SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Mü'minun Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ -1 |
Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. |
Hakikat felâh buldu o mü´minler |
Mü´minler gerçekten, korktuklarından kurtulup umduklarına kavuşmuşlardır. |
Felâha ulaştı o mü´minler. |
Muhakkak ki, mü´minler felâha ermişlerdir. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
2.Ayet |
الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ -2 |
Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. |
Ki onlar namazlarında huşu´ludurlar |
Onlar ki, namazlarında saygı dolu bir korkuyla eğilirler. |
Ki onlar, namazlarında saygılıdırlar. |
O mü´minler ki, namazlarında havf (tevazu) sahipleridir. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
3.Ayet |
وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ -3 |
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. |
Onlar ki bîyhude işe, boş lâfa bakmazlar |
Onlar ki, boş ve anlamsız şeyden yüzçevirirler. |
Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. |
Ve o mü´minler ki onlar, her lüzumsuz şeyden yüz çevirirler. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
4.Ayet |
وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ -4 |
Onlar ki, zekâtı öderler. |
Onlar ki zekât vermek için çalışırlar |
Onlar ki zekâtı verip (emredildiği şekilde) yerine getirirler. |
Onlar zekâtı verirler. |
Ve o mü´minler ki, onlar zekatı da ifâ edenlerdir. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
5.Ayet |
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ -5 |
Onlar ki, ırzlarını korurlar. |
Ve onlar ki ırzlarını korurlar |
Onlar ki, namus ve iffetlerini (arzu duymaları müstesna;) bu yüzden kınanmazlar. |
Ve onlar ırzlarını korurlar. |
Ve o mü´minler ki, onlar elbette avret mahallerini muhafaza edenlerdir. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
6.Ayet |
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ -6 |
Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. |
Ancak zevcelerine ve kendilerinin milki olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü bunlar levm olunmazlar |
Ancak eşlerine veya sahip oldukları cariyelerine karşı (cinsel arzu duymalarına da) bu yüzden kınanmazlar. |
Ancak eşleri, yahut ellerinin sâhip olduğu (câriyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar. |
Ancak zevceleri veya sağ ellerinin mâlik olduğu cariyeleri müstesna. Çünkü onlar, (bu halde) kınanılmış değildirler. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
7.Ayet |
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ -7 |
Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. |
Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır |
Artık kimler bu (meşru) sınırı geçerse, işte onlar haddi aşanlardır. |
Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır. |
Artık kimler de bunların ötesini istemiş olursa işte haddi tecavüz etmiş olanlar onlardır, onlar. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
8.Ayet |
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ -8 |
Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler. |
Ve onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayetkârdırlar |
Onlar ki emânetlerini ve verdikleri sözü gözetir (yerine getirirler. |
Ve o(mü´min)ler emânetlerine ve ahidlerine özen gösterirler. |
Ve o mü´minler ki, onlar, emanetlerine ve ahdlerine riayet edenlerdir. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
9.Ayet |
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ -9 |
Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler. |
Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler |
Onlar ki, namazlarını (vaktinde kılıp) koruyarak gözetirler. |
Onlar namazlarını (vakitlerinde kılarak) korurlar. |
Ve o mü´minler ki, onlar namazları üzerine muhafazada (muvazabette) bulunurlar. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
10.Ayet |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ -10 |
İşte bunlar varis olanların ta kendileridir. |
İşte onlardır o vârisler |
İşte onlardır vârisler, |
İşte vâris olacaklar onlardır. |
İşte vâris olanlar, onlardır. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
11.Ayet |
الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ -11 |
Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
Ki Firdevse vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır |
Firdevs Cenneti´ne vâris olurlar ve orada devamlı kalırlar. |
Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs´e vâris olacaklar, orada ebedi kalacaklardır. |
Onlardır ki, Firdevs´e vâris olurlar, onlar orada müebbeden kalıcılardır. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
12.Ayet |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ -12 |
Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. |
Şanım hakkı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık |
And olsun ki, insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık. |
Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık. |
Ve andolsun ki, insanı çamurdan (ibaret olan) bir hülâsadan yarattık. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
13.Ayet |
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ -13 |
Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik. |
Sonra onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık |
Sonra onu sağlamca, durup dinlenecek bir yerde nutfe haline getirdik. |
Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. |
Sonra onu metin bir karargâhta bir nutfe kıldık. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
14.Ayet |
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ -14 |
Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! |
Sonra o nufteyi bir aleka yarattık derken o alakayı bir mudga yarattık derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra ona diğer bir hılkat neş´eti verdik, bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli |
Sonra o nutfeyi kan pıhtısı durumuna getirdik. Kan pıhtısını ise çiğnenmiş bir et parçasına dönüştürdük. O çiğnenmiş etten de kemikler yarattık, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir, ne mukaddestir! |
Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir! |
Sonra o nutfeyi bir donmuş kan yarattık, müteakiben o donmuş kanı da bir parça et kıldık, sonra o et parçasını da kemikler kıldık, kemiklere de bir et giydirdik. Sonra da onu başka bir halk olarak inşa etmiş olduk. İmdi musavvir, mukaddir olanların en güzeli olan Allah Teâlâ, pek mübarektir. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
15.Ayet |
ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ -15 |
Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz. |
Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz |
Sonra bunun ardından siz elbette ölürsünüz. |
Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz. |
Sonra şüphe yok ki, siz, bundan sonra elbette ölmüş kimselersinizdir. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
16.Ayet |
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ -16 |
Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz. |
Sonra siz Kıyamet günü muhakkak ba´solunacaksınız |
Sonra da şüphesiz ki siz Kıyamet günü dirilip kaldırılacaksınız. |
Sonra, siz kıyâmet günü muhakkak diriltileceksiniz. |
Sonra da muhakkak ki, siz Kıyamet günü diriltilip kaldırılacaksınız. |
18 / 341 |
Mü'minun Suresi
17.Ayet |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ -17 |
Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz. |
Filhakıka biz, sizin fevkınızda yedi tarıyk yarattık ve halktan gafil olmadık |
And olsun ki, üzerinizde yedi tabaka (veya yol, ya da sistem) yarattık. Ve biz yarattığımızdan habersiz değilizdir. |
Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök) yarattık. Biz yaratmadan gâfil değiliz. |
Ve kasem olsun ki, sizin üzerinize yedi yol yarattık, Biz yaratmaktan gâfiller olmadık. |
18 / 341 |