KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİ 29. CÜZÜ AYET SΙRASΙNA GÖRE SΙRALAMA >
CÜZLER

1. CÜZ

2. CÜZ

3. CÜZ

4. CÜZ

5. CÜZ

6. CÜZ

7. CÜZ

8. CÜZ

9. CÜZ

10. CÜZ

11. CÜZ

12. CÜZ

13. CÜZ

14. CÜZ

15. CÜZ

16. CÜZ

17. CÜZ

18. CÜZ

19. CÜZ

20. CÜZ

21. CÜZ

22. CÜZ

23. CÜZ

24. CÜZ

25. CÜZ

26. CÜZ

27. CÜZ

28. CÜZ

29. CÜZ

30. CÜZ

SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI ALI BULAC SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
67-Mülk Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ -1 Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. Ne yücedir o ki mülk onun elinde ve o her şey´e kadîrdir Mülk elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. O, herşeye güç yetirendir. Mülk (mutlak hükümranlık ve yönetim), elinde bulunan yüce Allâh, kutludur. O´nun herşeye gücü yeter. Bütün mülk elinde yed-i kudretinde (olan) Allah Teâlâ pek yücedir. Ve o her şey üzerine hakkıyla kâdirdir. 29 / 561
67-Mülk Suresi

2.Ayet
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ -2 O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. O ki ölümü ve dirimi kadir edip yarattı, sizi imtihana çekip şunu bildirmek için ki hanginiz amelce daha güzel, hem o öyle azîz, öyle gafur. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayâtı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır. O ki, ölümü ve hayatı yarattı, hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihan için ve o, bihakkın galiptir, çok yarlığayandır. 29 / 561
67-Mülk Suresi

3.Ayet
الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا ۖ مَا تَرَىٰ فِي خَلْقِ الرَّحْمَٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍ ۖ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِنْ فُطُورٍ -3 O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? O ki yedi sema yaratmış birbiriyle mutabık, göremezsin o rahmânın yarattığında hiçbir nizamsızlık, haydi çevir gözü görebilir misin hiçbir çatlak, bir kusur? O, biri diğeriyle ´tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ´çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? O, yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka, tabaka yarattı, Rahmân´ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözü(nü) döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun? O´dur ki, yedi göğü tabaka tabaka olarak yarattı, o Rahmân´ın yaratmasında hiçbir uygunsuzluk göremezsin, imdi gözünü çevir (bak), hiçbir çatlak görebilir misin? 29 / 561
67-Mülk Suresi

4.Ayet
ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ إِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَسِيرٌ -4 Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir. Sonra yine çevir gözü, tekrar tekrar, sana döner o göz bîtab olarak zelîl-ü hakîr. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. Sonra gözü(nü) iki kez daha döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) umudu keserek hor ve bitkin bir halde sana döner. Sonra gözünü iki def´a daha çevir, o göz sana yorgun bir halde olarak zelilâne bir sûrette geri dönmüş olsun. 29 / 561
67-Mülk Suresi

5.Ayet
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ -5 Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık. Celâlim hakkı için biz o dünya semayı takım takım kandillerle donattık ve onları Şeytanlar için (rucum) atmalar yaptık, hem onlar için o çılgın ateş azâbını hazırladık (ki azâb-ı Seıyr) Andolsun, Biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık. Andolsun biz, en yakın göğü lambalarla donattık ve onları, şeytânlar için taşlamalar yaptık. Ve o(şeytâ)nlara da çılgın ateş azâbını hazırladık. Andolsun ki en yakın olan göğü kandiller ile bezedik ve onları şeytanlar için atılacak şeyler kıldık ve bunlar için alevli ateş azabı hazırladık. 29 / 561
67-Mülk Suresi

6.Ayet
وَلِلَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ ۖ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ -6 Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası! Kendilerinin rabbına küfredenler için de Cehennem azâbı vardır, ona gidiş de ne fena akibettir Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o. Rablerine nânkörlük edenler için cehennem azâbı vardır. Ne kötü gidilecek sonuçtur o! Ve Rablerini inkar etmiş olanlar için cehennem azabı vardır. Ve ne fenâ dönüş yeri. 29 / 561
67-Mülk Suresi

7.Ayet
إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِيَ تَفُورُ -7 Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler. İçine atıldıkları vakıt onun öyle bir hıçkırışını işidirler ki feveran ediyordur. İçine atıldıkları zaman, kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. Oraya atıldıkları zaman onun öfkeli homurtusunu işitirler, kaynıyor: Oraya atıldıkları zaman onun için bir hıçkırık işitmiş olurlar ve o, kaynar bir haldedir. 29 / 561
67-Mülk Suresi

8.Ayet
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ ۖ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ -8 Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Hemen hemen öfkeden patlıyacak gibi bir hale gelir, içine bir alay atıldıkça her def´asında onlara onun bekçileri «size kocundurucu bir Peygamber (bir nezîr) gelmedi mi?» diye sorarlar. Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: "Size bir uyarıcı gelmedi mi?" Neredeyse öfkeden çatlayacak. Her topluluk onun içine atıldıkça onun bekçileri, onlara: "Size bir uyarıcı gelmedi mi?" diye sordu(lar). (8-9) Az kalır ki, (cehennem) öfkesinden dolayı parçalansın, her ne vakit, içine bir tâife atılınca onlara cehennem bekçileri sormuş olurlar ki: «Sizlere bir korkutucu (Peygamber) gelmedi mi?» Derler ki: «Evet.. Muhakkak ki bize bir korkutucu (peygamber) geldi, fakat biz tekzîp ettik ve dedik ki: «Allah bir şey indirmemiştir.» «Siz başka değil, ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.» 29 / 561
67-Mülk Suresi

9.Ayet
قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ -9 Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.” Evet, doğrusu bize kocundurucu bir Peygamber (bir nezîr) geldi, fakat biz ona inanmadık ve Allah, hiçbir şey indirmedi, siz büyük bir dalâl içindesiniz diye tekzib ettik, derler. Onlar: "Evet" derler. "Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve: “Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir sapmışlık içindesiniz, dedik." Dediler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve: ´Allâh hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz´ dedik." (8-9) Az kalır ki, (cehennem) öfkesinden dolayı parçalansın, her ne vakit, içine bir tâife atılınca onlara cehennem bekçileri sormuş olurlar ki: «Sizlere bir korkutucu (Peygamber) gelmedi mi?» Derler ki: «Evet.. Muhakkak ki bize bir korkutucu (peygamber) geldi, fakat biz tekzîp ettik ve dedik ki: «Allah bir şey indirmemiştir.» «Siz başka değil, ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.» 29 / 561
67-Mülk Suresi

10.Ayet
وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِي أَصْحَابِ السَّعِيرِ -10 Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.” Ve biz işidir veya akl eder olsaydık bu Seıyr eshabı içinde bulunmazdık, derler Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık." Ve dediler ki: "Eğer söz dinleseydik, yahut düşünseydik, şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!" (10-11) Ve diyeceklerdir ki: «Eğer biz işitir olsa idik veya akilâne düşünse idik, biz bu çılgın cehennemin yârânı arasında bulunmuş olmaz idik.» İşte günahlarını itiraf etmiş olurlar. Artık o çılgın cehennem yârânı için (rahmet-i ilâhîyeden) bir uzaklık olsun. 29 / 561
67-Mülk Suresi

11.Ayet
فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْ فَسُحْقًا لِأَصْحَابِ السَّعِيرِ -11 İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun! İşte günahlarını i´tiraf ettiler, kahrolsun o halde eshab-ı Seıyr Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah´ın rahmetinden) uzaklık olsun. Günâhlarını itirâf ettiler. O çılgın ateş halkına (Allâh´ın acımasından) uzak olup ezilmek yaraşır! (10-11) Ve diyeceklerdir ki: «Eğer biz işitir olsa idik veya akilâne düşünse idik, biz bu çılgın cehennemin yârânı arasında bulunmuş olmaz idik.» İşte günahlarını itiraf etmiş olurlar. Artık o çılgın cehennem yârânı için (rahmet-i ilâhîyeden) bir uzaklık olsun. 29 / 561
67-Mülk Suresi

12.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ -12 Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. Çünkü o rablarına gıyabda saygı besliyenler yok mu, muhakkak ki mağfiret ve büyük bir ecir onlar içindir Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O´nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır. Fakat gizlide Rablerine saygılı olanlara gelince, onlar için bağış(lama) ve büyük mükâfât vardır. Şüphe yok, o kimseler ki Rablerinden gıyaben korkarlar, onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfaat vardır. 29 / 561
67-Mülk Suresi

13.Ayet
وَأَسِرُّوا قَوْلَكُمْ أَوِ اجْهَرُوا بِهِ ۖ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ -13 Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. Sözümüzü ister sir tutun ister açığa vurun, çünkü o bütün sînelerin künhünü bilir Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. Sözünüzü ister gizleyin, ister onu açığa vurun (farketmez) çünkü O, göğüslerin özünü bilir. Lakırdınızı gizleyiniz veya onu açıklayınız, şüphe yok ki O, (Hâlık-ı Azîm) gönüllerde olanı hakkıyla bilendir. 29 / 562
67-Mülk Suresi

14.Ayet
أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ -14 Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır. Bilmez mi o yaradan ki o öyle latîf, öyle habîr. O, yarattığını bilmez mi? O, Latif´tir; Habir´dir. Yaratan bilmez mi? O latiftir (bilgisi herşeyin içine geçen, her şeyi) haber alandır. Yaratmış olan zât bilmez mi? Latîf, habîr olan O´dur. 29 / 562
67-Mülk Suresi

15.Ayet
هُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فِي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِهِ ۖ وَإِلَيْهِ النُّشُورُ -15 O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır. O Hâlıktır ki o, size Arzı zelûl (munkad) kıldı, haydin, o Arzın omuzlarında yürüyün de o yaradan lâtîfi habîrin rızkından yeyin, onadır fakat nihayet nüşûr Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O´dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O´nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O´nadır. O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allâh´ın rızkından yeyin. (Sonunda) Dönüş O´nadır (size verdiği ni´metlere karşı şükredip etmediğinizi sizden soracak, sizi hesaba çekecektir). O, O´dur ki, sizin için yeri münkat kıldı, artık onun (yeryüzünün) omuzlarında yürüyün ve rızkından yeyin ve dönüş de O´nadır. 29 / 562
67-Mülk Suresi

16.Ayet
أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ -16 Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle çalkalanıyor. Emîn misiniz o Semâdekinden; sizinle Arzı göçürüvermesinden? O vakıt bakarsınız ki o Arz çalkalanıyordur. Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır. Gökte olanın, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer, birden sallanmağa başlar (ve siz yerin dibine geçersiniz). Emin mi oldunuz, gökte olanın sizi yerin dibine geçirivermesinden? O vakit o yer, çalkanıverir. 29 / 562
67-Mülk Suresi

17.Ayet
أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ -17 Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgâr göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz! Yoksa emîn misiniz o Semâdekinden; üzerinize bir mermîler yağdırıcı gönderivermesinden? O vakıt bilirsiniz ki nasılmış inzarım? Yoksa gökte olanın üzerinize ´taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgar´ göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde Benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz. Yoksa siz, gökte olanın, üzerine taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? (O zaman) tehdidimin nasıl olduğunu bileceksiniz. Emin mi oldunuz o gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir rüzgar göndermesinden? Artık yakında bileceksiniz ki korkutmam nasıldır? 29 / 562
67-Mülk Suresi

18.Ayet
وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ -18 Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkâr etmenin sonucu nasıl oldu!? Filhakika onlardan evvelkiler de tekzib ettiler, fakat nasıl oldu inkârım Andolsun, kendilerinden öncekiler de yalanladı. Fakat Beni inkar (etmelerine karşılık verdiğim azap) nasılmış? Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama benim (onların yaptıklarını) inkârım nasıl oldu? Muhakkak ki, onlardan evvelkiler tekzîp etmişlerdi. Artık nasıl oldu inkârım? 29 / 562
67-Mülk Suresi

19.Ayet
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ ۚ مَا يُمْسِكُهُنَّ إِلَّا الرَّحْمَٰنُ ۚ إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَصِيرٌ -19 Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir. Bakmazlar mı ki üstlerinde uçan kuşlara, kanat süzerlerken ve yumarlarken? Rahmandır ancak onları tutan, şübhesiz ki o her şeyi görür. Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah´)tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, herşeyi hakkıyla görendir. Üstlerinde (kanatlarını) açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahmân´dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, herşeyi görmektedir. Üstlerinde olan kuşlara bakmazlar mı ki, kanatlarını açarlar ve kapayıverirler. Onları Rahmân´dan başkası tutuvermez. Şüphe yok ki o, her bir şeyi görücüdür. 29 / 562
67-Mülk Suresi

20.Ayet
أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ ۚ إِنِ الْكَافِرُونَ إِلَّا فِي غُرُورٍ -20 Yahut Rahmân’dan başka size yardım edecek şu ordunuz (taraftarlarınız) kimlerdir? İnkârcılar ancak bir aldanış içindedirler. Yoksa kimdir o Rahmanın berisinden şu sizin ordularınız ki sizi kurtaracak? Kâfirler başka değil, sade bir gurur içindedirler Rahmana karşı size yardım edecek olan kimmiş? Şu sizin ordunuz mu? Kafirler yalnızca bir gurur (kesin bir aldanış) içindedirler. Yahut Rahmân´dan başka size yardım ed(ip sizi O´nun azâbından kurtar)acak askeriniz kimdir? Kâfirler derin bir gaflet ve aldanma içindedirler. Yoksa sizin için kimdir o Rahmân´ın berisinde size yardım edecek ordunuz? Kâfirler ise ancak bir gurur içindedirler. 29 / 562
67-Mülk Suresi

21.Ayet
أَمَّنْ هَٰذَا الَّذِي يَرْزُقُكُمْ إِنْ أَمْسَكَ رِزْقَهُ ۚ بَلْ لَجُّوا فِي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ -21 Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular. Yoksa kimdir şu sizlere rızık verecek? O rızkını keserse? Hayır bir ürküntü ve azgınlık içinde inada dalmışlar Eğer O, rızkını tutsa (vermese), rızkınızı verecek olan kimmiş? Hayır; onlar, bir azgınlık ve nefret içinde inatla direniyorlar. Yahut Allâh, rızkını tutacak olursa size rızık verecek kimdir? Doğrusu onlar, azgınlık ve nefret içinde direnmektedirler. Eğer sizin rızkınızı kesmiş olursa, sizi merzûk edecek olan kimse kimdir? Hayır. Onlar bir böbürlenme ve bir kaçınma içinde devam eder dururlar. 29 / 562
67-Mülk Suresi

22.Ayet
أَفَمَنْ يَمْشِي مُكِبًّا عَلَىٰ وَجْهِهِ أَهْدَىٰ أَمَّنْ يَمْشِي سَوِيًّا عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ -22 Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi? İmdi yüzüstü kapanarak giden mi daha doğru? Yoksa dosdoğru bir cadde üzerinde düpedüz giden mi? Düşünmeli bir. Şu halde yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidayete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz yürümekte olan mı? Şimdi, yüzüstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa yolda düzgün yürüyen mi? İmdi yüzü üzerine kapanarak yürüyen mi daha çok hidâyete erendir, yoksa dosdoğru bir yol üzerinde dimdik yürüyen kimse mi? 29 / 562
67-Mülk Suresi

23.Ayet
قُلْ هُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۖ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ -23 De ki: “O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” De ki, odur ancak sizi inşa eyleyen ve size dinleyecek kulak, görecek gözler, duyacak gönüller veren, fakat sizler pek az şükr ediyorsunuz De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O´dur. Ne az şükrediyorsunuz?" De ki: "Sizi yaratan, size işitme (duyusu), gözler ve gönüller veren O´dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz? De ki: «O, o zâttır ki, sizi yarattı ve sizin için kulak ve gözler ve gönüller var kıldı. Pek az şükrediverirsiniz.» 29 / 562
67-Mülk Suresi

24.Ayet
قُلْ هُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ -24 De ki: “O, sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Ancak O’nun huzurunda toplanacaksınız.” De ki, odur sizi Arzda zürriyyet halinde yaratıp yayan, nihayet de hep toplanıp ona haşrolunacaksınız. De ki: "Sizi yeryüzünde üretip-türeten O´dur. Siz O´na toplanıp götürüleceksiniz." De ki: "Sizi yerde üreten O´dur ve toplanıp O´na götürüleceksiniz." De ki: «O, o (Zât)dır ki, sizi yeryüzünde (yaratıp) yaydı ve O´na toplanacaksınız.» 29 / 562
67-Mülk Suresi

25.Ayet
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -25 “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. Böyle iken diyorlar ki: Ne zaman bu va´d? Eğer sadıksanız? Derler ki: "Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit (ettiğiniz azap) ne zamanmış?" "Doğru (söylüyor) iseniz bu tehdid (ettiğiniz azâb) ne zaman gelecek?" diyorlar. Ve derler ki: «Şu vaadedilen, ne zamandır, eğer sâdıklar oldu iseniz?» 29 / 562
67-Mülk Suresi

26.Ayet
قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ -26 De ki: “O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.” De ki, o ılim ancak Allahın ındindedir, ben sade açık anlatan bir nezîr (kocundurucu bir Peygamber)im. De ki: "(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah´ın Katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." De ki: (Ona âit) Bilgi, Allâh´ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." De ki: «Şüphe yok, ona ait bilgi ancak Allah´ın indindedir ve ben muhakkak ki ancak açıkça bildiren bir korkutucu peygamberim.» 29 / 562
67-Mülk Suresi

27.Ayet
فَلَمَّا رَأَوْهُ زُلْفَةً سِيئَتْ وُجُوهُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَقِيلَ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَدَّعُونَ -27 Onu (azabı) yakından gördükleri zaman inkâr edenlerin yüzleri kötüleşir ve onlara, “İşte bu, (alaylı bir biçimde) isteyip durduğunuz şeydir” denir. Derken vaktı gelip de onu yakından gördüklerinde o küfredenlerin yüzleri kötüleşiverdi. Ve denildi ki işte, o sizin kendilerine da´vet edip durduğunuz budur Nihayet onu pek yakında gördüklerinde, o inkar edenlerin yüzleri kötüleşip-karardı. Ve: "İşte bu, sizin (gerçekleşmeyecek diye) öne sürüp durduğunuz şeydir" denildi. Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: "İşte çağırıp durduğunuz şey budur!" dendi. Vaktâ ki, onu (o azabı) yakın bir halde görüverdiler. Kâfir olmuş olanların yüzleri çirkinleşmiş oldu ve denildi ki: «İşte bu odur ki, siz bunu talep ettiniz.» 29 / 563
67-Mülk Suresi

28.Ayet
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَهْلَكَنِيَ اللَّهُ وَمَنْ مَعِيَ أَوْ رَحِمَنَا فَمَنْ يُجِيرُ الْكَافِرِينَ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ -28 De ki: “Söyleyin bakalım: Diyelim ki Allah beni ve beraberimdekileri helâk etti, yahut bize acıdı. Peki, ya inkârcıları elem dolu bir azaptan kim koruyacak?” De ki: Gördünüz mü? Allah beni ve beraberimdekileri helâk etse yâhud bize merhamet buyursa iki takdirde de kâfirleri elîm bir azâbdan kurtaracak kimdir? De ki: "Haber verir misiniz; eğer Allah, beni ve benimle birlikte olanları yıkıma uğratır ya da bizi esirgerse, (peki) bu durumda kafirleri acı bir azaptan kurtaracak olan kimdir?" De ki: "Baksanıza, eğer Allâh beni ve benimle beraber olanları öldürse de yahut bize acısa da (fark etmez,) kâfirleri acı azâbdan kim kurtarabilir?" De ki: «Gördünüz mü, eğer Allah beni ve benimle beraber olanları helâk etse veya bize rahmet buyursa, ya kâfirleri pek acıklı bir azabtan koruyacak kimdir?» 29 / 563
67-Mülk Suresi

29.Ayet
قُلْ هُوَ الرَّحْمَٰنُ آمَنَّا بِهِ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا ۖ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -29 De ki: “O, Rahmân’dır. O’na iman ettik, yalnızca O’na tevekkül ettik. Siz, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!” De ki: O öyle Rahman, işte biz ona iyman ettik ve ona dayanmaktayız, ileride sizler de bileceksiniz ki o açık bir dalâl içinde bulunan kim? De ki: "O (Allah) Rahman olan (esirgeyen koruyan)dır; biz O´na iman ettik ve O´na tevekkül ettik. Artık siz kimin açık bir sapmışlık içinde olduğunu pek yakında bileceksiniz." De ki: "O, çok merhametlidir. O´na inanmış, O´na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz." De ki: «O Rahmân´dır ki, O´na imân ettik ve O´na tevekkülde bulunduk. Artık yakında bileceksiniz ki o apaçık sapıklıkta bulunan kim imiş?» 29 / 563
67-Mülk Suresi

30.Ayet
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ أَصْبَحَ مَاؤُكُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْتِيكُمْ بِمَاءٍ مَعِينٍ -30 De ki: “Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?” De ki: Gördünüz mü? Sabaha kadar suyunuz bata kalırsa size bir âb-i revân getirecek kim? De ki: "Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir? De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akar su getirebilir?" De ki: «Bana haber veriniz, eğer suyunuz yerin dibine gidip çekiliverecek olsa artık size kim bir akar su getirecektir?» 29 / 563
68-Kalem Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ -1 (1-2) Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin. Nun ve kalem ve ehli kalemin satra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. Nûn. Kaleme ve (kalemle) yazdıklarına andolsun. Nûn ve Kalem´e ve yazdıkları şeylere andolsun ki, 29 / 563
68-Kalem Suresi

2.Ayet
مَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ -2 (1-2) Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin. Sen rabbının ni´meti ile, mecnun değilsin Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin. Sen, Rabbinin ni´metiyle cinlenmiş (deli) değilsin. Sen Rabbinin nîmeti sayesinde mecnûn değilsin. 29 / 563
68-Kalem Suresi

3.Ayet
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ -3 Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır. Ve tükenmez bir ecir var muhakkak senin için Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Senin için kesintisiz bir mükâfât vardır. Ve şüphe yok ki senin için bir tükenmez mükâfaat vardır. 29 / 563
68-Kalem Suresi

4.Ayet
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ -4 Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin. Ve her halde sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin. Ve muhakkak ki sen pek büyük bir ahlak üzerindesin. 29 / 563
68-Kalem Suresi

5.Ayet
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ -5 (5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler. Yakında göreceksin ve görecekler Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler. (Sen de) Göreceksin, onlar da görecekler; (5-6) Artık yakında göreceksin ve göreceklerdir, fitneye uğramış olan hanginiz imiş? 29 / 563
68-Kalem Suresi

6.Ayet
بِأَيْيِكُمُ الْمَفْتُونُ -6 (5-6) Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler. Hanginizde imiş o fitne, o cünun? Sizden, hanginizin ´fitneye tutulup-çıldırdığını.´ Hanginizin fitnelenmiş (cin çarpmış delirmiş) olduğunu. (5-6) Artık yakında göreceksin ve göreceklerdir, fitneye uğramış olan hanginiz imiş? 29 / 563
68-Kalem Suresi

7.Ayet
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ -7 Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir. Şübhesiz rabbındır en bilen yolundan sapanı, yine odur en bilen hidayete irenleri. Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir. Şüphesiz Rabbin, kim(ler)in kendi yolundan saptığını ve kimlerin yolda olduğunu en iyi bilen O´dur. (7-9) Şüphe yok ki Rabbindir, O´dur. O´nun yolundan sapıtmış olanı en ziyâde bilen ve O´dur hidâyete ereni de en ziyâde bilen. Artık o tekzîp edenlere itaat etmemekte devam et. Onlar arzu ettiler ki sen yaltaklanıvermiş olsa idin. O zaman onlar da yaltaklanacaklardı. 29 / 563
68-Kalem Suresi

8.Ayet
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ -8 O hâlde yalanlayanlara boyun eğme. O halde tanıma o yalan diyenleri Şu halde yalanlayanlara itaat etme. Öyleyse yalanlayanlara itâ´at etme. (7-9) Şüphe yok ki Rabbindir, O´dur. O´nun yolundan sapıtmış olanı en ziyâde bilen ve O´dur hidâyete ereni de en ziyâde bilen. Artık o tekzîp edenlere itaat etmemekte devam et. Onlar arzu ettiler ki sen yaltaklanıvermiş olsa idin. O zaman onlar da yaltaklanacaklardı. 29 / 563
68-Kalem Suresi

9.Ayet
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ -9 İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar. Arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakıt müdahene edeceklerdi Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı. İstediler ki, sen yağcılık yapasın da onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar). (7-9) Şüphe yok ki Rabbindir, O´dur. O´nun yolundan sapıtmış olanı en ziyâde bilen ve O´dur hidâyete ereni de en ziyâde bilen. Artık o tekzîp edenlere itaat etmemekte devam et. Onlar arzu ettiler ki sen yaltaklanıvermiş olsa idin. O zaman onlar da yaltaklanacaklardı. 29 / 563
68-Kalem Suresi

10.Ayet
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَهِينٍ -10 (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, Şunların hiçbirine itâ´at etme: Yemin edip duran aşağılık, (10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men´e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana. 29 / 563
68-Kalem Suresi

11.Ayet
هَمَّازٍ مَشَّاءٍ بِنَمِيمٍ -11 (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. Gammaz, koğuculukla gezer Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), Kötüleyip duran, söz götürüp getiren, (10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men´e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana. 29 / 563
68-Kalem Suresi

12.Ayet
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ -12 (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. Hayır engeli, mütecâviz, vebâl yüklü Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar, Hayra engel olan, saldırgan, günâhkâr, (10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men´e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana. 29 / 563
68-Kalem Suresi

13.Ayet
عُتُلٍّ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ -13 (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. zobu, sonra da dakma (zenîm) Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik; Kaba, sonra da kötülükle damgalı, (13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.» 29 / 563
68-Kalem Suresi

14.Ayet
أَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ -14 (10-14) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye, Mal ve oğullar sâhibi olmuş diye (yolunu şaşırmış). (13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.» 29 / 563
68-Kalem Suresi

15.Ayet
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ -15 Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der. Karşısında âyetlerimiz okunurken «eskilerin masalları» dedi Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen. Kendisine âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları" der. (13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.» 29 / 563
68-Kalem Suresi

16.Ayet
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ -16 Yakında biz onun burnunu damgalayacağız. Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. Biz onu burnunun üzerine damga vurup işâretleyeceğiz. Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız. 29 / 564
68-Kalem Suresi

17.Ayet
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ -17 Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi. Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi; sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi. Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. Biz bunlara da belâ verdik, şu bahçe sâhiplerine belâ verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. Şüphe yok ki Biz bunları da, bostan sahiplerini belaya uğrattığımız gibi belaya uğrattık. O vakit ki onlar yemîn etmişlerdi ki, sabahleyin erkenden elbette o bostandaki mahsulâtı devşireceklerdi. 29 / 564
68-Kalem Suresi

18.Ayet
وَلَا يَسْتَثْنُونَ -18 (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.) Bir istisna da yapmıyorlardı (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı. İstisnâ da etmiyorlar (Allâh dilerse biçeriz demiyorlar)dı. (18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi. 29 / 564
68-Kalem Suresi

19.Ayet
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ -19 Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı. Derken ona rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela´ onun üstünü sarıp-kuşatıverdi. Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir belâ, onu sardı da, (18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi. 29 / 564
68-Kalem Suresi

20.Ayet
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ -20 Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü. Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi. Bahçe simsiyah kesiliverdi. (20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler. 29 / 564
68-Kalem Suresi

21.Ayet
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ -21 (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler. Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler. Sabahleyin birbirlerine seslendiler: (20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler. 29 / 564
68-Kalem Suresi

22.Ayet
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ -22 (21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler. Haydin kesecekseniz harsinize irkence koşun dediler. "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın." "Haydi devşirecekseniz erkenden ekininize gidin" diye. (22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler. 29 / 564
68-Kalem Suresi

23.Ayet
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ -23 (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular. Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı: Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler: Derken yürüdüler; fısıldaşıyorlardı: (22-23) «Eğer kesip devşirecek iseniz (bostanınıza) sabahleyin erken varınız.» Artık aralarında gizlice söyleşerek gidiverdiler. 29 / 564
68-Kalem Suresi

24.Ayet
أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ -24 (23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular. Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın." "Sakın, bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diye. (24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler. 29 / 564
68-Kalem Suresi

25.Ayet
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ -25 (Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar. Sırf bir men´a güçleri yeterek erkenden gittiler. (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler. Devşirebileceklerini umarak erkenden gittiler. (24-25) «Sakın bugün aranızda bir yoksul o bostana girivermesin,» diyorlardı. Ve yoksulları men´e kâdir oldukları halde erkenden gidiverdiler. 29 / 564
68-Kalem Suresi

26.Ayet
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ -26 Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler. Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler. Fakat bahçeyi görünce: "Herhalde biz yolu şaşırdık." dediler. (26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.» 29 / 564
68-Kalem Suresi

27.Ayet
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ -27 (Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler. Yok biz mahrum edilmişiz "Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık." "Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık!" (26-27) Vaktâ ki o bostanlarını (o halde) gördüler, dediler ki: «Şüphe yok bizler elbette sapık kimseleriz. Hayır, biz mahrum kimseleriz.» 29 / 564
68-Kalem Suresi

28.Ayet
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ -28 Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi. Ortancaları (en mu´tedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah´ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?" Orta (yolda giden iyi)leri: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi. Orta halde bulunanları dedi ki: «Ben size, ´tesbih eder olmalı değil misiniz?´ demedim mi?» 29 / 564
68-Kalem Suresi

29.Ayet
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ -29 Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler. Sübhansın ya rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz Dediler ki: "Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz." "Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zulmedenlermişiz!" dediler. (29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar. 29 / 564
68-Kalem Suresi

30.Ayet
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ -30 Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar. Dönüp birbirlerini kınamağa başladılar: (29-30) Dediler ki: «Ey Rabbimiz! Seni tesbih (tenzih) ederiz, muhakkak ki, biz zalim kimseler olduk.» Artık birbirlerine dönerek birbirlerini levme başladılar. 29 / 564
68-Kalem Suresi

31.Ayet
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ -31 Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!” Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler. "Yazık bize, dediler, biz azgınlarmışız!" (31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.» 29 / 564
68-Kalem Suresi

32.Ayet
عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ -32 “Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.” Ola ki rabbımız bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi rabbımıza çeviriyoruz "Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz´e rağbet eden kimseleriz." "Belki Rabbimiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir. Biz Rabbimize yönelir, O´ndan umarız." (31-32) Dediler ki: «Yazıklar olsun bizlere. Şüphe yok ki biz haddi tecavüz etmişler olduk. Umulur ki Rabbimiz bize ondan daha hayırlısını bedel olarak verir, şüphe yok ki biz teveccüh edip Rabbimizin affını rica edenleriz.» 29 / 564
68-Kalem Suresi

33.Ayet
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ -33 İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi! İşte böyledir azâb ve elbette Âhıret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi. İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler. İşte azâb böyledir. Âhiret azâbı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi. İşte azap böylecedir ve muhakkak ki, ahiret azabı daha büyüktür, eğer bilselerdi. 29 / 564
68-Kalem Suresi

34.Ayet
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ -34 Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. Şübhesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının ındinde na´îm Cennetleri. Doğrusu, muttaki olanlar için Rableri Katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır. Korunanlar için de Rableri katında ni´met bahçeleri vardır. (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? 29 / 564
68-Kalem Suresi

35.Ayet
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ -35 Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız? Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız? Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç? (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? 29 / 564
68-Kalem Suresi

36.Ayet
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ -36 Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Neniz var? Nasıl hukm ediyorsunuz? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz? (34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz? 29 / 564
68-Kalem Suresi

37.Ayet
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ -37 Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz? Yoksa size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz? (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. 29 / 564
68-Kalem Suresi

38.Ayet
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ -38 Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?) Siz âlemde her neyi ıhtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye? İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye. Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz? (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. 29 / 564
68-Kalem Suresi

39.Ayet
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ -39 Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız? Yoksa size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var; Siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye? Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye. Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyâmete kadar sürecek andlarınız mı var üzerimizde? (37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir. 29 / 564
68-Kalem Suresi

40.Ayet
سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ -40 Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?” Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi? Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak? Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak? (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. 29 / 564
68-Kalem Suresi

41.Ayet
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ -41 Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını! Yoksa onların şerikleri mi var? O halde şeriklerini getirsinler, sadık iseler. Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler. Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar. (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. 29 / 564
68-Kalem Suresi

42.Ayet
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ -42 (42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı. O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye da´vet edilirler o vakıt güçleri yetmez. Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Bacaktan açılacağı (paçanın sıvanacağı, işlerin güçleşeceği) ve secdeye da´vet edilecekleri gün (secde) edemezler. (40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır. 29 / 564
68-Kalem Suresi

43.Ayet
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ -43 (42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı. Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur, halbuki o secdeye onlar sağ sâlim iken da´vet olunuyorlardı. Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük´, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. Gözleri düşük olarak yüzlerini bir zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye da´vet edilirler (fakat secde etmezler)di. Gözleri kararmış, kendilerini zillet kaplamış (bulunurlar). Halbuki onlar sapasağlam iken bu secdelere dâvet olunuyorlardı. 29 / 565
68-Kalem Suresi

44.Ayet
فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ -44 (Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız. O halde bana bırak bu sözü tekzib edenleri, biz onları istidrac ile çıkarır, bilemiyecekleri cihetten yuvarlarız. Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız. Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece (azâba) yaklaştıracağız. Artık bu kelâmı tekzîp edenleri bana bırak. Onları bilmedikleri bir taraftan derece derece (azaba) yaklaştıracağız. 29 / 565
68-Kalem Suresi

45.Ayet
وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ -45 Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır. Ve ben onların ipini uzatırım, çünkü fendim sağlamdır. Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette Benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır (onu kimse bozamaz). (45-46) Ve onlar için bir mühlet veririm. Şüphe yok ki, benim fendim sağlamdır. Yoksa onlardan bir ücret mi istiyorsun da, artık onlar bir borçtan dolayı ağır bir yük altında mı bulunmuşlardır? 29 / 565
68-Kalem Suresi

46.Ayet
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ -46 Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir? Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da mı cereme vermekten ezilmişler? Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar? Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar? (45-46) Ve onlar için bir mühlet veririm. Şüphe yok ki, benim fendim sağlamdır. Yoksa onlardan bir ücret mi istiyorsun da, artık onlar bir borçtan dolayı ağır bir yük altında mı bulunmuşlardır? 29 / 565
68-Kalem Suresi

47.Ayet
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ -47 Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar? Yoksa gayb yanlarında da onlar mı yazıyorlar? Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar? Yoksa gayb (görünmez bilgi hazinesi), kendi yanlarında da onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar? Yoksa onların yanlarında gayb mi vardır ki, artık onlar yazıveriyorlar? 29 / 565
68-Kalem Suresi

48.Ayet
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ -48 Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı. O halde sabret rabbının hukmüne de sahib-i hut gibi olma, hani öfkeye boğulmuş da nida etmişti. Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu. Sen Rabbinin hükmüne sabret, balık sâhibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah´a) seslenmişti. Artık sen Rabbinin hükmüne sabret. O balık sahibi gibi olma. O zaman ki, O gazaba tutulmuş olduğu bir halde nidâ etti. 29 / 565
68-Kalem Suresi

49.Ayet
لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ -49 Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı. Rabbından bir ni´met yetişmiş olmasa idi ona, elbette o fazaya fena bir halde atılacaktı. Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı. Eğer Rabbinden ona bir ni´met yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. Eğer ona Rabbinden bir nîmet erişmiş olmasa idi, elbette fezaya metrut bir halde atılmış olacaktı. 29 / 565
68-Kalem Suresi

50.Ayet
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ -50 (Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı. Fakat rabbı onu ıstıfa buyurdu da salihînden kıldı. Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı. Fakat Rabbi onun du´âsını kabul etti de onu Sâlih (iyi insan)lardan yaptı. (50-51) Fakat onu Rabbi mümtaz kıldı. Artık onu sâlihlerden kılmış oldu. Ve az kaldı ki, o kâfir olanlar, o zikri işittikleri zaman seni gözleriyle kaydırıversinler ve derler ki: «Şüphe yok, o elbette bir mecnûndur.» 29 / 565
68-Kalem Suresi

51.Ayet
وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ -51 Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar. Ve gerçek o küfr edenler o zikri işittikleri vakıt az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı, bir de durmuşlar o her halde bir mecnun diyorlar. O inkar edenler, zikri (Kur´an´ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. O inkâr edenler Zikr (Kur´ân)´ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. "O mecnundur" diyorlardı. (50-51) Fakat onu Rabbi mümtaz kıldı. Artık onu sâlihlerden kılmış oldu. Ve az kaldı ki, o kâfir olanlar, o zikri işittikleri zaman seni gözleriyle kaydırıversinler ve derler ki: «Şüphe yok, o elbette bir mecnûndur.» 29 / 565
68-Kalem Suresi

52.Ayet
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ -52 Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür. Halbuki o halis bir zikirdir bütün ukalâ âlemleri için Oysa o (Kur´an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir. Halbuki o, âlemler için uyarıdan başka bir şey değildir! Halbuki, o başka değil âlemler için bir mev´izadır. 29 / 565
69-Hakka Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْحَاقَّةُ -1 Gerçekleşecek olan kıyamet! O Hâkka ´Elbette gerçekleşecek olan´ (kıyamet). Gerçekleşen, O zûhura geleceği muhakkak olan. 29 / 565
69-Hakka Suresi

2.Ayet
مَا الْحَاقَّةُ -2 Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet? Ne Hâkka? Nedir o ´muhakkak gerçekleşecek olan?´ Nedir o gerçekleşen? Nedir o zûhura geleceği muhakkak olan? 29 / 565
69-Hakka Suresi

3.Ayet
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحَاقَّةُ -3 Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin? Ve ne bildirdi sana dirayetle? Nedir o Hâkka? O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir? Gerçekleşenin ne olduğunu nerden bileceksin? Ve o zûhura geleceği muhakkak olan şeyi (yani Kıyameti) sana ne şey bildirdi? 29 / 565
69-Hakka Suresi

4.Ayet
كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ -4 Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar. İnanmadı Semud-ü Âd o kariaya. Semud ve Ad (toplumları), karia’yı yalan saydılar. Semûd ve ´Âd (kavimleri), başa çarpan olayı yalanladılar. Semûd ve Âd kavimleri. O korkunç vak´ayı (yani Kıyameti) yalan saymıştı. 29 / 565
69-Hakka Suresi

5.Ayet
فَأَمَّا ثَمُودُ فَأُهْلِكُوا بِالطَّاغِيَةِ -5 Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi. Amma Semud ihlâk ediliverdiler o tâgıye ile Bu nedenle Semud (halkı), korkunç bir sesle helak edildi. Bu yüzden Semûd (kavmi) azgın bir vak´a ile helâk edildiler. (5-7) Artık Semûd (kavmi) hadden aşırı bir hadise ile helâk edildiler. Âd (kavmi) ise onlar da son derece kuvvetli bir rüzgar ile helâk edildiler. (Cenâb-ı Hak) Onu (o rüzgarı) yedi gece ve sekiz gün ardı ardına onların üzerlerine musallat etti. Artık o kavmi görürsün ki, onlar sanki içleri bomboş hurma kökleriymiş gibi yere yıkılmışlardır. 29 / 565
69-Hakka Suresi

6.Ayet
وَأَمَّا عَادٌ فَأُهْلِكُوا بِرِيحٍ صَرْصَرٍ عَاتِيَةٍ -6 Âd kavmine gelince, onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgârla helâk edildi. Ve amma Âd onlar da ihlâk ediliverdiler bir sarsar rüzgâr, azgın bir fırtına ile Ad (halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. ´Âd (kavmi) ise uğultulu, azgın bir kasırga ile helâk edildiler. (5-7) Artık Semûd (kavmi) hadden aşırı bir hadise ile helâk edildiler. Âd (kavmi) ise onlar da son derece kuvvetli bir rüzgar ile helâk edildiler. (Cenâb-ı Hak) Onu (o rüzgarı) yedi gece ve sekiz gün ardı ardına onların üzerlerine musallat etti. Artık o kavmi görürsün ki, onlar sanki içleri bomboş hurma kökleriymiş gibi yere yıkılmışlardır. 29 / 565
69-Hakka Suresi

7.Ayet
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَىٰ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ -7 Allah, onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş hâlde görürdün. müsellat etmişti Allah onun üzerlerine yedi gece sekiz gün husûm halinde, köklerini kesmek üzere müstemirren. Bir de görürsün ki o kavmı o müddet zarfında yıkıla kalmışlar. Ve sanki içleri kof hurma kütükleri imişler (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. (Allâh) Onu, yedi gece, sekiz gün ardı ardına onların üzerine saldı. O kavmi orada, içi boş hurma kütükleri gibi serilmiş görürsün. (5-7) Artık Semûd (kavmi) hadden aşırı bir hadise ile helâk edildiler. Âd (kavmi) ise onlar da son derece kuvvetli bir rüzgar ile helâk edildiler. (Cenâb-ı Hak) Onu (o rüzgarı) yedi gece ve sekiz gün ardı ardına onların üzerlerine musallat etti. Artık o kavmi görürsün ki, onlar sanki içleri bomboş hurma kökleriymiş gibi yere yıkılmışlardır. 29 / 565
69-Hakka Suresi

8.Ayet
فَهَلْ تَرَىٰ لَهُمْ مِنْ بَاقِيَةٍ -8 Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun? Bak şimdi görebilir misin onlardan bir bakıyye. Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun? Onlardan hiç geri kalan görüyor musun? İmdi onlar için geriye kalmış (bir fert) görebilir misin? 29 / 565
69-Hakka Suresi

9.Ayet
وَجَاءَ فِرْعَوْنُ وَمَنْ قَبْلَهُ وَالْمُؤْتَفِكَاتُ بِالْخَاطِئَةِ -9 Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler. Firavin de geldi, ondan evvelkiler de, mü´tefikeler de hep o hatâ ile Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler. Fir´avn ve ondan öncekiler ve altüst olmuş kentler(in halkı olan Lût kavmi) de hatâlı iş yaptılar. Fir´avun da ve ondan evvelkiler de ve inkilâbata uğrayanlar da o büyük suçu (meydana) getirdi. 29 / 566
69-Hakka Suresi

10.Ayet
فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَابِيَةً -10 Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı. Hep rablarının Resulüne âsî oldular o da onları alıverdi mütezayid bir tutuş (kahir bir kabza) ile Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı. Rablerinin elçisine karşı geldiler. O da onları şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı. Rablerinin Peygamberine isyan ettiler. Artık (Cenâb-ı Hak) onları pek şiddetli bir şekilde yakaladı. 29 / 566
69-Hakka Suresi

11.Ayet
إِنَّا لَمَّا طَغَى الْمَاءُ حَمَلْنَاكُمْ فِي الْجَارِيَةِ -11 (11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin. Halbuki biz o su tuğyan ettiği vakıt sizi akan gemide taşıdık Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide Biz sizi taşıdık; Su(lar) kabarınca biz sizi, akıp giden (gemi)de taşıdık. (11-12) Şüphe yok ki, su taştığı zaman sizi o akan gemiye Biz yükledik. Onu (o necâtı) sizin için bir ibret kılmamız için ve hıfzeden kulakların onu anlamaları için (öyle yaptık). 29 / 566
69-Hakka Suresi

12.Ayet
لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ -12 (11-12) Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin. Onu sizlere bir anid yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. ´Gerçeği belleyip kavrayabilen´ kullar da onu belleyip-kavrasın.´ Ki onu size bir ibret yapalım ve belleyen kulak(lar) onu bellesin. (11-12) Şüphe yok ki, su taştığı zaman sizi o akan gemiye Biz yükledik. Onu (o necâtı) sizin için bir ibret kılmamız için ve hıfzeden kulakların onu anlamaları için (öyle yaptık). 29 / 566
69-Hakka Suresi

13.Ayet
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ نَفْخَةٌ وَاحِدَةٌ -13 (13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. Çünkü sur üfürülüp de bir tek nefha Artık sur´a tek bir üfürülüşle üfürüleceği. Sûr´a bir tek üfleme üflendiği, (13-14) Vaktâ ki Sûr´a bir üfürülme ile üfürülmüş olur. Ve yer ve dağlar yerlerinden kaldırılmış ve birbirine bir çarpışla çarpmış, darmadağın olmuş bulunur. 29 / 566
69-Hakka Suresi

14.Ayet
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً -14 (13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. O yer ve dağlar yükletilip arkasından da bir çarpılış çarpıldılar mı bir daf´a Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, (13-14) Vaktâ ki Sûr´a bir üfürülme ile üfürülmüş olur. Ve yer ve dağlar yerlerinden kaldırılmış ve birbirine bir çarpışla çarpmış, darmadağın olmuş bulunur. 29 / 566
69-Hakka Suresi

15.Ayet
فَيَوْمَئِذٍ وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ -15 (13-15) Sûr’a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. İşte o gün o vâkıa vukua gelmiştir İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur. İşte o gün, olan olmuştur. (15-17) İşte o günde Kıyamet vukûa gelmiş olur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o günde pek zaiftir. Ve melek (zümresi) onun çevresindedir ve Rabbin Arş´ını, başları üzerinde sekiz melek yüklenir. 29 / 566
69-Hakka Suresi

16.Ayet
وَانْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَهِيَ يَوْمَئِذٍ وَاهِيَةٌ -16 Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Ve Semâ yarılmış o da o gün sarkmıştır, Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, ´sarkmış-za´fa uğramıştır.´ Gök yarılmıştır; o gün o, zayıf, sarkıktır. (15-17) İşte o günde Kıyamet vukûa gelmiş olur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o günde pek zaiftir. Ve melek (zümresi) onun çevresindedir ve Rabbin Arş´ını, başları üzerinde sekiz melek yüklenir. 29 / 566
69-Hakka Suresi

17.Ayet
وَالْمَلَكُ عَلَىٰ أَرْجَائِهَا ۚ وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ -17 Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin Arş’ını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. öyle ki melekler, kenarları üzerindedir ve üstlerinde o gün rabbının Arşını sekiz hâmil olur Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır. Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabbinin tahtını, üstlerinde sekiz (melek) taşır. (15-17) İşte o günde Kıyamet vukûa gelmiş olur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o günde pek zaiftir. Ve melek (zümresi) onun çevresindedir ve Rabbin Arş´ını, başları üzerinde sekiz melek yüklenir. 29 / 566
69-Hakka Suresi

18.Ayet
يَوْمَئِذٍ تُعْرَضُونَ لَا تَخْفَىٰ مِنْكُمْ خَافِيَةٌ -18 O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. O gün arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. O gün (Allah´a) arz olunursunuz. Sizden hiçbir giz, (Allah´a) gizli kalmaz. O gün arzolunacaksınız, sizden hiçbir gizli şey, gizli kalmaz. 29 / 566
69-Hakka Suresi

19.Ayet
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ -19 İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: “Gelin, kitabımı okuyun!” İşte o vakıt kitabına sağıyle irdirilmiş olan kimse der ki: ha alın okuyun kitabımı Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun." Kitabı sağından verilen: "Alın Kitabımı okuyun" der. Artık kime ki, kitabı sağ tarafından verilmiş olur. Der ki: «Alınız kitabımı, okuyunuz.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

20.Ayet
إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ -20 “Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.” Çünkü ben sezmiştim ki ben kavuşacağım hisabıma "Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım." "Ben hesabımla karşılaşacağımı sezmiştim zaten." (20-21) «Şüphe yok, ben zannetmiştim ki, ben muhakkak hesabıma uğrayacağım.» İmdi o, hoşnut olduğu bir yaşayıştadır. 29 / 566
69-Hakka Suresi

21.Ayet
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ -21 Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. Artık o, hoşnud bir hayatta Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Artık o, memmun eden bir yaşam içindedir. (20-21) «Şüphe yok, ben zannetmiştim ki, ben muhakkak hesabıma uğrayacağım.» İmdi o, hoşnut olduğu bir yaşayıştadır. 29 / 566
69-Hakka Suresi

22.Ayet
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ -22 Yüksek bir cennettedir. Yüksek bir Cennettedir Yüksek bir cennette. Yüksek bir bahçede. Bir yüksek cennet içindedir. 29 / 566
69-Hakka Suresi

23.Ayet
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ -23 Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir). Divşirimleri yakında Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün)leri pek yakındır. Ki devşirmesi kolay (meyvaları yakın. Oturan, elini uzatıp alabilir). (23-24) Toplanacak semereleri pek yakındır. Afiyetle yeyin ve için, geçmiş günlerde takdim etmiş olduğunuz şeylerin mükâfaatı olarak. 29 / 566
69-Hakka Suresi

24.Ayet
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا أَسْلَفْتُمْ فِي الْأَيَّامِ الْخَالِيَةِ -24 (Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için. Yeyin için afiyet olsun, takdim ettiklerinize mukabil geçmiş günlerde "Geride kalan günlerde, ´peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,´ afiyetle yiyin ve için." "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü âfiyetle yeyin, için!" (23-24) Toplanacak semereleri pek yakındır. Afiyetle yeyin ve için, geçmiş günlerde takdim etmiş olduğunuz şeylerin mükâfaatı olarak. 29 / 566
69-Hakka Suresi

25.Ayet
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِشِمَالِهِ فَيَقُولُ يَا لَيْتَنِي لَمْ أُوتَ كِتَابِيَهْ -25 Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.” Amma kitabına soliyle irdirilmiş olan da der ki: eyvah keşke erdirilmese idim kitabıma Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi." Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke bana Kitabım verilmeseydi!" (25-27) Fakat o kimseye ki, kitabı sol tarafından verilmiş olur, (o da) der ki: «Keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi.» «Hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. Keşke o (ölüm hayatımı) kesip bitirmiş olsa idi.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

26.Ayet
وَلَمْ أَدْرِ مَا حِسَابِيَهْ -26 “Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.” Ve vâkıf olmasa idim ne imiş? Hisabıma "Hesabımı hiç bilmeseydim." "Şu hesabımı hiç bilmemiş olsaydım!" (25-27) Fakat o kimseye ki, kitabı sol tarafından verilmiş olur, (o da) der ki: «Keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi.» «Hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. Keşke o (ölüm hayatımı) kesip bitirmiş olsa idi.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

27.Ayet
يَا لَيْتَهَا كَانَتِ الْقَاضِيَةَ -27 “Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.” nolurdu iş bitiren olaydı o ölüm "Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. "Keşke (ölüm) işimi bitirmiş olsaydı!" (25-27) Fakat o kimseye ki, kitabı sol tarafından verilmiş olur, (o da) der ki: «Keşke kitabım bana verilmemiş olsa idi.» «Hesabımın da ne olduğunu bilmese idim. Keşke o (ölüm hayatımı) kesip bitirmiş olsa idi.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

28.Ayet
مَا أَغْنَىٰ عَنِّي مَالِيَهْ ۜ -28 “Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.” Hiçbir şey´e yaramadı benden yana malım "Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı." "Malım bana hiçbir yarar sağlamadı." (28-29) «Malım bana bir fâidebahş olmadı.» «Benim saltanatım (malikiyyetim) benden zâil olup gitti.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

29.Ayet
هَلَكَ عَنِّي سُلْطَانِيَهْ -29 “Saltanatım da yok olup gitti.” Mahv oldu benden saltanat-ü sâmanım "Güç ve kudretim yok olup gitti." "Gücüm (saltanatım) benden yok olup gitti" (28-29) «Malım bana bir fâidebahş olmadı.» «Benim saltanatım (malikiyyetim) benden zâil olup gitti.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

30.Ayet
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ -30 (Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.” Tutun onu hemen bağlayın onu (Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın." (Allâh, cehennemin muhafızlarına buyurur:) "Tutun onu, bağlayın onu." (30-31) Târaf-ı ilâhiden de denilecekdir ki: «(Onu tutun da) Ellerini boynuna bağlayın. Sonra cehenneme kavuşturun!» 29 / 566
69-Hakka Suresi

31.Ayet
ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ -31 “Sonra onu cehenneme atın.” Sonra ancak Cahîme yaslayın onu "Sonra çılgın alevlerin içine atın." "Sonra cehenneme sallayın onu!" (30-31) Târaf-ı ilâhiden de denilecekdir ki: «(Onu tutun da) Ellerini boynuna bağlayın. Sonra cehenneme kavuşturun!» 29 / 566
69-Hakka Suresi

32.Ayet
ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعًا فَاسْلُكُوهُ -32 “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.” Sonra bir zincirde, ki boyu yetmiş arşın, yollayın onu "Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin." "Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu!" (32-33) «Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir içinde olarak onu sevkedin. Muhakkak ki o, azîm olan Allah´a imân etmez idi.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

33.Ayet
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ -33 “Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.” Çünkü o Allahu Azîmü´ş-şan´a inanmıyordu "Çünkü, o, büyük olan Allah´a iman etmiyordu." "Çünkü o büyük Allah´a inanmıyordu." (32-33) «Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir içinde olarak onu sevkedin. Muhakkak ki o, azîm olan Allah´a imân etmez idi.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

34.Ayet
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ -34 “Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.” Ve fukaranın yiyeceğine hiç bakmıyordu "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı." "Yoksulu doyurmaya ön ayak olmuyurdu!" «Ve yoksullara yemek verilmesine teşvikte bulunmazdı.» 29 / 566
69-Hakka Suresi

35.Ayet
فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هَاهُنَا حَمِيمٌ -35 “Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.” bu gün de ona yok kanı sıcak bir hısım "Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." Bugün burada onun için candan bir dost yoktur. (35-36) Artık onun için burada bir şefkatli karîb yoktur. Ve yemek de yoktur, kanlı irinden olan müstesna. 29 / 567
69-Hakka Suresi

36.Ayet
وَلَا طَعَامٌ إِلَّا مِنْ غِسْلِينٍ -36 “Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.” Ne de bir taam, bir «gıslîn» den başka "İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur." İrinden başka yiyecek de yoktur. (35-36) Artık onun için burada bir şefkatli karîb yoktur. Ve yemek de yoktur, kanlı irinden olan müstesna. 29 / 567
69-Hakka Suresi

37.Ayet
لَا يَأْكُلُهُ إِلَّا الْخَاطِئُونَ -37 Onu günahkârlardan başkası yemez.” Ki onu kimse yemez hatâkâr canîlerden başka. "Bunu da, hata edenlerden başkası yemez." Onu, (bile bile) hatâ işleyenlerden başkası yemez. (37-38) Onu ise günahkârlardan başkası yemez. Artık yok, görür olduğunuza yemin ederim. 29 / 567
69-Hakka Suresi

38.Ayet
فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ -38 (38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. Artık yok, kasem ederim ki gördüklerinize Hayır; gördüklerinize yemin ederim, Yoo, yemin ederim; gördüklerinize, (37-38) Onu ise günahkârlardan başkası yemez. Artık yok, görür olduğunuza yemin ederim. 29 / 567
69-Hakka Suresi

39.Ayet
وَمَا لَا تُبْصِرُونَ -39 (38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. Ve görmediklerinize Görmediklerinize de. Ve görmediklerinize, Ve göremez olduğunuza da yemin ederim. 29 / 567
69-Hakka Suresi

40.Ayet
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ -40 (38-40) Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur’an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah’tan alıp tebliğ ettiği) sözüdür. O hiç şübhesiz kerîm bir Resulün getirdiği sözdür Hiç şüphesiz o (Kur´an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. Ki, o (Kur´ân) elbette değerli bir elçinin sözüdür. Şüphe yok ki, o (Kur´an) kerîm olan bir peygamberin (tebliğ ettiği) bir kelâmdır. 29 / 567
69-Hakka Suresi

41.Ayet
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ ۚ قَلِيلًا مَا تُؤْمِنُونَ -41 O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Ve o bir şâir sözü değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz? O, bir şâ´irin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Ve o bir şair sözü değildir. Siz pek az şeye inanıyorsunuz. 29 / 567
69-Hakka Suresi

42.Ayet
وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ -42 Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! bir kâhin sözü de değildir, siz pek az düşünüyorsunuz Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz? Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! Bir kâhinin sözü de değildir. Ne kadar az düşünüyorsunuz. 29 / 567
69-Hakka Suresi

43.Ayet
تَنْزِيلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ -43 O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. O rabbül´âlemînden bir tenzildir Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. 29 / 567
69-Hakka Suresi

44.Ayet
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ -44 (44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. O bize isnaden ba´zı lâflar uydurmağa kalkışsaydı Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. Eğer o, (Muhammed), bazı laflar uydurup bize iftirâ etseydi, Eğer o (peygamber bi´lfarz) bâzı lâkırdıları Bize karşı bir iftira olarak söylemiş olsa idi, 29 / 567
69-Hakka Suresi

45.Ayet
لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ -45 (44-45) Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Elbette biz onu ondan dolayı yemîniyle yakalar (kuvvetle tutar hıncını alır)dık. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. Elbette onun sağ (elini veya kuvvet)ini alırdık. (45-46) Elbette ki onu sağ tarafından yakalardık. Sonra O´ndan yürek damarını kesiverirdik. 29 / 567
69-Hakka Suresi

46.Ayet
ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ -46 Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Sonra da ondan vetînini (iliğini) keser atardık Sonra onun can damarını elbette keserdik. Sonra onun can damarını keserdik. (45-46) Elbette ki onu sağ tarafından yakalardık. Sonra O´ndan yürek damarını kesiverirdik. 29 / 567
69-Hakka Suresi

47.Ayet
فَمَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ -47 Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı. O vakıt sizden hiç biriniz ona siper de olamazdınız O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı. (47-48) Artık sizden bir kimse de yoktur ki, ondan men ediciler olabilsinler. Ve şüphe yok ki, o (Kur´ânı Mübîn) muttakîler için elbette bir mev´izadır. 29 / 567
69-Hakka Suresi

48.Ayet
وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّقِينَ -48 Şüphesiz Kur’an, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür. Ve o hiç şüphesiz unutulmıyacak bir öğüddür korunacaklar için Çünkü o (Kur´an, Allah´tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür. O (Kur´ân), korunanlar için bir öğüttür. (47-48) Artık sizden bir kimse de yoktur ki, ondan men ediciler olabilsinler. Ve şüphe yok ki, o (Kur´ânı Mübîn) muttakîler için elbette bir mev´izadır. 29 / 567
69-Hakka Suresi

49.Ayet
وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ -49 Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz. Bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmıyanlar var Elbette Biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz. Biz, içinizde yalanlayanlar bulunduğunu elbette biliyoruz. Ve muhakakak ki, Biz elbette biliriz. Şüphe yok ki, sizden tekzîp edenler vardır. 29 / 567
69-Hakka Suresi

50.Ayet
وَإِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِرِينَ -50 Şüphesiz Kur’an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir. Ve her halde o, kâfirler üzerinde bir hasrettir Gerçekten o (Kur´an), kafirler için bir hasrettir. Doğrusu o, kâfirler için hasrettir. Ve muhakkak ki, o (Kur´ân-ı Azîm) elbette kâfirlerin üzerlerine bir hasrettir. 29 / 567
69-Hakka Suresi

51.Ayet
وَإِنَّهُ لَحَقُّ الْيَقِينِ -51 Şüphesiz Kur’an, gerçek kesin bilgidir. Ve o hiç şübhesiz hakkulyakîn´dir Ve şüphesiz o, kesin bir gerçektir (hakku´l-yakîn). O, kesin gerçektir. Ve şüphe yok ki O, bilâşekk, gerçek bir hakîkattır. 29 / 567
69-Hakka Suresi

52.Ayet
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظِيمِ -52 O hâlde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et. haydi tesbih et rabbının azîm ismiyle Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et. Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et (O´nun eksikliklerinden uzak, yücelerden yüce olduğunu an). Artık o Azîm Rabbinin ismiyle tesbihe devam et. 29 / 567
70-Mearic Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ -1 (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. İstedi bir sâil bir azâbı ki olacak İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi. Bir soran, inecek azâbı sordu: (1-2) Bir talip, vaki olacak azabı taleb etti. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur. 29 / 567
70-Mearic Suresi

2.Ayet
لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ -2 (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. Kâfirler için yok onu defi´ edecek Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur. Kâfirler için, ki onu savacak yoktur, (1-2) Bir talip, vaki olacak azabı taleb etti. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur. 29 / 567
70-Mearic Suresi

3.Ayet
مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ -3 (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu. O, mi´racların sahibi Allahdan (Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah´tandır. Yükselme derecelerinin sâhibi Allah´tan. (O azap) Yüksek dereceler sahibi olan Allah tarafındandır. 29 / 567
70-Mearic Suresi

4.Ayet
تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ -4 Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir. Ki ona Melâike ve Ruh uruc eder, bir günde ki mikdarı elli bin sene tutar Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O´na çıkar. Melekler ve Rûh oraya bir günde çıkarlar ki, oranın mesafesi ellibin yıldır. 29 / 567
70-Mearic Suresi

5.Ayet
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا -5 (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret. O halde sabret biraz bir sabri cemîl ile Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret. Şimdi sen güzelce sabret. (5-6) Artık güzelce bir sabr ile sabret. Şüphe yok ki, onlar onu uzak görürler. 29 / 567
70-Mearic Suresi

6.Ayet
إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَعِيدًا -6 Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar. Çünkü onlar onu uzak görürler Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar. Onlar onu uzak görüyor(lar). (5-6) Artık güzelce bir sabr ile sabret. Şüphe yok ki, onlar onu uzak görürler. 29 / 567
70-Mearic Suresi

7.Ayet
وَنَرَاهُ قَرِيبًا -7 Biz ise onu yakın görüyoruz. Biz se onu yakın görürüz Biz ise, onu pek yakın görüyoruz. Biz ise onu yakın görüyoruz. (7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır. 29 / 567
70-Mearic Suresi

8.Ayet
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَاءُ كَالْمُهْلِ -8 (8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. O gün ki olur sema´ erimiş bir maden gibi Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; O gün gök, erimiş maden gibi olur. (7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır. 29 / 567
70-Mearic Suresi

9.Ayet
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ -9 (8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla. Dağlar da atılmış elvan yun gibi Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. Dağlar, renkli yün gibi olur. (9-10) Dağlar da atılmış rengârenk yün gibi olacaktır. Hiçbir dost da bir dostu sormaz. 29 / 567
70-Mearic Suresi

10.Ayet
وَلَا يَسْأَلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا -10 (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz. Ve bir hısım bir hısıma halini sormaz (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Dost dostun halini sormaz. (9-10) Dağlar da atılmış rengârenk yün gibi olacaktır. Hiçbir dost da bir dostu sormaz. 29 / 567
70-Mearic Suresi

11.Ayet
يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَنِيهِ -11 (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. Birbirlerine gösterilirlerken, mücrim ister ki fidye verse o günün azâbından oğullarını Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdine düştüğünden, başkasıyle ilgilenemez). Suçlu ister ki o günün azâbından (kurtulmak için) fidye versin: Oğullarını, (11-12) Onlar birbirlerine gösterilirler. Günahkar olan temenni eder ki, o günün azabından dolayı oğullarını feda etsin. Ve refikasını ve kardeşini feda etsin. 29 / 568
70-Mearic Suresi

12.Ayet
وَصَاحِبَتِهِ وَأَخِيهِ -12 (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. Ve refikasını ve biraderini Kendi eşini ve kardeşini, Eşini ve kardeşini, (11-12) Onlar birbirlerine gösterilirler. Günahkar olan temenni eder ki, o günün azabından dolayı oğullarını feda etsin. Ve refikasını ve kardeşini feda etsin. 29 / 568
70-Mearic Suresi

13.Ayet
وَفَصِيلَتِهِ الَّتِي تُؤْوِيهِ -13 (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. Ve kendini barındıran fasîlesini Ve onu barındıran aşiretini de; Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm âilesini, (13-14) Ve kendisini barındıran aşiretini (feda etsin). Ve yeryüzünde kim var ise, cümlesini fidye-i necât olarak versin de (sonra) bu fedakarlığı kendisini kurtarsın. 29 / 568
70-Mearic Suresi

14.Ayet
وَمَنْ فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنْجِيهِ -14 (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. Ve Arzda bulunanların hepsini de sonra kendini kurtarsa Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Ve yeryüzünde bulunanların hepsini (versin) de tek kendisini kurtarsın. (13-14) Ve kendisini barındıran aşiretini (feda etsin). Ve yeryüzünde kim var ise, cümlesini fidye-i necât olarak versin de (sonra) bu fedakarlığı kendisini kurtarsın. 29 / 568
70-Mearic Suresi

15.Ayet
كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ -15 (15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. Hayır, çünkü o salgın bir lezâ, Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir: Hayır! O (ateş), alevlenen bir ateştir. (15-16) Hayır. Asla. Şüphe yok ki o bir mühim ateştir. Nâsın derisi için bir soyup dağıtıcıdır. 29 / 568
70-Mearic Suresi

16.Ayet
نَزَّاعَةً لِلشَّوَىٰ -16 (15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. etrafı soyan nari ceza´ Başın derisini kavurup-soyar. Derileri kavurur, soyar. (15-16) Hayır. Asla. Şüphe yok ki o bir mühim ateştir. Nâsın derisi için bir soyup dağıtıcıdır. 29 / 568
70-Mearic Suresi

17.Ayet
تَدْعُو مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ -17 (17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. Çağırır arkasını dönüp tersine gideni Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur. (Kendine) Çağırır; sırtını dönüp gideni, (17-18) Çağırır, arkasını dönüp yüz çevireni. Ve (malı) toplayıp da, bir kap içinde saklayanı. 29 / 568
70-Mearic Suresi

18.Ayet
وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰ -18 (17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır. Ve toplayıp toplayıp kasaya yığanı (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı. (Mal) Toplayıp kasada yığanı! (17-18) Çağırır, arkasını dönüp yüz çevireni. Ve (malı) toplayıp da, bir kap içinde saklayanı. 29 / 568
70-Mearic Suresi

19.Ayet
إِنَّ الْإِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًا -19 Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır. Hâkikat o insan helu´ yaradılmıştır Gerçekten, insan, ´bencil ve haris´ olarak yaratıldı. Doğrusu insan hırslı (ve huysuz) yaratılmıştır. (19-20) Şüphe yok ki insan haris olarak yaradılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir. 29 / 568
70-Mearic Suresi

20.Ayet
إِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًا -20 Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. Şer dokundumu mızıkcı Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır, (19-20) Şüphe yok ki insan haris olarak yaradılmıştır. Ona şer dokunduğu zaman çok feryat edicidir. 29 / 568
70-Mearic Suresi

21.Ayet
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًا -21 Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır. Hayır dokundumu kıskanç Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder). Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar). (21-22) Ve ona hayır dokunduğu zaman da çok cimridir, kıskançtır. Namaz kılanlar müstesna. 29 / 568
70-Mearic Suresi

22.Ayet
إِلَّا الْمُصَلِّينَ -22 Ancak, namaz kılanlar başka. Müstesna ancak o musallîler Ancak namaz kılanlar hariç; Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. (21-22) Ve ona hayır dokunduğu zaman da çok cimridir, kıskançtır. Namaz kılanlar müstesna. 29 / 568
70-Mearic Suresi

23.Ayet
الَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ -23 Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir. Onlar ki namazlarına müdavimdirler Ki onlar, namazlarında süreklidirler. Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar (aksatmazlar). (23-24) Onlar ki namazları üzerine devam ederler. Ve onlar ki, mallarında bir malum hak vardır. 29 / 568
70-Mearic Suresi

24.Ayet
وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ -24 (24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. Ve onlar ki mallarında vardır bir hakkı ma´lûm Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: Onların mallarında belli bir hisse vardır: (23-24) Onlar ki namazları üzerine devam ederler. Ve onlar ki, mallarında bir malum hak vardır. 29 / 568
70-Mearic Suresi

25.Ayet
لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ -25 (24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. Hem sâil için hem mahrum Yoksul ve yoksun olan(lar)için. Sâile ve mahruma (isteyene ve utancından dolayı istemeyip mahrum kalana). Dilenen ve mahrum olan için. 29 / 568
70-Mearic Suresi

26.Ayet
وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ -26 Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir. Ve onlar ki dîn gününü (ceza gününü) tasdîk ederler Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Cezâ gününü tasdik ederler, (26-27) Ve onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkanlardır. 29 / 568
70-Mearic Suresi

27.Ayet
وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ -27 Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir. Ve onlar ki Rablarının azâbından korkarlar Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. Rablerinin azâbından korkarlar. (26-27) Ve onlar ki ceza gününü tasdik ederler. Ve onlar ki, Rablerinin azabından korkanlardır. 29 / 568
70-Mearic Suresi

28.Ayet
إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ -28 Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz. Çünkü rablarının azâbından emîn olunmaz Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz. Çünkü Rablerinin azâbına güven olmaz. Şüphe yok ki, Rablerinin azabı gayr-i me´mundur, ondan kimse emin olamaz. 29 / 568
70-Mearic Suresi

29.Ayet
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ -29 Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir. Ve onlar ki apışlarını korurlar Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar; Irzlarını korurlar. Ve onlar ki, kendi tenâsül uzuvlarını muhafaza ederler. 29 / 568
70-Mearic Suresi

30.Ayet
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ -30 Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar. Ancak zevcelerine veya milki yemînlerine başka. Çünkü bunda levm olunmazlar Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar. Yalnız eşlerine ya da ellerinin altında bulunan (câriyelerin)e karşı (korumazlar. Bundan ötürü de) onlar kınanmazlar. Zevcelerine veya mâlik bulundukları cariyelerine karşı müstesna, çünkü onlar kınanmış değildirler. 29 / 568
70-Mearic Suresi

31.Ayet
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ -31 Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir. Fakat ondan ötesini arayanlar, işte onlar haddi aşan haşarılardır Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar (sınırı) aşanlardır. Artık her kim bunun ötesini araştırırsa işte haddi aşmış olanlar onlardır, onlar. 29 / 568
70-Mearic Suresi

32.Ayet
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ -32 Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir. Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riayet ederler (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir. Emânetlerini ve ahidlerini gözetirler. (32-33) Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riâyet ederler. Ve onlar ki, şehâdetlerini doğruca ikame ederler. 29 / 568
70-Mearic Suresi

33.Ayet
وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ -33 Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir. Ve onlar ki şâhidliklerinde dürüstürler Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır. Şâhidliklerini yaparlar. (32-33) Ve onlar ki emanetlerine ve ahdlerine riâyet ederler. Ve onlar ki, şehâdetlerini doğruca ikame ederler. 29 / 568
70-Mearic Suresi

34.Ayet
وَالَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ -34 Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir. Ve onlar ki namazları üzerine muhafızlık ederler Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır. Namazlarını korurlar. Ve onlar ki, namazları üzerine muhafazada bulunurlar. 29 / 568
70-Mearic Suresi

35.Ayet
أُولَٰئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ -35 İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir. İşte onlar Cennetlerde ikrâm olunanlardır İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır. İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar. İşte onlar cennetlerde ikram olunmuş zâtlardır. 29 / 568
70-Mearic Suresi

36.Ayet
فَمَالِ الَّذِينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ -36 (36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar? Şimdi ne var o küfredenlere ki sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar? Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar. Nânkörlere ne oluyur ki sana doğru koşuyorlar? (36-37) Artık ne var o kâfir olanlara ki senin cihetine koşarlar. Dağınık fırkalar olarak sağdan ve soldan. 29 / 568
70-Mearic Suresi

37.Ayet
عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ عِزِينَ -37 (36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar? Sağdan ve soldan fırka fırka Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde. Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde (gelip etrafını sarıyorlar)? (36-37) Artık ne var o kâfir olanlara ki senin cihetine koşarlar. Dağınık fırkalar olarak sağdan ve soldan. 29 / 568
70-Mearic Suresi

38.Ayet
أَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ -38 Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? Onlardan her kişi na´îm Cennetine sokulacağını ümid mi ediyor? Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)? Onlardan her biri, ni´met cennetine sokulacağını mı umuyor? Onlardan her bir şahıs naim cennetine girdirileceğini mi ümit ediyor? 29 / 568
70-Mearic Suresi

39.Ayet
كَلَّا ۖ إِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ -39 Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık. Yağma yok, biz onları o bildikleri nesneden yarattık Hayır; doğrusu Biz onları bildikleri şeyden yarattık. Hayır! Öyle şey yok! Biz onları bildikleri şeyden yarattık. Hayır, asla. Şüphe yok ki Biz onları bilir oldukları şeyden yarattık. 29 / 568
70-Mearic Suresi

40.Ayet
فَلَا أُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ إِنَّا لَقَادِرُونَ -40 (40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. Artık o maşrıklerin, mağriblerin Rabbı için yemîne ne hacet, şübhesiz ki biz elbette kadiriz Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz; Yoo, doğuların ve bâtıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter: Artık öyle değil, meşriklerin ve mağriblerin Rabbine kasem ederim ki şüphe yok, Biz elbette kâdiriz, 29 / 569
70-Mearic Suresi

41.Ayet
عَلَىٰ أَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ -41 (40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez. Onları kendilerinden hayırlısına tedbil edebiliriz ve bizim önümüze geçilmez Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarına getirip-değiştirmeye. Üstelik Bizim önümüze geçilemez. Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez (bize engel olunamaz). Onlardan hayırlısına tebdîl etmeye. Ve biz önüne geçilmişler değiliz. 29 / 569
70-Mearic Suresi

42.Ayet
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ -42 Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar. O halde bırak onları dalsınlar ve oynıya dursunlar tâ o va´d olundukları güne çatacakları deme kadar Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar. Bırak onları kendilerine va´dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar. Şimdilik onları bırak, dalsınlar ve oynasınlar, vaad olundukları günlerine kavuşacaklarına değin. 29 / 569
70-Mearic Suresi

43.Ayet
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ -43 (43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. O gün ki kabirlerden hızlı hızlı çıkacaklar, sanki çantalariyle dikmelere (putlara) gidiyorlarmış gibi fırlıyacaklar Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler. O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen (putlara yahut hedef)lere doğru koşar gibi (koşarlar). O gün ki, kabirlerinden sür´atle çıkarlar, sanki onlar dikili bir şeye koşarlar. 29 / 569
70-Mearic Suresi

44.Ayet
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ -44 (43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür. Gözleri düşgün, kendilerini bir zillet saracak da saracak, o işte onların va´dolunup durdukları gün Gözleri ´korkudan ve dehşetten düşük´ yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür. Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara va´dedilen gün, bugündür. Gözleri düşkün olduğu halde kendilerini bir zillet kaplayacaktır, işte o, onların tehdid olunmuş oldukları gündür. 29 / 569
71-Nuh Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ -1 Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik. Haberiniz olsun ki biz Nuhu kavmına gönderdik, kavmını inzar et diye, gelmezden evvel onlara bir azâbı elîm Şüphesiz, Biz Nuh´u; "Kavmini, onlara acı bir azap gelmeden evvel uyar" diye kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. Biz Nûh´u kavmine gönderdik: "Onlara acı bir azâb gelmezden önce kavmini uyar," diye. Muhakkak ki, Nûh´u kavmine gönderdik, kendilerine bir elîm azap gelmeden evvel kavmini korkut diye. 29 / 569
71-Nuh Suresi

2.Ayet
قَالَ يَا قَوْمِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ -2 Nûh, şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” Dedi ki: ey kavmım! Haberiniz olsun ben size açık bir nezîrim O da dedi ki: "Ey Kavmim, gerçek şu ki, ben size (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım." "Ey kavmim, dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım." Dedi ki: «Ey kavmim! Şüphe yok ki, ben sizin için apaçık bir korkutucuyum.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

3.Ayet
أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ -3 (3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.” Şöyle ki Allaha kulluk edin ve ona korunun ve bana itaat eyleyin "Allah´a kulluk edin, O´ndan korkun ve bana itaat edin." "Allah´a kulluk edin, O´ndan korkun, bana da itâ´at edin." Şöyle ki: «Allah´a ubûdiyette bulunun ve O´ndan korkun ve bana itaat eyleyin.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

4.Ayet
يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ أَجَلَ اللَّهِ إِذَا جَاءَ لَا يُؤَخَّرُ ۖ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ -4 (3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz.” Günahlarınızdan size mağfiret buyursun ve sizi müsemma bir ecele kadar te´hîr eylesin, muhakkak ki Allahın takdir eylediği ecel gelince te´hîr olunmaz eğer bilse idiniz! "Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allah´ın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız." "Ki (Allâh) günâhlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Zira Allâh´ın süresi geldiği zaman ertelenmez. Bilir (kişiler) olsaydınız (bunu anlardınız)." «Sizin için günahlarınızı bağışlasın ve sizi mukadder müddete kadar tehir etsin. Muhakkak ki, Allah´ın takdir ettiği vakit gelince sonraya bırakılamaz, eğer bilir kimseler oldu iseniz.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

5.Ayet
قَالَ رَبِّ إِنِّي دَعَوْتُ قَوْمِي لَيْلًا وَنَهَارًا -5 Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim.” Dedi ki ya rab! Ben kavmımı gece gündüz da´vet ettim Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum." (Nûh:) "Rabbim, dedi, ben kavmimi gece gündüz da´vet ettim." (5-6) Dedi ki: «Yarabbi! Ben kavmimi hakikaten gece ve gündüz dâvet ettim. Benim dâvetim, onlar için firardan başka bir şey arttırmadı.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

6.Ayet
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَائِي إِلَّا فِرَارًا -6 Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı.” Fakat benim çağırmam onlara firardan başka bir şey artırmadı "Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı." "Benim da´vetim, onlara kaçışlarını artırmaktan başka bir katkıda bulunmadı." (5-6) Dedi ki: «Yarabbi! Ben kavmimi hakikaten gece ve gündüz dâvet ettim. Benim dâvetim, onlar için firardan başka bir şey arttırmadı.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

7.Ayet
وَإِنِّي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُوا أَصَابِعَهُمْ فِي آذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَأَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًا -7 “Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.” Ve ben onları mağfiret buyurman için her da´vet ettiğimde onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve esvablarına büründüler ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler "Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.´ "Günâhlarını bağışlaman için onları (sana) ne kadar da´vet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, çok böbürlendiler." (7-8) «Muhakak ki ben onlar için mağfiret buyurasın diye kendilerini her ne zaman dâvet etti isem parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve libaslarına büründüler ve ısrar ettiler ve böbürleniverdiler. Sonra muhakkak ki ben onları, apaçık dâvet ettim.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

8.Ayet
ثُمَّ إِنِّي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًا -8 “Sonra ben onları açık açık davet ettim.” Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım "Sonra onları açıktan açığa davet ettim." "Sonra ben onları açıkça da´vet ettim." (7-8) «Muhakak ki ben onlar için mağfiret buyurasın diye kendilerini her ne zaman dâvet etti isem parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve libaslarına büründüler ve ısrar ettiler ve böbürleniverdiler. Sonra muhakkak ki ben onları, apaçık dâvet ettim.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

9.Ayet
ثُمَّ إِنِّي أَعْلَنْتُ لَهُمْ وَأَسْرَرْتُ لَهُمْ إِسْرَارًا -9 “Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum.” Sonra hem i´lâm ederek söyledim onlara hem gizli gizli söyledim "Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." "Sonra onlara açıktan söyledim, gizli gizli söyledim: (9-10) «Sonra şüphesiz ki, ben onlar için ilan ettim ve onlara gizliden gizliye de bildirdim. Artık dedim ki, Rabinizden mağrifet dileyiniz, şüphe yok ki O, çok mağfiret buyurucudur.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

10.Ayet
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ إِنَّهُ كَانَ غَفَّارًا -10 “Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü O, çok bağışlayıcıdır.’ Gelin dedim: rabbınızın mağfiretini isteyin, çünkü, o, mağfireti çok bir gaffardır "Bundan böyle" dedim. "Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. ´Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayandır´ dedim." (9-10) «Sonra şüphesiz ki, ben onlar için ilan ettim ve onlara gizliden gizliye de bildirdim. Artık dedim ki, Rabinizden mağrifet dileyiniz, şüphe yok ki O, çok mağfiret buyurucudur.» 29 / 569
71-Nuh Suresi

11.Ayet
يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا -11 ‘(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.’ Bol hayır ile üzerinize semayı salsın "(Öyle yapın ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın." ´(O´ndan mağfiret dileyin) Ki üzerinize gökten bol yağmur göndersin´ Üzerinize semayı bol yağmurlar ile gönderir. 29 / 570
71-Nuh Suresi

12.Ayet
وَيُمْدِدْكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ أَنْهَارًا -12 ‘Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.’ Ve size mallar ve oğullarla imdad eylesin ve sizin için Cennetler yapsın, sizin için ırmaklar yapsın "Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin." ´Ve size mallarla, oğullarla yardım etsin, size bahçeler versin, ırmaklar versin´ Ve size mallar ile ve oğullar ile imdat eder ve sizin için bağlar, bostanlar kılar ve sizin için ırmaklar vucûda getirir. 29 / 570
71-Nuh Suresi

13.Ayet
مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلَّهِ وَقَارًا -13 ‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?’ Neye siz ummazsınız Allah için bir vakar "Size ne oluyor ki, Allah´tan bir vakarı ummuyorsunuz?" ´Size ne oluyor ki, Allâh için saygı ummuyorsunuz?´ Size ne oluyor ki Allah için bir azâmet ummuyorsunuz. 29 / 570
71-Nuh Suresi

14.Ayet
وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا -14 ‘Hâlbuki, O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.’ Yaratmış iken o sizi tavır tavır bu tavra kadar "Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır." ´Oysa O, sizi aşama, aşama yarattı.´ (14-15) Halbuki, sizi muhakkak türlü türlü derecelerde yaratmıştır. Görmediniz mi ki, yedi semayı nasıl tabaka tabaka yaratmıştır? 29 / 570
71-Nuh Suresi

15.Ayet
أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا -15 ‘Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’ Görmediniz mi nasıl yaratmış Allah yedi Semayı uygun tabaka tabaka? "Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?" ´Görmediniz mi Allâh nasıl yedi göğü birbiri üstünde tabaka tabaka yarattı?´ (14-15) Halbuki, sizi muhakkak türlü türlü derecelerde yaratmıştır. Görmediniz mi ki, yedi semayı nasıl tabaka tabaka yaratmıştır? 29 / 570
71-Nuh Suresi

16.Ayet
وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا -16 ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’ Kameri kılmış içlerinde bir nur, güneşi de kılmış bir lâmba "Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır." ´Ve Ayı bunların içinde nur yaptı. Güneşi de bir lamba yaptı.´ (16-17) Ve onlar da ay´ı bir nûr kılmıştır, güneşi de bir çırağ yapmıştır. Ve Allah sizi yerden bir ot olarak bitirmiştir. 29 / 570
71-Nuh Suresi

17.Ayet
وَاللَّهُ أَنْبَتَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا -17 ‘Allah, sizi (babanız Âdem’i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)’ Ve Allah yetiştirdi sizi Arzdan nebat tarziyle "Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi." ´Allâh sizi yerden bir bitki olarak bitirdi.´ (16-17) Ve onlar da ay´ı bir nûr kılmıştır, güneşi de bir çırağ yapmıştır. Ve Allah sizi yerden bir ot olarak bitirmiştir. 29 / 570
71-Nuh Suresi

18.Ayet
ثُمَّ يُعِيدُكُمْ فِيهَا وَيُخْرِجُكُمْ إِخْرَاجًا -18 ‘Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.’ Sonra sizi onda geri çevirecek ve çıkaracak sizi bir çıkarış daha "Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır." ´Sonra yine oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır.´ Sonra sizi orada iade edecektir ve sizi bir çıkarışla çıkaracaktır. 29 / 570
71-Nuh Suresi

19.Ayet
وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ بِسَاطًا -19 (19-20) ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.” Ve Allah sizin için Arzı bir sergi yapmıştır "Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı." ´Allâh, yeri sizin için bir sergi yaptı.´ Ve Allah, Sizin için yeri bir döşek kılmıştır. 29 / 570
71-Nuh Suresi

20.Ayet
لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا -20 (19-20) ‘Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.” Gidesiniz diye ondan geniş geniş yollarda "Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye." ´Ki onda açılan geniş geniş yollarda gidesiniz´." Tâ ki, ondan geniş geniş yollara gidiveresiniz. 29 / 570
71-Nuh Suresi

21.Ayet
قَالَ نُوحٌ رَبِّ إِنَّهُمْ عَصَوْنِي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُ إِلَّا خَسَارًا -21 Nûh, dedi ki: “Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular.” Nuh dedi ki: Yarab! Ma´lûmun onlar bana ısyan ettiler ve malı ve veledi kendisine hasardan başka bir şey arttırmıyan kimsenin ardınca gittiler. Nuh: "Rabbim, gerçekten onlar bana isyan ettiler; mal ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi artırmayan kimselere uydular." (Bu öğütlerin hiçbirinin fayda vermediğini gören) Nûh, (Rabbine dönerek): "Rabbim, dedi, onlar bana karşı geldiler de malı ve çocuğu kendisinin ziyanını artırmaktan başka işe yaramayan (şımarık, gururlu) bir adama uydular." (21-22) Nûh dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki onlar bana isyan ettiler ve malı ve evlâdı kendisine hüsrândan başka bir şey arttırmayan kimseye tâbi oldular. Ve pek büyük bir hile ile hile eder oldular.» 29 / 570
71-Nuh Suresi

22.Ayet
وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًا -22 “Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular.” Ve büyük büyük mekre giriştiler "Ve büyük büyük hileli-düzenler kurdular." "Büyük büyük tuzaklar kurdular." (21-22) Nûh dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki onlar bana isyan ettiler ve malı ve evlâdı kendisine hüsrândan başka bir şey arttırmayan kimseye tâbi oldular. Ve pek büyük bir hile ile hile eder oldular.» 29 / 570
71-Nuh Suresi

23.Ayet
وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا -23 “Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd’i, Süvâ’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i hiç bırakmayın.” Ve sakın ilâhlarınızı bırakmayın ve sakın bırakmayın ne Veddi, ne Suvâı, ne de Yeğûsü ve Ye´ûku ve Nesri dediler "Ve dediler ki: Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd´i, ne Suva´ı, ne Yeğus´u, ne Ye´uk´u ve ne de Nesr´i." Dediler ki: "Tanrılarınızı bırakmayın: Vedd´i, Suva´ı, Yeğûs´u, Ye´ûk´u ve Nesr´i bırakmayın!" Ve dediler ki: «Tânrılarınızı bırakmayınız, ne Vedd´i, ne Süva´ı, ne Yegûs´u, ne Yeûk´u ve ne de Nesr putlarını terkeylemeyiniz». 29 / 570
71-Nuh Suresi

24.Ayet
وَقَدْ أَضَلُّوا كَثِيرًا ۖ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا ضَلَالًا -24 “Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır.” Ve çoğunu şaşırttılar, sen de zalimleri artırma ancak şaşkınlıkca artır "Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp-saptırdılar. Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma." "(Böylece) Onlar, çok kimseyi yoldan çıkardılar. Sen de o zâlimlere şaşkınlıktan başka bir şey artırma." «Ve muhakkak ki, birçoklarını sapıklığa düşürdüler. Ve (Yarabbi! Sen de) O zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma.» 29 / 570
71-Nuh Suresi

25.Ayet
مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَنْصَارًا -25 Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah’tan başka yardımcılar bulamadılar. Bir çok hatîatlarından dolayı suya boğuldular da ateşe atıldılar ve kendilerine Allahın dûnünden yardımcılar bulamadılar Bunlar, hataları dolayısıyla suda boğuldular, sonra ateşe sokuldular. O zaman da Allah´ın dışında hiçbir yardımcı bulamadılar. Hatâlarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah´tan başka yardımcılar da bulamadılar. Günahlarından dolayı suda boğuldular, sonra ateşe atıldılar. Artık kendileri için Allah´ın ötesinde yardımcılar bulamadılar. 29 / 570
71-Nuh Suresi

26.Ayet
وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكَافِرِينَ دَيَّارًا -26 Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!” Nuh demişti ki: Yarab, bırakma yeryüzünde kâfirlerden bir deyyar! Nuh "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. Nûh dedi ki: "Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden tek kişi bırakma." Ve Nûh dedi ki: «Yarabbi! Yeryüzünde kâfirlerden bir şahıs bırakma.» 29 / 570
71-Nuh Suresi

27.Ayet
إِنَّكَ إِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا -27 “Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâfir kimseler yetiştirirler.” Zira sen onları bırakırsan kullarını yoldan çıkarıyorlar ve nankör, facirden başka da doğurmuyorlar. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir´den) kafirden başkasını doğurmazlar." "Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını şaşırtırlar ve sadece ahlâksız, nânkör (insanlar) doğururlar." (27-28) «Şüphe yok ki, sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve facirden, kâfirden başkasını da doğurmazlar. Yarabbi! Bana ve babama, anama ve haneme mü´min olarak giren kimseye ve mü´minler ile mü´minelere mağfiret buyur ve zalimler için helâkten başkasını arttırma.» 29 / 570
71-Nuh Suresi

28.Ayet
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا -28 “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.” Yarab! Mağfiret buyur bana, ve babama anama, mü´min olarak evime girene ve bütün mü´minîn ve mü´minâta, zalimleri ise artırma ancak helâkça artır "Rabbim, beni, annemi, babamı, mü´min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma." Rabbim beni, babamı, anamı, inanarak evime gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zâlimlerin de sadece helâkini artır (onların köklerini kurut)!" (27-28) «Şüphe yok ki, sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar ve facirden, kâfirden başkasını da doğurmazlar. Yarabbi! Bana ve babama, anama ve haneme mü´min olarak giren kimseye ve mü´minler ile mü´minelere mağfiret buyur ve zalimler için helâkten başkasını arttırma.» 29 / 570
72-Cin Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا -1 (1-2) (Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.” De ki: Vahy olundu bana hakıkat bir takım cinnin dinleyip de şöyle dedikleri: inan olsun biz acâib bir Kur´an dinledik. De ki: "Bana gerçekten şu vahyolundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur´an dinledik" De ki: Cinlerden bir topluluğun Kur´ân dinleyip şöyle dedikleri bana vahyolundu: "Biz harikulâde güzel bir Kur´ân dinledik. De ki: Bana vahyolundu ki şüphe yok ki, cinden bir tâife (Kur´anı) dinlemiş de demişler ki, «Muhakkak biz, bir acâib (bedî´) bir Kur´an işittik.» 29 / 571
72-Cin Suresi

2.Ayet
يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ ۖ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا -2 (1-2) (Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.” Rüşde irdiriyor, biz de ona iyman eyledik, rabbımıza hiç kimseyi şerik koşmıyacağız "O (Kur´an), ´gerçeğe ve doğruya´ yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimiz´e hiç kimseyi ortak koşmayacağız." Doğru yola iletiyor, ona inandık. Artık Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız. «Doğru yola rehberlik ediyor, artık biz ona imân ettik ve Rabbimize hiçbir kimseyi ortak tutmayacağız.» 29 / 571
72-Cin Suresi

3.Ayet
وَأَنَّهُ تَعَالَىٰ جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا -3 “Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.” Ve doğrusu o rabbımızın şanı çok yüksek, ne bir arkadaş edinmiş ne de bir veled Elbette, Rabbimiz´in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk." Doğrusu Rabbimizin şanı yücedir. O, eş ve çocuk edinmemiştir. «Ve şüphe yok ki, Rabbimizin azameti pek yücedir. Ne bir refika ve ne de bir veled edinmemiştir.» 29 / 571
72-Cin Suresi

4.Ayet
وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا -4 “Demek bizim beyinsiz olanımız, Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.” Ve doğrusu bizim sefiyh, Allaha karşı saçma söylüyormuş "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah´a karşı ´bir sürü saçma şeyler´ söylemişler." Meğer bizim beyinsiz (İblis veya cinlerin kâfirleri) Allâh hakkında saçma şeyler söylüyormuş. «Ve muhakkak ki, bizim sefihimiz, Allah´a karşı pek ziyâde yanlış şeyler söyler olmuştur.» 29 / 571
72-Cin Suresi

5.Ayet
وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا -5 “Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.” Ve doğrusu biz, İns ü Cinn Allaha karşı asla yalan söylemez sanmışız "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah´a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık." Biz insanların ve cinlerin, Allah´a karşı yalan söylemeyeceklerini sanmıştık (onun için o beyinsizin sözüne uymuştuk), «Ve doğrusu biz sanmış idik ki, insan ve cin, Allah´a karşı bir yalan söyler değildir.» 29 / 571
72-Cin Suresi

6.Ayet
وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا -6 “Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.” Ve doğrusu İnsten bazı rical, Cinden bazı ricale sığınıyorlardı da onların istiylâlarını artırıyorlardı. "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı." Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklığını artırırlardı. «Ve hakikaten insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınır olmuştur. Artık onlar için bir azgınlık arttırmışlardır.» 29 / 571
72-Cin Suresi

7.Ayet
وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ أَحَدًا -7 “Gerçekten onlar da, sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi öldükten sonra tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.” Ve doğrusu onlar sizin zann ettiğiniz gibi zann etmişlerdi ki: Allah ebedâ hiçbir kimseyi ba´s etmiyecek. "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah´ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı." Onlar da sizin sandığınız gibi Allâh´ın hiç kimseyi diriltmeyeceğini sanmışlardı. «Ve şüphesiz onlar da sizin zannetiğiniz gibi zannetmişlerdir ki, Allah hiçbir kimseyi peygamber göndermeyecektir.» 29 / 571
72-Cin Suresi

8.Ayet
وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا -8 “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.” Ve doğrusu biz o Semayı yokladık da onu öyle bulduk ki şiddetli muhafızlar ve şihablarla doldurulmuş "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk." Biz göğe dokunduk, onu kuvvetli bekçilerle ve ışınlarla doldurulmuş bulduk. «Ve muhakkak ki, biz göğe dokunduk ta hemen onu şiddetli bekçiler ile ve şihaplar ile doldurulmuş bulduk.» 29 / 571
72-Cin Suresi

9.Ayet
وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ ۖ فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَصَدًا -9 “Hâlbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.” Ve doğrusu biz ondan dinlemek için bazı mevkı´lere otururduk fakat şimdi her kim dinliyecek olursa onun için gözeten bir şihab buluyor. "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur." Ve biz onun dinlemeğe mahsus olan oturma yerlerinde oturur (gayb haberlerini dinlemeğe çalışır)dık. Artık şimdi kim dinlemek istese, kendisini gözetleyen bir ışın bulur. «Ve hakikaten biz dinlemek için ondan oturulacak yerlerde oturuyorduk. Fakat şimdi kim dinleyecek olursa onun için bir gözetici şihap buluyor.» 29 / 571
72-Cin Suresi

10.Ayet
وَأَنَّا لَا نَدْرِي أَشَرٌّ أُرِيدَ بِمَنْ فِي الْأَرْضِ أَمْ أَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًا -10 “Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?” Ve doğrusu biz bilmeyiz o Arzdaki kimselere bir şer mi irade edilmiştir, yoksa rabları onlara bir hayır mı murad etmiştir "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?" Bilmiyoruz bununla yeryüzündekilere kötülük mü (yapılmak) istendi, yoksa Rabbleri onları doğruya mı iletmek diledi. «Ve doğrusu biz bilmiyoruz ki, yerde bulunanlar için bir şer mi murad edilmiştir, yoksa onlar için Rableri bir doğruluk mu irâde buyurmuştur?» 29 / 571
72-Cin Suresi

11.Ayet
وَأَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَٰلِكَ ۖ كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا -11 “Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz.” Ve doğrusu bizler: bizlerden salih olanlar da var, olmıyanlar da var dilim dilim tarikatler olmuşuz "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz." Bize gelince, bizden iyiler de var ve bizden başka türlü olan da var. Biz çeşitli yollara ayrıldık. «Ve şüphe yok ki bizden sâlih kimseler vardır ve bizden onun dûnunda olanlar da vardır. Biz müteferrik cemaatler olmuşuzdur.» 29 / 571
72-Cin Suresi

12.Ayet
وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا -12 “Muhakkak ki biz Allah’ı yeryüzünde âciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu âciz bırakamayacağımızı anladık.” Ve doğrusu biz anladık ki Allahı Arzda acze düşürmemize ihtimal yok, kaçmakla da onu asla âciz bırakamayız "Biz şüphesiz, Allah´ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık." Biz yeryüzünde Allâh´ı âciz bırakamayacağımızı (yerden) kaçmakla da O´nu âciz bırak(ıp O´ndan kurtul)amayacağımızı anladık. «Ve muhakkak anladık ki, Allah´ı yerde acze düşüremeyiz ve kaçmakla da onu aciz bırakamayız.» 29 / 571
72-Cin Suresi

13.Ayet
وَأَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَىٰ آمَنَّا بِهِ ۖ فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّهِ فَلَا يَخَافُ بَخْسًا وَلَا رَهَقًا -13 “Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur’an’ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar.” Ve doğrusu biz o hidayet rehberini dinlediğimizde ona iyman ettik, her kim o rabbına iyman ederse artık ne hakkı yenmek ne de istiylâ olunmak korkusu kalmaz "Elbette biz, o yol gösterici (Kur´an´ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından." Biz, yol gösteren (Kur´ân)ı işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa (ne hakkının) eksik verilmesinden, ne de kendisine kötülük edilmesinden korkar. «Doğrusu biz vaktâ ki, o rehber-i hidâyeti dinledik, O´na imân ettik. İmdi kim de Rabbine imân ederse artık ne noksaniyetten ve ne de bir zillete uğramadan korkmaz.» 29 / 571
72-Cin Suresi

14.Ayet
وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ ۖ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُولَٰئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا -14 “Kuşkusuz içimizde müslüman olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Kim müslüman olursa, işte onlar doğruyu arayıp bulmuşlardır.” Ve doğrusu bizler: bizlerden müslimler de var, haksızlar da var, müslim olanlar, işte onlar rüşd-ü savabı arıyanlardır "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah´a) teslim olanlar, artık onlar ´gerçeği ve doğruyu´ araştırıp-bulanlardır." Ve biz, bizden müslümanlar da var ve bizden doğru yoldan sapanlar da var. Kimler müslüman olursa işte onlar doğru yolu aramışlardır. «Ve muhakkak ki, bizden müslümanlar da vardır ve bizden mütecavizler de vardır, artık kimler İslâmiyet´e nâil olmuşlar ise, işte onlar doğru yolu araştırmışlardır.» 29 / 572
72-Cin Suresi

15.Ayet
وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا -15 “Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.” Amma haksızlar Cehenneme odun olmuşlardır Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır. Hak yoldan sapanlar ise cehenneme odun olmuşlardır." «Amma, hakkı tecavüz edenler ise, işte onlar da cehennem için bir odun olmuşlardır.» 29 / 572
72-Cin Suresi

16.Ayet
وَأَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّرِيقَةِ لَأَسْقَيْنَاهُمْ مَاءً غَدَقًا -16 (16-17) Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.” Ve hakıkat o tarikat üzere istikametle gitselerdi elbette kendilerini bol bir su ile suvarırdık Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde ´dosdoğru bir istikamet tuttursalardı´, mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir)dik. Şâyet yolda doğru gitselerdi onlara bol su verirdik (rızıklarını bollaştırırdık). Ve eğer onlar, o yol üzerinde dosdoğru gitse idiler, elbette kendilerine bol bol su içirirdik. 29 / 572
72-Cin Suresi

17.Ayet
لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ ۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا -17 (16-17) Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.” Ki onları onun içinde imtihan edelim, her kim de rabbının zikrinden yüz çevirirse o onu gittikçe yükselen bir azâba sokar Ki, kendilerini bununla denemek için. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Allah), onu ´gittikçe şiddeti artan´ bir azaba sürükler. Ki onları, onunla sınayalım. Kim Rabbini anmaktan yüz çevirirse (Rabbi) onu, alt eden bir azâba sokar. Onları bu hususta imtihana çekelim diye. Ve her kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse onu da pek meşakkatli bir azaba sevkederiz. 29 / 572
72-Cin Suresi

18.Ayet
وَأَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلَّهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللَّهِ أَحَدًا -18 “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” Ve hakıkat mescidler hep Allah içindir, o halde Allahın yanında başka birine duâ etmeyin Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah´a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiçbir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın). Mescidler, Allâh´a mahsustur. Allâh ile beraber hiç kimseye yalvarmayın. Ve şüphe yok, mescitler Allah içindir, artık Allah ile beraber hiçbir kimseye ibadette bulunmayın. 29 / 572
72-Cin Suresi

19.Ayet
وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا -19 “Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı. Ve filhakıka o Allahın kulu kalkmış ona duâ ederken üzerine keçeleneyazdılar Şu bir gerçek ki, Allah´ın kulu (olan Muhammed,) O´na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi. Allâh´ın kulu kalkıp O´na yalvarınca (hayretten, hepsi) onun üzerine üşüşüp nerdeyse keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi. Ve muhakkak ki, Allah´ın kulu vaktâ ki kalktı, O´na dua eder oldu, az kaldı ki, onun üzerine toplaşmış cemaatler oluversinler. 29 / 572
72-Cin Suresi

20.Ayet
قُلْ إِنَّمَا أَدْعُو رَبِّي وَلَا أُشْرِكُ بِهِ أَحَدًا -20 De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.” De ki ben ancak rabbıma duâ ederim ve ona hiçbir şerik koşmam De ki: "Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O´na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum." De ki: "Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O´na ortak koşmam." De ki: «Ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O´na hiçbir kimseyi şerik edinmem.» 29 / 572
72-Cin Suresi

21.Ayet
قُلْ إِنِّي لَا أَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا رَشَدًا -21 De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.” De ki haberiniz olsun ben size kendiliğimden ne bir zarar, ne de bir irşad yapamam De ki: "Doğrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim." De ki: "Ben size ne zarar, ne de akıl verme gücüne sâhip değilim." De ki: «Doğrusu ben sizin için ne bir zarara ve ne de bir faideye malik değilim.» 29 / 572
72-Cin Suresi

22.Ayet
قُلْ إِنِّي لَنْ يُجِيرَنِي مِنَ اللَّهِ أَحَدٌ وَلَنْ أَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا -22 De ki: “Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.” De ki Allahdan beni kimse kurtaramaz ve ben ondan başka bir sığınacak bulamam De ki: "Muhakkak beni Allah´tan (gelebilecek bir azaba karşı) hiç kimse asla kurtaramaz ve O´nun dışında asla bir sığınak da bulamam." De ki: "Beni Allâh´(ın azâbın)dan hiç kimse kurtaramaz ve ondan başka sığınacak kimse bulamam." De ki: «Şüphe yok, beni Allah´tan hiçbir kimse elbette koruyamaz ve ben O´ndan başka bir sığınacak bulamam.» 29 / 572
72-Cin Suresi

23.Ayet
إِلَّا بَلَاغًا مِنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ ۚ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا -23 “Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.” Ancak Allahdan ve risalâtından bir tebliğ yapabilirim, her kim de Allaha ve Resulüne ısyan ederse muhakak ki ona Cehennem ateşi var, içinde ebedâ kalmak üzere onlar "(Benim görevim,) Yalnızca Allah´tan olanı ve O´nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah´a ve O´nun elçisine isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır." Benim yapabileceğim sadece Allah´tan (bana vahyedilenleri) size duyurmak ve O´nun elçilik görevlerini yerine getirmektir. Artık kim Allah´a ve Elçisine baş kaldırırsa, ona içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır. Ancak Allah´tan ve O´nun gönderdiklerinden bir tebliğdir ve her kim Allah´a ve onun resûlüne isyan ederse, artık şüphe yok ki, onun için cehennem ateşi vardır, orada ebedîyen kalıcılar olmak üzere. 29 / 572
72-Cin Suresi

24.Ayet
حَتَّىٰ إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ أَضْعَفُ نَاصِرًا وَأَقَلُّ عَدَدًا -24 Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler. Nihayet o va´dolundukları şey´i gördükleri vakıt artık bileceklerdir ki yardımcısı en zaıyf ve sayıca en az olan kimmiş? Sonunda onlar, kendilerine vadedileni gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış artık öğrenmiş olacaklardır." Kendilerine va´dedilen şeyi (ya azâbı veya kıyâmet sâ´atini) gördükleri zaman, kimin yardımcı bakımından daha zayıf ve sayıca daha az olduğunu bileceklerdir. (24-25) Tehdid olunur oldukları şeyi gördükleri vakit artık bileceklerdir ki, yardımcı itibariyle en zaif ve adeden en az olan kim imiş? De ki: «Ben bilmem ki tehdid edilir olduğunuz şey, yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir müddet mi tayin kılar?» 29 / 572
72-Cin Suresi

25.Ayet
قُلْ إِنْ أَدْرِي أَقَرِيبٌ مَا تُوعَدُونَ أَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبِّي أَمَدًا -25 De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem.” De ki: Dirayet ile bilmem, yakın mı o size va´dolunan? Yoksa Rabbım onun için bir uzun gaye mi yapar? De ki: "Bilmiyorum, size vadedilen (kıyamet ve azap) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur?" De ki: "Size söylenen şey yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyacaktır, bilmem." (24-25) Tehdid olunur oldukları şeyi gördükleri vakit artık bileceklerdir ki, yardımcı itibariyle en zaif ve adeden en az olan kim imiş? De ki: «Ben bilmem ki tehdid edilir olduğunuz şey, yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir müddet mi tayin kılar?» 29 / 572
72-Cin Suresi

26.Ayet
عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلَىٰ غَيْبِهِ أَحَدًا -26 O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. O bütün gaybi bilir, fakat gaybına kimseyi apaçık agâh etmez. O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Gaybı bilen O´dur. Gizli bilgisini kimseye göstermez. O, gaybı bilendir, fakat gaybı üzerine bir kimseyi apaçık haberdar etmez. 29 / 572
72-Cin Suresi

27.Ayet
إِلَّا مَنِ ارْتَضَىٰ مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا -27 (27-28) Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür. İhtiyar buyurduğu bir Resulden başka, çünkü onun önünden ve ardından râsıdler dizer Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer. Ancak râzı olduğu elçiye gösterir. Çünkü O, elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler (koruyucular) koyar. İhtiyar buyurduğu bir resûl müstesna, çünkü o, bunun önünden ve ardından muhafızlar sevkeder. 29 / 572
72-Cin Suresi

28.Ayet
لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَىٰ كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا -28 (27-28) Ancak seçtiği resûller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resûlün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resûllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah, onların her hâlini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür. Bilsin diye, ki onlar rablarının risaletlerini hakkıyle iriştirmişlerdir ve o onların nezdindekini ihata etmiş ve her şeyi sayısiyle ihsa buyurmuştur. Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve herşeyi sayı olarak da sayıp-tespit etmiştir. (Böyle yapar) Ki onların, Rablerinin kendilerine verdiği mesajları duyurduklarını bilsin. Allâh, onlarda bulunan herşeyi (bilgisiyle) kuşatmıştır ve herşeyi bir bir saymış (hesab etmiş)tir. Rablerinin risâletlerini hakkıyla eriştirmiş olduklarını bilmesi için (öyle muhafızlar tayin buyurulmuştur). Ve onların yanlarında olanı ilmen kuşatmıştır ve her bir şeyi adeden sayıp bilmiştir. 29 / 572
73-Müzzemmil Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا الْمُزَّمِّلُ -1 Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Ey o örtünen (Müzzemmil)! Ey örtüsüne bürünen, Ey örtüsüne bürünen, Ey örtüsüne bürünüp örtünen (Resûl-i Zîşan)! 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

2.Ayet
قُمِ اللَّيْلَ إِلَّا قَلِيلًا -2 (2-3) Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Kalk gice, meğer biraz Az bir kısmı hariç olmak üzere, geceleyin kalk: Geceleyin kalk (namaz kıl); yalnız gecenin birazında (uyu). (2-3) Geceleyin kalk, birazı müstesna. Onun yarısı (kalk) veya ondan biraz eksilt (yarısından az kalk), 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

3.Ayet
نِصْفَهُ أَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَلِيلًا -3 (2-3) Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt. Yarısı, yâhud eksilt ondan biraz (Gecenin) Yarısı kadar. Ya da ondan biraz eksilt. Gecenin yarısında (kalk) yahut bundan biraz eksilt. (2-3) Geceleyin kalk, birazı müstesna. Onun yarısı (kalk) veya ondan biraz eksilt (yarısından az kalk), 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

4.Ayet
أَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْآنَ تَرْتِيلًا -4 Yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku. Yâhud artır ve Kur´an oku, tertil ile yavaş yavaş güzel güzel Veya üzerine ilave et. Ve Kur´an´ı belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku. Veya bunu artır ve ağır ağır Kur´ân oku. Veya onun üzerine artır ve Kur´an´ı güzelce tertil ile açıkça oku. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

5.Ayet
إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا -5 Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz. Çünkü biz senin üzerine ağır bir söz ilka edeceğiz Gerçek şu ki, biz senin üzerine ´oldukça ağır´ bir söz (vahy) bırakacağız. Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. Şüphe yok ki Biz sana ağır bir kelâm vahyedeceğiz. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

6.Ayet
إِنَّ نَاشِئَةَ اللَّيْلِ هِيَ أَشَدُّ وَطْئًا وَأَقْوَمُ قِيلًا -6 Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur’an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır. Çünkü gece neş´esi hem daha dokunaklı hem deyişce daha sağlamdır Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha sağlamdır. Gerçekten gece kalk(ıp ibâdet et)mek daha oturaklı ve (geceleyin) söz (du´â) daha etkilidir. Şüphe yok ki, geceleyin kalkış, o daha muvafıktır ve kıraatca da daha sağlamdır. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

7.Ayet
إِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحًا طَوِيلًا -7 Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır. Çünkü sana gündüzün uzun bir yüzüş vardır Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır. Çünkü gündüz, senin uzun süre uğraşacağın şeyler vardır. (7-8) Muhakkak ki, senin için gündüzde uzunca bir meşguliyet vardır. Ve Rabbin ismini zikret ve O´na yönel. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

8.Ayet
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا -8 Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel. Hem rabbının ismini an ve masivâdan kesilerek ona çekil Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O´na yönel. Rabbinin adını an ve bütün gönlünle O´na yönel. (7-8) Muhakkak ki, senin için gündüzde uzunca bir meşguliyet vardır. Ve Rabbin ismini zikret ve O´na yönel. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

9.Ayet
رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَكِيلًا -9 O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin. O meşrik u mağribin rabbı, başka tanrı yok ancak o, o halde yalnız onu tut vekîl (Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O´ndan başka İlah yoktur. Şu halde (yalnızca) O´nu vekil tut. (O) Doğunun ve batının Rabbidir. O´ndan başka tanrı yoktur. Yalnız O´nu vekil tut. (O) Maşrikin de, mağribin de Rabbidir, O´ndan başka ilâh yoktur. O halde O´nu vekil ittihaz et. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

10.Ayet
وَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَمِيلًا -10 Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. Ve ağyarın diyeceklerine sabret ve onları bir hecr-i cemîl ile terket, ayrıl! Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl. Onların dediklerine sabret ve güzelce onlardan ayrıl. Ve diyecekleri şey üzerine sabret ve onları güzelce bir ayrılışla terk eyle! 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

11.Ayet
وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلًا -11 Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. Ve bırak da bana o tekzîb edici zevk-u refah sahiblerini, mühlet ver onlara biraz Yalanlamakta olan nimet (refah ve servet) sahiplerini sen Bana bırak ve onlara az bir süre tanı. Beni ve o ni´met sâhibi yalanlayıcıları yalnız bırak ve onlara biraz mühlet ver. Ve o nîmet sahipleri olan mükezzipleri bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

12.Ayet
إِنَّ لَدَيْنَا أَنْكَالًا وَجَحِيمًا -12 (12-13) Çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır. Çünkü bizim yanımızda bukağılar var ve bir cehîm var Çünkü Bizim yanımızda bukağılar ve cayır cayır yanan bir ateş vardır: Doğrusu, bizim yanımızda bukağılar ve cehennem var. Şüphe yok ki Bizim yanımızda ağır bukağılar ve bir alevli ateş vardır. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

13.Ayet
وَطَعَامًا ذَا غُصَّةٍ وَعَذَابًا أَلِيمًا -13 (12-13) Çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır. Ve boğaza duran bir taam ve bir azâb-ı elîm var Boğazı tıkayıp kalan bir yemek ve acı bir azap vardır. (Dikenli) Boğazı tırmalayan bir yiyecek ve acı veren bir azâb var. Ve boğaza tıkanıp duran bir taam ve pek acıklı bir azap vardır. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

14.Ayet
يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَهِيلًا -14 Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla. O gün ki yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir kum yığınına dönecektir (Öyle) Bir gün ki, yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur. O gün yer ve dağlar sarsılır ve dağlar, dağılan kum yığınları olur. (14-15) O günde ki, yer ve dağlar sarsılır ve dağlar bir dağılmış kum yığını olmuş olur. Şüphe yok ki Biz size aleyhinize şahit olarak bir peygamber gönderdik. Nasıl ki Fir´avun´a da bir resûl göndermiştik. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

15.Ayet
إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ رَسُولًا -15 (Ey Mekkeliler!) Şüphesiz biz size üzerinize şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nitekim, Firavun’a da bir peygamber göndermiştik. Haberiniz olsun biz size bir Resul gönderdik, üzerinizde şâhid, netekim gönderdiğimiz gibi Fir´avne bir Resul Şüphesiz size, üzerinize şahid olacak bir elçi gönderdik; Firavun´a bir elçi gönderdiğimiz gibi. (Ey insanlar,) Doğrusu biz size, aleyhinize tanıklık edecek bir elçi gönderdik; nasıl ki Fir´avn´a da bir elçi göndermiştik. (14-15) O günde ki, yer ve dağlar sarsılır ve dağlar bir dağılmış kum yığını olmuş olur. Şüphe yok ki Biz size aleyhinize şahit olarak bir peygamber gönderdik. Nasıl ki Fir´avun´a da bir resûl göndermiştik. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

16.Ayet
فَعَصَىٰ فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا -16 Ama Firavun o peygambere isyan etti, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakalayıverdik. Ki Fir´avn o Resule ısyan etti de biz onu vehîm bir tutuşla tuttuk alıverdik Fakat Firavun elçiye isyan etti, Biz de onu pek vahim bir tarzda (azapla) yakalayıverdik. Fir´avn, elçiye karşı geldi. Biz de onu ağır bir yakalayışla yakaladık. (16-17) Fir´avun ise o Resûle isyan etti, artık o Fir´avun´u bir şiddetli yakalamakla yakaladık. Artık siz küfrederseniz kendinizi nasıl koruyabilirsiniz? Bir günden ki, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviriverir. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

17.Ayet
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ إِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ شِيبًا -17 Hâl böyle iken inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden (kıyametten) nasıl korunursunuz? O halde siz nasıl korunursunuz küfredersiniz? O gün ki çocukları ak saçlı kocalara çevirir Eğer inkar edecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde kendinizi nasıl koruyacaksınız? Peki inkâr ederseniz, çocukları ihtiyarlatan o günden kendinizi nasıl kurtaracaksınız? (16-17) Fir´avun ise o Resûle isyan etti, artık o Fir´avun´u bir şiddetli yakalamakla yakaladık. Artık siz küfrederseniz kendinizi nasıl koruyabilirsiniz? Bir günden ki, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çeviriverir. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

18.Ayet
السَّمَاءُ مُنْفَطِرٌ بِهِ ۚ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا -18 O günle gök (bile) yarılır, Allah’ın va’di gerçekleşir. Sema onunla çatlamıştır ve onun va´di fi´le çıkarılmıştır Bu nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O´nun va´di gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir. Gök (bile) onun dehşetinden yarılır. Allâh´ın va´di mutlaka yapılmıştır. (18-19) Gök bile onunla çatlamıştır. Allah´ın vaadi, fiile çıkarılmıştır. Şüphe yok ki bu bir mev´izadır, artık kim dilerse Rabbine bir yol tutar. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

19.Ayet
إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا -19 Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol tutar. İşte bu bir tezkiredir, artık dileyen rabbına bir yol tutar Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir. Bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine varan bir yol tutar. (18-19) Gök bile onunla çatlamıştır. Allah´ın vaadi, fiile çıkarılmıştır. Şüphe yok ki bu bir mev´izadır, artık kim dilerse Rabbine bir yol tutar. 29 / 573
73-Müzzemmil Suresi

20.Ayet
إِنَّ رَبَّكَ يَعْلَمُ أَنَّكَ تَقُومُ أَدْنَىٰ مِنْ ثُلُثَيِ اللَّيْلِ وَنِصْفَهُ وَثُلُثَهُ وَطَائِفَةٌ مِنَ الَّذِينَ مَعَكَ ۚ وَاللَّهُ يُقَدِّرُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ ۚ عَلِمَ أَنْ لَنْ تُحْصُوهُ فَتَابَ عَلَيْكُمْ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ ۚ عَلِمَ أَنْ سَيَكُونُ مِنْكُمْ مَرْضَىٰ ۙ وَآخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْأَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ ۙ وَآخَرُونَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۖ فَاقْرَءُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ ۚ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَقْرِضُوا اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا ۚ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ هُوَ خَيْرًا وَأَعْظَمَ أَجْرًا ۚ وَاسْتَغْفِرُوا اللَّهَ ۖ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ -20 (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah, gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık, Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O hâlde, Kur’an´dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Filhakıka rabbın biliyor ki sen muhakkak gece üçte ikisine yakın ve yarısı ve üçte biri kalkıyorsun beraberindekilerden de bir tâife, halbuki geceyi gündüzü Allah takdir eder, bildi ki siz onu bundan öte başaramazsınız, onun için size lutf ile irca-ı nazar buyurdu, bundan böyle Kur´andan ne kolay gelirse okuyun, bildi ki içinizden hastalar olacak, diğer bir takımları Allahın fazlından bir kâr aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir takımları da Allah yolunda çarpışacaklar, o halde ondan ne kolay gelirse okuyun ve namazı kılın ve zekâtı verin ve Allaha karz-ı hasen takdim edin, kendilerinizin hisabına hayr olarak her ne de takdim ederseniz onu Allah yanında daha hayırlı ve ecirce daha büyük bulacaksınız, hem de Allaha istiğfar edin, şübhesiz ki Allah gafurdur, rahîmdir. Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O´na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur´an´dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah´ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur´an´dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah´a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah´tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını; Seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allâh, sizin onu sayamayacağınızı (zamanı hesab edip gecenin belli sâ´atlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. Artık (belli bir sâ´at gözetmeden) Kur´ân´dan kolayınıza geleni okuyun (ne miktar kolayınıza gelirse o kadar gece namazı kılın, kendinizi zorlamayın.) Allâh, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allâh´ın lutfunu arayan başka kimseler ve Allâh yolunda savaşan daha başka insanlar bulunacağını bilmiştir. Onun için Kur´ân´dan kolayınıza geldiği kadar okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah´a güzel bir borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allâh katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükâfâtça daha büyük bulacaksınız. Allah´tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Muhakkak senin Rabbin biliyor ki, şüphe yok sen gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısı ve üçte biri kadar kalkıyorsun ve seninle beraber olanlardan bir tâife de ve Allah geceyi ve gündüzü takdir eder. Bildiği, siz bunu sayıp başaramıyacaksınız. Artık size ruhsatla irca-ı nazar buyurdu, imdi Kur´an´dan kolay geleni okuyun. Bilmiştir ki sizden hasta olanlar olacaktır, başkaları da Allah´ın fazlından bir kâr aramak için yeryüzünde yol tepeceklerdir ve başkaları da Allah yolunda cihadda bulunacaklardır. Artık ondan kolay olanı okuyunuz ve namazı dosdoğru kılınız ve zekâtı veriniz ve Allah için güzelce ödünç vermekle ödünç veriniz ve nefsiniz için hayırdan ne takdim eder iseniz onu Allah indinde daha hayırlı ve mükâfaatça daha büyük olarak bulursunuz ve Allah´tan mağfiret isteyin, şüphe yok ki Allah gafûrdur, rahîmdir. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ -1 Ey örtünüp bürünen (Peygamber!) Ey bürünen (Müddessir)! Ey bürünüp örtünen, Ey örtüsüne bürünen, Ey kaftanına bürünmüş. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

2.Ayet
قُمْ فَأَنْذِرْ -2 Kalk da uyar. Kalk artık inzar et Kalk (ve) bundan böyle uyar. Kalk, uyar. Kalk artık korkut. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

3.Ayet
وَرَبَّكَ فَكَبِّرْ -3 Rabbini yücelt. Ve rabbını artık büyükle Rabbini tekbir et (yücelt) Rabbini tekbir et (O´nun büyüklüğünü an), (3-4) Ve Rabbini büyüklük ile an. Ve elbiseni imdi temizle. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

4.Ayet
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ -4 Nefsini arındır. Ve elbiseni artık temizle Elbiseni temizle. Elbiseni temizle, (3-4) Ve Rabbini büyüklük ile an. Ve elbiseni imdi temizle. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

5.Ayet
وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ -5 Şirkten uzak dur. Ve o pislikleri artık def´ eyle Pislikten kaçınıp-uzaklaş. Pislikten kaçın. (5-6) Azaba sebep olacak günahtan artık uzak ol! Çok görerek minnette bulunma. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

6.Ayet
وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُ -6 İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma. Hem çoksunarak menn etme Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma. Verdiğini çok bularak başa kakma. (5-6) Azaba sebep olacak günahtan artık uzak ol! Çok görerek minnette bulunma. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

7.Ayet
وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ -7 Rabbinin rızasına ermek için sabret. Ve rabbın için sabr eyle Rabbin için sabret. Rabbin için sabret. (7-8) Ve Rabbin için artık sabret. Çünkü, Sûr´a üfürülünce. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

8.Ayet
فَإِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِ -8 (8-9) Sûr’a üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün çetin bir gündür. Çünkü o boru öttürüldü mü bir Çünkü o boruya (sur´a) üfürüldüğü zaman, Sûr´a üflendiği zaman (7-8) Ve Rabbin için artık sabret. Çünkü, Sûr´a üfürülünce. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

9.Ayet
فَذَٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَسِيرٌ -9 (8-9) Sûr’a üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün çetin bir gündür. O işte o gün pek zorlu gündür İşte o gün, zorlu bir gündür; İşte o gün, çetin bir gündür! (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

10.Ayet
عَلَى الْكَافِرِينَ غَيْرُ يَسِيرٍ -10 Kâfirler için hiç kolay değildir. Kâfirlere hiç kolay değildir Kafirler içinse hiç kolay değildir. Kâfirler için kolay değildir. (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

11.Ayet
ذَرْنِي وَمَنْ خَلَقْتُ وَحِيدًا -11 Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak. Bırak bana o herifi ki yarattım da temtek Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak; Benimle şu adamı yalnız bırak ki ben onu tek olarak yarattım. (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

12.Ayet
وَجَعَلْتُ لَهُ مَالًا مَمْدُودًا -12 (12-13) Ona bol mal ve gözü önünde duran oğullar verdim. Hem uzun boylu mal verdim Ki Ben ona, ´alabildiğine geniş kapsamlı bir mal’ (servet) verdim. Ona uzun boylu mal verdim. (9-12) İşte o gün çok çetin gündür. Kâfirlerin üzerlerine kolay değildir. Bırak bana o tek başına yarattığım şahsı. Ve onun üzerine uzunca boylu mal verdim. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

13.Ayet
وَبَنِينَ شُهُودًا -13 (12-13) Ona bol mal ve gözü önünde duran oğullar verdim. Hem göz önünde oğullar Göz önünde-hazır çocuklar (verdim). Göz önünde oğullar (verdim). (13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

14.Ayet
وَمَهَّدْتُ لَهُ تَمْهِيدًا -14 Kendisine alabildiğine imkânlar sağladım. Hem kendisine bir döşeyip döşedim Ve sayısız imkan ve fırsatları önüne serdim. Kendisine bir döşeyiş döşedim. (13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

15.Ayet
ثُمَّ يَطْمَعُ أَنْ أَزِيدَ -15 Sonra da o hırsla daha da artırmamı umar. Sonra da tama´ eder ki daha artırayım Sonra, daha arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur). Hâlâ daha da artırmama göz dikiyor. (13-15) Ve yanında hazır oğullar (verdim). Ve onun için bir döşemekle döşeyiverdim. Sonra da arttırayım diye tamahkar bulunuyor. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

16.Ayet
كَلَّا ۖ إِنَّهُ كَانَ لِآيَاتِنَا عَنِيدًا -16 Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır. Hayır, çünkü o bizim âyetlerimize bir anud kesildi Hayır; çünkü o, Bizim ayetlerimize karşı ´kesin bir inatçıdır." Hayır, çünkü o bizim âyetlerimize karşı bir inatçı kesildi. (16-17) Hayır. Şüphe yok ki o Bizim âyetlerimiz için bir muannid oldu. Onu yüklenmesi pek meşakkatli bir şey ile mükellef kılacağım. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

17.Ayet
سَأُرْهِقُهُ صَعُودًا -17 Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım. Ben onu dimdik sarpa sardıracağım Onu alabildiğine sarp bir yokuşa süreceğim. Onu dimdik bir yokuşa sardıracağım. (16-17) Hayır. Şüphe yok ki o Bizim âyetlerimiz için bir muannid oldu. Onu yüklenmesi pek meşakkatli bir şey ile mükellef kılacağım. 29 / 574
74-Müddessir Suresi

18.Ayet
إِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَ -18 Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Çünkü o bir düşündü, ölçtü biçti Çünkü o, düşündü ve bir ölçü tespit etti. Zirâ o düşündü, ölçtü, biçti. (18-19) Şüphe yok ki o, düşündü ve ölçtü biçti. Artık kahrolası, nasıl ölçtü biçti. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

19.Ayet
فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ -19 Kahrolası nasıl da ölçtü biçti! Kahrolası nasıl biçti Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? Kahrolası nasıl da ölçtü, biçti. (18-19) Şüphe yok ki o, düşündü ve ölçtü biçti. Artık kahrolası, nasıl ölçtü biçti. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

20.Ayet
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَ -20 Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti! Sonra kahr olası nasıl biçti Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu? Yine kahrolası nasıl ölçtü, biçti. (20-21) Sonra kahrolası, nasıl ölçtü biçti. Sonra bakıverdi. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

21.Ayet
ثُمَّ نَظَرَ -21 Sonra (Kur’an hakkında) derin derin düşündü. Sonra baktı Sonra bir baktı. Sonra baktı, (20-21) Sonra kahrolası, nasıl ölçtü biçti. Sonra bakıverdi. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

22.Ayet
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَ -22 Sonra yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı. Sonra kaşını çattı ve ekşiyerek surat astı Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti. Sonra surat astı, kaşlarını çattı, (22-23) Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra gerisine döndü ve böbürlendi. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

23.Ayet
ثُمَّ أَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَ -23 (23-24) Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: “Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir.” Sonra ardına döndü ve büyüklük tasladı da Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (istikbar). Sonra arkasını döndü, böbürlendi: (22-23) Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra gerisine döndü ve böbürlendi. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

24.Ayet
فَقَالَ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُ -24 (23-24) Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: “Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir.” Bu, dedi «başka değil, bir sihri müser Böylece: "Bu, yalnızca ´aktarılarak öğrenilen´ bir büyüdür" dedi. "Bu dedi, rivâyet edilip öğretilen bir büyüden başka bir şey değildir." (24-25) Artık dedi ki: «Bu, naklolunagelen, bir sihirden başka değildir. Bu başka değil, ancak insan lâkırdısıdır.» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

25.Ayet
إِنْ هَٰذَا إِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِ -25 “Bu, ancak insan sözüdür.” Başka değil kavl-i beşer» "Bu, bir beşer sözünden başkası değildir." "Bu, sadece, bir insan sözüdür." (24-25) Artık dedi ki: «Bu, naklolunagelen, bir sihirden başka değildir. Bu başka değil, ancak insan lâkırdısıdır.» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

26.Ayet
سَأُصْلِيهِ سَقَرَ -26 Ben onu “Sekar”a (cehenneme) sokacağım. Yaslıyacağım onu Sekare Onu Ben, cehenneme sürükleyip-atacağım. Onu Sekar´a sokacağım. (26-27) Onu cehenneme yaslayacağım. Sana ne bildirdi; cehennem nedir? 29 / 575
74-Müddessir Suresi

27.Ayet
وَمَا أَدْرَاكَ مَا سَقَرُ -27 Sekar’ın ne olduğunu sen ne bileceksin? Bilir misin hem ne sekar Cehennem (sakar) nedir, sen bilir misin? Sekar´ın ne olduğunu sen nereden bileceksin? (26-27) Onu cehenneme yaslayacağım. Sana ne bildirdi; cehennem nedir? 29 / 575
74-Müddessir Suresi

28.Ayet
لَا تُبْقِي وَلَا تَذَرُ -28 Geride bir şey koymaz, bırakmaz. Ne bakıyye kor ne bırakır Ne alıkoyar, ne bırakır. (Geride bir şey) Komaz, bırakmaz (her şeyi yakıp yok eder). Ne bırakır ve ne de terkeder, 29 / 575
74-Müddessir Suresi

29.Ayet
لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِ -29 Derileri kavurur. Beşere susamış bir susuz Beşere delicesine susamıştır. Durmadan deriler kavurur. İnsan için çok yakıcıdır. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

30.Ayet
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَ -30 Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır. Üzerinde on dokuz Onun üzerinde ondokuz vardır. Üzerinde ondokuz (muhafız) vardır. Onun üzerinde ondokuz (bekçi) vardır. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

31.Ayet
وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً ۙ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا ۙ وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ ۙ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ ۚ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْبَشَرِ -31 Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü’minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. Hem biz o ateşin muhafızlarını hep Melâike yaptık, sayılarını da ancak küfr edenler için bir fitne kıldık ki kitab verilmiş olanlar yakîn edinsin ve iyman edenlere iyman artırsın, kitab verilenler ve mü´minler şübhelenmesin, kalblerinde bir maraz bulunanlarla kâfirler de desin: Allah bununla meselâ ne murad etmiş? İşte böyle Allah dilediğini şaşırtır, dilediğini de yola getirir ve rabbının ordularını ancak kendisi bilir ve o ancak bir öğüttür düşünmek için beşer Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkar edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını Kendisi´nden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür. Biz cehennemin muhafızlarını hep melekler yaptık. Onların sayısını da inkâr edenler için bir sınav yaptık ki, kendilerine Kitap verilmiş olanlar iyice inansın, inananların da imanı artsın. Kitap verilmiş olanlar ve inananlar kuşkulanmasınlar. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: "Allâh bu misâlle ne demek istedi?" desinler. Böylece Allâh, dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlara bir uyarıdır. Ve Biz cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kâfir olanlar için ancak bir fitne kılmış olduk. Tâ ki kendilerine kitap verilmiş olanlar, yakîn getirsinler. Ve imân etmiş olanlara da imân arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mü´min bulunanlar, şüpheye düşmesinler. Ve kalblerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de desin ki: «Allah bununla bir mesel olarak ne murad etmiş?» İşte Allah, dilediği kimseyi böyle dalâlete düşürür ve dilediği kimseye de hidâyet nâsib buyurur ve Rabbin ordularını ancak kendisi bilir ve o, insan için ancak bir öğüttür. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

32.Ayet
كَلَّا وَالْقَمَرِ -32 (32-37) Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir. Hayır hayır o Kamere Hayır; Ay´a andolsun, Hayır, andolsun Aya, (32-33) Hayır. Kasem olsun kamere. Ve döndüğü an o geceye. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

33.Ayet
وَاللَّيْلِ إِذْ أَدْبَرَ -33 (32-37) Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir. Ve döndüğü dem o geceye Dönüp gittiği zaman geceye, Dönüp gitmekte olan geceye, (32-33) Hayır. Kasem olsun kamere. Ve döndüğü an o geceye. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

34.Ayet
وَالصُّبْحِ إِذَا أَسْفَرَ -34 (32-37) Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir. Ve açtığı sıra o sabaha kasem olsun ki Ağardığı zaman sabaha, Ağaran sabaha, (34-35) Ve açtığı vakit o sabaha. Şüphe yok ki, o (cehennem) elbette büyüklerin biridir. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

35.Ayet
إِنَّهَا لَإِحْدَى الْكُبَرِ -35 (32-37) Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir. her halde büyüklerin biridir o Sekar Gerçekten o, büyük (musibet)lerden biridir. Ki o (Sekar), büyük (belâ)lardan biridir. (34-35) Ve açtığı vakit o sabaha. Şüphe yok ki, o (cehennem) elbette büyüklerin biridir. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

36.Ayet
نَذِيرًا لِلْبَشَرِ -36 (32-37) Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir. Kocundurmak için beşeri Beşer (insan) için bir uyarıdır. İnsanlar için uyarıcıdır; (36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

37.Ayet
لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَتَقَدَّمَ أَوْ يَتَأَخَّرَ -37 (32-37) Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir. İçinizden ileri gitmek veya geri kalmak istiyen kimseleri Sizlerden öne geçmek veya geride kalmak isteyenler için. Sizden (iman yolunda) ileri gitmek veya geri kalmak dileyen kimseler için (uyarıcıdır). (36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

38.Ayet
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ -38 Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Her nefis kazancına bağlıdır Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir. Her can, kazandığıyle (Allâh katında) rehin alınmıştır. (36-38) İnsan için bir korkutucu olarak. Sizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimse için. Her nefs, kazanmış olduğu şeye bağlıdır. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

39.Ayet
إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ -39 Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka. Ancak ashab-ı yemîn Ancak Ashab-ı Yemin (sağ ehli) hariç. Yalnız sağın adamları (Kitapları sağdan verilenler) hariç. (39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

40.Ayet
فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءَلُونَ -40 (40-42) Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Cennetlerdedir, soruşdururlar Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar. Onlar cennetler içinde soruyorlar; (39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar. 29 / 575
74-Müddessir Suresi

41.Ayet
عَنِ الْمُجْرِمِينَ -41 (40-42) Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Mücrimlerden Suçlu-günahkarları; Suçluların durumunu: (41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

42.Ayet
مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ -42 (40-42) Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Nedir, diye: sizi sekare sokan? "Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?" "Sizi şu yakıcı ateşe ne sürükledi?" (41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

43.Ayet
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّينَ -43 Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” Derler: biz namaz kılanlardan değildik Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler. (Onlar da) Dediler ki: "Biz namaz kılanlardan olmadık." (43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

44.Ayet
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ -44 “Yoksula yedirmezdik.” Ve fukaraya yemek yedirmezdik "Yoksula yedirmezdik." "Yoksula da yedirmezdik." (43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

45.Ayet
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ -45 “Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.” Batakçılarla dalar giderdik "(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik." Boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık." «Ve biz bâtıla dalanlar ile beraber dalan kimseler olmuştuk.» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

46.Ayet
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ -46 “Ceza gününü de yalanlıyorduk.” Ve ceza gününe yalan derdik "Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk." "Cezâ gününü yalanlardık." (46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

47.Ayet
حَتَّىٰ أَتَانَا الْيَقِينُ -47 “Nihayet ölüm bize gelip çattı.” Tâ gelinciye kadar bize o yakîn "Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı." "İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı." (46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.» 29 / 575
74-Müddessir Suresi

48.Ayet
فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعِينَ -48 Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez. Fakat fâide vermez o vakıt şefaati şefaatçilerin Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. Artık onlara şefâ´atçilerin şefâ´ati fayda vermez. (48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar? 29 / 576
74-Müddessir Suresi

49.Ayet
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ -49 Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar? Ya şimdi ne ma´ziretleri var o öğüdden yüz çevirirlerken Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar? Böyle iken onlara ne oluyur ki öğütten yüz çeviriyorlar? (48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar? 29 / 576
74-Müddessir Suresi

50.Ayet
كَأَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌ -50 (50-51) Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler. Sanki ürkmüş yaban eşekleri Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler; Yaban eşekleri gibi; (50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun. 29 / 576
74-Müddessir Suresi

51.Ayet
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍ -51 (50-51) Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler. Arslandan kaçmaktalar Arslandan korkup-kaçmışlar. Aslandan ürkmüş. (50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun. 29 / 576
74-Müddessir Suresi

52.Ayet
بَلْ يُرِيدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ أَنْ يُؤْتَىٰ صُحُفًا مُنَشَّرَةً -52 Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor. Yok onlardan her kişi kendisine ayrı sahifelerle tezkireler dağıtılmasını istiyor Hayır; her biri, kendisine açılmış sahifelerin verilmesini ister. Hayır, onlardan her kişi kendisine açılan sahifeler verilmesini istiyor. (50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun. 29 / 576
74-Müddessir Suresi

53.Ayet
كَلَّا ۖ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْآخِرَةَ -53 Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar. Hayır, doğrusu Âhıretten korkmıyorlar Hayır; onlar şüphesiz ahiretten korkmuyorlar. Yok yok onlar âhiretten korkmuyorlar. Hayır. Doğrusu (onlar) ahiretten korkmazlar. 29 / 576
74-Müddessir Suresi

54.Ayet
كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ -54 Hayır, düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu (Kur’an) bir uyarıdır. hayır hayır o muhakkak bir tezkire Gerçek (şu ki), o (Kur´an,) elbette bir öğüttür. Hayır (iyi bilsinler ki) o (Kur´ân) bir ikazdır. (54-55) Yok yok. Şüphesiz ki, o, bir öğüttür. Artık kim dilerse onu okuyarak öğüt alır. 29 / 576
74-Müddessir Suresi

55.Ayet
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ -55 Artık kim dilerse ondan öğüt alır. Dileyen onu tezekkür ede Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür. Dileyen onu düşünür, öğüt alır. (54-55) Yok yok. Şüphesiz ki, o, bir öğüttür. Artık kim dilerse onu okuyarak öğüt alır. 29 / 576
74-Müddessir Suresi

56.Ayet
وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَىٰ وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ -56 Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar. O takvaya (kendisine karşı gelmekten sakınılmaya) ehil olandır, bağışlamaya ehil olandır. Maamafih Allah dilemeyince düşünmezler, koruyacak da odur, mağfiret edecek de Allah dilemedikçe onlar öğüt almazlar; takvanın sahibi (onu kabul etmeye ehil olan) O´dur, mağfiretin sahibi (bağışlamaya ehil olan da) O´dur. Allâh dilemedikçe onlar öğüt almazlar. Takvâ ve mağfiret ehli O´dur (kendisinden korunmağa, cezâsından kaçınmağa lâyık olan ve günâhları bağışlayan yalnız O´dur). Maamafih düşünüp tefekkür edemezler, meğer ki Allah dilesin, kendisinden korkulacak olan ve mağfiret buyurmaya ehl olan da ancak O (Hâlık-i Kerîm)dir. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَا أُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيَامَةِ -1 Kıyamet gününe yemin ederim. Yo... Kasem ederim o kalkım gününe (yevm-i kıyame´ye) Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim. Yoo, kıyâmet gününe and içerim, (1-2) Yok; Kıyamet gününe yemin ederim. Yok; melâmet duyan nefse de yemin ederim. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

2.Ayet
وَلَا أُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ -2 (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz). Yine yo... Kasem ederim o pişman cana (nefs-i levvame´ye) Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim. Yoo, dâimâ, kendini kınayan nefse and içerim. (1-2) Yok; Kıyamet gününe yemin ederim. Yok; melâmet duyan nefse de yemin ederim. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

3.Ayet
أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُ -3 İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır? İnsan sanır mı ki derleyemeyiz kemiklerini? İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak biraraya getirmeyeceğimizi mi sanıyor? İnsan kendisinin kemiklerini bir araya toplamayacağımızı mı sanıyor? İnsan, sanır mı ki onun kemiklerini her halde bir araya toplamayacağız? 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

4.Ayet
بَلَىٰ قَادِرِينَ عَلَىٰ أَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ -4 Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter. Evet derleriz kadir olarak tesviyeye bile parmaklarını Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz. Evet, toplarız, onun parmak uçlarını düzenlemeğe gücümüz yeter. Evet... Parmaklarının uçlarını da düzeltmeye kâdirleriz. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

5.Ayet
بَلْ يُرِيدُ الْإِنْسَانُ لِيَفْجُرَ أَمَامَهُ -5 Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister. Fakat insan ister önünde fücur etmesini Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de ´fücurla sürdürmek ister.´ Fakat insan, devamlı suç işleyerek ilerisini berbâd etmek ister. Fakat insan diler ki ilerisinde de isyana devam etsin. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

6.Ayet
يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ -6 “O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar. Sorar: ne zaman diye o Kıyamet günü "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar. "Kıyâmet günü nerede?" diye sorup durur. (6-7) Sorar ki Kıyamet günü ne zamandır? Artık o zaman ki, göz kamaşmış bir halde bulunur. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

7.Ayet
فَإِذَا بَرِقَ الْبَصَرُ -7 (7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir. Ne vakıt ki o göz şimşek çakar Ama göz ´kamaşıp da kaydığı,´ Ama göz (güneş gibi ortaya çıkan gerçeğin karşısında) kamaştığı, (6-7) Sorar ki Kıyamet günü ne zamandır? Artık o zaman ki, göz kamaşmış bir halde bulunur. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

8.Ayet
وَخَسَفَ الْقَمَرُ -8 (7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir. Ve Ay tutulur Ay karardığı, Ay tutulduğu, (8-9) Ve ay tutulmuş olur. Ve güneş ile ay toplatılmış bulunur. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

9.Ayet
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ -9 (7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir. Ve Güneş ve Ay toplanır Güneş ve ay birleştirildiği zaman; Güneş ve Ay bir araya toplandığı zaman! (8-9) Ve ay tutulmuş olur. Ve güneş ile ay toplatılmış bulunur. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

10.Ayet
يَقُولُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ أَيْنَ الْمَفَرُّ -10 (7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir. Der o insan o gün: nereye kaçmalı? (eynel´mefer) İnsan o gün: "Kaçış nereye?" der. (Evet) O gün insan: "Kaçacak yer neresi?" der. (10-11) O gün insan der ki: «Kaçacak yer nerede?» Hayır. Hiçbir sığınacak yer yoktur. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

11.Ayet
كَلَّا لَا وَزَرَ -11 Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur. Hayır hayır, yok bir siper Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. Hayır, sığınacak yer yoktur. (10-11) O gün insan der ki: «Kaçacak yer nerede?» Hayır. Hiçbir sığınacak yer yoktur. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

12.Ayet
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمُسْتَقَرُّ -12 O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur. Rabbınadır ancak o gün karar O gün, ´sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)´ yalnızca Rabbinin katıdır. O gün varıp durulacak yer, ancak Rabbinin huzûrudur (ey insan). O günde durulacak makam, Rabbin tarafından tayin edilecektir. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

13.Ayet
يُنَبَّأُ الْإِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ -13 O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir. Ayıtılır insan o gün, yaptıklarile mukaddem, müahhar İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (O zaman) İnsanın yapıp öne sürdüğü, (yapmayıp) geri bıraktığı herşey kendisine haber verilir. (13-14) O gün insana ileri götürmüş olduğu şeyler ile geriye bırakmış olduğu şeyler haber verilecektir. Doğrusu insan kendi şahsı aleyhine bir hüccetir. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

14.Ayet
بَلِ الْإِنْسَانُ عَلَىٰ نَفْسِهِ بَصِيرَةٌ -14 (14-15) Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir. Doğrusu insan kendine karşı bir basîrettir Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Doğrusu insan kendi nefsini görür, (13-14) O gün insana ileri götürmüş olduğu şeyler ile geriye bırakmış olduğu şeyler haber verilecektir. Doğrusu insan kendi şahsı aleyhine bir hüccetir. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

15.Ayet
وَلَوْ أَلْقَىٰ مَعَاذِيرَهُ -15 (14-15) Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir. Dökse de ortaya ma´ziretlerini Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile. Birtakım özürler ortaya atsa da. Velev ki, mazeretlerini ortaya atmış bulunsun. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

16.Ayet
لَا تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ -16 (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Depretme ona dilini ivedinden onu Onu (Kur´an´ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma. (Ey Muhammed,) Onu hemen okumak için diline depretme. (16-17) Onu (Kur´an´ı) acele ahzedesin diye onunla dilini kımıldatma. Şüphe yok ki, onu toplamak da, onu okutmak da Bize aittir. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

17.Ayet
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ -17 Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. Çünkü bize aiddir onun cem´i ve Kur´anı Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir. Onu (senin kalbinde) toplamak ve (sana) okumak bize düşer. (16-17) Onu (Kur´an´ı) acele ahzedesin diye onunla dilini kımıldatma. Şüphe yok ki, onu toplamak da, onu okutmak da Bize aittir. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

18.Ayet
فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ -18 O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy. Biz okuduk mu o vakıt ta´kıyb et o Kur´anı Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle. O halde sana Kur´ân´ı okuduğumuz zaman onun okunuşunu izle. İmdi onu Biz okuyunca artık sen onun kıraatine tâbi ol! 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

19.Ayet
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ -19 Sonra onu açıklamak da bize aittir. Sonra bize aiddir yine onun beyanı Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. Sonra onu açıklamak da bize düşer. Sonra şüphe yok ki onun açıklanması da Bize aittir. 29 / 576
75-Kiyamet Suresi

20.Ayet
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ -20 (20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. Hayır hayır siz pişîni seviyorsunuz Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Hayır, siz çabuk (geçen şu dünyây)ı seviyorsunuz da, (20-21) Yok, yok. Siz acele olanı seversiniz. Ve ahireti bırakıverirsiniz. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

21.Ayet
وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ -21 (20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz. Ve Âhıreti bırakıyorsunuz Ve ahireti terk edip-bırakıyorsunuz. Âhireti bırakıyorsunuz. (20-21) Yok, yok. Siz acele olanı seversiniz. Ve ahireti bırakıverirsiniz. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

22.Ayet
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ -22 O gün birtakım yüzler aydındır. Nice yüzler o gün ışılar parlar O gün yüzler ışıl ışıl parlar. Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar, (22-23) O günde birtakım yüzler parıldanıcıdır. Rablerine nazar edicidir. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

23.Ayet
إِلَىٰ رَبِّهَا نَاظِرَةٌ -23 Rablerine bakarlar. Rabbına nâzır Rablerine bakıp-durur. Rabbine bakar. (22-23) O günde birtakım yüzler parıldanıcıdır. Rablerine nazar edicidir. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

24.Ayet
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌ -24 O gün birtakım yüzler de asıktır. Nice yüzler de o gün ekşir pusarır O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Yüzler de var ki o gün asıktır. Bir kısım yüzler de o gün pek ekşi bir haldedir. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

25.Ayet
تَظُنُّ أَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌ -25 Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar. Anlar ki kendilerine bel kıran yapılır Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. Kendisine bel kemiklerini kıran (belâ)nın yapılacağını anlar. (25-26) Sanır ki, ona arka kemiklerini kıracak bir muamele yapılacaktır. Hayır hayır... Vaktâ ki (can) boyun halkasının kemiklerine kavuşur. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

26.Ayet
كَلَّا إِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَ -26 (26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. Hayır hayır ne zaman ki o can köprücüklere dayanır Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman, Hayır, ne zaman ki can, köprücük kemiklerine dayanır, (25-26) Sanır ki, ona arka kemiklerini kıracak bir muamele yapılacaktır. Hayır hayır... Vaktâ ki (can) boyun halkasının kemiklerine kavuşur. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

27.Ayet
وَقِيلَ مَنْ ۜ رَاقٍ -27 (26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. Ve denilir: kim var bir okuyacak? "Son müdahaleyi yapacak kim" denir. Ve (başında bulunanlar tarafından): "Kim afsun yapar acaba? denir, Ve denilmiş olur ki: «Tedavi edebilecek kim var?» 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

28.Ayet
وَظَنَّ أَنَّهُ الْفِرَاقُ -28 (26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. Ve sezer o dem temamelfirak Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. Ve kendisi artık bunun, ayrılık zamanı olduğunu anlar, Ve onun şüphesiz bir ayrılış olduğunu sanmış bulunacaktır. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

29.Ayet
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِ -29 (26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. Ve dolaşır el ayak, bacağa bacak (Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında; Ve bacak bacağa dolaşır. (29-30) Ve bacak da bacağa dolaşmış olacaktır. O günde sevk olunmak yalnız Rabbinedir. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

30.Ayet
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ الْمَسَاقُ -30 (26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir. Rabbınadır o gün yalnız mesak O gün sevk, yalnızca Rabbinedir. İşte o gün, sevk Rabbinedir (can, Allâh´ın huzûruna sevk edilir). (29-30) Ve bacak da bacağa dolaşmış olacaktır. O günde sevk olunmak yalnız Rabbinedir. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

31.Ayet
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّىٰ -31 O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı. Fakat o ne sadaka verdi ne namaz kıldı Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı. Ne sadaka verdi, ne de namaz kıldı. (31-32) Fakat ne tasdik etti ve ne de namaz kıldı. Velâkin tekzîp etti ve yüz çevirdi. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

32.Ayet
وَلَٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ -32 Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti. Ve lâkin yalan dedi ve döndü Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti. Fakat yalanladı, döndü. (31-32) Fakat ne tasdik etti ve ne de namaz kıldı. Velâkin tekzîp etti ve yüz çevirdi. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

33.Ayet
ثُمَّ ذَهَبَ إِلَىٰ أَهْلِهِ يَتَمَطَّىٰ -33 Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti. Sonra da gerneşe gerneşe ehline gitti Sonra çalım satarak yakınlarına gitmişti. Sonra çalım satarak âilesine gitti. Sonra da ailesinin yanına böbürlene böbürlene gitti. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

34.Ayet
أَوْلَىٰ لَكَ فَأَوْلَىٰ -34 (34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir. Gerektir sana o belâ gerek Sen buna müstahaksın, dahasına müstahaksın. Yazık sana yazık! Vay sana! Vay sana! 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

35.Ayet
ثُمَّ أَوْلَىٰ لَكَ فَأَوْلَىٰ -35 (34-35) “Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!” denecektir. Evet, gerektir sana o belâ gerek Yine müstahaksın, dahasına da müstahaksın. Yine yazık sana yazık! (35-36) Sonra yine vay sana! Vay sana. İnsan sanır mı ki, başıboş bırakılacaktır? 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

36.Ayet
أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى -36 İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder. Sanır mı insan muhmel bırakıla İnsan, ´kendi başına ve sorumsuz´ bırakılacağını mı sanıyor? İnsan, başı boş bırakılacağını mı sanır? (35-36) Sonra yine vay sana! Vay sana. İnsan sanır mı ki, başıboş bırakılacaktır? 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

37.Ayet
أَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنَىٰ -37 O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi? Değil miydi bir nutfe dökülen menîden? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Kendisi dökülen meniden bir nutfe (sperm) değil miydi? (37-38) O dökülen meniden bir damla su değil mi idi? Sonra bir kan pıhtısı oldu, artık (Allah onu) yarattı, sonra da (azasını) düzeltti. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

38.Ayet
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوَّىٰ -38 Sonra bu, bir “alaka” oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi. Sonra bir aleka, oldu derken biçimine koydu, derken tesviye etti de Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ´düzen içinde biçim verdi.´ Sonra alaka (rahme asılan embriyo) oldu da (Rabbi onu) yarattı, düzenledi. (37-38) O dökülen meniden bir damla su değil mi idi? Sonra bir kan pıhtısı oldu, artık (Allah onu) yarattı, sonra da (azasını) düzeltti. 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

39.Ayet
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ -39 Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti. Yapdı ondan da iki eşi: erkek ve dişi Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. O (meni)den iki çifti: Erkeği ve dişiyi var etti. (39-40) Sonra ondan erkek ve dişi iki sınıf (var) kıldı. Artık o (Hâlık-ı Azîm) ölüleri diriltmeye kâdir değil midir? (Elbette kâdirdir) 29 / 577
75-Kiyamet Suresi

40.Ayet
أَلَيْسَ ذَٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ -40 Şimdi, bunları yapan Allah’ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? O, ölüleri diriltmeye kadir değil mi? (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? Şimdi bun(ları yapan Allâh)ın ölüleri diriltmeğe gücü yetmez mi? (39-40) Sonra ondan erkek ve dişi iki sınıf (var) kıldı. Artık o (Hâlık-ı Azîm) ölüleri diriltmeye kâdir değil midir? (Elbette kâdirdir) 29 / 577
76-İnsan Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا -1 İnsan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti. Fil´hakîka geldi insan üzerine dehirden bir müddet o anılır bir şey olmadı Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti. İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? (1-3) Muhakkak insan üzerine gayri mahdut zamandan bir mahdut zaman gelmiştir ki, (o zaman da bilinip) yâdolunmuş bir şey olmamıştı. Şüphe yok ki, Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, onu imtihan ediyoruz. İmdi onu işitici, görücü kıldık. Muhakkak ki, Biz ona hidâyet yolunu gösterdik, gerek şükredici ve gerek nankör olsun. 29 / 577
76-İnsan Suresi

2.Ayet
إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا -2 Şüphesiz biz insanı, karışım hâlindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık. Çünkü biz yarattık o insanı bir takım katgılarla mezcedilmiş (emşac) bir nutfeden, evire çevire mübtelâ kılmak üzerede onu bir semî´ basîr yaptık Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden yarattık da onu işitici, görücü yaptık. (1-3) Muhakkak insan üzerine gayri mahdut zamandan bir mahdut zaman gelmiştir ki, (o zaman da bilinip) yâdolunmuş bir şey olmamıştı. Şüphe yok ki, Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, onu imtihan ediyoruz. İmdi onu işitici, görücü kıldık. Muhakkak ki, Biz ona hidâyet yolunu gösterdik, gerek şükredici ve gerek nankör olsun. 29 / 577
76-İnsan Suresi

3.Ayet
إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا -3 Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder. Her halde biz ona yolu gösterdik, ister şâkir olsun ister nankör kâfir Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. Biz ona yolu gösterdik: Ya şükredici veya nânkör olur. (1-3) Muhakkak insan üzerine gayri mahdut zamandan bir mahdut zaman gelmiştir ki, (o zaman da bilinip) yâdolunmuş bir şey olmamıştı. Şüphe yok ki, Biz insanı karışık bir damla sudan yarattık, onu imtihan ediyoruz. İmdi onu işitici, görücü kıldık. Muhakkak ki, Biz ona hidâyet yolunu gösterdik, gerek şükredici ve gerek nankör olsun. 29 / 577
76-İnsan Suresi

4.Ayet
إِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَلَاسِلَ وَأَغْلَالًا وَسَعِيرًا -4 Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık. Çünkü biz, kâfirler için, zincirler, tomruklar, bir de Seıyr hazırladık Doğrusu Biz kafirlere zincirler, demir halkalar (tomruklar) ve çılgınca yanan bir ateş hazırladık. Biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır. Hakikaten Biz kâfirler için zincirler ve bukağılar ve alevlendirilmiş bir ateş hazırladık. 29 / 577
76-İnsan Suresi

5.Ayet
إِنَّ الْأَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًا -5 İyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler. Haberiniz olsun ebrar (hayır sahibi iyi insanlar) öyle dolgun bir kadehten içeceklerdir ki mizacı olmuştur kâfur Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı kafur olan bir kadehten içerler. İyiler de, karışımı kâfûr olan bir kadehten içerler. Muhakkak ki, hâlisane ibadet sahipleri bir kaseden içerler ki, ona katılmış şey, kâfûr suyudur. 29 / 577
76-İnsan Suresi

6.Ayet
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا -6 Bir pınar ki Allah’ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar. Bir çeşme, ondan Allahın kulları içer, güzel, yollar açarak akıtırlar onu akıtırlar Allah´ın kullarının kendisinden içtikleri bir kaynak; onu fışkırttıkça fışkırtıp akıtırlar. Bir kaynak ki Allâh´ın kulları ondan içerler, (istedikleri yere de) fışkırtarak akıtırlar. Bir çeşmedir ki ondan Allah´ın muttakî kulları içer, onu akıtmakla akıtıverirler. 29 / 578
76-İnsan Suresi

7.Ayet
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَطِيرًا -7 O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. Adaklarını yerine getirirler ve şerri salgın olan bir günden korkarlar Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar. Adaklarını yerine getirirler ve şerri salgın olan bir günden korkarlar. Adaklarını yerine getirirler ve bir günden korkarlar ki onun şerri (etrafa) dağılmış olmuştur. 29 / 578
76-İnsan Suresi

8.Ayet
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِينًا وَيَتِيمًا وَأَسِيرًا -8 Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Miskîne, yetîme, esire seve seve yemek yedirirler Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. Yoksula, yetime ve esire sevdikleri yemeği yedirirler: Ve taam yedirirler, onu sevdikleri halde yoksullara ve yetimlere ve esir olanlara. 29 / 578
76-İnsan Suresi

9.Ayet
إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا -9 (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.” Size ancak «livechillâh» it´am ediyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz ne de bir teşekkür "Biz size, ancak Allah´ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." "Biz size sırf Allâh rızâsı için yediriyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz." «Şüphe yok biz size livechillah yediriyoruz, sizden ne bir mükâfaat ve ne de bir teşekkür istemiyoruz» (derler). 29 / 578
76-İnsan Suresi

10.Ayet
إِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا -10 “Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.” Çünkü biz rabbımızdan korkarız, bir suratsız kara günden (derler) "Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz´den korkuyoruz." "Çünkü biz suratsız, çok katı bir gün(ün azâbın)dan ötürü Rabbimizden korkarız." (derler). «Muhakkak ki, biz Rabbimizden korkarız, bir katı yüzlü, şiddetli günden.» 29 / 578
76-İnsan Suresi

11.Ayet
فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا -11 Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir sürûre indirir Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir. Allâh da onları, o günün şerrinden korumuş, onlar(ın yüzlerin)e parlaklık ve (gönüllerine) sevinç vermiştir. (11-12) Artık Allah, onları o günün şerrinden korumuştur. Ve onlara bir güzellik ve bir sevinç vermiştir. Ve onları sabrettikleri için cennetle ve ipekli libasla mükâfaatlandırdı. 29 / 578
76-İnsan Suresi

12.Ayet
وَجَزَاهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا -12 Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır. Ve sabırlarına mukabil onlara bir Cennet ve bir harîr verir Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Sabrettiklerinden dolayı onları cennet ve ipekle ödüllendirmiştir! (11-12) Artık Allah, onları o günün şerrinden korumuştur. Ve onlara bir güzellik ve bir sevinç vermiştir. Ve onları sabrettikleri için cennetle ve ipekli libasla mükâfaatlandırdı. 29 / 578
76-İnsan Suresi

13.Ayet
مُتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ ۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا -13 Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk. Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne Güneş görürler onlarda ne de zemherîr Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler. Orada divanlar üzerinde yastıklara dayanırlar. Orada ne (yakıcı) güneş görürler, ne de dondurucu soğuk. Orada tahtlar üzerine yaslanırlar, orada ne bir güneş ve ne de bir şiddetli soğuk görürler. 29 / 578
76-İnsan Suresi

14.Ayet
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا -14 Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır. Üzerlerine o Cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur (Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmış. Cennetin gölgeleri, üzerlerine yaklaşmış, meyvaları da aşağı eğdirildikçe eğdirilmiştir. Ve onların üzerlerine (o cennetin) gölgeleri yakındır, meyveleri de kemal-i itaatle musahhar bulunmuştur. 29 / 578
76-İnsan Suresi

15.Ayet
وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِآنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَا -15 Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar Çevrelerinde gümüşten billur kablar, kupalar dolaştırılır. Yanlarında gümüş kablar, billûr kupalar dolaştırılır. Ve onların üzerlerine gümüşten kaplar ile ve billûrdan küpler ile dolaşılır. 29 / 578
76-İnsan Suresi

16.Ayet
قَوَارِيرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا -16 Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır Gümüşten billur kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tespit etmişlerdir. Öyle gümüş kadehler ki onları istedikleri ölçüde takdir etmişlerdir (istedikleri kadar içki alırlar). Gümüşten billûrlardır, onları muayyen miktarlarda takdir etmişlerdir. 29 / 578
76-İnsan Suresi

17.Ayet
وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَبِيلًا -17 Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir. Ve orada bir kadeh sunulur ki katgısı olmuştur zencefil Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir. Onlara orada, karışımı zencefil olan kadehten içirilir. Ve orada bir kadehte içirilirler ki ona katılmış olan, Zencebil´dir. 29 / 578
76-İnsan Suresi

18.Ayet
عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا -18 Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir. Bir çeşme ki denir selsebîl Bir pınar ki orada "selsebil" olarak adlandırılır. Bir çeşme ki adına Selsebil denir. Orada bir çeşmeden ki, ona Selsebil denilir. 29 / 578
76-İnsan Suresi

19.Ayet
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَنْثُورًا -19 Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır. Ve dolanır etraflarına muhalled evlâdlar, görünce onları sanırsın saçılmış inciler Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın. Çevrelerinde de (öyle) ölümsüz gençler dolaşır ki, onları görsen, kendilerini saçılmış inci sanırsın. (19-20) Onların etrafında ebedîler olan genç hizmetçiler dolaşır, onları göreceğin zaman onları birer saçılmış inci sanırsın. Ve orada göreceğin zaman, bir nîmet ve bir büyük mülk görmüş olursun. 29 / 578
76-İnsan Suresi

20.Ayet
وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا -20 Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. Ve gördüğün zaman orada bir na´îm ve pek büyük bir mülk görürsün Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün. Orada nereye baksan, bir ni´met ve büyük bir mülk görürsün. (19-20) Onların etrafında ebedîler olan genç hizmetçiler dolaşır, onları göreceğin zaman onları birer saçılmış inci sanırsın. Ve orada göreceğin zaman, bir nîmet ve bir büyük mülk görmüş olursun. 29 / 578
76-İnsan Suresi

21.Ayet
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌ ۖ وَحُلُّوا أَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍ وَسَقَاهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا -21 Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir. Üstlerinde bir sündüs esvab yemyeşil ve kalın istebrak, gümüşten bileziklerle süslenmişler, rabları onlara bir şarab-ı tahûr sunmaktadır. Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir şarab içirmiştir. (Cennet ehlinin) Üstlerinde yeşil ipekten ince ve kalın giysiler var. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirmiş (ve şöyle demiş)tir: (21-22) Onların üzerlerinde ince ve kalın dîbadan yeşil esvap vardır. Ve gümüşten bilezikler ile bezetilmişlerdir ve onlara Rabbleri de gâyet temiz bir şurup içirmiştir. Şüphe yok ki, bu sizin için bir mükâfaat olmuştur ve sizin çalışmanız teşekküre layık bulunmuştur. 29 / 578
76-İnsan Suresi

22.Ayet
إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا -22 Onlara şöyle denecektir: “Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür.” Şöyle diye ki işte bu sizin bir mükâfatınızdı, sa´yiniz meşkûr oldu Şüphesiz, bu, sizin için bir mükafaattır. Sizin çaba-harcamanız şükre değer (meşkur:makbul) görülmüştür. "Bu, sizin ödülünüzdür. Çalışmanızın karşılığı verilmiştir!" (21-22) Onların üzerlerinde ince ve kalın dîbadan yeşil esvap vardır. Ve gümüşten bilezikler ile bezetilmişlerdir ve onlara Rabbleri de gâyet temiz bir şurup içirmiştir. Şüphe yok ki, bu sizin için bir mükâfaat olmuştur ve sizin çalışmanız teşekküre layık bulunmuştur. 29 / 578
76-İnsan Suresi

23.Ayet
إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ تَنْزِيلًا -23 Şüphe yok ki, Kur’an’ı sana elbette biz indirdik biz. Filhakika biz indirdik biz sana Kur´anı ceste ceste Gerçek şu ki, Kur´an´ı senin üzerine ´safhalar halinde bir indirme tarzıyla (tenzil)’ indiren Biziz, Biz. Muhakkak Biziz, Biz ki sana Kur´ân´ı parça parça indirdik. (23-24) Muhakkak ki Biz ancak Biz, Kur´an´ı senin üzerine vakit vakit indirdik. Artık Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan bir günahkâra veya bir nanköre itaat etme. 29 / 578
76-İnsan Suresi

24.Ayet
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِمًا أَوْ كَفُورًا -24 O hâlde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme. O halde sabret rabbının hukmünü vermesi için de itaat etme onlardan bir âsime veya nanköre Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabır göster. Onlardan günahkar veya nankör olana itaat etme. O halde Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan hiçbir günâhkâra, yahut nânköre itâ´at etme. (23-24) Muhakkak ki Biz ancak Biz, Kur´an´ı senin üzerine vakit vakit indirdik. Artık Rabbinin hükmüne sabret ve onlardan bir günahkâra veya bir nanköre itaat etme. 29 / 578
76-İnsan Suresi

25.Ayet
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا -25 Sabah akşam Rabbinin adını an. Ve rabbının ismini an hem irken hem ikindileyin Ve sabah, akşam Rabbinin adını zikret. Sabah akşam Rabbinin adını an. Ve Rabbinin ismini sabahleyin ve akşamleyin zikret. 29 / 578
76-İnsan Suresi

26.Ayet
وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا -26 Gecenin bir kısmında O’na secde et; geceleyin de O’nu uzun uzadıya tespih et. giceden de ona secde et ve tesbih et ona uzun gece Gecenin bir bölümünde O´na secde et ve geceleyin uzun uzadıya O´nu tesbih et. Gecenin bir bölümünde O´na secde et ve geceleyin uzun zaman O´nu tesbih eyle (şânının yüceliğini an)! Ve O´nun için geceleyin secde et ve O´na uzunca gecede tesbihte bulun. 29 / 579
76-İnsan Suresi

27.Ayet
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَاءَهُمْ يَوْمًا ثَقِيلًا -27 Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar. Çünkü onlar pîşini severler ve önlerindeki ağır bir günü bırakırlar Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar. Bunlar, şu çabuk (geçen dünyây)ı seviyorlar da ötelerindeki ağır bir günü bırakıyorlar. Şüphe yok ki onlar, peşin olanı severler ve önlerindeki pek ağır bir günü bırakırlar. 29 / 579
76-İnsan Suresi

28.Ayet
نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَا أَسْرَهُمْ ۖ وَإِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَا أَمْثَالَهُمْ تَبْدِيلًا -28 Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz. Biz yarattık onları ve kundaklarını biz bağlâdık, dilediğimiz vakıt de kılıklarını tebdil ederiz. Onları Biz yarattık ve bağlarını sımsıkı bağladık. Dilediğimiz zaman da onları benzerleriyle değiştiririz. Biz onları yarattık, yapılarını sıkıca bağladık. Dilediğimiz zaman onları benzerleriyle değiştiririz. Biz onları yarattık ve mafsallarını Biz muhkem bağladık ve dilediğimiz vakitte onları emsalleriyle tebdîl ederiz. 29 / 579
76-İnsan Suresi

29.Ayet
إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا -29 İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar. İşte bu bir tezkiredir, dileyen rabbına bir yol tutar Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir. Bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine varan yolu tutar. Şüphe yok ki, işte bu, bir öğüttür. Artık kim dilerse Rabbine bir yol tutar. 29 / 579
76-İnsan Suresi

30.Ayet
وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا -30 Allah’ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Maamafih Allah dilemeyince dilemezsiniz, çünkü yegâne alîm, hakîm Allahdır Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allâh dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. Ve siz dileyemezsiniz, meğer ki, Allah dileyecek olsun. Şüphe yok ki bihakkın bilen, hakîm olan, ancak Allah´tır. 29 / 579
76-İnsan Suresi

31.Ayet
يُدْخِلُ مَنْ يَشَاءُ فِي رَحْمَتِهِ ۚ وَالظَّالِمِينَ أَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا -31 O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır. O dilediğini rahmeti içine kor, zalimlere ise elîm bir azâb hazırlamıştır Dilediğini Kendi rahmetine sokar. Zalimlere ise, onlar için acı bir azap hazırlamıştır. Dilediğini rahmetine sokar. Zâlimlere gelince, onlar için acı bir azâb hazırlamıştır. Dilediğini rahmetine sokar, zalimlere (gelince) onlar için elem verici bir azab hazırlamıştır. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا -1 (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. Kasem olsun o urf için gönderilenlere Birbiri ardınca gönderilenlere andolsun; Andolsun; birbiri ardınca gönderilenlere, (1-2) Andolsun, marûf ile gönderilmişlere. Ve pek sür´atle esmekle esenlere. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

2.Ayet
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًا -2 (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. Derken büküp devirenlere Derken kökünden koparıp savuranlara. Esip savuranlara, (1-2) Andolsun, marûf ile gönderilmişlere. Ve pek sür´atle esmekle esenlere. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

3.Ayet
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًا -3 (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. Ve neşrederek yayanlara Yaydıkça yayanlara. Yaydıkça yayanlara, Ve yaymakla yayıverenlere. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

4.Ayet
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًا -4 (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. Derken seçip ayıranlara Böylece ayırdıkça ayıranlara, Ayırdıkça ayıranlara, Sonra ayrılmakla ayıranlara. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

5.Ayet
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا -5 (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. Sonra bir ögüt bırakanlara Zikr (vahy, öğüt) bırakanlara; Öğüt bırakanlara: Sonra bir öğüt bırakanlara. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

6.Ayet
عُذْرًا أَوْ نُذْرًا -6 (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. Gerek özr için olsun gerek inzar Özür (suçu, eksikliği ortadan kaldırmak) veya uyarmak için. Özür yahut uyarmak için. Özür dilemek veya korkutmak için. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

7.Ayet
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌ -7 (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. Herhalde size va´dolunan muhakkak olacaktır Şüphesiz, size vaadedilen gerçekleşecektir. (Bunlara andolsun) Ki size va´dedilen, mutlaka olacaktır. Şüphe yok ki vaad olunduğunuz şey, elbette vukû bulacaktır. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

8.Ayet
فَإِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْ -8 Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman, Hani o yıldızlar silindiği vakıt Yıldızlar ´örtülüp (ışıkları) silindiği´ zaman, Yıldızlar(ın ışığı) silindiği zaman, (8-9) Artık o zaman ki, yıldızların ziyaları gider. Ve o vakit ki, gök yarılır. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

9.Ayet
وَإِذَا السَّمَاءُ فُرِجَتْ -9 Gök yarıldığı zaman, Ve o Sema açıldığı vakıt Gök yarıldığı zaman Gök yarıldığı zaman, (8-9) Artık o zaman ki, yıldızların ziyaları gider. Ve o vakit ki, gök yarılır. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

10.Ayet
وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ -10 Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, Ve o dağlar savurulduğu vakıt Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman, Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, Ve o an ki, dağlar dağılıverir. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

11.Ayet
وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ -11 Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir). Ve o elçiler miykatlarına irdirildiği vakıt Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman Elçilere vakit belirlendiği zaman: Ve o zaman ki, peygamberlere mahdut bir müddet verilmiş olur. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

12.Ayet
لِأَيِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ -12 (Bu) hangi güne ertelenmiştir? Onlar hangi güne te´cil edildi? (Bu,) Hangi gün için ertelenmişti? Ertelenmiş oldukları gün için, (12-13) Hangi vakti tâcil olundu? Ayırma gününe (tecil edildi). 29 / 579
77-Mürselat Suresi

13.Ayet
لِيَوْمِ الْفَصْلِ -13 Hüküm ve ayırım gününe. Fasıl gününe (Mü´mini müşrikten, haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. Yani hüküm günü için. (12-13) Hangi vakti tâcil olundu? Ayırma gününe (tecil edildi). 29 / 579
77-Mürselat Suresi

14.Ayet
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِ -14 Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin. bildin mi nedir fasıl günü? Bu ayırma gününü sana ne bildirdi? Hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin? O ayırma gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? 29 / 579
77-Mürselat Suresi

15.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -15 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! (15-16) O gün vay haline yalanlayanların. Evvelkileri helâk etmedik mi? 29 / 579
77-Mürselat Suresi

16.Ayet
أَلَمْ نُهْلِكِ الْأَوَّلِينَ -16 Biz öncekileri helâk etmedik mi? Helâk etmedik mi evvelkileri? Biz, öncekileri helak etmedik mi? Öncekileri helâk etmedik mi? (15-16) O gün vay haline yalanlayanların. Evvelkileri helâk etmedik mi? 29 / 579
77-Mürselat Suresi

17.Ayet
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْآخِرِينَ -17 Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız. Sonra arkalarına takacağız geridekileri Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz. Sonra geridekileri de onların ardına takarız. (17-18) Sonra arkadakilerini onlara tâbi kılarız. İşte günahkârlara böyle yaparız. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

18.Ayet
كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ -18 Biz suçlulara işte böyle yaparız. Biz öyle yaparız mücrimleri İşte Biz, suçlu-günahkarlara böyle yapıyoruz. Suçlulara böyle yaparız. (17-18) Sonra arkadakilerini onlara tâbi kılarız. İşte günahkârlara böyle yaparız. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

19.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -19 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. (Hakkı) yalanlayanların vay haline o gün! O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 579
77-Mürselat Suresi

20.Ayet
أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَاءٍ مَهِينٍ -20 Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı? Yaratmadık mı sizi bir hakîr sudan? Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı? Sizi âdi bir sudan yaratmadık mı? Sizi bir değersiz sudan yaratmadık mı? 29 / 580
77-Mürselat Suresi

21.Ayet
فَجَعَلْنَاهُ فِي قَرَارٍ مَكِينٍ -21 (21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk. Kılıp da onu bir makarda temkin Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Onu sağlam bir karar yerine koyduk. İmdi onu bir sağlam karargâhta (bulunur) kıldık. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

22.Ayet
إِلَىٰ قَدَرٍ مَعْلُومٍ -22 (21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk. Ma´lûm bir kadere değin Belli bir süreye kadar; Belli bir süreye kadar. Bir malum müddete kadar. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

23.Ayet
فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ -23 Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz! Demek ki ölçmüşüz, demek ki biz ne güzel kâdiriz İşte (buna) güç yetirdik. Demek ki, Biz ne güzel güç yetirenleriz. Biçimlendirdik. Ne güzel biçim vereniz Biz. İşte Biz kâdir olduk, artık ne güzel kâdir olanlarız. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

24.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -24 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

25.Ayet
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ كِفَاتًا -25 (25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı? Ve kılmadık mı Arzı bir tokat Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı? Arz´ı toplanma yeri yapmadık mı? (25-26) Biz yeri bir toplantı mevzii yapmadık mı? Dirilere ve ölülere. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

26.Ayet
أَحْيَاءً وَأَمْوَاتًا -26 (25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı? Gerekse diriler için gerekse emvat Dirilere ve ölülere. Diriler ve ölüler için. (25-26) Biz yeri bir toplantı mevzii yapmadık mı? Dirilere ve ölülere. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

27.Ayet
وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَأَسْقَيْنَاكُمْ مَاءً فُرَاتًا -27 Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi? Ve oturdup da onda yumru yumru oturaklı dağlar, sunmadık mı size bir su (tatlı) bir furat Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi? Size tatlı bir su içirmedik mi? Orada yüksek yüksek dağlar meydana getirmedik mi? Ve size tatlı su(lar) içirmedik mi? Ve orada yüksek, sabit dağlar kıldık ve size bir tatlı su içirdik. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

28.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -28 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! (28-29) O gün vay haline yalanlayanların. Kendisini yalanladığınız şeye gidiniz. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

29.Ayet
انْطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ -29 Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.” Haydi boşanın o yalan dediğinize Kendisini yalanladığınız (azab)a gidin. "Haydi yalanladığınız (azâb)a gidin! (28-29) O gün vay haline yalanlayanların. Kendisini yalanladığınız şeye gidiniz. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

30.Ayet
انْطَلِقُوا إِلَىٰ ظِلٍّ ذِي ثَلَاثِ شُعَبٍ -30 (30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.” Haydi boşanın bir üç çatallı gölgeye Üç dala ayrılmış bir gölgeye gidin. Üç dallı bir gölgeye gidin." (30-31) Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidiniz. Ne gölgelendiricidir ve ne de alevden koruyabilir. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

31.Ayet
لَا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِي مِنَ اللَّهَبِ -31 (30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.” Ne gölgelendirir ne alevden korur Ne gölge altında barındırır, ne (yakıcı) alevden korur. Ki ne gölgelendirir, ne de alevden korur. (30-31) Üç kola ayrılmış olan bir gölgeye gidiniz. Ne gölgelendiricidir ve ne de alevden koruyabilir. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

32.Ayet
إِنَّهَا تَرْمِي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِ -32 Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar. çünkü o, öyle şerareler atacaktır ki her biri bir saray gibi Gerçekten o, sanki her biri saray olan bir kıvılcım saçar. O, kütük gibi kıvılcım(lar) saçar. (32-33) Şüphe yok ki, o köşk gibi kıvılcımlar atar. Sanki o birer sarı erkek develerdir. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

33.Ayet
كَأَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌ -33 Bunlar sanki birer kızıl devedir. Sanki sarı sarı hopalar gibi Her biri, sanki sapsarı erkek deve sürüleri gibidir. (Saçtığı) kıvılcım, sanki sarı bir halattır. (32-33) Şüphe yok ki, o köşk gibi kıvılcımlar atar. Sanki o birer sarı erkek develerdir. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

34.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -34 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! (34-35) O gün vay haline yalanlayanların. Bu bir gündür ki, konuşamazlar. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

35.Ayet
هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَ -35 Bu, konuşamayacakları gündür. Bugün nutukları tutulacağı gündür Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Bu, konuşamayacakları gündür. (34-35) O gün vay haline yalanlayanların. Bu bir gündür ki, konuşamazlar. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

36.Ayet
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ -36 Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler. İzin de verilmez ki i´tizar ederler Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. Kendilerine izin de verilmez ki özür dilesinler. Ve onlar için izin verilmez, itizarda da bulunamazlar. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

37.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -37 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! (37-38) O gün vay haline yalanlayanların. İşte bu, ayırd etme günüdür, sizleri de evvelkileri de toplayıverdik. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

38.Ayet
هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ ۖ جَمَعْنَاكُمْ وَالْأَوَّلِينَ -38 Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır. Bu işte o fasıl günü topladık sizi ve evvelkileri Bu, hüküm günüdür; sizi ve öncekileri ´birarada topladık.´ İşte bu, hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık. (37-38) O gün vay haline yalanlayanların. İşte bu, ayırd etme günüdür, sizleri de evvelkileri de toplayıverdik. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

39.Ayet
فَإِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ -39 Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun! Varsa bir fenniniz atlatın beni Şayet kurabileceğiniz hileli bir düzeniniz varsa, durmaksızın bana karşı kurun. Eğer (kurtulmak için yapacağınız) bir hileniz varsa bana hile yapın (da beni atlatın). (39-40) Artık sizin için bir hile var ise hemen bana hilede bulunun. O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

40.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -40 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! (39-40) Artık sizin için bir hile var ise hemen bana hilede bulunun. O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

41.Ayet
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلَالٍ وَعُيُونٍ -41 Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar. Şübhesiz ki (korunan) müttakîler gölgelerde, kaynaklarda Şüphesiz muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır; Korunanlar ise gölgeler altında, çeşme başındadırlar. Şüphe yok ki, muttakîler ise gölgelerde ve çeşmelerdedirler. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

42.Ayet
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ -42 Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler. Ve canlarının istediğinden meyveler içindedirler Ve canlarının çekip-arzu ettiği meyveler (arasındadırlar). Gönüllerinin çektiği meyvalar içindedirler. Ve canlarının istediğinden meyveler (içindedirler). 29 / 580
77-Mürselat Suresi

43.Ayet
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -43 “Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.” Yeyin, için âfiyet olsun işlediğiniz amellere mukabil Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere, afiyetle yiyin ve için. "Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin, için!" Yeyiniz ve içiniz, afiyet olsun yapar olduğunuz şey sebebiyle. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

44.Ayet
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ -44 Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. İşte biz muhsinleri böyle karşılarız Elbette Biz, ´iyi ve güzel´ davrananları işte böyle ödüllendiririz. "Biz, güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız." Şüphe yok ki, Biz muhsin olanları işte böyle mükâfaatlandırırız. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

45.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -45 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! (45-47) O gün vay haline yalanlayanların. Yeyiniz ve menfaatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız. O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

46.Ayet
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَلِيلًا إِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ -46 Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız. Yeyin, zevk edin biraz, çünkü mücrimlersiniz (Sizler de dünyada) Yiyin ve biraz yararlanın. Çünkü siz, suçlu-günahkar kimselersiniz. "Yeyin, azıcık sefâ sürün, siz suçlularsınız!" (45-47) O gün vay haline yalanlayanların. Yeyiniz ve menfaatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız. O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

47.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -47 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! (45-47) O gün vay haline yalanlayanların. Yeyiniz ve menfaatleniniz biraz, muhakkak ki, siz günahkârlarsınız. O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

48.Ayet
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ -48 Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler. Yerler, içerler de rükû´ edin denildiği zaman onlara, rükû´ etmezler Onlara: "Rüku edin" denildiği zaman, rüku etmezler. Onlara: "Rükû´ edin" dendiği zaman rükû´ etmezler. Onlara «Rükû ediniz!» denildiği zaman rükû etmezler. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

49.Ayet
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -49 O gün vay yalanlayanların hâline! Vay haline o gün yalan diyenlerin O gün, yalanlayanların vay haline. Yalanlayanların vay haline o gün! O gün vay haline yalanlayanların. 29 / 580
77-Mürselat Suresi

50.Ayet
فَبِأَيِّ حَدِيثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ -50 Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar? Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar? Artık onlar, bundan sonra hangi söze inanacaklar? Onlar bun(a inanmadık)dan sonra hangi hadise (söze) inanacaklar? Artık bundan sonra hangi bir söze inanıverirler? 29 / 580
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014