KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİ 24. CÜZÜ AYET VE MEALLERİ SΙRASΙNA GÖRE SΙRALAMA
CÜZLER

1. CÜZ

2. CÜZ

3. CÜZ

4. CÜZ

5. CÜZ

6. CÜZ

7. CÜZ

8. CÜZ

9. CÜZ

10. CÜZ

11. CÜZ

12. CÜZ

13. CÜZ

14. CÜZ

15. CÜZ

16. CÜZ

17. CÜZ

18. CÜZ

19. CÜZ

20. CÜZ

21. CÜZ

22. CÜZ

23. CÜZ

24. CÜZ

25. CÜZ

26. CÜZ

27. CÜZ

28. CÜZ

29. CÜZ

30. CÜZ

SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
40-Mümin Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ حم -1 Hâ Mîm. Hâ Mîm. Hâ-Mîm. Hâ mim. Hâ, Mîm. 24 / 466
40-Mümin Suresi

2.Ayet
تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ -2 (2-3) Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır. İndirilişi bu kitabın Allahdan, o azîz, alîm Kitab´ın indirilişi, çok güçlü çok üstün, her şeyi bilen Allah´tandır. Bu Kitabın indirilişi, aziz (dâimâ gâlib) ve alim (herşeyi en iyi bilen) Allâh tarafındandır; Kitabın indirilmesi, azîz, alîm olan Allah tarafındandır. 24 / 466
40-Mümin Suresi

3.Ayet
غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ إِلَيْهِ الْمَصِيرُ -3 (2-3) Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır. O günah bağışlayıcı ve tevbe kabul edici ıkabı şiddetli, fadıl sahibi Allahdandır ki ondan başka tapılacak yok, hem onadır dönüm Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lütuf ve ihsanı geniş ve bol olandır. O´ndan başka Tanrı yoktur. Varış O´nadır. Günâhı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azâbı çetin olan, lutuf sâhibi (Allâh tarafından). O´ndan başka tanrı yoktur, dönüş O´nadır. Günahı örten ve tevbeyi kabul eden, azabı şiddetli olan, geniş ihsan sahibi bulunan Allah cânibindendir. O´ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O´nadır. 24 / 466
40-Mümin Suresi

4.Ayet
مَا يُجَادِلُ فِي آيَاتِ اللَّهِ إِلَّا الَّذِينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ -4 Allah’ın âyetleri hakkında inkâr edenlerden başkası tartışmaya girişmez. Onların şehirlerde gezip dolaşmaları seni aldatmasın. Allahın âyetlerinde ancak nankörlük eden kâfirler mücadele eder. Şimdi onların beldeler içinde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın Allah´ın âyetleri hakkında inkâra sapanlardan başkası sürtüşüp tartışmaz. Onların şehirlerde (refah ve zevk içinde) dönüp dolaşması seni aldatmasın. İnkâr edenlerden başkası, Allâh´ın âyetleri hakkında mücâdele etmez. Onların (öyle) şehirlerde dolaşmaları, seni aldatmasın. Allah´ın âyetlerinde kâfir olanlardan başkası mücadelede bulunmaz. Onların şimdilik şehirlerde dolaşıp durmaları seni bir endişeye düşürmesin. 24 / 466
40-Mümin Suresi

5.Ayet
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ ۖ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ ۖ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ ۖ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ -5 Onlardan önce Nûh’un kavmi ve onlardan sonra gelen topluluklar da yalanlamıştı. Her ümmet kendi peygamberini yakalayıp cezalandırmaya azmetmişti. Hakkı yok etmek için batıl şeyler ileri sürerek tartışmışlardı. Bu yüzden onları kıskıvrak yakaladım. Benim cezalandırmam nasılmış, (gördüler)! Onlardan evvel Nuhun kavmı arkalarından da Ahzab tekzib etmişlerdi ve her ümmet kendi Resullerini yakalamak kasdinde bulundu ve hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler de ben onları tuttum alıverdim o vakıt nasıl oldu ıkabım? Onlardan önce Nûh kavmi ve sonra da birtakım topluluklar (peygamberleri) yalanlamışlardı. Hemen her ümmet kendi peygamberini (kin ve nefretle) yakalamayı azmetmiş ; hakkı bâtılla giderip yok etmek için boşuna mücâdele etmişlerdir. Bu yüzden onları yakalayıverdim. Cezalandırmam nasılmış (bir gör!). Onlardan önce Nûh kavmi ve onlardan sonra gelen kollar da yalanladı. Her millet, elçisini yakalamağa yeltendi; hakkı gidermek için boş şeyler ileri sürerek tartıştılar. Bu yüzden onları yakaladım. (Bak işte) Azâbım nasıl oldu?! Onlardan evvel Nûh kavmi (peygamberlerini) tekzîp etmişti. Onlardan sonraki tâifeler de (tekzîpte bulunmuşlardır). Ve her kavim, peygamberlerine kastetmişlerdi, onu yakalayıversinler diye ve bâtıl ile mücadelede bulunmuşlardı, onunla hakkı gidermek için. Sonra onları yakaladım. Artık ukûbetim nasıl oldu (bir düşünülmelidir!). 24 / 466
40-Mümin Suresi

6.Ayet
وَكَذَٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ أَصْحَابُ النَّارِ -6 Böylece Rabbinin, inkâr edenler hakkındaki, “Onlar cehennemliklerdir” sözü gerçekleşmiş oldu. Ve işte o nankörlük eden kâfirlere rabbının kelimesi öyle hakk oldu, onlar nâra yanacaklar Böylece inkarcıların Cehennemlik oldukları hakkındaki Rabbin sözü gerçekleşti. Böylece Rabbinin inkâr edenler hakkındaki "Onlar ateş halkıdır" sözü yerini bulmuş oldu. İşte öylece Rabbinin kelimesi, kâfir olanların üzerine hak olmuştur. Şüphe yok ki onlar, ateş yârânıdırlar. 24 / 466
40-Mümin Suresi

7.Ayet
الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ -7 Arş’ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) Rablerini hamd ederek tespih ederler, O’na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma dilerler: “Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O hâlde tövbe eden ve senin yoluna uyanları bağışla ve onları cehennem azâbından koru.” Arşı hâmil olanlar ve onun etrafındakiler rablarının hamdiyle tesbih ve ona iyman ederler ve iyman etmişler için de şöyle bir mağfiret dilerler: ya rabbenâ rahmet ve ılim her şey´e geniş, hemen mağfiret buyur onlara o tevbe edip yoluna uyanlara ve koru onları o cahîm azâbından Arş´ı taşıyan ve çevresinde olan melekler, Rablarını hamd ile tesbîh ederler. O´na inanırlar; imân edenler için bağışlanma dilerler; Rabbimiz ! Rahmet ve ilmin her şeyi içine almıştır; tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla ve onları Cehennem azabından koru ! (derler). Arş´ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler. O´na inanırlar ve mü´minler için (şöyle) mağfiret dilerler: "Rabbimiz, Sen rahmet ve bilgi bakımından her şeyi kapladın. Tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla, onları cehennem azâbından koru!" Arşı yüklenmiş olanlar ve onun etrafında bulunanlar, Rablerinin hamdiyle tesbihte bulunurlar ve O´na imân ederler ve imân etmiş olanlar için mağfiret dilerler: «Yarabbi! Sen her şeyi rahmet ile ve ilim ile kuşatmışsındır. Artık tövbe etmiş, senin yoluna tâbi olmuş olanlara mağfiret buyur ve onları cehennem azabından koru!» (diye niyazda bulunurlar). 24 / 466
40-Mümin Suresi

8.Ayet
رَبَّنَا وَأَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ آبَائِهِمْ وَأَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ ۚ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ -8 “Ey Rabbimiz! Onları da, onların babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi olanları da, kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” Ya rabbenâ hem koy onları o kendilerine va´d buyurduğun Adn Cennetlerine, atalarından ve zevcelerinden ve zürriyyetlerinden salâhı olanları da, şübhesiz sen o azîz, hakîmsin sen Rabbimiz! Onları da, babalarından, eşlerinden ve soylarından iyi hâl, güzel ahlâk üzere olanları da kendilerine va´dettiğin Adn Cennetleri´ne koy. Şüphesiz ki sen, çok üstünsün, çok güçlüsün, hikmet sahibisin. "Rabbimiz, onları ve babalarından, eşlerinden, çocuklarından iyi olan kimseleri onlara söz verdiğin Adn cennetlerine sok. Şüphesiz, üstün olan, hüküm ve hikmet sâhibi olan sensin sen!" «Ey Rabbimiz! Ve onları kendilerine vaad buyurmuş olduğun Adn cennetlerine girdir ve onların babalarından ve zevcelerinden ve zürriyetlerinden salah sahibi olanları da (O cennetlere nâil buyur). Şüphe yok ki, hakîm olan Sensin, Sen.» 24 / 467
40-Mümin Suresi

9.Ayet
وَقِهِمُ السَّيِّئَاتِ ۚ وَمَنْ تَقِ السَّيِّئَاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُ ۚ وَذَٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ -9 “Onları kötülüklerden koru. Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona rahmet etmiş olursun. İşte bu büyük başarıdır." Ve onları fenalıklardan koru sen her kimi fenalıklardan korursan o gün muhakkak onu rahmetinle yarlıgamışındır, işte asıl fevzi azîm de odur Onları her türlü kötülüklerden de koru. O gün sen, kimi kötülükten korursan, gerçekten onu rahmetine eriştirmiş olursun. İşte bu, büyük kurtuluştur. "Onları kötülüklerden koru. O gün Sen, kimi kötülüklerden korursan ona acımışsındır. İşte o büyük başarı budur!" Ve onları kötülüklerden koru ve her kimi o gün kötülüklerden korur isen ona muhakkak ki rahmet etmiş olursun ve işte büyük necât budur. 24 / 467
40-Mümin Suresi

10.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللَّهِ أَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ أَنْفُسَكُمْ إِذْ تُدْعَوْنَ إِلَى الْإِيمَانِ فَتَكْفُرُونَ -10 İnkâr edenler var ya, muhakkak onlara: “Allah’ın (size) gazabı, sizin kendinize olan gazabınızdan daha büyüktür. Çünkü siz imana çağırılırdınız da inkâr ederdiniz” diye seslenilir. O küfredenlere muhakkak şöyle bağırılacaktır: elbette Allahın buğzu sizin nefislerinize buğzunuzdan daha büyük, zira siz iymana da´vet olunuyordunuz da küfrediyordunuz İnkâr edip kâfir olanlara şöyle seslenilir: Şüphesiz, Allah´ın gazabı, sizin kendi nefslerinize olan gazab ve düşmanlığınızdan çok büyüktür. Hani (Dünya´da) imâna çağrıldığınız zaman, red ve inkâr ederdiniz. İnkâr edenlere de bağırılır: "Allâh´ın (size) kızması, sizin kendi kendinize kızmanızdan daha büyüktür. Zira siz imânâ çağrılırdınız da inkâr ederdiniz!" Muhakkak o kimseler ki, kâfir olmuşlardır. Onlara nidâ olunacaktır ki: «Elbette Allah´ın buğzu sizin kendi nefslerinize olan buğzunuzdan daha büyüktür. Çünkü siz imâna dâvet olunduğunuz zaman küfre devam edip duruyordunuz.» 24 / 467
40-Mümin Suresi

11.Ayet
قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَىٰ خُرُوجٍ مِنْ سَبِيلٍ -11 Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin. Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?” Diyecekler ki ya rab! Bizi iki öldürdün iki de dirilttin şimdi günahlarımızı anladık fakat var mı çıkmaya bir yol? Derler ki: Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin ve biz de günahlarımızı bir bir açıklayıp kabul ettik; artık çıkış için bir yol var mıdır? Dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Günâhlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten) çıkmak için (bize) bir yol var mı (acaba)?" Diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün ve bizi iki defa dirilttin. Artık günahlarımızı itirafta bulunduk, imdi çıkmak için bir yol var mıdır?» 24 / 467
40-Mümin Suresi

12.Ayet
ذَٰلِكُمْ بِأَنَّهُ إِذَا دُعِيَ اللَّهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْ ۖ وَإِنْ يُشْرَكْ بِهِ تُؤْمِنُوا ۚ فَالْحُكْمُ لِلَّهِ الْعَلِيِّ الْكَبِيرِ -12 “Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkâr etmeniz, O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.” İşte bu size şu yüzdendir ki bir olarak Allaha çağırıldığında küfrettiniz ona şirk koşulunca ise iyman ediyordunuz, işte huküm o ulu, o büyük Allahın Bu böyledir; çünkü bir olan Allah´a çağrıldığınızda küfrederdiniz; O´na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm O Yüce Büyük Allah´a aittir. (Şöyle cevap verilir): Bu (duruma düşmeniz)in sebebi şudur: Tek Allah´a çağrıldığınız zaman inkâr ederdiniz. O´na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm yüce ve büyük Allâh´a âittir. (Onlara cevaben denilecektir ki:) «Bu, size o sebeptendir ki, ´Allah birdir,´ diye beyan olununca siz inkar ettiniz ve O´na şerik koşulacak olursa inanıveriyordunuz. Artık hüküm, o pek yüce, pek büyük olan Allah´a aitir.» 24 / 467
40-Mümin Suresi

13.Ayet
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ آيَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا ۚ وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَنْ يُنِيبُ -13 O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ancak O’na yönelen, düşünüp ibret alır. Odur ki size âyetlerini gösteriyor ve sizin için Semâdan bir rızık indiriyor, fakat ancak gönül veren anlar O Allah ki, size açık belgelerini, mu´cize ve delillerini gösterir; üzerinize gökten rızık indirirdi. Ancak O´na yönelip gönül verenler öğüt ve ibret alırlar. O´dur ki, size âyetlerini gösteriyor ve sizin için gökten rızık indiriyor, (rızkın sebebi olan yağmur, güneş ve hava veriyor). Ancak (O´na) yönelen öğüt alır. O, o (Hâlık-ı Azîm)dir ki size âyetlerini gösteriyor ve sizin için gökten bir rızk indiriyor. (Bu âyetleri Hakk´a) Rücu edenlerden başkası anıp düşünemez. 24 / 467
40-Mümin Suresi

14.Ayet
فَادْعُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ -14 O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin. O halde siz, dini Allah için halıs kılarak hep ona çağırın isterse kâfirler hoşlanmasınlar O halde kâfirler hoşlanmasa da siz (ey mü´minler!) dini Allah´a hâlis kılarak gösterişten uzak, samimiyetle O´na duâ edip yalvarın. Kâfirlerin hoşuna gitmesede siz, dini yalnız Allah´a hâlis kılarak O´na çağırın. Artık Allah´a dini O´nun için halis kılarak ibadet ediniz. Velev ki kâfirler hoşlanmasınlar. 24 / 467
40-Mümin Suresi

15.Ayet
رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ -15 O, dereceleri hakkıyla yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir. O dereceleri yüksek, Arşın sahibi telâkıy gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine ruh indiriyor Dereceleri yükselten, Arş´ın sahibi, (insanları) kavuşma gününe karşı uyarmak için emrinden olan ruhu (vahyi) kullarından dilediğinin kalbine indirir. (O,) Dereceleri yükselten; Arş´ın sâhibi (Allâh), buluşma gününe karşı uyarmak için, emrinden olan ruhu, kullarından dilediğine indirir. Dereceleri yükselten Arş´ın sahibi olan Allah Teâlâ, kendi emrinden olan vahyi, kullarından dilediğine ilkâ buyurur ki, kavuşulacak gün ile korkutulmakta bulunsun. 24 / 467
40-Mümin Suresi

16.Ayet
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَ ۖ لَا يَخْفَىٰ عَلَى اللَّهِ مِنْهُمْ شَيْءٌ ۚ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ۖ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ -16 O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır O günün ki onlar meydana fırlarlar, kendilerinden hiçbir şey Allaha karşı gizlenmez, kimin mülk bu gün o vahıd, kahhar Allahın O kavuşma günü ki, onlar ortaya çıkarlar, onlardan hiçbir şey Allah´a gizli kalmaz. Bugün mülk kimindir ? Bir olan her şeyi kudret, saltanat ve tasarrufu altında tutan Allah´ındır. O gün onlar, ortaya çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah´a gizli kalmaz. (Ve sorulur onlara): "Bugün mülk kimindir? O tek ve kahhâr olan Allâh´ın!" Bir gün ki, (kabirlerinden) hârice çıkarlar, onlardan hiçbir şey Allah´a karşı gizli kalmaz. Bugün mülk kimindir? Vâhid, kahhâr olan Allah´ındır. 24 / 467
40-Mümin Suresi

17.Ayet
الْيَوْمَ تُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ ۚ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ -17 Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. Bu gün her nefis kazandığı ile cezalanacak, zulüm yok bugün, şübhesiz ki Allahın hisabı serî´dir Bugün her kişi ne kazanmışsa onun karşılığını görür. Bugün haksızlık diye bir şey yoktur. Şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir. Bugün her can, kazandığıyla cezâlanır. Bugün zulüm yoktur. Allâh, hesabı çabuk görendir. Bugün her nefis kazanmış olduğu ile cezalandırılacaktır. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz ki, Allah hesabı çabukca görendir. 24 / 468
40-Mümin Suresi

18.Ayet
وَأَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْآزِفَةِ إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ ۚ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلَا شَفِيعٍ يُطَاعُ -18 Yaklaşmakta olan gün konusunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır. Hem haber ver onlara o yaklaşan felâket gününü: O dem ki yürekler gırtlaklara dayanmış yutkunur da yutkunurlar; zalimler için ne ısınacak bir hısım vardır, ne dinlenecek bir şefi. Onları yaklaşmakta olan gün (Kıyamet) ile uyar. Yürekler yutkuna yutkuna gırtlaklara dayanır o gün. Zâlimler için ne sıcak bir dost, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır. Onları yaklaşan güne karşı uyar. Zira (o gün) yürekler, (korkudan âdetâ yerinden sökülüp) gırtlaklara dayanmıştır; (kederlerini) yutkunur dururlar. Zâlimlerin ne bir dostu, ne de sözü tutulur bir aracıları yoktur. Ve onları o yakın gün ile korkut. O vakit ki, yürekler gırtlağa dayanmış olarak korku ile dolmuş bulunur. Zalimler için ne bir yakın dost vardır, ne de itaat olunacak bir şefaatçi vardır. 24 / 468
40-Mümin Suresi

19.Ayet
يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ -19 Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Gözlerin hâin bakışını da bilir, gönüllerin gizlediğini de (Allah) hâin gözleri, gönüllerin gizlediğini bilir. (Allâh) gözlerin hâin (bakışlar)ını ve göğüslerin gizlediği düşünceleri bilir. Allah, gözlerin hâinâne bakışını bilir ve sinelerin gizledikleri şeyi de (bilir). 24 / 468
40-Mümin Suresi

20.Ayet
وَاللَّهُ يَقْضِي بِالْحَقِّ ۖ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍ ۗ إِنَّ اللَّهَ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ -20 Allah, hak ve adâletle hükmeder. Allah’tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Allah hakkı yerine getirir, onların ondan başka yalvardıkları ise hiçbir şeyi yerine getiremezler, çünkü Allahdır hakkıyle işiten gören Allah, hakkı yerine getirir. Allah´ı bırakıp başkasına duâ edip yalvaranlar ise hiçbir şeyi yerine getiremezler. Şüphesiz ki Allah işitendir, görendir. Allâh, hak ile hükmeder. O´ndan başka yalvardıkları (tanrılar) ise hiçbir hüküm veremezler. Çünkü işiten, gören yalnız Allah´tır. Ve Allah, hak ile hükmeder. O´ndan başka ibadet ettikleri ise birşey ile hükmedemezler. Şüphe yok ki bihakkın işiten, gören ancak Allah´tır. 24 / 468
40-Mümin Suresi

21.Ayet
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا هُمْ أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَاقٍ -21 Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları Allah’ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı. Yer yüzünde bir gezmediler de mi? Baksalar a kendilerinden evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Onlar, gerek kuvvetçe ve gerek Arzda asarca kendilerinden daha çetin idiler, öyle iken Allah onları günahlariyle tuttu alıverdi ve kendilerine Allahdan bir koruyucu bulunmadı Onlar, yeryüzünde gezip dolaşarak kendilerinden öncekilerin sonunun ne olduğuna bakmıyorlar mı ? Ki onlar bunlardan daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri bakımından daha kuvvetli (ve becerikli) idiler. Allah, onları günahları sebebiyle yakaladı da kendilerini Allah´tan (O´nun azabından) hiçbir koruyan bulunmadı. (Onlar) Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden önce gelenlerin sonunun nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allâh, onları günâhları yüzünden yakaladı. Onları Allâh´a karşı koruyan olmadı. Yeryüzünde bir gezip dolaşmadılar mı ki, bakıversinler ki kendilerinden evvel olanların akibetleri nasıl olmuştur? Onlar, bunlardan kuvvetçe ve yerdeki eserlerce daha şiddetli idiler. Sonra onları günahları sebebiyle yakaladı ve onlar için Allah´tan bir koruyucu bulunmadı. 24 / 468
40-Mümin Suresi

22.Ayet
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ -22 Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkâr ediyorlardı. Bu yüzden Allah da onları yakalayıverdi. Şüphesiz O, güçlüdür, cezası da çok şiddetlidir. O, şundan idi ki onlara Resulleri beyyinelerle geliyorlardı da küfrettiler, Allah da tuttu kendilerini alıverdi, çünkü onun kuvveti çok, ıkabı şiddetlidir Bu böyledir; çünkü peygamberleri onlara açık belgelerle, kesin delillerle gelirdi de onu inkâr ederlerdi. Bu yüzden Allah, onları (azâb ile) yakalayıverdi. Şüphesiz ki O, çok kuvvetli ve ceza vermekte pek şiddetlidir. Çünkü onlar (öyle kimselerdi ki) elçileri onlara açık kanıtlar getirirdi ama kabul etmezlerdi. Bu yüzden Allâh onları yakaladı. Zira O güçlüdür, cezâsı çetin olandır. Bunun sebebi ise şüphe yok ki, onlara peygamberleri apaçık âyetler ile gelir olmuşlardı. Onlar ise hemen inkâr etmişlerdi. Artık Allah onları yakaladı. Muhakkak ki, çok kuvvetlidir, ikabı çok şiddetlidir. 24 / 468
40-Mümin Suresi

23.Ayet
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ -23 (23-24) Andolsun ki biz Mûsâ’yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a gönderdik. Onlar ise; “Bu çok yalancı bir sihirbazdır” dediler. Celâlim hakkı için Musâyı âyetlerimizle ve açık bir bürhan ile gönderdik (23-24) And olsun ki, biz, Musa´yı mu´cizelerle ve açık belgelerle Fir´avn´a, Hâmân´a ve Karun´a peygamber olarak gönderdik. Onlar ise, «bu çok yalancı bir sihirbazdır» dediler. Andolsun biz Mûsâ´yı âyetlerimizle ve apaçık bir yetki ile gönderdik: Andolsun ki, Mûsa´yı âyetler ve apaçık bir emr-i kahir ile gönderdik. 24 / 468
40-Mümin Suresi

24.Ayet
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ -24 (23-24) Andolsun ki biz Mûsâ’yı mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun’a, Hâmân’a ve Kârûn’a gönderdik. Onlar ise; “Bu çok yalancı bir sihirbazdır” dediler. Fir´avn´e ve Hâmân´e ve Karun´a da dediler ki: bir sihirbaz, bir yalancı (23-24) And olsun ki, biz, Musa´yı mu´cizelerle ve açık belgelerle Fir´avn´a, Hâmân´a ve Karun´a peygamber olarak gönderdik. Onlar ise, «bu çok yalancı bir sihirbazdır» dediler. Fir´avn´e, Hâmân´a ve Kârûn´a. "(Bu,) Yalancı bir büyücüdür." dediler. Fir´avun´a ve Haman´a ve Karun´a (gönderdik). Dediler ki: (O) «Bir sihirbazdır, bir yalancıdır.» 24 / 468
40-Mümin Suresi

25.Ayet
فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُوا أَبْنَاءَ الَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَاءَهُمْ ۚ وَمَا كَيْدُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ -25 Mûsâ onlara tarafımızdan gerçeği getirince, “Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın” dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkmıştır. Bunun üzerine kendilerine tarafımızdan hakkı getiriverince de onunla beraber iyman etmiş olanların oğullarını öldürün, kadınlarını diri tutun dediler, kâfirlerin düzeni de hep dalâl içinde Ne var ki, Musa onlara bizden (kendisine verilen) hakk ile geldi, onlar: «Musa ile beraber imân edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kız çocuklarını diri bırakın !» dediler. Kâfirlerin hile ve düzeni mutlaka boştur, neticesizdir. (Mûsâ,) Onlara katımızdan hakkı getirince: "Onunla beraber inananların oğullarını öldürün, kadınlarını sağ bırakın!" dediler. Fakat kâfirlerin tuzağı hep boşa çıkar. Vaktâ ki, onlara Bizim tarafımızdan hak ile geliverdi, dediler ki: «O´nunla beraber imân edenlerin oğullarını öldürünüz, kadınlarını da diri bırakınız.» Kâfirlerin hilesi ise bir sapıklıkta bulunmaktan başka değildir. 24 / 468
40-Mümin Suresi

26.Ayet
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُونِي أَقْتُلْ مُوسَىٰ وَلْيَدْعُ رَبَّهُ ۖ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُبَدِّلَ دِينَكُمْ أَوْ أَنْ يُظْهِرَ فِي الْأَرْضِ الْفَسَادَ -26 Firavun dedi ki: “Bırakın beni, Mûsâ’yı öldüreyim. (Faydası olacaksa) Rabbini yardıma çağırsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağından korkuyorum.” Bir de Fir´avn: bırakın beni, dedi: öldüreyim Musâyı da o rabbına duâ etsin, zira ben onun dininizi değiştirmesinden ve yâhud Arzda bir fesad çıkarmasından korkuyorum Fir´avn, «beni bırakın da Musa´yı öldüreyim, varsın o Rabbına yalvara dursun. Doğrusu ben onun, dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde fesad çıkarmasından korkuyorum,» dedi. Fir´avn dedi: "Bırakın Mûsâ´yı öldüreyim de, Rabbine yalvarsın (bakalım O, Mûsâ´yı kurtaracak mı?) Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesâd çıkaracağından korkuyorum" Ve Fir´avun dedi ki: «Beni bırakınız Mûsa´yı öldüreyim ve O Rabbine dua ediversin. Şüphe yok ki, sizin dininizi tebdîl edeceğinden veya yeryüzünde bir fesad çıkarmasından korkarım.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

27.Ayet
وَقَالَ مُوسَىٰ إِنِّي عُذْتُ بِرَبِّي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ -27 Mûsâ da, “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi. Musâ da ben, dedi: her halde öyle hisab gününe inanmaz her mütekebbirden rabbım ve rabbınıza sığındım Musa dedi ki: «Şüphesiz ben, hesap gününe inanmayan her kendini beğenmişten, Rabbim ve Rabbınız (olan Allah)´a sığınırım!» Mûsâ dedi: "Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz(olan Allâh)a sığındım." Mûsa da dedi ki: «Şüphe yok hesap gününe imân etmeyen ve her mütekebbir kimseden dolayı ben Rabbime ve Rabbinize sığınırım.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

28.Ayet
وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ آلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ ۖ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ ۖ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ -28 Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü’min bir adam şöyle dedi: “Rabbim Allah’tır, dediği için bir adamı öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirdi. Eğer yalancı ise, yalanı kendi aleyhinedir. Eğer doğru söylüyorsa, sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir. Şüphesiz Allah, aşırı giden, yalancılık eden kimseyi doğru yola eriştirmez.” Âli Fir´avnden mü´min bir er de -ki iymanını saklıyordu- â, dedi: bir adamı rabbım Allah diyor diye öldürecek misiniz? Size rabbınızdan beyyinelerle de gelmiş iken? Hem o bir yalancı ise çok sürmez yalanı boynuna geçer, fakat doğru ise size yaptığı vaîdlerin bir kısmı olsun başınıza gelir, şübhe yok ki Allah musrif bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz Fir´avn hanedanından imânını gizleyen mü´min bir adam, «siz, Rabbim Allah´tır, diyen bir adamı mı öldüreceksiniz ? Halbuki o size Rabbinizden açık belgeler, kesin deliller, mu´cizeler getirdi. Eğer o yalancı ise, yalanının vebali kendisine; doğru ise, size va´dettiği (azabın) bir kısmı olsun size dokunur. Şüphesiz ki Allah, elbette ölçüsünü aşan ve taşan, yalanı huy edinen kimseyi doğru yola eriştirmez. Fir´avn âilesinden imanını gizleyen mü´min bir adam (şöyle) dedi: "Rabbim Allah´tır dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbinizden kanıtlar getirmiştir. Eğer yalancı ise yalanı kendi zararınadır. Ve eğer doğru söylüyorsa, size va´dettiklerinin bir kısmı başınıza gelir. Şüphesiz Allâh aşırı giden, yalancı kimseyi doğru yola iletmez." Ve Fir´avun´un ailesinden olup imânını saklayan bir mü´min kişi dedi ki: «Bir erkeği, ´Rabbim Allah´dır´ dediğinden dolayı öldürecek misiniz? Halbuki, size Rabbinizden apaçık mûcizeler ile gelmiştir. Ve eğer yalancı ise onun yalanı kendi aleyhinedir ve eğer doğru ise korkuttuklarının bir kısmı size isabet edecektir. Şüphe yok ki Allah müsrif yalancı olan kimseyi doğru yola iletmez.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

29.Ayet
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِرِينَ فِي الْأَرْضِ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللَّهِ إِنْ جَاءَنَا ۚ قَالَ فِرْعَوْنُ مَا أُرِيكُمْ إِلَّا مَا أَرَىٰ وَمَا أَهْدِيكُمْ إِلَّا سَبِيلَ الرَّشَادِ -29 “Ey kavmim! Bugün yeryüzüne hâkim kimseler olarak iktidar ve saltanat sizindir. Ama başımıza geldiğinde bizi, Allah’ın azabından kim kurtarır?” Firavun, “Ben size ancak kendi görüşümü bildiriyorum ve sizi ancak doğru yola götürüyorum” dedi. Ey benim kavmım! Bu gün mülk sizin, Arzda yüze çıkmış bulunuyorsunuz, fakat Allahın hışmından bizi kim kurtarır şayed gelirse bize? Fir´avn, ben, dedi: size re´yimden başkasını göstermem ve her halde ben size reşad yolunu gösteriyorum Ey milletim ! Bugün için mülk ve saltanat sizindir. (Bulunduğunuz) yerde üstünsünüzdür. Peki ama Allah´tan bize bir kahredici azâb gelecek olursa, kim bize yardım eder?» dedi. Fir´avn ise şöyle dedi: «Ben size ancak uygun gördüğümü ve kendi görüşümü aksettiriyorum ve ben size ancak doğru ve isabetli yolu gösteriyorum..» "Ey kavmim, bugün mülk sizindir; buraya siz hâkimsiniz. Eğer bize (Allâh´ın hışmı) gelirse kim bizi ondan kurtarır?" Fir´avn dedi: "Ben size yalnız (doğru) gördüğümü gösteriyorum ve ben sizi ancak doğru yola götürüyorum." «Ey kavmim! Bugün mülk sizin içindir. Yerde yükselmişler bulunuyorsunuz. Fakat eğer bize Allah´ın azabı gelirse bize kim yardım edebilir?» Fir´avun dedi ki: «Ben size muvafık gördüğüm reyim ne ise ancak onu gösteriyorum ve ben doğru yoldan başkası için size rehberlik etmekte değilim.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

30.Ayet
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْأَحْزَابِ -30 (30-31) İman etmiş olan adam dedi ki: “Ey kavmim! Şüphesiz ben, Nûh kavmi, Âd kavmi, Semûd kavmi ve onlardan sonra gelen toplulukların başına gelen olayların sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum. Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.” O iyman etmiş olan zat da, ey kavmım! dedi doğrusu ben size Ahzâb günleri gibi bir günden korkuyorum, (30-31) İmân eden adam ise, «ey milletim !» dedi, «elbette ben o sürü sürü toplulukların birleştiği gündeki gibi bir durumun; Nûh kavminin, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonraki kavimlerin durumu gibi bir duru mun sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum. Allah, kullarına zulüm (etmek) istemez.» İnanan adam dedi ki: "Ey kavmim, ben üzerinize önceki toplulukların günü gibi bir günün gelmesinden korkuyorum. İmân eden zât da dedi ki: «Ey kavmim! Şüphe yok ki ben sizin üzerinize Ahzab gününün mislinden korkuyorum.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

31.Ayet
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ ۚ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ -31 (30-31) İman etmiş olan adam dedi ki: “Ey kavmim! Şüphesiz ben, Nûh kavmi, Âd kavmi, Semûd kavmi ve onlardan sonra gelen toplulukların başına gelen olayların sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum. Allah, kullarına asla zulmetmek istemez.” Nuh kavmının Âdın, Semûdun ve daha sonrakilerin mâcerâları gibi ki Allah kullarına bir zulm istemez (30-31) İmân eden adam ise, «ey milletim !» dedi, «elbette ben o sürü sürü toplulukların birleştiği gündeki gibi bir durumun; Nûh kavminin, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonraki kavimlerin durumu gibi bir duru mun sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum. Allah, kullarına zulüm (etmek) istemez.» Nûh kavminin, ´Âd ve Semûd´un ve onlardan sonrakilerin durumu gibi (bir durumla karşılaşmanızdan kaygı duyuyorum). Allâh kullara zulmetmek istemez, (günâhsız kimselere cezâ vermez). «Nûh, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonrakilerin adeti mislinden (korkuyorum) ve Allah kulları için bir zulüm irâde buyurmaz.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

32.Ayet
وَيَا قَوْمِ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِ -32 (32-33) “Ey kavmim! Gerçekten sizin için, o bağrışıp çağrışma gününden, arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah’(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.” Hem ey kavmım! hakıkaten ben size o çığrışma gününden korkarım «Ey milletim ! Doğrusu ben sizin için bağrış-çağrış (seslerinin yükseldiği bir) günden korkuyorum. Ey kavmim, sizin için o (Yüce Divâna) çağırma (yahut feryâd etme) gününden korkuyorum. «Ve ey kavmim! Ben sizin üzerinize o feryâd ü figan edilecek günden korkuyorum.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

33.Ayet
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِرِينَ مَا لَكُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ ۗ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ -33 (32-33) “Ey kavmim! Gerçekten sizin için, o bağrışıp çağrışma gününden, arkanıza dönüp kaçmaya çalışacağınız günden korkuyorum. (O gün) sizi, Allah’(ın azabın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek de yoktur.” O arkanıza dönüp gideceğiniz gün, yoktur size Allahdan bir himaye edecek, her kimi de Allah şaşırtırsa yoktur ona artık bir hidayet edecek O gün arka çevirip kaçarsınız da Allah´a (O´nun azabına) karşı sizi koruyan bir kimse bulunmaz. Allah kimi şaşırtıp saptırırsa, onu doğru yola eriştiren bulunmaz.» O gün arkanızı dönüp kaç(mak ist)ersiniz ama sizi Allâh(ın azâbın)dan kurtaracak kimse yoktur. Allâh kimi şaşırtırsa artık ona yol gösteren olmaz. «O arkanıza dönüp gideceğiniz gün sizin için Allah´tan bir koruyacak yoktur ve her kimi Allah sapıtırsa onun için doğru bir yola vardıracak yoktur.» 24 / 469
40-Mümin Suresi

34.Ayet
وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِمَّا جَاءَكُمْ بِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ مِنْ بَعْدِهِ رَسُولًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ -34 Andolsun, daha önce Yûsuf da size apaçık deliller getirmişti de, onun size getirdikleri hakkında şüphe edip durmuştunuz. Daha sonra o ölünce de, “Allah, ondan sonra aslâ peygamber göndermez” demiştiniz. İşte Allah, aşırı giden şüpheci kimseleri böyle saptırır. Bundan evvel size beyyinelerle Yusüf gelmişti: o vakıt da onun size getirdiği hakıkatte şekketmiş durmuştunuz, nihayet vefat ettiğinde de bundan sonra Allah aslâ Resul göndermez dediniz! işte müsrif şübheci olanları Allah böyle şaşırtır And olsun ki, daha önce Yusuf da size açık belgeler, kesin delillerle gelmişti. Siz onun getirdiğin de hep şüphe edip durmuştunuz. O vefat edince (umutsuzlardınız) ve «Allah ondan sonra elbette peygamber göndermiyecek» dediniz. İşte böylece Allah, ölçüyü kaçırıp şüphe içinde bocalayan kimseyi saptırır. Daha önce Yûsuf da size açık kanıtlar getirmişti. Onun getirdiklerinden de kuşkulanıp duruyordunuz. Nihâyet o ölünce: ´Allâh ondan sonra elçi göndermez,´ dediniz. İşte Allâh, aşırı giden, şüpheci kimseleri böyle saptırır." Andolsun ki, evvelce Yusuf size açık bürhanlar ile gelmişti, o vakit O´nun size getirdiği şeylerden dolayı şüphe içinde durmaktan ayrılmamıştınız. Vaktâ ki vefat etti, dediniz ki, «Allah O´ndan sonra elbette bir peygamber göndermeyecektir.» İşte Allah haddi tecavüz eden, şekk içinde bulunan kimseyi böyle şaşırtır. 24 / 470
40-Mümin Suresi

35.Ayet
الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ ۖ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ -35 Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında tartışan kimselerdir. Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. Onlar ki kendilerine gelmiş bir bürhan olmaksızın Allahın âyetlerinde mücadele ederler, Allah yanında ve iymanı olanlar ındinde mebğuz olmak için ne büyük huy, işte Allah her cebbar mütekebbirin kalbini öyle bir tabiat ile mühürler O şüpheciler ki, kendilerine gelmiş bir delîl ve belge olmaksızın Allah´ın âyetleri hakkında tartışıp durdular. Allah yanında da, imân edenler yanında da (bu) büyük bir öfke ve nefrettir! İşte Allah, kendini beğenmiş her zorbanın kalbini böyle mühürler. Onlar ki kendilerine gelmiş bir delil olmadan Allâh´ın âyetleri hakkında tartışırlar. (Bu hareketleri) Gerek Allâh yanında, gerek inananlar yanında (onlara karşı) ne büyük bir kızgınlık (doğurur)! İşte Allâh, her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler." Onlar ki, kendilerine gelmiş hiçbir bürhan olmaksızın Allah´ın âyetlerinde mücadelede bulunurlar. Allah indinde ve imân edenlerin indinde büyük bir gazap (vesilesi) olmuştur. İşte Allah, her mütekebbir, cebbâr olanın kalbini öyle mühürler. 24 / 470
40-Mümin Suresi

36.Ayet
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ -36 (36-37) Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı. Fir´avn de «ya Hâmân! dedi: bana bir kule yap, belki ben irerim o esbaba (36-37) Fir´avn dedi ki: «Ya Hâmân ! Bana yüksekçe bir kule yap; umarım ki ulaştırıcı yollara, göklerin kapılarına ulaşırım da Musa´nın Tanrısını görebilirim. Çünkü ben elbette Musa´yı yalancı sanıyorum.» Böylece Fir´avn´ın kötü işleri kendisine çok çekici göründü de onu doğru yoldan alıkoydu. Fir´avn´ın hile ve düzeni hüsrana uğramaktan ve yok olmaktan başka bir şeye yaramadı. Fir´avn dedi: "Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap da o sebeplere (yollara) erişeyim:" Ve Fir´avun dedi ki: «Ey Haman! Benim için bir yüksek köşk yap. Belki, ben yollara ulaşırım.» 24 / 470
40-Mümin Suresi

37.Ayet
أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا ۚ وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ ۚ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ -37 (36-37) Firavun dedi ki: “Ey Hâmân! Bana yüksek bir kule yap, belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Mûsâ’nın ilâhını görürüm(!) Çünkü ben, onun yalancı olduğuna inanıyorum.” Böylece Firavun’a yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve doğru yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı, tamamen sonuçsuz kaldı. Semaların esbabına da Musânın tanrısına muttali´ olurum ve her halde ben onu yalancı sanıyorum» İşte bu suretle Fir´avne kötü ameli süslendirildi de yoldan çıkarıldı, Fir´avn düzeni hep husrandadır (36-37) Fir´avn dedi ki: «Ya Hâmân ! Bana yüksekçe bir kule yap; umarım ki ulaştırıcı yollara, göklerin kapılarına ulaşırım da Musa´nın Tanrısını görebilirim. Çünkü ben elbette Musa´yı yalancı sanıyorum.» Böylece Fir´avn´ın kötü işleri kendisine çok çekici göründü de onu doğru yoldan alıkoydu. Fir´avn´ın hile ve düzeni hüsrana uğramaktan ve yok olmaktan başka bir şeye yaramadı. "(Yani) Göklerin yollarına (erişeyim) de çıkıp Mûsâ´nın tanrısına bakayım. Çünkü ben Mûsâ´yı, yalancı sanıyorum." Böylece yaptığı kötü iş, Fir´avn´a süslü gösterildi ve (o), yoldan çıkarıldı. Fir´avn´ın tuzağı, tamamen boşa çıktı. «Göklerin yollarına (eğerim) de Mûsa´nın Allah´ına muttalî olurum ve şüphe yok ki, ben O´nu bir yalancı sanıyorum.» Ve işte Fir´avun için kötü ameli öylece süslendirilmiş oldu ve yoldan saptırıldı ve Fir´avun´un hilesi, başka değil, bir hüsrânda bulunmaktan ibaretti. 24 / 470
40-Mümin Suresi

38.Ayet
وَقَالَ الَّذِي آمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ أَهْدِكُمْ سَبِيلَ الرَّشَادِ -38 O inanan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim.” O iyman eden zat ise: ey kavmım, dedi: Gelin ardımca size reşad yolunu göstereyim İmân eden adam dedi ki: «Ey milletim I Bana uyun ki, size doğru yolu göstereyim. İnanan (adam) dedi ki: "Ey kavmim, bana uyun, sizi doğru yola götüreyim." İmân eden zât ise dedi ki: «Ey kavmim! Bana tâbi olunuz, sizi doğru yola götüreyim.» 24 / 470
40-Mümin Suresi

39.Ayet
يَا قَوْمِ إِنَّمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَإِنَّ الْآخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ -39 “Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak (geçici) bir yararlanmadır. Ahiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir.” Ey kavmım! Bu Dünya hayatı ancak (bir meta´) bir kazançtan ıbarettir, Âhıret ise (Dârülkarar) durulacak yurddur Ey milletim ! Şu Dünya hayatı kısa süreli bir geçim ve yararlanmadan ibarettir. Şüphesiz ki Âhiret, karar kılınacak yurttur.» "Ey kavmim, bu dünyâ hayâtı (kısa) bir geçinmedir. Âhiret ise ebedi olarak durulacak yerdir." «Ey kavmim! Bu dünya hayatı bir meta´dan ibarettir ve ahiret ise şüphe yok ki, o bir ebedî karargâhtır.» 24 / 470
40-Mümin Suresi

40.Ayet
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا ۖ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ -40 “Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü’min olarak salih bir amel işlerse, işte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklardır.” Her kim bir kötülük yaparsa ona onun gibi kötülükten başka karşılık olmaz, gerek erkekten, gerek dişi her kim de mü´min olarak iyi bir iş işlerse işte onlar Cennete girerler, orada hisabsız merzuk olurlar Kim bir kötülük işlerse, ancak misliyle ceza görür. Erkek ve kadından mü´min olduğu halde kim iyi-yararlı amelde bulunursa, işte onlar Cennet´e girerler ve orada hesapsız rızıklanırlar. "Kim bir kötülük yaparsa sadece onun (yaptığı kötülük) kadar cezâlanır, ama erkek ve kadından her kim inanarak faydalı bir iş yaparsa onlar cennete girerler ve orada kendilerine hesapsız rızık verilir." «Her kim bir kötülük yaparsa mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve her kim erkek olsun kadın olsun imân sahibi olduğu halde bir sâlih amelde bulunursa, işte onlar cennete giriverirler, orada hesapsız derecede merzûk olurlar.» 24 / 470
40-Mümin Suresi

41.Ayet
وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ -41 “Ey kavmim! Bu ne hâl? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe çağırıyorsunuz.” Hem ey kavmim! Neye ben sizi halâsa da´vet ederken siz beni ateşe da´vet ediyorsunuz? Ey milletim ! Ne tuhaftır ki, ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz ise beni ateşe davet ediyorsunuz! "Ey kavmim, neden ben sizi kurtuluşa çağırdığım halde siz beni ateşe çağırıyorsunuz?" «Ve ey kavmim! Benim için ne var ki, ben sizi necâta dâvet ediyorum ve siz beni ateşe dâvet ediyorsunuz?» 24 / 471
40-Mümin Suresi

42.Ayet
تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ -42 “Siz beni Allah’ı inkâr etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi mutlak güç sahibine, çok bağışlayana (Allah’a) çağırıyorum.” Siz beni Allaha küfretmeğe ve bence hiç ılimde yeri olmıyan şeyleri ona şerik koşmağa da´vet ediyorsunuz, ben ise sizi o azîz, gaffara da´vet ediyorum Siz beni Allah´ı tanımamaya, bilgim olmayan şeyi O´na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi O çok güçlüye, çok üstüne, çok bağışlayana davet ediyorum. "Siz beni, Allah´a nankörlük etmeğe ve bilmediğim şeyleri O´na ortak koşmağa çağırıyorsunuz; bense sizi O aziz ve çok bağışlayana çağırıyorum." «Beni dâvet ediyorsunuz ki Allah´ı inkar edeyim ve benim için kendisine bir bilgi olmayan şeyi O´na şerik koşayım. Ben ise sizi O azîz, gaffâr´a dâvet ediyorum.» 24 / 471
40-Mümin Suresi

43.Ayet
لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ -43 “Şüphe yok ki sizin beni tapmaya çağırdığınız şeyin ne dünya ne de ahiret konusunda hiçbir çağrısı yoktur. Kuşkusuz dönüşümüz Allah’adır. Şüphesiz, aşırı gidenler cehennemliklerin ta kendileridir.” Hiç kabili inkâr değildir ki hakıkatte sizin beni da´vet ettiğinizin ne Dünyada ne Ahırette bir da´vet hakkı yoktur ve hepimizin varacağımız Allahdır ve bütün müsrifler nâre yanacaktır. Hiç şüphe yok ki, beni davet ettiğiniz şeyin Dünya´da da, Âhiret´te de davete (lâyık hiçbir yanı ve yet kisi) yoktur. Hepimizin dönüşü Allah´adır. Ve ölçüyü kaçırıp aşırı gidenler ateşin dostlarıdır. "Sizin beni çağırdığınız şeye kesinlikle ne dünyâda, ne de âhirette du´â edilemez (onlar kendilerine yapılan du´âyı duymazlar ve ona cevap veremezler). Bizim dönüşümüz Allah´adır. Aşırı gidenler, işte onlar ateş halkıdır." «Muhakkak ki, siz beni mutlaka öyle bir şeye dâvet ediyorsunuz ki, onun için ne dünyada ve ne ahirette bir dâvet hakkı yoktur. Ve şüphe yok ki, bizim dönüp gidişimiz Allah´adır. Ve şüphesiz ki müsrif olanlar, onlar ateşin yârânıdırlar.» 24 / 471
40-Mümin Suresi

44.Ayet
فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ ۚ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ -44 “Size söylediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını hakkıyla görendir.” Siz benim söylediklerimi sonra anlıyacaksınız, ben emrimi Allaha tefvız ediyorum, her halde Allah kullarını görür gözetir Benim size dediklerimi ileride hatırlayacaksınız. Ben, işimi ve durumumu Allah´a ısmarlıyorum. Şüphesiz ki Allah, kullarını görendir. "Benim size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah´a bırakıyorum. Şüphesiz Allâh, kulları görür." «Artık benim size ne dediğimi yakında anlayacaksınız ve ben işimi Allah´a ısmarlıyorum. Şüphe yok ki O, kullarını görücüdür.» 24 / 471
40-Mümin Suresi

45.Ayet
فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا ۖ وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ -45 Allah, onu, onların hilelerinin kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini, azâbın en kötüsü kuşattı. onun için Allah onu onların kurdukları mekrin fenâlıklarından korudu da Âli Fir´avni o kötü azâb kuşattı Allah, onu, onların hile ve düzeninin kötülüklerinden korudu. Fir´avn ve yandaşlarını azabın kötüsü sarıverdi. Allâh onu, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu ve Fir´avn âilesini, azâbın en kötüsü kuşattı: Nihâyet Allah O´nu yaptıkları hilelerin kötülüklerinden korudu. Fir´avun´un kavmini ise azabın fenalığı kuşattı. 24 / 471
40-Mümin Suresi

46.Ayet
النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا ۖ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ -46 (Öyle bir) ateş ki, onlar sabah akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir. Ateş; onlar sabah akşam ona arzolunur dururlar, saat kıyam edeceği gün de tıkın Âl-i Fir´avn´i en şiddetli azâba! Sabah akşam ateşe arzolunurlar. Kıyâmet´in kopuşu meydana gelince, Fir´avn´ın yandaşlarını azabın en şiddetlisine sokun ! (denilir). Ateş! Sabah akşam ona sunulurlar. Kıyâmet koptuğu gün de: "Fir´avn âilesini azâbın en çetinine sokun!" (denilir). Ateş ki onun üzerine sabahleyin ve akşamleyin arz olunurlar ve Kıyamet kâim olacağı günde Fir´avun´un hanedanını azabın en şiddetlisine girdiriniz (denilir). 24 / 471
40-Mümin Suresi

50.Ayet
قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ ۖ قَالُوا بَلَىٰ ۚ قَالُوا فَادْعُوا ۗ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ -50 (Cehennem bekçileri) derler ki: “Size peygamberleriniz açık mucizeler getirmemiş miydi?” Onlar, “Evet, getirmişti” derler. (Bekçiler), “Öyleyse kendiniz yalvarın” derler. Şüphesiz kâfirlerin duası boşunadır. Ya size, derler: beyyinelerle Resulleriniz geliyor değilmi idi ki? Evet, derler, öyle ise kendiniz duâ edin derler, kâfirlerin duâsı ise hep çıkmazdadır Bekçiler, «size peygamberleriniz açık belgeler ve mu´cizelerle gelmediler mi ?» derler. Onlar, «evet geldiler,» diye cevap verirler. (Bunun üzerine bekçiler onlara:) «Öyle ise kendiniz duâ edin,» derler. Kâfirlerin duası elbette boş ve neticesizdir. (Bekçiler) Dediler: "Elçileriniz size açık kanıtlar getirmezler miydi?" "Evet (getirirlerdi) dediler. (Bekçiler:) "Öyle ise yalvar(ıp dur)un. Nankörlerin yalvarması hep çıkmazdadır." dediler. Derler ki: «Size peygamberleriniz, açık açık mucizeler ile gelivermekte değil mi idiler?» Derler ki: «Evet...» (Bekçiler de) Derler ki: «O halde siz yalvarınız. Kâfirlerin duaları ise beyhûde yere olmaktan başka değildir.» 24 / 472
40-Mümin Suresi

51.Ayet
إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ -51 Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz. Elbette biz Resullerimizi ve iyman edenleri mansur kılacağız hem Dünya hayatta hem de şâhidler dikileceği gün Şüphesiz ki biz, peygamberlerimize ve imân edenlere, Dünya hayatında ve şâhidliklerin yeraldığı günde elbette yardım ederiz. Elbette biz elçilerimize ve inananlara hem dünyâ hayâtında hem, şâhidlerin (şâhidliğe) duracakları günde yardım ederiz. Şüphe yok ki, Biz elbette resûllerimize ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım ederiz. 24 / 472
40-Mümin Suresi

52.Ayet
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ ۖ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ -52 O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermez. Lânet de onlaradır, kötü yurt da onlaradır. O gün kü zâlimlere özür dilemeleri fâide vermez, onlara lâ´net vardır ve onlara yurdun kötüsü vardır O gün zâlimlere özür dilemeleri fayda vermez. Hem lanet, hem kötü yurt onlaradır. O gün zâlimlere, ma´zeretleri fayda vermez. Onlar için la´net ve yurt(lar)ın en kötüsü vardır. O gün ki, zalimlere mazeretleri fâide vermez ve onlar için lânet vardır. Ve onlar için yurdun kötüsü vardır. 24 / 472
40-Mümin Suresi

53.Ayet
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْهُدَىٰ وَأَوْرَثْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ الْكِتَابَ -53 (53-54) Andolsun, biz Mûsâ’ya hidayet verdik. İsrailoğulları’na da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olarak o kitabı (Tevrat’ı) miras bıraktık. Şanım hakkı için biz Musâya o hidayeti verdik ve Benî İsraile o kitabı miras kıldık And olsun ki, Musa´ya doğru yolu gösteren rehber verdik. Kitap (Tevrat)ı İsrail oğullarına mîras bıraktık. Andolsun biz Mûsâ´ya hidâyet verdik ve İsrâiloğullarına o Kitabı mirâs kıldık. Andolsun ki, Mûsa´ya sebeb-i ihtidâ olanı verdik ve İsrailoğullarına kitabı miras kıldık. 24 / 472
40-Mümin Suresi

54.Ayet
هُدًى وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ -54 (53-54) Andolsun, biz Mûsâ’ya hidayet verdik. İsrailoğulları’na da, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olarak o kitabı (Tevrat’ı) miras bıraktık. ki aklı selîm sahiblerine bir irşad ve bir ıhtar olmak için Ki o doğru yolu gösteren bir rehber ve akıl sahiplerine bir öğüt ve hatırlatmadır. (O,) sağduyu sâhiplerine bir yol gösterici ve öğüttür. (O kitap) Selîm akıl sahipleri için bir hidâyet ve bir mev´iza olmuştur. 24 / 472
40-Mümin Suresi

55.Ayet
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ -55 Ey Muhammed! Sabret. Allah’ın va’di şüphesiz gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam sabah Rabbini hamd ederek tespih et! O halde sabret, çünkü Allahın va´di haktır hem günahına istiğfar ve akşam, sabah rabbına hamdiyle tesbih et O halde (Ey Peygamber!) sabret. Şüphesiz ki Allah´ın va´di haktır. Günahının bağışlanmasını dile ve akşam-sabah Rabbına hamd ile tesbîh et.. Sabret, Allâh´ın va´di mutlaka gerçektir. Günâhına da istiğfar et ve akşam sabah Rabbini övgü ile an. Artık sabret. Şüphe yok ki, Allah´ın vaadi hakdır ve kusurun için mağfiret iste ve akşam ve sabah Rabbine hamd ile tesbihte bulun. 24 / 472
40-Mümin Suresi

56.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ ۙ إِنْ فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغِيهِ ۚ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ -56 Allah’ın âyetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. Kendilerine gelmiş kat´î bir bürhan olmaksızın Allahın âyetlerinde mücadele edenler muhakkak ki onların sîynelerinde ancak yetişemiyecekleri bir kibir vardır sen hemen Allaha sığın, çünkü o, semî odur, basîr o Allah´ın âyetleri hakkında kendilerine gelen bir delil ve belge olmaksızın tartışıp iddialaşanların gerçekten içlerinde ulaşamıyacakları bir kibir (büyüklük, kendini beğenmişlik) vardır. Sen artık Allah´a sığın. Şüphesiz ki O, işitendir, görendir. Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadan Allâh´ın âyetleri hakkında tartışanlar var ya, onların göğüslerinde, (hiçbir zaman) erişemeyecekleri bir büyüklük taslamaktan başka bir şey yoktur. Sen Allah´a sığın, çünkü işiten, gören O´dur. Şüphe yok o kimseler ki, kendilerine gelmiş bir kat´i bürhan olmaksızın Allah´ın âyetlerinde mücadelede bulunurlar, onların sinelerinde kendilerinin yetişemeyecekleri bir böbürlenmeden başka bir şey yoktur. Sen hemen Allah´a sığın, şüphe yok ki bihakkın işitici, görücü olan O´dur O. 24 / 472
40-Mümin Suresi

57.Ayet
لَخَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ -57 Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Elbette Göklerin ve Yerin halkı o nâsın halkından daha büyüktür ve lâkin nâsın ekserîsi bilmezler And olsun ki, gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyüktür. Ama insanların çoğu (bunu) bilmezler. Gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan çok daha zordur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Elbette ki, göklerin ve yerin yaradılışı, nâsın yaradılışından daha büyüktür. Velâkin nâsın birçoğu bilmezler. 24 / 472
40-Mümin Suresi

58.Ayet
وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ ۚ قَلِيلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ -58 Kör ile gören, iman edip salih ameller işleyenler ile kötülük yapan bir değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz. Kör ise görenle müsavî olmaz, iyman edip iyi iyi işler yapan kimselerle ne de kötülük yapan, siz pek az düşünüyorsunuz Görmeyenle gören, imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlarla kötülük işleyen kimse bir değildir. Ne de az düşünüyorsunuz ?! Körle gören bir olmaz. İnanan ve iyi işler yapanlarla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz! Kör olan ile görücü olan müsavî olmaz. Ve imân eden ve sâlih sâlih amellerde bulunan kimseler ile kötülük yapan da (müsavî değildir). Ne kadar az düşünüyorsunuz? 24 / 472
40-Mümin Suresi

59.Ayet
إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ -59 Kıyamet günü mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar. Her halde o saat muhakkak gelecek, onda şübhe yok ve lâkin nâsın ekserîsi inanmazlar Kıyametin kopuş anı mutlaka gelecektir; bunda hiç şüphe yoktur. Ama ne var ki, insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Duruşma) sâ´at(i) mutlaka gelecektir. Bunda asla şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu inanmazlar. Muhakkak ki o saat elbette gelicidir, onda bir şüphe yoktur. Velâkin nâsın ekserisi imân etmezler. 24 / 473
40-Mümin Suresi

60.Ayet
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ ۚ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ -60 Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” Halbuki rabbınız buyurdu: yalvarın ki bana size karşılık vereyim, çünkü benim ıbadetimden kibirlenenler yarın hor hakîr olarak Cehenneme girecekler Rabbınız dedi ki: Bana duâ edip yalvarın ki kabul edip karşılık vereyim. Doğrusu bana kulluk etmeyi gururlarına yediremiyenler, zillete uğrayıp aşağılanarak Cehennem´e gireceklerdir.. Rabbiniz buyurdu ki: "Bana du´â edin, du´ânızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir." Ve Rabbiniz buyurdu ki: «Bana dua ediniz, sizin için icabet edeyim. Şüphe yok o kimseler ki, Benim ibadetimden kibirlenirler, onlar yakında zeliller oldukları halde cehenneme gireceklerdir.» 24 / 473
40-Mümin Suresi

61.Ayet
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ -61 Allah, içinde rahat edesiniz diye geceyi ve (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak da gündüzü yaratandır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler. Allah o ki sizin için geceyi yaptı, içinde dinlenesiniz diye, gündüzü de göz açıcı, hakıkat Allah, insanlara karşı bir fadıl sahibi ve lâkin insanların ekserîsi şükretmezler O Allah ki, dinlenip sükûnet bulasınız diye geceyi; aydınlık içinde (hayatınızı kazanasınız diye) gündüzü sizin için yarattı. Şüphesiz ki, Allah insanlara karşı bol bağış, çok iyilik sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler. Allâh O´dur ki size geceyi, içinde istirahat etmeniz için (serin ve karanlık); gündüzü de (işinizi) görmeniz için aydınlık yaptı. Şüphesiz Allâh, insanlara lutufkârdır; fakat insanların çoğu şükretmezler. Allah o zâttır ki, sizin için geceyi (karanlık) kıldı, içinde istirahat edesiniz diye ve gündüzü de gösterici kıldı. Şüphe yok ki, Allah nâs üzerine elbette fazl sahibidir. Velâkin nâsın ekserisi şükretmezler. 24 / 473
40-Mümin Suresi

62.Ayet
ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ -62 İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz? İşte o Allahdır rabbınız her şeyi yaradan, başka tanrı yok ancak o, o halde nasıl çevirilirsiniz? İşte bu, Rabbınız Allah´tır, her şeyi yaratandır. O´ndan başka tanrı yoktur. Öyle iken nereye dönüyorsunuz ?! İşte herşeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allâh budur. O´ndan başka tanrı yoktur. Nasıl da (O´nu birlemekten) çevriliyorsunuz? İşte O´dur, Rabbiniz olan Allah ki, her şeyin hâlıkıdır, O´ndan başka ilâh yoktur. O halde nasıl döndürülüyorsunuz? 24 / 473
40-Mümin Suresi

63.Ayet
كَذَٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذِينَ كَانُوا بِآيَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ -63 Allah’ın âyetlerini inkâr etmekte olanlar, işte böyle döndürülürler. İşte Allahın âyetlerine cehudluk edenler öyle çeviriliyorlar Allah´ın âyetlerini bile bile inâdla inkâr edenler de böyle çevriliyorlar. İşte Allâh´ın âyetlerini kasden inkâr edenler de (haktan) böyle çevriliyorlardı. İşte Allah´ın âyetlerini inkar eder olanlar, öylece döndürülür. 24 / 473
40-Mümin Suresi

64.Ayet
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ قَرَارًا وَالسَّمَاءَ بِنَاءً وَصَوَّرَكُمْ فَأَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ ۚ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ ۖ فَتَبَارَكَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ -64 Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapan; size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! Allah o ki sizin için Arzı bir makarr yaptı, Semayı bir bina ve size suret verdi, sonra da suretlerinizi güzellendirdi, hoş ni´metlerden sizi merzuk da buyurdu, işte o Allahdır rabbınız, ne yücedir o Allah, rabbül´âlemîn O Allah ki, yeryüzünü sizin için oturmaya elverişli, göğü de bir bina (kubbe) kıldı. Sizi biçimlendirdi, biçiminizi güzel yaptı ve helâl-temiz şeylerle sizi rızıklandırdı. İşte bu Allah, Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir, çok kutsaldır. Allâh O´dur ki arzı size durulacak yer, göğü de binâ yaptı; sizi şekillendirdi, şekillerinizi de güzel yaptı. Ve sizi güzel rızıklarla besledi. İşte Rabbiniz Allâh budur. Bütün âlemleri yaratan Allâh, ne yücedir! Allah o zâttır ki, sizin için yeri bir ikametgâh, göğü de bir bina kıldı ve sizi tasvir buyurdu, sonra sûretlerinizi güzelleştirdi ve sizi temiz şeylerden merzûk kıldı. İşte Rabbiniz olan Allah O´dur. İmdi âlemlerin Rabbi olan Allah, ne kadar mukaddesdir. 24 / 473
40-Mümin Suresi

65.Ayet
هُوَ الْحَيُّ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ ۗ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ -65 O, diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur. Hayy ancak o, ondan başka tapılacak yok, onun için dîni halîs kılarak ona, hep ona yalvarın, hamd, Allâhın, o rabbül´âlemînin O hep diridir. O´ndan başka tanrı yoktur. Dini O´na hâlis kılarak kulluk edip yalvarın. Âlemlerin Rabbına hamd olsun. O diridir, O´ndan başka tanrı yoktur. Dini yalnız kendisine hâlis kılarak O´na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur. Ebedî hayat sahibi olan O´dur. O´ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Artık O´nun için dinde hulus sahipleri olarak O´na duada bulunun. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah´a mahsustur. 24 / 473
40-Mümin Suresi

66.Ayet
قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ -66 De ki: “Rabbimden bana apaçık deliller gelince, Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza tapmam bana yasaklandı ve bana, âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.” De ki: bana rabbımdan beyyineler geldiği vakıt ben o sizin Allahdan başka yalvardıklarınıza ıbâdet etmekten kat´ıyyen nehyedildim de emrolundum ki müslim olayım o rabbül´âlemîne De ki: Sizin Allah´tan başka taptıklarınıza tapmaktan, bana Rabbımdan gelen açık belgelere göre kesinlikle men´edilmişimdir ve ben âlemlerin Rabbına teslimiyet göstermekle emrolundum. De ki: "Ben, Rabbimden bana açık deliller gelince, sizin Allah´tan başka yalvardıklarınıza tapmaktan men olundum ve âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum." De ki: «Ben sizin Allah´tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmekten nehyedildim, o vakit ki, bana Rabbimden apaçık deliller geldi ve emrolundum ki, âlemlerin Rabbi için teslim olayım.» 24 / 473
40-Mümin Suresi

67.Ayet
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ثُمَّ لِتَبْلُغُوا أَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخًا ۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفَّىٰ مِنْ قَبْلُ ۖ وَلِتَبْلُغُوا أَجَلًا مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ -67 O, sizi (önce) topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra “alaka”dan yaratan, sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. İçinizden önceden ölenler de vardır. Allah bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar. O odur ki sizi bir topraktan yarattı, sonra bir nufteden, sonra bir alekadan, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyor, sonra kuvvetiniz çağına iresiniz diye büyütüyor, sonra da ihtiyar olasınız diye, içinizden kimi de daha evvel vefat ettirilir, hem de müsemmâ bir ecele iresiniz diye, bir de gerek ki akıl edesiniz O ki sizi topraktan yarattı, sonra nutfe(deki sperma)dan, sonra kan pıhtısından meydana getirdi; sonra sizi çocuk olarak çıkarır; sonra gücünüzü bulup ergenliğe erişiyorsunuz ; sonra da yaşlanıyorsunuz. Kiminiz önceden (çocukken ya da genç yaşta iken) öldürülür, (kiminiz de) belirlenmiş bir vakte erişmeniz için (yaşatılırsınız). Olur ki aklınızı kullanırsınız. O´dur ki (önce) sizi topraktan, sonra nutfe (sperm)den, sonra alaka (embriyo)dan yarattı. Sonra sizi çocuk olarak (annelerinizin karnından) çıkarıyor. Sonra güçlü çağınıza eresiniz, sonra da ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden kimi de daha önce öldürülüyor. Belli süreye erişmeniz ve aklınızı kullan(ıp Allâh´ın bundaki hikmetlerini anla)manız için (böyle yapıyor). O, o (Hâlık-i Hakîm)dir ki, sizi topraktan, sonra bir nutfeden, sonra da bir kan pıhtısından yarattı. Sonra sizi çocuk olarak çıkarır, sonra kuvvetinizin tekamülü çağına (erişesiniz) sonra ihtiyarlayasınız diye (sizi yaşatır) ve sizden bazınız daha evvel öldürülür ve muayyen olan zamana erişesiniz ve belki akıl erdiresiniz (diye böyle yapar). 24 / 474
40-Mümin Suresi

68.Ayet
هُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ ۖ فَإِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ -68 O, yaşatan ve öldürendir. Bir şeye karar verdiğinde, ona sadece “ol” der, o da oluverir. O odur ki hem diriltir, hem öldürür, hasılı o bir emri istediği vakıt ona sâde «ol!» der oluverir O ki, yaşatır ve öldürür. O bir işin yerine gelmesini dilediğinde, ona sadece «ol!» der, o da oluverir . Yaşatan ve öldüren O´dur. Bir işin olmasını istedi mi, ona sadece "ol!" der, o da olur. O, o (Hâlık-i Hakîm)dir ki, diriltir ve öldürür. Velhasıl O bir şeyi irâde edince ona ancak «Ol!» der, o da hemen oluverir. 24 / 474
40-Mümin Suresi

69.Ayet
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ أَنَّىٰ يُصْرَفُونَ -69 Allah’ın âyetleri hakkında tartışanları görmedin mi? Nasıl da döndürülüyorlar? Bakmaz mısın şimdi o Allahın âyetlerinde mücadeleye kalkanlara nereden döndürülüyorlar? Allah´ın âyetleri hakkında tartışıp iddialaşanları görmedin mi ? Nasıl da (Hakk´tan) döndürülüyorlar! Baksana, Allâh´ın âyetleri hakkında tartışanlar, nasıl (Hak´tan) çevriliyorlar? Bakmadın mı o kimselere ki, Allah´ın âyetlerinde mücadelede bulunurlar. Nasıl döndürülüyorlar? 24 / 474
40-Mümin Suresi

70.Ayet
الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ -70 Onlar, kitabı (Kur’an’ı) ve elçilerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır. Onlar bilecekler. Kitaba ve Resullerimizi gönderdiğimiz şeylere yalan diyenler artık ileride bilecekler Onlar ki Kitab´ı ve Kitapla Peygamberimize gönderdiğimizi yalanladılar, ileride (bunun onları nasıl bir sonuca götüreceğini) bileceklerdir. O, Kitabı ve elçilerimizi gönderdiğimiz mesajı yalanlayanlar, yakında bileceklerdir! O kimseler ki, kitabı ile kendisiyle peygamberlerimizi göndermiş olduğumuz şeyi tekzîp ettiler, artık yakında bileceklerdir. 24 / 474
40-Mümin Suresi

71.Ayet
إِذِ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُ يُسْحَبُونَ -71 (71-72) O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır. O vakıt ki tomruklar boyunlarında ve zincirler sürüklenecekler (71-72) Hani boyunlarında demir halkalar, (ayaklarında) zincirler olduğu halde kaynar suya sürükleneceklerdir, sonra ateşte cayır cayır yakılacaklardır. Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenceklerdir. O zaman ki, boyunlarında lâleler ve zincirler olarak şiddetle sürükleneceklerdir. 24 / 474
40-Mümin Suresi

72.Ayet
فِي الْحَمِيمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَ -72 (71-72) O zaman onlar, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu hâlde kaynar suda sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır. Hamîmde, sonra ateşte kaynatılacaklar (71-72) Hani boyunlarında demir halkalar, (ayaklarında) zincirler olduğu halde kaynar suya sürükleneceklerdir, sonra ateşte cayır cayır yakılacaklardır. Kaynar su içinde. Sonra da ateşte yakılacaklardır. Sıcak su içinde, sonra ateş içinde bırakılıp yanacaklardır. 24 / 474
40-Mümin Suresi

73.Ayet
ثُمَّ قِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَ -73 (73-74) Sonra onlara, “Allah’ı bırakıp da ortak koştuklarınız nerede?” denilir. Onlar da, “(Yüzüstü bırakıp) bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. İşte Allah, inkârcıları böyle saptırır. Sonra denecek onlara: nerede o şirk koştuklarınız? (73-74) Sonra da onlara : «Allah´ı bırakıp koştuğunuz ortaklar nerede ?» denilecek. «Onlar uzaklaşıp bizden kayboldular. Zaten biz daha öncede hiçbir şeye ibâdet etmiyorduk» derler. İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtır. Sonra onlara denilecektir: "Ortak koştuklarınız nerede? Sonra onlara denilecektir ki: «Nerede sizin o şerik koştuklarınız şeyler?» 24 / 474
40-Mümin Suresi

74.Ayet
مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُو مِنْ قَبْلُ شَيْئًا ۚ كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ الْكَافِرِينَ -74 (73-74) Sonra onlara, “Allah’ı bırakıp da ortak koştuklarınız nerede?” denilir. Onlar da, “(Yüzüstü bırakıp) bizden uzaklaştılar. Hayır, demek ki, biz önceleri hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız bir hiçmiş)” derler. İşte Allah, inkârcıları böyle saptırır. Allahın berisinden? Diyecekler ki onlar bizden gaib oldular daha doğrusu biz bundan evvel bir şey´e ıbâdet eder değilmişiz, işte Allah kâfirleri böyle şaşkın eder (73-74) Sonra da onlara : «Allah´ı bırakıp koştuğunuz ortaklar nerede ?» denilecek. «Onlar uzaklaşıp bizden kayboldular. Zaten biz daha öncede hiçbir şeye ibâdet etmiyorduk» derler. İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtır. Allah´tan başka (taptıklarınız)?" Diyecekler ki: "Bizden (uzaklaşıp) kayboldular; hayır, meğer biz önceden hiçbir şeye tapmıyormuşuz, (taptıklarımız hiçbir şey değilmiş)!" İşte Allâh, kâfirleri böyle şaşırtır. Allah´ın berisinden diyeceklerdir ki: «Bizden gâib oldular. Belki biz evvelce bir şeye ibadet etmiş olmadık.» İşte Allah, kâfirleri böylece sapıklığa düşürür. 24 / 474
40-Mümin Suresi

75.Ayet
ذَٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَ -75 Bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanızdan ve böbürlenmenizden ötürüdür. Bu şundan: Çünkü yeryüzünde haksızlıkla seviniyordunuz ve çünkü güveniyordunuz Bu (kötü sonuç) sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp böbürlenmenizden ve ölçüyü kaçırıp taşkınlık yapmanızdandır. "Bu durum, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve bölürlenmenizden ötürüdür." Sizin bu cezanız, yerde haksız yere pek fazla sevinir olmanızdan ve çok güvenir bulunmanızdan dolayıdır. 24 / 474
40-Mümin Suresi

76.Ayet
ادْخُلُوا أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۖ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ -76 Onlara, “Ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” (denir). Girin Cehennemin kapılarına içlerinde muhalled kalmak üzere, bak ne çirkin mevkıi o kibirlenenlerin Haydi, içinde devamlı kalıcılar olarak Cehennem´in kapılarından girin. Böbürlenip ululuk taslayanlarır kalacağı yer ne kötüdür! "Cehennemin kapılarından girin, orada ebedi kalacaksınız. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!" Cehennemin kapılarından orada ebedî kalıcılar olmak üzere giriniz. Artık mütekebbir olanların ikametgâhı ne fena! 24 / 474
40-Mümin Suresi

77.Ayet
فَاصْبِرْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ ۚ فَإِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذِي نَعِدُهُمْ أَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَإِلَيْنَا يُرْجَعُونَ -77 Sen sabret! Şüphesiz Allah’ın verdiği söz gerçektir. Onları tehdit ettiğimiz azâbın bir kısmını sana göstersek de (ya da göstermeden önce) seni vefât ettirsek de, sonunda onlar bize döndürüleceklerdir. Onun için sabret! Allahın va´di haktır, muhakkak olacaktır. Artık onlara ettiğimiz vaîdin ba´zısını sana göstersek de yâhud seni kendimize alsak da onlar mutlak döndürülüp bize getirilecekler. (Ey Peygamber!) Sabret Şüphesiz ki, Allah´ın va´di hakktır Sana va´dettiğimizin bir kısmını el bette göstereceğiz veya senin ruhu nu alacağız. (Nasılsa) onların dönü şü bize olacaktır. Sabret, Allâh´ın sözü gerçektir. Onları tehdit ettiğimiz şeylerin bir kısmını ya sana gösteririz yahut seni daha önce vefat ettiririz. (Sonunda) onlar bize döndürüleceklerdir. Artık sabret. Allah´ın vaadi, şüphe yok ki, hakdır. Onlara olan vaadimizin bazısını sana göstereceğiz veya senin ruhunu alacağız, nihâyet Bize döndürüleceklerdir. 24 / 474
40-Mümin Suresi

78.Ayet
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ ۗ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِآيَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ ۚ فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ -78 Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize getiremez. Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar. Celâlim hakkı için biz senin önünden nice Resuller göndermişiz, onlardan kimini sana ayıtmışız, kimini de ayıtmamışızdır, hiçbir resul için Allahın izni olmaksızın bir âyet (bir mu´cize) getirmek olamaz, Allahın emri gelince de hak yerine getirilir ve işte husrana burada düştü mubtıller And olsun ki senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan bir kısmının kıssasını sana anlattık, bir kısmının kıssasını anlatmadık. Hiçbir peygambere Allah´ın izni olmaksızın bir âyet (bir mu´cize veya ilâhî belge) getirmek (hem mümkün değil, hem de yakışır) olmaz. Allah´ın emri gelince de hakk ile yerine getirilir ve işte burada boş ve anlamsız şeylerle uğraşanlar hüsrana uğrarlar. Andolsun biz, senden önce de elçiler gönderdik. Onlardan kimini sana anlattık, kimini de anlatmadık. Hiçbir elçi, Allâh´ın izni olmadan bir mu´cize getiremez. Allâh´ın emri geldiği zaman hak yerine getirilir ve işte o zaman (Allâh´ın âyetlerini) boşa çıkarmağa uğraşanlar, hüsrana uğrarlar. Andolsun ki, senden evvel de peygamberler gönderdik. Onlardan bir kısmının kıssasını sana bildirmiştik ve onlardan sana kıssasını bildirmediklerimiz de vardır ve bir peygamber için Allah´ın izni olmadıkça bir mûcize getirmek (kabil) olamaz. Allah´ın emri gelince de hak ile hükmolunmuş olur ve bâtılı ihtiyar etmiş olanlar ise o zaman hüsrâna uğramıştır. 24 / 475
40-Mümin Suresi

79.Ayet
اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ -79 Allah, bir kısmına binesiniz, bir kısmını da yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratandır. Allah odur ki sizin için (en´amı) o yumuşak başlı hayvanları yarattı, onlardan binid edinesiniz diye, hem onlardan yersiniz O Allah ki, bir kısmına binmeniz, bir kısmının etinden yemeniz için davarları sizin için yarattı. Allah´tır ki kimine binmeniz, kiminden yemeniz için size hayvanları yarattı. Allah, o (Zât-ı Akdes)dir ki, sizin için dört ayaklı hayvanlar yarattı. Onlardan bir kısmına binesiniz ve onlardan yiyesiniz diye (onları vücuda getirdi). 24 / 475
40-Mümin Suresi

80.Ayet
وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً فِي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ -80 Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır. Gönüllerinizdeki ihtiyaçlara kendileri üzerinden ulaşasınız diye onları yaratmıştır. Onlarla ve gemilerle taşınırsınız. Size onlarda daha bir çok menfeatler var, hem onların üzerinde sînelerinizdeki bir hâcete iresiniz diye, hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız Sizin için onlarda daha birçok yararlar vardır ve içinizde düşünüp taşındığınız arzuya, onların üzerine (binip) ulaşırsınız. Bunlar üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız. Onlarda sizin için (sütleri, derileri, tüyleri gibi daha birçok) faydalar var. Onların üstünde gönüllerinizdeki arzuya erersiniz; onların ve gemilerin üstünde taşınırsınız. Ve sizin için onlarda menfaatler vardır ve onların üzerinde göğüslerinizdeki bir hacete erişmeniz için ve onların üstüne ve gemilerin üstüne yükleniyorsunuz. 24 / 475
40-Mümin Suresi

81.Ayet
وَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَأَيَّ آيَاتِ اللَّهِ تُنْكِرُونَ -81 Allah, size âyetlerini gösteriyor. Allah’ın hangi âyetlerini inkâr edersiniz? Ve size âyetlerini gösterir, şimdi Allahın âyetlerinin hangisini inkâr edersiniz? Allah size âyetlerini (kudretinin yüceliğine delâlet eden belgelerini) gösteriyor. Artık Allah´ın hangi âyetlerini inkâr edebilirsiniz? (Allâh) Size âyetlerini gösteriyor. Allâh´ın âyetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz? Ve size âyetlerini gösterir. Artık Allah´ın hangi âyetlerini inkar edersiniz? 24 / 475
40-Mümin Suresi

82.Ayet
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآثَارًا فِي الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ -82 Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Fakat kazanmakta oldukları şeyler onlara bir fayda vermemişti. Daha Yer yüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden evvelkilerin âkıbeti nasıl olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok hem kuvvetçe ve Arzda âsarca daha çetin idiler, öyle iken o kesbettikleri şeyler kendilerini kurtarmadı Onlar, yeryüzünde gezip kendilerinden öncekilerin sonunun ne olduğuna bakmıyorlar mı ? Onlar, bunlardan daha çok kuvvetli ve yeryüzündeki eserleri bakımından daha çetin ve becerikli idiler. Ama kazanıp elde ettikleri şeyler kendilerine yarar sağlamadı, kurtarıcı olmadı. Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? Onlar, bunlardan daha çok, daha kuvvetli ve yeryüzündeki eserleri bakımından daha sağlam idiler. Ama kazandıkları, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, bir bakıversinler, kendilerinden evvelkilerin akıbetleri nasıl olmuştur. Onlardan daha ziyâde idiler ve kuvvetçe ve yeryüzünde eserler itibariyle daha şiddetli idiler. Fakat onlara kazanır oldukları şey faidebahş olmadı. 24 / 475
40-Mümin Suresi

83.Ayet
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ -83 Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi. Çünkü onlara Peygamberleri beyyinelerle geldikleri vakıt kendilerinde bulunan ılme güvendiler de o istihza ettikleri şey kendilerini kuşatıverdi Peygamberlerimiz onlara açık belgeler ve mu´cizelerle gelince, onlar kendilerindeki bilgiden dolayı şımardılar da alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi. Elçileri onlara açık kanıtlar getirince, yanlarında bulunan bilgi ile sevin(ip övün)düler (peygamberlerin getirdikleri bilgiye değer vermediler, onlarla alay ettiler). Sonunda alay edegeldikleri şey, kendilerini kuşatıverdi. Vaktâ ki, onlara peygamberleri zahir mûcizeler ile geldi, kendi yanlarındaki bilgiden olan ile ferahlandılar ve onları kendisiyle istihzâda bulundukları şey, şiddetle ihata etti. 24 / 475
40-Mümin Suresi

84.Ayet
فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِهِ مُشْرِكِينَ -84 Azabımızı gördükleri zaman, “Yalnız Allah’a inandık; O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler. O vakıt hışmımızı gördüklerinde Allahın birliğine inandık ve ona şirk koştuğumuz şeylere küfrettik dediler Onlar, bizim hışım ve şiddetimizi görünce, «biz, bir olan Allah´a inandık ve O´na koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik!» dediler. Ne zaman ki hışmımızı gördüler: "Tek Allah´a inandık ve O´na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik." dediler. Vaktâ ki, Bizim azabımızı gördüler, dediler ki: «Allah´a, O´nun birliğine imân ettik ve kendisiyle müşrikler olduğumuz şeyleri inkar eyledik.» 24 / 475
40-Mümin Suresi

85.Ayet
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا ۖ سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ ۖ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ -85 Fakat azâbımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar. Dediler amma hışmımızı gördükleri vakıtki iymanları kendilerine faide verecek değildi. Allahın kullarında geçegelen sünneti, ve işte husrâna bu noktada düştü kâfirler Ne var ki, hışım ve şiddetimizi gördükleri vakitteki imânları kendilerine bir fayda vermedi. (Bu), Allah´ın kulları arasında süregelen sünnetidir ve işte kâfirler burada hüsrana uğradılar. Fakat hışmımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda sağlamadı. Allâh´ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan yasası budur. İşte o zaman kâfirler ziyana uğramışlardır. Artık onlara Bizim azabımızı gördükleri zaman imân etmeleri bir fâide vermiş olmadı. (Bu) Allah´ın kulları hakkında cari olan adetidir. İşte kâfirler orada helâke uğramış oldu. 24 / 475
41-Fussilet Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ حم -1 Hâ Mîm. Hâ Mîm. Hâ-Mîm. Hâ mim. Hâ, Mîm. 24 / 476
41-Fussilet Suresi

2.Ayet
تَنْزِيلٌ مِنَ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ -2 Bu Kur’an, Rahmân ve Rahîm olan Allah’tan indirilmedir. O rahmânı rahîmden indirilme Rahman ve Rahîm (olan Allah´dan indirilmedir. (Bu,) Rahmân, Rahim´den indirilmiştir. Esirgeyen, merhamet buyuran zât tarafından indirilmiştir. 24 / 476
41-Fussilet Suresi

3.Ayet
كِتَابٌ فُصِّلَتْ آيَاتُهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ -3 Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’an olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. Öz Arabca bir Kur´an olmak üzere âyetleri ayırd edilmiş bir kitab, bilecek bir kavm için Bir Kitap ki, âyetleri yeterince açıklanmıştır; bilen bir millet için Arapça Kur´ân´dır. Bilen bir toplum için âyetleri açıklanmış, Arapça okunan bir Kitaptır. Bir kitaptır ki, bilecekler olan hangi bir kavim için Arapça bir Kur´an olmak üzere âyetleri tafsil olunmuştur. 24 / 476
41-Fussilet Suresi

4.Ayet
بَشِيرًا وَنَذِيرًا فَأَعْرَضَ أَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ -4 Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler. Hem müjdeci olarak hem gocundurucu, onun için çokları başını çevirmiştir de onlar işitmezler. Hem müjde verici, hem uyarıcıdır. Buna rağmen onların çoğu yüzçevirmişlerdir, işitmemektedirler. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak (gönderilmiştir). Fakat çokları yüz çevirmiştir; onlar işitmezler. Müjdeleyici ve korkutucu olarak (indirilmiştir). Fakat onların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar dinlemezler. 24 / 476
41-Fussilet Suresi

5.Ayet
وَقَالُوا قُلُوبُنَا فِي أَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ وَفِي آذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ إِنَّنَا عَامِلُونَ -5 Dediler ki: “(Ey Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde vardır. O hâlde sen (istediğini) yap, şüphesiz biz de (istediğimizi) yapacağız.” Ve şöyle demektedirler: kalblerimiz senin bizi çağırdığın şeyden örtüler içinde, kulaklarımızda da bir ağırlık var ve seninle bizim aramızdan bir gerki çekilmiştir, haydi yap yapacağını, çünkü biz yapıyoruz. «Bizi çağırdığın şeye karşı kalbimiz kılıflıdır; kulaklarımızda ise ağırlık vardır ve bizimle senin aramızda gerili bir perde bulunuyordun Sen yap yapacağını, doğrusu biz de yapıyoruz.» Dediler ki: "Bizi çağırdığın şeye karşı kalblerimiz kılıflar içinde, kulaklarımızda bir ağırlık ve seninle bizim aramızda bir perde var. Sen (istediğini) yap, biz de (istediğimizi) yapıyoruz." Ve dediler ki: «Kendisine bizi davet ettiğin şeyden bizim kalplerimiz örtüler içindedir. Ve bizim kulaklarımızda bir ağırlık vardır. Ve bizim aramızdan ve senin arandan bir perde vardır. Artık sen (kendi dinine göre) amel et. Şüphe yok ki, biz de (kendi dinimize göre) amel edicileriz.» 24 / 476
41-Fussilet Suresi

6.Ayet
قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَقِيمُوا إِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُ ۗ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِكِينَ -6 De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay hâline!” De ki: ben sırf sizin gibi bir beşerim ancak bana şöyle vahiy veriliyor: hepinizin tanrısı bir tanrıdır, onun için hep ona doğrulun ve onun mağrifetini isteyin ve vay haline o müşriklerin De ki, ben de ancak sizin gibi bir insanım (şu farkla ki) bana Tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyedilmektedir. O halde hep O´na doğrulun ve O´ndan bağışlanma dileyin. Vay haline o ortak koşanların! De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor. O´na doğrulun (O´na yönelerek işlerinizi düzeltin), O´ndan mağfiret dileyin. (O´na) Ortak koşanların vay haline!" De ki: «Şüphe yok ben sizin gibi bir insanım, bana vahyolunuyor ki, sizin ilâhınız muhakkak ki bir tek ilâhtır. Artık O´na doğrulun ve ondan mağfiret dileyin ve müşrikler için helâk (mükarrerdir).» 24 / 476
41-Fussilet Suresi

7.Ayet
الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ -7 Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir. Onlar ahireti de inkâr ederler. Ki zekâtı vermezler ve Âhırete onlar kâfirdirler Onlar ki zekâtı vermezler; onlar, evet onlar, Âhireti de tanımazlar. Onlar ki zekât vermezler ve onlar âhireti de inkâr ederler. «O müşrik kimseler ki, zekâtı vermez ve onlar ahireti münkirdirler, onlar.» 24 / 476
41-Fussilet Suresi

8.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ -8 Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenler için ise kesintisiz bir mükâfat vardır. Şübhesiz iyman edip iyi iyi işler yapanlar onlar için minnetsiz bir ecir var Onlar ki, imân edip iyi-yararlı amellerde bulundular, onlar için başa kakılmaz, arkası kesilmez mükâfat vardır. İnanıp iyi işler yapanlara gelince; onlar için kesintisiz bir mükâfât vardır. «Şüphe yok o kimseler ki, imân etmişlerdir ve sâlih sâlih amellerde bulunmuşlardır, onlar için minnetsiz bir mükâfaat vardır.» 24 / 476
41-Fussilet Suresi

9.Ayet
قُلْ أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَنْدَادًا ۚ ذَٰلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ -9 De ki: “Siz mi yeri iki günde (iki evrede) yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.” De ki: Siz gerçekten küfredip duracak mısınız o halika ki Arzı iki günde yarattı, bir de ona menendler koşuyorsunuz? O bütün âlemlerin rabbı. De ki, gerçekten siz mi, yeri iki günde (iki devirde) yaratanı inkâr ediyor, O´na denkler, benzerler koşuyorsunuz ? O, âlemlerin Rabbıdır. De ki: "Siz mi arzı iki günde Yaratan´a nankörlük ediyor ve O´na eşler koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir." De ki: «Hakikaten siz mi yeri iki günde yaratmış olan zâtı inkâr ediyorsunuz? Ve onun için ortaklar ediniyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir.» 24 / 476
41-Fussilet Suresi

10.Ayet
وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاءً لِلسَّائِلِينَ -10 O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti. Hem ona üstünden ağır baskılar yaptı ve onda bereketler husule getirdi ve onda azıklarını takdir buyurdu, araştıranlar için bir düzeye dört gün içinde Yerin üstünde sabit ulu dağlar yarattı, onda bereketler meydana getirdi ve orada isteyip arayanlar için rızıkları belli bir düzeyde dört günde (devirde veya mevsimde) meydana getirdi. Arza, üstünden ağır baskılar (sağlam dağlar) yaptı. Onda bereketler yarattı ve onda arayıp soranlar için gıdalarını (bitkilerini ve ağaçlarını) tam dört günde takdir etti (düzene koydu). Ve orada, onun üstünde sabit dağlar yaptı ve orada bereketler vücuda getirdi, araştıranlar için müsâvi olmak üzere onun azıklarını dört gün içinde takdir buyurdu. 24 / 476
41-Fussilet Suresi

11.Ayet
ثُمَّ اسْتَوَىٰ إِلَى السَّمَاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا طَائِعِينَ -11 Sonra duman hâlinde bulunan göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de, “İsteyerek geldik” dediler. Sonra Semaya doğruldu da o bir dumanken ona ve Arza gelin, ikiniz de ister istemez, dedi: geldik istiye istiye dediler Sonra gaz halinde (veya duman halinde) bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne, ister istemez gelin, buyurdu. İkisi de «İsteyerek, boyun eğerek geldik» dediler. Sonra duman (gaz) halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve arza: "İsteyerek veya istemeyerek (buyruğuma) gelin" dedi. "İsteyerek (buyruğuna) geldik." dediler. Sonra göğe, o bir duman halinde iken teveccüh etti. Sonra ona ve yer için buyurdu ki: «İsteyerek veya istemeyerek geliniz». Onlar da, «İsteyiciler olarak geldik,» dediler. 24 / 476
41-Fussilet Suresi

12.Ayet
فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَىٰ فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا ۚ وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ -12 Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. Bu suretle onları iki günde yedi Sema olmak üzere yerine koydu ve her Semada ona aid emrine vahiy verdi ve dünya Semayı kandillerle donattık ve hıfzettik, işte bu hep o azîz, alîmin takdiridir. Ve sonra onları iki gün (iki devir)de yedi gök şeklinde yerine getirip oluşturdu. Ve her göğe işini vahyetti (yaratıldığı gayeyi, bağlı bulunduğu kanunu bildirdi). Dünya´yı (veya en yakın semayı) kandillerle süsledik ve onu (düzensizlikten) koruduk. Bu, O çok güçlü, çok üstün, her şeyi bilenin takdiridir. Böylece onları, iki günde yedi gök yaptı ve her göğe emrini (kanunlarını) vahyetti. Biz, en yakın göğü lambalarla ve koruma ile (koruyucu güçlerle) donattık. İşte bu, o güçlü, bilen (Allâh)ın takdiridir. Artık onları yedi gök olmak üzere iki günde tamamladı ve her gökte ona ait emri vahyeyledi ve dünya göğünü de kandillerle süsledik ve muhafaza kıldık. İşte bu, azîz, alîm (olan Allah)´ın takdiridir. 24 / 477
41-Fussilet Suresi

13.Ayet
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ -13 Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım.” Bunun üzerine yine başlarını çevirirlerse o vakıt de ki: size Ad ve Semûd saıkası gibi bir saıka haber veriyorum Buna rağmen yüzçevirirlerse, de ki: Âd ve Semûd´a düşen yıldırımın benzeri bir yıldırımla sizi uyardım. Eğer yüz çevirirlerse, de ki: "Ben sizi ´Âd ve Semûd´un başına düşen yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım." İmdi onlar eğer yüz çevirirlerse o vakit de ki: «Ben sizi Âd ve Semûd yıldırımı gibi bir yıldırım ile korkutmuş bulunmaktayım.» 24 / 477
41-Fussilet Suresi

14.Ayet
إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۖ قَالُوا لَوْ شَاءَ رَبُّنَا لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ -14 Hani onlara peygamberler önlerinden ve arkalarından gelmiş, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin” demişler, onlar da, “Eğer Rabbimiz dileseydi (Peygamber olarak) melekler indirirdi. Bu sebeple, biz sizinle gönderilenleri inkâr ediyoruz” demişlerdi. Onlara Allahdan başkasına tapmayın diye Resuller önlerinden ve arkalarından geldiği vakıt, «rabbımız dilese idi Melâike gönderirdi, onun için biz sizin gönderildiğiniz şeylere inanmayız» dediler Hani onlara peygamberler, önlerinden arkalarından gelmişti de ancak Allah´a kulluk edin (demişlerdi). Onlar ise, «eğer Rabbimiz dile seydi melekleri indirirdi. Bu bakımdan biz elbette sizinle gönderilen şeyi inkâr edenleriz!» demişlerdi. Onlara: "Yalnız Allah´a kulluk edin!" diye önlerinden ve arkalarından elçiler gelmişti. "Rabbimiz dileseydi, melekler indirirdi. Biz sizinle gönderilen mesajı tanımıyoruz." dediler. Onlara, peygamberler, «Allah´tan başkasına tapmayın» diye önlerinden ve arkalarından geldiği vakit dediler ki: «Eğer Rabbimiz dilemiş olsa idi elbette melekleri indirmiş, olurdu. Binaenaleyh şüphe yok ki, biz sizin kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar edicileriz.» 24 / 477
41-Fussilet Suresi

15.Ayet
فَأَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً ۖ أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً ۖ وَكَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ -15 Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi inkâr ediyorlardı. Sonra Âd, Arzda bigayri hakk kibirlenmek istediler ve bizden daha kuvvetli kim var? dediler, ya kendilerini yaratmış olan Allahın onlardan daha kuvvetli olduğunu bir düşünmediler de mi? Fakat âyetlerimizi inkâr ediyorlardı Âd kavmine gelince: Onlar, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve «bizden daha güçlü kim vardır?» dediler. Onları yaratan Allah´ın kendilerinden daha kuvvetli kudretli olduğunu görmediler mi ? Zaten onlar âyetlerimizi bile bile inadla inkâr etmekteydiler. ´Âd (kavmi), yeryüzünde haksız olarak büyüklük tasladılar ve: "Bizden daha kuvvetli kim var?" dediler. Onları yaratan Allâh´ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Bizim âyetlerimizi de inkâr ediyorlardı. Âd kavmine gelince onlar da hemen yeryüzünde haksız yere tekebbürde bulundular ve dediler ki: «Bizden kuvvetce daha şiddetli kim vardır?» Bir düşünmediler mi ki, muhakkak onları yaratmış olan Allah, o kuvvetçe onlardan daha şiddetlidir ve Bizim âyetlerimizi inkar eder oldular. 24 / 477
41-Fussilet Suresi

16.Ayet
فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَخْزَىٰ ۖ وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ -16 Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Ahiret azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez. Biz de kendilerine Dünya hayatta zillet azâbını tattırmak için nuhusetli günlerde üzerlerine bir sarar rüzgârı salıverdik ve elbette Âhıret azâbı daha zilletlidir, hem de onlar kurtarılamıyacaklardır Bu yüzden üzerlerine o uğursuz günlerde bir kasırga gönderdik, bunu Dünya hayatında onlara rezillik rüsvaylık azabını tattırmak için yaptık. Âhiret azabı ise daha rüsvay edicidir ve onlar yardım da göremezler. Biz de onlara dünyâ hayâtında rezillik azâbını taddırmak için o uğursuz günlerde, üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiret azâbı ise daha da kepaze edicidir. Onlara hiç yardım edilmeyecektir. Artık Biz de onların üzerlerine uğursuz günlerde pek ziyâde soğuk bir rüzgâr gönderdik ki, onlara dünya hayatında bir zillet azabını tattıralım ve elbette ki, ahiret azabı daha ziyâde zilletlidir ve onlar yardım da olunmazlar. 24 / 477
41-Fussilet Suresi

17.Ayet
وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَىٰ عَلَى الْهُدَىٰ فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ -17 Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı. Semûde gelince; biz onlara yolu gösterdik de onlar hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken ve kendilerini kesibleri sebebiyle o hor azâb saıkası alıverdi Semûd kavmine gelince Kendilerine doğru yolu gösterdikse de onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bu sebeple kazanıp elde ettiklerine karşılık aşağılayıcı azâb (olarak) yıldırım onları yakalayıver di. Semûd (kavmin)e gelince onlara yol gösterdik fakat onlar, körlüğü doğru yolu bulmağa yeğlediler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azâb yıldırımı onları yakaladı. Semûd´a gelince, Biz onlara doğru yolu gösterdik, onlar ise hidâyet üzerine körlüğü seviverdiler. Artık onları kazanır oldukları şey sebebiyle o zelil edici yıldırım azap yakaladı. 24 / 477
41-Fussilet Suresi

18.Ayet
وَنَجَّيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ -18 İnananları ve Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtardık. İyman edip de korunur olanları ise kurtardık İmân edenleri, (Allah´tan) korkup (fenalıklardan) sakınanları kurtardık. İnananları ve korunanları kurtardık. Ve imân etmiş ve ittikâda bulunur olmuş olanları ise necâta erdirdik. 24 / 477
41-Fussilet Suresi

19.Ayet
وَيَوْمَ يُحْشَرُ أَعْدَاءُ اللَّهِ إِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ -19 Allah’ın düşmanlarının, toplanıp yığın yığın cehenneme sevk edilecekleri günü hatırla! Allah düşmanlarının toplanıp ateşe sevkolunacakları gün ise onlar baştan âhire hep tevkıf olunurlar Allah´ın düşmanları o gün bir araya getirilip bölük bölük (ya da toplu halde) ateşe sürülürler. Allâh´ın düşmanları ateşe sürüldükleri gün toplanıp bir araya getirilirler. Ve o gün ki, Allah´ın düşmanları toplanıp ateşe sevkedilirler artık onlar tamamen hapsolunurlar. 24 / 477
41-Fussilet Suresi

20.Ayet
حَتَّىٰ إِذَا مَا جَاءُوهَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَأَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ -20 Nihayet cehenneme vardıklarında, kulakları, gözleri ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine şahitlik ederler. Hattâ ona vardıklarında aleyhlerine kulakları ve gözleri ve derileri şehadet eder: neler yapıyor idiyseler. Tâ ki oraya vardıklarında, yapageldikleri şeyler sebebiyle kulakları gözleri ve derileri aleyhlerinde şâhidlik ederler. Nihâyet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları işler hakkında aleyhlerine şâhidlik ettiler. Nihâyet oraya geldikleri vakit, onların aleyhine ne işlemiş olduklarına dair kulakları ve gözleri ve derileri şahadette bulunmuş olur. 24 / 477
41-Fussilet Suresi

21.Ayet
وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَا ۖ قَالُوا أَنْطَقَنَا اللَّهُ الَّذِي أَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ -21 Onlar derilerine, “Niçin aleyhimize şâhitlik ettiniz?” derler. Derileri de der ki; “Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O’na döndürülüyorsunuz.” Derilerine niçin aleyhimizde şahidlik ettiniz? derler, bizi, derler: her şey´i söyleten Allah söyletti, sizi de ilk def´a o yarattı yine ona götürülüyorsunuz Derilerine : «Neden aleyhimize şâhidlik ettiniz ?» derler. «Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O´na döndürülüyorsunuz» diye cevap verirler. Derilerine: "Niçin aleyhimize şâhidlik ettiniz?" dediler. (Derileri): "Her şeyi konuşturan Allâh bizi konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı, işte O´na döndürülüyorsunuz." dediler. Ve derilerine derler ki: «Ne için aleyhimize şehâdet ettiniz?» (Derileri de) Derler ki: «Herşeyi söyleten Allah bizi söyletti». Ve O, sizi ilk defa yarattı ve O´na döndürüleceksinizdir. 24 / 478
41-Fussilet Suresi

22.Ayet
وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ أَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَا أَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلَٰكِنْ ظَنَنْتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِمَّا تَعْمَلُونَ -22 “Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lâkin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.” Evvel kulaklarınız ve gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahadet eder diye sakınmaz idiniz ve lâkin zannetmiş idiniz ki Allah yaptıklarınızdan bir çoğunu bilmez Siz, kulağınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinize şâhidlik ederler diye hiç de sakınıp gizlenmiyordunuz. Bilâkis yaptıklarınızın çoğunu Allah bilmez sanıyordunuz. "Siz (günâh işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhidlik etmesinden gizlenmiyordunuz, yaptıklarınızın çoğunu Allâh´ın bilmeyeceğini sanıyordunuz." Ve sizin aleyhinize ne kulaklarınızın ve ne gözlerinizin ve ne de derilerinizin şehâdet etmesinden saklanır olmadınız. Velâkin zannetmiş idiniz ki, şüphe yok Allah, sizin yaptıklarınızdan birçoğunu bilmez. 24 / 478
41-Fussilet Suresi

23.Ayet
وَذَٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِرِينَ -23 “İşte bu sizin, Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınızdır. O, sizi mahvetti de ziyâna uğrayanlardan oldunuz.” İşte rabbınıza beslediğiniz o zannınız sizi helâke sürükledi de husrana düşenlerden oldunuz İşte Rabbınız hakkındaki bu zannınız sizi mahvetti de o yüzden ziyana uğrayanlardan oldunuz. "İşte Rabbinize karşı beslediğiniz bu zannınız, sizi helâk etti, ziyana uğrayanlardan oldunuz!" Ve işte sizin o zannınızdır ki, Rabbinize karşı zannetmiş olmanız, sizi helâke düşürdü. Artık hüsrâna uğrayanlardan oldunuz. 24 / 478
41-Fussilet Suresi

24.Ayet
فَإِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ ۖ وَإِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَبِينَ -24 Şimdi eğer dayanabilirlerse, artık cehennem onların yeridir! Eğer Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye izin isteseler, onlara izin verilmez. Artık sabredebilirlerse ateş kendilerine bir ikametgâhtır, yok eğer hoşnudluğa dönmek isterlerse hoşnud edileceklerden değildirler Dayanabilirlerse (dayansınlar), ateş onların kalacağı yerdir. Memnun olacakları şeye dönmek isterler, dilekleri yerine getirilecek değildir. Şimdi eğer dayanabilirlerse, ateştir onların yeri. Ve eğer özür dileyip Rablerini râzı etmek isterlerse özürleri kabul edilmeyecektir (çünkü özür dileme vakti geçmiştir artık). İmdi sabrederlerse hemen ateş onlar için bir ikametgâhtır ve eğer bir hoşnutluk dilerlerse artık onlar hoşnut olacak kimselerden değildirler. 24 / 478
41-Fussilet Suresi

25.Ayet
وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ -25 Biz onların başına birtakım arkadaşlar sardık da bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile ilgili o söz (azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı. Hem onlara bir takım yanaşıklar saldırmışızdır da onlar, onlara önlerindekini ve arkalarındakini ziynetleyivermişlerdir. Cin ve İnsten önlerinden geçen ümmetler içinde onların aleyhine de söz hakk olmuştur, çünkü hep kendilerine yazık etmişlerdir Onlara birtakım yandaşlar hazırlayıp yardakçı olarak gönderdik de öndekilerini (yapmak istediklerini), arkalarındakini (geçmişte yaptıklarını) kendilerine çok çekici ve süslü gösterdiler; cinlerden ve insanlardan gelip geçen ümmetler içinde onların aleyhine de (aynı) söz (=Şanıma yemin olsun ki, Cehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracağım, sözü) hakk olmuştur. Gerçekten onlar ziyanda kalmışlardır. Biz onlara birtakım (kötü) arkadaşlar sardırdık. Onların önlerinde ve arkalarında bulunan herşeyi onlara süslü gösterdiler (yaptıkları işlerin güzel olduğunu söylediler). Kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan topluluklarına (uygulanan) söz, kendilerine de gerekli oldu (bunlar da azâbı hak ettiler), çünkü hep ziyanda idiler. Ve onlar için birtakım karinleri musallat ettik. Artık onlar için önlerindekini ve arkalarındakini bezemiş oldular ve onların üzerine de kendilerinden evvel gelip geçen cinden ve insden olan ümmetler arasında o (azaba dair) söz hak olmuş oldu. Şüphe yok ki, onlar hüsrâna uğramış kimseler oldular. 24 / 478
41-Fussilet Suresi

26.Ayet
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهَٰذَا الْقُرْآنِ وَالْغَوْا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ -26 İnkâr edenler dediler ki: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin. Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın.” Bir de dedi ki o küfredenler: şu Kur´anı dinlemeyin ve ona yaygara yapın, belki bastırırsınız O küfredenler dediler ki, bu Kur´ân´ı dinlemeyin ; okunurken gürültü patırdı yapın, belki üstünlük sağlar da onu bastırırsınız. İnkâr edenler dediler ki: "Bu Kur´ân´ı dinlemeyin, o (okunduğu)nda gürültü edin, (böylece onun anlaşılmasına engel olun), belki ona gâlib gelirsiniz (başka türlü onunla başa çıkmanıza imkân yoktur)." Ve o kimseler ki, kâfir oldular. Dediler ki: «O Kur´an´ı dinlemeyiniz, onda gürültü yapınız, olabilir ki galip olursunuz.» 24 / 478
41-Fussilet Suresi

27.Ayet
فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ -27 İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız. İşte biz de onun için o küfredenlere şiddetli bir azâb tattıracağız ve kendilerine yaptıkları âmellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz And olsun ki, o küfredenlere şiddetli bir azâb tattıracağız ve elbette yapageldiklerinin en kötüsüyle kendilerini cezalandıracağız. İnkâr edenlere şiddetli bir azâb taddıracağız ve onları, yaptıklarının en kötüsüyle cezâlandıracağız. İşte kâfir olanlara elbette bir şiddetli azap tattıracağız ve onları işler oldukları şeyin en kötüsüyle cezalandıracağız. 24 / 478
41-Fussilet Suresi

28.Ayet
ذَٰلِكَ جَزَاءُ أَعْدَاءِ اللَّهِ النَّارُ ۖ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ ۖ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ -28 İşte böyle, Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedîlik yurdu vardır. O işte cezâsı Allah düşmanlarının, o ateş, onlara ondadır ancak ebediyyet evi, âyetlerimize yaptıkları cehudluğun cezası İşte Allah düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inâdla inkâr etmelerine karşılık onlar için orada ebedîlik yurdu vardır. O Allâh düşmanlarının cezâsı: Ateştir. Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezâsı olarak onlara, orada sürekli kalma yurdu vardır. Bu, Allah´ın düşmanlarının cezasıdır ki, ateştir. Onlar için orada Bizim âyetlerimizi inkâr eder olmalarının bir cezası olarak bir ebedî ikametgâh vardır. 24 / 478
41-Fussilet Suresi

29.Ayet
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا رَبَّنَا أَرِنَا اللَّذَيْنِ أَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ أَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْأَسْفَلِينَ -29 (Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar.” Ve muhakkak diyecek ki o küfredenler: ey râbbımız! Göster bize Cinn-ü insten bizleri ıdlâl edenlerin ikisine de, ki onları ayaklarımızın altına alalım en aşağılıklardan olsunlar O küfredenler diyecekler ki, ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları göster ki onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağılardan olsunlar.. (Ateşe giren) Kâfirler dediler ki: "Rabbimiz, bizi saptıran cin ve insanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım da alçaklardan olsunlar!" Ve kâfir olanlar diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Bizi cinden ve insden sapıtmış olanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım. Tâ ki, en aşağı kalanlardan olsunlar.» 24 / 478
41-Fussilet Suresi

30.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ -30 Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” Haberiniz olsun ki «rabbımız Allah» deyip de sonra doğru gidenler yok mu onların üzerlerine şöyle melekler iner: korkmayın, mahzun olmayın va´dolunup durduğunuz Cennet ile neş´eyâb olun! Şüphesiz onlar ki Rabbimiz Allah´tır, dediler, sonra da dosdoğru oldular, üzerlerine melekler iner de, «hiç korkmayın ve üzülmeyin ; va´dolunduğunuz Cennet ile sevinin. "Rabbimiz Allah´tır" deyip, sonra doğru olanların üzerine melekler iner: "Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin! (derler)." Şüphe yok o kimseler ki, «Rabbimiz Allah´tır» dediler, sonra da istikamette bulundular, onların üzerlerine melekler ineceklerdir. «Korkmayın ve mahzun olmayın ve size vaad olunmuş olan cennet ile müjdelenin!» (diyeceklerdir). 24 / 479
41-Fussilet Suresi

31.Ayet
نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ ۖ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ -31 (31-32) “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.” Bizler sizin hem Dünya hayatta hem Âhırette dostlarınızız ve size orada nefislerinizin hoşlanacağı var, hem size orada ne isterseniz var Biz Dünya hayatında da, Âhiret´te de sizin yakın dostlarınızız. Sizin için burada canlarınızın çektiği her şey vardır; sizin için burada istediğiniz mevcuttur. "Biz dünyâ hayâtında da, âhirette de sizin dostlarınızız. Orada size canlarınızın çektiği her şey var. Orada size istediğiniz her şey var." «Biz dünya hayatında da ve ahirette de sizin dostlarınız ve sizin için orada nefislerinizin hoşlandığı her şey vardır ve sizin için orada ne isterseniz vardır.» 24 / 479
41-Fussilet Suresi

32.Ayet
نُزُلًا مِنْ غَفُورٍ رَحِيمٍ -32 (31-32) “Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.” Konuklu olarak, mağrifet-ü rahmetine nihâyet olmıyan bir gafuri rahimden Çok bağışlayan, çok merhamet eden (Allah)´dan bir konukluktur bu !» (derler). (Bütün bunlar) Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allâh)ın ağırlaması olarak (size lutfedilir). Çok mağfiret eden, çok merhametli olandan (Allah tarafından) bir ziyafet olmak üzere. 24 / 479
41-Fussilet Suresi

33.Ayet
وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ -33 Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir? Ben şübhesiz müslimanlardanım deyip salâh ile çalışarak Allaha da´vet eden kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir? Allah´a davet edip iyi-yararlı amelde bulunan ve «ben şüphesiz müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kim vardır? (İnsanları) Allah´a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? Ve daha güzel sözlü kim vardır, Allah´a dâvet eden ve sâlih amelde bulunan ve, «Şüphe yok ki, ben müslümanım,» diyen kimseden? 24 / 479
41-Fussilet Suresi

34.Ayet
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ۚ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ -34 İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. Hem hasene de müsavi olmaz seyyie de, seyyieyi en güzel olan hasene ile def´et! O vakıt bakarsın ki seninle arasında bir adâvet bulunan kimse yakılgan bir hısım gibi olmuştur İyilikle kötülük bir değildir. Sen artık (kötülüğü) en güzel şekilde sav. O vakit seninle aranızda düş manlık bulunan kimse sıcak bir dost gibi olur. İyilikle kötülük bir olmaz. (Sen kötülüğü) En güzel olan şeyle sav. O zaman bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dosttur. Ve iyilik de kötülük de müsavî olamaz. (Kötülüğü) Bertaraf et o şey ile ki, o en güzeldir. Artık o zaman seninle kendi arasında adâvet olan kimse, sanki bir sadâkatlı dosttur. 24 / 479
41-Fussilet Suresi

35.Ayet
وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ -35 Bu güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve olgunluktan) büyük payı olanlar kavuşturulur. O rütbeye ise ancak sabredenler kavuşturulur ve o rütbeye ancak büyük bir hazz sahibi olan kavuşturulur Buna (bu güzel davranış ve duyguya) ancak sabredenler erişebilir ve buna ancak büyük pay sahibi olan kavuşabilir. Bu (kötülüğü iyilikle savma olgunluğu)na ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak büyük şansı olan kavuşturulur. Ve bunu (böyle bir tavsiyeyi) sabredenlerden başkası telakki edemez ve bunu pek büyük bir nâsip sahibi olandan başkası kabul edip yüklenemez. 24 / 479
41-Fussilet Suresi

36.Ayet
وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ ۖ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ -36 Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Şayed seni Şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa hemen Allaha sığın (istiaze et) çünkü odur ancak işiden bilen Şeytandan sana bir dürtüş (bir işaret) ile vesvese verilirse, hemen Allah´a sığın ; çünkü O, şüphesiz hem işiten, hem bilendir. Eğer şeytândan kötü bir düşünce, seni dürtecek olursa hemen Allâh´a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. Ve şayet seni şeytan tarafından bir vesvese (bu afkârâne muameleden) çevirmek isterse hemen Allah´a sığın. Şüphe yok ki, O´dur (her şeyi bihakkın) işiten, bilen O´dur. 24 / 479
41-Fussilet Suresi

37.Ayet
وَمِنْ آيَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ ۚ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ ۩ -37 Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin. Ve onun âyetlerindendir leyl-ü nehar, şems-ü kamer; şems-ü kamere secde etmeyin de onları yaradan Allaha secde edin, gerçek ona ıbadet edeceksiniz O´nun (varlığına birliğine delâlet eden) belgelerden biri de, gece gündüz, Güneş ve Ay´dır. Sakın Güneş´e ve Ay´a secde etmeyin, eğer Allah´a kulluk edecekseniz onları yaratana secde edin. Gece, gündüz, güneş ve ay O´nun âyetlerindendir. Eğer Allah´a tapıyorsanız, güneşe ve aya secde etmeyin; onları yaratan Allah´a secde edin. Ve O´nun âyetlerindendir gece, gündüz ve güneş ve ay. Ne güneşe ve ne de ay´a secde etmeyin ve onları yaratmış olan Allah´a secde ediniz, eğer siz O´na ibadet eder oldunuz iseniz. 24 / 479
41-Fussilet Suresi

38.Ayet
فَإِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْأَمُونَ ۩ -38 Eğer onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar (melekler), gece gündüz hiç usanmadan O’nu tespih ederler. Buna karşı kibretmek olsun ki rabbının huzurundakiler gece ve gündüz ona tesbih ederler, hem onlar usanmazlar Eğer (sapık müşrikler) bunu gururlarına yediremezlerse, Rabbının katında olan (melekler) bıkmadan usanmadan gece gündüz O´nu tesbîh ederler. Eğer büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melek)ler, gece gündüz O´nu tesbih ederler ve onlar hiç usanmazlar. Eğer kibirlenmek isterlerse (onların ne kıymeti var). Çünkü Rabbin indinde bulunanlar, O´nun için gece ve gündüz tesbihte bulunurlar ve onlar usanmazlar. 24 / 479
41-Fussilet Suresi

39.Ayet
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنَّكَ تَرَى الْأَرْضَ خَاشِعَةً فَإِذَا أَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْ ۚ إِنَّ الَّذِي أَحْيَاهَا لَمُحْيِي الْمَوْتَىٰ ۚ إِنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ -39 Allah’ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman kıpırdar kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü hakkıyla yetendir. Ve onun âyetlerindendir ki sen Arzı görürsün boynu bükük huşu´ halinde, derken üzerine suyu indiriverdikmi ihtizaz eder ve kabarır, şübhe yok ki ona o hayatı veren elbette ölüleri dirilticidir, hakikat o her şey´e kadirdir O´nun (varlığına, birliğine, kudretinin yüceliğine delâlet eden) belgelerden biri de, yeryüzünü kupkuru görürsün. Üzerine su indirdiğimizde harekete geçip kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, ölüleri de diriltir. Doğrusu O´nun kudreti her şeye yeter. O´nun âyetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı, boynu bükük görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titreşir ve kabarır. Onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kâdirdir. Ve O´nun âyetlerindendir ki, yeryüzünü kupkuru bir halde görürsün. Vaktâ ki O´nun üzerine su indirmiş oluruz. Harekete başlar ve kabarır. Muhakkak o zât ki, ona hayat vermiştir. Elbette ki, ölüleri de ihya edicidir. Şüphe yok o, her şey üzerine hakkıyla kâdirdir. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

40.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي آيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا ۗ أَفَمَنْ يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَمْ مَنْ يَأْتِي آمِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ ۖ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ -40 Âyetlerimiz konusunda (yalanlama amacıyla) doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz. O hâlde kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir? Dilediğinizi yapın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. Âyetlerimizde ilhada sapan sapgınlar elbette bize gizli kalmazlar o halde ateşe atılan mı hayırlıdır yoksa Kıyamet günü emniyyet içinde gelecek olan mı? Düşünün de istediğinizi yapın, çünkü o her ne yaparsanız görür Âyetlerimiz hakkında inâdla inkârda ısrar edenler bize gizli-kapalı kalmazlar. Ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa Kıyamet günü güven içinde gelen mi ? İstediğinizi yapın, şüphesiz ki O, yaptıklarınızı bilmektedir. Âyetlerimiz hususunda doğruluktan sapanlar bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyâmet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın, O, yaptıklarınızı görmektedir. Şüphe yok o kimseler ki, âyetlerimizde haktan ayrılarak sapıtırlar. Bize karşı gizli kalamazlar. Ateşe atılan mı hayırlıdır, yoksa Kıyamet günü emin bir halde gelecek olan mı? Dilediğinizi yapınız, şüphe yok ki o, ne yapar olduğunuzu hakkıyla görücüdür. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

41.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَاءَهُمْ ۖ وَإِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزِيزٌ -41 Kur’an kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler mutlaka cezalarını göreceklerdir. Şüphesiz o, çok değerli ve sağlam bir kitaptır. Onlar: o zikir kendilerine geldiği vakıt ona körlük eden mülhidler, halbuki o misli bulunmaz azîz bir kitab Onlar ki, Kur´ân kendilerine geldiği zaman onu tanımayıp reddettiler, (elbette bunun sonucuna katlanacaklardır). Çünkü O, aziz (şerefli, üstün, değerli) bir Kitap´tır. Onlar, kendilerine gelen Kur´ân´ı inkâr ettiler. Halbuki o, öyle eşsiz bir Kitaptır, Şüphe yok (mülhidler) o kimselerdir ki, kendilerine geldiği zaman Kur´an´ı inkâr etmişlerdir ve muhakkak ki o, elbette azîz bir kitaptır. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

42.Ayet
لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ ۖ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ -42 Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O, hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir. Ona ne önünden ne ardından bâtıl yaklaşamaz, bütün kâinatın öğdüğü hamîd bir hakîmden indirilme bir tenzil Ne önünden ne ardından bâtıl Ona gelip (sokulamaz). O, yegâne hikmet sahibi, her türlü güzel övgüye lâyık olan (Allah)´dan indirilmedir. Ki ne önünden, ne de arkasından onu boşa çıkaracak bir söz gelmez. (O) Hüküm ve hikmet sâhibi, çok övülen (Allâh)dan indirilmiştir. O´na ne önünden ve ne de ardından bâtıl bir şey gelemez. Hakîm, hamîd olandan indirilmiştir. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

43.Ayet
مَا يُقَالُ لَكَ إِلَّا مَا قَدْ قِيلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ -43 Sana ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç şüphesiz senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap sahibidir. Sana senden evvelki Resullere denilenden başka bir şey denilmiyor ve şübhe yok ki rabbın hem bir mağrifet sahibidir hem de elîm bir ıkab Sana söylenen sözler, senden önceki peygamberlere de söylenenden başkası değildir. Şüphesiz ki, Rabbin mağfiret sahibidir ve elem verici azâb sahibidir. Sana söylenen, senden önceki elçilere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Kuşkusuz Rabbin, hem bağışlama sâhibi, hem de acı azâb sâhibidir. Sana senden evvelki resûllere denilmiş olan şeyden başkası denilmiyor. Şüphe yok ki, Senin Rabbin elbette mağfiret sahibidir ve pek acıklı ikâb sahibidir. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

44.Ayet
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ ۖ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ ۗ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ ۖ وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى ۚ أُولَٰئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعِيدٍ -44 Eğer biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber öyle mi?” derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır. İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).” Ve eğer biz onu a´cemî bir Kur´an yapa idik diyecekler idi ki: âyetleri tafsıyl edilseydi ya! Araba Acemce mi? de ki: o, iyman edenler için hidayet ve şifadır, iyman etmiyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlara karşı körlüktür, onlara uzak bir mekândan haykırılır. Şayet biz, bu Kur´ân´ı yabancı bir dille meydana getirseydik, (inkarcı müşrikler) derlerdi ki: O´nun âyetleri açıklansaydı ya.. Arab´a yabancı dille mi? De ki: O, imân edenlere doğru yolun rehberidir, (gönüllerde) şifâdır. İnanmayanların ise kulaklarında bir ağırlık vardır. Kur´ân, onlara kapalı ve karanlıktır. Sanki onlar uzak bir yerden çağırılırlar (gibi bir halleri vardır). Eğer biz onu, yabancı (dilde) bir Kur´ân yapsaydık derlerdi ki: "Âyetleri (anlayacağımız) bir dille açıklanmalı değil miydi? Araba yabancı söz mü (geliyor)?" De ki: "O, inananlar için bir yol gösterici ve (gönüllere) şifâdır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve o, onlara bir körlüktür. (Sanki) Onlar, uzak bir yerden çağırılıyorlar (da duymuyorlar). Ve eğer onu, yabancı bir lisan ile Kur´an kılsa idik elbette derlerdi ki: «Ayetleri tafsil edilmeli değil mi idi. Arabî bir peygambere yabancı bir lisan ile (Kur´an) olur mu?» De ki: «O, imân edenler için bir vesile-i hidâyettir ve bir şifadır.» Ve o kimseler ki imân etmezler. Onların kulaklarında bir sağırlık vardır. Ve o, onlara karşı bir körlüktür. Onlara uzak bir mekandan nidâ olunuverir. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

45.Ayet
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ ۗ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مُرِيبٍ -45 Andolsun! Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de, onda ayrılığa düşmüşlerdi. Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. Şüphesiz onlar Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler. Celâlim hakkı için Musâya o kitâbı verdik de onda ıhtilâf edildi ve eğer rabbından bir kelime geçmiş olmasa idi aralarında iş bitirilirdi ve her halde onlar ondan kuşkulu bir şekk içindedirler And olsun ki, biz Musa´ya kitap verdik. (Ama İsrail oğulları) onda görüş ayrılığına düştüler. Eğer Rabbından geçmiş bir söz verilmemiş olsaydı, aralarında hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu. Gerçekten onlar, bunun hakkında oldukça şüphe içindedirler. Andolsun biz Mûsâ´ya Kitabı vermiştik, onda da ayrılığa düşülmüştü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di. Onlar ondan işkilli bir kuşku içindedirler. Andolsun ki, Mûsa´ya da kitap verdik. Onda da ihtilâf edildi. Ve eğer Rabbinden sebk etmiş bir kelime olmasa idi elbette onların aralarında iş bitiriliverirdi ve şüphe yok ki, onlar ondan elbette tereddüde düşürücü bir şekk içindedirler. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

46.Ayet
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا ۗ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ -46 Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir. İyi iş yapan kendine, kötü yapan yine kendinedir, yoksa rabbın kullara zulümkâr değildir Kim iyi-yararlı amelde bulunursa, kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir. Senin Rabbin kullarına zulmeden değildir. Kim iyi iş yaparsa yararı kendisinedir ve kim kötülük yaparsa zararı kendisinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir. Kim bir sâlih iş yaparsa artık kendi nefsi içindir ve kim kötülükte bulunursa artık kendi nefsi aleyhinedir ve Rabbin, kulları için zulmedici değildir. 24 / 480
41-Fussilet Suresi

50.Ayet
وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ هَٰذَا لِي وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُجِعْتُ إِلَىٰ رَبِّي إِنَّ لِي عِنْدَهُ لَلْحُسْنَىٰ ۚ فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِيقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ -50 Andolsun! Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet tattırsak mutlaka “Bu benim hakkımdır, Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır” der. Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve andolsun, onlara mutlaka ağır azaptan tattıracağız. Ve şayed ona dokunan bir sıkıntıdan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırırsak mutlak der ki: bu benim hakkım ve zannetmem ki saat başıma dikilmiş olsun, bilfarz rabbıma döndürülecek olursam muhakkak benim için onun yanında daha güzeli vardır, fakat o vakıt biz o küfredenlere ne yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara muhakkak yoğun bir azâb tattıracağız Başına gelen sıkıntıdan sonra tarafımızdan kendisine bir rahmet tattıracak olursak, «elbette bu benim hakkımdır. Kıyâmet´in kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbıma döndürülecek olursam, elbette benim için O´nun yanında daha güzeli vardır» der. And olsun ki biz, elbette o inkâr edenlere neler yaptıklarını haber vereceğiz ve kendilerine çok ağır bir azâbdan elbette tattıracağız. Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet taddırırsak: "Bu benim hakkımdır; kıyâmetin kopacağını sanmıyorum; (kıyâmet kopsa da) Rabbime götürülmüş olsam bile muhakkak O´nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır" der. Biz, o nankörlere, yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara kaba azâbdan taddıracağız. Ve eğer ona dokunan bir sıkıntıdan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırırsak elbette diyecektir ki: «Bu, benim içindir ve zannetmem ki, Kıyamet kâim olacak olsun. Ve Eğer Rabbime döndürülür isem şüphe yok ki, kendim için O´nun yanında bir iyilik vardır.» Fakat o küfre düşmüş olanlara ne yapmış olduklarını elbette haber vereceğiz. Ve elbette onlara pek ağır bir azaptan tattıracağızdır. 24 / 481
41-Fussilet Suresi

51.Ayet
وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَىٰ بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاءٍ عَرِيضٍ -51 İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince de yalvarmaya koyulur. Evet insana ni´met verdiğimiz vakıt yan büker, başının tuttuğuna gider de kendisine şer dokunuverdi mi artık enine boyuna duâya dalar İnsana nîmet verdiğimizde yüzçevirip yan çizer. Kendisine kötülük dokunduğu zaman (bakarsın ki), uzun ve geniş bir duada bulunur. İnsana bir ni´met verdik mi yüz çevirir; yan çizer. Ona bir şer dokundu mu yalvarıp durur. Ve insana nîmet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve böbürlenmekte bulunur. Ve ona bir kötülük dokunduğu zaman ise artık bol bol duacıdır. 24 / 481
41-Fussilet Suresi

52.Ayet
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ -52 De ki: “Ne dersiniz? Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?” De ki söyleyin bakayım, eğer o Kur´an Allah tarafından da sonra siz ona küfretmiş iseniz o uzak şikaka düşenden daha şaşkın kim olur? De ki: Söyler misiniz ? Eğer Bu Kur´ân Allah´tan indirilmişse, siz de O´nu inkâr etmiş bulunuyorsanız, uzak bir ayrılık içinde olan kimseden daha sapık, daha şaşkın kim vardır? De ki: "Gördünüz mü, ya o (Kur´an) Allâh tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?" De ki: «Bana haber veriniz! Eğer o, (Kur´an) Allah tarafından olmuş ise, sonra onu inkar etmiş iseniz, uzak bir muhalefette bulunan kimseden daha sapık kim vardır?» 24 / 481
41-Fussilet Suresi

53.Ayet
سَنُرِيهِمْ آيَاتِنَا فِي الْآفَاقِ وَفِي أَنْفُسِهِمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ ۗ أَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ أَنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ -53 Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi? İleride biz onlara hem âfakta hem nefislerinde âyetlerimizi öyle göstereceğiz ki nihayet onun hakkolduğu kendilerine tebeyyün edecek, kâfî değilmi bu ki rabbın her şey´e şâhid İleride onlara âyetlerimizi hem birçok ufuklarda, hem de kendi nefslerinde göstereceğiz. Tâ ki, O´nun (Kur´ân´ın) hakk olduğu meydana çıkıp onlara açıklanmış olsun.. Rabbının her şeye şâhid olması yetmez mi ? Biz onlara, ufuklarda ve kendi canlarında âyetlerimizi göstereceğiz ki o(Kur´â)n´ın gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi? Yakında onlara ufuklarda ve kendi nefislerinde olan âyetlerimizi göstereceğiz, tâ ki, onlar için onun hak olduğu tezahür etsin. Kifâyet etmiyor mu ki, Rabbin, şüphe yok ki O, her şey üzerine şâhittir. 24 / 481
41-Fussilet Suresi

54.Ayet
أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَاءِ رَبِّهِمْ ۗ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطٌ -54 İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır. Uyan! onlar rablarının likasından işkil içindeler, uyan ki o her şey´i muhît Haberiniz olsun ki, onlar Rablarına kavuşma hususunda tam bir şüphe içindedirler. Dikkat edin ki, O, her şeyi (ilmiyle, kudretiyle, tasarrufuyla) kuşatmıştır. İyi bil ki onlar, Rablerine kavuşmaktan kuşku içindedirler. İyi bil ki O, her şeyi kuşatmıştır (her şey Allâh´ın bilgisi içindedir). İyi bil ki, şüphe yok onlar Rablerine kavuşmaktan dolayı bir şekk içindedirler. İyi bil ki, muhakkak O, her şeyi ilmen ihata edendir. 24 / 481
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014