SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Mearic Suresi
40.Ayet |
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ -40 |
(40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. |
Artık o maşrıklerin, mağriblerin Rabbı için yemîne ne hacet, şübhesiz ki biz elbette kadiriz |
(40-41) Hayır, (İlâhî sünnet onların sandığı gibi değildir). Doğuların ve batıların Rabbına and içerim ki, elbette bizim onların yerine kendilerinden hayırlısını getirmeğe kudretimiz yeter ve bizim önümüze de geçilmez. |
Yoo, doğuların ve bâtıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter: |
Artık öyle değil, meşriklerin ve mağriblerin Rabbine kasem ederim ki şüphe yok, Biz elbette kâdiriz, |
29 / 569 |
Mearic Suresi
41.Ayet |
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ -41 |
(40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. |
Onları kendilerinden hayırlısına tedbil edebiliriz ve bizim önümüze geçilmez |
(40-41) Hayır, (İlâhî sünnet onların sandığı gibi değildir). Doğuların ve batıların Rabbına and içerim ki, elbette bizim onların yerine kendilerinden hayırlısını getirmeğe kudretimiz yeter ve bizim önümüze de geçilmez. |
Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez (bize engel olunamaz). |
Onlardan hayırlısına tebdîl etmeye. Ve biz önüne geçilmişler değiliz. |
29 / 569 |
Mearic Suresi
42.Ayet |
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ -42 |
Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar. |
O halde bırak onları dalsınlar ve oynıya dursunlar tâ o va´d olundukları güne çatacakları deme kadar |
Artık sen, onları bırak da, kendileri için va´dolunan güne kavuşuncaya kadar (inkâr ve azgınlıklarına) dalıp oynasınlar. |
Bırak onları kendilerine va´dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar. |
Şimdilik onları bırak, dalsınlar ve oynasınlar, vaad olundukları günlerine kavuşacaklarına değin. |
29 / 569 |
Mearic Suresi
43.Ayet |
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ -43 |
(43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. |
O gün ki kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki çantalariyle dikmelere (putlara) gidiyorlarmış gibi fırlıyacaklar |
O gün onlar, sanki dikili hedefe acele akın edip gidiyorlarmış gibi kabirlerinden sür´atle çıkarlar. |
O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen (putlara yahut hedef)lere doğru koşar gibi (koşarlar). |
O gün ki, kabirlerinden sür´atle çıkarlar, sanki onlar dikili bir şeye koşarlar. |
29 / 569 |
Mearic Suresi
44.Ayet |
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ -44 |
(43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. |
Gözleri düşgün, kendilerini bir zillet saracak da saracak, o işte onların va´dolunup durdukları gün |
Gözleri korkudan alçalıp düşük bir haldedir, zillet kendilerini saracak ; işte bu, Va´dolundukları gündür. |
Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara va´dedilen gün, bugündür. |
Gözleri düşkün olduğu halde kendilerini bir zillet kaplayacaktır, işte o, onların tehdid olunmuş oldukları gündür. |
29 / 569 |
Nuh Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ -1 |
Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik. |
Haberiniz olsun ki biz Nuhu kavmına gönderdik, kavmını inzar et diye, gelmezden evvel onlara bir azâbı elîm |
Şüphesiz ki biz, Nuh´u kendi milletine peygamber olarak gönderdik de, elem verici bir azâb gelmeden önce onları uyar, (dedik). |
Biz Nûh´u kavmine gönderdik: "Onlara acı bir azâb gelmezden önce kavmini uyar," diye. |
Muhakkak ki, Nûh´u kavmine gönderdik, kendilerine bir elîm azap gelmeden evvel kavmini korkut diye. |
29 / 569 |
Nuh Suresi
2.Ayet |
قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ -2 |
Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” |
Dedi ki: ey kavmım! Haberiniz olsun ben size açık bir nezîrim |
O da: «Ey milletim!» dedi. «Hakikaten ben size gönderilen acık bir uyarıcıyım. |
"Ey kavmim, dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım." |
Dedi ki: «Ey kavmim! Şüphe yok ki, ben sizin için apaçık bir korkutucuyum.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
3.Ayet |
أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ -3 |
(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.” |
Şöyle ki Allaha kulluk edin ve ona korunun ve bana itaat eyleyin |
(3-4) Allah´a kulluk edin; O´ndan korkup (inkâr ve azgınlıktan) sakının ve bana itaat edin ki; Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belirlenmiş bir vakte kadar da geciktirsin. Şüphesiz ki Allah´ın belirlediği vakit gelince artık o geriye bırakılmaz. Bunu keşke bir bilseniz!.» |
"Allah´a kulluk edin, O´ndan korkun, bana da itâ´at edin." |
Şöyle ki: «Allah´a ubûdiyette bulunun ve O´ndan korkun ve bana itaat eyleyin.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
4.Ayet |
يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ ۖ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ -4 |
(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.” |
Günahlarınızdan size mağfiret buyursun ve sizi müsemma bir ecele kadar te´hîr eylesin, muhakkak ki Allahın takdir eylediği ecel gelince te´hîr olunmaz eğer bilse idiniz! |
(3-4) Allah´a kulluk edin; O´ndan korkup (inkâr ve azgınlıktan) sakının ve bana itaat edin ki; Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belirlenmiş bir vakte kadar da geciktirsin. Şüphesiz ki Allah´ın belirlediği vakit gelince artık o geriye bırakılmaz. Bunu keşke bir bilseniz!.» |
"Ki (Allâh) günâhlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Zira Allâh´ın süresi geldiği zaman ertelenmez. Bilir (kişiler) olsaydınız (bunu anlardınız)." |
«Sizin için günahlarınızı bağışlasın ve sizi mukadder müddete kadar tehir etsin. Muhakkak ki, Allah´ın takdir ettiği vakit gelince sonraya bırakılamaz, eğer bilir kimseler oldu iseniz.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
5.Ayet |
قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا -5 |
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.” |
Dedi ki ya rab! Ben kavmımı gece gündüz da´vet ettim |
(5-6) Nûh dedi ki: Rabbim! Şüphesiz ki ben, milletimi gece gündüz (uyarıp sana, senin dinine) davet ettim, ama benim bu davetim ancak onların (nefretine sebep olup) kaçmalarını arttırdı. |
(Nûh:) "Rabbim, dedi, ben kavmimi gece gündüz da´vet ettim." |
(5-6) Dedi ki: «Yarabbi! Ben kavmimi hakikaten gece ve gündüz dâvet ettim. Benim dâvetim, onlar için firardan başka bir şey arttırmadı.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
6.Ayet |
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَارًا -6 |
Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.” |
Fakat benim çağırmam onlara firardan başka bir şey artırmadı |
(5-6) Nûh dedi ki: Rabbim! Şüphesiz ki ben, milletimi gece gündüz (uyarıp sana, senin dinine) davet ettim, ama benim bu davetim ancak onların (nefretine sebep olup) kaçmalarını arttırdı. |
"Benim da´vetim, onlara kaçışlarını artırmaktan başka bir katkıda bulunmadı." |
(5-6) Dedi ki: «Yarabbi! Ben kavmimi hakikaten gece ve gündüz dâvet ettim. Benim dâvetim, onlar için firardan başka bir şey arttırmadı.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
7.Ayet |
وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا -7 |
“Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.” |
Ve ben onları mağfiret buyurman için her da´vet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvablarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler |
Hakikat ben, onları bağışlaman için ne kadar ,dâvet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine örtünüp duymazlıktan geldiler ; (inkârda) İsrar edip büyüklük tasladıkça, tasladılar. |
"Günâhlarını bağışlaman için onları (sana) ne kadar da´vet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, çok böbürlendiler." |
(7-8) «Muhakak ki ben onlar için mağfiret buyurasın diye kendilerini her ne zaman dâvet etti isem parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve libaslarına büründüler ve ısrar ettiler ve böbürleniverdiler. Sonra muhakkak ki ben onları, apaçık dâvet ettim.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
8.Ayet |
ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا -8 |
“Sonra ben onları açık açık davet ettim.” |
Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım |
Sonra gerçekten ben onları açıkça (hakk´a, doğru yola) çağırdım, |
"Sonra ben onları açıkça da´vet ettim." |
(7-8) «Muhakak ki ben onlar için mağfiret buyurasın diye kendilerini her ne zaman dâvet etti isem parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve libaslarına büründüler ve ısrar ettiler ve böbürleniverdiler. Sonra muhakkak ki ben onları, apaçık dâvet ettim.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
9.Ayet |
ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنْتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا -9 |
“Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.” |
Sonra hem i´lâm ederek söyledim onlara hem gizli gizli söyledim |
Sonra yine ben, açıktan duyuruda bulundum ve gizli gizli görüşmeler de yaptım ; |
"Sonra onlara açıktan söyledim, gizli gizli söyledim: |
(9-10) «Sonra şüphesiz ki, ben onlar için ilan ettim ve onlara gizliden gizliye de bildirdim. Artık dedim ki, Rabinizden mağrifet dileyiniz, şüphe yok ki O, çok mağfiret buyurucudur.» |
29 / 569 |
Nuh Suresi
10.Ayet |
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا -10 |
“Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’ |
Gelin dedim: rabbınızın mağfiretini isteyin, çünkü, o, mağfireti çok bir gaffardır |
Rabbınızdan bağışlanma dileyin, çünkü mutlaka O, çok bağışlayandır, dedim. |
´Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayandır´ dedim." |
(9-10) «Sonra şüphesiz ki, ben onlar için ilan ettim ve onlara gizliden gizliye de bildirdim. Artık dedim ki, Rabinizden mağrifet dileyiniz, şüphe yok ki O, çok mağfiret buyurucudur.» |
29 / 569 |