SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Mü'minun Suresi
90.Ayet |
بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ -90 |
Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar. |
Doğrusu biz onlara hakkı getirdik ve şüphesiz onlar yalancılar |
Evet, biz onlara hakkı (doğruyu ve gerçeği) getirdik ve onlar cidden yalancıdırlar. |
Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar. |
Hayır... Biz onlara hakkı getirdik. Onlar ise şüphe yok ki, elbette yalancılardır. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
91.Ayet |
مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ -91 |
(91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. |
Allah, hiç veled ittihaz etmedi, beraberinde bir tanrı da yok O surette her tanrı kendi yarattığı ile giderdi ve elbette biri diğerine kibrederdi, o isnad ettikleri vasıflardan sübhan o Allah |
Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. O´nunla beraber hiç bir ilâh da yoktur; böyle olsaydı her ilâh yarattığını alıp (bir yana) giderdi de kimi kimine üstün gelirdi. Allah onların vasfedegeldiklerinden pâk ve münezzehtir. |
Allâh çocuk edinmemiştir. O´nunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allâh, onların tanımlamalarından uzaktır. |
Allah hiçbir veled ittihaz edinmedi ve O´nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. O zaman her ilâh, kendi yarattığı ile giderdi ve bazıları bazısı üzerine yükselirdi. Allah ise onların vasfettiklerinden münezzehtir. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
92.Ayet |
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ -92 |
(91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. |
O gayb-ü şehadetin âlimi, binaenaleyh onların koştukları çok yüksek |
Gaybı da, hazır olanı da bilendir; onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. |
(O), görünmeyeni ve görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir. |
Gaib olanı da, âşikâre bulunanı da bilendir. İşte onların şerik koştuklarından müteâlidir. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
93.Ayet |
قُلْ رَبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ -93 |
(93-94) De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.” |
De ki: rabbım! eğer onlara edilen vaîdi bana behemehal göstereceksen |
De ki: «Rabbim! İnkarcıların va´dolundukları azabı bana elbette göstereceksen, |
De ki: "Rabbim, eğer onların tehdid edildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları cezâlandıracaksan)," |
De ki: «Yarabbi! Eğer onlara edilen vaîdi bana herhalde gösterecek isen.» |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
94.Ayet |
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ -94 |
(93-94) De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.” |
Beni o zalimler güruhunda bulundurma rabbım! |
Rabbim ! Beni o zâlim topluluk arasında bulundurma.» |
"Rabbim, beni şu zâlim kavmin içinde bırakma!" |
«Yarabbi! Beni o zalimler olan kavmin içinde bulundurma.» |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
95.Ayet |
وَإِنَّا عَلَىٰ أَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ -95 |
Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter. |
Şübhesiz ki biz, onlara yaptığımız vaîdi sana göstermeğe elbette kadiriz |
Şüphesiz ki (Peygamberim ) onlara va´dettiğimiz azabı sana göstermeye kudretimiz yeter. |
Biz, onları tehdid ettiğimiz şeyi sana göstermeğe elbette kâdiriz (onları cezâlandıracağız ve sen bunu göreceksin). |
Ve şüphe yok ki, Biz onlara yapmış olduğumuz vaîdi sana göstermeğe elbette kadirleriz. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
96.Ayet |
ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ -96 |
Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz. |
Sen o kötülüğü en güzel olan hasletle def´et, biz, onların ne halt edeceklerini daha iyi biliriz |
Sen o kötülüğü en güzeli ile savıp karşılık ver. Biz onların vasfettiklerini daha iyi biliriz. |
Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz. |
Sen o kötülüğü en güzel olan şey ile defet. Biz onların neler ile vasfeder olduklarını daha iyi biliriz. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
97.Ayet |
وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ -97 |
De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” |
Ve de ki: sana sığınırım rabbım! O Şeytanların dürtüşmelerinden |
De ki: «Rabbim ! Şeytanların vesvese ile dürtüşmelerinden sana sığınırım. |
Ve de ki: "Rabbim, şeytânların dürtüklemelerinden sana sığınırım." |
Ve dedi ki: «Yarabbi! Ben sana şeytanların vesveselerinden sığınırım.» |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
98.Ayet |
وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ -98 |
“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” |
Ve sana sığınırım rabbım! huzuruma gelmelerinden |
Ve onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.» |
"Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Rabbim." |
«Ve Yarabbi! Sana sığınırım, onların huzuruma gelmelerinden.» |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
99.Ayet |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ -99 |
(99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır. |
Nihayet her birine ölüm geldiği vakıt diyecek ki: rabbım! döndür, döndür beni döndür |
(99-100) Sonunda onlardan her birine ölüm gelince, (çaresiz kalıp Allah´ı hatırlar ve) Rabbim ! Beni geri çevirin de ola ki terkettiğime karşılık onu (telâfi için) iyi, yararlı amelde bulunurum, der. Hayır, bu bir sözdür ki (temenni anlamında) söyler. Dirilip (hesab gününe) kaldırılıncaya kadar önlerine bir Berzah (dönmelerine bir engel) vardır. |
Nihâyet onlardan birine ölüm geldiği zaman: "Rabbim, der, beni geri döndürünüz!" |
Nihâyet onlardan birine ölüm gelince der ki: «Yarabbi! Beni geri gönderin.» |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
100.Ayet |
لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّا ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا ۖ وَمِنْ وَرَائِهِمْ بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ -100 |
(99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır. |
Belki ben o baktığımda salih bir amel işlerim, hayır hayır! O bir kelimedir ki onu o söyler, ötelerinden ise bir berzah vardır, tâ ba´s olunacakları güne kadar |
(99-100) Sonunda onlardan her birine ölüm gelince, (çaresiz kalıp Allah´ı hatırlar ve) Rabbim ! Beni geri çevirin de ola ki terkettiğime karşılık onu (telâfi için) iyi, yararlı amelde bulunurum, der. Hayır, bu bir sözdür ki (temenni anlamında) söyler. Dirilip (hesab gününe) kaldırılıncaya kadar önlerine bir Berzah (dönmelerine bir engel) vardır. |
"Ki terk ettiğim dünyâda yararlı bir iş yapayım." Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde tâ diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır. |
«Belki ben terkettiğim şey hususunda bir sâlih amel işlerim.» Hayır. Bu bir lâkırdıdır ki bunu söyleyen odur ve onların önlerinde ba´s olunacakları güne kadar bir hâil vardır. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
101.Ayet |
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءَلُونَ -101 |
Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. |
O vakıt Sûr üfürüldü mü artık beyinlerinde o gün ne ensab vardır ne de soruşurlar |
Sûr´a üfürülünce, o gün artık aralarında soy bağlan kalmaz; birbirlerinden (bir şeyler de) soramazlar. |
Sûr´a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını) sormazlar. |
Sûra üfürüleceği zaman artık aralarında ne ensab vardır ve ne de soruşurlar. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
102.Ayet |
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ -102 |
Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. |
O zaman her kimin tartıları ağır gelirse işte onlar o felâh bulanlardır |
(102-103) Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem´de devamlı kalıcılardır. |
Kimlerin (eylemlerinin) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
Artık kimin tartıları ağır gelirse işte felâh bulmuş olanlar, onlardır. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
103.Ayet |
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ -103 |
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. |
Her kimin de tartıları yeğni gelirse işte onlar kendilerine yazık edenler, Cehennemde kalanlardır |
(102-103) Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem´de devamlı kalıcılardır. |
Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır. |
Ve kimin tartıları da hafif olmuş olursa işte nefislerine yazık etmiş olanlar, cehennemde ebedî kalanlar da onlardır. |
18 / 347 |
Mü'minun Suresi
104.Ayet |
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ -104 |
Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. |
Ateş yüzlerini yalar, o halde ki içinde dişleri sırıtır |
Ateş yüzlerini yakar da dudakları kasılarak dişleri sırıtıp kalır. |
(Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta kalır. |
Onların yüzlerini ateş şiddetle yakar ve onlar orada dudakları açılarak dişleri sırıtıp duran kimselerdir. |
18 / 347 |