SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Taha Suresi
99.Ayet |
كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ ۚ وَقَدْ آتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا -99 |
(Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana katımızdan bir zikir (Kur’an) verdik. |
İşte sana böyle ya Muhammed geçmişin mühim haberlerinden kıssa naklediyoruz, şübhe yok ki sana ledünnümüzden bir zikir verdik |
İşte böylece geçmişin önemli haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Katımızdan sana da bir zikir (Kur´ân) verdik. |
Böylece sana geçmişlerin haberlerinden bir miktar anlatıyoruz. Gerçekten sana katımızdan bir Zikir (geçmiş olaylardan bir anı) verdik. |
İşte böylece geçmişlerin haberlerinden bir kısmını sana hikâye ediyoruz ve sana kendi tarafımızdan bir kitap da vermişizdir. |
16 / 318 |
Taha Suresi
100.Ayet |
مَنْ أَعْرَضَ عَنْهُ فَإِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وِزْرًا -100 |
Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir. |
Her kim ondan yüz çevirirse şübhesiz o, Kıyamet günü bir vebal yüklenecek |
Kim bundan yüzçevirirse. şüphesiz ki Kıyamet günü ağır bir günah yüklenecek. |
Kim ondan yüz çevirirse o, kıyâmet günü (ağır) bir günâh yüklenecekdir. |
Her kim ondan yüz çevirirse şüphe yok ki, o Kıyamet günü bir ağır günah yükü yüklenecektir. |
16 / 318 |
Taha Suresi
101.Ayet |
خَالِدِينَ فِيهِ ۖ وَسَاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حِمْلًا -101 |
Onlar o günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sûra üfürüleceği gün, bu ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür! |
Ebediyyen onun altında kalacaklar ki onlar için Kıyamet günü o ne fena yüktür |
O günah taşıma (azabı) içinde devamlı kalacak. Bu da Kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür! |
Sürekli olarak o yükün altında kalacaklardır. Kıyâmet gününde bu, onlar için ne kötü bir yüktür! |
Orada ebedîyyen kalıcılardır ve onlar için Kıyamet gününde (O) ne fena bir yük olmuştur. |
16 / 318 |
Taha Suresi
102.Ayet |
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ ۚ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِمِينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقًا -102 |
O gün günahkârları, (gözleri korkudan donup) gömgök kesilmiş olarak haşredeceğiz. |
O gün ki sur üfürülecek ve mücrimler o gün gömgök mahşeri toplayacağız |
O gün Sûr´a üfürülecek, o gün suçlu günahkârları gözleri (korku ve heyecandan) gömgök olarak biraraya toplayacağız. |
O gün Sûr´a üflenir ve o gün suçluları, gömgök (kör bir durumda) süreriz. |
O gün ki, Sûr´a üfürülür ve o gün mücrimleri gök gözlü olarak haşrederiz. |
16 / 318 |
Taha Suresi
103.Ayet |
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا عَشْرًا -103 |
(103-104) Aralarında birbirlerine “(Dünya’da) sadece on (gün) kaldınız” diye gizli gizli konuşacaklar. -Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanları, “Siz sadece bir gün kaldınız” diyecektir. |
«Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar |
Kendi aralarında, «ancak on (gün veya gece) eyleştiniz» diye fısıldaşacaklar. |
Kendi aralarında gizli gizli, "(dünyâda) On günden fazla kalmadınız" derler. |
Aralarında gizlice konuşurlar ki: «(Dünyâda) On günden ziyâde kalmış olmadınız.» |
16 / 318 |
Taha Suresi
104.Ayet |
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ إِذْ يَقُولُ أَمْثَلُهُمْ طَرِيقَةً إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا يَوْمًا -104 |
(103-104) Aralarında birbirlerine “(Dünya’da) sadece on (gün) kaldınız” diye gizli gizli konuşacaklar. -Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanları, “Siz sadece bir gün kaldınız” diyecektir. |
Gidişce en beri benzerleri «bir günden fazla durmadınız» deyince ne diyeceklerini biz biliriz |
Aralarında neler konuştuklarını biz daha iyi biliriz. Onların en mutedil ve gidişçe en akıllıları ise, «sadece bir gün eyleştiniz» diyecekler. |
Onların dedikleri(kalış süresi)ni biz daha iyi biliriz. En akıllıları ise: "Siz yalnız bir gün kaldınız," der. |
Biz onların ne diyeceklerini daha ziyâde biliriz, o vakit ki, onların daha mutedilce rey sahipleri olanları diyecektir ki, «Siz bir günden başka kalmış olmadınız.» |
16 / 318 |
Taha Suresi
105.Ayet |
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا -105 |
(Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.” |
Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: rabbım onları un ufra edip savuracak da |
(105-106-107) (Kıyametin meydana geldiği vakit) dağların (nasıl olacağını) sana soruyorlar. De ki: Rabbim onları darmadağın edecek, ufalayıp savuracak; yerlerini dümdüz pürüzsüz boş olarak bırakacak; artık onda ne bir eğrilik, ne de bir tümseklik göreceksin. |
Sana dağlardan soruyorlar. De ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak! |
Ve sana dağlardan sorarlar. Binaenaleyh de ki: «Onları Rabbim darmadağın edip savuracaktır.» |
16 / 318 |
Taha Suresi
106.Ayet |
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا -106 |
“Onların yerlerini dümdüz, boş bir alan hâlinde bırakacaktır.” |
Yerlerini düpedüz bomboş bırakacak |
(105-106-107) (Kıyametin meydana geldiği vakit) dağların (nasıl olacağını) sana soruyorlar. De ki: Rabbim onları darmadağın edecek, ufalayıp savuracak; yerlerini dümdüz pürüzsüz boş olarak bırakacak; artık onda ne bir eğrilik, ne de bir tümseklik göreceksin. |
Yerlerini boş, dümdüz bırakacaktır. |
«Artık onları dümdüz, bomboş bir halde bırakacaktır.» |
16 / 318 |
Taha Suresi
107.Ayet |
لَا تَرَىٰ فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا -107 |
“Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.” |
Onda ne bir eğrilik ne bir yumruluk göremiyeceksin |
(105-106-107) (Kıyametin meydana geldiği vakit) dağların (nasıl olacağını) sana soruyorlar. De ki: Rabbim onları darmadağın edecek, ufalayıp savuracak; yerlerini dümdüz pürüzsüz boş olarak bırakacak; artık onda ne bir eğrilik, ne de bir tümseklik göreceksin. |
Orada ne bir eğrilik, ne de bir tümsek görmeyeceksin. |
Orada ne bir eğrilik ve ne de bir yumruluk göremezsin. |
16 / 318 |
Taha Suresi
108.Ayet |
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ ۖ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا -108 |
O gün kendisinden yan çizmek mümkün olmayan davetçiye (İsrâfil’e) uyarlar. Sesler, Rahmân’ın azametinden dolayı kısılmıştır. Artık sadece fısıltı işitebilirsin. |
O gün da´vetçiye ı´vicasız tebe´ıyyet edecekler öyle ki Rahmanın heybetinden sesler kısılmıştır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin |
O gün çağrıcıya hiçbir tarafa sapmadan uyarlar. Rahman (kudret ve azametinin heybetin)den sesler kısılmıştır; fısıltı ve hışıltıdan başka bir şey duymazsın. |
O gün hiç pürüzü olmayan çağrıcıya uyarlar; (ondan sapma imkânı yoktur). Rahmân´ın huzurunda sesler kısılır, fısıltıdan başka bir şey işitemezsin. |
O gün çağırana tabî olurlar. Onun için bir eğrilik yoktur ve sesler Rahmân için bir korku ile kısılmıştır. Artık en hafif bir sesten başkasını işitemezsin. |
16 / 318 |
Taha Suresi
109.Ayet |
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا -109 |
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. |
O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnâ |
O gün şefaat yarar sağlamaz ; meğerki Rahmân´ın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse şefaat etmiş olsun. |
O gün Rahmân´ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefâ´ati fayda vermez. |
O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmân kime izin verirse ve kim için söylemeğe razı olursa o müstesna. |
16 / 318 |
Taha Suresi
110.Ayet |
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْمًا -110 |
O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz. |
O onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir, onlar ise onu ılmen ihata edemezler |
Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir; onların ilmi ise, O´nu kuşatamaz, kavrayamaz. |
O, onların önlerindekini ve arkalarındakini (geçmişlerini ve geleceklerini) bilir; onlar ise bilgice O´nu kavrayamazlar. |
Onların ilerisinde olanı da, gerilerinde olanı da bilir. Onlar ise O´nu ilmen ihata edemezler. |
16 / 318 |
Taha Suresi
111.Ayet |
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِ ۖ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْمًا -111 |
Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır. |
Ve bütün yüzler o hayyü kayyuma baş eğmiş ve bir zulüm yüklenen cidden hâib olmuştur |
Artık bütün yüzler, O hep diri olan ve kendi zatiyle duran ve her şeyi belli kanunla tutan kudrete baş eğmiştir. Zulüm taşıyanlar ise cidden hüsrana uğramıştır. |
Bütün yüzler, o diri ve yöneticiye boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen perişan olmuştur. |
Ve yüzler Hayy-ı Kayyûm için zelilâne bir vaziyet almışlardır ve zulmü yüklenmiş olan, muhakkak ki hüsrâna uğramıştır. |
16 / 318 |
Taha Suresi
112.Ayet |
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْمًا وَلَا هَضْمًا -112 |
Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse, o, ne zulme uğramaktan korkar, ne yoksun bırakılmaktan. |
Her kim de mü´min olarak salih amellerden işlerse o vakıt o, ne bir zulümden korkar, ne çiğnenmeden |
Mü´min iken iyiyararlı amellerde bulunan kimse ne haksızlığa uğramaktan, ne de (sevabının) eksilmesinden korkar. |
Kim inanarak iyi olan işlerden yaparsa artık o, ne zulümden, ne de hakkının çiğnenmesinden korkar. |
Ve her kim mü´min olduğu halde sâlih amellerden işlerse artık o ne zulme uğramaktan ve ne de sevabının eksilmesinden korkmaz. |
16 / 318 |
Taha Suresi
113.Ayet |
وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا -113 |
İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık. |
Ve işte onu böyle Arabî bir Kur´an olarak indirdik ve bunda vaîydden türlü şekilde tekrar yaptık, ki belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahud da o, onlara bir zikr ihdas eyler |
İşte böylece onu, Arapça Kur´ân olarak indirdik ve tehdîdden (bölümleri ve belgeleri) değişik tekrarlarla açıkladık; ola ki Allah´tan korkup fenalıklardan sakınırlar veya O, onlara yeni bir hatırlama ve idrâk uyanıklığı sağlar. |
Biz sana onu böyle Arapça bir Kur´ân olarak indirdik ve onda tehditleri türlü biçimlere çevirip açıkladık ki korunsunlar. Yahut (Kur´ân,) onlara bir hatırlama yaptırsın. |
Ve böylece O´nu bir Arabî Kur´an olarak indirdik ve O´nda tehditlerden mükerrer şeyler açıkladık. Belki korunurlar, yahut onlar için bir öğüt vücuda getirmiş olur. |
16 / 318 |