 / 534 |
Vakia Suresi
48.Ayet |
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ -48 |
“Evvelki atalarımız da mı?” |
Ya evvelki atalarımız da mı? |
«Önce gelip geçen babalarımız da mı ?..» |
"Önceki atalarımız da mı?" |
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).» |
27 / 534 |
Vakia Suresi
49.Ayet |
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ -49 |
(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.” |
De ki: Muhakkak bütün evvelîn ve âhirîn |
(49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar.. |
De ki: "Öncekiler de sonrakiler de." |
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).» |
27 / 534 |
Vakia Suresi
50.Ayet |
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ -50 |
(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.” |
Lâbüd cem´ olunacaklar mikatına ma´lûm bir günün |
(49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar.. |
"Belli bir günün buluşma vakti için mutlaka toplanacaklardır." |
(48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).» |
27 / 534 |