KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİN 564. SAYFASΙNA GÖRE AYET VE MEALLERİ Nİ SΙRALAMA >
MEAL SAYFALARI
1 2 3
4 5 6
7 8 9
10 11 12
13 14 15
16 17 18
19 20 21
22 23 24
25 26 27
28 29 30
31 32 33
34 35 36
37 38 39
40 41 42
43 44 45
46 47 48
49 50 51
52 53 54
55 56 57
58 59 60
61 62 63
64 65 66
67 68 69
70 71 72
73 74 75
76 77 78
79 80 81
82 83 84
85 86 87
88 89 90
91 92 93
94 95 96
97 98 99
100 101 102
103 104 105
106 107 108
109 110 111
112 113 114
115 116 117
118 119 120
121 122 123
124 125 126
127 128 129
130 131 132
133 134 135
136 137 138
139 140 141
142 143 144
145 146 147
148 149 150
151 152 153
154 155 156
157 158 159
160 161 162
163 164 165
166 167 168
169 170 171
172 173 174
175 176 177
178 179 180
181 182 183
184 185 186
187 188 189
190 191 192
193 194 195
196 197 198
199 200 201
202 203 204
205 206 207
208 209 210
211 212 213
214 215 216
217 218 219
220 221 222
223 224 225
226 227 228
229 230 231
232 233 234
235 236 237
238 239 240
241 242 243
244 245 246
247 248 249
250 251 252
253 254 255
256 257 258
259 260 261
262 263 264
265 266 267
268 269 270
271 272 273
274 275 276
277 278 279
280 281 282
283 284 285
286 287 288
289 290 291
292 293 294
295 296 297
298 299 300
301 302 303
304 305 306
307 308 309
310 311 312
313 314 315
316 317 318
319 320 321
322 323 324
325 326 327
328 329 330
331 332 333
334 335 336
337 338 339
340 341 342
343 344 345
346 347 348
349 350 351
352 353 354
355 356 357
358 359 360
361 362 363
364 365 366
367 368 369
370 371 372
373 374 375
376 377 378
379 380 381
382 383 384
385 386 387
388 389 390
391 392 393
394 395 396
397 398 399
400 401 402
403 404 405
406 407 408
409 410 411
412 413 414
415 416 417
418 419 420
421 422 423
424 425 426
427 428 429
430 431 432
433 434 435
436 437 438
439 440 441
442 443 444
445 446 447
448 449 450
451 452 453
454 455 456
457 458 459
460 461 462
463 464 465
466 467 468
469 470 471
472 473 474
475 476 477
478 479 480
481 482 483
484 485 486
487 488 489
490 491 492
493 494 495
496 497 498
499 500 501
502 503 504
505 506 507
508 509 510
511 512 513
514 515 516
517 518 519
520 521 522
523 524 525
526 527 528
529 530 531
532 533 534
535 536 537
538 539 540
541 542 543
544 545 546
547 548 549
550 551 552
553 554 555
556 557 558
559 560 561
562 563 564
565 566 567
568 569 570
571 572 573
574 575 576
577 578 579
580 581 582
583 584 585
586 587 588
589 590 591
592 593 594
595 596 597
598 599 600
601 602 603
604
SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
Kalem Suresi

16.Ayet
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ -16 Yakında biz onun burnunu damgalayacağız. Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. Yakında onun burnunu damgalıyacağız. Biz onu burnunun üzerine damga vurup işâretleyeceğiz. Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız. 29 / 564
Kalem Suresi

17.Ayet
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ -17 Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi. Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi; sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi. (17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik. Biz bunlara da belâ verdik, şu bahçe sâhiplerine belâ verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. Şüphe yok ki Biz bunları da, bostan sahiplerini belaya uğrattığımız gibi belaya uğrattık. O vakit ki onlar yemîn etmişlerdi ki, sabahleyin erkenden elbette o bostandaki mahsulâtı devşireceklerdi. 29 / 564
Kalem Suresi

18.Ayet
وَلَا يَسْتَثْنُونَ -18 (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.) Bir istisna da yapmıyorlardı (17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik. İstisnâ da etmiyorlar (Allâh dilerse biçeriz demiyorlar)dı. (18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi. 29 / 564
Kalem Suresi

19.Ayet
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ -19 Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı. Derken ona rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı Kendileri henüz uykuda iken Rabbin tarafından dolaşan bir belâ, bahçeyi sarıverdi. Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir belâ, onu sardı da, (18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi. 29 / 564
Kalem Suresi

20.Ayet
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ -20 Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü. Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti Sabaha doğru bahçe (yok olup) siyah bir kül (yığını halin)e döndü. Bahçe simsiyah kesiliverdi. (20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler. 29 / 564
Kalem Suresi

21.Ayet
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ -21 (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler. Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler Sabahleyin birbirlerine seslendiler: Sabahleyin birbirlerine seslendiler: (20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler. 29 / 564
Kalem Suresi

22.Ayet
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ -22 (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler. Haydin kesecekseniz harsinize irkence koşun dediler. Devşirecekseniz, haydi durmayın erkenden ürünlerinizin başına gidiniz ! "Haydi devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye. (22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler. 29 / 564
Kalem Suresi

23.Ayet
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ -23 (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular. Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı: (23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.» Derken yürüdüler; fısıldaşıyorlardı: (22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler. 29 / 564
Kalem Suresi

24.Ayet
أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ -24 (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular. Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı (23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.» "Sakın, bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diye. (24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler. 29 / 564
Kalem Suresi

25.Ayet
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ -25 (Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar. Sırf bir men´a güçleri yeterek erkenden gittiler. (Yoksulu) engellemeye güçleri yeter halde sabah erkenden gittiler. Devşirebileceklerini umarak erkenden gittiler. (24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler. 29 / 564
Kalem Suresi

26.Ayet
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ -26 Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler. Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz (26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler. Fakat bahçeyi görünce: "Herhalde biz yolu şaşırdık." dediler. (26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.» 29 / 564
Kalem Suresi

27.Ayet
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ -27 (Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler. Yok biz mahrum edilmişiz (26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler. "Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık!" (26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.» 29 / 564
Kalem Suresi

28.Ayet
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ -28 Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi. Ortancaları (en mu´tedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz çlerinden en uygun düşüneni : «Ben size demedim mi, tesbîh etseydiniz ya !?» dedi. Orta (yolda giden iyi)leri: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi. Orta halde bulunanları dedi ki: «Ben size, ´tesbih eder olmalı değil misiniz?´ demedim mi?» 29 / 564
Kalem Suresi

29.Ayet
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ -29 Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler. Sübhansın ya rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz Onlar da: «Rabbimiz! Seni tesbîh ve tenzîh ederiz. Şüphesiz ki, biz zalimlermişiz» dediler. "Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zulmedenlermişiz!" dediler. (29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar. 29 / 564
Kalem Suresi

30.Ayet
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ -30 Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı Sonra birbirlerine dönüp kendilerini kınamaya başladılar. Dönüp birbirlerini kınamağa başladılar: (29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar. 29 / 564
Kalem Suresi

31.Ayet
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ -31 Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!” Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz azgınlarmışız. "Yazık bize, dediler, biz azgınlarmışız!" (31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.» 29 / 564
Kalem Suresi

32.Ayet
عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ -32 “Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.” Ola ki rabbımız bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi rabbımıza çeviriyoruz Umulur ki Rabbimiz, o bahçenin yerine bize daha iyisini verir. Biz artık Rabbımızı (O´nun lûtf-u keremini) gönülden istemekteyiz, dediler. "Belki Rabbimiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir. Biz Rabbimize yönelir, O´ndan umarız." (31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.» 29 / 564
Kalem Suresi

33.Ayet
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ -33 İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! İşte böyledir azâb ve elbette Âhıret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi. İşte azâb böyledir ve and olsun ki Âhiret azabı daha büyüktür. Bunu bir bilseler!. İşte azâb böyledir. Âhiret azâbı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi. İşte azap böylecedir ve muhakkak ki, ahiret azabı daha büyüktür, eğer bilselerdi. 29 / 564
Kalem Suresi

34.Ayet
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ -34 Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. Şübhesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının ındinde na´îm Cennetleri. Şüphesiz ki, muttakîlere (Allah´tan korkup haksızlıktan, azgınlıktan, cimrilikten sakınanlara) Rabblarının yanında Nîmet Cennetleri (veya Naim Cennetleri) vardır. Korunanlar için de Rableri katında ni´met bahçeleri vardır. (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? 29 / 564
Kalem Suresi

35.Ayet
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ -35 Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız? Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? Artık biz, (hakka) teslimiyet gösterenleri, günahkâr suçlular gibi mi tutarız ? Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç? (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? 29 / 564
Kalem Suresi

36.Ayet
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ -36 Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Neniz var? Nasıl hukm ediyorsunuz? Ne oluyor size ? Nasıl hükmediyorsunuz?.. Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? 29 / 564
Kalem Suresi

37.Ayet
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ -37 Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz? Yoksa size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz Yoksa size ait ders yapıp okuduğunuz bir kitap mı var? Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz? (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. 29 / 564
Kalem Suresi

38.Ayet
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ -38 Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?) Siz âlemde her neyi ıhtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye? İçinde neleri seçip beğenirseniz onlar sizin olacak (diye) bir bilgi mi var? Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz? (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. 29 / 564
Kalem Suresi

39.Ayet
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ -39 Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız? Yoksa size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var; Siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye? Yoksa üzerimizde Kıyâmet´e kadar sürüp gidecek sizden yana yeminler mi var ki, siz neleri hükmederseniz o sizin olacak diye ? Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyâmete kadar sürecek andlarınız mı var üzerimizde? (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. 29 / 564
Kalem Suresi

40.Ayet
سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ -40 Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?” Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi? Sor onlara: İçlerinden hangisi buna kefîl ?.. Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak? (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. 29 / 564
Kalem Suresi

41.Ayet
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ -41 Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını! Yoksa onların şerikleri mi var? O halde şeriklerini getirsinler, sadık iseler. Yoksa onlara ait ortaklar mı var? O halde eğer doğru kişiler iseler, ortaklarını getirsinler. Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar. (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. 29 / 564
Kalem Suresi

42.Ayet
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ -42 (42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı. O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye da´vet edilirler o vakıt güçleri yetmez. O gün, baldır-bacak açılacak ; secdeye çağrılacaklar ama (buna) güçleri yetmiyecek. Bacaktan açılacağı (paçanın sıvanacağı, işlerin güçleşeceği) ve secdeye da´vet edilecekleri gün (secde) edemezler. (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. 29 / 564
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014