SURE AYET NO |
ARAPÇA |
OKUNUŞU |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI |
CELAL YILDIRIM |
CÜZÜ SAYFA |
23-Mü'minun Suresi
1.Ayet
Mekke |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ -1 |
Kad eflehal mü´minun |
Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. |
Hakikat felâh buldu o mü´minler |
Mü´minler gerçekten, korktuklarından kurtulup umduklarına kavuşmuşlardır. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
2.Ayet
Mekke |
الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ -2 |
Ellezıne hüm fı salatihim haşiun |
Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. |
Ki onlar namazlarında huşu´ludurlar |
Onlar ki, namazlarında saygı dolu bir korkuyla eğilirler. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
3.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ -3 |
Vellezıne hüm anil lağvi mu´ridun |
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. |
Onlar ki bîyhude işe, boş lâfa bakmazlar |
Onlar ki, boş ve anlamsız şeyden yüzçevirirler. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
4.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ -4 |
Vellezıne hüm liz zekati faılun |
Onlar ki, zekâtı öderler. |
Onlar ki zekât vermek için çalışırlar |
Onlar ki zekâtı verip (emredildiği şekilde) yerine getirirler. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
5.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ -5 |
Vellezıne hüm li fürucihim hafizun |
Onlar ki, ırzlarını korurlar. |
Ve onlar ki ırzlarını korurlar |
Onlar ki, namus ve iffetlerini (arzu duymaları müstesna;) bu yüzden kınanmazlar. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
6.Ayet
Mekke |
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ -6 |
İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanühüm fe innehüm ğayru melumın |
Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. |
Ancak zevcelerine ve kendilerinin milki olan cariyelerine karşı müstesnâ, çünkü bunlar levm olunmazlar |
Ancak eşlerine veya sahip oldukları cariyelerine karşı (cinsel arzu duymalarına da) bu yüzden kınanmazlar. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
7.Ayet
Mekke |
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ -7 |
Fe menibteğa verae zalike fe ülaike hümül adun |
Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. |
Kim de bundan ötesini ararsa işte artık onlar haddi aşanlardır |
Artık kimler bu (meşru) sınırı geçerse, işte onlar haddi aşanlardır. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
8.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ -8 |
Vellezıne hüm li emanatihim ve ahdihim raun |
Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler. |
Ve onlar ki emanetlerine ve ahidlerine riayetkârdırlar |
Onlar ki emânetlerini ve verdikleri sözü gözetir (yerine getirirler. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
9.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ -9 |
Vellezıne hüm ala salevatihim yühafizun |
Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler. |
Onlar ki namazlarının üzerine muhafızlık ederler |
Onlar ki, namazlarını (vaktinde kılıp) koruyarak gözetirler. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
10.Ayet
Mekke |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ -10 |
Ülaike hümül varisun |
İşte bunlar varis olanların ta kendileridir. |
İşte onlardır o vârisler |
İşte onlardır vârisler, |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
11.Ayet
Mekke |
الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ -11 |
Ellezıne yerisunel firdevs hüm fıha halidun |
Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
Ki Firdevse vâris olacak, onda muhallad kalacaklardır |
Firdevs Cenneti´ne vâris olurlar ve orada devamlı kalırlar. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
12.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ -12 |
Ve le kad halaknel insane min sülaletim min tıyn |
Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. |
Şanım hakkı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık |
And olsun ki, insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
13.Ayet
Mekke |
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ -13 |
Sümme cealnahü nutfeten fı kararim mekın |
Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik. |
Sonra onu oturaklı bir karargâhta bir nufte yaptık |
Sonra onu sağlamca, durup dinlenecek bir yerde nutfe haline getirdik. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
14.Ayet
Mekke |
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ -14 |
Sümme halaknen nutfete alekaten fe halaknel alekate mudğaten fe halaknel mudğate ızamen fe kesevnel ızame lahmen sümme enşe´nahü halkan ahar fe tebarakellahü ahsenül halikıyn |
Sonra bu az suyu “alaka” hâline getirdik. Alakayı da “mudga” yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir! |
Sonra o nufteyi bir aleka yarattık derken o alakayı bir mudga yarattık derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra ona diğer bir hılkat neş´eti verdik, bak ne şanlı o Allah, yaratanların en güzeli |
Sonra o nutfeyi kan pıhtısı durumuna getirdik. Kan pıhtısını ise çiğnenmiş bir et parçasına dönüştürdük. O çiğnenmiş etten de kemikler yarattık, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir, ne mukaddestir! |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
15.Ayet
Mekke |
ثُمَّ إِنَّكُمْ بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ -15 |
Sümme inneküm ba´de zalike le meyyitun |
Sonra (ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz. |
Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz |
Sonra bunun ardından siz elbette ölürsünüz. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
16.Ayet
Mekke |
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ -16 |
Sümme inneküm yevmel kıyameti tüb´asun |
Sonra yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz. |
Sonra siz Kıyamet günü muhakkak ba´solunacaksınız |
Sonra da şüphesiz ki siz Kıyamet günü dirilip kaldırılacaksınız. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
17.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ -17 |
Ve le kad halakna fevkaküm seb´a taraika ve ma künna anil halkı ğafilın |
Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz. |
Filhakıka biz, sizin fevkınızda yedi tarıyk yarattık ve halktan gafil olmadık |
And olsun ki, üzerinizde yedi tabaka (veya yol, ya da sistem) yarattık. Ve biz yarattığımızdan habersiz değilizdir. |
18
/ 341
|
23-Mü'minun Suresi
18.Ayet
Mekke |
وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ -18 |
Ve enzelna mines semai maem bi kaderin fe eskennahü fil erdı ve inna ala zehabim bihı le kadirun |
Biz, gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter. |
Ve Semadan bir kader ile bir su indirdik de onu yerde iskân eyledik, halbuki biz onu giderivermeğe de şübhesiz kadiriz |
Gökten de belli ölçü ve oranda su indirdik de onu yeryüzünde eyleştirdik. Gerçekten bizim onu (bulunduğu yerden) gidermeye gücümüz yeter. |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
19.Ayet
Mekke |
فَأَنْشَأْنَا لَكُمْ بِهِ جَنَّاتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ -19 |
Fe enşe´na leküm bihı cennatim min nehıyliv ve a´nab leküm fıha fevakihü kesıratüv ve minha te´külun |
Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz. |
Öyle iken durdurduk da onunla sizin için hurmalıklar, üzümlükler kabîlinden bağlar, bağçeler yaptık ki içlerinde sizin için bir çok yemişler var onlardan yer ve geçinirsiniz |
Böylece onunla size hurmalıklar, üzüm bağları, bahçeleri meydana getirdik ki, sizin için onlarda birçok meyveler vardır ve onlardan yeyip geçinirsiniz. |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
20.Ayet
Mekke |
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْآكِلِينَ -20 |
Ve şeceraten tahrucü min turi seynae tembütü bid dühni ve sıbğil lil akilın |
Yine o su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de yiyenlere katık verir. |
Ve bir ağaç ki Tur-i Siyna´dan çıkar, yağ ve yiyenlere bir katıkla biter |
Ve (daha çok) Tûr-i Sina´da çıkan, yiyenlere yağ ve katık bitirip veren bir ağaç da yeşerttik. |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
21.Ayet
Mekke |
وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً ۖ نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ -21 |
Ve inne leküm fil en´ami le ıbrah nüskıyküm mimma fı bütuniha ve leküm fıha menafiu kesıratüv ve minha te´külun |
Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz de. |
En´amda da sizin için cidden bir ıbret vardır, karınlarındakinden sizi iska ediyoruz sizin için de onlarda hem bir çok menafi´ vardır, hem de onlardan yersiniz |
Sizin için şüphesiz ki (bazı bineklerde ve) davarlarda da bir ibret (öğüt ve ders) vardır. Karınlarında oluşandan size içiririz ve sizin için onlarda daha nice yararlı şeyler vardır; onlardan yersiniz. |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
22.Ayet
Mekke |
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ -22 |
Ve aleyha ve alel fülki tuhmelun |
Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız. |
Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz |
Bunlara da, gemilere de yüklenip binersiniz. |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
23.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ -23 |
Ve le kad erselna nuhan ila kavmihı fe kale ya kavmı´büdüllahe mal leküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun |
Andolsun biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Allah’a karşı gelmekten hâlâ sakınmaz mısınız?” dedi. |
Celâlim hakkı için biz Nuhu kavmine Resul gönderdik de dedi ki: ey benim kavmim: Allaha ıbadet edin, ondan başka bir tanrınız yoktur, binaenaleyh korunmaz mısınız? |
And olsun ki, biz Nuh´u kavmine gönderdik. O, «ey kavmim!» dedi, «Allah´a ibâdet edin, O´ndan başka sizin hiçbir (hakiki) tanrınız yoktur. Artık (putlara tapmaktan, azgınlıktan ve kötülüklerden) sakınmaz mısınız ?» |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
24.Ayet
Mekke |
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُرِيدُ أَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً مَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ -24 |
Fe kalel meleüllezıne keferu min kavmihı ma haza illa beşerum mislüküm yürıdü ey yetefeddale aleyküm ve lev şaellahü le enzele melaikeh ma semı´na bi haza fı abainel evvelın |
Bunun üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler: “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz önceki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.” |
Bunun üzerine kavminden küfreden kodaman güruh şöyle dedi: bu, başka değil, ancak sizin gibi bir beşer, üstünüze geçmek istiyor, eğer Allah dilese idi elbette bir takım Melekler gönderirdi, biz evvelki atalarımız içinde bunu işitmedik |
Bunun üzerine kavminin ileri gelenlerinden inkâra sapan bir grup dedi ki: «Bu da ancak sizin gibi bir insandır. Size karşı üstünlük sağlamak ister. Allah, (peygamber göndermeyi) dilemiş olsaydı, elbette melekleri (görevlendirip) gönderirdi. Hem ilk atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik.» |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
25.Ayet
Mekke |
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّىٰ حِينٍ -25 |
İn hüve illa racülüm bihı cinnetün fe terabbesu bihı hatta hıyn |
“Bu, ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu gözetleyiniz.” |
Her halde o öyle bir adam ki kendisinde bir cinnet var, binaenaleyh gözetin bunu bir zamana kadar |
«Bu şüphesiz kendisinde cinnet (belirtisi) bulunan bir adamdır. Bir süre onu gözetip bekleyelim.» |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
26.Ayet
Mekke |
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ -26 |
Kale rabbinsurnı bima kezzebun |
(Nûh), “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi. |
Dedi: ya rab! Beni tekzib etmelerine karşı sen bana nusrat ver |
Nûh, «ey Rabbim ! Beni yalanlamalarına karşılık sen bana yardım et» dedi. |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
27.Ayet
Mekke |
فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ ۙ فَاسْلُكْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۖ إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ -27 |
Fe evhayna ileyhi enisnaıl fülke bi a´yünina ve vahyina fe iza cae emruna ve farat tennuru feslük fıha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlü minhüm ve la tühatıbnı fillezıne zalemu innehüm muğrakun |
Bunun üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi yap” diye vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular coşup taştığında Nûh’a) dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni gemiye al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda boğulacaklardır.” |
Biz de ona şöyle vahyettik: bizim nezaretimiz ve vahyimizle gemiyi yap, sonra emrimiz gelip de tennur feveran edince hemen ona topundan bir iki çift ve aleyhinde söz sebketmiş olandan başka ehlini sok ve o zulm edenler hakkında bana bir hıtabda bulunma, çünkü onlar gark olunacaklardır |
Nuh´a, «gemiyi gözümüzün önünde (talimatımız altında) vahyimiz uyarınca yap; emrimiz gelip tandırdan su kaynayıp fışkırınca ona her (cins hayvandan) ikişer çift (veya birer çift) ve aleyhlerinde emir (hüküm) geçmiş olanın dışında aileni getirip yerleştir ve sakın o zâlimler hakkında bana hitap etme; çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır,» diye vahyettik. |
18
/ 342
|
23-Mü'minun Suresi
28.Ayet
Mekke |
فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ -28 |
Fe izesteveyte ente ve mem meake alel fülki fe kulil hamdü lillahillezı neccana minel kavmiz zalimın |
Sen ve beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Bizi zalim kavmin elinden kurtaran Allah’a hamd olsun” de. |
Binaenaleyh sen maıyyetindekilerle geminin üzerine çıktığında da de ki: hamd o Allaha ki bizi o zalim kavminden kurtardı |
Artık sen ve beraberindekiler gemiye yerleşip yerinizi alınca, de ki: «Bizi zâlim bir kavimden kurtaran Allah´a hamd olsun.» |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
29.Ayet
Mekke |
وَقُلْ رَبِّ أَنْزِلْنِي مُنْزَلًا مُبَارَكًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ -29 |
Ve kur rabbi enzilnı münzelem mübarakev ve ente hayrul münzilın |
Yine de ki: “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en hayırlısısın.” |
Ve de ki: rabbım! Beni bir mübarek menzile kondur, konuklıyanların en hayırlısı sensin |
Ve de ki: «Rabbim ! Beni mubarek bir konağa indir, sen (konaklara) indirenlerin en hayırlısısın.» |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
30.Ayet
Mekke |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِنْ كُنَّا لَمُبْتَلِينَ -30 |
İnne fı zalike le ayativ ve in künna le mübtelın |
Şüphesiz bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz. |
İşte bunda çok âyetler vardır ve hakıkat biz pek imtihancıyızdır |
Şüphesiz ki (bu önemli ve ibretli olayda) birçok öğütler ve dersler vardır. Doğrusu biz hep (böyle) sınava çekeriz. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
31.Ayet
Mekke |
ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ -31 |
Sümme enşe´na mim ba´dihim karnen aharın |
Sonra onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık. |
Sonra arkalarından başka bir karn inşa eyledik |
Sonra onların ardından başka bir nesil ortaya çıkardık. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
32.Ayet
Mekke |
فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ -32 |
Fe erselna fıhim rasulem minhüm enı´büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh e fe la tettekun |
Onlara, kendilerinden, “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur, hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” diye öğüt veren bir peygamber gönderdik. |
Onların içinde de kendilerinden bir Resul gönderdik şöyle ki: Allaha ıbadet edin ondan başka bir tanrınız yok, artık korunmaz mısınız? |
İçlerinden (seçip beğendiklerimizi) kendilerine peygamber olarak gönderdik. (O da onlara): «Allah´a ibâdet edin, O´ndan başka sizin için (hakiki) hiçbir tanrı yoktur; artık (inkârdan, puta tapmaktan, azgınlık göstermekten) sakınmazmısınız ?» dedi. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
33.Ayet
Mekke |
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ -33 |
Ve kalel meleü min kavmihillezıne keferu ve kezzebu bi likail ahırati ve etrafnahüm fil hayatid dünya ma haza illa beşerum mislüküm ye´külü mimma te´külune minhü ve yeşrabü mimma teşrabun |
O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.” |
Dünya hayatta kendilerine refah verdiğimiz halde küfredip Âhıret likasını tekzib eyliyen kavminden o (mele´) kodaman güruh ise şöyle dedi: «bu başka değil, ancak sizin gibi bir beşer, yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor |
O´nun kavminden küfredip Âhiret´e kavuşmayı yalan (ve saçma) sayan, Dünya hayatında refaha kavuşturduğumuz ileri gelenler dediler ki: «Bu da ancak sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
34.Ayet
Mekke |
وَلَئِنْ أَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ -34 |
Ve lein eta´tüm beşeram misleküm inneküm izel lehasirun |
“Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız.” |
ve şayet sizin gibi bir beşere itaat ederseniz muhakkak ki siz o halde kat´ıyyen husrandasınızdır. |
Eğer kendiniz gibi bir insana itaat edip peşine takılırsanız o takdirde hüsrana uğrarsınız. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
35.Ayet
Mekke |
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُمْ مُخْرَجُونَ -35 |
E yeıdüküm enneküm iza mittüm ve küntüm türabev ve ızamen enneküm muhracun |
“O, öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka (diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?” |
Siz öldüğünüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğunuz vakıt muhakkak çıkarılacaksınız diye mi va´dediyor? |
Siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman, elbette (topraktan yeniden) çıkarılacağınızı mı va´dediyor O ? |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
36.Ayet
Mekke |
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ -36 |
Heyhate heyhate lima tuadun |
“Hâlbuki bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!” |
Heyhât o va´dolunduğunuz şey ne kadar uzak |
Va´dolunduğunuz şeyler pek uzaktır, pek uzak!. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
37.Ayet
Mekke |
إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ -37 |
İn hiye illa hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma nahnü bi meb´usın |
“Hayat, bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar diriltilecek değiliz.” |
O, bizim Dünya hayatımızdan başka bir şey değildir, ölürüz ve yaşarız, fakat biz ba´s olunmayız |
Bizim ancak Dünya hayatımızdır ki (bir kısmımız) ölürüz, (bir kısmımız) yaşarız ve biz bir daha diriltilip kaldırılmıyacağız. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
38.Ayet
Mekke |
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ -38 |
İn hüve illa racülüniftera alellahi kezibev ve ma nahnü lehu bi mü´minın |
“Bu, Allah’a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız.” |
O ancak öyle bir adam ki bir yalanı Allaha iftira etti, biz ona inanacak değiliz |
(Peygamberlik iddiasında bulunan) o adam, Allah´a karşı yalan uyduran bir (şaşkından) başkası değildir. Biz de ona inanacak değiliz. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
39.Ayet
Mekke |
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ -39 |
Kale rabbinsurnı bima kezzebun |
O peygamber, “Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi. |
Ya rab! dedi: beni tekzib ettikleri cihetle öcümü al |
O (Peygamber) dedi ki: «Rabbim ! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et.» |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
40.Ayet
Mekke |
قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ -40 |
Kale amma kalılil le yusbihunne nadimın |
Allah, “Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!” dedi. |
Buyurdu ki: az bir zamanda nâdim olacaklar |
Allah buyurduki: «Az bir zamanda (azabı görünce) pişman olacaklar.» |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
41.Ayet
Mekke |
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ -41 |
Fe ehazethümüs sayhatü bil hakkı fe cealnahüm ğussa fe bu´del lil kavmiz zalimın |
Derken onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de kendilerini çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! |
Derken onları sayha, bihakkın alıverdi de kendilerini bir seyl süpürüntüsü yapıverdik, artık öyle bir defolmuş oldu ki o kavm, o zalimler! |
Derken korkunç bir ses gerçekten onları yakaladı da bu yüzden onları (kıyılara atılıp itilmiş) çerçöp haline getirdik. Zâlim kavme (rahmet ve yardımdan) uzaklık!. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
42.Ayet
Mekke |
ثُمَّ أَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ -42 |
Sümme enşe´na mim ba´dihim kurunen aharın |
Sonra bunların arkalarından başka nesiller yarattık. |
Sonra arkalarından başka karnlar inşâ ettik |
Sonra bunların ardından biz nice nesilleri ortaya çıkardık. |
18
/ 343
|
23-Mü'minun Suresi
43.Ayet
Mekke |
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ -43 |
Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste´hırun |
Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de. |
Hiç bir ümmet, ecelini sebkedemez ve geriletemezler |
Hiçbir ümmet (yok edilip silinecek) süresini ne ileri geçer, ne de geri kalır, (belirlenmiş vakit gelince ilâhî hüküm tecelli eder.) |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
44.Ayet
Mekke |
ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ -44 |
Sümme erselna rusülena tetra küllema cae ümmeter rasulüha kezzebuhü fe etba´na ba´dahüm ba´dav ve cealnahüm ehadıs fe bu´del li kavmil la yü´minun |
Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi geldikçe, onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları birer ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden uzak olsun! |
Sonra ardı ardına Resullerimizi gönderdik, her ümmete Resulü geldikçe onu tekzib ettiler, biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsâne yaptık, artık defolsun öyle bir kavim ki iymana gelmezler |
Sonra peygamberleri ardarda gönderdik. Ne kadar bir ümmete bir peygamber geldiyse, onu yalanladılar. Biz de onları arka arkaya (yok edip) hepsini birer masal yapıverdik. imân etmeyen bir kavme (rahmet ve yardımdan) uzaklık olsun. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
45.Ayet
Mekke |
ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ -45 |
Sümme erselna musa ve ehahü harune bi ayatina ve sültanim mübın |
(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. |
Sonra bir takım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musâyı ve kardeşi Harûnu gönderdik |
(45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun´u, Fir´avn´a ve onun yandaşlarına mu´cizelerle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
46.Ayet
Mekke |
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ -46 |
İla fir´avne ve meleihı festekberu ve kanu kavmen alın |
(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular. |
Fir´avna ve cem´ıyyetine de bunlar kibirlerine yediremediler ve dik başlı bir kavm idiler |
(45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun´u, Fir´avn´a ve onun yandaşlarına mu´cizelerle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
47.Ayet
Mekke |
فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ -47 |
Fe kalu enü´minü li beşerayni mislina ve kavmühüma lena abidun |
Bu yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız” dediler. |
Onun için biz, dediler, bizim gibi iki beşere iyman mı ederiz? Halbuki onların kavmi bize kulluk ediyor |
«Biz» dediler, «bizim gibi (yiyip içen) iki insana hiç inanır mıyız? Kaldı ki ikisinin de kavmi bize kulluk etmekteler.» |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
48.Ayet
Mekke |
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ -48 |
Fe kezzebuhüma fe kanu minel mühlekın |
Böylece ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular. |
Bu suretle onları tekzib ettiler de helâk edilenlerden oldular |
Böylece Musâ ile Harun´u yalanladılar da bu yüzden yok edilen (bedbaht)lardan oldular. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
49.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ -49 |
Ve le kad ateyna musel kitabe leallehüm yehtedun |
Andolsun, hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. |
Şanım hakkı için berikiler doğru yolu tutabilsinler diye Musâya o kitabı da verdik |
And olsun ki Musâ´ya o kitabı (Tevrat´ı) verdik ki, onlar doğru yolu bulsunlar. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
50.Ayet
Mekke |
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ -50 |
Ve cealnebne meryeme ve ümmehu ayetev ve aveynahüma ila rabvetin zati karariv ve meıyn |
Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik. |
İbni Meryemi de anasiyle bir âyet kıldık ve ikisini bir oturaklı ve temiz sulu bir tepeye barındırdık |
Meryem´in oğlu ile onun anasını da bir mu´cize olarak sunduk. Onları yüksekçe pınarı olan düz, oturmaya elverişli bir tepeye yerleştirip barındırdık. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
51.Ayet
Mekke |
يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ -51 |
Ya eyyüher rusülü külu minet tayyibati va´melu saliha innı bima ta´melune alım |
Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim. |
Ey Resuller! Halâl ve hoş şeylerden yiyin ve güzel işler yapın, çünkü ben ne yaparsınız tamamen bilirim |
Ey peygamberler! Tertemiz yararlı helâl gıdalardan yeyiniz; iyi-yararlı amellerde bulununuz. Şüphesiz ki ben sizin neler yaptıklarınızı bilenim. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
52.Ayet
Mekke |
وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ -52 |
Ve inne hazihı ümmetüküm ümmetev vahıdetev ve ene rabbüküm fettekun |
Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının. |
Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve rabbınız da ben, artık hep bana korunun |
Ve doğrusu bu (dininiz) bir tek yol ve şeriattır. (Her peygamber aynı esası yansıtmakla görevliydi). Ben de sizin (tek olan, eşi olmayan) Rabbınızım ; artık benden korkup (bu esasa uymayan şeylerden) sakının. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
53.Ayet
Mekke |
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ -53 |
Fetekkatau emrahüm beynehüm zübüra küllü hızbim bima ledeyhim ferihun |
(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. |
Derken kumandalarını aralarında kitab kitab parçalaştılar, her hızib kendilerininkine güveniyor |
Ama ne var ki (gerçek bu olmakla beraber) ümmetler kendi aralarında bölünüp parça parça oldular, her biri sahip bulunduğu (din ve mezhep) ile kendi halinden memnun ve mutludur. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
54.Ayet
Mekke |
فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ -54 |
Fezerhüm fı ğamratihim hatta hıyn |
Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak! |
Şimdi sen onları bırak dalgınlıkları içinde tâ bir deme kadar |
Artık sen onları (ilâhî emir ve hüküm ininceye kadar) bir süre şaşkınlıkları içinde (bocalar halde) bırak. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
55.Ayet
Mekke |
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِهِ مِنْ مَالٍ وَبَنِينَ -55 |
E yahsebune ennema nümiddühüm bihı mim maliv ve benın |
(55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! |
Kendilerine imdad ettiğimiz mal ve evlâd ile sanıyorlar mı ki |
(55-56) Kendilerine mal ve oğullardan verdiğimizle onlar hakkında hayırlarda acele koşuştuğumuzu mu sanırlar ? Hayır, onlar (ilâhî sünnetin hükmünü yürüteceğini) bir türlü anlayamıyorlar. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
56.Ayet
Mekke |
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ -56 |
Nüsariu lehüm fil hayrat bel la yeş´urun |
(55-56) Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar! |
Onların hakıkaten hayırlarına müsareat ediyoruz. Hayır, şuurları yok |
(55-56) Kendilerine mal ve oğullardan verdiğimizle onlar hakkında hayırlarda acele koşuştuğumuzu mu sanırlar ? Hayır, onlar (ilâhî sünnetin hükmünü yürüteceğini) bir türlü anlayamıyorlar. |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
57.Ayet
Mekke |
إِنَّ الَّذِينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ -57 |
İnnellezıne hüm min haşyeti rabbihim müşfikun |
Rablerinin azametinden korkup titreyenler, |
Her halde rablarının haşyetinden titreyenler |
Doğrusu onlar ki Rablarından derin bir saygı ile korkup titrerler; |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
58.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ -58 |
Vellezıne hüm bi ayati rabbihim yü´minun |
Rablerinin âyetlerine inananlar, |
Ve rablarının âyetlerine iyman edenler |
Onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar; |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
59.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ -59 |
Vellezıne hüm bi rabbihim la yüşrikun |
Rablerine ortak koşmayanlar, |
Ve rablarına hiç şirk koşmıyanlar |
Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar ; |
18
/ 344
|
23-Mü'minun Suresi
60.Ayet
Mekke |
وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ -60 |
Vellezıne yü´tune ma atev ve kulubühüm veciletün ennehüm ila rabbihim raciun |
Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler, |
Ve rablarının huzuruna varacaklarından yürekleri çarparak vergilerini verenler |
Onlar ki kendilerine verilen (nîmetler)den (Allah yolunda muhtaçlara) verirler ve Rablarına mutlaka döneceklerini (bildikleri) için kalbleri ürperir; |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
61.Ayet
Mekke |
أُولَٰئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ -61 |
Ülaike yüsariune fil hayrati ve hüm leha sabikun |
İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler. |
İşte bunlar hayırlarda sür´at yarışı yaparlar ve hem onun için ileri giderler |
İşte onlar hayırlı işlerde yarışırlar ve bunun için öne geçerler. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
62.Ayet
Mekke |
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ -62 |
Ve la nükellifü nefsen illa vüs´aha ve ledeyna kitabüy yentıku bil hakkı ve hüm la yuzlemun |
Biz hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda hakkı söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar. |
Maamafih biz kimseye vüs´unden başka teklif etmeyiz ve nezdimizde bir kitab vardır hakkı söyler, onlar da zulm edilmezler |
Herkese ancak gücü ve imkânı nisbetinde teklifte bulunuruz. Yanımızdaki kitap hakkı söyler ve onlar haksızlığa uğramazlar. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
63.Ayet
Mekke |
بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِنْ هَٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ -63 |
Vel kulubühüm fı ğamratim min haza ve lehüm a´malüm min duni zalike hüm leha amilun |
Ancak kâfirlerin kalbleri bu Kur’an’a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır. |
Fakat onların kalbleri bundan bir dalgınlık içindedir, hem onların ondan başka bir takım işleri vardır ki hep onlar için çalışırlar |
Ne var ki, onların (o inkarcı sapıkların) kalbi bundan bilgisizlik ve dalgınlık içindedir; onların bundan başka işleyip durdukları birtakım işleri daha vardır (ki onunla oyalanıp ömür tüketirler). |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
64.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِمْ بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ -64 |
Hatta iza ehazna mütrafıhim bil azabi iza hüm yec´erun |
Nihayet refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman, bakmışsın ki feryat edip duruyorlar. |
Nihayet refahlı olanlarını azâba çekiverdiğimiz zaman hemen feryada başlıyacaklardır |
Ne vakit ki, refah içinde yüzen ileri gelenlerini azâb ile yakalarız, o zaman sızlanıp yardıma çağırırlar. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
65.Ayet
Mekke |
لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ ۖ إِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ -65 |
La tec´erul yevme inneküm minna la tünsarun |
Boşuna feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz. |
Feryad etmeyin bu gün, çünkü siz bizden kurtarılamazsınız |
Bugün sızlanıp yardıma çağırmayın; şüphesiz ki siz bizden yardım göremiyeceksiniz. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
66.Ayet
Mekke |
قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَ -66 |
Kad kanet ayatı tütla aleyküm fe küntüm ala a´kabiküm tenkisun |
(66-67) Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. |
Karşınızda âyetlerim okunuyordu da siz ardınıza dönüyordunuz |
(66-67) Âyetlerimiz cidden size okunuyordu, ama siz onu onurunuza, gururunuza yediremiyerek geceleyin yakışıksız sözler söyleyerek ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
67.Ayet
Mekke |
مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ -67 |
Müstekbirıne bihı samiran tehcürun |
(66-67) Çünkü âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar savururdunuz. |
Ona kafa tutarak, müsamere yaparak hezeyanlar ediyordunuz |
(66-67) Âyetlerimiz cidden size okunuyordu, ama siz onu onurunuza, gururunuza yediremiyerek geceleyin yakışıksız sözler söyleyerek ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
68.Ayet
Mekke |
أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ -68 |
E fe lem yeddebberul kavle em caehüm ma lem ye´ti abaehümül evvelın |
Onlar bu sözü (Kur’an’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? |
Ya hâlâ o kelâmı tedebbür etmezler mi? Yoksa onlara evvelki atalarına gelmemiş bir şey mi geldi? |
(İnen) sözü iyice düşünüp üzerinde durmuyorlar mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen şeyler mi gelmiştir ? |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
69.Ayet
Mekke |
أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ -69 |
Em lem ya´rifu rasulehüm fe hüm lehu münkirun |
Ya da onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr ediyorlar? |
Yoksa Peygamberlerini tanımadılar mı da onun için inkâr ediyorlar? |
Yoksa peygamberlerini tanımadılar mı ki, onu inkâr ediyorlar ?! |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
70.Ayet
Mekke |
أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ ۚ بَلْ جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ -70 |
Em yekulune bihı cinneh bel caehüm bil hakkı ve ekseruhüm lil hakkı karihun |
Yoksa “O cinnet getirmiş” mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Hâlbuki onların pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar. |
Yoksa onda bir Cinnet var, mı diyorlar? Hayır, o onlara hakk ile geldi fakat ekserisi hakkı hoşlanmıyorlar |
Yoksa o peygamberlerde bir cinnet mi var diyorlar ?! Hayır, O, onlara Hakk ile gelmiştir. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
71.Ayet
Mekke |
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ -71 |
Ve levittebeal hakku ehvaehüm le fesedetis semavatü vel erdu ve men fıhinn bel eteynahüm bi zekrihim fe hüm an zikrihim mu´ridun |
Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar. |
Eğer hak onların keyflerine tâbi´ olsa idi Semavât ve Arz ve bunlardaki kimseler kat´ıyyen fâsid olurdu, hayır, biz onlara unutulmaz ders olacak zikirlerini getirdik de onlar zikirlerinden ı´raz ediyorlar |
Eğer Hakk, onların heveslerine uymuş olsaydı, elbette göklerle yer ve ikisinde bulunanlar (düzeni bozulup) alt-üst olurdu. Hayır, biz onlara anılmalarını sağlayanı) getirdik; ama onlar bu (şerefle) anılmalarını (sağlayan Kur´ân´dan) yüzçeviriyorlar. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
72.Ayet
Mekke |
أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ -72 |
Em tes´elühüm harcen fe haracü rabbike hayruv ve hüve hayrur razikıyn |
Ey Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. |
Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbının harâcı daha hayırlıdır, hem o, rezzakların en hayırlısıdır |
Yoksa (ey Muhammed !) sen onlardan bir haraçmı istiyorsun ? Rabbin vereceği ücret (çok daha) hayırlıdır; O, rızık verenlerin de hayırlısıdır. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
73.Ayet
Mekke |
وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ -73 |
Ve inneke le ted´uhüm ila sıratım müstekıym |
Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. |
Doğrusu sen onları dosdoğru bir caddeye çağırıyorsun |
Ve şüphesiz ki sen onları dosdoğru bir yola çağırırsın. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
74.Ayet
Mekke |
وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ -74 |
Ve innellezıne la yü´minune bil ahırati anis sıratı lenakibun |
Fakat ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar. |
Fakat Âhırete inanmıyanlar caddeden sapmaktadırlar |
Gerçekten o Âhiret´e inanmayanlar (çağırdığın o) doğru yoldan sapmaktadırlar. |
18
/ 345
|
23-Mü'minun Suresi
75.Ayet
Mekke |
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ -75 |
Ve lev rahımnahüm ve keşefna ma bihim min durril leleccu fı tuğyanihim ya´mehun |
Biz onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlardı. |
Eğer biz onlara acıyıb da baskılarını açıversek mutlaka tuğyanlarında ınad eder hiç bir şey görmezler |
Eğer biz onlara merhamet edip de üzerlerine çöken sıkıntıyı kaldırıversek, yine de azgınlıklarında inad edip bocalar dururlar. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
76.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ -76 |
Ve le kad ehaznahüm bil azabi fe mestekanu li rabbihim ve ma yetedarraun |
Andolsun, biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun eğmediler ve O’na yalvarıp yakarmadılar. |
Filhakika biz, onları azâba tuttuk da yine rablarına karşı uslanmadılar ve yalvarmıyorlar |
And olsun ki biz onları azâb ile yakalayıvermiştik de (buna rağmen) yine Rablarına boyun eğmemiş, yalvarıp yakarmamışlardı. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
77.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ -77 |
Hatta iza fetahna aleyhim baben za azabin şedıdin iza hüm fıhi müblisun |
Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde ümitsizliğe düşüvereceklerdir. |
Nihayet üzerlerine şedid azâblı bir kapı açtığımız vakıt da onun içinde ye´se düşüvereceklerdir |
Sonunda üzerlerine şiddetli bir azâb kapısı açtığımızda, ansızın şaşırıverdiler de ümitsizliğe kapıldılar. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
78.Ayet
Mekke |
وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ -78 |
Ve hüvellezı enşee lekümüs sem´a vel ebsara vel ef´ideh kalılem ma teşkürun |
Hâlbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! |
Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri, o Gönülleri inşa eden o siz, pek az şükrediyorsunuz |
O ki size kulağı, gözleri, gönülleri yarattı; ne de az şükrediyorsunuz !. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
79.Ayet
Mekke |
وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ -79 |
Ve hüvellezı zeraeküm fil erdı ve ileyhi tuhşerun |
O, sizi yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız. |
Ve sizi Arzda yaratıp yayan o, hep ona haşrolunacaksınız |
O ki sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve ancak (dirilip) O´nun huzurunda biraraya getirileceksiniz. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
80.Ayet
Mekke |
وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ -80 |
Ve hüvellezı yuhyı ve yümiytü ve lehuhtilafül leyli ven nehar e fe la ta´kılun |
O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de O’na aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? |
Ve o öldüren ve dirilten o, gece ve gündüzün ıhtilâfı da hep onun için, artık akıllanmıyacak mısınız |
O ki diriltir ve öldürür; gece ile gündüzün değişip durması, O´nun (koyduğu şaşmayan kanunlar) iledir. Artık aklınızı kullanmaz mısınız? |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
81.Ayet
Mekke |
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ -81 |
Bel kalu misle ma kalel evvelun |
Hayır onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler. |
Hayır, evvelkilerin dedikleri gibi dediler |
Bilâkis öncekilerin dedikleri gibi dediler. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
82.Ayet
Mekke |
قَالُوا أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ -82 |
Kalu e iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le meb´usun |
Dediler ki: “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı tekrar diriltileceğiz?” |
«Öldüğümüz ve bir türab, bir yığın kemik olduğumuz vakıt mı, cidden biz mi mutlak ba´solunacağız? |
Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman diriltilip kaldırılacak mıyız ? |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
83.Ayet
Mekke |
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَٰذَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ -83 |
Le kad vüıdna nahnü ve abaüna haza min kablü in haza illa esatıyrul evvelın |
Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu, öncekilerin uydurduğu masallardan başka bir şey değildir. |
Yemîn ederiz ki bize de, atalarımıza da bu, bundan evvel va´dolundu, bu eskilerin masallarından başka bir şey değil» dediler |
And olsun ki, biz de, bundan önce babalarımız da bununla va´dolunmuştuk. Bu öncekilerin masallarından başkası değildir, dediler. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
84.Ayet
Mekke |
قُلْ لِمَنِ الْأَرْضُ وَمَنْ فِيهَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ -84 |
Kul li menil erdu ve men fıha in küntüm ta´lemun |
De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?” |
«Kimin o Arz ve ondaki kimseler, eğer biliyorsanız?» de! |
De ki: Yerküre ve içinde olanlar kime aittir? Eğer biliyorsanız (haydi cevap verin). |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
85.Ayet
Mekke |
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ -85 |
Seyekulune lillah kul efela tezekkerun |
“Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” de. |
«Allah´ın» diyecekler, «o halde düşünmez misiniz?» de! |
Allah´a aittir diyecekler. De ki: Artık iyice düşünmez misiniz ? |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
86.Ayet
Mekke |
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ -86 |
Kul mer rabbüs semavatis seb´ı ve rabbul arşil azıym |
De ki: “Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” |
«Kim o yedi Semânın rabbı ve o azametli Arşın rabbı?» de! |
De ki: Yedi göğün ve o büyük Arş´ın Rabbı kimdir ? |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
87.Ayet
Mekke |
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ -87 |
Seyekulune lillah kul e fe la tettekun |
“Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” de. |
«Allah´ın» diyecekler, «o halde korkmaz mısınız?» de! |
Allah´tır, diyecekler. De ki: O halde (O´ndan korkup inkâr ve sapıklıktan) sakınmaz mısınız? |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
88.Ayet
Mekke |
قُلْ مَنْ بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ -88 |
Kul mem bi yedihı melekutü külli şey´iv ve hüve yuciru ve la yücaru aleyhi in küntüm ta´lemun |
De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?” |
«Kim o her şeyin melekûtü yedinde ve o kayırır da ona karşı kayırılmaz olan eğer ılminiz varsa?» de! |
De ki: Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin mülkü ve tasarrufu kimin elindedir? O, güven verip korur, kendisi korunmaya muhtaç değildir. |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
89.Ayet
Mekke |
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ -89 |
Seyekulune lillah kul fe enna tüsharu |
“Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?” de. |
«Allah´ın» diyecekler, «o halde nereden büyüleniyorsunuz?» de! |
Allah´ın elindedir, diyecekler. De ki: O halde nasıl nereden büyüleniyorsunuz ?! |
18
/ 346
|
23-Mü'minun Suresi
90.Ayet
Mekke |
بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ -90 |
Bel eteynüham bil hakkı ve innehüm le kazibun |
Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar. |
Doğrusu biz onlara hakkı getirdik ve şüphesiz onlar yalancılar |
Evet, biz onlara hakkı (doğruyu ve gerçeği) getirdik ve onlar cidden yalancıdırlar. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
91.Ayet
Mekke |
مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًا لَذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ -91 |
Mettehazellahü miv velediv ve ma kane meahu min ilahin izel le zehebe küllü ilahüm bima haleka ve leala ba´duhüm ala ba´d sübhanellahi amma yasıfun |
(91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. |
Allah, hiç veled ittihaz etmedi, beraberinde bir tanrı da yok O surette her tanrı kendi yarattığı ile giderdi ve elbette biri diğerine kibrederdi, o isnad ettikleri vasıflardan sübhan o Allah |
Allah hiçbir çocuk edinmemiştir. O´nunla beraber hiç bir ilâh da yoktur; böyle olsaydı her ilâh yarattığını alıp (bir yana) giderdi de kimi kimine üstün gelirdi. Allah onların vasfedegeldiklerinden pâk ve münezzehtir. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
92.Ayet
Mekke |
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ -92 |
Alimil ğaybi veş şehadeti fe teala amma yüşrikun |
(91-92) Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi yarattığını alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden uzaktır. Onların koştukları ortaklardan çok yücedir. |
O gayb-ü şehadetin âlimi, binaenaleyh onların koştukları çok yüksek |
Gaybı da, hazır olanı da bilendir; onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
93.Ayet
Mekke |
قُلْ رَبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ -93 |
Kur rabbi imma türiyennı ma yuadun |
(93-94) De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.” |
De ki: rabbım! eğer onlara edilen vaîdi bana behemehal göstereceksen |
De ki: «Rabbim! İnkarcıların va´dolundukları azabı bana elbette göstereceksen, |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
94.Ayet
Mekke |
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ -94 |
Rabbi fe la tec´alnı fil kavmiz zalimın |
(93-94) De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.” |
Beni o zalimler güruhunda bulundurma rabbım! |
Rabbim ! Beni o zâlim topluluk arasında bulundurma.» |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
95.Ayet
Mekke |
وَإِنَّا عَلَىٰ أَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ -95 |
Ve inna ala en nüriyeke ma neıdühüm lekadirun |
Bizim onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter. |
Şübhesiz ki biz, onlara yaptığımız vaîdi sana göstermeğe elbette kadiriz |
Şüphesiz ki (Peygamberim ) onlara va´dettiğimiz azabı sana göstermeye kudretimiz yeter. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
96.Ayet
Mekke |
ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ -96 |
İdfa´ billetı hiye ahsenüs seyyieh nahnü a´lemü bi ma yasıfun |
Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz. |
Sen o kötülüğü en güzel olan hasletle def´et, biz, onların ne halt edeceklerini daha iyi biliriz |
Sen o kötülüğü en güzeli ile savıp karşılık ver. Biz onların vasfettiklerini daha iyi biliriz. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
97.Ayet
Mekke |
وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ -97 |
Ve kur rabbi euzü bike min hemezatiş şeyatıyn |
De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.” |
Ve de ki: sana sığınırım rabbım! O Şeytanların dürtüşmelerinden |
De ki: «Rabbim ! Şeytanların vesvese ile dürtüşmelerinden sana sığınırım. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
98.Ayet
Mekke |
وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ -98 |
Ve euzü bike rabbi ey yahdurun |
“Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” |
Ve sana sığınırım rabbım! huzuruma gelmelerinden |
Ve onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.» |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
99.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ -99 |
Hatta iza cae ehadehümül mevtü kale rabbirciun |
(99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır. |
Nihayet her birine ölüm geldiği vakıt diyecek ki: rabbım! döndür, döndür beni döndür |
(99-100) Sonunda onlardan her birine ölüm gelince, (çaresiz kalıp Allah´ı hatırlar ve) Rabbim ! Beni geri çevirin de ola ki terkettiğime karşılık onu (telâfi için) iyi, yararlı amelde bulunurum, der. Hayır, bu bir sözdür ki (temenni anlamında) söyler. Dirilip (hesab gününe) kaldırılıncaya kadar önlerine bir Berzah (dönmelerine bir engel) vardır. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
100.Ayet
Mekke |
لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّا ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا ۖ وَمِنْ وَرَائِهِمْ بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ -100 |
Leallı a´melü salihan fıma teraktü kella inneha kelimetün hüve kailüha ve miv veraihim berzehun ila yevmi yüb´asun |
(99-100) Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır. |
Belki ben o baktığımda salih bir amel işlerim, hayır hayır! O bir kelimedir ki onu o söyler, ötelerinden ise bir berzah vardır, tâ ba´s olunacakları güne kadar |
(99-100) Sonunda onlardan her birine ölüm gelince, (çaresiz kalıp Allah´ı hatırlar ve) Rabbim ! Beni geri çevirin de ola ki terkettiğime karşılık onu (telâfi için) iyi, yararlı amelde bulunurum, der. Hayır, bu bir sözdür ki (temenni anlamında) söyler. Dirilip (hesab gününe) kaldırılıncaya kadar önlerine bir Berzah (dönmelerine bir engel) vardır. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
101.Ayet
Mekke |
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءَلُونَ -101 |
Fe iza nüfiha fis suri fe la ensabe beynehüm yevmeiziv ve la yetesaelun |
Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır. |
O vakıt Sûr üfürüldü mü artık beyinlerinde o gün ne ensab vardır ne de soruşurlar |
Sûr´a üfürülünce, o gün artık aralarında soy bağlan kalmaz; birbirlerinden (bir şeyler de) soramazlar. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
102.Ayet
Mekke |
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ -102 |
Fe men sekulet mevazinühu fe ülaike hümül müflihun |
Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. |
O zaman her kimin tartıları ağır gelirse işte onlar o felâh bulanlardır |
(102-103) Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem´de devamlı kalıcılardır. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
103.Ayet
Mekke |
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ -103 |
Ve men haffet mevazınühu fe ülaikellezıne hasiru enfüsehüm fı cehenneme halidun |
Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır. |
Her kimin de tartıları yeğni gelirse işte onlar kendilerine yazık edenler, Cehennemde kalanlardır |
(102-103) Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem´de devamlı kalıcılardır. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
104.Ayet
Mekke |
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ -104 |
Telfehu vücuhehümün naru ve hüm fıha kalihun |
Ateş yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar. |
Ateş yüzlerini yalar, o halde ki içinde dişleri sırıtır |
Ateş yüzlerini yakar da dudakları kasılarak dişleri sırıtıp kalır. |
18
/ 347
|
23-Mü'minun Suresi
105.Ayet
Mekke |
أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ -105 |
E lem tekün ayatı tütla aleyküm fe küntüm biha tükezzibun |
Allah, “Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?” der. |
Değil mi idi âyetlerim size okunuyordu siz onları tekzib ediyordunuz? |
(Allah onlara): Âyetlerim size okunurdu da onları yalan sayardınız, değil mi ? (buyurur). |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
106.Ayet
Mekke |
قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ -106 |
Kalu rabbena ğalebet aleyna şıkvetüna ve künna kavmen dallın |
Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir toplum olduk.” |
Rabbımız! derler: bize şekavetimiz galebe etti ve biz bir sapgın bir kavm idik |
Onlar, Rabbimiz! Haydutluğumuz bize üstün geldi de (doğru yoldan) sapıtan bir millet olduk. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
107.Ayet
Mekke |
رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ -107 |
Rabbena ahricna minha fe in udna fe inna zalimun |
“Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz kendimize zulmetmiş oluruz.” |
Ey bizim rabbımız! çıkar bizleri bundan, döner bir daha edersek her halde bizler zalimiz |
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, bir daha haydutluğa dönersek elbette zâlimlerizdir (o zaman) derler. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
108.Ayet
Mekke |
قَالَ اخْسَئُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ -108 |
Kalahşeu fıha ve la tükellimun |
Allah, ”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der. |
Buyurur ki sinin orada, söylemeyin bana |
(Allah onlara): Aşağılıkla sinin orada, konuşmayın benimle, der. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
109.Ayet
Mekke |
إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ -109 |
İnnehu kane ferıkum min ıbadı yekulune rabbena amenna fağfir lena varhamna ve ente hayrur rahımın |
Kullarımdan, “Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi. |
çünkü kullarımdan bir fırka vardı «rabbena amenna fağfirlena verhamna ve ente hayrurrahimin» diyorlardı da |
Şüphesiz kullarımdan bir grup: «Ey Rabbimiz! İmân ettik, bizi bağışla, bize merhamet eyle; sen merhamet edenlerin en hayırlısısın» derlerdi de, |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
110.Ayet
Mekke |
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰ أَنْسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ -110 |
Fettehaz tümuhüm sıhriyyen hatta ensevküm zikrı ve küntüm minhüm tadhakun |
Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz. |
siz onları maskara yerine tuttunuz, hattâ size benim yâdımı unutturdular, onlara öyle gülüyordunuz |
Siz onları alaya alırdınız; o kadar ki (bu yaramaz haliniz) beni anmayı size unutturdu ve siz onlara (bakıp bakıp alaylı şekilde) gülüyordunuz. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
111.Ayet
Mekke |
إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ -111 |
İnnı cezeytühümül yevme bima saberu ennehüm hümül faizun |
Sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir. |
İşte onlara ben sabretmelerine mukabil bu gün bu mükâfatı verdim, onlardır onlar, murada erenler |
Doğrusu ben onları, sabrettiklerine karşılık bugün mükâfatlandırdım. Şüphesiz ki onlar, kurtuluşa erenlerin kendileridir.. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
112.Ayet
Mekke |
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ -112 |
Kale kem lebistüm fil erdı adede sinın |
Allah, (inkârcılara) “Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar. |
Arzda seneler sayısı ne kadar kaldınız? Buyurur |
(Allah onlara): Yeryüzünde kaç yıl kaldınız ? diye sorar. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
113.Ayet
Mekke |
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلِ الْعَادِّينَ -113 |
Kalu lebisna yevmen ev ba´da yevmin fes´elil addın |
Onlar, “Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara sor” derler. |
Bir gün veya bir günün birazı, sayanlara sor derler |
«Bir gün ya da bir günün birazı kaldık, sayanlara sor» derler. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
114.Ayet
Mekke |
قَالَ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ لَوْ أَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ -114 |
Kale il lebistüm illa kalılel lev enneküm küntüm ta´lemun |
Allah, şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş olsaydınız.” |
Buyurur ki bilmiş olsanız cidden pek az kaldınız |
Allah: Ancak az bir süre kaldınız. Bunu (daha önce) bir bilseydiniz a ?! Buyurur. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
115.Ayet
Mekke |
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ -115 |
E fe hasibtüm ennema halaknaküm abesev ve enneküm ileyna la türceun |
“Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” |
Ya zannettiniz mi ki biz, sizi sırf bir abes yarattık? ve siz, bize irca´ edilmiyeceksiniz? |
Sizi boşuna, amaçsız yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız ? |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
116.Ayet
Mekke |
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ -116 |
Fe teallellahül melikül hakk la ilahe illa hu rabbül arşil kerım |
Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir. |
Demek ki Allah, o hak padişah yüksek çok yüksek, başka tanrı yok ancak o, o Arşı kerîmin rabbı |
Hak hükümdar olan Allah çok yücedir; O´ndan başka tanrı yoktur. O çok şerefli aziz olan Arş´ın sahibidir. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
117.Ayet
Mekke |
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ -117 |
Ve mey yed´u meallahi ilahen ahara la bürhane lehu bihı fe innema hısabühu ınde rabbih innehu la yüflihul kafirun |
Kim, hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir ilâha taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla kurtuluşa eremezler. |
Ve her kim Allahın beraberinde diğer bir tanrı da´vâ ederse onun ona hiç bir bürhanı yoktur ve ancak rabbının ındinde hisabı vardır, hak bu ki kâfirler felâh bulmazlar |
Allah´la beraber başka bir ilâha —bu hususta (isbatlayıcı) hiçbir delil yokken— ibâdet edip tapan kimsenin hesabı ancak Rabbinin yanındadır ; doğrusu kâfirler kurtuluşa eremezler. |
18
/ 348
|
23-Mü'minun Suresi
118.Ayet
Mekke |
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ -118 |
Ve kur rabbığfir verham ve ente hayrur rahımın |
De ki: “Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!” |
Hem şöyle de: «Râbbım! bana mağfiret, merhamet buyur, sen merhamet edenlerin en hayırlısısın.» |
De ki: Rabbim! Bağışla, merhamet eyle; sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. |
18
/ 348
|