SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Şuara Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طسم -1 |
Tâ Sîn Mîm. |
Ta, Sin, Mim. |
Tâ - Sîn - Mîm. |
Tâ sin mim. |
Tâ, Sîn, Mîm. |
19 / 366 |
Şuara Suresi
2.Ayet |
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ -2 |
Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. |
Bunlar sana o mübin kitabın âyetleri |
Bu, açık-seçik (aynı zamanda açıklayıcı) Kitab´ın âyetleridir. |
Şunlar o apaçık Kitabın âyetleridir. |
Bu, gâyet açıkça bildiren kitabın âyetleridir. |
19 / 366 |
Şuara Suresi
3.Ayet |
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ -3 |
Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin! |
Sen âdetâ kendine kıyacaksın mü´min olmıyacaklar diye |
(Ey Peygamber!) Onlar dosdoğru imân etmiyeoekler diye neredeyse kendine yazık edip kıyacaksın. |
Herhalde sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin! |
Sen, (onlar) mü´min olmayacaklar diye ihtimal ki, kendi nefsini helâk edeceksin! |
19 / 366 |
Şuara Suresi
4.Ayet |
إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ -4 |
Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar. |
Dilersek üzerlerine Semadan bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğile kalır |
Biz isteseydik onlara gökten bir âyet (acık bir belge ya da mu´cize) indirirdik de onlar ona boyun eğip eğilirlerdi. |
Dilesek onların üzerine gökten bir mu´cize indiririz de boyunları ona eğilir (inanırlar). |
Eğer dileyecek olsak üzerlerine gökten bir âyet indiririz de artık ona boyunları eğili kalmış olurlar. |
19 / 366 |
Şuara Suresi
5.Ayet |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ -5 |
Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. |
Bununla beraber Rahmandan kendilerine yeni bir zikir gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar |
Onlara Rahmân´dan ne kadar yeni bir öğüt geldiyse mutlaka ondan yüzçevirdiler. |
Rahmân´dan onlara hiçbir yeni Zikir (uyarı) gelmez ki, mutlaka ondan yüz çevirici olmasınlar. |
Onlara Rahmân tarafından yeni bir mev´ize gelmez ki, illâ ondan kaçınır bir halde olmuşlardır. |
19 / 366 |
Şuara Suresi
6.Ayet |
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ -6 |
Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek. |
Evet tekzib etmekteler, fakat onlara o istihza ettikleri şeyin müdhiş haberleri gelecek |
Cidden (onu) yalanladılar. Alaya aldıkları hususların haberi kendilerine gelecektir. |
Yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir. |
Muhakkak ki, tekzîp ettiler. Artık kendisiyle istihzâda bulundukları şeyin haberleri kendilerine yakında gelecektir. |
19 / 366 |
Şuara Suresi
7.Ayet |
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ -7 |
Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik. |
Arza bir bakmadılar da mı? biz onda her hoş çiftten ne kadar bitirmişiz. |
Yeryüzüne bakmadılar mı? Onda gönül çekici her (bitki)den nice çiftler yetiştirdik. |
Yere bakmadılar mı orada her çeşit güzel çifti bitirmişiz? |
Yere bir bakmadılar mı ki, orada her çok menfaatli çiftten ne kadar bitirmişizdir! |
19 / 366 |
Şuara Suresi
8.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -8 |
Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar. |
Şübhesiz ki bunda mutlak bir âyet var, hemde ekserîsi mü´min olmadı |
Şüphesiz ki bunda açık bir belge vardır, ama onların çoğu inanmazlar. |
Şüphesiz bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanıcı değillerdir. |
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. |
19 / 366 |
Şuara Suresi
9.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -9 |
Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. |
Ve şübhesiz ki rabbın o öyle azîz, öyle rahîm |
Rabbin gerçekten çok üstündür, çok güçlüdür ve çok merhamet sahibidir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur merhamet eden O´dur. |
Ve muhakkak ki, Senin Rabbin elbette o, çok izzet sahibidir, çok merhametlidir. |
19 / 366 |
Şuara Suresi
10.Ayet |
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ -10 |
(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. |
Bir vakıt da rabbın, Musaya nidâ buyurdu: git o zalim kavme dedi |
(10-11) Hani bir zaman Rabbin, Musâ´ya : «Zulmü âdet edinen millete, Fir´avn´ın milletine git; artık (Allah´tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan, haksızlık ve taşkınlıktan) sakınmıyacaklar mı ?» diye seslenmişti. |
Rabbin Mûsâ´ya seslendi: "O zâlim kavme git!" |
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
11.Ayet |
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ -11 |
(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. |
Fir´avn kavmine, daha sakınmıyacaklar mı? |
(10-11) Hani bir zaman Rabbin, Musâ´ya : «Zulmü âdet edinen millete, Fir´avn´ın milletine git; artık (Allah´tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan, haksızlık ve taşkınlıktan) sakınmıyacaklar mı ?» diye seslenmişti. |
"Fir´avn´ın kavmine. Onlar (kötülüklerden) korunmayacaklar mı?" |
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
12.Ayet |
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ -12 |
Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.” |
Yarab! dedi: doğrusu ben korkarım ki beni tekzib ederler |
Musâ: «Rabbim! Doğrusu (beni) yalanlıyacaklarından korkuyorum da, |
(Mûsâ): "Rabbim, dedi, ben, onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum." |
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
13.Ayet |
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ -13 |
“Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).” |
ve Göğsüm daralır, dilim açılmaz, onun için Harûna da risalet ver |
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun´a da peygamberlik gönder. |
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Hârûn´a da elçilik ver." |
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
14.Ayet |
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ -14 |
“Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.” |
Hem onlara üzerinde bir günah var, ondan dolayı korkarım ki hemen beni öldürürler |
Hem onların benim üzerimde bir (cinayet) günahı vardır; bu yüzden beni öldüreceklerinden endişeliyim» demişti. |
"Hem benim üzerimde onlara karşı işlediğim bir günâh da var (onlardan bir adam öldürmüştüm); onların beni öldürmelerinden korkuyorum." |
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
15.Ayet |
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ -15 |
Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” |
Hayır, buyurdu: haydi ikiniz bir, âyetlerimizle gidin, her halde biz sizinle beraberiz, dinliyoruzdur |
(Allah ona): «Hayır, bırak bu endişeleri» dedi; açık belge ve mu´cizelerimizle ikiniz (onlara) gidiniz. Şüpheniz olmasın ki biz sizinle beraberiz ; (olup bitenleri) işitiriz. |
(Allâh): "Hayır, dedi, ikiniz de âyetlerimizle gidin, biz sizinle beraberiz, (aranızda geçecekleri) dinliyoruz." |
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
16.Ayet |
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ -16 |
“Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”, |
Haydin Fir´avne varın da deyin: inan biz, rabbülaleminin resulüyüz |
İkiniz Fir´avn´a gidin de ona deyin ki:«Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz; |
"Fir´avn´e giderek deyin ki: "Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz." |
«Artık Fir´avun´a gidin de deyin ki, biz şüphe yok âlemlerin Rabbinin Resûlüyüz.» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
17.Ayet |
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ -17 |
“İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” |
Beni İsraili bizimle beraber salıver |
İsrail oğulları´nı (salıver de) bizimle gönder.» |
"İsrâil oğullarını bizimle beraber gönder." |
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
18.Ayet |
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ -18 |
Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.” |
Â, dedi: seni çocukken bizde büyütmedik mi? hem bizde ömründen senelerce kaldın |
(Fir´avn onlara): «A, seni çocukken aramızda besleyip büyütmedik mi ve sen ömrünün birkaç yılını bizde (geçirip) kalmadın mı ?! |
(Gittiler, Allâh´ın emrini duyurdular. Fir´avn) Dedi ki: "Biz seni, içimizden bir çocuk olarak yetiştirmedik mi? Ömründe nice yıllar aramızda kalmadın mı?" |
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?» |
19 / 366 |
Şuara Suresi
19.Ayet |
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ -19 |
“(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.” |
Hem de o yaptığın fi´li yaptın, o halde sen o nankör kâfirlerdensin |
Yapmak istediğini yaptın ve sen (cidden) nankörlerdensin,» dedi. |
"Ve sonunda o yaptığını da yaptın, sen nankörlerden birisin." |
«Ve o yaptığın fiilini yapıverdin. O halde sen nankörlerdensin.» |
19 / 366 |