SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Zuhruf Suresi
34.Ayet |
وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِئُونَ -34 |
(34-35) Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır. |
Ve odalarına kapılar ve üzerlerine kurulacakları koltuklar kanepeler |
(34-35) Evlerinin kapılarını, üzerine yaslandıkları kanepeleri gümüşten yapar ve altın kaplamalarla işlerdik. Bunların hepsi dünya hayatının kısa süreli yararlanılan geçimliğinden başkası değildir. Âhiret ise, Rabbin yanında korkup sakınanlar içindir. |
Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, divânlar. |
Ve evleri için (yine gümüşten) kapılar ve üzerine yaslandıkları tahtlar yapardık. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
35.Ayet |
وَزُخْرُفًا ۚ وَإِنْ كُلُّ ذَٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۚ وَالْآخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ -35 |
(34-35) Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır. |
Ve altın ziynetler yapardık ve doğrusu bütün bunlar Dünya hayatın geçici metaı, rabbının ındinde. Âhıret ise korunan müttekîler içindir. |
(34-35) Evlerinin kapılarını, üzerine yaslandıkları kanepeleri gümüşten yapar ve altın kaplamalarla işlerdik. Bunların hepsi dünya hayatının kısa süreli yararlanılan geçimliğinden başkası değildir. Âhiret ise, Rabbin yanında korkup sakınanlar içindir. |
Ve (nice) süs(ler verirdik). Bütün bunlar, sâdece dünyâ hayâtının geçiminden ibarettir. Rabbinin katında âhiret ise, (günâhlardan) korunanlar içindir. |
Ve altun (ziynetler yapardık). Bunların hepsi de dünya hayatının (muvakkat) meta´ından başka değildir. Ahiret ise Rabbinin indinde muttakîler içindir. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
36.Ayet |
وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ -36 |
Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. |
Ve her kim Rahmanın zikrinden teâmî ederse biz ona bir Şeytan sardırırız artık o ona arkadaştır |
Kim de Rahmân´ı anmaktan yana körlük gösterirse, biz ona yandaş olmak üzere bir şeytan sardırırız. |
Kim Rahmân´ın zikrine karşı kör olursa ona bir şeytânı sardırırız; artık o, onun (yanından ayrılmaz, ona sürekli olarak kötülükleri telkin eden) arkadaşı olur. |
Ve her kim o Rahmân´ın zikrinden nankörlükte bulunursa ona bir şeytanı musallat ederiz. Artık bu, onun için bir refîktir. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
37.Ayet |
وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ -37 |
Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar. |
Ve her halde onlar onları yoldan çıkarırlar, onlar ise onları doğru sanırlar |
Ve gerçekten onlar, bunları doğru yoldan alıkorlar da bunlar, doğru yolda bulunduklarını sanırlar. |
O (şeyta)nlar onları yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar. |
Ve şüphe yok ki, bunlar, onları herhalde doğru yoldan çıkarırlar. Ve onlar da zannederler ki, kendileri şüphe yok hidâyete erdirilmişlerdir. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
38.Ayet |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ -38 |
Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der. |
Nihayet bize geldiği vakıt ah, der: keşke benimle senin aranda iki maşrık bu´du olsa idi! sen ne kötü arkadaşmışın |
Sonunda bize gelince, yandaşına : «Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı. (Meğer) sen ne kötü arkadaşmışsın !.» der. |
Nihâyet (Zikr´imize karşı körlük edip yoldan çıkan o adam) bize geldiği zaman (kötü arkadaşına) der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) arası kadar uzaklık olsaydı (seni hiç görmeseydim); meğer ne kötü arkadaş(mışsın sen)!" |
Nihâyet Bize geldiği zaman (o refikine) der ki: «Keşki benim ile senin aranda iki maşrıkın uzaklığı olsa idi, (sen) ne kötü refîk!» |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
39.Ayet |
وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ -39 |
Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir. |
Böyle demek bugün size hiç de faide vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azâbda müştereksinizdir |
Zulmettiğiniz için bugün (buradaki pişmanlığınız) size fayda vermez. Sizler elbette azâbda birleşen ortaklarsınızdır. |
(Böyle söylemeniz) Bugün size bir yarar sağlamaz; çünkü zulmettiniz. Siz, azâb (çekme)de ortaksınız. |
Bugün size bu temenniniz asla bir fâide vermeyecektir. Çünkü zulmettiniz. Şüphe yok ki, siz azapta ortaklarsınızdır. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
40.Ayet |
أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -40 |
Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin? |
O halde sen mi işittireceksin o sağırlara? Yâhud hidâyet edeceksin, o körlere ve açık bir dalâl içinde bulunanlara |
Sen mi sağırlara işittirecek sin veya körleri ve açık bir sapıklık içinde bulunanı doğru yola ulaştıra çaksın ? |
(Ey Muhammed), sen mi sağıra işittireceksin, yâhut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin? |
Artık sen mi o sağırlara işittireceksin? Veya o körleri ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanı hidâyete erdireceksin? |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
41.Ayet |
فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَ -41 |
Ya biz seni (bu dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız. |
Şu halde şayed biz seni alır götürür isek elbette onlardan intikam alacağız |
Eğer biz seni (alıp kendimize) götürsek bile şüphesiz onlardan intikam alacağız. |
Ya biz seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız. |
Eğer seni herhalde (onların aralarından) giderirsek, artık şüphe yok ki Biz onlardan intikam alıcılarız. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
42.Ayet |
أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ -42 |
Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter. |
Yâhud onlara yaptığımız vaîdi sana gösterirsek şübhe yok ki biz ona da muktediriz |
Ya da onlara va´dettiğimiz şeyi (azabı) sana göstereceğiz. Çünkü bizim, onlara kudretimiz elbette yeter. |
Yahut onları uyardığımız şeyi sana gösteririz (senin gözlerinin önünde onları azâba uğratırız); bizim onlara gücümüz yeter. |
(42-43) Yahut onlara vaadettiğimizi sana göstereceğizdir. Çünkü Biz, muhakkak ki onların üzerlerine muktedirleriz. Artık sen, sana vahyolunmuş olana kuvvetle sarıl. Şüphe yok ki, sen bir doğru yol üzerindesin. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
43.Ayet |
فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ ۖ إِنَّكَ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ -43 |
Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin. |
Sen hemen o sana vahyolunana tutun muhakkak ki sen doğru bir yol üzerindesin |
Artık sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru yol üzerindesin. |
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl, çünkü sen doğru yoldasın. |
(42-43) Yahut onlara vaadettiğimizi sana göstereceğizdir. Çünkü Biz, muhakkak ki onların üzerlerine muktedirleriz. Artık sen, sana vahyolunmuş olana kuvvetle sarıl. Şüphe yok ki, sen bir doğru yol üzerindesin. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
44.Ayet |
وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ ۖ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ -44 |
Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz. |
Ve muhakkak ki o, hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride ondan mes´ul olacaksınız |
O Kur´ân sana ve milletine elbette hem öğüt, hem anılmaya değer bir şereftir. İleride bundan sorulacaksınız. |
O (Kur´ân) sana ve kavmine bir Zikir (uyarı, şan ve şeref)dir ve yakında (ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız. |
(44-45) Ve muhakkak ki o, elbette senin için ve kavmin için pek büyük bir şereftir ve ileride sual olunacaksınızdır. Senden evvel resûllerimizden göndermiş olduğumuz zâtlara sor, biz o Rahmân´dan başka tapılacak ilâhlar yaptık mı? |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
45.Ayet |
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ -45 |
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz? |
Senden evvel gönderdiklerimize sor Resullerimizden! biz Rahmandan başka ıbadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız? |
Senden önce elçi olarak gönderdiğimiz peygamberlerimize sor: «Rahmân´dan başka tapılacak tanrılar meydana getirdiler mi?» |
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahmân´dan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız? |
(44-45) Ve muhakkak ki o, elbette senin için ve kavmin için pek büyük bir şereftir ve ileride sual olunacaksınızdır. Senden evvel resûllerimizden göndermiş olduğumuz zâtlara sor, biz o Rahmân´dan başka tapılacak ilâhlar yaptık mı? |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
46.Ayet |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ -46 |
Andolsun, biz Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, “Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti. |
Celâlim hakkı için Musâyı âyetlerimizle Fir´avne ve cem´ıyyetine gönderdik, vardı haberiniz olsun, dedi: ben bütün âlemlerin rabbının Resulüyüm |
And olsun ki biz, Musa´yı açık belge ve mu´cizelerle Fir´avn´a ve ileri gelen yandaşlarına peygamber olarak gönderdik. (O da onlara:) «Şüphesiz ki ben, âlemlerin Rabbı´nın peygamberiyim ve elçisiyim,» dedi. |
Andolsun biz Mûsâ´yı da âyetlerimizle Fir´avn´a ve ileri gelen adamlarına gönderdik: "Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim" dedi. |
(46-47) Andolsun ki, Mûsa´yı âyetlerimizle Fir´avun´a ve onun cemaatine gönderdik. Binaenaleyh dedi ki: «Ben şüphe yok âlemlerin Rabbinin bir Resûlüyüm.» Vaktâ ki onlara Bizim âyetlerimizle geldi, onlar o zaman, bunlardan gülüşür oldular. |
25 / 491 |
Zuhruf Suresi
47.Ayet |
فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِآيَاتِنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ -47 |
(Mûsâ) mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere gülüyorlar! |
Vaktâ ki onlara böyle âyetlerimizle vardı, birdenbire onlar bunlara gülüverdiler |
Ne vakit ki onlara mu´cizelerimizle geldi, onlar birdenbire (işi alaya alıp) buna gülüverdiler. |
Onlara âyetlerimizi getirince onlar o âyetlerle alay edip gülmeğe başladılar. |
(46-47) Andolsun ki, Mûsa´yı âyetlerimizle Fir´avun´a ve onun cemaatine gönderdik. Binaenaleyh dedi ki: «Ben şüphe yok âlemlerin Rabbinin bir Resûlüyüm.» Vaktâ ki onlara Bizim âyetlerimizle geldi, onlar o zaman, bunlardan gülüşür oldular. |
25 / 491 |