SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Kalem Suresi
16.Ayet |
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ -16 |
Yakında biz onun burnunu damgalayacağız. |
Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. |
Yakında onun burnunu damgalıyacağız. |
Biz onu burnunun üzerine damga vurup işâretleyeceğiz. |
Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
17.Ayet |
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ -17 |
Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi. |
Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi; sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi. |
(17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik. |
Biz bunlara da belâ verdik, şu bahçe sâhiplerine belâ verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. |
Şüphe yok ki Biz bunları da, bostan sahiplerini belaya uğrattığımız gibi belaya uğrattık. O vakit ki onlar yemîn etmişlerdi ki, sabahleyin erkenden elbette o bostandaki mahsulâtı devşireceklerdi. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
18.Ayet |
وَلَا يَسْتَثْنُونَ -18 |
(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.) |
Bir istisna da yapmıyorlardı |
(17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik. |
İstisnâ da etmiyorlar (Allâh dilerse biçeriz demiyorlar)dı. |
(18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
19.Ayet |
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ -19 |
Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı. |
Derken ona rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı |
Kendileri henüz uykuda iken Rabbin tarafından dolaşan bir belâ, bahçeyi sarıverdi. |
Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir belâ, onu sardı da, |
(18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
20.Ayet |
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ -20 |
Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü. |
Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti |
Sabaha doğru bahçe (yok olup) siyah bir kül (yığını halin)e döndü. |
Bahçe simsiyah kesiliverdi. |
(20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
21.Ayet |
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ -21 |
(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler. |
Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler |
Sabahleyin birbirlerine seslendiler: |
Sabahleyin birbirlerine seslendiler: |
(20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
22.Ayet |
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ -22 |
(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler. |
Haydin kesecekseniz harsinize irkence koşun dediler. |
Devşirecekseniz, haydi durmayın erkenden ürünlerinizin başına gidiniz ! |
"Haydi devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye. |
(22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
23.Ayet |
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ -23 |
(23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular. |
Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı: |
(23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.» |
Derken yürüdüler; fısıldaşıyorlardı: |
(22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
24.Ayet |
أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ -24 |
(23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular. |
Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı |
(23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.» |
"Sakın, bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diye. |
(24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
25.Ayet |
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ -25 |
(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar. |
Sırf bir men´a güçleri yeterek erkenden gittiler. |
(Yoksulu) engellemeye güçleri yeter halde sabah erkenden gittiler. |
Devşirebileceklerini umarak erkenden gittiler. |
(24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
26.Ayet |
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ -26 |
Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler. |
Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz |
(26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler. |
Fakat bahçeyi görünce: "Herhalde biz yolu şaşırdık." dediler. |
(26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.» |
29 / 564 |
Kalem Suresi
27.Ayet |
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ -27 |
(Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler. |
Yok biz mahrum edilmişiz |
(26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler. |
"Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık!" |
(26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.» |
29 / 564 |
Kalem Suresi
28.Ayet |
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ -28 |
Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi. |
Ortancaları (en mu´tedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz |
çlerinden en uygun düşüneni : «Ben size demedim mi, tesbîh etseydiniz ya !?» dedi. |
Orta (yolda giden iyi)leri: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi. |
Orta halde bulunanları dedi ki: «Ben size, ´tesbih eder olmalı değil misiniz?´ demedim mi?» |
29 / 564 |
Kalem Suresi
29.Ayet |
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ -29 |
Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler. |
Sübhansın ya rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz |
Onlar da: «Rabbimiz! Seni tesbîh ve tenzîh ederiz. Şüphesiz ki, biz zalimlermişiz» dediler. |
"Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zulmedenlermişiz!" dediler. |
(29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
30.Ayet |
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ -30 |
Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. |
Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı |
Sonra birbirlerine dönüp kendilerini kınamaya başladılar. |
Dönüp birbirlerini kınamağa başladılar: |
(29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
31.Ayet |
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ -31 |
Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!” |
Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız |
Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz azgınlarmışız. |
"Yazık bize, dediler, biz azgınlarmışız!" |
(31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.» |
29 / 564 |
Kalem Suresi
32.Ayet |
عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ -32 |
“Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.” |
Ola ki rabbımız bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi rabbımıza çeviriyoruz |
Umulur ki Rabbimiz, o bahçenin yerine bize daha iyisini verir. Biz artık Rabbımızı (O´nun lûtf-u keremini) gönülden istemekteyiz, dediler. |
"Belki Rabbimiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir. Biz Rabbimize yönelir, O´ndan umarız." |
(31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.» |
29 / 564 |
Kalem Suresi
33.Ayet |
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ -33 |
İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! |
İşte böyledir azâb ve elbette Âhıret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi. |
İşte azâb böyledir ve and olsun ki Âhiret azabı daha büyüktür. Bunu bir bilseler!. |
İşte azâb böyledir. Âhiret azâbı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi. |
İşte azap böylecedir ve muhakkak ki, ahiret azabı daha büyüktür, eğer bilselerdi. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
34.Ayet |
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ -34 |
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. |
Şübhesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının ındinde na´îm Cennetleri. |
Şüphesiz ki, muttakîlere (Allah´tan korkup haksızlıktan, azgınlıktan, cimrilikten sakınanlara) Rabblarının yanında Nîmet Cennetleri (veya Naim Cennetleri) vardır. |
Korunanlar için de Rableri katında ni´met bahçeleri vardır. |
(34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? |
29 / 564 |
Kalem Suresi
35.Ayet |
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ -35 |
Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız? |
Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? |
Artık biz, (hakka) teslimiyet gösterenleri, günahkâr suçlular gibi mi tutarız ? |
Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç? |
(34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? |
29 / 564 |
Kalem Suresi
36.Ayet |
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ -36 |
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? |
Neniz var? Nasıl hukm ediyorsunuz? |
Ne oluyor size ? Nasıl hükmediyorsunuz?.. |
Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? |
(34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? |
29 / 564 |
Kalem Suresi
37.Ayet |
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ -37 |
Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz? |
Yoksa size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz |
Yoksa size ait ders yapıp okuduğunuz bir kitap mı var? |
Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz? |
(37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
38.Ayet |
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ -38 |
Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?) |
Siz âlemde her neyi ıhtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye? |
İçinde neleri seçip beğenirseniz onlar sizin olacak (diye) bir bilgi mi var? |
Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz? |
(37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
39.Ayet |
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ -39 |
Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız? |
Yoksa size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var; Siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye? |
Yoksa üzerimizde Kıyâmet´e kadar sürüp gidecek sizden yana yeminler mi var ki, siz neleri hükmederseniz o sizin olacak diye ? |
Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyâmete kadar sürecek andlarınız mı var üzerimizde? |
(37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
40.Ayet |
سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ -40 |
Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?” |
Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi? |
Sor onlara: İçlerinden hangisi buna kefîl ?.. |
Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak? |
(40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
41.Ayet |
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ -41 |
Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını! |
Yoksa onların şerikleri mi var? O halde şeriklerini getirsinler, sadık iseler. |
Yoksa onlara ait ortaklar mı var? O halde eğer doğru kişiler iseler, ortaklarını getirsinler. |
Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar. |
(40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. |
29 / 564 |
Kalem Suresi
42.Ayet |
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ -42 |
(42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı. |
O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye da´vet edilirler o vakıt güçleri yetmez. |
O gün, baldır-bacak açılacak ; secdeye çağrılacaklar ama (buna) güçleri yetmiyecek. |
Bacaktan açılacağı (paçanın sıvanacağı, işlerin güçleşeceği) ve secdeye da´vet edilecekleri gün (secde) edemezler. |
(40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. |
29 / 564 |