SURE AYET NO |
ARAPÇA |
OKUNUŞU |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI |
CELAL YILDIRIM |
CÜZÜ SAYFA |
18-Kehf Suresi
1.Ayet
Mekke |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَىٰ عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا ۜ -1 |
El hamdü lillahillezı enzele ala abdihil kitabe ve lem yec´al lehu ıveca |
Hamd, kuluna Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur. |
Hamd o Allaha ki kuluna kitab indirdi, hem ona hiç bir yamıklık yapmaksızın |
(1-2-3-4) Hamd O Allah´a ki, (inkarcı sapıkları) kendi katından şiddetli bir azâb ile korkutmak; iyi-yararlı amellerde bulunan mü´minleri, içinde devamlı kalacakları güzel bir mükâfatla müjdelemek ve «Allah çocuk edindi» diyenleri uyarmak için kulu (Muhammed´e) kitabı indirdi ve onda hiçbir eğrilik meydana getirmedi; onu dosdoğru sapasağlam tuttu. |
15
/ 292
|
18-Kehf Suresi
2.Ayet
Mekke |
قَيِّمًا لِيُنْذِرَ بَأْسًا شَدِيدًا مِنْ لَدُنْهُ وَيُبَشِّرَ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا حَسَنًا -2 |
Kayyimel li yünzira be´sen şedıdem mil ledünhü ve yübeşşiral mü´minınellezıne ya´melunes salihati enne lehüm ecran hasena |
(2-4) (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedî olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve “Allah, bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı. |
Dosdoğru, ledünnünden şiddetli bir beis ile inzar etmek, ve salih salih ameller yapan mü´minlere şunu müjdelemek için ki kendilerine cidden güzel bir ecir var |
(1-2-3-4) Hamd O Allah´a ki, (inkarcı sapıkları) kendi katından şiddetli bir azâb ile korkutmak; iyi-yararlı amellerde bulunan mü´minleri, içinde devamlı kalacakları güzel bir mükâfatla müjdelemek ve «Allah çocuk edindi» diyenleri uyarmak için kulu (Muhammed´e) kitabı indirdi ve onda hiçbir eğrilik meydana getirmedi; onu dosdoğru sapasağlam tuttu. |
15
/ 292
|
18-Kehf Suresi
3.Ayet
Mekke |
مَاكِثِينَ فِيهِ أَبَدًا -3 |
Makisıne fıhi ebeda |
(2-4) (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedî olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve “Allah, bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı. |
Ebediyyen onda ârâm edecekler |
(1-2-3-4) Hamd O Allah´a ki, (inkarcı sapıkları) kendi katından şiddetli bir azâb ile korkutmak; iyi-yararlı amellerde bulunan mü´minleri, içinde devamlı kalacakları güzel bir mükâfatla müjdelemek ve «Allah çocuk edindi» diyenleri uyarmak için kulu (Muhammed´e) kitabı indirdi ve onda hiçbir eğrilik meydana getirmedi; onu dosdoğru sapasağlam tuttu. |
15
/ 292
|
18-Kehf Suresi
4.Ayet
Mekke |
وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا -4 |
Ve yünzirallezıne kalüttehazellahü veleda |
(2-4) (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü’minleri, içlerinde ebedî olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve “Allah, bir çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı. |
Hem şunları inzar etmek için ki «Allah veled edindi» demekteler |
(1-2-3-4) Hamd O Allah´a ki, (inkarcı sapıkları) kendi katından şiddetli bir azâb ile korkutmak; iyi-yararlı amellerde bulunan mü´minleri, içinde devamlı kalacakları güzel bir mükâfatla müjdelemek ve «Allah çocuk edindi» diyenleri uyarmak için kulu (Muhammed´e) kitabı indirdi ve onda hiçbir eğrilik meydana getirmedi; onu dosdoğru sapasağlam tuttu. |
15
/ 292
|
18-Kehf Suresi
5.Ayet
Mekke |
مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِآبَائِهِمْ ۚ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ ۚ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا -5 |
Ma lehüm bihı min ılmiv ve la li abaihim kebürat kelimeten tahrucü min efvahihim iy yekulune illa keziba |
Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ne büyük bir söz (bu) ağızlarından çıkan! Onlar ancak yalan söylüyorlar. |
Buna dâir ne kendilerinin ılmi vardır ne de babalarının, o ne büyük bir kelime ki ağızlarından çıkıyor, sırf bir yalan söylüyorlar |
(Allah çocuk edindi) iddiasiyle ilgili ne kendilerinin, ne de babalarının bir bilgisi var. Ağızlarından çıkan söz ne büyük! Onlar yalandan başka bir şey söylemezler. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
6.Ayet
Mekke |
فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ عَلَىٰ آثَارِهِمْ إِنْ لَمْ يُؤْمِنُوا بِهَٰذَا الْحَدِيثِ أَسَفًا -6 |
Fe lealleke bahıun nefseke ala asarihim il lem yü´minu bi hazel hadısi esefa |
Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin! |
Şimdi bu söze inanmazlarsa belki arkalarından esef ile kendini üzeceksin |
Bu söze (Kur´ân´a) inanmıyacak olurlarsa, arkalarından üzüntü duyup hayıflanarak kendini yoksa tüketecek misin ? |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
7.Ayet
Mekke |
إِنَّا جَعَلْنَا مَا عَلَى الْأَرْضِ زِينَةً لَهَا لِنَبْلُوَهُمْ أَيُّهُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا -7 |
İnna cealna ma alel erdı zınetel leh ali neblüvehüm eyyühüm ahsenü amela |
İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık. |
Biz Yer yüzündeki şeyleri ona bir ziynet yaptık ki insanları imtihan edelim: hangisi daha güzel bir amel yapacak? |
Şüphesiz ki biz yeryüzünde bulunan şeyleri ona bir süs yaptık, tâ ki onlardan (insanlardan) hangisinin daha güzel-iyi amel ettiğini deneyelim. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
8.Ayet
Mekke |
وَإِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَيْهَا صَعِيدًا جُرُزًا -8 |
Ve inna le caılune ma aleyha saıydem cüruza |
Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak hâline getireceğiz. |
Bununla beraber şu da muhakkak ki biz onun üzerinde ne varsa hepsini bir kuru toprak etmekteyiz |
Ve elbette biz yeryüzünün üstündeki şeyleri kuru bir toprak haline getiricileriz. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
9.Ayet
Mekke |
أَمْ حَسِبْتَ أَنَّ أَصْحَابَ الْكَهْفِ وَالرَّقِيمِ كَانُوا مِنْ آيَاتِنَا عَجَبًا -9 |
Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakıymi kanu min ayatina aceba |
Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın? |
Yoksa Eshab-ı Kehf ü Rakıym bizim âyâtımızdan bir acîbe oldular mı sandın? |
Yoksa sen mağara ve yazılı levha sahiplerini bizim şaşılacak âyetlerimizden mi sandın ? |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
10.Ayet
Mekke |
إِذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا -10 |
İz evel fityetü ilel kehfi fe kalu rabbena atina mil ledünke rahmetev ve heyyi´ lena min emrina raşeda |
Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır” demişlerdi. |
O vakıt ki o genç yiğitler kehfe çekildiler de şöyle dediler: ya rabbenâ! Bizlere ledünnünden bir rahmet ihsan eyle ve bizim için işimizden bir muvaffakıyyet hazırla |
Hani bir grup genç, mağaraya çekilmişler ve : «Ey Rabbimiz ! Bize kendi katından bir rahmet ver; işimizde doğruyu göster de bizi başarılı kıl» demişlerdi. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
11.Ayet
Mekke |
فَضَرَبْنَا عَلَىٰ آذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا -11 |
Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinıne adeda |
Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık (Onları uyuttuk). |
Bunun üzerine müteaddid seneler kehifte kulakları üzerine vurduk |
Bu sebeple mağarada nice yıllar onların kulakları üzerine (duymamaları için engel) koyduk. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
12.Ayet
Mekke |
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَىٰ لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا -12 |
Sümme beasnahüm li na´leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisu emeda |
Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim. |
Sonra da onları ba´settik ki hep bilelim: iki hızbin hangisi bekledikleri gayeyi iyi hisab etmiş? |
Sonra da iki gruptan hangisinin mağarada ne kadar kaldıklarını daha iyi hesaplamasını belirlemek için onları uyandırıp kaldırdık. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
13.Ayet
Mekke |
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَأَهُمْ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى -13 |
Nahnü nekussu aleyke nebeehüm bil hakk innehüm fityetün amenu bi rabbihim ve zidnahüm hüda |
Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık. |
Biz sana onların kıssalarını doğru olarak naklediyoruz: hakıkat bunlar, bir kaç genç yiğit rablarına iyman ettiler, biz de hidayetlerini artırdık ve kalblerine rabıta verdik |
Biz sana onların başından geçen olayı anlatıyoruz; onlar Rablerine imân eden bir grup genç idi; biz de onların doğru yolu bulup (Rablarına daha çok) bağlanmalarını artırdık. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
14.Ayet
Mekke |
وَرَبَطْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ إِذْ قَامُوا فَقَالُوا رَبُّنَا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَنْ نَدْعُوَ مِنْ دُونِهِ إِلَٰهًا ۖ لَقَدْ قُلْنَا إِذًا شَطَطًا -14 |
Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbüna rabbüs semavati vel erdı len ned´uve min dunihı ilahel le kad kulna izen şetata |
(14-15) Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik. |
O vakıt ki kıyam ettiler de dediler: bizim rabbımız Göklerin ve Yerin rabbı, biz ıhtimali yok ondan başka bir ilâhe tapmayız, doğrusu o surette cidden saçma söylemiş oluruz |
Ve (hükümdarın karşısında) ayakta durup, «bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbıdır, ondan başka hiçbir tanrıya mümkün değil tapmayız ; bunun aksini söylersek ancak yalan söylemiş oluruz,» dedikleri zaman kalblerini (dayanma ve sebat gösterme duygusuyla) pekiştirdik. |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
15.Ayet
Mekke |
هَٰؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ آلِهَةً ۖ لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ ۖ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا -15 |
Haülai kavmünettehazu min dunihı aliheh lev la ye´tune aleyhim bi sültanim beyyin fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziba |
(14-15) Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başkasına asla ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, O’ndan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik. |
Şunlar şu bizim kavmimiz olacaklar, tuttular ondan başka ilâhlar edindiler, onlara karşı açık bir bürhan getirselerdi ya, artık bir yalanı Allaha iftira edenden daha zalim kim olabilir? |
İşte şu bizim milletimiz, Allah´tan başka ilâhlar edindiler; onların (ilâh) olduğuna karşılık açık delil ve belge getirselerdi ya.. Artık Allah´a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim vardır? |
15
/ 293
|
18-Kehf Suresi
16.Ayet
Mekke |
وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا -16 |
Ve izı´tezeltümuhüm ve ma ya´büdune illallahe fe´vu ilel kehfi yenşur leküm rabbüküm mir rahmetihı ve yüheyyi´ leküm min emriküm mirfeka |
(İçlerinden biri şöyle dedi:) “Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.” |
Madem ki onlardan ve Allahdan maada taptıklarından uzleti ıhtiyar ettiniz, o halde kehfe (mağaraya) çekilin ki sizin için rabbınız rahmetinden kısmet neşretsin ve size işinizden bir kolaylık hazırlasın |
Onlardan da, Allah´tan başka taptıklarından da ayrılıp çekildiğiniz zaman mağaraya yerleşin ki Rabbiniz üzerinize kendi rahmetinden yaysın ve işlerinizi de size uygun ve yararlı şekilde hazırlasın. |
15
/ 294
|
18-Kehf Suresi
17.Ayet
Mekke |
وَتَرَى الشَّمْسَ إِذَا طَلَعَتْ تَزَاوَرُ عَنْ كَهْفِهِمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَإِذَا غَرَبَتْ تَقْرِضُهُمْ ذَاتَ الشِّمَالِ وَهُمْ فِي فَجْوَةٍ مِنْهُ ۚ ذَٰلِكَ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ ۗ مَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ ۖ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ وَلِيًّا مُرْشِدًا -17 |
Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemıni ve iza ğarabet takriduhüm zateş şimali ve hüm fı fecvetim minh zalike min ayatillah mey yehdillahü fe hüvel mühted ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyem mürşida |
(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın. |
Güneşi görüyorsun â doğduğu vakıt kehiflerinden sağ tarafa meyleder, battığı vakıt da onları sol tarafa makaslar ve onlar, onun içinde bir geniş sahadadır, bu işte Allahın âyâtındandır, Allah her kime hidayet ederse işte o, irmiştir, her kimi de saptırırsa artık onu irşad edecek bir veliy bulamazsın |
Bir görsen, Güneş doğunca mağaralarının sağına meyleder; batınca da onların sol tarafını kesip geçer. Onlar mağaranın genişçe bir yerinde idiler. Bu, Allah´ın açık belgelerinden biridir. Allah kimi doğru yola iletirse, o doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, artık onun için irşâd edecek bir dost ve yardımcı bulamazsın. |
15
/ 294
|
18-Kehf Suresi
18.Ayet
Mekke |
وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا وَهُمْ رُقُودٌ ۚ وَنُقَلِّبُهُمْ ذَاتَ الْيَمِينِ وَذَاتَ الشِّمَالِ ۖ وَكَلْبُهُمْ بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ ۚ لَوِ اطَّلَعْتَ عَلَيْهِمْ لَوَلَّيْتَ مِنْهُمْ فِرَارًا وَلَمُلِئْتَ مِنْهُمْ رُعْبًا -18 |
Ve tahsebühüm eykazav ve hüm rukudüv ve nükallibühüm zatel yemıni ve zateş şimali ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesıyd levit tala´te aleyhim le velleyte minhüm firarav ve le müli´´e minhüm ru´´a |
Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı. |
Bir de onları uyanıklar zannedersin halbuki uykudalardır ve biz onları sağa sola çeviririz, köpekleri de medhalde iki kolunu uzatmış, üzerlerine çıkıversen mutlaka onlardan döner kaçardın ve her halde onlardan dehşet dolardın |
Onları uyanık sanırsın, oysa uyku halindedirler; sağa sola onları çevirip dururuz. Köpekleri de iki kolunu eşiğine uzatmış vaziyette. Onları bir görseydin dönüp onlardan kaçardın ve için korku dolup ürperirdin. |
15
/ 294
|
18-Kehf Suresi
19.Ayet
Mekke |
وَكَذَٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَاءَلُوا بَيْنَهُمْ ۚ قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْ ۖ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ ۚ قَالُوا رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُوا أَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هَٰذِهِ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلْيَنْظُرْ أَيُّهَا أَزْكَىٰ طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ أَحَدًا -19 |
Ve kezalike beasnahüm li yetesaelu beynehüm kale kailüm minhüm kem lebistüm kalu lebisna yevmen ev ba´da yevm kalu rabbüküm a´lemü bi ma lebistüm feb´asu ehadeküm bi verikılüm hazihı ilel medıneti fel yenzur eyyüha ezka taamen fel ye´tiküm bi rizkım minhü vel yetelattaf ve la yüş´ıranne biküm ehada |
Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.” |
Yine böyle onları ba´s de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» dedi, bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a´lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin |
Kendi aralarında birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırıp kaldırdık. Onlardan bir sözcü, «ne kadar burada eyleştiniz ?» dedi. «Ya bir gün, ya da daha az bir süre...» dediler. «Ne kadar kaldığımızı Allah daha iyi bilir. Şimdi siz şu gümüş paranızla birinizi şehre gönderin de daha iyi ve temiz bir yiyeceğe bakıp ondan size bir rızık getirsin ; (alış-veriş ederken) ince ve nazik davransın, sakın sizi birine sezdirmesin !» dediler. |
15
/ 294
|
18-Kehf Suresi
20.Ayet
Mekke |
إِنَّهُمْ إِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ يَرْجُمُوكُمْ أَوْ يُعِيدُوكُمْ فِي مِلَّتِهِمْ وَلَنْ تُفْلِحُوا إِذًا أَبَدًا -20 |
İnnehüm iy yazheru aleyküm yercümuküm ev yüıyduküm fı milletihim ve len tüflihu izen ebeda |
“Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz.” |
Çünkü ellerine geçirirlerse sizi muhakkak recmederler yâhud milletlerine döndürürler ve bu takdirde ebedâ felâh bulamazsınız |
Çünkü onlar elbette üzerinize çıkıp gelirlerse, ya sizi taşlayarak öldürürler, ya da kendi dinlerine döndürüler ve o takdirde ebediyen kurtuluş bulamazsınız. |
15
/ 294
|
18-Kehf Suresi
21.Ayet
Mekke |
وَكَذَٰلِكَ أَعْثَرْنَا عَلَيْهِمْ لِيَعْلَمُوا أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَأَنَّ السَّاعَةَ لَا رَيْبَ فِيهَا إِذْ يَتَنَازَعُونَ بَيْنَهُمْ أَمْرَهُمْ ۖ فَقَالُوا ابْنُوا عَلَيْهِمْ بُنْيَانًا ۖ رَبُّهُمْ أَعْلَمُ بِهِمْ ۚ قَالَ الَّذِينَ غَلَبُوا عَلَىٰ أَمْرِهِمْ لَنَتَّخِذَنَّ عَلَيْهِمْ مَسْجِدًا -21 |
Ve kezalike a´serna aleyhim li ya´lemu enne va´dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a´lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim le nettehızenne aleyhim mescida |
Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler. |
Bu suretle de kendilerine vukuf peyda ettirdik ki Allahın va´di hakk olduğunu ve saat, hakıkaten şüphesiz bulunduğunu bilsinler, o sırada aralarında emirlerine niza´ ediyorlardı, bunun üzerine dediler ki: üstlerine bir bina yapın, rabları onları daha iyi bilir, onların emri üzerine galebe etmiş olanlar elbette, dediler: biz bunların üzerine bir mescid ediniriz |
Böylece, Allah va´dinin hak olduğunu, Kıyametin kopuşunda hiçbir şüphe bulunmadığını bilmeleri için (insanları) onların durumu hakkında bilgi sahipleri kıldık. Öyle ki, halk onların durumuyla İlgili kendi aralarında tartışıp duruyorlardı: «Onların üzerine bir bina yapın» diyorlardı. Halbuki Rableri onları çok iyi bilendir. Görüşleri üstün gelenler ise, «and olsun ki, onların üzerine elbette bir mescid kurmalıyız!» dediler. |
15
/ 295
|
18-Kehf Suresi
22.Ayet
Mekke |
سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ ۖ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ ۚ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ ۗ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاءً ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِمْ مِنْهُمْ أَحَدًا -22 |
Se yekulune selasetür rabiuhüm kelbühüm ve yekulune hamsetün sadisühüm kelbühüm racmem bil ğayb ve yekulune seb´atüv ve saminühüm kelbühüm kur rabbı a´lemü bi ıddetihim ma ya´lemühüm illa kalılün fe la tümari fıhim illa miraen zahirav ve la testefti fıhim minhüm ehada |
(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir” diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O hâlde, onlar hakkında (Kur’an’daki) apaçık tartışma(yı aktarmak)dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.” |
Üçtür, dördüncüleri köpekleri diyecekler, beştir, altıncıları köpekleri diyecekler, gayb taşlama, yedidir ve sekizincileri köpekleri diyecekler, de ki onların adedlerine rabbım a´lemdir, onları ancak pek azı bilir, artık bunlar hakkında kimse ile zâhiri bir münakaşadan başka münakaşa etme ve bunlar hakkında onlardan kimseye bir şey sorma |
Mağaradakiler üçtür, dördüncüleri köpekleridir, derler. Beştir, altıncıları köpekleridir, derler. Bu, gaybe taş atmaktır. Kimi de, yedidir, sekizincileri köpekleridir, derler. De ki: Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Onları pek az kimseden başkası bilmez. Onlar hakkında (şu) ortaya konulandan fazlasiyle tartışma ve onlar hakkında hiç kimseden bir şey sorma. |
15
/ 295
|
18-Kehf Suresi
23.Ayet
Mekke |
وَلَا تَقُولَنَّ لِشَيْءٍ إِنِّي فَاعِلٌ ذَٰلِكَ غَدًا -23 |
Ve la tekulenne li şey´in innı faılün zalike ğada |
Hiçbir şey hakkında sakın “yarın şunu yapacağım” deme! |
(23-24) Hiç bir şey hakkında da Allahın meşiyyetiyle takyid etmeden «ben bunu yarın muhakkak yaparım» deme ve unuttuğun vakıt Allahı zikret ve şöyle de: ola ki rabbım beni bundan daha yakın bir vakıtta dosdoğru bir muvaffakıyyete îysal buyur |
(23-24) Hiçbir şey için «ben bunu mutlaka yarın yapacağım» deme ; ancak Allah dilerse yapacağım, de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve de ki: Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın doğruya eriştirir. |
15
/ 295
|
18-Kehf Suresi
24.Ayet
Mekke |
إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَىٰ أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَٰذَا رَشَدًا -24 |
İlla ey yeşaellahü vezkür rabbeke iza nesıte ve kul asa ey yehdiyeni rabbı li akrabe min haza raşeda |
Ancak, “Allah dilerse yapacağım” de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır” de. |
(23-24) Hiç bir şey hakkında da Allahın meşiyyetiyle takyid etmeden «ben bunu yarın muhakkak yaparım» deme ve unuttuğun vakıt Allahı zikret ve şöyle de: ola ki rabbım beni bundan daha yakın bir vakıtta dosdoğru bir muvaffakıyyete îysal buyur |
(23-24) Hiçbir şey için «ben bunu mutlaka yarın yapacağım» deme ; ancak Allah dilerse yapacağım, de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve de ki: Umulur ki Rabbim beni bundan daha yakın doğruya eriştirir. |
15
/ 295
|
18-Kehf Suresi
25.Ayet
Mekke |
وَلَبِثُوا فِي كَهْفِهِمْ ثَلَاثَ مِائَةٍ سِنِينَ وَازْدَادُوا تِسْعًا -25 |
Ve lebisu fı kehfihim selase mietin sinıne vazdadu tis´a |
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler. |
Onlar kehiflerinde üçyüz sene durdular, dokuz da ziyade ettiler |
Onlar mağaralarında üçyüz yıl kaldılar ve dokuz da artırdılar. |
15
/ 295
|
18-Kehf Suresi
26.Ayet
Mekke |
قُلِ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا لَبِثُوا ۖ لَهُ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ ۚ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَدًا -26 |
Kulillahü a´lemü bima lebisu lehu ğaybüs semavati vel ard ebsır bihı ve esmı´ ma lehüm min dunihı miv veliyyiv ve la yüşrikü fı hukmihı ehada |
De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O’na aittir. O, ne güzel görür; O, ne güzel işitir! Onların, O’ndan başka hiçbir dostu da yoktur. O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez.” |
Allah, de: ne kadar durduklarını daha iyi bilir, Göklerin Yerin gaybi onundur, o, öyle güzel görür öyle güzel işitir ki!... Bütün onlara ondan başka velâyet eden yoktur, o, kimseyi hukmünde teşrik de etmez |
De ki: Onların ne kadar kaldığını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını (gizli kapalı hususlarını) bilmek Allah´a aittir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir! Onların O´ndan başka bir dostu ve yardımcısı yoktur. O, hiç kimseyi hükmünde ortak tutmaz. |
15
/ 295
|
18-Kehf Suresi
27.Ayet
Mekke |
وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ ۖ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا -27 |
Vetlü ma uhıye ileyke min kitabi rabbik la mübeddile li kelimatihı ve len tecide min dunihı mültehada |
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın. |
Öyle de ve rabbından sana vahyolunanı tilâvet eyle, onun kelimatını tebdil edecek yoktur ve ondan başka bir penah bulamazsın |
Artık sen Rabbinin kitabında sana vahyolunanı oku. O´nun sözlerini değiştirecek yoktur ve sen O´ndan başka bir dayanak ve sığınak da elbette bulamazsın. |
15
/ 295
|
18-Kehf Suresi
28.Ayet
Medine |
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ۖ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا -28 |
Vasbir nefseke meallezıne yed´une rabbehüm bil ğadati vel aşiyyi yürıdune vechehu ve la ta´dü aynake anhüm türıdü zınetel hayatid dünya ve la tütı´ men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahü ve kane emruhu füruta |
Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme. |
Nefsince de o kullarla beraber sabret ki sabah akşam (her vakıt) rablarına duâ eder cemalini isterler, sen Dünya ziynetini arzu ederek onlardan gözlerini ayırma ve o kimseye itaat etme ki kalbini zikrimizden gafil bırakmışız, keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur |
Sabah akşam Allah´ın rızasını dileyerek Rabbına duâ edip yönelenlerle beraber kendine sabretme gücünü ver. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan (hakka gönül veren kimsesiz fakir mü´minlerden) ayırma ve bir de kalbini bizi anmaktan gaflete düşürdüğümüz, hevesinin peşine takılmış kimseye uyma. Zaten o işinde sınırı aşmıştır. |
15
/ 296
|
18-Kehf Suresi
29.Ayet
Mekke |
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ فَمَنْ شَاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَاءَ فَلْيَكْفُرْ ۚ إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَا ۚ وَإِنْ يَسْتَغِيثُوا يُغَاثُوا بِمَاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَ ۚ بِئْسَ الشَّرَابُ وَسَاءَتْ مُرْتَفَقًا -29 |
Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü´miv ve men şae fel yekfür inna a´tedna liz zalimıne naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğıysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi´seş şerab ve saet mürtefeka |
De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir. |
Ve de ki: o hak rabbınızdandır, artık dileyen iyman etsin, dileyen küfr, çünkü biz, zalimler için öyle bir ateş müheyyâ kılmışızdır ki sertakları kendilerini kuşatmaktadır ve eger istigase ederlerse erimiş cesed gibi bir su ile imdad edilirler, yüzleri civirir, o ne fena içki ve o ne fena kurultay! |
De ki: Hak, Rabbindendir; artık isteyen imân etsin, isteyen inkâra sapsın. Şüphesiz ki biz, zâlimler için ihata duvarları (şeklinde) her taraftan kendilerini kuşatacak bir ateş hazırlamışızdır. Eğer (susuzluktan) sızlanıp yardım isterlerse onlara, (içerken) yüzleri kavuran erimiş katran gibi kalınca bir su verilir. Ne kötü içecektir o! Ve Cehennem de ne fena oturulacak yerdir! |
15
/ 296
|
18-Kehf Suresi
30.Ayet
Mekke |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجْرَ مَنْ أَحْسَنَ عَمَلًا -30 |
İnnellezıne amenu ve amilus salihati inna la nüdıy´u ecra men ahsene amela |
Gerçek şu ki, iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz. |
Amma iyman edip salih salih ameller işliyenler, şüphe yok ki biz öyle güzel amel işliyenin ecrini zayi´ etmeyiz |
Şüphesiz ki, imân edip güzel f yararlı amellerde bulunanlar var ya,^ doğrusu biz güzel-yararlı amellerde! bulunanların ecrini (mükâfatını) boşa çıkarmayız. |
15
/ 296
|
18-Kehf Suresi
31.Ayet
Mekke |
أُولَٰئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِنْ ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِنْ سُنْدُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۚ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا -31 |
Ülaike lehüm cennatü adnin tecrı min tahtihimül enharu yühallevne fıha min esavira min zehebiiv ve yelbesune siyaben hudram min sündüsiv ve istebrakım müttekiıne fıha alel eraik nı´mes sevab ve hasünet mürtefeka |
İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir! |
Öyleler, işte onlara Adn Cennetleri var, altlarından nehirler akar, orada altın bileziklerden ziynetlenecekler, sündüs ve istebraktan yeşil esvab giyecekler, erîkeler üzerine dayanıp kurulacaklar o, ne güzel sevab ve ne güzel kurultay! |
İşte onlar için altlarından ırmaklar akan ADN Cennetleri var; orada altın bileziklerle süslenirler; ince ve kalın nefis ipekli yeşil kumaştan elbise giyerek tahtlar üzerine kurulurlar. Ne güzel sevap ve ne güzel oturulacak yerlerdir! |
15
/ 296
|
18-Kehf Suresi
32.Ayet
Mekke |
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا رَجُلَيْنِ جَعَلْنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيْنِ مِنْ أَعْنَابٍ وَحَفَفْنَاهُمَا بِنَخْلٍ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمَا زَرْعًا -32 |
Vadrib lehüm meseler racüleyni min a´nabiv ve hafefnahüma bi nahliv ve cealna beynehüma zer´a |
Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk. |
Ve onlara iki adamı temsil getir: birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz ve ikisinin de etrafını hurmalarla donatmışız ikisinin arasına da bir ekinlik yapmışız |
Onlara iki adamı misâl olarak ver: Birine iki üzümbağı vermiş ve ikisinin de etrafını hurmalarla çevirmişiz ve aralarında ekin meydana getirmişiz. |
15
/ 296
|
18-Kehf Suresi
33.Ayet
Mekke |
كِلْتَا الْجَنَّتَيْنِ آتَتْ أُكُلَهَا وَلَمْ تَظْلِمْ مِنْهُ شَيْئًا ۚ وَفَجَّرْنَا خِلَالَهُمَا نَهَرًا -33 |
Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhü şey´ev ve feccerna hılalehüma nehara |
Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık. |
İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şey noksan bırakmamış, ikisinin ortasından bir de nehir akıtmışız |
O iki bağ da yemişlerini verdi, hiçbir şey eksik bırakmadı ve ikisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık. |
15
/ 296
|
18-Kehf Suresi
34.Ayet
Mekke |
وَكَانَ لَهُ ثَمَرٌ فَقَالَ لِصَاحِبِهِ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَنَا أَكْثَرُ مِنْكَ مَالًا وَأَعَزُّ نَفَرًا -34 |
Ve kane lehu semer fe kale li sahıbihı ve hüve yühaviruhu ene ekseru minke malev ve eazzü nefera |
Derken onun büyük bir serveti oldu. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: “Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm.” |
Başkaca da bir geliri var, bundan dolayı bu adam arkadaşına muhavere ederek: ben senden malca daha servetli, cem´ıyyetçe daha ızzetliyim dedi |
O adamın ayrıca geliri de var. O sebeple arkadaşıyla yüzyüze konuşurken ona dedi ki: Doğrusu ben hem malca senden zenginim, hem de aile fertleri bakımından senden daha aziz ve şerefliyim. |
15
/ 296
|
18-Kehf Suresi
35.Ayet
Mekke |
وَدَخَلَ جَنَّتَهُ وَهُوَ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ قَالَ مَا أَظُنُّ أَنْ تَبِيدَ هَٰذِهِ أَبَدًا -35 |
Ve dehale cennetehu ve hüve zalimül li nefsih kale ma ezunnü en tebıde hazihı ebeda |
Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.” |
Ve bağına girdi, kendine yazık ediyordu, dedi: ebedâ zannetmem ki bu helâk olsun ve |
(35-36) Kendine yazık ederek bahçesine girdi ve, «bu bahçenin hiçbir zaman bozulup yok olacağını sanmıyorum; Kıyâmet´in kopacağını da zannetmiyorum. Ama eğer Rabbime döndürülürsem, bunun yerine daha hayırlısını bulurum» diyordu. |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
36.Ayet
Mekke |
وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُدِدْتُ إِلَىٰ رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيْرًا مِنْهَا مُنْقَلَبًا -36 |
Ve ma ezunnüs saate kaimetev ve leir rudidtü ila rabbı le ecidenne hayram minha münkaleba |
“Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.” |
zannetmem ki Kıyamet kopsun, bununla beraber şayed rabbıma reddedilirsem her halde bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum |
(35-36) Kendine yazık ederek bahçesine girdi ve, «bu bahçenin hiçbir zaman bozulup yok olacağını sanmıyorum; Kıyâmet´in kopacağını da zannetmiyorum. Ama eğer Rabbime döndürülürsem, bunun yerine daha hayırlısını bulurum» diyordu. |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
37.Ayet
Mekke |
قَالَ لَهُ صَاحِبُهُ وَهُوَ يُحَاوِرُهُ أَكَفَرْتَ بِالَّذِي خَلَقَكَ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ سَوَّاكَ رَجُلًا -37 |
Kale lehu sahıbühu ve hüve yühavirruhu e keferte billezı halekake min türabin sümme min nutfetin sümme sevvake racüla |
Arkadaşı, ona cevap vererek dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” |
Arkadaşı da ona muhavere ederek: dedi ki: sen o rabbına küfür mü ediyorsun ki seni bir topraktan sonra bir nutfeden yarattı, sonra da seni bir adam seviyyesine getirdi |
Arkadaşı onunla konuşurken cevap verip dedi ki: «Seni önce topraktan, sonra bir damla sudan yaratıp sonra da seni düzenleyip bir adam şekline sokan Rabbini mi inkâr ettin ?» |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
38.Ayet
Mekke |
لَٰكِنَّا هُوَ اللَّهُ رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِرَبِّي أَحَدًا -38 |
Lakinne hüvellahü rabbı ve la üşrikü bi rabbı ehada |
“Fakat O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.” |
Lâkin benim o Allah, rabbım ve ben rabbıma kimseyi şerik koşamam |
«Ama ben (derim ki) O Allah, benim Rabbimdir, hiçbir şeyi O´na ortak koşmam.» |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
39.Ayet
Mekke |
وَلَوْلَا إِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَاءَ اللَّهُ لَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللَّهِ ۚ إِنْ تَرَنِ أَنَا أَقَلَّ مِنْكَ مَالًا وَوَلَدًا -39 |
Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaellahü la kuvvete illa billah in terani ene ekalle minke malev ve veleda |
(39-40) “Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ deseydin ya!. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.” |
Bağına girdiğin vakıt «maşaallahu la kuvvete illa billah» dese idin olmaz mıydı? eğer malca, evlâdca beni kendinden az görüyorsan |
«Bahçene girdiğin zaman beni malca ve evlâdca kendinden az görsen bile, maşaallah, kuvvet ancak Allah iledir, demeli değil miydin ?» |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
40.Ayet
Mekke |
فَعَسَىٰ رَبِّي أَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِنَ السَّمَاءِ فَتُصْبِحَ صَعِيدًا زَلَقًا -40 |
Fe asa rabbı ey yü´tiyeni hayram min cennetike ve yursile aleyha husbanem mines semai fe tusbiha saıyden zeleka |
(39-40) “Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ deseydin ya!. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.” |
ne bilirsin belki rabbım bana senin bağından daha hayırlısını verir, seninkinin üzerine de Semadan bir afet indiriverir de yalçın bir toprak olakalır |
(40-41) «Olabilir ki Rabbim bana senin bahçenden daha hayırlısını verir ve seninkinin üzerine gökten bir âfet indirir de kaygan-verimsiz bir yere dönebilir veya suyu çekiliverir de artık bir daha onu arayıp bulamazsın.» |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
41.Ayet
Mekke |
أَوْ يُصْبِحَ مَاؤُهَا غَوْرًا فَلَنْ تَسْتَطِيعَ لَهُ طَلَبًا -41 |
Ev yusbiha maüha ğavran fe len testetıy´a lehu taleba |
“Ya da suyu çekiliverir de (bırak bir daha bulmayı) artık onu arayamazsın bile.” |
Yahûd suyu çekiliverir de bir daha onu aramakla bulamazsın |
(40-41) «Olabilir ki Rabbim bana senin bahçenden daha hayırlısını verir ve seninkinin üzerine gökten bir âfet indirir de kaygan-verimsiz bir yere dönebilir veya suyu çekiliverir de artık bir daha onu arayıp bulamazsın.» |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
42.Ayet
Mekke |
وَأُحِيطَ بِثَمَرِهِ فَأَصْبَحَ يُقَلِّبُ كَفَّيْهِ عَلَىٰ مَا أَنْفَقَ فِيهَا وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا وَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُشْرِكْ بِرَبِّي أَحَدًا -42 |
Ve ühıyta bi semerihı fe asbeha yükallibü keffeyhi ala ma enfeka fıha ve hiye haviyetün ala uruşiha ve yekulü ya leytenı lem üşrik bi rabbı ehada |
Derken bütün serveti helâk edildi. (Yıkılmış) çardakları üzerine çökmüş hâldeki bağına yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyordu: “Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım..” |
Derken bütün serveti istîlâ ediliverdi, bunun üzerine ona yaptığı masraflara karşı avuçlarını oğuşturup kaldı, o, çardakları üzerine çökmüş kalmıştı, ah, diyordu, nolaydım rabbıma hiç bir şerik koşmamış olaydım |
Beklenen oldu, meyvesini (felâket) her taraftan çevirdi. Sabahlayıp durumu görünce, ona harcadığına karşı ellerini oğuşturarak (hayıflanıyordu).! Bahçesi ise, çardakları çökmüş bir görünümdeydi. Ah keşke Rabbıma hiçbir şeyi ortak koşmasaydım ! diyordu. |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
43.Ayet
Mekke |
وَلَمْ تَكُنْ لَهُ فِئَةٌ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مُنْتَصِرًا -43 |
Ve lem tekül lehu fietüy yensurunehu min dunillahi ve ma kane müntesıra |
Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi. |
Allahdan başka yardım edecek bir cemaati de olmadı, kendi kendine de kurtaramadı |
Ona Allah´tan başka yardım edecek bir çevre ve topluluğu da yoktu; kendi kendine yardım edecek durumda da değildi. |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
44.Ayet
Mekke |
هُنَالِكَ الْوَلَايَةُ لِلَّهِ الْحَقِّ ۚ هُوَ خَيْرٌ ثَوَابًا وَخَيْرٌ عُقْبًا -44 |
Hünalikel velayetü lillahil hakk hüve hayrun sevabev ve hayrun ıkba |
İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. |
İşte burada velâyet elhak, Allahındır, o sevabca da hayır, ukbaca da hayırdır |
İşte burada sâhiblilik, kuvvet ve yardım Hakk olan Allah´a aittir. O sevabca da, cezaca da (en âdil) en hayırlıdır. |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
45.Ayet
Mekke |
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَاءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَاءِ فَاخْتَلَطَ بِهِ نَبَاتُ الْأَرْضِ فَأَصْبَحَ هَشِيمًا تَذْرُوهُ الرِّيَاحُ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ مُقْتَدِرًا -45 |
Vadrib lehüm meselel hayatid dünya ke main enzelnahü mines semai fahteleta bihı nebatül erdı fe asbeha heşımen tezruhür riyah ve kanellahü ala külli şey´im muktedira |
Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir. |
Onlara Dünya hayatın meselini de şöyle yap: Sanki bir su, onu Semadan indirmişiz, derken onunla Arzın nebatâtı birbirine karışmış, derken bir çöp kırıntısı olmuştur, rüzgârlar onu savurur gider, Allah her şey´e muktedir bulunuyor |
Onlara Dünya hayatının misâlini şöyle ver: O, gökten indirdiğimiz suya benzer ki, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karışır, derken (çok geçmeden) rüzgârın savuracağı çer-çöpe döner. Allah her şeyin üstünde (sınırsız) kudret sahibidir. |
15
/ 297
|
18-Kehf Suresi
46.Ayet
Mekke |
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا -46 |
Elmalü vel benune zınetül hayatid dünya vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrun emela |
Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır. |
o mal ve oğullar Dünya hayatın ziynetidir, bâkı kalacak salih ameller ise Rabbının ındinde sevabca da hayırlıdır, emelce de hayırlıdır |
Mal ve oğullar Dünya hayatının süsleridir. Baki kalan güzel-yararlı ameller ise Rabbının yanında se-vâbca da daha hayırlıdır, emel ve umutça da daha hayırlıdır. |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
47.Ayet
Mekke |
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا -47 |
Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada |
Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız. |
Düşün o günü ki dağları yürütürüz, Arzı görürsün çırçıplak ve onları hep mahşere toplamışızdır da hiç bir kimse bırakmamışızdır |
O gün dağlan yerinden ayırıp yürütürüz. Yeryüzünü düz ve pürüzsüz görürsün. (İnsanları) kaldırıp mahşer alanına toplarız da onlardan hiçbirini geride bırakmamış oluruz. |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
48.Ayet
Mekke |
وَعُرِضُوا عَلَىٰ رَبِّكَ صَفًّا لَقَدْ جِئْتُمُونَا كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۚ بَلْ زَعَمْتُمْ أَلَّنْ نَجْعَلَ لَكُمْ مَوْعِدًا -48 |
Ve uridu ala rabbike saffa le kad ci´tümuna kema halaknaküm evvele merratim bel zeamtüm ellen nec´ale leküm mev´ıda |
Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir. |
Ve hepsi saffolarak Rabbına arz edilmişlerdir, işte buyurur celâlim hakkı için ilk def´a yarattığımız gibi bize geldiniz, fakat size hiç bir mev´id yapmıyacağız zuummetmiştiniz değilmi |
(Hepsi de) saf saf Rabbınıza arzedilmişlerdir. And olsun ki, sizi ilk yarattığımız gibi bize geldiniz. Ama (ne yazık ki) size va´dimizi gerçekleştirecek bir yer ve zaman belirlemediğimizi iddia edip durdunuz. |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
49.Ayet
Mekke |
وَوُضِعَ الْكِتَابُ فَتَرَى الْمُجْرِمِينَ مُشْفِقِينَ مِمَّا فِيهِ وَيَقُولُونَ يَا وَيْلَتَنَا مَالِ هَٰذَا الْكِتَابِ لَا يُغَادِرُ صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً إِلَّا أَحْصَاهَا ۚ وَوَجَدُوا مَا عَمِلُوا حَاضِرًا ۗ وَلَا يَظْلِمُ رَبُّكَ أَحَدًا -49 |
Ve vüdıal kitabü fe teral mücrimıne müşfikıyne mimma fıhi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yüğadiru sağıyratev ve la kebıraten illa ahsaha ve vecedu ma amilu hadıra ve la yazlimü rabbüke ehada |
Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. |
Defter de konulmuştur, artık o mücrimleri görürsün bulundukları haileden halecanlar içinde titreşiyor ve diyorlardır: «Eyvah bize! bu defter de ne acayib ne küçük komuş ne büyük hepsini zaptetmiş» ve bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır, Rabbın kimseye zulmetmez |
Amel defteri konulmuştur. Suçlu günahkârların onda yazılı bulunanlardan titreyerek korktuklarını görürsün. «Eyvah bize, bu nasıl bir defterdir ki, küçük büyük bir şey bırakmayıp hepsini sayıp dökmüştür!» derler. (Dünya´da) işlediklerini (önlerinde) hazır bulurlar. Rabbin hiçbir kimseye haksızlık etmez. |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
50.Ayet
Mekke |
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ ۗ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ ۚ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلًا -50 |
Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehızunehu ve züriyyetehu evliyae min dunı ve hüm leküm adüvv bi´se liz zalimıne bedela |
Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir! |
Yine düşün o vakıt ki Melâikeye Âdem için secde edin demiştik hemen secde ettiler, ancak İblis, Cinden idi de Rabbının emrinden çıktı, ya şimdi siz beni bırakıp da onu ve zürriyyetini kendinize evliya mı ittihaz ediyorsunuz onlar size öyle düşman iken? zalimler için ne fena bedel |
Hani bir zamanlar meleklere, «Âdem´e secde edin» demiştik de onlar hemen secde etmişlerdi; ancak İblîs değil; o cinlerden idi, Rabbının buyruğunun dışına çıkmıştı. Böyle iken beni bırakıp da onu ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz ?! Oysa onlar size düşmandırlar. Zâlimler için ne kötü bir değiştirme ! |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
51.Ayet
Mekke |
مَا أَشْهَدْتُهُمْ خَلْقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَا خَلْقَ أَنْفُسِهِمْ وَمَا كُنْتُ مُتَّخِذَ الْمُضِلِّينَ عَضُدًا -51 |
Ma eşhedtühüm halkas semavati vel erdı ve la halka enfüsihim ve ma küntü müttehızel müdıllıne aduda |
Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim. |
Ben onları ne Göklerin ve Yerin yaradılışına ne de kendilerinin yaradılışına şâhid kılmadım ve hiç bir zaman mudılleri kol tutmuş değilim |
Ben onları, ne göklerle yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şâhid kılmadım (hazır bulundurmadım) ve ben saptıranları da (hiçbir zaman) yardımcı edinmedim. |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
52.Ayet
Mekke |
وَيَوْمَ يَقُولُ نَادُوا شُرَكَائِيَ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ مَوْبِقًا -52 |
Ve yevme yekulü nadu şürakaiyellezıne zeamtüm fe deavhüm fe lem yestecıbu lehüm ve cealna beynehüm mevbika |
(Ey Muhammed!) Allah’ın, “Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın” diyeceği, onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız günü hatırla! |
Ve o gün ki diyecek: «Ünleyin bakalım o zuumettiğiniz şeriklerime» derken onlara çağırmışlar yalvarmışlardır fakat kendilerine icabet etmemişlerdir ve aralarına biz bir mehleke koymuşuzdur |
O gün (Allah) «iddia edip durduğunuz ortaklarımı çağırın» buyuracak. Onlar da çağıracaklar ama kendilerine onlar cevap veremiyecekler ; aralarına ateşten bir dere koyacağız. |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
53.Ayet
Mekke |
وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُمْ مُوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا -53 |
Verael mücrimunen nara fe zannu ennehüm müvakıuha ve lem yecidu anha masrifa |
Suçlular (o gün) ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır. |
Ve mücrimler ateşi görmüş, artık ona düşeceklerini anlamışlardır da ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır |
Günahkâr suçlular Cehennem´i görürler de ona düşeceklerini iyice anlarlar, ama bundan çevrilip kurtulacak bir yer bulamıyacaklar. |
15
/ 298
|
18-Kehf Suresi
54.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْآنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ ۚ وَكَانَ الْإِنْسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا -54 |
Ve le kad sarrafna fı hazel kur´ani lin nasi min külli mesel ve kanel insanü eksera şey´in cedela |
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür. |
Şanım hakkı için, hakikat, biz bu Kur´anda insanlara ibret olacak her türlü meselden tasriyf yapmışızdır, insan ise her şeyin cedelce ekseri olmuştur |
And olsun ki biz bu Kur´ân´da insanlara (bilgiler, ibretler ve öğütler alınacak) her türlü misâli birer birer, tekrar tekrar açıkladık, insan her şeyden çok tartışıp durandır. |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
55.Ayet
Mekke |
وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَنْ يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءَهُمُ الْهُدَىٰ وَيَسْتَغْفِرُوا رَبَّهُمْ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمْ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ أَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ قُبُلًا -55 |
Ve ma menean nase ey yü´minu iz caehümül hüda ve yestağfiru rabbehüm illa en te´tiyehüm sünnetül evvelıne ev ye´tiyehümül azabü kubüla |
İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab’lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur. |
Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiği halde insanları iman etmekten ve günahlarının mağrifetini istemekten alıkoyan da başka değil, ancak kendilerine evvelkilerin sünneti gelmesi veya Âhıret azâbının gözleri önüne gelmesi kazıyyesidir |
Kendilerine doğru yolu (gösteren) geldiği halde insanları imân etmekten ve Rablarından bağışlanmalarını dilemekten alıkoyan şey, kendilerine de öncekiler hakkında uygulanan (ilâhî) sünnetin gelmesini veya azabın kendilerine yönelip gelmesini (beklemeleridir). |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
56.Ayet
Mekke |
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ ۚ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ ۖ وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا -56 |
Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın ve yücadilüllezıne keferu bil batıli li yüdhıdu bihil hakka vettehazu ayatı ve ma ünziru hüzüva |
Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkâr edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar. |
Halbuki biz gönderdiğimiz Peygamberleri ancak mübeşşir ve münzir olmak üzere göndeririz, küfredenler ise hakkı bâtılla kaydırmak için mücadele ediyorlar âyetlerimizi ve kendilerine edilen inzârı eğlence yerine tuttular |
Biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfredenler ise, hakkı bâtılla yerinden kaydırıp çürütmek için uğraşıp dururlar. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alay konusu edinirler. |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
57.Ayet
Mekke |
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ ۚ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا ۖ وَإِنْ تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَىٰ فَلَنْ يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا -57 |
Ve men azlemü mimmen zükkira bi ayati rabbihı fe a´rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah inna cealna ala kulubihim ekinneten ey yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve in ted´uhüm ilel hüda fe ley yehtedu izen ebeda |
Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar. |
O kimseden daha zâlim de kim olabilir ki: Rabbının âyâtı ile nasıhat edilmiştir de onlardan yüz çevirmiş ve ellerinin takdim ettiği şeyleri unutmuştur; çünkü biz onların kalbleri üzerine onu iyi anlamalarına mani bir takım kabuklar ve kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur, sen onları doğru yola çağırsan da o halde onlar ebeden yola gelmezler |
Rabbının âyetleri kendine öğüt yollu hatırlatıldığı halde ondan yüzçevirenden ve ellerinin önce işleyip öne sürdüklerini unutandan daha zâlim kim vardır ? Şüphesiz ki biz onların kalbleri üzerine anlamalarını engelleyecek perdeler gerdik ve kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onları doğru yola çağırsan, yine de doğru yolu asla bulamazlar. |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
58.Ayet
Mekke |
وَرَبُّكَ الْغَفُورُ ذُو الرَّحْمَةِ ۖ لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ ۚ بَلْ لَهُمْ مَوْعِدٌ لَنْ يَجِدُوا مِنْ دُونِهِ مَوْئِلًا -58 |
Ve rabbükel ğafuru zür rahmeh lev yüahızühüm bi ma kesebu le accele lehümül azab bel lehüm mev´ıdül ley yecidu min dunihı mev´ila |
Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar. |
Hem o mağrifeti çok rahmet sahibi rabbın onları kesibleriyle derhal muâhaze ediverecek olsa idi haklarında azâbı elbette ta´cil buyururdu, fakat onlar için bir mîy´âd vardır ki o gelince hiç bir çare-i necat bulamazlar |
Rabbin rahmet sahibi olup bağışlayandır. Eğer onları kazanıp elde ettiklerinden dolayı yakalayıp (hesaba çekseydi) elbette onlara azabı acele ederdi. Ama onlar için va´dedilen bir vakit vardır; (o vakit gelince artık) ondan kaçıp sığınılacak hiçbir yer bulamıyacaklardır. |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
59.Ayet
Mekke |
وَتِلْكَ الْقُرَىٰ أَهْلَكْنَاهُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَعَلْنَا لِمَهْلِكِهِمْ مَوْعِدًا -59 |
Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev´ıda |
İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler.. Helâk edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik. |
Daha o memleketler ki biz onları zulmettiklerinde helâk etmişiz ve helâklarıne bir mîy´âd ta´yin eylemişiz |
İşte zulmettikleri zaman yok ettiğimiz kasabaların kalıntıları ortada) ! Onların da yok edilmelerine bir süre belirlemiştik. |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
60.Ayet
Mekke |
وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِفَتَاهُ لَا أَبْرَحُ حَتَّىٰ أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا -60 |
Ve iz kale musa li fetahü la ebrahu hatta eblüğa mecmeal bahrayni ev emdıye hukuba |
Hani Mûsâ, beraberindeki gence şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim.” |
Bir vakit de Musâ fetâsına demişti ki: durmıyacağım tâ iki denizin cemolduğu yere kadar varacağım, yâhud senelerce gideceğim |
Hani bir zaman Musa, genç (arkadaşına) ben iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar hiç durmadan gideceğim, ya da (bu uğurda) yıllar geçireceğim, demişti. |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
61.Ayet
Mekke |
فَلَمَّا بَلَغَا مَجْمَعَ بَيْنِهِمَا نَسِيَا حُوتَهُمَا فَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ سَرَبًا -61 |
Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehüma fettehaze zebılehu fil bahri seraba |
Onlar iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti. |
Bunun üzerine ikisi bir vaktaki iki deniz arasının cemolduğu yere vardılar balıklarını unuttular o vakıt o, denizde bir deliğe yolunu tutmuştu |
ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca balıklarını unuttular. Balık ise, denize bir delikten girip yolunu bulmuştu. |
15
/ 299
|
18-Kehf Suresi
62.Ayet
Mekke |
فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا -62 |
Felemma caveza kaleli fetahü atina ğadaena le kad lekıyna min seferina haza nesaba |
Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence, “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi. |
Bu sûretle vakta ki geçtiler fetâsına getir, dedi: Kuşluk yemeğimizi, hakikaten biz bu seferimizden yorgunluğa giriftar olduk |
Orayı geçtiklerinde Musa, genç arkadaşına, «azığımızı faize getir; and olsun ki, bu yolculuğumuzdan yorgun ve bitkin düştük, demişti.» |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
63.Ayet
Mekke |
قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهُ إِلَّا الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ ۚ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا -63 |
Kale eraeyte iz eveyna iles sahrati fe innı nesıtül hute ve ma ensanıhü illeş şeytanü en ezkürah vettehaze sebılehu fil bahri aceba |
Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi. |
Gördünmü? dedi: kayaya sığındığımız vakıt doğrusu ben balığı unuttum, ve bana onu söylememi her halde Şeytan unutturdu, o âcayib bir sûrette denizdeki yolunu tutmuştu |
O da, «gördün mü, o kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuştum, onu hatırlamamı bana ancak şeytan unutturdu. Balık ise denizde şaşılacak şekilde yolunu tutup gitmiş,» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
64.Ayet
Mekke |
قَالَ ذَٰلِكَ مَا كُنَّا نَبْغِ ۚ فَارْتَدَّا عَلَىٰ آثَارِهِمَا قَصَصًا -64 |
Kale zalike ma künna nebğı fertedda ala asarihima kasasa |
Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler. |
İşte dedi: aradığımız o ya, bunun üzerine izlerini ta´kıb ederek gerisin geri döndüler |
Musa ona: «Aradığımız bu ya» dedi ve izleri üzerine gerisin geri döndüler. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
65.Ayet
Mekke |
فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا -65 |
Fe veceda abdem min ıbadina ateynahü rahmetem min ındina ve allemnahü mil ledünna ılma |
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. |
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki biz ona nezdimizden bir rahmet vermiş ve ledünnimizden bir ılim öğretmiştik |
Böylece onlar kendisine yanımızdan bir rahmet verdiğimiz ve katımızdan bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul buldular. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
66.Ayet
Mekke |
قَالَ لَهُ مُوسَىٰ هَلْ أَتَّبِعُكَ عَلَىٰ أَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا -66 |
Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tüallimeni mimma ullimte ruşda |
Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi. |
Musâ, ona öğretildiğin ılimden bana bir rüşd öğretmen şartiyle sana ittiba edebilirmiyim? dedi |
Musa ona dedi ki: «Öğretildiğin ilimden bana, doğruya iyiye ileten hususları öğretmen için sana uyayım mı ?» |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
67.Ayet
Mekke |
قَالَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا -67 |
Kale inneke len testetıy´a meıye sabra |
Adam, şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.” |
Doğrusu, dedi: sen benimle sabredemezsin |
O, «sen benimle beraber elbette pek sabredemezsin» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
68.Ayet
Mekke |
وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَىٰ مَا لَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْرًا -68 |
Ve keyfe tasbiru ala ma lem tühıt bihı hubra |
“İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?” |
Havsalanın almadığı şey´e nasıl sabredeceksin? |
«İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin ?» |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
69.Ayet
Mekke |
قَالَ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ صَابِرًا وَلَا أَعْصِي لَكَ أَمْرًا -69 |
Kale setecidünı in şaellahü sabirav ve la a´sıy leke emra |
Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi. |
İnşaallah dedi: beni sabırlı bulacaksın ve senin hiç bir emrine âsı olmam |
Musa ona: «İnşaallah beni sabırlı bulursun, hiçbir işde sana karşı gelmiyeceğim» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
70.Ayet
Mekke |
قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَنْ شَيْءٍ حَتَّىٰ أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا -70 |
Kale fe initteba´tenı fe la tes´elnı an şey´in hatta uhdise leke minhü zikra |
O da şöyle dedi: “O hâlde, eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.” |
O halde dedi: eğer bana tabi olacaksan bana hiç bir şeyden suâl etme tâ ben sana ondan bir söz açıncıya kadar |
O: «O halde bana uyacaksan, ben sana anlatmadıkça hiçbir şeyden (sebep ve iç yüzünden) sorma» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
71.Ayet
Mekke |
فَانْطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا ۖ قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا -71 |
Fentaleka hatta iza rakiba fis sefıneti harakaha kale eharakteha li tüğrika ehleha le kad ci´te şey´en imra |
Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi. |
Bunun üzerine ikisi bir gittiler, nihayet gemiye bindiklerinde tuttu gemiyi yaraladı, â, dedi: ehalisini gark etmek için mi yaralandın onu? Alimallah müdhiş bir şey yaptın |
Anlaşıp gittiler. Sonunda bir gemiye bindiler, derken o kul gemiyi deldi. Musa ona : «içindekilerini boğmak için mi onu deldin ? Doğrusu korkunç bir şey yaptın !» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
72.Ayet
Mekke |
قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا -72 |
Kale e lem e kul inneke len testetıy´a meıye sabra |
Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi. |
Demedim mi, dedi: doğrusu sen benimle sabredemezsin? |
O: «Ben sana demedim mi, benimle birlikte bulunmaya dayanamazsın ?» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
73.Ayet
Mekke |
قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا -73 |
Kale la tüahıznı bima nesıtü ve la türhıknı min emrı usra |
Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi. |
Beni dedi: unuttuğumla muâhaze etme ve bana bu işimden dolayı güçlük çıkarma |
Musa: «Unuttuğumdan dolayı bana çıkışma ve bu işimde bana zorluk çıkarma» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
74.Ayet
Mekke |
فَانْطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُكْرًا -74 |
Fentaleka hatta iza lekıya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs le kad ci´te şey´en nükra |
Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi. |
Yine gittiler, nihayet bir oğlana rast geldiler tuttu onu öldürüverdi, â! dedi: tertemiz bir nefsi bir nefis mukabili olmaksızın öldürdün mü? alimallah çok münker bir şey yaptın |
Derken yollarına devam ettiler ; sonunda bir oğlan çocuğuna rastladılar. O kul, o oğlanı öldürdü. Musa: «Bir cana karşılık olmaksızın tertemiz masum bir canı mı öldürdün ? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın !» dedi. |
15
/ 300
|
18-Kehf Suresi
75.Ayet
Mekke |
قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكَ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا -75 |
Kale elem e kul leke inneke len testetıy´a meıye sabra |
Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi. |
doğrusu sen benimle sabredemezsin demedim mi sana? dedi |
O, Musâ´ya : «Ben sana demedim mi, benimle beraber bulunmaya sabredemezsin ?» dedi. |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
76.Ayet
Mekke |
قَالَ إِنْ سَأَلْتُكَ عَنْ شَيْءٍ بَعْدَهَا فَلَا تُصَاحِبْنِي ۖ قَدْ بَلَغْتَ مِنْ لَدُنِّي عُذْرًا -76 |
Kale in seeltüke an şey´im ba´deha fe la tüsahıbnı kad belağte mil ledünnı uzra |
Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi. |
Eğer, dedi: bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana musahib olma, doğrusu tarafımdan son özre erdin |
Musâ ona: «Bundan böyle senden bir şey sorarsam, artık bana arkadaşlık etme» dedi. (Çünkü o zaman) benden yana özür (beyân edecek ortama) gelmişsin demektir. (Artık mâzur sayılabilirsin). |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
77.Ayet
Mekke |
فَانْطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ ۖ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا -77 |
Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet´ama ehleha fe ebev ey yüdayyifuhüma fe veceda fıha cidaray yürıdü ey yenkadda fe ekameh kale lev şi´te lettehazte aleyhi ecra |
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi. |
Bunun üzerine yine gittiler, nihayet bir karyenin ehline vardılar ki bunları müsafir etmekten imtina ettiler, derken orada yıkılmak isteyen bir divar buldular, tuttu onu doğrultuverdi, isteseydin, dedi: her halde buna karşı bir ücret alırdın |
Yine yollarına devam ettiler, derken bir kasaba halkına vardılar ve onlardan yiyecek istediler. Onlar bu iki (yabancıyı) misafir edinmekten kaçındılar. O kasabada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvara rastladılar; o kul onu doğrulttu. Musâ: «İsteseydin buna karşılık ücret alırdın» dedi. |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
78.Ayet
Mekke |
قَالَ هَٰذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ ۚ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا -78 |
Kale haza firaku beynı ve beynik se ünebbiüke bi te´vıli ma lem testetı´ aleyhi sabra |
Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.” |
İşte dedi: bu, seninle benim aramın ayrılması. Sana o sabredemediğin şeylerin te´vilini haber vereyim. |
O kul: «İşte bu benimle senin ayrılmamız! O sabredemediğin şeylerin yorumunu sana anlatacağım : |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
79.Ayet
Mekke |
أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَأَرَدْتُ أَنْ أَعِيبَهَا وَكَانَ وَرَاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا -79 |
Emmes sefınetü fe kanet li mesakıne ya´melune fil bahri fe eradtü en eıybeha ve kane veraehüm meliküy ye´huzü külle sefınetin ğasba |
“O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.” |
Evvelâ gemi, denizde çalışan bir takım biçarelerin idi, ben onu ayıblandırmak istedim ki: ötelerinde bir Melik vardı, her sağlam gemiyi gasben alıyordu |
Gemiye gelince, o, denizde iş gören birkaç yoksulundu, onu kusurlu kılmak istedim ki arkalarında (veya önlerinde) her (sağlam) gemiyi zorla alan bir hükümdar bulunuyordu. |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
80.Ayet
Mekke |
وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا -80 |
Ve emmel ğulamü fekane ebevahü mü´mineyni fe haşına ey yürhikahüma tuğyanev ve küfra |
“Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.” |
Oğlana gelince: ebeveyni mü´minlerdi, onun için bunları tuğyan ve küfrile sarmasından sakındık da |
Oğlana gelince, onun ana-babası ikisi de mü´min kişilerdi, çocuğun onları azgınlığa ve küfre itmesinden endişe ettik. |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
81.Ayet
Mekke |
فَأَرَدْنَا أَنْ يُبْدِلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا -81 |
Fe eradna ey yübdilehüma rabbühüma hayram minhü zekatev ve akrabe ruhma |
“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.” |
istedik ki kendilerinin rabbı ona bedel bunlara temizlikçe daha hayırlısını ve merhametce daha yakınını versin |
Rablarının onun yerine onlara temizlikçe daha hayırlısını, merhametçe de daha yakınını vermesini diledik. |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
82.Ayet
Mekke |
وَأَمَّا الْجِدَارُ فَكَانَ لِغُلَامَيْنِ يَتِيمَيْنِ فِي الْمَدِينَةِ وَكَانَ تَحْتَهُ كَنْزٌ لَهُمَا وَكَانَ أَبُوهُمَا صَالِحًا فَأَرَادَ رَبُّكَ أَنْ يَبْلُغَا أَشُدَّهُمَا وَيَسْتَخْرِجَا كَنْزَهُمَا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۚ وَمَا فَعَلْتُهُ عَنْ أَمْرِي ۚ ذَٰلِكَ تَأْوِيلُ مَا لَمْ تَسْطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا -82 |
Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetımeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzül lehüma ve kane ebuhüma saliha fe erade rabbüke ey yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma rahmetem mir rabbik ve ma fealtühu an emrı zalike te´vılü ma lem testı´ aleyhi sabra |
“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.” |
Gelelim divara: şehir de iki yetîm oğlanın idi, altında onlar için saklanmış bir defîne vardı ve babaları salih bir zat idi, onun için rabbın irade buyurdu ki ikisi de rüştlerine ersinler ve defînelerini çıkarsınlar, hep bunlar rabbından bir rahmet olarakdır ve ben hiç birini kendi re´yimden yapmadım ve işte senin sabredemediğin şeylerin te´vili |
Duvara gelince, o, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti, altında onlar için bir hazine bulunuyordu ; ana-babaları da iyi insanlardı. Rabbim o iki çocuğun rüşde erip hazinelerini çıkarmalarını, kendi katından bir rahmet olarak diledi. Ben bu hususları kendi görüşümle yapmadım, işte sabredemediğin hususların yorumu budur!» dedi. |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
83.Ayet
Mekke |
وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ ۖ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا -83 |
Ve yes´eluneke an zil karneyn kul seetlu aleyküm minhü zikra |
(Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı okuyacağım.” |
Bir de sana Zülkarneynden suâl ediyorlar, de ki size ondan bir yadigâr okuyacağım |
Sana Zülkarneyn´den soruyorlar. De ki: Ondan size bir haber anlatacağım : |
15
/ 301
|
18-Kehf Suresi
84.Ayet
Mekke |
إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا -84 |
İnna mekkenna lehu fil erdı ve ateynahü min külli şey´in sebeba |
Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. |
Biz onun için Arzda bir müknet hazırladık ve ona her şeyden bir sebeb verdik |
Şüphesiz ki biz onu yeryüzünde kudretli biçimde yerleştirip imkân verdik ve ona (gereken) her şeyden (kolaylaştırıcı bir) sebep verdik. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
85.Ayet
Mekke |
فَأَتْبَعَ سَبَبًا -85 |
Fe etbea sebeba |
O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. |
Derken bir sebebi ta´kıb etti |
O da bir sebebi (seçip ona göre) bir yol izledi. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
86.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا ۗ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا -86 |
Hatta iza belağa mağribeş şemsi vecedeha tağrubü fı aynin hamietiv ve vecede ındeha kavma kulna yazel karneyni imma en tüazzibe ve imma en tettehıze fıhim husna |
Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. |
Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki: ey Zülkarneyn! ya ta´zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin |
Sonunda Güneş´in battığı yere (iyice batı cihetine) ulaştı; onu kara balçıklı bir suya batar (görünümünde) buldu. O kesimde bir millete rastladı. Biz de ona: «Ey Zülkarneyn ! Ya azaba uğratırsın, ya da haklarında güzel muamelede bulunabilirsin, (bu hususta serbestsin)» dedik. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
87.Ayet
Mekke |
قَالَ أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا -87 |
Kale emma men zaleme fe sevfe nüazzibühu sümme yüraddü ila rabbihı fe yüazzibühu azaben nükra |
Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi. |
Dedi: her kim haksızlık ederse onu muhakkak ta´zib ederiz, sonra rabbına iade olunur, o da onu görülmedik bir azâba çeker |
De ki: Kim zulmederse, ona azâb edeceğiz; sonra da o Rabbına döndürülür. O da ona görülmedik bir azâb ile azâb eder. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
88.Ayet
Mekke |
وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاءً الْحُسْنَىٰ ۖ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا -88 |
Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve senekulü lehu min emrina yüsra |
“Her kim de iman eder ve salih amel işlerse, ona mükâfat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.” |
Amma her kim de iyman edip iyi bir iş tutarsa buna da mükâfat olarak en güzel âkıbet vardır ve ona emrimizden bir kolaylık söyleriz |
Ama kim imân edip iyi-yararlı amelde bulunursa, ona da en güzel mükâfat vardır ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
89.Ayet
Mekke |
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا -89 |
Sümme etbea sebeba |
Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. |
Sonra da bir sebebi ta´kıb etti |
Sonra o başka bir yol tuttu. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
90.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا -90 |
Hatta iza belağa matliaş şemsi vecedeha tatlüu ala kavmil lem nec´al lehüm min duniha sitra |
Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. |
Tâ gün doğu cihetine vardığı vakıt onu bir kavm üzerine doğuyor buldu ki onlara güneşin önünden bir siper yapmamıştık |
Tâ ki Güneş´in doğduğu yere (iyice doğu kesimine) ulaşınca, Güneş´i öyle bir millet üzerine doğuyor buldu ki, onlara Güneş´ten korunacak bir siper yapmamıştık. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
91.Ayet
Mekke |
كَذَٰلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا -91 |
Kezalik ve kad ehatna bima ledeyhi hubra |
İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. |
Böyle, halbuki onun yanında neler vardı temamını biz biliyorduk |
İşte böylece onun yanında olan her şeyi kuşatıp biliyorduk. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
92.Ayet
Mekke |
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا -92 |
Sümme etbea sebeba |
Sonra yine bir yol tuttu. |
Sonra da diğer bir sebebi ta´kıb etti |
Sonra o başka bir yol tuttu. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
93.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا -93 |
Hatta iza belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmel la yekadune yefkahune kavla |
İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. |
Tâ iki sedd arasına vardığı vakit önlerinde bir kavm buldu ki hemen hemen söz anlayacak bir halde değil gibi idiler |
Tâ ki, iki sed arasına ulaştığında, onların önünde neredeyse hiç söz anlamaz bir millete rastladı. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
94.Ayet
Mekke |
قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَىٰ أَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا -94 |
Kalu ya zel karneyni inne ye´cuce ve me´cuce müfsidune fil erdı fe hel nec´alü leke harcen ala en tec´ale beynena ve beynehüm sedda |
Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” |
Dediler ki ey Zülkarneyn! haberin olsun Ye´cuc ile Me´cuc bu Arzda fesad yapıp duruyorlar, onun için onlarla bizim aramıza bir sed yapman şartile sana biz bir harc versek olur mu? |
Onlar: «Ey Zülkarneyn ! Doğrusu şu Ye´cûc - Me´cûc yeryüzünde durmadan fesâd çıkarıyorlar; bizimle onlar arasında bir SED yapman için sana bir harç (gereken vergi ve masrafı) versek olmaz mı ?» |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
95.Ayet
Mekke |
قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا -95 |
Kale ma mekkennı fıhi rabbı hayrun fe eıynunı bi kuvvetin ec´al beyneküm ve beynehüm redma |
Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi. |
Dedi ki: rabbımın beni içinde bulundurduğu iktidar çok hayırlıdır. Haydin siz bana kuvvet ile yardım edin de ben onlarla sizin aranıza bir redim yapayım |
Zülkarneyn onlara dedi ki: «Rabbimin bana verdiği imkân, kudret ve iktidar daha hayırlıdır. Bununla beraber siz gücünüzle bana yardım edin de sizinle onlar arasına sağlam bir SED yapayım. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
96.Ayet
Mekke |
آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُوا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا -96 |
Atuni züberal hadıd hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfühu hatta iza cealehu naran kale atunı üfriğ aleyhi kıdra |
“Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi. |
Bana demir kütleleri getirin, tam iki ucu denkleştirdiği vakit körükleyin dedi, tam onu bir ateş haline koyduğu vakit getirin bana dedi: üzerine erimiş bakır dökeyim |
Bana demir kütleleri getirin». Bununla iki dağ arasını (doldurup eşit duruma gelince) Zülkarneyn, «körükleyin !» diye emretti. Sonunda demirler ateş haline gelince, «bana erimiş bakır getirin de üzerine dökeyim» dedi. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
97.Ayet
Mekke |
فَمَا اسْطَاعُوا أَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا -97 |
Femestau ey yazheruhü ve mestetau lehu nakba |
Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. |
Artık onu ne aşabilirler ne de delebilirler |
Artık o Ye´cûc - Me´cûc ne onu aşabildiler, ne de bir gedik açmaya güç getirebildiler. |
15
/ 302
|
18-Kehf Suresi
98.Ayet
Mekke |
قَالَ هَٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّي ۖ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ ۖ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا -98 |
Kale haza rahmetüm mir rabbı fe iza cae va´dü rabbı cealehu dekka´ ve kane va´dü rabbı hakka |
Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi. |
Bu, dedi: rabbımdan bir rahmettir, rabbımın va´di vakit de onu düm düz edecektir, rabbımın va´di hakkoldu |
Zülkarneyn: «Bu Rabbimden verilen bir rahmettir. Rabbimin belirlediği vakit gelince bunu yerle bir eder. Rabbimin verdiği söz haktır, (hedefinden, amacından) şaşmaz,» dedi. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
99.Ayet
Mekke |
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ ۖ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا -99 |
Ve terakna ba´dahüm yevmeiziy yemucü fı ba´dıv ve nüfiha fis suri fe cema´nahüm cem´a |
O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz. |
Ve o gün onları bırakıvermişizdir, bir kısmı diğerinin içinde dalgalanıyorlar, Sura da üfürülmüştür, artık hepsini toplamış da toplamışızdır |
O gün onları bırakırız da dalgalanır halde kaynaşırlar. Sûr´a üflenince onları hep biraraya getiririz. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
100.Ayet
Mekke |
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِرِينَ عَرْضًا -100 |
Ve aradna cehenneme yevmeizil lil kafirıne arda |
(100-101) O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kâfirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz! |
Ve Cehennemi o gün kâfirlere bir gösteriş göstermişizdir |
(100-101) Beni anmak (öğüdümü kabullenmek) hususunda gözle/i perdeli olup (Kur´ân´ı) dinlemeye tahammülleri olmayan kâfirlere o gün Cehennem´i gösterip karşı karşıya getiririz. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
101.Ayet
Mekke |
الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا -101 |
Ellezıne kanet a´yünühüm fı ğıtain an zikrı ve kanu la yestetıy´une sem´a |
(100-101) O gün cehennemi; gözleri Zikr’ime (Kur’an’a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kâfirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz! |
Onlar ki beni ıhtar eden âyetlerimden gözleri bir gıtâ içinde idi, işitmeğe de tehammül edemiyorlardı |
(100-101) Beni anmak (öğüdümü kabullenmek) hususunda gözle/i perdeli olup (Kur´ân´ı) dinlemeye tahammülleri olmayan kâfirlere o gün Cehennem´i gösterip karşı karşıya getiririz. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
102.Ayet
Mekke |
أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنْ يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِنْ دُونِي أَوْلِيَاءَ ۚ إِنَّا أَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ نُزُلًا -102 |
E fe hasibellezıne keferu ey yettehızu ıbadı min dunı evliya´ inna a´tedna cehenneme lil kafirınenüzüla |
İnkâr edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere konak olarak hazırladık. |
Ya o kâfirler beni bırakıpda kullarıma kendilerine mevlâ ittihaz edeceklerini mi zannettiler, biz Cehennemi o kâfirler için bir konukluk hazırladık |
O küfredenler beni bırakıp kullarımı kendilerine yardımcı dost (ve ilâh) edineceklerini mi sanırlar ? Şüphesiz ki kâfirlere (Cehennem´i) konak olarak hazırladık. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
103.Ayet
Mekke |
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا -103 |
Kul hel nünebbiüküm bil ahserıne a´mala |
(103-104) (Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?” |
Size, de: amelleri en ziyade hüsrana gidenleri haber vereyim mi? |
De ki, (Kıyamet günü) amelleri cihetiyle en çok zarara uğrayanları size haber vereyim mi ? |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
104.Ayet
Mekke |
الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا -104 |
Ellezıne dalle sa´yühüm fil hayatid dünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinune sun´a |
(103-104) (Ey Muhammed!) De ki: “Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde, dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?” |
Onlar ki Dünya hayatta saiyleri boşa gitmektedir de kendilerini zannederler: ki cidden güzel san´at yapıyorlar. |
Onlar ki Dünya hayatında inkârlarından dolayı işleri boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel-yararlı İş yaptıklarını sanıyorlar. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
105.Ayet
Mekke |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا -105 |
Ülaikellezıne keferu bi ayati rabbihim ve likaihı fe habitat a´malühüm fe la nükıymü lehüm yevmel kıyameti vezna |
Onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkâr eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. |
Bunlar işte o kimselerdir ki rablarının âyetlerine ve lıkasına küfretmişlerdir de hayır namına yaptıkları bütün amelleri heder olmuştur, artık Kıyamet günü biz onlara hiç bir vezin tutturmayız |
Onlardır ki, Rablerinin âyetlerini ve O´na kavuşmayı inkâr etmişlerdir. O sebeple amelleri boşa gitmiştir. Kıyamet günü onlar için bir tartı tutmayacağız. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
106.Ayet
Mekke |
ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا آيَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا -106 |
Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu ayatı ve rusülı hüzüve |
İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir. |
İşte böyle onların cezaları Cehennemdir, çünkü küfretmişler ve benim âyetlerimi ve Peygamberlerimi eğlence yerine tutmuşlardır |
İşte bu inkârlarından, âyetlerimi ve peygamberlerimi alaya aldıklarından dolayı cezaları Cehennem´dir. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
107.Ayet
Mekke |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًا -107 |
İnnellezıne amenu ve amilus salihati kanet lehüm cennatül firdevsi nüzüla |
(107-108) Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde ebedî kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler. |
İyman edip salih salih ameller işliyen kimselere gelince: onlar için Firdevs Cennetleri bir konukluk olmuştur |
imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlara ise, Firdevs Cennetleri onlar için konaktır. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
108.Ayet
Mekke |
خَالِدِينَ فِيهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا -108 |
Halidıne fıha la yebğune anha hıvela |
(107-108) Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince, onlar için içlerinde ebedî kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler. |
İçlerinde muhalled olmak üzere kalırlar, onlardan çıkmak istemezler |
Orada ebedî kalırlar; başka yere çıkıp gitmek istemezler. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
109.Ayet
Mekke |
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا -109 |
Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatü rabbi ve lev ci´na bi mislihı mededa |
De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” |
De ki: eğer rabbımın kelimâtı için deniz mürekkeb olsa idi her halde rabbımın kelimatı tükenmeden deniz tükenirdi, bir misli de meded getirsek bile |
De ki: Rabbimin sözlerini (yazmak) için deniz(ler) mürekkep olsa ve bir o kadarı da ilâve edilse, Rabbimin sözleri bitmeden denizler tükenirdi. |
15
/ 303
|
18-Kehf Suresi
110.Ayet
Mekke |
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا -110 |
Kul innema ene beşerum mislüküm yuha ileyye ennema ilahüküm ilahüv vahıd fe men kane yercu likae rabbihı felya´mel amelen salihav ve la yüşrik bi ıbadeti rabbihı ehada |
De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.” |
De ki ben sırf sizin gibi bir beşerim ancak bana şöyle vahyolunuyor: İlâhınız ancak bir tek İlâhdır, onun için her kim râbbının lıkasını arzu ederse salih bir amel işlesin ve rabbının ıbâdetine hiç bir şirk karıştırmasın |
De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (şu farkla ki) ilâhınızın bir tek ilâh olduğu bana vahyolundu. Artık kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, iyi-yararlı amelde bulunsun ve Rabbına ibâdette (kullukta) hiçbir ortak tutmasın. |
15
/ 303
|