KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİ 20. CÜZÜ AYET VE MEALLERİ SΙRASΙNA GÖRE SΙRALAMA
CÜZLER

1. CÜZ

2. CÜZ

3. CÜZ

4. CÜZ

5. CÜZ

6. CÜZ

7. CÜZ

8. CÜZ

9. CÜZ

10. CÜZ

11. CÜZ

12. CÜZ

13. CÜZ

14. CÜZ

15. CÜZ

16. CÜZ

17. CÜZ

18. CÜZ

19. CÜZ

20. CÜZ

21. CÜZ

22. CÜZ

23. CÜZ

24. CÜZ

25. CÜZ

26. CÜZ

27. CÜZ

28. CÜZ

29. CÜZ

30. CÜZ

SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
28-Kasas Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طسم -1 Tâ-Sîn-Mîm. Ta, Sin, Mim. Tâ-Sîn-Mîm. Tâ sin mim. Tâ, Sin, Mîm. 20 / 384
28-Kasas Suresi

2.Ayet
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ -2 Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir. Bunlar sana âyetleri o mübîn kitabın Bunlar o çok açık ve açıklayıcı Kitab´ın âyetleridir. Şunlar, o apaçık Kitabın âyetleridir. Bunlar apaçık bildiren kitabın âyetleridir. 20 / 384
28-Kasas Suresi

3.Ayet
نَتْلُو عَلَيْكَ مِنْ نَبَإِ مُوسَىٰ وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ -3 İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız. Sana Musâ ve Fir´avn kıssasından hakkıyle biraz okuyacağız iyman edecek kavm için İmân eden bir millet için (onların yararına) Musâ ve Fir´avn´la ilgili haberi sana gerçek ölçüde okuyup anlatacağız: İnanan bir toplum için Mûsâ ile Fir´avn´ın haberinden bir parçayı, gerçek olarak sana okuyacağız: Sana Mûsa ile Fir´avun´un kıssasından bihakkın peyderpey okuyacağız, imân edenler olan bir kavim için. 20 / 384
28-Kasas Suresi

4.Ayet
إِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ أَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ أَبْنَاءَهُمْ وَيَسْتَحْيِي نِسَاءَهُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ -4 Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı. Çünkü Fir´avn o yerde baş kaldırmış ve ahalisini fırka fırka edip arkasına takmıştı, onlardan bir taifeyi ezmek istiyor, oğullarını boğazlatıyor ve kadınlarını hayata atıyordu, o cidden müfsidlerden idi Şüphesiz ki Fir´avn yeryüzünde (Mısır ülkesinde) yükselip iyice azıttı ve ora halkını farklı zümrelere ayırdı; onlardan bir zümreyi güçsüz hale sokup erkek çocuklarını boğazlıyor, kız çocuklarını sağ bırakıyordu. Doğrusu o, fitne ve fesâd çıkaranlardan idi. Fir´avn, orada ululandı (zorbalığa kalktı), halkını çeşitli gruplara böldü. Onlardan bir zümreyi (İsrâil oğullarını) eziyor, oğullarını kesiyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardan idi. Şüphe yok ki, F´iravun o yerde yükseldi ve ahalisini bölük bölük etti, onlardan bir tâifeyi zayıf düşürmek istiyordu. Oğullarını boğazlıyordu, kadınlarını da berhayat bırakıyordu. Muhakkak ki o müfsitlerden olmuştu. 20 / 384
28-Kasas Suresi

5.Ayet
وَنُرِيدُ أَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ -5 Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. Biz de istiyorduk ki o yerde ezilmekte olanlara lûtfedelim, onları öncül imamlar yapalım, hem onları vârisler kılalım Biz ise, o ülkede güçsüz hale düşürülenlere (lütuf ve rahmetimizle) yardımda bulunmayı, onları (örnek alınacak) liderler, önderler kılmayı, onları (o yerlere) vârisler yapmayı, Biz de istiyorduk ki o yerde ezilenlere lutfedelim, onları önderler yapalım, onları (ötekilerin mülküne) mirâsçı kılalım. Biz de o yerde zayıf düşürülmeleri istenilen kimselere lütfetmek ve onları ileri gelenler kılmak ve onları (o yere) varisler kılmak diledik. 20 / 384
28-Kasas Suresi

6.Ayet
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ -6 Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim. Ve Arzda onlara kuvvet ve müknet verelim de Fir´avne, Haman´e ve ordularına onlardan kortukları şeyi gösterelim O yerlere yerleştirmeyi ve Fir´avn´a, Hâmân´a ve askerlerine onlardan (hep endişe duyup) kaçındıkları hususu göstermeyi diledik. Ve onları o yerde iktidâra getirelim de Fir´avn´a, Hâmân´a ve askerlerine, onlardan (ezdikleri zümreden) korktukları şeyi gösterelim. Ve yeryüzünde onlara kudret vermek ve Fir´avun ile Haman´a ve ordularına onlardan kaçındıkları şeyi (bizler) göstermek istedik. 20 / 385
28-Kasas Suresi

7.Ayet
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّ مُوسَىٰ أَنْ أَرْضِعِيهِ ۖ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي ۖ إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ -7 Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik. O esnada Musânın anasına şu vahyi verdik: onu emzir, derken aleyhinde bir korku hissettin mi o vakıt onu deryaya bırakıver, hem korkma ve mahzun olma, biz muhakkak onu sana iade edeceğiz ve kendisini mürselînden yapacağız Musa´nın anasına : «Çocuğunu emzir, ona karşı (bir kötülük ve tecâvüzden) korktuğun zaman onu suya (Nil ırmağının akıntısına) atıver; korkma ve üzülme. Şüphen olmasın ki onu mutlaka sana döndüreceğiz ve onu tebliğ görevini yüklenen peygamberlerden kılacağız» diye ilhamda bulunduk. Mûsâ´nın annesine, "O (çocuğu)nu emzir, başına bir şey gelmesinden korkuyorsan (bir sandık içinde) onu suya bırak, korkma, üzülme biz onu tekrar sana geri vereceğiz ve onu elçilerden yapacağız." diye vahyettik. Mûsa´nın validesine de ilham ettik ki: «O´nu emzir, O´nun üzerine korkunca da O´nu denize bırak ve korkma ve mahzun olma, şüphe yok ki, Biz O´nu sana geri döndüreceğiz ve O´nu peygamberlerden kılacağız.» 20 / 385
28-Kasas Suresi

8.Ayet
فَالْتَقَطَهُ آلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًا ۗ إِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِئِينَ -8 Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı. Bunun üzerine âli Fir´avn onu lekıyt olarak aldı, çünkü ileride kendilerine bir düşman, bir gamm olacaktı. Doğrusu Fir´avn de Hamân de, askerleri de hep cânîlerdiler Fir´avn´ın ailesinden bir kısmı, kendilerine ileride düşman, üzülmelerine sebep olsun diye (bilmeden) onu suya atılmış sahipsiz bir çocuk olarak kendi himayelerine aldılar. Doğrusu Fir´avn da, Hâmân da, askerleri de hep suçlu günahkârlar idiler, Nihâyet onu Fir´avn âilesi aldı ki, kendilerine bir düşman ve başlarına derd olsun. Gerçekten Fir´avn, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı. Artık O´nu Fir´avun´un adamları bulup aldılar, tâ ki, kendileri için bir düşman ve bir üzüntü olsun. Şüphe yok ki Fir´avun ile Haman ve orduları, hata eden kimseler olmuşlardı. 20 / 385
28-Kasas Suresi

9.Ayet
وَقَالَتِ امْرَأَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ ۖ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَىٰ أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -9 Firavun’un karısı şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi. Fir´avnin hatunu ise «bir göz bebeği: bana ve sana, bunu öldürmeyin, belki bize yarar, yâhud evlâd ediniriz» dedi ve onlar farkında değillerdi Fir´avn´ın eşi, «bu bulunan çocuk benim için de, senin için de göz bebeği (veya gözümün aydınlığı) ! Sakın onu öldürmeyin ; umulur ki bize yararlı olur veya onu kendimize evlâd ediniriz» dedi. Kendileri (bunun altındaki sır ve hikmetten) habersiz idiler. Fir´avn´ın karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca): "Bana da, sana da göz bebeği (olacak, çok sevimli bir çocuk). Onu öldürmeyin, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlâd ediniriz." dedi. (Onu almakla hatâ ettiklerini) anlamıyorlardı. Ve Fir´avun´un refikası dedi ki: «Benim için ve senin için bir göz aydınlığı. Bunu öldürmeyiniz. Umulur ki bize faideli olacaktır veya O´nu oğul ediniriz.» Onlar ise farkında olamıyorlardı. 20 / 385
28-Kasas Suresi

10.Ayet
وَأَصْبَحَ فُؤَادُ أُمِّ مُوسَىٰ فَارِغًا ۖ إِنْ كَادَتْ لَتُبْدِي بِهِ لَوْلَا أَنْ رَبَطْنَا عَلَىٰ قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -10 Mûsâ’nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı. Musânın anasının gönlü ise bomboş sabahı etti, az daha onu açıverecekti: kalbine râbıta vermese idik eğer iymanlılardan olsun diye Musa´nın anası ise, yüreği bomboş olarak sabahladı. (Hakk´ın verdiği sözün eninde sonunda gerçakleşeceğine) inananlardan olması için onun kalbini güçlendirip yatıştırmasaydık, neredeyse olup biteni açığa vuracaktı. Mûsâ´nın annesinin gönlü bomboş sabahladı (meraktan çıldıracak oldu). Eğer biz, (va´dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı. Mûsa´nın validesinin kalbi bomboş olarak sabahladı. Eğer inananlardan olsun diye O´nun kalbine bir rabıta vermese idik az kaldı onu açığa vuracaktı. 20 / 385
28-Kasas Suresi

11.Ayet
وَقَالَتْ لِأُخْتِهِ قُصِّيهِ ۖ فَبَصُرَتْ بِهِ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -11 Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi. Onun hemşiresine izini ta´kıyb et de demişti, o da uzaktan gözetti, onlar farkında değillerdi O, Musa´nın kızkardeşine, «kardeşini izle!» dedi. O da uzaktan onu gözetti. Onlar (Fir´avn ailesi) bunu farketmemişlerdi. (Mûsâ´nın) kızkardeşine "Onun izini takip et," dedi. O da onlar farkına varmadan onu uzaktan gözetledi. Ve kızkardeşine dedi ki: «Onun izini takib et.» Artık o da onu uzaktan bakıp gördü. Onlar ise farkında değillerdi. 20 / 385
28-Kasas Suresi

12.Ayet
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ أَدُلُّكُمْ عَلَىٰ أَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ -12 Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, “Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?” dedi. Önceden ona emzikcileri haram etmiştik bu vesîle ile vardı da sizin hisabınıza bunun bakımını deruhde edecek hem ona hayırhahâne bakacak bir ehli beyt buluvereyim mi size? dedi Daha önceden ona, süt analarının göğsünü emmeyi yasakladık. Bunun üzerine Musa´nın kızkardeşi, (Fir´avn ailesine) «sizin için bu çocuğu emzirip besleyecek, onu iyi eğitecek bir aile halkını size bulup göstereyim mi ?» dedi. Biz daha önce ona, süt verenler(in sütünü emmey)i harâm etmiştik. (Hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Fir´avn ve âilesi, çocuğun emeceği bir dadı bulma telaşı içinde idiler. Kızkardeşi uzaktan durumu görünce sokuldu): "Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt ver(ip onu güzelce eğit)ecek bir âileyi göstereyim mi?" dedi. Ve önceden onun için süt anaları men etmiştik. Bunun üzerine (kızkardeşi) dedi ki: «Size bir hane halkını göstereyim mi ki, O´nu sizin için güzelce korurlar ve onlar O´nun için hayırhâh bulunurlar.» 20 / 385
28-Kasas Suresi

13.Ayet
فَرَدَدْنَاهُ إِلَىٰ أُمِّهِ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ أَنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ -13 Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler. Bu suretle onu anasına iâde eyledik ki gözü aydın olsun da huzünlenmesin ve bilsin ki Allahın va´di muhakkak haktır ve lâkin çokları bilmezler Böylece onu, tekrar anasına döndürdük ki gözü aydınlık olsun, üzülmesin ve Allah´ın va´dinin hak olduğunu bilsin. Ne var ki onların çoğu bunu (bu gerçeği ve taşıdığı hikmeti) bilmezler. Böylece biz onu, annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allâh´ın va´dinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çokları bilmezler. Artık O´nu validesine döndürdük ki, gözü aydın olsun ve mahzun olmasın ve bilmiş olsun ki, Allah´ın vaadi şüphe yok ki haktır, velâkin onların çoğu bilmezler. 20 / 385
28-Kasas Suresi

14.Ayet
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ -14 Mûsâ, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız. Vaktâ ki kıvamına irip dengini buldu ona bir hâkimiyyetle bir ılim verdik ve işte muhsinlere böyle mükâfat ederiz Musâ olgunluk çağına erişip ölçü ve itidalini bulunca, ona hüküm, hikmet ve ilim verdik. Biz, iyi-güzel işlerde bulunanları böyle mükâfatlandırırız. (Mûsâ), güçlü çağına erip, olgunlaşınca biz ona hüküm ve ilim verdik. İşte güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız. Vaktâ ki Mûsa, yiğitlik çağına erdi ve olgunlaştı, O´na hüküm ve ilim verdik ve işte muhsin olanları böylece mükâfaatlandırırız. 20 / 386
28-Kasas Suresi

15.Ayet
وَدَخَلَ الْمَدِينَةَ عَلَىٰ حِينِ غَفْلَةٍ مِنْ أَهْلِهَا فَوَجَدَ فِيهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِ هَٰذَا مِنْ شِيعَتِهِ وَهَٰذَا مِنْ عَدُوِّهِ ۖ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذِي مِنْ شِيعَتِهِ عَلَى الَّذِي مِنْ عَدُوِّهِ فَوَكَزَهُ مُوسَىٰ فَقَضَىٰ عَلَيْهِ ۖ قَالَ هَٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ ۖ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُبِينٌ -15 Mûsâ, halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O, gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi. Bir de şehre girdi ehalisinin bir gaflet demi idi, derken orada iki adam buldu döğüşüyorlardı biri şiy´asından biri de düşmanından, binaenaleyh şiy´asından olan ondan düşmanından olana karşı istimdad etti Musâ da ona bir yumruk indirdi işini bitiriverdi, bu dedi: Şeytanın işinden, o cidden şaşırtıcı belli bir düşman Musâ, halkının haberi olmadığı bir sırada şehre girdi; iki adamı kavga eder buldu. Biri kendi tarafdarlarından, diğeri de düşmanı tarafından idi. Kendi tarafdarlarından olan adam, düşmana karşı Musa´dan yardım diledi. Musâ da ona bir yumruk vurdu, derken adam öldü. Musâ, bu (olsa olsa) şeytanın işindendir. Şüphesiz ki o apaçık saptırıcı bir düşmandır, dedi. Halkının (kendisinden) habersiz olduğu bir sırada şehre girdi, orada biri kendi taraftarlarından, öbürü de düşmanlarından olan iki adamın dövüştüklerini gördü. Kendi taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı Mûsâ´dan yardım istedi. Mûsâ da ötekine bir yumruk indirip onun işini bitirdi. (Sonra): "Bu dedi, şeytânın işindendir. O, gerçekten apaçık, şaşırtıcı bir düşmandır." Ve ahalisinin gaflette bulundukları bir vakitte şehre girdi, orada birbiriyle mukatelede bulunan iki erkek buldu. Bu biri kendi kabilesinden idi ve öbürü de düşmanından idi. Kendisinin kabilesinden olan düşmanından olana karşı ondan yardım diledi. Mûsa da ona bir yumruk vurdu, artık onun işini bitirmiş oldu. Dedi ki: «Bu şeytanın işindendir. Şüphe yok ki o şaşırtıcı, apaçık bir düşmandır.» 20 / 386
28-Kasas Suresi

16.Ayet
قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ ۚ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ -16 Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Ya rabb dedi: doğrusu ben nefsime yazık ettim, artık mağrifetinle benim suçumu ört: o da mağrifet buyurdu, hakıkat o, öyle ğafur öyle rahîmdir Musâ: «Ey Rabbim!» dedi, «doğrusu ben kendime haksızlık ettim; artık beni bağışla.» Bunun üzerine Rabbı onu bağışladı. Çünkü O, gerçekten çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. "Rabbim, ben nefsime zulmettim, beni bağışla!" dedi. (Allâh) onu bağışladı. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Dedi ki: «Yarabbi! Ben şüphe yok ki, nefsime zulmettim, artık bana mağfiret buyur.» Bunun üzerine ona mağfiret buyurdu. Muhakkak ki, çok bağışlayan, çok merhamet buyuran O´dur, O. 20 / 386
28-Kasas Suresi

17.Ayet
قَالَ رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ أَكُونَ ظَهِيرًا لِلْمُجْرِمِينَ -17 “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi. Ya rabb! Dedi: bana olan bu in´amın hakkı için artık mücrimlere aslâ zahîr olmam Musâ: «Ey Rabbim ! Bana olan nîmetin hakkı için suçlu günahkârlara hiçbir zaman arka olmayacağım» dedi. "Rabbim, dedi, bana lutfettiğin ni´metler hakkı için artık bir daha suçlulara arka olmayacağım." Dedi ki: «Yarabbi! Bana in´amın hakkı için artık ben mücrimler için asla arka olamam.» 20 / 386
28-Kasas Suresi

18.Ayet
فَأَصْبَحَ فِي الْمَدِينَةِ خَائِفًا يَتَرَقَّبُ فَإِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْأَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُ ۚ قَالَ لَهُ مُوسَىٰ إِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُبِينٌ -18 Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi. Derken şehirde korku içinde sabahı etti gözetiyordu, baktı ki dün kendisinden yardım istiyen ona yine feryad ediyor, Musâ ona besbelli sen yaramazsın dedi Bu sebeple Musâ, şehirde korkarak etrafı gözetip sabahladı, derken bir de ne görsün, daha dün kendisinden yardım isteyen adam yine feryâd edip yardım isteğinde bulunuyor ! Musâ ona: «Sen cidden açıkça ortada (dönüp dolaşan) bir azgınsın !» dedi. Şehirde korku içinde (sonucu) gözetleyerek sabahladı. Bir de baktı ki dün kendisinden yardım isteyen (İsrâil oğlu), yine kendisine feryâded(ip yardım ist)iyor. Mûsâ, ona: "Belli ki sen bir azgınsın!" dedi. Derken şehirde korkarak, intizar ederek sabahladı. Bir de gördü ki, kendisinden dünkü gün imdat isteyen yine (kendisine feryat ediyor, kendisinden imdat bekliyor). Mûsa ona dedi ki: «Şüphe yok sen elbette apaçık bir azgınsın.» 20 / 386
28-Kasas Suresi

19.Ayet
فَلَمَّا أَنْ أَرَادَ أَنْ يَبْطِشَ بِالَّذِي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَا قَالَ يَا مُوسَىٰ أَتُرِيدُ أَنْ تَقْتُلَنِي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْأَمْسِ ۖ إِنْ تُرِيدُ إِلَّا أَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْأَرْضِ وَمَا تُرِيدُ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِحِينَ -19 Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun” dedi. Deyip de o ikisinin bir düşmanı olan herifi yakalayıvermek isteyince: ya Musâ dedi: dün bir adamı öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun, ara düzelticilerden olmak istemeyip de yer yüzünde bir zorba mı olmak istiyorsun Ve hem kendinin, hem de yardım isteyenin düşmanı olan o adamı atılıp yakalamayı arzu ederken, o, «ey Musâ !» dedi, «dün bir cana kıydığın gibi beni de mi öldürmek istiyorsun ? Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmayı arzuluyorsun, ıslâh edenlerden olmak istemiyorsun.» Nihâyet (Mûsâ) ikisinin de (kendisinin ve yardım isteyenin) düşmanı olan adamı yakalamak isteyince o dedi ki: "Ey Mûsâ, dün bir canı öldürdüğün gibi şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun." Vaktâ ki, her ikisinin de düşmanı olan kimseyi yakalamak istedi. (O yardım isteyen) Dedi ki: «Mûsa! Beni öldürmek mi istiyorsun? Nasıl ki, dünkü günde bir şahsı öldürmüştün. Sen yerde başka değil, zorba olmak istiyorsun ve sen muslihlerden olmak istemiyorsun.» 20 / 386
28-Kasas Suresi

20.Ayet
وَجَاءَ رَجُلٌ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ يَسْعَىٰ قَالَ يَا مُوسَىٰ إِنَّ الْمَلَأَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ إِنِّي لَكَ مِنَ النَّاصِحِينَ -20 Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi. Şehrin öte başından bir adam da koşarak geldi: Musâ dedi: haberin olsun hey´et, seni öldürmek için hakkında emri müzakere ediyorlar, hemen çık! Ben cidden senin hayırhahlarındanım Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve: «Ey Musâ !» dedi, «şüphen olmasın ki ileri gelenler seni öldürmek için (kendi aralarında) görüşüyorlar. Vakit kaybetmeden (şehirden) hemen çık. Çünkü ben elbette öğüt verip iyi düşünenlerdenim.» Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. "Ey Mûsâ, dedi, ileri gelenler seni öldürmek için aralarında konuşuyorlar. Sen çık (git), ben sana öğüt verenlerdenim." Şehrin uzak tarafından bir şahıs koşarak geldi, dedi ki: «Ya Mûsa! İleri gelenler seni öldürmek için senin hakkında müşaverede bulunuyorlar, hemen çık (git). Şüphe yok ki, ben senin için hayırhâh olanlardanım.» 20 / 386
28-Kasas Suresi

21.Ayet
فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ ۖ قَالَ رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ -21 Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi. Derhal oradan korku ile çıktı gözetiyordu, dedi: ya rabbi! kurtar beni bu zalim kavmden Bu haber üzerine Musâ, korku içinde etrafı gözeterek çıktı (da şehirden uzaklaştı): «Ey Rabbim! Beni şu zâlim milletten kurtar» dedi. (Mûsâ, etrafı) kollayarak, korka korka oradan çıktı: "Rabbim, beni şu zâlim kavimden kurtar!" dedi. Bunun üzerine (Hazreti Mûsa da) oradan korkar ve gözetir olarak çıktı. «Yarabbi! beni o zalimlerden olan kavimden necâta erdir» dedi. 20 / 386
28-Kasas Suresi

22.Ayet
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّي أَنْ يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ -22 (Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi. Vaktâ ki Medyen cihetine yöneldi, ola ki rabbım beni düz yola çıkara dedi Ve Medyen tarafına yöneldiğinde şöyle dedi, «Rabbimin beni doğru yola eriştireceğini umarım.» Medyen´e doğru yönelince: "Umarım ki Rabbim beni doğru yola iletir" dedi. Vaktâ ki, Medyen tarafına yöneldi, dedi ki: «Rabbimin beni düz bir yola erdirmesi umulur.» 20 / 387
28-Kasas Suresi

23.Ayet
وَلَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ أُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَأَتَيْنِ تَذُودَانِ ۖ قَالَ مَا خَطْبُكُمَا ۖ قَالَتَا لَا نَسْقِي حَتَّىٰ يُصْدِرَ الرِّعَاءُ ۖ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ -23 Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Mûsâ onlara, “(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?” dedi. Onlar, “Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır” dediler. Ve vaktâ ki Medyen suyuna vardı, üzerinde bir küme insan buldu suluyorlar, ötelerinde de iki dişi ehli buldu sakınıp duruyorlar, derdiniz nedir? Dedi «biz, çobanlar çekip gitmeyince sulamayız ve bizim babamız büyük bir pirdir» dediler Medyen suyuna varınca üzerinde toplanıp (davarlarını) sulayan bir grup insan buldu ve onların gerisinde (koyunlarına sahip çıkıp) sakınarak (sıra) bekleyen iki kadın gördü. Onlara : «Ne bu hâliniz ?» diye sordu. Onlar: «Çobanlar davarlarını sulayıp ayrılmadıkça biz davarlarımızı sulayamayız. Babamız ise iyice yaşlanmış bir ihtiyardır» diyerek cevap verdiler. Medyen suyuna varınca onun başında birçok insanların, (hayvanlarını) suladıklarını gördü. Onların gerisinde de, (diğerlerinin hayvanlarına karışmasın diye hayvanlarını) sudan meneden iki kız buldu. (Mûsâ, onlara): "İşiniz nedir, (niçin hayvanları suya bırakmıyorsunuz)?" dedi. Dediler ki: "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız. Babamız da büyük bir ihtiyardır (O gelemez)." Vaktâ ki, Medyen suyuna vardı, üzerinde nâstan bir cemaat buldu ki, (hayvanlarına) su veriyorlardı ve onların gerisinde iki kadın buldu ki, (koyunlarını) geri tutuyorlardı. Dedi ki: «Nedir, ikinizin hali?» Dediler ki: «Çobanlar (suvarıp) geri dönünceye kadar suvarmayız. Babamız ise büyük bir ihtiyardır.» 20 / 387
28-Kasas Suresi

24.Ayet
فَسَقَىٰ لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّىٰ إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنْزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ -24 Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi. Bunun üzerine ikisine sulayıverdi, sonra gölgeye çekildi de «ya rabbi! dedi: ben cidden bana indirdiğin hayırdan dolayı bir fakirim» Bunun üzerine (Musâ gayrete galip) onların davarlarını suladı, sonra da gölgeye çekilip şöyle dedi: «Rabbim! Doğrusu bana indirdiğin nimete (her zaman) muhtacım.» Hemen (Mûsâ) onlarınkini de suladı, sonra gölgeye çekildi: "Rabbim, dedi, doğrusu bana indireceğin bir hayra muhtacım, (azıcık azık indir de şu karnımı doyur)." Bunun üzerine ikisi için suvarıverdi, sonra gölgeye çekildi de dedi ki: «Yarabbi! şüphe yok ki, bana indirdiğin hayırdan dolayı ben fakirim.» 20 / 387
28-Kasas Suresi

25.Ayet
فَجَاءَتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا ۚ فَلَمَّا جَاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ ۖ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ -25 Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, “Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor” dedi. Mûsâ, onun (Şu’ayb’ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şu’ayb, “Korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi. Derken o ikinin birisi bir edeb-ü haya üzere yürüyerek ona geldi, «babam seni da´vet ediyor bize su çekiverdiğin ecrini sana ödemek için» dedi bunun üzerine varıp ona kıssayı anlatınca, korkma, dedi, kurtuldun o kavmden, o zalimlerden Az sonra o iki kızdan biri utanarak Musâ´ya doğru yürüyüp geldi ve «bizden yana davarları sulamanıza karşı bir ücret vermek için babam seni çağırıyor» dedi. Musâ, onun babasına gelip (başından geçen) olayı anlatınca, o, «korkma, (halkı) zâlimler olan bir milletten kurtuldun» de di. Derken o iki kızdan biri utana utana yürüyerek ona geldi: "Babam seni çağırıyor, bizim için (hayvanları) sulamanın ücretini verecek," dedi. (Mûsâ), o (kızların babaları)na gelip (başından geçen) hikâyeyi anlatınca o: "Korkma, o zâlim kavimden kurtuldun" dedi. Derken ona, o iki (kadın)dan biri, utanır bir halde yürüyerek geldi, «Muhakkak babam seni çağırıyor, bizim için sulayıvermiş olduğunun ücretini sana ödemek için» deyiverdi. Vaktâ ki (Hazreti Mûsa da) ona geldi ve ona kıssayı hikaye etti. (O zât da) dedi ki: «Korkma, o zalimler olan kavimden necâta ermiş oldun.» 20 / 387
28-Kasas Suresi

26.Ayet
قَالَتْ إِحْدَاهُمَا يَا أَبَتِ اسْتَأْجِرْهُ ۖ إِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْأَمِينُ -26 Kızlardan biri, “Babacığım, onu ücretle tut. Herhâlde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır” dedi. O ikinin biri, babacığım! Dedi: onu ecîr tut, çünkü tuttuğun ecîrlerin en hayırlısı o kavîy, emîn adam O iki kızdan biri, «babacığım ! Onu ücretle tut; şüphesiz ki ücretle tuttuğun kimselerin en hayırlısı bu güçlü ve güvenilir olan (adam)dır» dedi. O (kız)lardan biri: "Babacağım, dedi, bunu (çoban) tut işte, çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü, güvenilirdir." O ikiden biri dedi ki: «Ey pederim! Onu ücretle (çoban) tut. Şüphe yok ki, tuttuğun ecirlerin en hayırlısı, odur, kuvvetlidir, emindir.» 20 / 387
28-Kasas Suresi

27.Ayet
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَىٰ أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ ۖ فَإِنْ أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ ۖ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ ۚ سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ -27 Şu’ayb, “Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık, şu iki kızımdan birisini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan, o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın” dedi. Dedi: haberin olsun ben şu iki kızımın birini sana nikâh etmek istiyorum, sen bana sekiz sene ecîrlik etmek üzere ki eğer onu doldurursan, o da kendinden, maamafih seni zorlamak istemiyorum inşaallah beni salihînden bulacaksın (Kızların babası, Musâ´ya): «Sekiz yıl (ücretle çalışan bir işçi gibi) bana çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum ; ama bunu on yıl olarak tamamlarsan o da senden (bir lütuf)... Ben (on yıl hususunda bir şart koşup) sana zorluk çıkarmak istemem. İnşaallah beni iyi-yararlı kimselerden bulacaksın» dedi. O zât, (Mûsâ´ya) dedi ki: "(Bak), bana sekiz yıl hizmet etmen şartıyle şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer (bu süreyi) on (yıl)a tamamlarsan artık o, senin tarafından (bir iyilik)dir. Ben sana zahmet vermek istemem. İnşallah beni iyilerden bulacaksın." Dedi ki: «Ben muhakkak istiyorum, bana sekiz sene ecirlik etmek üzere bu iki kızımdan birini sana nikah edeyim. Şayet kendiliğinden on (yıla) tamamlar isen o da kendi tarafındandır ve ben sana güçlük vermek istemem, inşaallah beni sâlihlerden bulacaksın.» 20 / 387
28-Kasas Suresi

28.Ayet
قَالَ ذَٰلِكَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ ۖ أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّ ۖ وَاللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌ -28 Mûsâ, şöyle dedi: “Bu, seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok. Allah, söylediklerimize vekildir.” Dedi: o, benimle senin aramızda, iki müddetin her hangisini ödersem demek aleyhime husumet yok ve Allah mukavelemiz üzerine vekîl Musâ (ona): «Bu husus benimle senin orandadır. Bu iki süreden hangisini (tamamlayıp sözümü) yerine getirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu değildir. Allah bu dediklerimize vekildir» dedi. (Mûsâ) dedi: "Bu, seninle benim aramızda (bir sözleşme)dir. Demek hangi süreyi yerine getirsem, bana düşmanlık yok. Allâh dediğimize vekildir." (Hazreti Mûsa da) dedi ki: «Bu (taahhüd) benimle senin aramızdadır. Ki müddetten hangisini ödersem artık benim üzerime bir husumet yoktur. Allah da dediğimiz şey üzerine vekildir.» 20 / 387
28-Kasas Suresi

29.Ayet
فَلَمَّا قَضَىٰ مُوسَى الْأَجَلَ وَسَارَ بِأَهْلِهِ آنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًا قَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ -29 Mûsâ, süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm” dedi. Vaktâ ki Mûsâ, artık eceli ödedi ve ehlile yola çıktı Tur canibinden bir ateş hissetti, ehline durun dedi: ben bir ateş hissettim, ümid ederim ki size ondan bir haber getiririm veya o ateşten bir eksi, belki bir ocak yakar ısınırsınız Musâ (hizmeti) yerine getirip belirlenen süreyi tamamlayınca ailesiyle birlikte yola çıktı ve Tûr tarafında gözü bir ateşe ilişti. Ailesine dedi ki: «Siz burada bekleyin, çünkü benim gözüm bir ateşe ilişti; umarım ki ondan size ya bir haber, ya da bir kor parçası getiririm de ısınma imkânı bulursunuz.» Mûsâ, süreyi bitirip âilesiyle yola çıkınca Tûr´un (sağ) yanında bir ateş gördü. Âilesine dedi ki: "Siz durun, ben bir ateş gördüm, belki ondan size bir haber getiririm, yahut bir ateş koru (getiririm) de ısınırsınız." Vaktâ ki, Mûsa o müddeti bitirdi ve ailesiyle yola çıktı. Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine dedi ki: «Durunuz, ben şüphe yok ki bir ateş gördüm, olabilir ki, ondan size bir haber getiririm veya o ateşten bir parça, umulur ki ısınırsınız.» 20 / 388
28-Kasas Suresi

30.Ayet
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْأَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ أَنْ يَا مُوسَىٰ إِنِّي أَنَا اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ -30 Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” Derken ona varınca vâdinin sağ kıyısından o mübarek buk´ada ağaçtan nidâ olundu, şöyle ki: ya Mûsâ, haberin olsun benim ben: Allah rabbül´alemin Ateşe doğru gelince, mübarek bölgedeki vadinin sağ tarafında yer alan ağaçtan: «Ya Musâ ! Şüphen olmasın ki ben âlemlerin Rabbı Allah´ım» diye seslenildi. Oraya gelince o mübârek yerdeki vadinin sağ kıyısındaki ağaçtan kendisine şöyle seslenildi: "Ey Mûsâ, âlemlerin Rabbi Allâh benim, ben!" Vaktâ ki ona vardı, o mübarek kıt´adaki vadinin sağ tarafından ağaçtan nidâ olundu ki, «Ya Mûsa! Şüphe yok ki, âlemlerin Rabbi olan Allah Ben´im, Ben.» 20 / 388
28-Kasas Suresi

31.Ayet
وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ ۖ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ ۖ إِنَّكَ مِنَ الْآمِنِينَ -31 “Değneğini (yere) at.” (Mûsâ, değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın.” Ve şöyle: bırak Asânı, derken onu sanki (bir cânn) bir çevik yılan gibi ihtizaz ediyor görünce öyle bir dönüp kaçtı ki arkasına bile bakmadı, ya Mûsâ, yüzünü dön ve korkma çünkü sen aminîndensin «Asâ´nı yere atıver» denildi. Musâ, Asa´nın kıvrak bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasını dönüp uzaklaştı, geriye dönüp bakmadı. «Ya Musâ! Yüzünü çevirip gel, hiç korkma ; çünkü gerçekten sen güven içinde olanlardansın. "Asânı at!" (Mûsâ attığı kocaman) asâ´sının küçük bir yılan gibi titreş(ip hareket et)tiğini görünce (korkudan) öyle dönüp kaçtı (ki) arkasına bile bakmadı: "Ey Mûsâ, dön, korkma, sen güvende olanlardansın." «Ve asanı bırak.» Vaktâ ki, onu sanki yılan imiş gibi deprenir gördü, arkasına dönerek kaçtı ve (asayı) takib etmedi. Buyuruldu ki: «Ya Mûsa! Beri gel ve korkma. Şüphe yok ki, sen ziyâdece emniyette olanlardansın.» 20 / 388
28-Kasas Suresi

32.Ayet
اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ ۖ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ -32 “Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.” Elini koynuna sok, çıksın bembeyaz, bir âfetsiz ve heybetten cenahını kendine kavuştur, işte bu ikisi sana iki bürhan, rabbından Fir´avne ve cem´ıyyetine, çünkü onlar fasık bir kavm oldular Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz pırıl pırıl çıksın. Korku uyandıran durumdan dolayı kollarını kendine çekip toparlan. İşte bu ikisi, Fir´avn ile ileri gelen yoldaşlarına Rabbından iki açık ve kesin belgelerdir. Çünkü onlar gerçekten (ilâhî) sınırı aşmış suçlulardır» denildi. "Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve kanadını korkudan kendine çek. İşte bunlar, Fir´avn´a ve onun adamlarına (göstermek için) Rabbinden sana verilen iki delildir. Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır." Elini yakanın içine sok, bembeyaz bir halde âfetsiz olarak çıkıversin ve korkudan kanadını kendine yapıştır. İşte bu ikisi Rabbin tarafından Firavun´a ve cemiyetine karşı iki kahir hüccettir. Şüphe yok ki onlar fâsıklar olan bir kavim oldular. 20 / 388
28-Kasas Suresi

33.Ayet
قَالَ رَبِّ إِنِّي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ -33 Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Şüphesiz ben onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum.” Dedi: ya rabbi! ben onlardan bir adam öldürdüm korkarım beni hemen öldürürler Musâ : «Ey Rabbim !» dedi, «doğrusu ben onlardan birini öldürdüm ; bu yüzden beni öldüreceklerinden korkuyorum. "Rabbim, dedi, ben onlardan bir kişi öldürmüştüm, beni öldüreceklerinden korkuyorum." Dedi ki: «Yarabbi! Muhakkak ben, onlardan bir şahsı öldürdüm, artık korkarım ki, beni öldürürler.» 20 / 388
28-Kasas Suresi

34.Ayet
وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي ۖ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ -34 “Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.” Biraderim Harûn ise lisanca benden fesahatlidir beni tasdık eder bir muavin olmak üzere maıyyetimde ona da risalet ver. Doğrusu ben beni tekzib ederler diye korkarım Kardeşim Hârûn var ya, o benden daha güzel ve pürüzsüz konuşur ; onu benimle yardımcı olarak gönder de beni tasdîk etsin ; çünkü (Fir´avn ve yandaşlarının) beni yalanlamalarından endişe ediyorum,» dedi. "Kardeşim Hârûn, o, dil bakımından benden daha güzel konuşur. Onu da benimle beraber, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Zira ben, beni yalanlayacaklarından korkuyorum." «Ve kardeşim Harun ise o lisanen benden daha fasihtir. İmdi onu da benimle beraber beni tasdik eder bir muin olarak gönder. Şüphe yok ki, ben, beni tekzîp edeceklerinden korkarım.» 20 / 388
28-Kasas Suresi

35.Ayet
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِأَخِيكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ إِلَيْكُمَا ۚ بِآيَاتِنَا أَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ -35 Allah, “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de âyetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek olanlardır” dedi. Buyurdu ki biraderinle bâzûna kuvvet vereceğiz ve sizin için bir saltanat kuracağız da size irişemiyecekler âyetlerimizin hakkı için siz ve size tabi´ olanlar galip geleceksiniz (Allah ona): «Pazını kardeşinle takviye edip güçlendireceğiz; ikinize öyle bir üstünlük vereceğiz ki bu belgelerimiz karşısında size el uzatamıyacaklar. İkiniz de, ikinize uyanlar da elbette üstünlersiniz» dedi. (Allâh) dedi: "Senin pazunu kardeşinle kuvvetlendireceğiz ve size öyle bir yetki vereceğiz ki, âyetlerimiz sayesinde onlar size asla erişemeycekler. İkiniz ve size uyanlar üstün geleceksiniz!" Buyurdu ki: «Senin pazunu kardeşin ile kuvvetlendireceğiz ve sizin için âyetlerimizle bir satvet vereceğiz ki, artık size erişemiyeceklerdir. İkiniz de ve size tâbi olanlar da elbette galip olanlardır.» 20 / 388
28-Kasas Suresi

36.Ayet
فَلَمَّا جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ -36 Mûsâ, onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, “Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir. Biz geçmiş atalarımızın zamanında böyle bir şeyin varlığını duymadık” dediler. Vaktâ ki Musâ bunun üzerine açık açık âyetlerimizle onlara vardı bu, dediler: sırf uydurma bir sihir, biz bunu evvelki atalarımızda dahi işitmedik Musâ, açık-seçik belge ve mu´cizelerle onlara gelince, «bu ancak uydurulmuş bir sihirdir. Önce gelen atalarımızdan böyle bir şey işitmedik» dediler. Mûsâ, onlara açık açık âyetlerimizle gelince: "Bu uydurulmuş bir büyüden başka bir şey değildir. İlk atalarımız arasında böyle bir şey (olduğunu) işitmedik." dediler. Vaktâ ki, Mûsa onlara bizim gayet açık açık âyetlerimizle geldi, dediler ki: «Bu başka değil, ancak uydurulmuş bir sihirdir ve biz bunu evvelki atalarımızdan işitmedik.» 20 / 389
28-Kasas Suresi

37.Ayet
وَقَالَ مُوسَىٰ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ مِنْ عِنْدِهِ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِ ۖ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ -37 Mûsâ, “Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler” dedi. Musâ da, rabbım daha iyi bilir, dedi: tarafından hidayetle gelen kim? Ve yurdun akıbeti kimin olur? Doğrusu bu: zalimler felâh bulmaz Musâ dedi ki: «Rabbim kendi katından kimin doğru yol üzere geldiğini ve (Dünya ile Âhiret) yurdunun neticesi kimin olacağını daha iyi bilir. Gerçek şu ki, zâlimler kurtuluşa eremezler.» Mûsâ, "Rabbim, kimin kendisinin yanından hidâyet getirdiğini ve bu (dünyâ) evin(in) sonun(da güzel sonuc)un kime âidolacağını daha iyi biliyor. Muhakkak ki zâlimler iflah olmaz" dedi. Mûsa da dedi ki: «Rabbim, kendi nezdinde kimin hidâyet ile geldiğini ve yurdun akibetinin kimin için olacağını daha iyi bilendir. Şüphe yok ki zalimler, felâh bulamazlar.» 20 / 389
28-Kasas Suresi

38.Ayet
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَلْ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ -38 Firavun, “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilâhınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsâ’nın ilâhına çıkar bakarım(!) Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum” dedi. Fir´avn ise dedi ki: Ey millet, ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum, haydi benim için çamura ocağı yak da ya Hâmân bana bir kule yap belki Musânın tanrısına muttali´ olurum, maamafih ben onu her halde yalancılardan sanıyorum Fir´avn dedi ki: «Ey ileri gelenler ! Ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum. Ey Hâmân ! Balçık(tan hazırlanan tuğlalar) üzerinde ateş yak da benim için bir kule yap ; belki Musa´nın tanrısına doğru yükselip onun hakkında bir şeyler öğrenirim. Doğrusu, ben, Musa´yı yalancılardan sanıyorum.» Fir´avn dedi ki: "Ey ileri gelenler, ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum, ey Hâmân, haydi benim için çamurun üzerinde ateş yak(arak tuğla imal et de) bana bir kule yap, belki Mûsâ´nın tanrısına çıkarım, çünkü ben onu (Mûsâ´yı) yalancılardan sanıyorum." Fir´avun da dedi ki: «Ey Eşraf! Ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiş değilim, haydi ey Haman! Benim için çamurun üzerine ateş yak (tuğla yap) hemen benim için bir köşk yapıver. Umulur ki, ben Mûsa´nın ilâhına muttali olurum ve şüphe yok ki, ben O´nu (Musa´yı) yalancılardan sanıyorum.» 20 / 389
28-Kasas Suresi

39.Ayet
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ إِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ -39 O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Hem de o ve askerleri yeryüzünde haksızlıkla kibirlenmek istediler ve zannettiler ki onlar bize iâde olunmıyacaklar O ve askerleri yeryüzünde haksız olarak gurura kapılıp büyüklük tasladılar ve zannettiler ki bize hiç döndürülmeyecekler. O (Fir´avn) ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve kendilerinin bize döndürülmeyeceklerini sandılar. Ve o da (Fir´avun da) askerleri de yeryüzünde haksız yere kibirlendiler ve sandılar ki, onlar Bize döndürülmeyeceklerdir. 20 / 389
28-Kasas Suresi

40.Ayet
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ ۖ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ -40 Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak! Biz de kendisini ve ordularını tuttuk da deryaya fırlatıverdik, şimdi bak o zâlimlerin akıbeti nasıl oldu? Biz onu da, askerlerini de yakalayıp (Kızıldeniz´in) sularına fırlatı verdik. Bir bak, o zâlimlerin sonu ne oldu.. Biz de onu ve askerlerini tuttuk, suya attık; bak, o zâlimlerin sonu nasıl oldu! Onu da, askerlerini de yakaladık, onları hemen denize atıverdik. Artık bak ki, zalimlerin akibeti nasıl oldu? 20 / 389
28-Kasas Suresi

41.Ayet
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ لَا يُنْصَرُونَ -41 Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir. Biz onları öyle baş kumandanlar yaptık ki ateşe da´vet ederler ve kıyamet günü yardım olunmazlar Biz, onları (tuttukları yol gereği) Cehennem ateşine davet eden liderler kıldık ve Kıyamet gününde ise yardım göremiyecekler. Biz onları ateşe çağıran önderler yaptık. Kıyâmet günü asla yardım olunmazlar. Ve onları ateşe dâvet eder ön ayaklar kıldık, yevm-i Kıyamette ise yardım olunmayacaklardır. 20 / 389
28-Kasas Suresi

42.Ayet
وَأَتْبَعْنَاهُمْ فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوحِينَ -42 Bu dünyada onları lânete uğrattık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır. Hem kendilerine bu Dünyada arkalarından bir lâ´net yağdırmaktayız hem de Kıyamet günü bunlar pek menfurlardandırlar Bu Dünya´da peşlerinden lanet gönderdik ; Kıyamet gününde ise çok çirkin suratlılardan olacaklardır. Bu dünyâ hayâtında biz onların ardına bir la´net taktık (dâimâ la´netle anılacaklardır). Kıyâmet günü ise onlar çirkinleştirilenlerdendir. Ve onlara bu dünyada bir lânet tâbi kıldık, Kıyamet gününde ise onlar çok çirkin kimselerdendirler. 20 / 389
28-Kasas Suresi

43.Ayet
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَىٰ بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ -43 Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya -düşünüp ibret alsınlar diye- insanların kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Celâlim hakkı için biz Mûsâya o kitabı kurûnı ûlâyı ihlâk ettiğimizden sonra nâsın vicdanlarını tenvir edecek basîretler ve bir hidayet-ü rahmet olmak üzere verdik, gerek ki tezekkür ederler Ve and olsun ki biz, önceki kuşakları yok ettikten sonra Musâ´ya, insanların kalb ve vicdanlarını açıp aydınlatacak, doğru yol (rehberi) ve rahmet olacak Kitab´ı verdik; ola ki düşünüp öğüt alırlar. Andolsun biz, ilk nesilleri (Nûh, Hûd, Sâlih ve Lût kavimlerini) helâk ettikten sonra Mûsâ´ya, insanların gönül gözlerini aydınlatacak nur ve onlara yol gösterici olarak Kitabı verdik, belki düşünür, öğüt alırlar diye. Celâlim hakkı için evvelki asırlardakileri helâk ettikten sonra nâs için kalp gözleri ve bir hidâyet ve bir rahmet olmak üzere Mûsa´ya kitap verdik. Gerek ki, düşünürler (diye). 20 / 389
28-Kasas Suresi

44.Ayet
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ إِذْ قَضَيْنَا إِلَىٰ مُوسَى الْأَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِدِينَ -44 (Ey Muhammed!) Mûsâ’ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. (O olayı) görenlerden de değildin. Sen ise Musâya o emri kaza ettiğimiz sıra canibi garbîde değildin, o şâhidlerden de değildin (Ey Muhammed !) Biz, Musâ´ ya emri vahyedip yerine getirdiğimizde sen Tûr´un batı yanında değildin ve sen (o olaya) şâhidlerden de değildin. Mûsâ´ya o işi yaptığımız (yani kendisine bildirmek istediğimiz işi ona vahyettiğimiz) vakit sen (Mukaddes Vâdinin) batı tarafında değildin, (o hâdiseyi) görenlerden de değildin. Ve Mûsa´ya emri vahy ettiğimiz zaman sen (Tûr´un) batı tarafında değildin ve sen müşahede edenlerden de olmadın. 20 / 390
28-Kasas Suresi

45.Ayet
وَلَٰكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ ۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا وَلَٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ -45 Fakat biz (Mûsâ’dan sonra) birçok nesiller meydana getirdik. Üzerlerinden uzun çağlar geçti. Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. Fakat biz (bu haberi) göndereniz. Ve lâkin biz bir çok karınlar inşa eyledik de onların üzerlerine omür uzadı, sen Medyen ehalisi içinde ikamet ederek âyetlerimizi onlardan okuyub öğrenmedin de ve lâkin biz olduk risalet verip gönderen Fakat biz, birçok kuşaklar meydana getirdik de ömürleri uzayıp gitti. Ve sen onlara (Mekkeli´lere) âyetlerimizi okurken Medyen halkı arasında da ikamet eder değildin; ama (bu kıssaları anlatman için sana bilgileri) gönderenler elbetteki biziz. Fakat biz (Mûsâ´dan sonra) birçok nesiller yarattık da onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen Medyen halkı arasında oturmuş değildin ki (orada olanları görüp öğrenesin de) âyetlerimizi bunlara okuyasın. (Bu, bir yerden görme, öğrenme ile değildir, fakat) Biz seni elçi olarak gönderdik (ve bu olayları sana vahyettik). Velâkin Biz nice ümmetler vücuda getirdik. Onların üzerlerine ömürleri uzadı ve sen Medyen ahalisi arasında ikamet edip de onların üzerlerine âyetlerimizi okumuş olmadın, velâkin Biz peygamberler gönderir olduk. 20 / 390
28-Kasas Suresi

46.Ayet
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ -46 Yine biz (Mûsâ’ya) seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz. Hem biz o nidayı yaptığımız vakıt sen Tûrun canibinde de değildin ve lâkin rabbından bir rahmet olarak gönderildin ki senden evvel kendilerine bir nezîr gelmemiş olan bir kavmi inzar edesin gerek ki tezekkür edeler Ve biz (Musâ´ya) seslendiğimiz vakit sen Tûr´un yanında da bulunmuyordun. Senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmeyen bir milleti uyarman için Rabbından bir rahmet olarak gönderildin. Ola ki düşünüp öğüt alırlar. (Mûsâ´ya) ünlediğimiz zaman sen Tûr´un yanında değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik) ki senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın; belki düşünüp öğüt alırlar. Ve sen Tûr cânibinde bulunmuş olmadın, o vakit ki, Biz nidâ ettik. Velâkin Rabbinden bir rahmet olarak (seni de peygamber gönderdik) tâ ki, senden evvel kendilerine bir nezir gelmemiş olan bir kavmi sen inzar edesin. Olabilir ki, onlar güzelce düşünürler. 20 / 390
28-Kasas Suresi

47.Ayet
وَلَوْلَا أَنْ تُصِيبَهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -47 Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik. (47-48) Ellerinin takdim eylediği günahlar yüzünden başlarına birer musîbet gelib de o vakıt «ya rabbenâ bize bir Resûl gönderseydin de âyetlerine uyup mü’minlerden olsakdı ya!» diyecek olmasalardı! Fakat şimdi onlara tarafımızdan hak gelince “Musa’ya verilen gibisi verilse ya!” dediler, ya bundan evvel Mûsâya verilene küfretmediler mi? İki sihir tezâhür etti dediler ve biz hiçbirisine inanmayız dediler. Kendi ellerinin (kazanıp da) öne sürdüğünden dolayı başlarına bir musîbet geldiği zaman, «Ey Rabbimiz ! Bize bir (uyarıcı) peygamber gönderseydin de senin âyetlerine uysaydık ve (öylece) mü´minlerden olsaydık» dememeleri için (bunu böyle yaptık). Kendi elleriyle yaptıkları (günâhları) yüzünden başlarına bir felâket geldiği zaman: "Ey Rabbimiz, bize bir elçi gönderseydin de âyetlerine uyup mü´minlerden olsaydık." diyecek olmasalardı (seni göndermezdik. Bu bahanelerine fırsat vermemek için seni gönderdik). Ve eğer kendi elleriyle takdim ettikleri (günahları) sebebiyle kendilerine bir musibet isabet edip de, «Ey Rabbimiz! Bize bir resûl göndermeli değil mi idin ki, artık âyetlerine tâbi olup da mü´minlerden olsa idik» diyecek olmasalardı (onlara resûl gönderilmezdi). 20 / 390
28-Kasas Suresi

48.Ayet
فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَىٰ ۚ أَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَا أُوتِيَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ ۖ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا وَقَالُوا إِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ -48 Onlara katımızdan gerçek gelince, “Mûsâ’ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi” dediler. Onlar daha önce Mûsâ’ya verilen (mucize)leri inkâr etmemişler miydi? Onlar, “İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor” dediler. “Biz hepsini inkâr ediyoruz” dediler. (47-48) Ellerinin takdim eylediği günahlar yüzünden başlarına birer musîbet gelib de o vakıt «ya rabbenâ bize bir Resûl gönderseydin de âyetlerine uyup mü’minlerden olsakdı ya!» diyecek olmasalardı! Fakat şimdi onlara tarafımızdan hak gelince “Musa’ya verilen gibisi verilse ya!” dediler, ya bundan evvel Mûsâya verilene küfretmediler mi? İki sihir tezâhür etti dediler ve biz hiçbirisine inanmayız dediler. Ne vakit ki onlara katımızdan HAKK geldi, dediler ki: «Musâ´ya verilenin bir benzeri (mu´cize) buna da verilmeli değil miydi ?» (Oysa) daha önce (bu nankörler) Musâ´ya verileni de inkâr etmemişler miydi ? Birbirlerine arka olan iki sihirbaz, demişlerdi ve «biz elbette hepsini inkâr edenleriz» diye eklemişlerdi. Fakat onlara katımızdan hak gelince: "Mûsâ´ya verilenin eşi, buna da verilmeli değil miydi?" dediler. Daha önce Mûsâ´ya verileni de inkâr etmemişler miydi? "Birbirine destek olan iki büyü", dediler. "Biz hepsini inkâr ederiz", dediler. Vaktâ ki, onlara tarafımızdan hak geldi, dediler ki: «Mûsa´ya verilenin misli (buna da) verilmeli değil mi idi?» Evvelce Mûsa´ya verilmiş olanı da inkâr etmiş olmadılar mı? Dediler ki: «İki sihir, birbirine yardım ettiler» ve dediler ki: «Biz şüphe yok hepsini de münkirleriz.» 20 / 390
28-Kasas Suresi

49.Ayet
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ هُوَ أَهْدَىٰ مِنْهُمَا أَتَّبِعْهُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -49 De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım.” De ki: o halde bu ikisinden daha doğru bir kitab getirin Allah tarafından da ben ona tabi´ olayım eğer sadıksanız De ki: Eğer doğrulardan iseniz bu ikisinden daha doğru yol gösterici ve daha gerçekçi bir kitab Allah´tan getirin de ona uyayım ! De ki: "Eğer doğru iseniz, Allâh katından bu ikisinden (yani Mûsâ´ya ve bana inen Kitaplardan) daha doğru bir Kitap getirin de ben ona uyayım." De ki: «Allah tarafından bir kitap getiriniz ki, o, ikisinden daha doğru olsun da ona tâbi olayım. Eğer (zû´munuzca) doğru sözlü kimseler iseniz.» 20 / 390
28-Kasas Suresi

50.Ayet
فَإِنْ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَكَ فَاعْلَمْ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهْوَاءَهُمْ ۚ وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوَاهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ -50 Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez. Yine sana icâbet etmek istemezlerse artık bil ki onlar sırf kendi hevaları peşinde gidiyorlar, halbuki Allahdan bir doğru delil olmaksızın mücerred kendi hevası peşinde giden kimselerden daha şaşkın kim olabilir? Muhakkak ki Allah zâlimler güruhunu muvaffak etmez Eğer senin davetini kabul etmezlerse, bilmiş ol ki, onlar sadece heveslerine uyarlar. Allah´tan doğruyu gösterir belge olmaksızın sadece kendi hevesine uyan kimseden daha sapık ve şaşkın kim vardır? Şüphesiz ki Allah zâlim kavmi (milleti) doğru yola iletmez. Eğer sana cevap veremezlerse bil ki onlar, keyiflerine uyuyorlar. Allah´tan bir yol gösterici olmadan, yalnız kendi keyfine uyandan daha sapık kim olabilir? Muhakkak ki Allâh, zâlim kavmi doğru yola iletmez. Artık senin bu teklifine icabet etmezlerse bil ki, onlar ancak kendi hevâlarına tâbi olmaktadırlar. Ve kimdir daha sapık o kimseden ki, Allah tarafından bir delil olmaksızın kendi hevâsına tâbi olur. Muhakkak ki, Allah zalimler olan kavme hidâyet etmez. 20 / 390
28-Kasas Suresi

51.Ayet
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ -51 Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur’an âyetlerini) onlara peş peşe ulaştırdık. Celâlim hakkı için onlar hakkında sözü uladık da uladık ki iyi düşünsünler Biz, düşünürler de öğüt alırlar diye sözü birbiri ardınca getirdik, Andolsun biz, düşünüp öğüt alsınlar diye onlar için sözü(müzü) birbirine bitiştirdik (ardı ardına gerçeği kanıtlayan âyetler gönderdik). Kasem olsun ki, onlar için belki düşünürler diye sözü birbiri ardınca irâd ettik. 20 / 391
28-Kasas Suresi

52.Ayet
الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِهِ هُمْ بِهِ يُؤْمِنُونَ -52 Bu Kur’an’dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar. Bundan evvel kendilerine kitab verdiklerimiz ona iyman ediyorlar Kur´ân´dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz (onlardan ilim sahibi bulunan gerçekçiler) buna da inanırlar. Bundan önce kendilerine Kitap verdiklerimiz, bu (Kur´â)n´a inanırlar. Bundan evvel kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler ki, onlar buna imân ederler. 20 / 391
28-Kasas Suresi

53.Ayet
وَإِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ قَالُوا آمَنَّا بِهِ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِهِ مُسْلِمِينَ -53 Kur’an kendilerine okunduğu zaman, “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık” derler. Hem kendilerine tilâvet olunur olunmaz «biz, dediler: buna iyman ettik bu şübhesiz hak, rabbımızdan, biz doğrusu evvelinden müsliman idik» (Kur´ân âyetleri) onlara karşı okununca, derler ki: «Biz buna inandık ; şüphesiz ki bu Rabbımızdan gelen hakk (bir kitap)tır. Biz bundan önce de Hakk´a teslîm olanlar idik.» Onlara (Kur´ân) okunduğu zaman: "Ona inandık, o, Rabbimizden gelen gerçektir... Zaten biz ondan önce de müslümanlar idik." derler. Ve onlara karşı tilâvet edildiği zaman dediler ki: «Buna biz imân ettik. Şüphe yok ki, bu Rabbimizden (gelen hak) bir kitaptır. Şüphe yok ki, biz bundan evvel müslümanlar olmuştuk.» 20 / 391
28-Kasas Suresi

54.Ayet
أُولَٰئِكَ يُؤْتَوْنَ أَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ -54 İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükâfatları kendilerine iki kez verilecektir. İşte bunlar ecirlerine iki kerre nâil kılınacaklar, çünkü sabretmişlerdir, hem de kötülüğünü iyilikle def´eyler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra sarf ederler İşte onlara (imânlarında ve Hakk´a teslimiyetlerinde gösterdikleri) sabırlarına karşılık mükâfatlan iki defa verilir. Hem onlar, kötülüğe iyilikle karşı gelip savarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden (Allah´ın hoşnutluğunu kazanmak için) harcarlar. İşte onlara, sabretmelerinden ötürü mükâfâtları iki kez verilir; onlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (hayır yoluna) harcarlar. İşte onlar ki, sabrettikleri sebebiyle mükâfaatları kendilerine iki defa verilecektir. Ve onlar fenalığı güzellikle bertaraf ederler ve kendilerini merzûk ettiğimiz şeyden infakta bulunurlar. 20 / 391
28-Kasas Suresi

55.Ayet
وَإِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ أَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِلِينَ -55 Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler. Ve lâğiv işittikleri zaman ondan yüzlerini çevirirler de «bize kendi amellerimiz size de kendi amelleriniz, selâmün aleyküm Allaha ısmarladık biz cahillik edenleri aramayız» derler Boş ve anlamsız bir söz işittiklerinde (vakar ile) ondan yüzçevirirler ve «bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz size aittir; selâm size olsun ; biz kendini bilmezleri (o gibilerin dostluk ve arkadaşlığını) arzu etmeyiz !» derler. Boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selâm olsun (haydi hoşça kalın), biz câhiller(le sohbet etmey)i istemeyiz" derler. Ve onlar, lüzumsuz bir söz işitince ondan yüz çevirirler ve derler ki: «Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Üzerinize selâm. Biz cahilleri aramayız.» 20 / 391
28-Kasas Suresi

56.Ayet
إِنَّكَ لَا تَهْدِي مَنْ أَحْبَبْتَ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ ۚ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ -56 Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir. Doğrusu sen sevdiğine hidâyet veremezsin ve lâkin Allah, kimi dilerse hidayet verir ve hidayete irecekleri o, daha iyi bilir Ey Peygamber! Doğrusu sen, sevdiğin kimseyi doğru yola eriştiremezsin ; ama Allah dilediğini doğru yola eriştirir ve O, doğru yola erişecekleri daha iyi bilir. (Ey Muhammed), sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allâh, dilediğini doğru yola iletir. O, yola gelecek olanları daha iyi bilir. Şüphe yok ki, sen sevdiğini hidâyete erdiremezsin. Ve Allah dilediğini hidâyete erdirir ve o, hidâyete erecekleri daha ziyâde bilendir. 20 / 391
28-Kasas Suresi

57.Ayet
وَقَالُوا إِنْ نَتَّبِعِ الْهُدَىٰ مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ أَرْضِنَا ۚ أَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا آمِنًا يُجْبَىٰ إِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ -57 Onlar, “Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. Bir de, doğrusun amma biz o doğru yolu tutar seninle beraber olursak derhal yerimizden yurdumuzdan olur çarpılırız dediler, ya biz onlara darül´emân bir haremi mekân kılmadık da mı? Ona ledünnümüzden rızk olarak her şeyin semaratı toplanacak ve lâkin ekserîsi bilmezler Onlar (henüz imân etmeyenler) dediler ki: «Eğer biz seninle beraber doğru yola uyarsak yurdumuzdan atılırız.» Oysa biz onları güvenli, katımızdan rızık olarak her türlü ürünün taşınıp toplandığı Harem´e yerleştirmedik mi ? Ama çoğu (bu kutsal nimeti) bilmezler. Dediler ki: "Biz seninle beraber doğru yola gelirsek yurdumuzdan atılırız." Biz onlara kendi katımızdan bir rızık olarak, her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir mekân vermedik mi? Fakat çokları bilmezler. Ve dediler ki: «Eğer seninle beraber hüdaya (İslâm´a) tâbi olursak yerimizden hemen çıkarılırız. Biz onlar için bir emniyetli Harem´i metin bir mekân kılmadık mı ki, her şeyin semereleri Bizim tarafımızdan bir rızk olmak üzere onun için toplanır. Fakat onların ekserisi bilmezler.» 20 / 391
28-Kasas Suresi

58.Ayet
وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَعِيشَتَهَا ۖ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِثِينَ -58 Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helâk etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz. Bununla beraber biz maışetiyle şımarmış nice memleket helâk ettik, işte meskenleri bir daha arkalarından meskûn olmadı meğer ki pek az, ve hep biz vâris olduk Biz, geçimleri konusunda refah içinde şımaran nice kasaba halkını yok ettik. İşte onların kalıntıları; kendilerinden sonra pek az kimseler o yerlerde oturabilmiştir. (Onlara) biz, evet biz vârisler olduk. Biz refah içinde şımarmış nice kenti helâk ettik. İşte şunlar, onların meskenleri, onlardan sonra oralarda pek az oturuldu. Onlara hep biz vâris olduk (hepsi bize kaldı). Ve bir nice kasabayı da helâke uğrattık ki, (ahalisi) maişetlerinin çokluğuyla şımarmış idi. İşte şu onların konaklarıdır ki, onlardan sonra pek azı müstesna (kimseye) ikametgâh olmadı ve Bizler varisler olduk. 20 / 391
28-Kasas Suresi

59.Ayet
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِنَا ۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَىٰ إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ -59 Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe oraları helâk edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helâk etmeyiz. Hem rabbın memleketleri, ana noktasında kendilerine âyetlerimizi okur bir Resul göndermedikçe helâk edici değiller, hem de biz o memleketleri hep ahalisinin zulümleri halinde helâk etmişizdir Rabbın kasabaların ana yerleşim yerlerine peygamber göndermedikçe o kasabaları yok etmiş değildir. Ve biz, halkı zâlimler olan kasabalardan başkasını da yok ediciler değiliz. Rabbin, Anakent (olan Mekke)de onlara âyetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe ülkeleri helâk edici değildir. Ve biz, halkı zâlim olmadan ülkeleri helâk ediciler değiliz. Ve Rabbin kasabaları ihlâk eder olmadı, onların ana merkezlerine bir peygamber gönderip de onlara âyetlerimizi tilâvet eder oluncaya değin ve Biz ahalisi zalimler olan kasabalardan başkasını helâk edici olmadık. 20 / 391
28-Kasas Suresi

60.Ayet
وَمَا أُوتِيتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَزِينَتُهَا ۚ وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ -60 (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? Hem size hangi bir şey verilmişse sırf Dünya hayatın geçici metaı ve ziynetidir, Allah yanındaki ise hem daha hayırlı hem bekalıdır, artık akıl etmez misiniz? Size verilen herhangi bir şey Dünya hayatının yararlanılacak geçimi ve süsüdür. Allah katındaki ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Artık aklınızı kullanmaz mısınız? Size verilen her şey, dünyâ hayâtının geçimi ve süsüdür. Allâh´ın yanında olan ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Aklınızı kullanmıyor musunuz? Ve size herhangi bir şeyden verilmiş ise ancak dünya hayatına ait meta´dan ve onun ziynetinden ibarettir. İnd-i ilâhide olan ise daha hayırlıdır ve daha bakidir. Artık akıl erdiremez misiniz? 20 / 392
28-Kasas Suresi

61.Ayet
أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ -61 Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir? Ya şimdi kendisine güzel bir va´d va´dettiğimiz ve binaenaleyh ona irecek olan kimse hiç o kendisine Dünya hayatın geçici zevkına yaşattığımız, sonra Kıyamet günü o ihzar edilenlerden olacak kimse gibi olur mu? Kendisine güzel bir va´dde bulunduğumuz ve bu sebeple va´dedilene (lâyık olup) kavuşan kimse; (sadece) Dünya geçimiyle geçindirdiğimiz sonra da Kıyamet günü (hesap ve azâb için) hazırlananlardan olan kimse gibi midir? İmdi kendisine güzel bir söz verdiğimiz ve muhakkak o (söz verile)ne kavuşacak olan kimse; sırf kendisine dünyâ hayâtının geçici zevkini yaşattığımız ve sonra kıyâmet günü (yakalanıp) getirileceklerden olan insan gibi midir? Ya kendisine güzel bir vaad ile vaadde bulunmuş olduğumuz, sonra da ona (o vaad edilene) erecek olan kimse kendisini dünya hayatının metaıyla mütemetti kıldığımız, sonra da kendisini Kıyamet gününde (ateşe) hazırlandırılmışlardan olan kimse gibi midir? 20 / 392
28-Kasas Suresi

62.Ayet
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ -62 Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla! Hele onlara haykırıb da «nerede o zu´mettiğiniz şeriklerim» diyeceği gün... O gün (Allah) onlara seslenir de, «iddia edip durduğunuz ortaklarım nerede ?» der. O gün (Allâh) onlara seslenerek: "Benim ortaklarım (olduklarını) sandığınız şeyler nerede?" der. Ve o gün ki, onlara nidâ eder de der ki, «Nerede o şeriklerim ki, siz zu´m eder olmuştunuz!» 20 / 392
28-Kasas Suresi

63.Ayet
قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا ۖ تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ ۖ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ -63 Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı” diyeceklerdir. Aleyhlerinde söz hakk olmuş olanlar şöyle demektedir: ey bizim yegâne rabbımız! daha işte şunlar: o azdırdığımız kimseler, biz onları kendi azdığımız gibi azdırdık sana teberri ettik onlar bizlere tapmıyorlardı Aleyhlerine söz (ilâhî hüküm) sabit olanlar derler ki: «Ey Rabbimiz ! İşte bunlar bizim azdırıp saptırdığımız kimselerdir; biz nasıl azdıysak onları da öylece azdırıp saptırdık. Onlarla ilgimizi kesip sana yöneldik. Aslında onlar bize tapıyor değillerdi.» (Azâb) söz(ü) üzerlerine hak olanlar: "Rabbimiz, azdırdıklarımız şunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Biz azdık, onlar da bize uydular. Onların yaptıklarından) uzak olduğumuzu, (bu hususta bizim suçumuz olmadığını) sana arz ederiz. Zaten onlar bize tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı)." derler. Üzerlerine söz hak olanlar diyeceklerdir ki: «Ey Rabbimiz! Şunlar kendilerini sapıttırmış olduğumuz kimselerdir. Biz onları kendi sapıttığımız gibi sapıttırdık (onlardan) uzaklaştık. Sana iltica ederiz. Onlar bize tapar olmadılar.» 20 / 392
28-Kasas Suresi

64.Ayet
وَقِيلَ ادْعُوا شُرَكَاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُمْ وَرَأَوُا الْعَذَابَ ۚ لَوْ أَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ -64 Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi. Bir de haydin yalvarın bakalım şeriklerinize denilmiştir, binaenaleyh yalvarmışlardır fakat kendilerine icabet etmemişler ve azâbı görmüşlerdir, vaktiyle hakkı görselerdi ya Onlara, «ortak koşup durduğunuz şeyleri (o sahte tanrıları) çağırın !» denilir. Çağırırlar ama onlara cevap vermezler, derken azabı görürler; keşke doğru yolu bulmuş olsalardı !. (Allâh tarafından) onlara: "(Bana), koştuğunuz ortakları çağırın!" denir. Onları çağırırlar. Fakat (çağırılanlar), bunların çağrısına cevap vermezler ve (bunlar), karşılarında azâbı görürler (sanki çağırdıkları şey, azâbın kendisi olmuştur). Ne olurdu (sanki dünyâda) yola gelselerdi! Ve denilmiş (olacak)dır ki, «Ortaklarınızı çağırınız». Artık onları çağırmış olacaklardır. Fakat kendilerine icabet etmiş olmayacaklardır ve azabı görmüş olacaklardır. Eğer onlar hidâyete ermiş olsalar idi (böyle muazzep olmazlardı). 20 / 392
28-Kasas Suresi

65.Ayet
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ -65 Allah’ın onlara seslenerek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla.” Ve hele onlara haykırıb da gönderilen Peygamberlere ne cevap verdiniz diyeceği gün O gün (Allah) onlara seslenecek : «Peygamberlerin davet ve tebliğine ne cevap verdiniz ?» diyecek. (Allâh) Onlara seslenerek: "Elçilere ne cevap verdiniz?" dediği gün, Ve o gün onlara nidâ edecek de diyecektir ki: «Gönderilen peygamberlere ne cevap verdiniz?» 20 / 392
28-Kasas Suresi

66.Ayet
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْأَنْبَاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَاءَلُونَ -66 O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar. Artık o gün onlara bütün haberler kör olmuştur, o vakıt onlar artık birbirlerine de soruşmazlar O gün haberler, onlara (cevabı verilmez) bir düğüm olacak, artık bu durumda birbirlerinden de soramıyacaklar. O gün haberler, onlara kör olmuştur (yani sözler sanki kör olmuştur, hiçbir söz gelip onların ağızlarını bulamaz, yanıt verecek bir tek kelime bulamazlar) onlar, birbirlerine de soramazlar. Artık o gün haberler onlara karşı kör (hâfi) kesilmiş olacaktır. Onlar birbirine de soruşmazlar. 20 / 392
28-Kasas Suresi

67.Ayet
فَأَمَّا مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسَىٰ أَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِحِينَ -67 Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur. Amma tevbe ve iyman edip salâh ile çalışan kimse işte o felâh bulanlardan olmayı umabilir Ama tevbe edip dosdoğru inanan, iyi-yararlı amelde bulunan kimselerin korktuklarından kurtulup umduklarına kavuşanlardan olması umulur. Ama kim tevbe eder, inanır ve iyi iş yaparsa, o kurtuluşa erenlerden olabilir. Amma tevbe eden ve imân edip sâlih amelde bulunan ise felâha ermişlerden olmasını umabilir. 20 / 392
28-Kasas Suresi

68.Ayet
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ وَيَخْتَارُ ۗ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ -68 Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir. Rabbın dilediğini yaratır ve ihtiyar eyler, muhayyerlik onların değil, sübhan o Allah ve çok yüksek onların şirkinden Rabbın dilediğini yaratır ve dilediğini seçip beğenir. Onların ise seçmek ve seçilmek yetkileri yoktur. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzehtir ve yücedir, Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Seçim, onlara âit değildir. Allâh, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir. Ve Rabbin dilediğini yaratır ve seçer, onlar için ise muhayyerlik yoktur. Allah onların şerik koştuklarından münezzehtir, mütealîdir. 20 / 392
28-Kasas Suresi

69.Ayet
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ -69 Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir. Hem rabbın bilir onların sîneleri ne saklıyor ve de i´lân ediyorlar Rabbın onların göğüslerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Rabbin, onların göğüslerinin neyi gizleyip neyi açığa vurduğunu bilir. Ve Rabbin onların sinelerinin neler sakladığını ve neler ilan ettiklerini bilir. 20 / 392
28-Kasas Suresi

70.Ayet
وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَىٰ وَالْآخِرَةِ ۖ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ -70 O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz. Allah o, başka tanrı yok ancak o, önünde sonunda hamd onun, huküm onun, nihayet döndürülüp ona götürüleceksiniz O (öyle) Allah´tır ki, Ondan başka Tanrı yoktur. Dünya´da da, Âhiret´te de hamd (her türlü güzel övgü) O´na mahsustur. Hüküm O´na aittir ve ancak O´na döndürüleceksiniz. O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah´tır. İlkte de, sonda da (dünyâda da, âhirette de) hamd O´na mahsustur. Hüküm de O´nundur ve O´na döndürüleceksiniz. Ve Allah, O´dur. O´ndan başka ilâh yoktur. Hamd önce de ve ahirette de O´nun içindir. Ve hüküm O´na mahsustur ve O´na döndürüleceksinizdir. 20 / 392
28-Kasas Suresi

71.Ayet
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ اللَّيْلَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِضِيَاءٍ ۖ أَفَلَا تَسْمَعُونَ -71 De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?” De ki: söyleyin bakayım eğer Allah üzerinizde geceyi Kıyamet gününe kadar sermedî kılarsa size bir zıya getirecek Allahın gayri tanrı kim? Halâ dinlemiyecek misiniz? De ki, ne elersiniz ? Eğer Allah geceyi size Kıyâmet´e kadar uzatıp devam ettirseydi, Allah´tan başka hangi tanrı size bir ışık getirebilir ? Artık (gerçeği anlayıp Hakk´ın sesini) duymaz mısınız ? De ki: "Baksanıza, eğer Allâh, üzerinize geceyi kıyâmet gününe kadar sürekli kılsa Allah´tan başka size ışık getirecek tanrı kimdir? (Söyleyin), işitmiyor musunuz?" De ki: «Haber veriniz, eğer Allah geceyi Kıyamet gününe kadar üzerinize daimi kılacak olsa Allah´tan başka tanrı kimdir ki, size bir ziya getiriversin. Hâlâ işitmeyecek misiniz?» 20 / 393
28-Kasas Suresi

72.Ayet
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ جَعَلَ اللَّهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ مَنْ إِلَٰهٌ غَيْرُ اللَّهِ يَأْتِيكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ فِيهِ ۖ أَفَلَا تُبْصِرُونَ -72 De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilâh size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?” De ki: haber verin bakayım eğer Allah üzerinizde gündüzü Kıyamet gününe kadar sermedî kılarsa size içinde dinleyeceğiniz bir gece getirecek Allahın gayri tanrı kim? Hâlâ görmiyecek misiniz? De ki, ne dersiniz ? Eğer Allah gündüzü size Kıyâmet´e kadar uzatıp devam ettirseydi, Allah´tan başka hangi tanrı size içinde dinlenip rahat edeceğiniz geceyi getirebilir? Hâlâ görmüyor musunuz?! De ki: "Baksanıza, eğer Allâh, üzerinize gündüzü, kıyâmet gününe kadar sürekli kılsa, Allah´tan başka, size dinleneceğiniz geceyi getirecek tanrı kimdir? Görmüyor musunuz?" De ki: «Söyle, eğer Allah sizin üzerinize gündüzü daimi kılacak olsa Allah´tan başka hangi mabuttur ki, size kendisinden istirahat edecek olduğunuz bir geceyi getiriverir. Hâlâ görmüyor musunuz?» 20 / 393
28-Kasas Suresi

73.Ayet
وَمِنْ رَحْمَتِهِ جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ -73 Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı. Rahmetinden o sizin için hem geceyi hem gündüzü yaptı ki hem içinde dinlenesiniz ve hem çalışıp fazlından istiyesiniz de şükredesiniz Rahmetinin tecellisi olarak dinlenmeniz ; O´nun bol bol verdiği nimetlerinden geçiminizi arayıp elde etmeniz için geceyi ve gündüzü düzenleyip var kılmıştır. Ola ki şükredersiniz. Rahmetinden dolayı sizin için geceyi ve gündüzü var etti ki, geceleyin dinlenesiniz ve (gündüzün) Allâh´ın lutfunu arayasınız ve (Allâh´ın ni´metine) şükredesiniz. Ve O´nun rahmetindendir ki, sizin için geceyi ve gündüzü kıldı. Tâ ki sakin olasınız ve O´nun fazlından dileyesiniz ve umulur ki şükredersiniz. 20 / 393
28-Kasas Suresi

74.Ayet
وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَائِيَ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ -74 Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla. Ve hele onlara haykırıp ta nerede o zu´mettiğiniz şeriklerim diyeceği gün O gün (Allah) onlara (putperest müşriklere) seslenip şöyle der «iddia edip durduğunuz ortaklarım nerede?». O gün onlara seslenerek: "Ortaklarım sandığınız şeyler nerede?" der. Ve o gün ki, onlara nidâ edecek de, «Nerede zû´m eder olduğunuz şeriklerim?» diyecektir. 20 / 393
28-Kasas Suresi

75.Ayet
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ شَهِيدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُوا أَنَّ الْحَقَّ لِلَّهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ -75 Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kâfirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir. Hem her ümmetten birer şâhid çıkardık ta haydin bürhanınızı dedik mi o vakıt hakk Allahın olduğunu bilmişler ve o uydurdukları şeyler kendilerinden gaib olup gitmişlerdir (Kıyamet günü) her bir ümmetten (kendilerine uyarıcı olarak gönderilen peygamberlerini) şahit olarak çekip çıkarırız, «haydi açık-seçik kesin delillerinizi getirin !» deriz. Onlar, artık Hakk´ın (tamamiyle) Allah´a ait olduğunu bilip anlarlar ve uydurdukları (bâtıl tanrılar) da kendilerinden uzaklaşıp kaybolurlar. Her ümmetten bir şâhid çıkarırız: "Delilinizi getirin!" deriz. Gerçeğin Allah´a âidolduğunu bilirler ve uydurdukları şeyler kendilerinden sapıp gider. Ve her ümmetten bir şahit çıkarmış, «Artık delillerinizi getiriniz!» demiş olacağız. Binaenaleyh bileceklerdir ki, şüphe yok hak Allah içindir ve onlardan iftira eder oldukları şey gaip olup gitmiş olacaktır. 20 / 393
28-Kasas Suresi

76.Ayet
إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسَىٰ فَبَغَىٰ عَلَيْهِمْ ۖ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ -76 Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.” Hakıkaten Karûn Musânın kavminden idi de onlara karşı bağyetmiş idi, ona öyle hazîneler vermiştik ki anahtarları cidden güçlü kuvvetli bir bölüğe ağır geliyordu, o vakıt kavmı ona şöyle demişti: güvenme çünkü Allah güvenenleri sevmez Şüphesiz ki, Karun, Musa´nın milletinden idi. Onlara karşı azgınlık ve taşkınlıkta bulundu. Biz ona öyle hazineler verdik ki, anahtarlarını taşımak güçlü bir gruba bile ağır geliyordu. Hani kavmi ona dedi ki: «Şımarıp böbürlenme; Allah elbetteki şımarıp böbürlenenleri sevmez». Kârûn, Mûsâ´nın kavminden idi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz kendisine öyle hazineler vermiştik ki onun (hazinelerinin) anahtarlarını (taşımak), güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Kavmi ona demişti ki: "Şımarma, Allâh, şımarıkları sevmez." Şüphe yok ki Karun, Mûsa´nın kavminden bulunmuştu. Fakat onlara karşı haddi tecavüz etti ve ona hazinelerden öylesini vermiş idik ki, onun anahtarları muhakkak kuvvetli, büyük bir cemaate ağır geliyordu. O vakit kavmi ona dedi ki: «Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarık olanları sevmez.» 20 / 393
28-Kasas Suresi

77.Ayet
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ ۖ وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا ۖ وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ ۖ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ -77 “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.” Ve Allahın sana bu vergisi içinde sen Âhıret evini ara ve Dünyadan nasîbini unutma da Allahın sana ihsan ettiği gibi ihsan et ve Yer yüzünde fesad arama, çünkü Allah müfsidleri sevmez «Allah´ın sana verdiği bunca hazinelerle Âhiret yurdunu arayıp elde etmeye çalış. Dünya´daki nasibini de unutma ; Allah sana iyilikte bulunduğu gibi sen de iyilikte bulun ; bir de sakın yeryüzünde fesâd çıkarmaya özenme ; çünkü gerçekten Allah fesâd çıkaranları hiç sevmez.» "Allâh´ın sana verdiği (bu servet) içinde âhiret yurdunu ara, dünyâdan da nasibini unutma, Allâh sana nasıl iyilik ettiyse sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk (etmeyi) isteme, çünkü Allâh bozguncuları sevmez." «Ve Allah´ın sana verdiğinde, ahiret yurdunu araştır ve dünyada olan nâsibini de unutma ve Allah sana ihsan ettiği gibi ihsanda bulun ve yeryüzünde fesat arama. Şüphe yok ki, Allah müfsitleri sevmez.» 20 / 393
28-Kasas Suresi

78.Ayet
قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَىٰ عِلْمٍ عِنْدِي ۚ أَوَلَمْ يَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَهْلَكَ مِنْ قَبْلِهِ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَأَكْثَرُ جَمْعًا ۚ وَلَا يُسْأَلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ -78 Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi. O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir). Ben ona, sırf bendeki bir ılim sayesinde nâil oldum dedi, Allahın ondan evvel o kurûn içinden kuvvetçe ondan daha şiddetli ve cem´ıyyetce daha kesretli nice kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Mücrimler günahlarından suâl de olunmaz Karun, «bu hazineler tendeki bir bilgi (ve beceri) sayesinde bana verilmiştir» dedi. Bilmez mi ki Allah ondan önceki nesillerden daha güçlü ve daha cok servet toplayan nicelerini yok etmiştir. Suçlu günahkârların suç ve günahı kendilerinden sorulmaz. "Bu (servet) bende bulunan bir bilgi sayesinde bana verildi" dedi. Bilmedi mi ki Allâh, kendisinden önceki kuşaklar arasında kendisinden daha güçlü ve daha çok cemaati bulunan nice kimseleri helâk etmiştir? Suçlulara günâhlarından sorulmaz. Dedi ki: «Bu, ancak bende olan ilim sebebiyle bana verilmiştir. O bilmedi mi ki, Allah ondan evvelki nesillerden daha kuvvetli ve daha ziyâde cemiyetli kimseleri helâk etmiştir ve mücrimler günahlarından sorulmaz. 20 / 394
28-Kasas Suresi

79.Ayet
فَخَرَجَ عَلَىٰ قَوْمِهِ فِي زِينَتِهِ ۖ قَالَ الَّذِينَ يُرِيدُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَا أُوتِيَ قَارُونُ إِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظِيمٍ -79 Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir” dediler. Derken ziyneti içinde kavmına karşı huruç etti, Dünya hayati arzu edenler ah, dediler, ne olurdu şu Karûna verilen gibi bizim de olsa! O cidden büyük bir bahtiyar Derken Karun (bir gün) şatafat içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını (gönülden) arzu edenler, «keşke Karun´a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o büyük bir pay sahibidir» diye temennide bulundular. (Kârûn) süsü, (debdebesi) içinde kavminin karşısına çıktı. dünyâ hayâtını isteyenler: "Keşke Kârûn´a verilenin bir benzeri de bize verilseydi, dediler, gerçekten onun büyük şansı var!" Derken kavmine karşı ziynetiyle çıkıverdi. Dünya hayatını isteyenler dedi ki: «Keşke Karun´a verilmiş olan şeyin misli, bizim için de verilmiş olsa. Şüphe yok ki, o pek büyük bir baht sahibidir.» 20 / 394
28-Kasas Suresi

80.Ayet
وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِمَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ -80 Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur” dediler. Kendilerine ılim verilmiş olanlar ise yazıklar olsun size dediler: Allahın sevâbı iyman edip salâh ile çalışan kimseler için daha hayırlıdır, ona ise ancak sabredenler kavuşdular Kendilerine ilim verilenler ise, «yazıklar olsun size ! Allah´ın sevabı, dosdoğru imân edip iyi-yararlı amelde bulunan için daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler kavuşabilir,» dediler. Kendilerine bilgi verilmiş olanlar ise: "Yazık size, dediler, inanan ve iyi iş yapan kimse için Allâh´ın sevâbı daha hayırlıdır. Buna ancak sabredenler kavuşturulur." Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise dedi ki: «Yazıklar olsun size! Allah´ın sevabı, imân eden ve sâlih amelde bulunanlar için daha hayırlıdır. Ona ise ancak sabredenler kavuşurlar.» 20 / 394
28-Kasas Suresi

81.Ayet
فَخَسَفْنَا بِهِ وَبِدَارِهِ الْأَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِرِينَ -81 Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi! Derken biz onu hem de sarayı ile yere geçiriverdik o vakıt Allaha karşı yardımına gelecek tarafdarları da olmadı, kendini kurtaracaklardan da değildi Biz Karun´u da, evini de yere geçirdik. Allah´a karşı ona yardımda bulunacak çevresi de olmadı. O da (bu durumda) kendine yardım edip savunabilenlerden değildi. Nihâyet onu da, evini barkını da yere batırdık. Allah´a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Kendi kendini (savunup) kurtaranlardan da değildi. Derken onu konağı ile beraber yere geçirdik. Ve ona Allah´dan başka yardım eder bir cemaat bulunmadı ve kendisine yardım edeceklerden olmadı. 20 / 394
28-Kasas Suresi

82.Ayet
وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ ۖ لَوْلَا أَنْ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا ۖ وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ -82 Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kâfirler iflah olmayacak” demeye başladılar. Dün onun mevkıini temenni edenler de bu sabah şöyle diyorlardı: vayy be, demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine seriyor ve kısıyor, eğer Allah bize lûtf etmese idi bizi de batırmıştı, âyy demek ki hakıkat bu: kâfirler felâh bulmıyacak Daha dün onun yerinde olmayı temenni edenler sabahlayınca, «vay!» dediler, «demek Allah rızkı kullarından dilediği kimselere genişletiyor, dilediğine daraltıyor. Eğer Allah bize lûtfetmeseydi, elbette bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkâra saplananlar (küfrü seçip azgınlık göstererek böbürlenenler) umduklarına kavuşamazlar.» Dün onun yerinde olmayı isteyenler: "Vay, demek Allâh kullarından dilediğine rızkı açar ve kısar. Allâh bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yere batırırdı. Demek gerçekten kâfirler iflâh olmaz!" demeğe başladılar. Ve dünkü gün onun mekanını temenni edenler, ertesi sabah diyorlardı ki: «Vay sana! Şüphe yok ki, Allah kullarından dilediğine rızkı yayıyor ve daraltıyor. Eğer Allah bize lûtfetmese idi elbette bizi de batırmıştı. Ay! Muhakkak ki, kâfir olanlar felâha eremezler.» 20 / 394
28-Kasas Suresi

83.Ayet
تِلْكَ الدَّارُ الْآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لَا يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الْأَرْضِ وَلَا فَسَادًا ۚ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ -83 İşte ahiret yurdu. Biz, onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır. O Âhıret evi (son yurd) biz onu öyle kimselere veririz ki yeryüzünde ne bir kibir ne de bir fesad istemezler, ve o akıbet korunan müttekılerindir İşte Âhiret yurdu! Onu yeryüzünde ne böbürlenip başkasına te peden bakmak, ne de fesâd çıkarmak arzu ve isteğinde olmayanlara veririz, iyi sonuç (Allah´tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlarındır. İşte âhiret yurdu: Onu yeryüzünde böbürlenmek ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere veririz. (Güzel) sonuç, (günâhlardan) sakınanlarındır. İşte ahiret yurdu, Biz onu yeryüzünde ne ululanmak ve ne de fesat çıkarmak istemeyen kimselere veririz ve akibet muttakîler içindir. 20 / 394
28-Kasas Suresi

84.Ayet
مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا ۖ وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ -84 Kim bir iyilik getirirse, ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar. Her kim hasene ile gelirse o vakıt ona ondan daha hayırlısı var, her kim de seyyie ile gelirse seyyiat yapanlar hep yaptıklariyle cezalanırlar Kim iyilikle gelirse, ona daha hayırlısı vardır. Kim de kötülükle gelirse, kötülük işleyenler ancak işlediklerine denk ceza görürler. Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha güzeli vardır. Kim kötülük getirirse, kötülükleri yapanlar, ancak yaptıkları (kötülük) kadar cezâlanırlar. Her kim güzellik ile gelirse onun için ondan daha hayırlısı vardır. Her kim de kötülük ile gelirse artık o kötülük yapanlar da başkasıyla değil, ancak o yaptıkları ile cezalandırılırlar. 20 / 394
28-Kasas Suresi

85.Ayet
إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لَرَادُّكَ إِلَىٰ مَعَادٍ ۚ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ مَنْ جَاءَ بِالْهُدَىٰ وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -85 Kur’an’ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.” Her halde sana o Kur´anı farz kılan seni muhakkak bir meâda kadar geri getirecektir, de ki: rabbım daha iyi bilir! Hidayetle gelen kim? Açık bir dalâl içinde olan kim? Şüphesiz ki sana Kur´ân´ı (ondaki hükümlerle amel etmeyi) farz kılan (Allah) seni döneceğin yere döndürecektir. De ki: Rabbim doğru yol üzere geleni de, açık bir sapıklık içinde bulunanı da daha iyi bilendir, Kur´ân´ı sana (indiren ve) gerekli kılan (Allâh), elbette seni varılacak yere döndürecektir. De ki: "Rabbim kimin hidâyet getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde bulunduğunu bilir." Muhakkak o zât ki, Senin üzerine Kur´an´ı farz kıldı, elbette seni dönülecek yere iade edecektir. De ki: «Rabbim hidâyetle geleni de ve apaçık bir dalâlette bulunanı da daha iyi bilendir.» 20 / 395
28-Kasas Suresi

86.Ayet
وَمَا كُنْتَ تَرْجُو أَنْ يُلْقَىٰ إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ ۖ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِلْكَافِرِينَ -86 Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o, Rabbinden bir rahmet olarak sana verildi. Öyle ise kâfirlere sakın arka çıkma. Sen, sana kitab indirileceğini ümid eder değildin fakat rabbından bir rahmet, o halde sakın kâfirlere zahîr olma Sen, sana bu Kitab´ın vahyolunacağını ummuyordun. Şüphen olmasın ki, bu ancak Rabbından bir rahmet (olarak sana verilmiş)tir. O halde sakın kâfirlere arka olma ! Sen, o Kitabın, senin kalbine bırakılacağını ummazdın. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (Kitap senin kalbine bırakıldı). O halde kâfirlere arka olma. Ve sen kendine kitabın gönderileceğini ummuyordun. Ancak Rabbinden bir rahmet olarak (sana gönderilmiş) oldu. Binaenaleyh sakın kâfirlere arka olma. 20 / 395
28-Kasas Suresi

87.Ayet
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ آيَاتِ اللَّهِ بَعْدَ إِذْ أُنْزِلَتْ إِلَيْكَ ۖ وَادْعُ إِلَىٰ رَبِّكَ ۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ -87 Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbine çağır ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma! Ve sakın sana indirildikten sonra Allahın âyatından seni çevirmesinler, hemen rabbına davet et ve sakın müşriklerden olma Sana indirildikten sonra sakın onlar seni Allah´ın âyetlerinden alıkoymasınlar. Rabbına (insanları) davete devam et; sakın Allah´a ortak koşanlardan olma ! Ve Allâh´ın, âyetleri sana indirildikten sonra sakın seni onlardan alıkoymasınlar. Rabbine da´vet et, ortak koşanlardan olma. Ve seni Allah´ın âyetlerinden, sana indirildiğinden sonra çevimesinler ve Rabbine dâvet et ve sakın müşriklerden olma. 20 / 395
28-Kasas Suresi

88.Ayet
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۘ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ ۚ لَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ -88 Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz. Allahın yanında diğer bir tanrıya daha çağırma, başka tanrı yok ancak o, onun vechinden başka her şey helâktedir, huküm onun ve nihayet döndürülüb ona götürüleceksiniz Allah ile beraber sakın başka bir tanrıya tapma. Ondan başka tanrı yoktur. Allah´ın vechinden (zatından veya O´nun rızasına uygun olanından) başka her şey yok olucudur. Hüküm O´nundur ve ancak O´na döndürüleceksiniz. Allâh ile beraber başka bir tanrıya yalvarma. O´ndan başka tanrı yoktur. O´nun yüzü (zatı)ndan başka herşey helâk olacaktır. Hüküm O´nundur ve O´na döndürüleceksiniz. Ve Allah ile beraber başka bir tanrıya da ibadet etme. O´ndan başka bir ilâh yoktur. O´nun zâtından başka her şey helâk olucudur ve O´na döndürüleceksinizdir. 20 / 395
29-Ankebut Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الم -1 Elif Lâm Mîm. Elif, Lam, Mim. Elif - Lâm - Mîm. Elif lâm mim. Elif, Lâm, Mîm. 20 / 395
29-Ankebut Suresi

2.Ayet
أَحَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ -2 İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Sandı mı o insanlar «inandık» demeleriyle bırakılacaklar da imtihan edilmiyecekler? İnsanlar, «inandık» demeleriyle kendi hallerine terkedileceklerini, çetin sınavlardan geçirilmiyecek lerini mi sanırlar ? İnsanlar yalnız "inandık" demekle, hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? İnsanlar, «İmân ettik» demeleriyle bırakılacaklarını ve kendilerinin imtihan edilmeyeceklerini mi sanıverdiler? 20 / 395
29-Ankebut Suresi

3.Ayet
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۖ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ -3 Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. Şanım hakkı için biz onlardan evvelkileri ne fıtnelerle imtihan ettik, yine Allah, elbette sadakat edenleri bilecek ve elbette yalancıları bilecek And olsun ki onlardan öncekilerini de çetin sınavlardan geçirmişizdir. Allah, elbette doğru olanları da bilir, yalancıları da bilir. Andolsun biz, onlardan öncekilerini sınadık. Elbette Allâh (sınayıp) doğruları bilecek, yalancıları bilecektir. Andolsun ki, onlardan evvelkileri de imtihan ettik, elbette ki, sadâkatte bulunanları da ve yalancı olanları da bilir. 20 / 395
29-Ankebut Suresi

4.Ayet
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ أَنْ يَسْبِقُونَا ۚ سَاءَ مَا يَحْكُمُونَ -4 Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar! Yoksa sandı mı o kötülükleri yapanlar bizden savuşacaklar? Ne fena hukmediyorlar Yoksa o çeşitli kötülükleri İşleyenler bizi (âciz bırakıp) geçeceklerini mi sanırlar ? Hükmettikleri şey ne kötü ! Yoksa kötülükleri yapanlar, bizi geçeceklerini (bizim, kendilerine yetişip onları cezâlandıramayacağımızı) mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar. Yoksa kötülükleri yapanlar, Bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar? Hükmettikleri şey ne kadar fena! 20 / 395
29-Ankebut Suresi

5.Ayet
مَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَآتٍ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ -5 Her kim Allah’a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Her kim Allaha irmek arzu ederse elbette Allahın ta´yin ettiği ecel, muhakkak gelecektir ve o, işitir bilir Kim Allah´a kavuşmayı umarsa, elbette Allah´ın belirlediği ecel gelecektir. Allah işiten ve bilendir. Kim Allâh ile buluşmayı umarsa; Allâh´ın (buluşma) süresi gelmektedir. O, işitendir, bilendir. Her kim Allah´a kavuşmayı ümit ederse elbette Allah´ın tayin ettiği müddet, herhalde gelicidir ve o bihakkın işitendir, bilendir. 20 / 395
29-Ankebut Suresi

6.Ayet
وَمَنْ جَاهَدَ فَإِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ -6 Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlere muhtaç değildir. Mücâhede eden sırf kendi hısabına mücahede eder, çünkü Allah ganiy, âlemînden müstağnidir Kim (Allah yolunda, Allah sözü daha yüce olsun diye) cihâd ederse, o gerçekten kendi lehine cihâd etmiş olur. Çünkü Allah elbette âlemlerden müstağnidir (hiç kimsenin cihâd etmesine ihtiyacı yoktur). Kim cihâd ederse ancak kendi yararına cihâd eder. Allâh, âlemlerden zengindir. (Kimsenin cihâdına muhtaç değildir. İnsanların cihâd ve ibâdetleri kendi menfaatleri içindir). Ve her kim mücâhedede bulunursa ancak kendi nefsi için mücâhedede bulunmuş olur. Şüphe yok ki Allah, elbette âlemlerden müstağnidir. 20 / 395
29-Ankebut Suresi

7.Ayet
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ -7 İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız. Bununla beraber iyman edip de salih salih ameller yapanların her halde taraflarından kötülüklerini keffaretleriz ve elbette kendilerine yaptıkları amellerin daha güzelini veririz imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanların şüphesiz ki kötülüklerini (tevbeleri sebebiyle affedip) örter ve temizleriz ve yaptıklarını en güzeliyle mükâfatlandırırız. İnanıp iyi işler yapanların, mutlaka kötülüklerini örteceğiz ve onları, yaptıklarının en güzeliyle mükâfâtlandıracağız. Ve o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular. Elbette onların kötülüklerini (af ile) setrederiz. Ve elbette onları işlemiş oldukları şeyin en güzeli ile mükâfaatlandırırız. 20 / 396
29-Ankebut Suresi

8.Ayet
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًا ۖ وَإِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ بِي مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا ۚ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -8 Biz, insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim. Hem insana valideyni hakkında güzellik tavsıye ettik, maamafih sana, hakkında sence hiç bir ılim bulunmıyan bir şeyi bana şirk koşasın diye uğraşırlarsa o vakıt onları dinleme, dönümünüz banadır, ben o vakıt size yaptıklarınızı haber veririm İnsana, ana babasına iyi davranmasını, güzellikle muamele etmesini tavsiye ettik. (Bununla beraber) onlar, hakkında bilgin olmadığı bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşıp ağırlıklarını koymaya çalışırlarsa, o zaman onlara itaat etme; dönüşünüz ancak banadır; yapageldiklerinizi size bir bir haber veririm. Biz insana ana babasına iyilik etmeyi tavsiye ettik. Eğer onlar seni, (gerçekliği) hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa (bu hususta) onlara itâ´at etme. Dönüşünüz banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber veririm. Ve insana anası ve babası hakkında güzellik tavsiye ettik. Maamafih senin için kendisine hiçbir bilgi olmayan bir şeyi bana şerik koşasın diye uğraşırlarsa o zaman onlara itaat etme. Dönüşünüz Bana´dır. Artık ne yapar olduklarınızı size haber vereceğim. 20 / 396
29-Ankebut Suresi

9.Ayet
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ -9 İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına sokacağız. İyman edib salih salih ameller yapanlar ise elbette onları salihîn zümresi içine katacağız Dosdoğru imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları elbette iyi-yararlı kişilerin arasına yerleştireceğiz. İnanıp iyi işler yapanları, sâlihler arasına sokarız. O kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular elbette onları sâlihler arasına girdireceğiz. 20 / 396
29-Ankebut Suresi

10.Ayet
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ آمَنَّا بِاللَّهِ فَإِذَا أُوذِيَ فِي اللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللَّهِ وَلَئِنْ جَاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْ ۚ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِي صُدُورِ الْعَالَمِينَ -10 İnsanlardan öyleleri vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, “Biz de sizinle beraberdik” derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir? İnsanlar içinde kimi de vardır Allaha iyman ettik der, sonra da Allah uğrunda bir eziyyet edildi mi, insanların mihnetini Allahın azâbı gibi tutar, celâlim hakkı için rabbından bir nusrat gelirse cidden biz sizinle beraber idik diyeceklerinde şübhe yoktur, ya Allah bütün alemînin sînelerindekine a´lem değil mi? İnsanlardan öyleleri de var ki, «Allah´a imân ettik» derler. (Ama) Allah yolunda bir eziyete uğrarlarsa, insanların ezâ-cefâsını Allah´ın azabı gibi sayarlar ve eğer Rabbından bir yardım gelirse, «biz elbette sizinle beraberdik» derler. Allah, âlemlerin (bütün insanların) göğüslerinde olanı (doğruluğu, yalan ve ikiyüzlülüğü, inkâr ve sapıklığı) en iyi bilen değil midir? İnsanlardan kimi vardır ki "Allah´a inandık." der, fakat Allâh uğrunda kendisine eziyet edilince insanların işkencesini, Allâh´ın azâbı gibi sayar. Ama Rabbinden (sana) bir yardım gelse, andolsun: "Biz de sizinle beraberdik," derler. Allâh, âlemlerin göğüslerinde bulunan (düşünceler)i daha iyi bilmez mi? Ve nâstan öylesi de vardır ki, «Allah´a imân ettik,» der. Sonra Allah uğrunda bir eziyete uğrasa nâsın fitnesini Allah´ın azabı gibi telakki eder. Celâlim hakkı için Rabbinden bir nusret gelecek olunca da elbette diyeceklerdir ki: «Biz de muhakkak sizinle beraber bulunduk.» Allah, âlemlerin sinelerinde olanı en ziyâde bilen değil midir? 20 / 396
29-Ankebut Suresi

11.Ayet
وَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِقِينَ -11 Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir. Ve elbette Allah iyman etmiş olanları her halde bilecek ve elbet münafıkları da behemehal bilecek. Ve and olsun ki, Allah, imân edenleri de bilir, ikiyüzlü dönekleri de bilir. Allâh, elbette inananları da bilir ve elbette iki yüzlüleri de bilir. Ve elbette ki, Allah imân edenleri bilir ve münafık olanları da bilir. 20 / 396
29-Ankebut Suresi

12.Ayet
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍ ۖ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ -12 İnkâr edenler iman edenlere, “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler. Hâlbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır. Bir de küfredenler o iyman etmiş olanlara: «bizim yolumuza uyun, günahlarınızı da yüklenelim» dediler, halbuki onlar onların günahlarından hiç bir şey yüklenecek değiller ve elbette onlar kat´ıyyen yalancılar İnkâr edenler, imân edenlere derler ki: «Siz bizim yolumuza uyun, kusur ve günahlarınızı yüklenelim». Halbuki onların kusur ve günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Onlar şüphen olmasın ki yalancılardır. İnkâr edenler, inananlara: "Siz bizim yolumuza uyun. Sizin hatâlarınızı biz taşırız" dediler. Oysa kendileri, onların hatâlarından hiçbir şey taşıyacak değillerdir. Onlar tamamen yalancıdırlar. Ve o kâfir olanlar, imân edenlere dedi ki: «Bizim yolumuza tâbi olun ve biz sizin hatalarınızı yüklenelim.» Halbuki onlar, bunların hatalarından bir şey yüklenici değildirler. Şüphe yok ki, onlar elbette yalancılardır. 20 / 396
29-Ankebut Suresi

13.Ayet
وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَعَ أَثْقَالِهِمْ ۖ وَلَيُسْأَلُنَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ -13 Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir. Maamafih kendi ağırlıklarını ve o ağırlıklarla beraber daha bir çok ağırlıkları yüklenecekler bu şübhesiz ve her halde o ettikleri iftiralardan suâl olunacaklar bu da şübhesiz And olsun ki onlar kendi (günah) ağırlıklarını ve kendi ağırlıklarıyla beraber ağırlıklar yüklenecekler ve uydurup ortaya attıkları iftiradan Kıyamet gününde mutlaka sorulacaklardır. Onlar, hem kendi yüklerini, hem de kendi yükleriyle beraber başka yükleri (başkalarını kandırıp saptırmalarının vebâlini) taşıyacaklar ve elbette uydurdukları şeylerden kıyâmet gününde sorguya çekileceklerdir. Ve elbette ki, onlar kendi ağırlıklarını ve kendi ağırlıklarıyla beraber nice ağırlıkları da yükleneceklerdir. Ve elbette iftira eder oldukları şeylerden Kıyamet gününde sual olunacaklardır. 20 / 396
29-Ankebut Suresi

14.Ayet
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ -14 Andolsun, biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi. Ve celâlim hakkı için Nuhu kavmine gönderdik de içlerinde elli yılı müstesna bin sene durdu derken onları tufan yakalayıverdi hep zulmediyorlardı And olsun ki, Nuh´u kendi milletine (uyarıcı peygamber olarak) gönderdik. Aralarında —elli yılı müstesna— bin yıl durdu. (Sonuç alamayınca) onlar zâlimler iken tufan kendilerini yakalayıverdi. Andolsun biz, Nûh´u kavmine gönderdik, onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı (öğüt verdi, dinlemediler), sonunda haksızlık etmekte olan insanları Tûfân yakaladı. Celâlim hakkı için, Biz Nûh´u kavmine gönderdik, artık aralarında elli yılı müstesna, bin sene durdu. Nihâyet onlar, zalimler oldukları halde kendilerini tufan yakaladı. 20 / 396
29-Ankebut Suresi

15.Ayet
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَصْحَابَ السَّفِينَةِ وَجَعَلْنَاهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ -15 Biz de onu (Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık. Binnetice onu ve gemi arkadaşlarını necâta çıkardık ve o gemiyi âlemlere bir âyet kıldık Biz onu da gemide bulunanları da kurtardık ve bu olayı bütün milletlere ibret ve öğüt kıldık. Onu ve gemi halkını kurtardık ve o gemiyi âlemlere bir ibret yaptık. Fakat Biz onu ve gemi arkadaşlarını necâta erdirdik ve onu (O hadiseyi) âlemler için bir ibret kıldık. 20 / 397
29-Ankebut Suresi

16.Ayet
وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ -16 İbrahim’i de peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” İbrahimi de, kavmine dediği vakıt: hep Allaha ıbadet edin ve ona korunun, bu sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz İbrahim´i de (uyarıcı olarak gönderdik). Hani bir vakit O, milletine demişti ki: «Allah´a ibâdet edin ve O´na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz bu sizin için hayırlıdır. İbrâhim´i de (gönderdik). Kavmine dedi ki: "Allah´a kulluk edin, O´ndan korkun, bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır." İbrahim´i de (yâd et) O vakit ki, kavmine dedi: «Allah´a ibadet edin ve O´ndan korkun. Bu, sizin için eğer bilir kimseler oldunuz iseniz, pek hayırlıdır.» 20 / 397
29-Ankebut Suresi

17.Ayet
إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا ۚ إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ ۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ -17 “Siz, Allah’ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah’ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.” Siz, Allahı bırakıp da sâde bir takım evsâna tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz haberiniz olsun ki o sizin Allahdan beride ma´bud diye taptıklarınız sizin için bir rızka malik olamazlar, onun için rızkı Allah yanında arayın ve ona kulluk edip ona şükreyleyin, hep döndürülüb ona götürüleceksiniz Sizler Allah´ı bırakıp da birtakım putlara tapıyorsunuz ve durmadan yalan uydurup söylüyorsunuz. Şüphesiz ki Allah´tan başka taptığınız şeylerin size rızık vermeye güçleri yetmez. O halde rızkı Allah yanında arayın. O´na ibâdet edin, O´na şükredin. Ancak O´na döndürüleceksiniz.» "Siz Allah´tan başka bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan şeyler uyduruyorsunuz. Sizin Allah´tan başka taptıklarınız, size rızık vermezler. Siz rızkı Allâh´ın yanında arayın, O´na tapın ve O´na şükredin. O´na döndürüleceksiniz." «Siz ancak Allah´ın gayrı olan putlara ibadet ediyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz, Allah´tan başka kendilerine tapındığınız şeyler, şüphe yok ki, sizin için bir rızka malik olamazlar. Artık rızkı Allah´ın indinde arayınız ve ona ibadet ediniz ve ona şükreyleyiniz, siz (ancak) O´na döndürüleceksiniz.» 20 / 397
29-Ankebut Suresi

18.Ayet
وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ ۖ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ -18 “Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.” Ve eğer tekziyb ederseniz sizden evvel bir takım ümmetler de tekziyb etmişlerdi, Resulün vazifesi ise açık bir tebliğden ibarettir Eğer siz (Peygamber´i) yalanlarsanız, gerçekten sizden önceki birçok ümmetler de (kendilerine gönderilen peygamberleri) yalanlamışlardı. Peygamber´e gereken, ancak açık tebliğdir. "Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Elçiye düşen, yalnız açıkça duyurmaktıır." «Ve eğer tekzîp ederseniz, muhakkak ki, sizden evvel bir nice ümmetler de tekzîp ettiler. Peygamber üzerine de apaçık tebliğden başka bir şey yoktur.» 20 / 397
29-Ankebut Suresi

19.Ayet
أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرٌ -19 Onlar, Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Ya görmediler mi de: Allah halkı ibtida nasıl yapıyor? Sonra onu iade de eder, şübhesiz bu Allaha göre kolaydır Görmediler mi ki, Allah, yaratmaya nasıl başlıyor sonra onu (öldürüp) tekrar geri çeviriyor; elbetteki bu Allah´a göre pek kolaydır. Görmediler mi Allâh nasıl yaratmayı başlatıyor, sonra onu iâde ediyor (dönüp yeniden yaratıyor). Bu, Allah´a göre kolaydır. Görmediler mi ki, Allah, halkı bidayeten nasıl var ediyor, sonra da onu geri çevirir. Şüphe yok ki, bu, Allah´a göre kolaydır. 20 / 397
29-Ankebut Suresi

20.Ayet
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَأَ الْخَلْقَ ۚ ثُمَّ اللَّهُ يُنْشِئُ النَّشْأَةَ الْآخِرَةَ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ -20 De ki: “Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” De ki: Arzda bir gezinin de bakın, halkı iptida nasıl yapmış, sonra da Allah «neş´eti uhra» inşa edecek şübhesiz Allah her şey´e kadir (Ey Peygamber !) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın, (Allah´ın) yaratmaya nasıl başladığına dikkatle bakın. Sonra da Âhiret´te (tekrar) yaratmayı (öylece) başlatıp meydana getirecektir. Şüphesiz ki Allah´ın kudreti her şeye yeter. De ki: "Yeryüzünde gezin, bakın yaratmağa nasıl başladı, sonra Allâh, son yaratmayı da yapacaktır. Çünkü Allâh, her şeyi yapabilendir. De ki: «Yerde yürüyünüz de bir bakınız ki, yaratmaya nasıl başlamış? Allah Teâlâ sonra da ahiret hayatını vücûda getirecektir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ, her şey üzerine ziyâdesiyle kâdirdir.» 20 / 397
29-Ankebut Suresi

21.Ayet
يُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَاءُ ۖ وَإِلَيْهِ تُقْلَبُونَ -21 O, dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O’na döndürüleceksiniz. Dilediğine azâb eder, dilediğine de rahmet ve hep ona çevirileceksiniz Dilediğine azâb eder, dilediğine merhamette bulunur ve ancak O´na çevrileceksiniz. Dilediğine azâbeder, dilediğine acır ve hepiniz O´na çevrilirsiniz. Dilediği kimseye azap eder ve dilediği kimseye de merhamet buyurur. Ve O´na döndürüleceksiniz. 20 / 397
29-Ankebut Suresi

22.Ayet
وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ ۖ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ -22 Siz, yerde de gökte de (Allah’ı) âciz bırakacak değilsiniz. Sizin Allah’tan başka ne bir dostunuz, ne de bir yardımcınız vardır. Siz de âciz bırakacak değilsiniz size de ne Yerde ne Gökte, Allahdan başka ne bir veliy ne de bir nâsir yoktur Ve siz ne yeryüzünde, ne de gökte (Allah´ı) âciz bırakacak değilsiniz. Sizin için Allah´tan başka ne bir yakın dost, ne de bir yardımcı vardır. Siz, ne yerde, ne de gökte Allâh´(ın yapacağı iş)i engelleyemezsiniz. Sizin Allah´tan başka ne bir koruyucunuz, ne de bir yardımcınız vardır. Ve siz O´nu ne yerde ve ne de gökte aciz bırakıcılar değilsiniz ve sizin için Allah´tan başka bir velî, bir yardımcı da yoktur. 20 / 397
29-Ankebut Suresi

23.Ayet
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ -23 Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya; işte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır. Allahın âyâtına ve likasına inanmıyanlar ise hep onlar onun rahmetinden ümidi kesmiş olanlardır ve onlar için elîm bir azâb vardır Allah´ın âyetlerini ve O´na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar rahmetimden ümit kesmişlerdir ve onlar için elem verici bir azâb vardır. Allâh´ın âyetlerini ve O´nunla buluşmayı inkâr edenler, işte onlar benim rahmetimden ümidi kesmişlerdir ve onlar için acı bir azâb vardır. Ve o kimseler ki, Allah´ın âyetlerini ve O´na kavuşmayı inkar ettiler, işte onlar, benim rahmetimden ümitlerini kestiler ve işte onlar için pek acıklı bir azap vardır. 20 / 397
29-Ankebut Suresi

24.Ayet
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ أَوْ حَرِّقُوهُ فَأَنْجَاهُ اللَّهُ مِنَ النَّارِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ -24 (İbrahim’in) kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. Onun için ona kavminin cevabı sâde şu oldu: öldürün onu veya yakın dediler, Allah da onu o ateşten kurtardı, elbette bunda iyman edecek bir kavm için şübhesiz âyetler var (İbrâhim Peygamber´in putları kırıp kavmini Hakka´ çağrısına) onların cevabı sadece şöyle demeleri oldu : «İbrahim´i ya öldürün, ya da ateşte yakın.» Ama Allah O´nu ateşten (salimen) kurtardı. Bunda elbette dosdoğru inanan bir millet için öğütler, ibretler ve belgeler vardır. Kavminin (İbrâhim´e) cevabı, sâdece: "Onu öldürün, yahut yakın!" demeleri oldu. Allâh onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır. Artık (İbrahim aleyhisselâm´ın) kavminin cevabı, «O´nu öldürünüz veya O´nu yakınız,» demekten başka olmadı. Fakat Allah O´nu ateşten kurtardı. Şüphe yok ki bunda imân edecekler olan bir kavim için elbette ibretler vardır. 20 / 398
29-Ankebut Suresi

25.Ayet
وَقَالَ إِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِرِينَ -25 İbrahim, onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır.” Ve dedi ki: siz sâde Dünya hayatta aranızda sevişmek için Allahı bırakıp bir takım evsâna tutulmuşsunuz amma sonra Kıyamet günü ba´zınız ba´zınıza küfredecek ve ba´zınız ba´zınızı lâ´netliyecek varacağınız yer ateştir, sizin için yardımcılardan eser de yoktur İbrâhim ise (onlara) şöyle dedi:«Siz elbette Allah´ı bırakıp Dünya hayatında aranızda bir sevgi bağı olsun diye putları (tanrılar) edindiniz. Ama bunun sonrası (ne olacak bilir misiniz ?) Kıyamet günü bir kısmınız bir kısmınızı inkâr eder ve birbirinizi lanetlersiniz. Varıp eyleşeceğiniz yer ise Cehennem´dir ve sizin için (orada) yardımcılardan bir kimse de bulunmayacaktır.» (İbrâhim kavmine) dedi ki: "Siz dünyâ hayâtında birbirinizi sevmek için Allâh´ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. (O putlara tapmanız, dünyâda aranızda bir sevgi meydana gelmesine sebep olsa bile) daha sonra kıyâmet gününde birbirinizi inkâr eder ve birbirinizi la´netlersiniz. Varacağınız yer de ateştir ve hiçbir yardımcınız da yoktur. Ve dedi ki: «Siz dünya hayatınızda aranızda bir sevişme (sebebi) olmak için Allah´ın gayrı putları iltizam etmiş oldunuz. Sonra Kıyamet gününde bâzınız bazınıza küfredecek ve bazınız bazınıza lânet eyleyecektir, varacağınız yer de ateştir ve sizin için yardımcılardan (bir kimse) de yoktur.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

26.Ayet
فَآمَنَ لَهُ لُوطٌ ۘ وَقَالَ إِنِّي مُهَاجِرٌ إِلَىٰ رَبِّي ۖ إِنَّهُ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ -26 Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi. Bunun üzerine ona bir Lût iyman etti hem ben, dedi: rabbıma bir muhacirim (hicr edeceğim), hakıkat bu: azîz o, hakîm o Bu açıklama ve uyarı üzerine Lût O´na imân etti (inandığını tekrarladı) ve İbrâhim de. «ben Rabbıma (O´nun emri uyarınca) hicret ediyorum. Şüphesiz ki Rabbim cok üstün, çok güçlü ve yegâne hikmet sahibidir,» dedi. Bunun üzerine Lût ona inandı ve (İbrâhim, kavmine) dedi ki: "Rabbim(e ibadet edeceğim yer)e göç edeceğim. Kuşkusuz O, gâlibdir, hüküm ve hikmet sâhibidir." Bunun üzerine ona Lût kavmi imân etti ve dedi ki: «Şüphe yok, ben Rabbime bir hicret ediciyim. Muhakkak ki azîz, hâkim olan O´dur O.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

27.Ayet
وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَآتَيْنَاهُ أَجْرَهُ فِي الدُّنْيَا ۖ وَإِنَّهُ فِي الْآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ -27 Ona (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik. Ayrıca ona dünyada mükâfatını da verdik. Şüphesiz o, ahirette de salih kimselerdendir. Ve biz ona İshak ile Ya´kubu da ihsan ettik ve nübüvveti, kitabı zürriyyetinde kıldık ve kendisine hem dünyada ecrini verdik hem Âhırette o şübhesiz salihînden Biz O´na İshâk ve Yâkub´u (bir teselli ve takviye olarak) ihsan ettik ; O´nun soyundan (lâyık gördüklerimize) peygamberlik ve kitap verdik ; hem O´nun ecrini Dünya´da kendisine lütfettik, şüphesiz ki O, Âhiret´te de iyi-yararlı kişilerdendir. Biz ona İshak´ı ve (torunu) Ya´kûb´u armağan ettik. Onun nesli içine peygamberlik ve Kitap koyduk. Ona dünyâda (yaptığı güzel işin) karşılığını verdik. Şüphesiz o, âhirette de iyilerdendir. Ve O´na İshak´ı ve Yakub´u bağışladık ve nübüvveti ve kitabı O´nun zürriyetinde kıldık ve O´na dünyada mükâfaatını verdik ve şüphe yok ki, O ahırette de elbette sâlih olanlardandır. 20 / 398
29-Ankebut Suresi

28.Ayet
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ -28 Lût’u da peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayâsızlığı işliyorsunuz.” Lût Peygamberi de, hani kavmine dediği vakıt: «siz cidden o şeni´ fi´li yapıyorsunuz ha! sizden evvel âlemînden hiç biri bu haltı etmedi Lût´u da (uyarıcı peygamber olarak kendi kavmine gönderdik). Hani bir vakit o, kavmine dedi ki: «Şüphesiz ki milletlerden hiçbirinin sizden önce işlemediği çok çirkin bir hayâsızlığa doğru (durmadan) gidiyorsunuz. Lût´u da (gönderdik). Kavmine dedi ki: "Siz, sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşa gidiyorsunuz." Lût´u da (yâd et) o vakit ki, kavmine dedi: «Şüphe yok, siz elbette öyle pek fâhiş bir harekette bulunuyorsunuz ki, sizden evvel âlemlerden hiç bir fert, onu irtikap etmiş değildir.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

29.Ayet
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ ۖ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -29 “Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?” Kavminin cevabı, “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah’ın azabını getir bize” demeden ibaret oldu. Cidden siz hâlâ erkeklere gidecek ve yolu kesecek ve meclisinizde edebsizlik yapıp duracak mısınız? Buna kavminin cevabı ancak şöyle demeleri oldu: «haydi getir bize Allahın azâbını sadıklardan isen» Sizler gerçekten erkeklere (cinsel sapıklar olarak) gidiyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda çirkin şeyler yapıyorsunuz öyle mi ?» Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demeleri oldu : «Eğer doğrulardan isen bize (o tehdîd edip durduğun) Allah´ın azabını getir.» "Siz (kadınları bırakıp) erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ve toplantılarınızda edepsizce şeyler yapıyorsunuz ha?.." Kavmi´nin cevabı, sadece: "Eğer doğrulardan isen, haydi Allâh´ın azâbını getir!" demeleri oldu. «Siz hâlâ erkeklere gidecek ve yolu kesecek ve toplantılarınızda çirkin şeyleri yapacakmısınız?» Artık (O´nun) kavminin cevabı, «Eğer sen sâdıklardan isen bize Allah´ın gazabını getir» demekten başka olmadı. 20 / 398
29-Ankebut Suresi

30.Ayet
قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ -30 (Lût) “Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et” dedi. Ya rab! dedi: ortalığı fesada veren bu kavme karşı bana nusrat ver Lût da: «Ey Rabbim !» dedi, «ortalığı fesada veren bu kavme karşı bana yardımda bulun.» (Lût): "Rabbim, şu bozguncu kavme karşı bana yardım et," dedi. Dedi ki: «Yarabbi! O müfsitler olan kavim üzerine bana nusret ver.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

31.Ayet
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ ۖ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ -31 Elçilerimiz (melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz, bu memleket halkını helâk edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler. Ve vaktâ ki elçilerimiz İbrahime müjde ile vardılar, haberin olsun dediler: biz bu karyenin ehalisini ihlâk edecekleriz çünkü onun ehalisi hep zalim oldular Ne vakit ki elçilerimiz İbrahim´e müjde ile geldiler, «doğrusu biz şu kasaba halkını yok edeceğiz ! Çünkü halkı zulüm (ve azgınlığı) sanat edinmişlerdir,» dediler. Elçilerimiz İbrâhim´e (oğlu olacağına dâir) müjdeyi getirdikleri zaman dediler ki: "Biz şu (Sodom) kenti(ni)n halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zâlim oldular." Vaktâ ki elçilerimiz, İbrahim´e müjde ile geldiler. Dediler ki: «Biz muhakkak şu kasabanın ahalisini helâk edeceğiz. Çünkü onun ahalisi, zalimler oldular.» 20 / 399
29-Ankebut Suresi

32.Ayet
قَالَ إِنَّ فِيهَا لُوطًا ۚ قَالُوا نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَنْ فِيهَا ۖ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ -32 İbrahim, “Ama orada Lût var” dedi. Onlar, “Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz, onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O, geri kalıp helâk edilenlerden olacaktır.” «Onda Lût var a» dedi, biz dediler: onda kim var idiğini pek âlâ biliriz, her halde onu ve ehlini kurtaracağız, ancak karısı ötekilerden oldu (Bunun üzerine) İbrâhim, «o kasabada Lût bulunuyor» dedi. Elçiler, «biz kasabada olanları çok iyi biliyoruz; karısı dışında Lût´u da aile efradını da mutlaka kurtaracağız. Karısına gelince, o, geride kalan (sapıklardan biridir» diye cevap verdiler. (İbrâhim) dedi: "Ama orada Lût var?" Dediler: "Biz orada kimin bulunduğunu daha iyi biliriz. Onu ve âilesini kurtaracağız. Yalnız karısı (azâbda) kalacaklardandır." Dedi ki: «Orada muhakkak ki, Lût vardır. Dediler ki: «Biz orada kim olduğunu daha iyi biliriz. Elbette O´nu ve ehlini kurtaracağız, karısı müstesna. O geride kalanlardan oldu.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

33.Ayet
وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ ۖ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ -33 Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, “Korkma, üzülme. Biz, seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O, geride kalıp helâk edilenlerden olacaktır.” Ve vaktâ ki elçilerimiz Lût´a çıkavardılar onlar yüzünden fenalaştı ve haklarında eli kolu daraldı, onlar da; korkma dediler ve keder etme, çünkü biz seni ve ehlini kurtaracağız ancak karın ötekilerden oldu Elçilerimiz Lût´a gelince, onların geliş sebebinden üzülüp fenalaştı ; eli kolu bağlanıp (göğsü) daraldı. Elçiler, «korkma ve üzülme ; biz mutlaka seni de, aile efradını da kurtaracağız, ancak eşini değil, o geride kalan (sapık ahlâksızlardandır!» dediler (de ona güven verdiler). Elçilerimiz Lût´a gelince (Lût) onlar yüzünden fenalaştı ve onlar hakkında arşını daraldı. (Melekler): "Korkma üzülme dediler, biz seni ve âileni kurtaracağız, yalnız karın kalacaklardan olmuştur." Ve o vakit ki, elçilerimiz Lût´a geldi. Onlar ile kederlendi ve onlar sebebiyle takatı darlaştı. Ve dediler ki: «Korkma ve mahzûn olma, şüphe yok ki, seni ve ehlini necâta erdireceğiz, yalnız zevcen müstesna. O geride kalanlardan oldu.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

34.Ayet
إِنَّا مُنْزِلُونَ عَلَىٰ أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ -34 Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap indireceğiz. Haberin olsun bu karye ehalisinin yapageldikleri fiskları yüzünden üzerlerine semadan bir feci azâb indireceğiz «Şüphen olmasın ki, biz bu kasaba halkı üzerine, yaptıkları çok çirkin ahlâksızlıktan dolayı gökten azâb indireceğiz.» "Biz yoldan çıkan şu ülke halkının üstüne gökten bir azâb indireceğiz." «Muhakkak ki biz, bu kasabanın ahalisi üzerine, yapmakta oldukları fıskları sebebiyle gökten müthiş bir azap indiricileriz.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

35.Ayet
وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَا آيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ -35 Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık. Ve celâlim hakkı için ondan bir âyet (bir nişane) bırakmışızdır ki teakkul edecek bir kavm için beyyine olsun And olsun ki biz, aklını kullanan bir millet için bu kasabada açık belge(ler) geriye bıraktık. Andolsun biz, aklını kullanan bir toplum için ondan, (harâb ettiğimiz o ülkeden) açık bir işâret bırakmışızdır. Andolsun ki, âkilâne düşünür bir kavim için oradan bir apaçık alâmet bırakmışızdır. 20 / 398
29-Ankebut Suresi

36.Ayet
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ -36 Medyen’e de kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber olarak gönderdik. Şu’ayb, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın” dedi. Medyene de kardeşleri Şuayb´ı, vardı dedi ki: ey kavmim, Allaha ıbadet edin de son güne ümid besleyin; müfsidlikle yeryüzünü berbad etmeyin Medyen´e de kardeşleri Şuâyb´ı (uyarıcı peygamber) gönderdik ; «ey kavmim» dedi, «Allah´a tapın, Âhiret gününe (oradaki mutluluğa) umut bağlayın ve sakın yeryüzünde fesâd çıkararak ortalığı karıştırmayın.» Medyen´e de kardeşleri Şuayb´i (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah´a kuluk edin, âhiret gününü umun, yeryüzünde karışıklık çıkarıp bozgunculuk yapmayın!" Ve Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: «Ey kavmim! Allah´a ibadet ediniz, son güne ümitvar olunuz. Ve yeryüzünde müfsitler olarak fesat çıkarmayınız.» 20 / 398
29-Ankebut Suresi

37.Ayet
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ -37 Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Buna karşı onu tekzib ettiler, derken onları o recfe tutuverdi de yurdlarında dizleri üstü çöke kaldılar Buna karşı onu yalanladılar. O sebeple onları şiddetli bir sarsıntı yakalayıverdi, derken kendi yurtlarında dizüstü çöküp kaldılar. Onu yalanladılar, bu yüzden onları (o müthiş) deprem yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar. Halbuki, O´nu tekzîp ettiler, artık onları şiddetli bir sarsıntı yakaladı da yurtlarında dizleri üzerine çöküvermiş kimseler olarak sabahladılar. 20 / 398
29-Ankebut Suresi

38.Ayet
وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ ۖ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ -38 Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi. Âde de, Semûde de ki size bunlar meskenlerinden belli olmaktadır, Şeytan onlara amellerini tezyin etmişti de kendilerini yoldan çevirmişti, halbuki gözleri açık adamlar idiler Âd ve Semûd´u da yok ettik. Gerçekten onların oturduğu yerlerin kalıntıları size açık ve ortadadır. Şeytan, onlara amellerini süslemişti de böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştu. Halbuki kendileri (az-çok) gözü açık kimseler idi. Âd ve Semûd´u da (helâk ettik). Bu, oturdukları yerlerden size belli olmaktadır. Şeytân onlara yaptıkları işleri süsleyip onları yoldan çıkardı. Oysa bakıp ibret alabilirlerdi (ama almadılar). Ve Âd ve Semûd (kavmini de helâk ettik). Muhakkak ki, sizin için onların oturmuş oldukları yerlerden (başlarına gelen felaketler) açıklanmıştır ve şeytan onların yaptıkları işleri süslü göstermiş de onları yoldan saptırmıştır. Halbuki, gözleri görür kimseler olmuşlardı. 20 / 398
29-Ankebut Suresi

39.Ayet
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ ۖ وَلَقَدْ جَاءَهُمْ مُوسَىٰ بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ -39 Kârûn’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da helâk ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı. Karuna ve Fir´avne ve Hamâne de, celâlim hakkı için onlara Musâ beyyinelerle geldi de onlar o yerde kibirlenib kafa tuttular, halbuki önüne geçecek değillerdi Karun´u, Fir´avn´ı ve Hâmân´ı da (inkâr ve azgınlıkları yüzünden) yok ettik. Sânım hakkı için Musâ onlara acık belgelerle (susturucu) mu´cizelerle geldi; fakat onlar, yeryüzünde büyüklük tasladılar (Hakk´ı kabul etmediler ve ona boyun eğmeyi gururlarına yediremediler). Halbuki (Allah´ı âciz bırakacak ve inecek azâbın) önüne geçebilecek değillerdi. Kaarûn´u, Fir´avn´ı, Hâmân´ı da (helâk ettik). Andolsun, Mûsâ onlara açık kanıtlar getirdi, fakat onlar o yerde büyüklük tasla(yıp âyetlerimizi kabule tenezzül etme)diler. Ama geçip gidecek, (elimizden kurtulacak) değillerdi. Ve Karun´u ve Fir´avun´u ve Hâmân´ı da (helâk ettik). Andolsun ki, onlara Mûsa beyyineler ile gelmişti. Fakat onlar yeryüzünde böbürlendiler. Halbuki, onlar (helâkin) önüne geçecek kimseler değildiler. 20 / 400
29-Ankebut Suresi

40.Ayet
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنْبِهِ ۖ فَمِنْهُمْ مَنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُمْ مَنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُمْ مَنْ أَغْرَقْنَا ۚ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ -40 Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah, onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. Hasılı her birini günahiyle yakaladık, kiminin başına bir taş yağdıran gönderdik, kimini sayha alıverdi, kimini yere geçirdik, kimini de garkettik, Allah onlara zulmetmiyordu ve lâkin kendi nefislerine zulmediyorlardı Bunlardan her birini günahı sebebiyle yakaladık : Kiminin üzerine şiddetli kasırga gönderip taş yağmuruna uğrattık ; kimini korkunç bir gürültü yakalayıp sarıverdi; kimini yere geçirdik ; kimini de (denizde) boğduk. Allah onlara zulmeder olmadı, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı. Nitekim hepsini günâhiyle yakaladık. Onlardan kiminin üstüne taş yağdıran bir fırtına gönderdik, kimini korkunç ses yakaladı, kimini yere batırdık, kimini de boğduk. Allâh onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı. Artık hepsini de kendi günahlarıyla yakaladık. Binaenaleyh onlardan bazıları üzerine bir rüzgâr gönderdik ve onlardan bazılarını şiddetli bir ses tutuverdi ve onlardan bazısını da yere batırdık ve onlardan kimisini de garkettik ve Allah onlara zulmeder olmadı. Fakat onlar kendi nefislerine zulmediciler oldular. 20 / 400
29-Ankebut Suresi

41.Ayet
مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا ۖ وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِ ۖ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ -41 Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi! Allahdan başka veliylere tutunanların meseli örümcek meseli gibidir: bir ev edinmiştir fakat evlerin en çürüğü de şübhesiz örümcek evidir, eğer bilselerdi Allah´ı bırakıp başka başka dostlar, sahipler edinenlerin misali, kendine yuva edinen örümceğin haline benzer ve gerçekten evlerin en hafif ve dayanıksızı örümceğin yuvasıdır. Bunu bir bilselerdi!. Allah´tan başka veliler edinenler, bir ev edinen örümceğe benzerler. Evlerin en gevşeği örümcek evidir, keşke bilselerdi. Allah´tan başka velîler ittihaz edenlerin meseli bir ev edinmiş olan örümceğin meseli gibidir. Ve şüphe yok ki, evlerin en çürüğü elbette ki, örümceğin evidir. Eğer bilir kimseler olsalar idi. 20 / 400
29-Ankebut Suresi

42.Ayet
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ -42 Şüphesiz Allah, onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını biliyor. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Her halde Allah biliyor ki onlar onun berîsinden nelere, ne gibi şeylere yalvarıyorlar, halbuki azîz odur, hakîm o Şüphesiz ki Allah, onların kendisinden başka nelere taptıklarını bilir. O, çok üstündür, çok güçlüdür, yegâne hikmet sahibidir. Allâh, onların kendisinden başka ne gibi şeylere yalvardıklarını bilir, O üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. Şüphe yok ki, Allah kendisinden başka neye ibadet ettiklerini bilir. Halbuki azîz, hakîm olan O´dur. 20 / 400
29-Ankebut Suresi

43.Ayet
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ ۖ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ -43 İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar. Hem bu meseller yok mu, biz onları insanlar için darbediyoruz, maamafih onlara âlimlerden maadasının aklı irmez Biz, işte bu misalleri insanlar için (gerçeği daha iyi anlasınlar diye) getiriyoruz. Bunları ancak ilim adamları düşünüp akleder. Biz bu misalleri insanlara anlatıyoruz ama onları, bilenlerden başkası düşünüp anlamaz. Ve şu misalleri ki, onları nâs için irâd ediyoruz. Maamafih onlara bilginlerden başkası akıl erdiremez. 20 / 400
29-Ankebut Suresi

44.Ayet
خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ -44 Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar için bir ibret vardır. Allah, o Semavât-ü Arzı (o yüksekleri ve aşağıyı) hakk ile halk etmiştir, elbette bunda mü´minler için bir âyet var Allah, gökleri ve yeri hakk ile (uyumlu, dengeli ve düzenli ölçüde ve plânda) yaratmıştır. Şüphesiz ki bunda inananlar için acık belge ve delil vardır. Allâh, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır. Allah Teâlâ, gökleri ve yeri hakka mukarin olarak yaratmıştır. Şüphe yok ki, bunda mü´minler için bir alâmet vardır. 20 / 400
29-Ankebut Suresi

45.Ayet
اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ ۖ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ ۗ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ -45 (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor. Sana vahyolunan kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl, sahih namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan nehyeder ve her halde Allahın zikri en büyük iştir ve Allah her ne işlerseniz bilir (Ey Peygamber!) Kitaptan sana vahyedileni oku; namazı kılmaya devam et; çünkü namaz cidden ahlâk dışı davranışlardan, (dine, akla ve sahîh örfe ters düşen) uygunsuz şeyden alıkoyar. Allah´ı anmak elbette cok büyüktür! Allah, neler İşlediklerinizi bilir. Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allâh´ı anmak, en büyük (ibâdet)tir. Allâh, ne yaptığınızı bilir. Kitaptan sana vahyedilmiş olanı tilâvet et ve namazı dosdoğru kıl. Şüphe yok ki namaz, hayasızlıklardan ve yaramaz şeylerden nehyeder. Ve elbette ki, Allah´ın zikri en büyüktür. Ve Allah ne yapar olduğunuzu bilir. 20 / 400
29-Ankebut Suresi

46.Ayet
وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ ۖ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَأُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ -46 İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O’na teslim olmuş kimseleriz.” Ehli kitâba en güzel olan suretden başkasıyle mûcadele de etmeyin ancak zulmedenler başka ve deyinki; biz, hem bize indirelene iyman ettik hem size indirilene ve bizim ilâhımızla sizin ilâhınız bir, şu kadar ki biz yalnız ona müslimiz Kitap Ehli olan (Yahudî ve Hıristiyan)larla —içlerinden zulmedenler dışında— ancak en güzel yoldan mücâdele edin. Deyin ki: «Bize indirilene de, size indirilene de inandık ; bizim tanrımız da, sizin tanrınız da birdir ve biz ancak O´na teslimizdir. Kitâp ehliyle, -haksızlık edenleri dışında- en güzel tarzda tartışın ve deyin ki: "Bize indirilene de size indirilene de inandık. Tanrımız ve tanrınız birdir, biz de O´na teslim olanlarız." Ve ehl-i kitap ile en ziyâde güzel sûretten başkasıyla mücadele etmeyin. Onlardan zulmedenler ise müstesna ve deyiniz ki: «Bize indirilmiş olana biz imân ettik ve bizim ilâhımız ile sizin ilâhınız birdir ve biz ancak O´na teslim olmuş olanlarız.» 20 / 401
29-Ankebut Suresi

47.Ayet
وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ ۚ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ -47 İşte böylece biz sana kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar (Kitap ehlinden çağdaşın olanlar)dan da ona inananlar vardır. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler. İşte sana böyle kitab indirdik, onun için kendilerine kitab verdiklerimiz ona iyman ederler, şunlardan da ona iyman eden var ve bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr eder İşte (ey Peygamber!) Sana böyle bir kitap indirdik. Kendilerine (daha önce) kitap verdiklerimizden gerçekçi ilim adamları) O´na inanırlar. Bunlar (putperest Araplar)dan da O´na inanan kimseler vardır. Bizim âyetlerimizi ancak inâdçı kâfirler inkâr eder. İşte böylece Kitabı sana da indirdik. Kendilerine Kitabı verdiklerimiz, ona inanırlar: Şunlardan (şu Araplardan) da ona inananlar vardır. Âyetlerimizi, kâfirlerden başkası inkâr etmez. Ve işte sana böylece kitabı indirdik. Artık kendilerine kitap vermiş olduklarımız ona imân ederler. Şunlardan da ona imân edecek olanlar vardır. Ve Bizim âyetlerimizi kâfirlerden başkası inkar etmez. 20 / 401
29-Ankebut Suresi

48.Ayet
وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ ۖ إِذًا لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ -48 Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi. Sen bundan evvel kitab okur değildin, hâlâ da elinde yazı yazmazsın öyle olsaydı mubtıller şübhelenebilirlerdi. (Ey Peygamber!) Sen bundan önce bir kitaptan okur değildin ve elinle de yazı yazar değildin ; öyle olsaydın bâtılı savunanlar şüpheye düşerlerdi. (Ey Muhammed) Sen bundan önce bir Kitap okumuyordun, elinle de onu yazmıyorsun. Öyle olsaydı o zaman (Allâh´ın sözlerini boşa çıkarmaya çalışan) iptalciler, kuşkulanırlardı. Ve sen ondan evvel hiçbir kitap okur olmadın ve sağ elin ile onu yazmadın. Öyle olsa idi elbette iptale çalışanlar, şüpheye düşmüş olurlardı. 20 / 401
29-Ankebut Suresi

49.Ayet
بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ -49 Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. Fakat o (Kur´an) kendilerine ılim verilmiş kimselerin sînelerinde parıldayan parlak âyetlerdir ve bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder Bilâkis Kur´ân, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerinde ışıl ışıl ışıldayan açık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak inâdçı zâlimler İnkâr eder. Hayır, o (sana vahyedilenler) kendilerine bilgi verilmiş olanların göğüslerinde bulunan açık açık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi, zâlimlerden başkası inkâr etmez. Hayır. O kendilerine ilim verilmiş kimselerin sinelerinde pek zahir olan âyetlerdir ve Bizim âyetlerimizi zalimlerden başkası inkar etmez. 20 / 401
29-Ankebut Suresi

50.Ayet
وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِنْ رَبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ -50 Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” Netekim ona rabbından âyetler indirilse ya dediler, de ki: o âyetler, hep Allahın ındindedir, ben ancak açık bir nezîrim Dediler ki: O´na (Muhammed´e) Rabbından birtakım mu´cizeler (veya başka başka âyetler de) indirilseydi ya ? De ki: Âyetler, mu´cizeler ancak Allah´ın yanındadır. Ben ise sadece açık bir uyarıcıyım. Dediler ki: "Ona Rabbinden âyetler indirilmeli değil miydi?" De ki: "Âyetler (mu´cizeler) Allâh´ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım." Ve dediler ki: «Onun üzerine Rabbinden âyetler indirilmiş olmalı değil mi idi?» De ki: «O âyetler ancak Allah´ın indindedir ve ben ancak bir apaçık nezirim.» 20 / 401
29-Ankebut Suresi

51.Ayet
أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ -51 Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. Yetişmedi mi daha onlara ki sana kitab indirdik, karşılarında okunup duruyor? Şübhesiz ki onda iyman edecek bir kavm için muhakkak bir rahmet ve ilâhî bir ıhtar var Bizim sana indirdiğimiz Kitab´ın onlara karşı okunması kendilerine yetmiyor mu ? Şüphesiz ki bunda imân eden bir millete rahmet ve öğüt vardır. Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır. Onlara kafi gelmedi mi ki, şüphesiz Biz senin üzerine kitabı indirdik, onlara karşı tilâvet olunmaktadır. Muhakkak ki, onda imân eden bir kavim için elbette bir rahmet ve bir nasihat vardır. 20 / 401
29-Ankebut Suresi

52.Ayet
قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا ۖ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ -52 De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir. Batıla inanıp Allah’ı inkâr edenler var ya; işte onlar asıl ziyana uğrayanlardır.” De ki benimle sizin aranızda şâhid, Allah yeter, o Göklerde ve Yerde ne varsa bilir, bâtıla iyman edip de Allaha küfredenler, işte onlardır hep husrâna düşenler De ki: Aramızda şâhid olarak Allah yeter; O göklerde ve yerde olanları bilir. Bâtıla inananlar ve Allah´ı inkâr edenler var ya, işte onlar zarara uğrayanlardır. De ki: "Benimle sizin aranızda şâhid olarak Allâh yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir. Bâtıla inanıp Allah´a karşı nankörlük edenler, işte ziyana uğrayacaklar onlardır." De ki: «Benimle sizin aranızda Allah Teâlâ´nın şahit olması kifâyet eder. Göklerde ve yerde ne olduğunu bilir. Ve o kimseler ki, bâtıla inanmışlar ve Allah´ı inkar etmişlerdir. İşte hüsrâna düşmüş olanlar, ancak onlardır.» 20 / 401
29-Ankebut Suresi

53.Ayet
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -53 Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. (Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara mutlaka gelirdi. Onlar farkında değillerken kendilerine ansızın elbette gelecektir. Bir de senden acele azâb istiyorlar, eğer müsemmâ bir ecel olmasa idi o azab onlara muhakkak gelmişti ve elbette o kendilerine gelecek, şuurları olmıyarak ansızın gelecek Senden azâbın hemen İnmesini isterler. Eğer belirlenmiş bir vakit olmasaydı, azâb onlara hemen gelirdi ve elbette farkına varmadıkları halde (bir gün) azâb kendilerine gelecektir. Senden azâbı çabuk istiyorlar. Eğer (azâb için) belirtilmiş bir süre olmasaydı, onlara hemen azâb gelirdi. Fakat hiç farkına varmadıkları bir sırada o, kendilerine ansızın gelecektir. Ve senden azabı alelacele isterler. Eğer muayyen bir akit olmasa idi elbette onlara azap geliverirdi. Ve muhakkak ki, onlara kendileri farkında olmaksızın gelecektir. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

54.Ayet
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ -54 (54-55) Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın” diyecektir. Senden acele azab istiyorlar, halbuki Cehennem kâfirleri kuşatıp duruyor Senden azâbın acele gelmesini istiyorlar, (aceleye gerek yok). Cehennem zaten kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. Cehennem o nankörleri kuşatmış iken, onlar hâlâ senden azâbı çabuk istiyorlar. Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Halbuki, cehennem o kâfirleri elbette kuşatmış bulunmaktadır. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

55.Ayet
يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -55 (54-55) Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah, onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın” diyecektir. O gün ki azâb onları hem üstlerinden hem ayakları altından saracak da tadın bakalım neler yapıyordunuz buyuracak O gündeki azâb, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından çevirip kaplayacak ve «yaptıklarınıza karşılık (azabı) tadın !» denilecek. O gün azâb, onları üstlerinden, ayaklarının altından örter ve (Allâh onlara): "Yaptığınız işleri tadın!" der. O gün azap, onları üstlerinden ve ayakları altından saracaktır ve, «Neler neler yapar olduğunuz şeyi tadın!» diyecektir. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

56.Ayet
يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ -56 Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. O hâlde, ancak bana kulluk edin. Ey benim iyman eden kullarım! Haberiniz olsun benim Arzım geniştir, o halde bana ıbadet edin o halde bana Ey imân eden kullarım! Elbette benim (size hazırladığım) yeryüzü geniştir ve ancak bana ibâdet edin. Ey inanan kullarım, benim arzım geniştir, bana kulluk edin. Ey imân eden kullarım! Şüphe yok ki, Benim arzım geniştir. Binaenaleyh Bana ibadet ediniz. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

57.Ayet
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ -57 Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. Her nefis, ölümü tadacak, sonra döndürülüp bize getirileceksiniz Her canlı ölümü tadacaktır. Sonra da bize döndürüleceksiniz. Her can, ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. Her nefs ölümü tadıcıdır, sonra da Bize döndürüleceksinizdir. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

58.Ayet
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ -58 İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir! Ve iyman edip salih salih ameller yapmış olanlar, elbette onları Cennetin altlarından ırmaklar akan şehnişînlerine yerleştireceğiz, o halde ki orada ebedî kalacaklar, ne güzeldir ecri o işgörenlerin İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları gerçekten altlarından ırmaklar akan içinde devamlı kalacakları Cennet´in yüksek (hoş manzaralı) kısımlarına yerleştireceğiz. (İyi-yararlı) amelde bulunanların mükâfatı ne güzeldir! İnanıp iyi işler yapanları, cennette, altlarından ırmaklar akan yüksek odalara yerleştiririz. Orada ebedi kalırlar. Çalışanların ücreti ne güzeldir! Ve o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, elbette ki onları cennetten altlarından ırmaklar akan yüksek makamlara içlerinde ebedîyyen kalmak üzere yerleştireceğiz. İyi amellerde bulunanların mükâfaatı ne kadar güzeldir. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

59.Ayet
الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ -59 Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir. Ki sabretmişlerdir ve yalnız rablarına dayanırlar Onlar (Dünya´da hem küfrün saldırısına, hem ibâdetin devamına) sabredip Rablarına güvenir ve dayanırlar. Onlar ki sabrettiler ve Rabblerine dayanmaktadırlar O zâtlar ki, sabrettiler ve Rablerine tevekkülde bulundular. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

60.Ayet
وَكَأَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ -60 Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Öyleya nice hayvanlar var rızkını taşıyamaz, Allah onlara da rızk veriyor size de, o öyle semi´ öyle alîm Hayvanlardan nicesi var ki, kendi rızıklarını (sağlayıp) taşıyamazlar. Allah onlara da rızık veriyor, size de. O, işiten ve bilendir. Nice canlı var ki rızkını taşıyamaz, onları da sizi de Allâh besler. O, işitendir, bilendir. Ve (yeryüzünde) yürüyen nice hayvanlar vardır ki, rızkını yüklenmiş olmaz. Onları da sizleri de Allah Teâlâ merzûk eder. Ve o, bihakkın işiticidir, bilicidir. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

61.Ayet
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ -61 Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar? Celâlim hakkı için sorsan onlara: kim o Gökleri ve Yeri yaratıb Şems-ü Kameri teshir etmiş? Elbette şübhesiz Allah derler, o halde nasıl çevriliyorlar? Onlara, «gökleri ve yeri kim yaratmıştır; Güneş´i ve Ay´ı belli ölçü ve düzende tutup buyruk altına kim almıştır?» diye sorsan, «Allah...» diyecekler. O halde (Hak´tan) nasıl çevriliyorlar?! Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim (sizin yararınıza) boyun eğdirdi?" desen; "Allâh", derler. O halde nasıl Allâh´ın (birliğinden) döndürülüyorsunuz? Andolsun ki, eğer onlara sorsan ki, «Gökleri ve yeri kim yarattı ve güneşi ve kameri kim musahhar kıldı?» Elbette diyeceklerdir ki, «Allah.» O halde nasıl çevriliyorlar? 20 / 402
29-Ankebut Suresi

62.Ayet
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ -62 Allah, kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Allah, kullarından dilediğine rızkı serer de kısar da ona şübhesiz Allah her şey´e alîm Allah, rızkı kullarından dilediğine genişletir, hem de kısıp daraltır. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilendir. Allâh kullarından dilediğine rızkı açar da, kısar da. Şüphesiz Allâh, her şeyi bilendir. Allah, rızkı kullarından dilediğine yayar da ve onun için darlaştırır da. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bihakkın bilendir. 20 / 402
29-Ankebut Suresi

63.Ayet
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۚ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ -63 Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar. Celâlim hakkı için yine sorsan onlara: kim o Semâdan peyderpey bir su indirip de Arza ölümünden sonra onunla hayat vermekte? Elbette şübhesiz Allah diyecekler, «elhamdulillah» de, fakat onların ekserisi aklı ermezlerdir Yine onlara: «Kim gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltir ?» diye sorsan, «Allah...» derler. De ki: Hamd Allah´a mahsustur (övülmeğe hep O lâyıktır). Ne var ki (insanların) çoğu bunu akletmezler. Onlara: "Kim gökten suyu indirip de ölmüş olan yeri onunla diriltti?" diye sorsan; "Allâh", derler. De ki: "Hamd (övgü), Allah´a lâyıktır." Doğrusu çokları düşünmezler. Andolsun ki, eğer onlara, «Gökten suyu kim indirdi de onunla yeri ölümünden sonra diriltti?» diye sorsanız, elbette derler ki: «Allah.» De ki: «Hamd Allah´a mahsustur. Fakat onların ekserisi, akıl erdiremezler.» 20 / 402
29-Ankebut Suresi

64.Ayet
وَمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ ۚ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ -64 Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! Bu Dünya hayat bir eğlence ve oyundan ıbaret ve hakıkaten son yurd (dâr-ı Âhıret) işte halîs hayat o amma bilselerdi Bu Dünya hayatı bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu ise gerçek hayatın kendisidir. Bunu bir bilselerdi!. Bu dünyâ hayâtı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu, işte asıl hayât odur (asıl yaşanacak yer orasıdır), keşke bilselerdi! Bu dünya hayatı bir eğlenceden ve bir oyundan başka değildir. Ve hakikaten ahiret yurdu ise elbette ki, daimi hayat odur, eğer bilecekler olsalar idi. 20 / 403
29-Ankebut Suresi

65.Ayet
فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ -65 Gemiye bindikleri zaman dini Allah’a has kılarak O’na dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah’a ortak koşuyorlar. Baksan a gemiye bindiklerinde dini Allaha halîs kılarak ona muhlisâne duâ ederler de derken kendilerini karaya çıkardı mı derhal şirke koyulurlar Gemiye bindikleri zaman, dini dindarlığı Allah´a has kılarak samimiyetle O´na duâ edip yalvarırlar. Kendilerini kurtarıp karaya çıkarınca bir de bakarsın onlar (Allah´a) ortak koşarlar. Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah´a hâlis kılarak O´na yalvarırlar. Fakat (Allâh) onları salimen karaya çıkarınca hemen (O´na) ortak koşarlar. Vaktâ ki onlar gemiye binmiş olurlar, dini Allah´a tahsis etmek sûretiyle muhlisane duada bulunurlar. Vaktâ ki, onları selâmetle karaya çıkardı mı, o vakit hemen şirke düşerler. 20 / 403
29-Ankebut Suresi

66.Ayet
لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ -66 Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler. Ki kendilerine verdiğimiz ni´mete nankörlük etsinler ve hayattan zevk alsınlar diye, fakat ileride bilirler Böylece kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı nankörlük etsinler ve bir süre yararlanıp geçinsinler ; ileride (bunun nasıl bir kötülük ve şuursuzluk olduğunu) bilecekler. Ki kendilerine verdiğimiz (ni´metler)e nankörlük etsinler ve (şu geçici hayâtta) zevk içinde yaşasınlar. Ama yakında (gerçeği) bileceklerdir. Kendilerine verdiğimiz şeye nankörlük etsinler ve istifadede bulunsunlar diye. Fakat yakında bileceklerdir. 20 / 403
29-Ankebut Suresi

67.Ayet
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ ۚ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ -67 Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? Ya görmedilerde mi biz bir Harem yapmışız, emniyyet içinde, halbuki etraflarında nas çarpılıp kapılıyor, artık bâtıla inanıyorlar da Allahın nı´metine küfran mı ediyorlar? Görmediler mi ki, çevrelerindeki ve civarlarındaki insanlar kapılıp (malları) yağma edilirken, biz (Mekke´yi) güven verici bir Harem yaptık. Onlar hâlâ batıla inanıyor, Allah´ın nîmetini inkâr mı ediyorlar ?! Görmediler mi çevrelerinde insanlar kaçırılırken biz (kendi şehirleri Mekke´yi), güvenli, dokunulmaz bir bölge yaptık? Hâlâ bâtıla inanıp Allâh´ın ni´metine nankörlük mü ediyorlar? Ya görmediler mi ki, Biz emniyete nâil bir harem yapmışızdır, halbuki, nâs onların çevresinden zorla kapılmaktadır. Artık bâtıla mı imân ediyorlar ve Allah´ın nîmetine mi nankörlükte bulunuyorlar? 20 / 403
29-Ankebut Suresi

68.Ayet
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ -68 Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok? Allaha karşı bir yalanı iftira eden yâhud hak kendine gelince yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Cehennemde değil midir ancak kâfirlerin yeri? Allah´a karşı yakışıksız isnadda bulunup yalan uyduran veya hakk (olan Kur´ân ve Peygamber) kendisine gelince O´nu yalan sayandan daha zâlim kim vardır? Cehennem´de kâfirlere bir konak yok mudur?. Uydurduğu yalanı Allâh´ın üzerine atan veya kendisine gelen gerçeği yalanlayandan daha zâlim kimdir? Kâfirlerin durağı cehennemde değil midir? Ve daha zalim kim vardır, o kimseden ki, Allah´a karşı yalan yere iftirada bulunmuştur. Veya kendisine geldiği zaman hak şeyi tekzîp etmiştir. Cehennemde kâfirler için bir duracak yer yok mudur? 20 / 403
29-Ankebut Suresi

69.Ayet
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ -69 Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir. Bizim uğurumuzda mücahede edenlere gelince elbette biz onlara yollarımızı gösteririz ve şübhesiz ki Allah her halde muhsinlerle beraberdir Bizim hoşnudluğumuz doğrultusunda mücâdele edenleri elbette yollarımıza iletiriz. Şüphesiz ,ki Allah iyiliği, güzelliği huy edinenlerle beraberdir. Ama biz(im uğrumuz)da cihâd edenleri biz, elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allâh, iyilik edenlerle beraberdir. Ve o kimseler ki Bizim uğrumuzda mücâhedede bulundular, elbette onları Bizim yollarımıza hidâyet ederiz ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ elbette muhsin olanlar ile beraberdir. 20 / 403
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014