SURE AYET NO |
ARAPÇA |
OKUNUŞU |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI |
CELAL YILDIRIM |
CÜZÜ SAYFA |
27-Neml Suresi
1.Ayet
Mekke |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُبِينٍ -1 |
Ta sın tilke ayatül kur´ani ve kitabim mübın |
Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. |
Ta, Sin, bunlar sana Kur´anın ve mübîn bir kitabın âyetleri |
Tâ-Sîn. Bu, Kur´ân´ın ve (hakkı, doğruyu) açıklayan kitabın âyetleridir. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
2.Ayet
Mekke |
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ -2 |
Hüdev ve büşra lil mü7minın |
(2-3) Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. |
birer hidayet ve müjde olmak üzere o mü´minlere |
Mü´minler için doğru yol ve müjdedir. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
3.Ayet
Mekke |
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ -3 |
Ellezıne yükıymunes salate ve yü´tunez zekate ve hüm bil ahırati hüm yukınun |
(2-3) Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. |
Ki namazı dürüst kılarlar ve zekâtı verirler, Âhırette de onlar yakîn edinirler |
O mü´minler ki, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Âhiret´e kesinlikle inanırlar. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
4.Ayet
Mekke |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ -4 |
İnnellezıne la yü´minune bil ahırati zeyyenna lehüm a´malehüm fe hüm ya´mehun |
Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp dururlar. |
Çünkü Âhırete inanmıyanların yaptıklarını kendilerine müzeyyen göstermişizdir de onlar ilerisini görmezler, kalbleri körelmiştir |
Âhiret´e inanmayanlara ise amellerini süsleyip çekici kıldık da o sebeple onlar (inkâr ve azgınlıkları içinde) bocalayıp dururlar. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
5.Ayet
Mekke |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ -5 |
Ulaikellezıne lehüm suül azabi ve hüm fil ahırati hümül ahserun |
Onlar, azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. |
bunlar o kimselerdir ki kendilerine azâbın kötüsü vardır ve bunlardır ki Âhırette en çok husrana düşenlerdir |
İşte bunlar öyle kimselerdir ki, kendilerine azâbın kötüsü vardır ve bunlar Âhiret´te de ziyana uğrayanların kendileridir. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
6.Ayet
Mekke |
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ -6 |
Ve inneke le tülekkal kur´ane mil ledün hakımin alım |
Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir. |
Ve emin ol ki sen bu Kur´ana ılmine nihayet olmıyan bir hakîmin ledünnünden irdiriliyorsun |
Şüphesiz ki sen (Ey Muhammed !) Kur´ân´ı O yegâne hikmet sahibi (her şeyi) bilenden alıyorsun. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
7.Ayet
Mekke |
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ -7 |
İz kale musa li ehlihı innı anestü nara seatiküm minha bi haberin ev atıküm bi şihabin kabeşil lealleküm tastalun |
Hani Mûsâ, ailesine, “Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim” demişti. |
Hani bir vakıt Musâ, ehline demişti; ben cidden bir ateş hissettim, ondan size bir haber getireceğim, yâhud bir yalın şu´le alıp geleceğim, gerek ki bir ocak yakar ısınırsınız |
Hani bir vakit Musâ kendi ailesine, «doğrusu benim bir ateşe gözüm ilişti; size ondan ya bir haber getireceğim, ya da ısınasınız diye bir kor getireceğim» demişti. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
8.Ayet
Mekke |
فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ -8 |
Felemma caeha nudiye em burike men fin nari ve men havleha ve sübhanellahi rabbil alemın |
(Mûsâ) Ateşe varınca ona şöyle seslenildi: “Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden uzaktır.” |
Derken vaktâ ki ona vardı şöyle nidâ olundu: haberin olsun mubarek kılınmıştır bu ateşteki kimse ve bunun havalisindekiler ve sübhandır o âlemlerin rabbı Allah |
Ne vakit ki o ateşe vardı, kendisine (şöyle) seslenildi: «Ateşin önündeki kimse ve çevresindekiler mubarek kılınmıştır. Âlemlerin Rabbı Allah (her türlü noksanlıktan, eş ve ortaktan) paktır, yücedir, münezzehtir. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
9.Ayet
Mekke |
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ -9 |
Ya musa innehu enellahül azızül hakım |
“Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.” |
Ya Musâ! hakıkat bu: benim o azîz, hakîm Allah |
Ya Musâ ! Şüphen olmasın ki Ben, O çok üstün hikmet sahibi olan Allah´ım. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
10.Ayet
Mekke |
وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ -10 |
Ve elkı asak felemma raaha tehtezzü ke enneha cannüv vella müdbirav ve lem yüakkıb ya musa la tehaf innı la yehafü ledeyyel murselun |
“Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı.) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah, şöyle dedi): “Ey Mûsâ, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar.” |
Ve bırak asanı, derken onu çevik bir yılan gibi ihtizaz ediyor görüverince dönüb geri kaçtı ve arkasından bakmadı, ya Musâ, korkma, zira benim korkmaz yanımda Resul olanlar |
Asâ´nı yere atıver.» Derken onu çok kıvrak bir yılan gibi hareket eder görünce dönüp kaçtı, arkasına bakmadı. «Ya Musâ ! Korkma ; çünkü gerçekten benim yanımda peygamberler korkmazlar.» |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
11.Ayet
Mekke |
إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ -11 |
İlla men zaleme sümme beddele husnem ba´de suin fe innı ğafurur rahıym |
“Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” |
Ancak zulmeden sonra da kötülüğün arkasından güzelliğe tebdil eyliyen başka, ona da ben gafûr, rahîmim |
Ancak zulmeden müstesna. Sonra da kötülüğün ardından onu iyiliğe çevirirse, şüphe etmesin ki ben cok bağışlayan ve cok merhamet edenim. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
12.Ayet
Mekke |
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ -12 |
Ve edhıl yedeke fı ceybike tahruc beydae min ğayri suin fı tis´ı ayatin ila fir´avne ve kavmih innehüm kanu kavmen fasikıyn |
“Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.” |
Bir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Fir´avne ve kavmına, çünkü onlar fasık bir kavm oldular |
(Ya Musâ!) Elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz pırıl pırıl çıksın, tâ ki Fir´avn´a ve milletine sunacağın dokuz mu´cize içinde yer alsın. Çünkü gerçekten onlar Hakk´ın yolundan çıkmış bir millettir. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
13.Ayet
Mekke |
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ -13 |
Felemma caethüm ayatüna mübsıraten kalu haza sıhrum mübın |
Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. |
Bu suretle âyetlerimiz hakıkati gözlerine sokarak vardığı vakıt onlara bu apaçık bir sihir dediler |
Mu´cize ve belgelerimiz onların gözleri önüne acık biçimde sergilenerek gelince, «bu açık bir sihirdir» dediler. |
19
/ 376
|
27-Neml Suresi
14.Ayet
Mekke |
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا ۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ -14 |
Ve cehadu biha vesteykanetha enfüsühüm zulmev ve ulüvva fenzur keyfe kane akıbetül müfsidın |
Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak! |
Ve nefisleri yakîn hasıl ettiği halde mücerred zulm-ü kibirden onlara cehudluk ettiler, fakat bak o müfsidlerin akıbeti nasıl oldu? |
Mu´cizeleri, gönülleri kesinlikle kabul ettiği halde sırf haksızlık, azgınlık ve kendilerini yüksek görmek yüzünden onları inadla inkâr ettiler. Artık sen fesatçıların sonunun ne olduğuna bir bak ! |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
15.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا ۖ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ -15 |
Ve le kad ateyna davede ve süleymane ılma ve kalel hamdü lillahillezı faddalena ala kesırim min ıbadihil mü´minın |
Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler. |
Şanım hakkı için Davûda ve Süleymana bir ılim verdik, ikisi de hamd o Allaha ki, dediler: bizi mü´min kullarından bir çoğunun üzerine tafdıyl buyurdu |
And olsun ki Davud´a ve Süleyman´a ilim verdik. Onlar da «bizi mü´min kullarından bir çoğuna üstün kılan o Allah´a hamd olsun» dediler. |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
16.Ayet
Mekke |
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ ۖ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ -16 |
Ve verise süleymanü davude ve kale ya eyyühen nasü ullimna mentıkat tayri ve utına min külli şey´ inne haza le hüvel fadlül mübın |
Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi. |
Ve Süleyman Davûda varis olup ey nâs, didi: bize mantıkuttayr (kuş dili) ta´lim buyuruldu, hem bize her şeyden verildi, şübhesiz ki bu her halde o fazlı mübîn |
Ve Süleyman (babası) Davud´a (hem peygamberlik, hem hükümdarlıkta) vâris oldu da ; «Ey insanlar !» dedi, «bize kuş dili öğretildi ve bize (insanları idare edip yönetme hususunda) her şey verildi. Şüphesiz ki bu apaçık ortada (gözle görülebilen) bir üstünlüktür..» |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
17.Ayet
Mekke |
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ -17 |
Ve huşira li süleymane cünudühu minel cinni vel insi vet tayri fe hüm yuzeun |
Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı. |
Hem Süleymana Cinn-ü İns ve tuyurdan orduları toplandı, hep bunlar zabt-u idare olunuyorlardı |
Süleyman´ın (buyruğu gereği) cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen ordusu toplanıp bir araya getirildi ve bunlar (emredildiği cihete) gruplar halinde dağıtıldı. |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
18.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -18 |
Hatta iza etev ala vadin nemli kalet nemletüy ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm la yahtımenneküm süleymanü ve cünudühu ve hüm la yeş´urun |
Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi. |
Hattâ karınca deresi üzerine vardıklarında bir karınca şöyle dedi: ey karıncalar, haydin meskenlerinize girin, Süleyman ve ordusu sizi farketmiyerek kırıp geçirmesin |
Sonunda karıncaların (daha çok eyleştiği) vadiye geldiler. Dişi bir karınca, «ey karıncalar! Yuvanıza hemen girin ki Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi kırıp geçmesinler» dedi. |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
19.Ayet
Mekke |
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ -19 |
Fe tebesseme dahıkem min kavliha ve kale rabbi evzı´nı en eşküra nı´metekelletı en´amte aleyye ve ala valideyye ve en a´mele salihan terdahü ve edhılnı bi rahmetike fı ıbadikes salihıyn |
Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” |
O da bunun sözünden gülercesine tebessüm etti de ya rabb! Dedi: beni nefsime zâbıt kıl ki bana ve valideynime in´am buyurduğun ni´metine şükredeyim ve razı olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle salih kulların miyanına idhal buyur |
Bunun üzerine Süleyman, karıncanın o sözüne gülerek tebessüm etti ve «Ey Rabbim!» dedi, «bana, anama-babama verdiğin nimetlere şükretmemi ve senin hoşnut olacağın iyi-yararlı işde bulunmamı bana ilham eyle ve beni kendi rahmetinle sâlih kulların arasına sok.» |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
20.Ayet
Mekke |
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ -20 |
Ve tefekkadet tayra fe kale maliye le eral hüdhüde em kane minel ğaibın |
Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” |
Bir de kuşları teftiş etti de bana dedi: ne oluyor hüdhüdü görmüyorum? Yoksa gaiblere mi karıştı? |
Bir de kuşları denetleyip araştırdı, derken, «nerede Hüdhüd´ü (çavuşkuşu) göremiyorum, yoksa kayıplara mı karıştı ? |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
21.Ayet
Mekke |
لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ -21 |
Le üazzibennehu azaben şedıden ev le ezbehannehu ev le ye´tiyennı bi sultanim mübın |
“Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.” |
Elbette ona şiddetli bir azâb ederim veya boynunu keserim, yâhud da bana her halde açık, kuvvetli bir bürhan getirir |
O, ya bana açık kesin bir kanıt getirmelidir, ya da ona çok şiddetli bir azâb ile azâb ederim veya onu keserim» dedi. |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
22.Ayet
Mekke |
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ -22 |
Fe mekese ğayra beıydin fe kale ehattü bi ma lem tühıt bihı ve ci´tüke min sebeim bi nebiy yekıyn |
Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” |
Derken bekledi çok geçmeden geldi, ben, dedi: senin ihata etmediğin bir şey ihata eyledim ve sana Sebe´den sağlam bir haber getirdim |
Derken çok beklemeden Hüd-hüd çıkageldi ve Süleyman´a dedi ki: «Senin (hükümdarlığınla bilip) kapsayamadığın bir şeyi kapsayıp öğrendim ; sana Sebe´ (ülkesin)den kesin bir haberle geldim. |
19
/ 377
|
27-Neml Suresi
23.Ayet
Mekke |
إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ -23 |
İnnı vecedtümraeten temlikühüm ve utiyet min külli şey´iv ve leha arşün azıym |
“Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm.” |
Çünkü ben bir kadın buldum, onlara meliklik ediyor, kendisine her şeyden verilmiş, azametli bir tahtı da var |
Şüphen olmasın ki ben, ülkesi halkına hükmeden ve (bu hususta gereken ne ise) kendisine her şeyden (bir pay) verilen, aynı zamanda büyük bir tahtı bulunan bir kadına rastladım. |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
24.Ayet
Mekke |
وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ -24 |
Vecedtüha ve kavmeha yescüdune liş şemsi min dunillahi ve zeyyene lehümüş şeytanü a´malehüm fe saddehüm anis sebıli fehüm la yehtedun |
“Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” |
Onu ve kavmini buldum ki Allaha değil, Güneşe secde ediyorlar, Şeytan onlara amellerini yaldızlamış, bu suretle kendilerini yoldan sapıtmış da doğru gidemiyorlar |
Onu ve milletini, Allah´ı bırakıp Güneş´e secde ettiklerini gördüm. Şeytan onlara işlerini süslemiş de (onları doğru yoldan) alıkoymuştur; bu yüzden onlar da doğru yolu bulamıyorlar.» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
25.Ayet
Mekke |
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۩ -25 |
Ella yescüdu lillahillezı yuhricül hab´e fis semavati vel erdı ve ya´lemü ma tuhfune ve ma tu´linun |
“Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)” |
Allâha secde etmemeleri için o Allaha ki Göklerde ve Yerde gizliyi çıkarır ve neyi saklıyorlar, neyi açıklıyorlarsa bilir |
(Şeytanın bu süslemesi ve alıkoyması), göklerde ve yerde gizli (her şeyi) ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de açıkladığınızı da bilen Allah´a secde etmemeleri(ni sağlaması) içindir. |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
26.Ayet
Mekke |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ۩ -26 |
Allahü la ilahe illa hüve rabbül arşil azıym |
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Büyük Arş’ın Rabbidir. |
Allah, başka ilâh yok ancak o, o azîm Arşın sahibi o |
Allah, Büyük Arş´ın Rabbıdır; Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
27.Ayet
Mekke |
قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ -27 |
Kale senenzuru e sadakte em künte minel kazibın |
Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.” |
Bakalım, dedi: sadık mısın yoksa yalancılardan mı oldun? |
Süleyman ona dedi ki: «Bir bakalım doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
28.Ayet
Mekke |
اذْهَبْ بِكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ -28 |
İzheb bi kitabı haza fe elkıh ileyhim sümme tevelle anhüm fenzur maza yarciun |
“Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.” |
Şu mektubumu götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar |
«Şimdi bu mektubumu götür de onların yanına bıraktıktan sonra geri çekil, nasıl bir sonuca varacaklarına bir bak!» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
29.Ayet
Mekke |
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ -29 |
Kalet ya eyyühel meleü innı ülkıye ileyye kitabün kerım |
Sebe kraliçesi Belkıs dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı.” |
Kadın, ey a´yan dedi: bana bir mektub bırakıldı, bana çok mühim ve şayani tekrim |
(29-30) (Hüdhüd verilen emri aynen yerine getirdi. Sebe´ Melikesi): «Ey ileri gelenler!» dedi, «doğrusu bana cok önemli bir mektup bırakıldı; şüphesiz ki o, Süleyman´dandır; Rahman ve Rahîm olan Allah adıyladır.» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
30.Ayet
Mekke |
إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ -30 |
İnnehu min süleymane ve innehu bismillahirrahmanirrahıym |
(30-31) “Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” |
Süleymandan ve, o Rahmân, rahîm Allahın ismiyle |
(29-30) (Hüdhüd verilen emri aynen yerine getirdi. Sebe´ Melikesi): «Ey ileri gelenler!» dedi, «doğrusu bana cok önemli bir mektup bırakıldı; şüphesiz ki o, Süleyman´dandır; Rahman ve Rahîm olan Allah adıyladır.» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
31.Ayet
Mekke |
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ -31 |
Ella ta´lu aleyye ve´tunı müslimın |
(30-31) “Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” |
Şöyle ki: bana karşı baş kaldırmayın ve müsliman olarak gelin bana! |
(Mektup şöyledir). «Bana karşı kendinizi yüksek görüp baş kaldırmayın ve (Hakk´a, bir olan Allah´a) teslimiyet göstererek bana gelin !» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
32.Ayet
Mekke |
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ -32 |
Kalet ya eyyühel meleü eftunı fı emrı ma küntü katıaten emrah hatta teşhedun |
“Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem.” |
Ey a´yan, dedi: bana emrimde bir fetvâ verin, sizin huzurunuz olmadan ben hiç bir emri kestirmiş değilim |
(Melike): «Ey ileri gelenler! Bu önemli işim hakkında görüşünüzü bildirin. Siz hazır olmadığınız takdirde bir işi kesin sonuca bağlayacak değilim» dedi. |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
33.Ayet
Mekke |
قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانْظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ -33 |
Kalu nahnü ülu kuvvetiv ve ülu be´sin şedıdiv vel emru ileyki fenzurı maza te´mürın |
Dediler ki: “Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin. Ne emredeceğini düşün.” |
Dediler: biz bir kuvvet sahibiyiz ve şiddetli harb ehliyiz, maamafih emir sana aiddir, bak ne ferman buyurursun |
Onlar dediler ki: «Biz kuvvet sahibiyiz ve oldukça şiddetli (savaşçı ve dayanıklı) kimseleriz. Ama emir size aittir; artık ne emredeceksen ona bak.» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
34.Ayet
Mekke |
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ -34 |
Kalet innel müluke iza dehalu karyeten efseduha ve cealu eızzete ehliha ezilleh ve kezalike yefalun |
(Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler. İşte onlar böyle yaparlar.” |
Doğrusu, dedi: mülûk bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ehalisinin azîz olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar |
(Melike); «Doğrusu hükümdarlar bir kasabaya (savaş niyetiyle) girecekleri zaman oranın düzenini bozarlar da aziz ve şerefli kişilerini aşağılık kılıp rezîl ederler. İşte (bir ülkeye giren düşmanlar) böyle yaparlar.» |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
35.Ayet
Mekke |
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ -35 |
Ve innı mürsiletün ileyhim bi hedeyyetin fe nazıratüm bime yarciul mürselun(25. Ayet secde ayetidir.) |
“Ben onlara bir hediye gönderip, elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım.” |
Ben ise onlara hediyye ile bir hey´et göndereceğim de bakacağım sefîrler ne ile dönecekler |
«Doğrusu ben onlara bir he diye göndereyim de elçilerin ne (haber) ile döneceğine bir bakayım» dedi. |
19
/ 378
|
27-Neml Suresi
36.Ayet
Mekke |
فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ -36 |
Felemma cae süleymane kale etümidduneni bi malin fema ataniyellahü hayrum mimma ataküm bel entüm bi hediyyetiküm tefrahun |
(Elçilerin sözcüsü) Süleyman’ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi: “Siz beni mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz.” |
Bunun üzerine gönderilen Süleymana vardığı vakıt siz, dedi: mal ile bana imdad mı ediyorsunuz? Bakın Allahın bana verdiği size verdiğinden daha iyi, hayır siz hediyyenize güveniyorsunuz |
(Melikenin gönderdiği elçi) Süleyman´a gelince, O, «siz mal ile mi bana yardım ve destekte bulunmak istiyorsunuz ? (Oysa) Allah´ın bana verdiği (nîmetler) size verdiğinden daha hayırlıdır. Hayır, siz hediyenizle sevinip duruyorsunuz! |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
37.Ayet
Mekke |
ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ -37 |
İrcı´ileyhim fe lene´tiyennehüm bi cünudil la kıbele lehüm biha ve le nuhricennehüm minha ezilletev ve hüm sağırun |
“Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız.” |
Dön onlara, vallahi karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da oradan kendilerini zilletler içinde hor, hakıyr oldukları halde çıkarırım |
Sen artık (getirdiğin hediyenle) onlara dön. Yemin ederim ki, karşı koyamıyacakları bir ordu ile kendilerine geleceğiz ve onları aşağılayıp rüsvay edilmiş bir halde zelil ve hakîr olarak (yurtlarından) çıkaracağız,» dedi. |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
38.Ayet
Mekke |
قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ -38 |
Kale ya eyyühel meleü eyyüküm ye´tını bi arşiha kable ey ye´tunı müslimın |
Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” |
Ey hey´et, dedi: kendileri teslim olarak bana gelmezden evvel o kadının tahtını bana kim getirir? |
Süleyman, «ey ileri gelenler! Bana teslimiyet gösterip gelmelerinden önce sizden hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir ?» dedi. |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
39.Ayet
Mekke |
قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ -39 |
Kale ıfrıtüm minel cinni ene atıke bihı kable en tekume mim mekamik ve innı aleyhi le kaviyyün emın |
Cinlerden bir ifrit , ”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi. |
Cinden bir ıfrit, ben, dedi: onu sana sen makamından kalkmazdan evvel getiririm ve her halde ben buna karşı kuvvetli bir emînim |
Cinlerden bir ifrit, «sen yeninden henüz kalkmadan ben onu sana getiririm. Ben elbette ona karşı hem güçlüyüm, hem de güvenilirimdir,» dedi. |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
40.Ayet
Mekke |
قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَنْ شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ -40 |
Kalellezı ındehu ılmüm minel kitabi ene atıke bihı kable ey yertedde ileyke tarfük felmma raahü müstekırran ındehu kale haza min fadli rabbı li yeblüvenı e eşküru em ekfür ve men şekera fe innema yeşküru li nefsih ve men kefera fe inne rabbı ğaniyyün kerım |
Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” |
Nezdinde kitabdan bir ılim bulunan zat ise: ben dedi: onu sana gözünü kırpmadan evvel getiririm, derken onu yanında duruyor görünce: bu rabbımın fazlından, dedi: beni imtihan için ki şükür mü edeceğim? Yoksa küfran mı? Her kim şükr ederse sırf kendi lehine eder, her kim de küfranda bulunursa şübhe yok ki rabbım ganiydir kerîmdir |
Yanında kitaptan (az-çok) bilgisi bulunan biri ise şöyle dedi: «Sen gözünü açıp kapamadan onu sana getiririm» derken Süleyman onu (melikenin tahtını) yanında karar kılmış bir halde görünce dedi ki: «Bu, Rabbimin lütf-u kereminden (bana verilen bir nîmet) dir ki şükür mü edeceğim, nankörlükte mi bulunacağım diye beni deniyor. Tabiî kim şükrederse, o ancak kendi lehine şükretmiş olur; kim de nankörlük ederse elbette Rabbim ganiy (=her şeyden müstağnidir, kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur; ama herkes O´na mutlaka muhtaç)dır. Kerîm (=iyilik ve ihsan sâhibi)dir. |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
41.Ayet
Mekke |
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ -41 |
Kale nekkiru leha arşeha nenzur e tehtedı em tekunü minellezıne la yehtedun |
Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi. |
Ona, dedi: tahtını başkalaştırın bakalım hakıkati tanıyacak mı? Yoksa tanımazlardan mı olacak? |
Süleyman, «tahtını ona tanıyamıyacağı hale sokun da bakalım onu tanıyabilecek mi, yoksa tanımayanlardan mı olacak?» dedi. |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
42.Ayet
Mekke |
فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ -42 |
Felemma caet kıyle e hakeza arşük kalet keennehu hu ve utınel ılme min kabliha ve künna müslimın |
Belkıs gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi. |
Binaenaleyh geldiğinde böyle mi senin tahtın? denildi, sanki o, maamafih bize ondan önce ılim verildi müsliman olduk dedi |
Melike gelince, «tahtın böyle mi idi ?» denildi. O da «onun gibi bir şey; bundan daha önce bize bilgi verilmişti; bizler de teslîm olmuş idik,» dedi. |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
43.Ayet
Mekke |
وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ -43 |
Ve saddeha ma kanet ta´büdü min dunillah inneha kanet min kavmin kafirın |
Daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi. |
Mukaddemâ Allahdan başka taptığı şeyler ona mâni´ olmuştu çünkü kâfir bir kavmden idi |
Melike´yi (bu teslimiyetten) alıkoyan, Allah´tan başka taptığı şeydi; çünkü o inkarcı bir milletten idi. |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
44.Ayet
Mekke |
قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ -44 |
Kıyle lehedhulis sarh felemma raethü hasibethü lüccetev ve keşefet an sakayha kale innehu sarhum mümerradüm min kavarır kalet rabbi innı zalemtü nefsı ve eslemtü mea süleymane lillahi rabbil alemın |
Ona “köşke gir” denildi. Köşkü görünce onu (zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. Süleyman, ona “Bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür” dedi. Belkıs, “Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi. |
Köşke gir denildi ona, derken onu görünce derin bir su sandı ve paçalarından çemrendi, Süleyman, o dedi: mücellâ bir köşk, sırçadan, kadın ya rabb! dedi: hakıkaten ben evvel nefsime zulmetmişim, şimdi Süleymanın maıyyetinde teslim oldum Allaha, o rabbül´âlemine |
Ona, «köşke gir!» denildi. Melike köşkün (selâmlık kısmını) görünce onu derince büyük bir su (havuzu) sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleyman, «o camdan kaplı bir salondur» dedi. Melike «Rabbim!» dedi, «doğrusu ben kendime haksızlık ettim ve artık Süleyman´la beraber âlemlerin Rabbı Allah´a teslîm oldum.» |
19
/ 379
|
27-Neml Suresi
45.Ayet
Mekke |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ -45 |
Ve le kad erselna ila semude ehahüm salihan enı´büdüllahe fe izahüm ferıkani yahtesımun |
Andolsun biz, “Allah’a kulluk edin” diye (uyarması için) Semûd kavmine, kardeşleri Salih’i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup olmuşlar. |
Celâlim hakkı için, Allaha ıbadet edin diye, Semûda da kardeşleri Salihi göndermiştik, derken bunlar iki fırka oldular çekişiyorlardı |
And olsun ki, Semûd (kavmine) de Allah´a tapsınlar diye kardeşleri Salih´i (peygamber olarak) gönderdik. Fakat onlar, ansızın birbirleriyle sürtüşüp tartışan iki grup oluverdiler. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
46.Ayet
Mekke |
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ -46 |
Kale ya kavmi lime testa´cilune bis seyyieti kablel haseneh lev la testağfirunellahe lealleküm türhamun |
Salih, onlara “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz ya!” |
ey benim kavmim! dedi: niçin haseneden önce seyyieyi iviyorsunuz? Ne olur Allaha istiğfar etseniz, belki rahmetine nâil olursunuz |
Sâlih, onlara: «Ey kavmim!» dedi, «neden iyilikten önce kötülüğü acele istiyorsunuz? Allah´tan bağışlanmanızı dileseniz a ; ola ki rahmete eriştirilirsiniz.» |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
47.Ayet
Mekke |
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ -47 |
Kalüt tayyerna bike ve bi mem meak kale tairuküm ındellahi bel entüm kavmün tüftenun |
Onlar, “Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık” dediler. Salih, “Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katında (yazılı)dır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz” dedi. |
Biz, sen ve maıyyetindekiler ile teşe´üm ettik dediler, sizin dedi: şeâmetinizin sebebi Allaha ma´lûm doğrusu siz öyle bir kavmsiniz ki imtihan olunuyorsunuz |
Kavmi ona: «Biz seninle ve beraberinde bulunanlar sebebiyle uğursuzluğa uğradık» dediler. O da. «sizin uğursuzluğunuz Allah yanında (kötü amelinizden dolayı)dır. Hayır, siz ciddi bir imtihandan geçiriliyorsunuz!» dedi. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
48.Ayet
Mekke |
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ -48 |
Ve kane fil medıneti tis´atü rahtıy yüfsidune fil erdı ve la yuslihun |
Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyorlardı. |
Şehirde dokuz çete vardı, hep Arzda fesad yaparlar, salâha yaramazlardı |
O şehirde dokuz kişilik bir (fesâdçı) grubu bulunuyordu ki onlar yeryüzünde fesâd çıkarıp barış ve düzenden yana olmuyorlardı. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
49.Ayet
Mekke |
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ -49 |
Kalu tekasemu billahi le nübeyyitennehu ve ehlehu sümme le nekullenne li veliyyihı ma şehidna mehlike ehlihı ve inna le sadikın |
Aralarında Allah adına and içerek şöyle dediler: “Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz, sonra da velisine; ‘Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz’, diyeceğiz.” |
Allaha yeminleşerek kavlettiler, and olsun ona ve ehline bir gece baskını yapalım, sonra da veliysine: yemîn edelim biz onun helâkine şâhid olmadık diyelim, şübhesiz sözümüz sözdür, sadıkızdır dediler |
O (fesâdçılar) kendi aralarında yemin edip dediler ki: «Ona ve ailesine bir gece baskınında bulunalım, sonra da ona sahip çıkan yakınına, ailesinin yok edilmesine şâhid olmadık ve elbette bizler doğru kimseleriz, diyelim.» |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
50.Ayet
Mekke |
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -50 |
Ve mekeru mekrav ve mekerna mekrav ve hüm la yeş´urun |
Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu. |
Böyle bir mekir kurdular, halbuki haberleri yok biz de bir mekir kurmuştuk |
Onlar, bir hile ve düzen plânladılar, biz de onlar farkında değilken hilelerini başlarına geçirerek bir plân kurduk. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
51.Ayet
Mekke |
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ -51 |
Fenzur keyfe kane akıbetü mekrihim enna demmernahüm ve kavmehüm ecmeıyn |
Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik. |
Şimdi bak! mekirlerinin akıbeti nasıl oldu? Kendileri ve kavimlerini toptan tedmir ediverdik |
Onların hile ve düzeninin sonuna bir bak! Doğrusu onları ve kavimlerinin hepsini yok edip (ülkelerinin) altını üstüne getirdik. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
52.Ayet
Mekke |
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ -52 |
Fe tilke büyutühüm haviyetem bima zalemu inne fı zalike le ayetel li kavmiy ya´lemun |
İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır. |
Daha: evleri çökmüş zulümleri yüzünden bomboş, şübhe yok bunda ılim şanından olan bir kavm için ıbret alacak bir âyet var |
İşte zulmettiklerine karşılık çatısı çökük evleri!. Şüphesiz ki bunda bilen bir millet için (ibret alınacak) belge ve öğüt vardır. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
53.Ayet
Mekke |
وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ -53 |
Ve enceynellezıne amenu ve kanu yettekun |
İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınmakta olanları ise kurtardık. |
Halbuki iyman edip korunur olanları necata çıkardık |
İmân edenleri kurtardık. Bunlar (Allah´tan) korkup (kötülüklerden) sakınanlar idi. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
54.Ayet
Mekke |
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ -54 |
Ve lutan iz kale li kavmihı ete´tunel fahışete ve entüm tübsırun |
Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?” |
Lûta da risalet verdik, o vakıt ki kavmine demişti: siz gözünüz göre göre o fuhşu yapacaksınız ha? |
Lût´u da (kavmine peygamber gönderdik). Hani o, kavmine, «görüp bildiğiniz halde bu gibi hayasızlığı mı işleyeceksiniz, öyle mi ? |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
55.Ayet
Mekke |
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ -55 |
E inneküm le te´tuner ricale şehvetem min dunin nisa´ bel entüm kavmün techelun |
“Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz.” |
Sahi siz kadınları bırakıp şehvet için mutlak erkeklere mi gideceksiniz? Doğrusu siz ne yaptığınızı bilmez bir kavmsiniz |
Kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi gidiyorsunuz ? Hayır siz (ne yaptığını) bilmeyen bir milletsiniz» dedi. |
19
/ 380
|
27-Neml Suresi
56.Ayet
Mekke |
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ -56 |
Fe ma kane cevabe kavmihı illa en kalu ahricu ale lutım min karyetiküm innehüm ünasüy yetetahherun |
Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)” |
Buna kavminin cevabı sade şu olmuştu: çıkarın şu Lût ailesini memleketinizden, çünkü onlar çok temizlik taslar kimseler, demişlerdi |
Bu uyarıya karşı milletinin cevabı sadece şu olmuştu : «Lût ailesini kasabanızdan çıkarın ; çünkü onlar fazlaca temizlenip arınmaya özenen insanlardır.» |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
57.Ayet
Mekke |
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ -57 |
Fe enceynahü ve ehlehu illemraetehu kaddernaha minel ğabirın |
Biz de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı başka. Onun geride kalıp helâk olmasını takdir ettik. |
Bunun üzerine onu ve ehlini necâta çıkardık ancak karısını kalanlardan takdir etmiştik |
Biz, Lût´u da, ailesini de kurtardık ; ancak karısını değil, onu geride kalıp (yok edilecekler) arasında takdîr ettik. |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
58.Ayet
Mekke |
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ -58 |
Ve emtarna aleyhim metara fe sae metarul münzerın |
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü! |
Ve onların üzerlerine öyle bir yağmur yağdırmıştık ki ne kötüdür o münzerîn yağmuru? |
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. O uyarılanların yağmuru ne kötüdür! |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
59.Ayet
Mekke |
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَىٰ ۗ آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ -59 |
Kulil hümdü lillahi ve selamün ala ıbadihillezınastafa allahü hayrun emma yüşrikun |
(Ey Muhammed!) De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Selâm onun seçtiği kullarına.” Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı? |
De ki hamd Allaha, bir de selâm ıstıfa buyurduğu kullarına Allah mı hayırlı yoksa müşriklerin şirk koştukları mı? |
De ki, hamd Allah´a, selâm da Allah´ın seçip beğendiği kullarına olsun. Allah mı daha hayırlıdır, yoksa (sapıkların) ortak koştukları mı ? |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
60.Ayet
Mekke |
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ -60 |
Emmen halekas semavati vel erda ve enzele leküm mines semai maa fe embetna bihı hadaika zate behceh ma kane leküm en tümbitu şeceraha e ilahüm meallah bel hüm kavmüy ya´dilun |
Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Hayır, onlar (Allah’a) eş tutan bir kavimdir. |
Yoksa Gökleri ve Yeri yaratıp sizin için Semâdan bir su indiren mi? Bir su ki indirip de onunla gözler gönüller açan hadîkalar bitirmekteyiz, siz onların ağacını bitiremezdiniz, bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır onlar sapkınlık ediyorlar |
(Onlar mı) yoksa gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi (daha hayırlıdır) ? Ki o su ile göz ve gönül açan güzel bahçeler yetiştirdik. Oysa siz onun bir ağacını bile bitirecek (güce sahip) değilsiniz. Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Hayır, onlar doğru yoldan sapan bir millettir. |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
61.Ayet
Mekke |
أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ -61 |
Emmen ceallel erda kararav ve cealle hılaleha enharav ve ceale leha ravasiye ve ceale beynel bahrayni haciza e ilahüm meallah bel ekseruhüm la ya´lemun |
Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor! |
Yoksa Arzı bir karargâh kılıp aralarında ırmaklar akıtan ve onun için oturaklı dağlar yapıp iki deniz arasına bir hâciz koyan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır ekserîsi ılim ehli değiller |
Yoksa yeri oturmaya uygun yaratan, aralarında ırmaklar meydana getiren; ona (denge sağlayıcı) dağlar sunan ve iki deniz arasında bir engel koyan mı ? Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Hayır, onların çoğu (gerçeği) bilmezler. |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
62.Ayet
Mekke |
أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ -62 |
Emmey yücıbül mudtarra iza deahü ve yekşifüs sue ve yec´alüküm hulefael ard e ilahüm meallah kalılem ma tezekkerun |
Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! |
Yoksa, sıkılan kendisine duâ ettiği zaman ona icabet edip fenalığı açan ve size Arzın halifeleri kılan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Siz pek az düşünüyorsunuz |
Yoksa darda kalıp da duâ ettiğinde duasına olumlu cevap veren ; üzüntü ve sıkıntıyı açıp gideren ve sizi yeryüzünde öncekilerin yerine geçirip söz sahibi kılan mı ? Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Ne de az düşünüyorsunuz! |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
63.Ayet
Mekke |
أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ -63 |
Emmey yehdıküm fı zulümatil berri vel bahri ve mey yursilür riyaha büşram beyne yedey rahmetih e ilahüm meallah tealellahü amma yüşrikun |
Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir. |
Yoksa o kara ve deniz karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Yüksek, çok yüsek Allah onların şirk koştuklarından |
Yoksa kara ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin hemen önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi ? Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Allah onların ortak koştuklarından çok yücedir. |
19
/ 381
|
27-Neml Suresi
64.Ayet
Mekke |
أَمَّنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -64 |
Emmey yebdeül halka sümme yüıydühu ve mey yerzükuküm mines semai vel ard e ilahüm meallah kul hatu bürhaneküm in küntüm sadikıyn |
Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” |
Yoksa halkı ibtida yaratıp duran sonra onu iade edecek olan ve size Gökten ve Yerden rızık veren mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? De ki haydin getirin bürhanınızı sadıksanız |
Yoksa halkı yaratmaya başlayıp devam eden, sonra da onu (öldürdükten sonra) yeniden çevirip var kılan ; gökten ve yerden size rızık veren mi ? Allah ile beraber başka bir ilâh mı ?! De ki: Eğer doğrulardan iseniz haydi delil ve belgenizi getirin. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
65.Ayet
Mekke |
قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ -65 |
Kul la ya´lemü men fis semavati vel erdıl ğaybe illellah ve ma yeş´urune eyyane yüb´asun |
De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.” |
De ki: Göklerde ve Yerde Allahdan başka kimse gaybi bilmez, onlar da ne zaman ba´solunacaklarını bilmezler |
De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah´tan başka kimse bilmez ve onlar da ne zaman diriltilip kaldırılacaklarının bilincinde değillerdir. Hayır, onların Âhiret hakkındaki bilgisi kıt ve yetersizdir. Hayır, Âhiret hakkında (devamlı) şüphe içindedirler. Hayır, onlar Âhiret´ten yana (o hususta) kördürler. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
66.Ayet
Mekke |
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْهَا ۖ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ -66 |
Belid darake ılmühüm fil ahırati bel hüm fı şekkim minha bel hüm minha amıun |
Ahiret (gününün gerçekleşeceği) hakkında bilgi (peygamberler aracılığı ile) onlara peş peşe gelmiştir. Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar ahiretten yana kördürler. |
Fakat Âhıret hakkında ılimleri tevalî etmekte fakat onlar ondan bir şekk içindedirler, daha doğrusu onlar ondan kördürler |
De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah´tan başka kimse bilmez ve onlar da ne zaman diriltilip kaldırılacaklarının bilincinde değillerdir. Hayır, onların Âhiret hakkındaki bilgisi kıt ve yetersizdir. Hayır, Âhiret hakkında (devamlı) şüphe içindedirler. Hayır, onlar Âhiret´ten yana (o hususta) kördürler. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
67.Ayet
Mekke |
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ -67 |
Ve kalellezıne keferu e iza künna türabev ve abaüna einna le muhracun |
İnkâr edenler dediler ki: “Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi (diriltilip) çıkarılacağız?” |
Ve o küfredenler şöyle dediler: bir toprak olduğumuz vakıt mı biz ve atalarımız? Hakıkaten bizler mutlak çıkarılacak mıyız? |
O küfredenler dediler ki: «Biz ve babalarımız toprak olduğumuz vakit mi, cidden bizler (kabirlerimizden diriltilip) çıkarılacak mıyız?!» |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
68.Ayet
Mekke |
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ -68 |
Le kad vüıdna haza nahnü ve abaüna min kablü in haza illa esatıyrul evvelın |
“Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” |
Yemin ederiz ki bu bize de va´dolundu bundan evvel atalarımıza da, bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değil |
«And olsun ki, bu bize ve daha önce babalarımıza da söylenegelen bir tehdittir; bu ancak eskilerin (uydurdukları) masallardır.» |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
69.Ayet
Mekke |
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ -69 |
Kul sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül mücrimın |
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” |
De ki; hele, Arzda bir gezinin de bakın mücrimlerin akıbeti nasıl olmuş? |
De ki: Yeryüzünde bir gezin de o suçlu günahkârların sonunun ne olduğunu bir görün. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
70.Ayet
Mekke |
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ -70 |
Ve la tahzen aleyhim ve la tekün fı daykım mimma yemkürun |
Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme. |
Ve onlara karşı mahzun olma, yaptıkları mekirlerden bir darlığa da düşme |
Ve artık (ey Peygamber! Bu inkâr ve inatlarından dolayı) onlara karşı (onlardan yana) üzüntü çekme ve plânladıkları hile ve düzenden de sıkıntıya kapılma. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
71.Ayet
Mekke |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -71 |
Ve yekulune meta hazel va´dü in küntüm sadikıyn |
Onlar, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. |
Bir de ne zaman bu va´d gerçek iseniz? diyorlar |
Derler ki, doğrulardan iseniz bu va´diniz (tehdidiniz) ne zaman ? |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
72.Ayet
Mekke |
قُلْ عَسَىٰ أَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ -72 |
Kul asa ey yekune radife leküm ba´dullezı testa´cilun |
De ki: “Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır.” |
De ki: «belki o ivdiğinizin bir kısmı ensenize binmiş bulunuyor» |
De ki: O acele istediğiniz şeyin (azâbın) bir kısmı belki size yaklaşıp ensenize yapışmak üzeredir. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
73.Ayet
Mekke |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ -73 |
Ve inne rabbeke le zu fadlin alen nasi ve lakinne ekserahüm la yeşkürun |
Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmezler. |
Ve her halde rabbın insanlara karşı mutlak bir fazıl sahıbidir ve lâkin onların ekserisi şükretmezler |
Ve şüphesiz ki Rabbın, insanlara karşı lütuf, iyilik ve ihsan sahibidir ; ne var ki onların çoğu şükretmezler. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
74.Ayet
Mekke |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ -74 |
Ve inne rabbeke le ya´lemü ma tükinnü suduruhüm ve ma yu´linun |
Şüphesiz senin Rabbin, onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka bilir. |
Halbuki sîneleri ne gizliyor ve ne i´lân ediyorlar rabbın her halde hepsini biliyor |
Hem gerçekten Rabbın, onların göğüslerinde neleri gizlediklerini ve neleri açığa vurduklarını elbette bilir. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
75.Ayet
Mekke |
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ -75 |
Ve ma min ğaibetin fis semai vel erdı illa fı kitabim mübın |
Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın. |
Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın |
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki o açık ve açıklayıcı kitapta (yazılı) olmasın. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
76.Ayet
Mekke |
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ -76 |
İnne hazel kur´ane yekussu ala benı israıle ekserallezı hüm fıhi yahtelifun |
Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor. |
Haberiniz olsun ki bu Kur´an Benî İsraîle ihtilâf edip durdukları şeylerin ekserisini anlatır |
Şüpheniz olmasın ki, bu Kur´ân, İsrail oğulları´na, hakkında ihtilâf ettikleri şeylerin pek çoğunu (yer yer, bölüm bölüm) anlatır. |
19
/ 382
|
27-Neml Suresi
77.Ayet
Mekke |
وَإِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ -77 |
Ve innehu lehüdev ve rahmetül lil mü7minın |
Şüphesiz o, elbette mü’minler için bir hidayet ve bir rahmettir. |
Ve hakıkat o doğruyu gösterir kat´î bir hidayet ve mü´minler için mahzı rahmettir |
Hem Kur´ân, şüphesiz ki imân edenlere doğru yolu gösterendir ve katıksız bir rahmettir. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
78.Ayet
Mekke |
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ -78 |
İnne rabbeke yakdıy beynehüm bi hukmih ve hüvel azızül alım |
Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla bilendir. |
Elbette rabbın hukmiyle beyinlerinde kazasını infaz buyuracaktır ve azîzdir o alîmdir |
Rabbın elbette onlar arasında kendi hükmünü verecektir ve O, çok üstündür, cok güçlüdür ve (her şeyi) bilendir. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
79.Ayet
Mekke |
فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۖ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ -79 |
Fe tevekkel alellah inneke alel hakkıl mübın |
Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun. |
O halde Allaha i´timad et sen şübhesiz açık bir hakk üzerindesin |
Artık Allah´a güvenip dayan. Çünkü sen mutlaka apaçık hakk üzeresin. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
80.Ayet
Mekke |
إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ -80 |
İnneke la tüsmiul mevta ve la tüsmius summed düae iza vellev müdbirın |
Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. |
Şübhesiz sen ölülere işittiremezsin, arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da da´veti işittiremezsin |
Şüphesiz ki sen ölülere işittiremezsin ; arkalarını dönüp gidecekleri vakit sağırlara da (Hakk´ın davetini) duyuramazsın. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
81.Ayet
Mekke |
وَمَا أَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ -81 |
Ve ma ente bi hadil umyi an dalaletihim in tüsmiu illa mey yü´minü bi ayatina fe hüm müslimun |
Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin. |
Sen o körleri delâletlerinden hidayete erdirecek de değilsin sen ancak âyetlerimize iyman edeceklere işittirirsin de onlar müsliman olur selâmet bulurlar |
Ve sen körleri bulundukları sapıklıktan kurtarıp doğru yola eriştirici de değilsin. Sen ancak âyetlerimize inanan kimselere (Hakk´ın sesini) duyurabilirsin. İşte (Hakk´a) teslîm olup esenliğe erişenler bunlardır. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
82.Ayet
Mekke |
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ -82 |
Ve iza vekaal kavlü aleyhim ahracna lehüm dabbetem minel erdı tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yukınun |
(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. |
Söylenen başlarına geleceği vakıt da onlar için Arzdan bir dâbbe çıkarırız, nâsın âyetlerimize yakîn ile inanmaz idiklerini kendilerine söyler |
Söylenen (tehdîd edildikleri şey) başlarına gelince, onlara yerden bir DÂBBE çıkarırız da, o, insanların âyetlerimize kesin kesin inanmadıklarını kendilerine bildirir. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
83.Ayet
Mekke |
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ -83 |
Ve yevme nahşüru min külli ümmetin fevcem mimmey yükezzibü bi ayatina fehüm yuzeun |
Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların (topluca hesap yerine) sevk edilecekleri günü hatırla. |
Ve her ümmetten âyetlerimizi tekzib eden kimselerden bir fevc yaparak mahşere sevkedebileceğimiz gün artık onlar hep inzıbat altında tevkıf olunurlar |
Ve o gün, her ümmetten, âyetlerimizi yalanlıyanları birer grup halinde toplayıp biraraya getireceğiz ; onları birarada tutup (sonra da Cehennem´e) sevkedeceğiz. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
84.Ayet
Mekke |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -84 |
Hatta iza cau kale e kezzebtüm bi ayatı ve lem tühıytu biha ilmen emma za küntüm ta´melun |
Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!” |
Nihayet geldikleri vakıt: siz benim âyetlerimi ılmen kavramadığınız halde tekzib mi ettiniz? Yoksa ne yapıyordunuz |
Sonunda (Mahşer alanına) geldiklerinde, (Allah onlara) «siz âyetlerimi anlayıp kavrayamazken onları yalan mı saydınız ? Yoksa neler yapıyordunuz?» der. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
85.Ayet
Mekke |
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ -85 |
Ve vekaal kavlü aleyhim bima zalemu fe hüm la yentıkun |
Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar. |
Buyurur ve haksızlık ettikleri cihetle aleyhlerinde söz, hakk olur (söylenen başlarına gelir) de artık nutukları tutulur |
İşledikleri zulümden dolayı söylenen söz (va´dedilen azâb) başlarına gelir de artık söz söyleyecek (güçleri) kalmaz. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
86.Ayet
Mekke |
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ -86 |
E lem yerav enna cealnel leyle li yeskünu fıhi ven nehara mübsıra inne fı zalike le ayatil li kavmiy yü´minun |
Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır. |
Görmediler mi biz içinde sükûn bulsunlar diye geceyi yaptık, göz açmak üzere de gündüzü. Elbette bunda iyman edecek bir kavm için âyetler var |
Görmediler mi ki biz gerçekten dinlensinler diye geceyi oluşturduk, gündüzü de aydınlık kıldık. Şüphesiz ki bunda imân eden bir millet için deliller ve belgeler vardır. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
87.Ayet
Mekke |
وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ ۚ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ -87 |
Ve yevme yünfehu fis suri fe fezia men fis semavati ve men fil erdı illa men şaellah ve küllün etevhü dahırın |
Sûr’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler. |
Hele Sûr üfürüleceği, üfürülüb de bütün Göklerdeki kimseler, Yerdeki kimseler, Allahın dilediği müstesnâ olmak üzere hepsi feza´ ile ürperdiği ve her biri ona hor, hakir geldikleri gün ne müdhiştir? |
Sûr´a üfürüleceği gün, —Allah´ın dilediği kimseler dışında— göktekiler de, yerdekiler de boyunlarını bükerek aşağılanmış bir halde gelecekler. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
88.Ayet
Mekke |
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ ۚ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ۚ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ -88 |
Ve teral cibale tahsebüha camidetev ve hiye temürru merras sehab sun´allahillezı etkane külle şey´ innehu habırum bima tefalun |
Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
Bir de o dağları görür câmid sanırsın, halbuki onlar bulut geçer gibi geçer, her şey´i itkan eden Allahın sun´u, o şübhesiz habîrdir ne yapıyorsanız |
(Ey Peygamber ve ey inananlar !) Dağları yerinde durur görürsün, oysa onlar bulutların geçişi gibi geçmektedirler. Her şeyi sapasağlam yapan Allah´ın sanatıdır bu. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan haberlidir. |
19
/ 383
|
27-Neml Suresi
89.Ayet
Mekke |
مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ -89 |
Men cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve hüm min fezeıy yevmeizin aminın |
Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler. |
Her kim hasene ile gelirse o vakıt ona ondan daha hayırlısı var ve onlar o günkü feza´dan emîn kalırlar |
Kim iyilikle gelirse, ona ondan daha hayırlısı var ve onlar, o gü nün müthiş korkusundan güven içindedirler. |
19
/ 384
|
27-Neml Suresi
90.Ayet
Mekke |
وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -90 |
Ve men cae bis seyyieti fe kübbet vücuhühüm fin nar hel tüczevne ila ma küntüm ta´melun |
Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.) |
Her kim de fenalıkla gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür, başka değil sırf yaptığınız amellerin cezası |
Kim de kötülük getirirse, yüzükoyun ateşe atılırlar. Sizler yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılacaksınız ?. |
19
/ 384
|
27-Neml Suresi
91.Ayet
Mekke |
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ -91 |
İnnema ümirtü en a´büde rabbe hazihil beldetillezı harrameha ve lehu küllü şey´iv ve ümirtü en ekune minel müslimın |
(91-92) De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” |
Ben sâde emrolundum ki şu beldenin şanına hurmet veren, her şey de kendisinin olan rabbına ıbadet edeyim, hem emrolundum ki halîs müslimînden olayım |
Ben ancak hürmete lâyık gördüğü bu şehrin (Mekke´nin) Rabbına ibâdetle emrolundum. Her şey O´na aittir ve ben Müslümanlardan olmakla, Kur´ân okumakla da emrolundum. Artık kim doğru yolu bulup seçerse, o ancak kendi lehine bulmuş olur; kim de sapıtırsa, de ki: Ben ancak (kötü ve tehlikeli sonucu haber veren) uyarıcılardanım. |
19
/ 384
|
27-Neml Suresi
92.Ayet
Mekke |
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنْذِرِينَ -92 |
Ve en etlüvel kur´an fe menihteda fe innema yehtedı li nefsih ve men dalle fe kul innema ene minel münzirın |
(91-92) De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” |
Ve Kur´an okuyayım, bunun üzerine her kim hidayeti kabul ederse sırf kendi lehine eder, kim de sapa giderse de ki: ben sâde tehlükeyi haber verenlerdenim |
Ben ancak hürmete lâyık gördüğü bu şehrin (Mekke´nin) Rabbına ibâdetle emrolundum. Her şey O´na aittir ve ben Müslümanlardan olmakla, Kur´ân okumakla da emrolundum. Artık kim doğru yolu bulup seçerse, o ancak kendi lehine bulmuş olur; kim de sapıtırsa, de ki: Ben ancak (kötü ve tehlikeli sonucu haber veren) uyarıcılardanım. |
19
/ 384
|
27-Neml Suresi
93.Ayet
Mekke |
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ -93 |
Ve kulil hamdü lillahi seyürıküm ayatihı fe ta´rifuneha ve ma rabbüke bi ğafilin amma ta´melun |
De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” |
Ve de ki: hamdolsun Allaha: o size âyetlerini gösterecek de onları tanıyacaksınız ve rabbın ne yapacağınızdan gafil değil |
Ve de ki: Hamd olsun O Allah´a ki size âyetlerini gösterecek de onları bilip anlayacaksınız. Hem Rabbim yapageldiklerinizden habersiz değildir. |
19
/ 384
|