KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİ 12. CÜZÜ AYET VE MEALLERİ SΙRASΙNA GÖRE SΙRALAMA
CÜZLER

1. CÜZ

2. CÜZ

3. CÜZ

4. CÜZ

5. CÜZ

6. CÜZ

7. CÜZ

8. CÜZ

9. CÜZ

10. CÜZ

11. CÜZ

12. CÜZ

13. CÜZ

14. CÜZ

15. CÜZ

16. CÜZ

17. CÜZ

18. CÜZ

19. CÜZ

20. CÜZ

21. CÜZ

22. CÜZ

23. CÜZ

24. CÜZ

25. CÜZ

26. CÜZ

27. CÜZ

28. CÜZ

29. CÜZ

30. CÜZ

SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
11-Hud Suresi

6.Ayet
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا ۚ كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ -6 Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. Yerde hiç bir debelenen de yoktur ki rızkı Allaha âid olmasın, o onun karar ettiği yeri de bilir, emanet bulunduğu yeri de, hepsi açık bir kitabdadır Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a ait olmasın. Onların yerleştikleri yeri de, tevdi´ edildikleri yeri de bilir. Bunların hepsi açık kitâbdadır. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah´a âit olmasın. (Allâh) onun durduğu ve emânet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır. Ve yeryüzünde hiçbir yürüyen hayat sahibi yoktur ki, illâ onun rızkı Allah Teâlâ´ya aittir. Ve onun duracağı yeri de, emanet bırakılacak yeri de bilir. Hepsi de apaçık bir kitaptadır. 12 / 221
11-Hud Suresi

7.Ayet
وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۗ وَلَئِنْ قُلْتَ إِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ -7 O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için, henüz Arş´ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratandır. Böyle iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar “Mutlaka bu, apaçık bir büyüdür” derler. Hem o odur ki Gökleri ve yeri altı günde yarattı, Arşı, su üstünde idi, hanginiz daha güzel amel yapacaksınız diye sizi imtihan meydanına çıkarmak için, böyle iken alimallah, «siz öldükten sonra ba´solunacaksınız» dersen küfredenler mutlak şöyle derler: «bu apaçık bir aldatmadan başka bir şey değil» O sizi denemek, hanginizin amelinin daha güzel olduğunu ortaya çıkarmak için gökleri ve yeri altı gün (devir)de yarattı ki Arş´ı da su üstünde idi. Eğer onlara, öldükten sonra dirilip kalkacaksınız, diyecek olsan, o küfredenler, «elbette bu açık bir sihirden başkası değildir!» diyecekler. Gökleri ve yeri altı günde yaradan O´dur. O zaman Arş´ı su üzerinde idi. (Bu kâinâtı yarattı) Ki, hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin. Böyle iken yine sen: "Öldükten sonra diriltileceksiniz" desen, inkâr edenler, mutlaka: "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir." derler. Ve O, O´dur ki (o Hâlik-ı Azîm´dir ki) gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır ve O´nun Arş´ı su üzerinde idi. Hanginizin amelce daha güzel olduğunuzu imtihan için (yaratmıştır). Ve eğer sen desen ki: «Siz öldükten sonra şüphe yok ki, yine diriltileceksinizdir.» Elbette ki kâfir olanlar diyeceklerdir ki: «Bu bir apaçık büyüden başka değildir.» 12 / 221
11-Hud Suresi

8.Ayet
وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَىٰ أُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ ۗ أَلَا يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ -8 Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da mutlaka “Onu ne alıkoyuyor?” derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün, kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur. Ve eğer ilerideki sayılı bir müddete kadar kendilerinden azâbı te´hır edersek o vakıt da mutlak şöyle derler: onu ne men´ediyor? O, onlara geleceği gün kendilerinden çevrilecek değildir, ve o istihzâ ettikleri şey, kendilerini sarmış bulunacaktır Şayet azabı onlardan sayılı bir süreye kadar geciktirecek olsak, «onu engelleyip alıkoyan nedir?» diyecekler. Bilin ki azâb onlara geldiği gün, artık kendilerinden çevrilecek değildir ve alaya aldıkları şey onları iyiden iyiye kuşatacaktır. Andolsun onlardan azâbı sayılı bir ümmete (belli bir süreye) ertelesek, "Onu tut(up bize gelmesine engel ol)an nedir?" derler. İyi bilin ki, o (azâb) başlarına geldiği gün, bir daha onlardan geri çevrilmez ve alay ettikleri şey, kendilerini kuşatmış olur. Ve andolsun ki, eğer onlardan azabı sayılı bir müddete kadar geri bırakacak olsak elbette diyeceklerdir ki: «Onu men eden nedir?» Haberiniz olsun ki, onlara geleceği gün, kendilerinden bertaraf edilecek değildir ve kendisiyle istihzâda bulundukları şey, onları ihata edecektir. 12 / 221
11-Hud Suresi

9.Ayet
وَلَئِنْ أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُ إِنَّهُ لَيَئُوسٌ كَفُورٌ -9 Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir. Ve şayed insana tarafımızdan bir rahmet tattırır sonra da onu ondan alıverirsek şüphesiz ki o çok me´yustur, nankördür İnsana kendi tarafımızdan bir rahmet tattırdıktan sonra, onu ondan çekip alırsak, (bir de bakarsın ki) o çok umutsuz ve çok nankördür. Eğer biz insana, bizden bir rahmet taddırsak da sonra onu kendisinden çekip alsak, hemen o, umutsuzluğa düşer, nankör olur. Ve eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu ondan çekip alırsak şüphe yok ki o elbette çok me´yustur, nankördür. 12 / 221
11-Hud Suresi

10.Ayet
وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ نَعْمَاءَ بَعْدَ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّئَاتُ عَنِّي ۚ إِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌ -10 Ama kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak mutlaka, “Kötülükler benden gitti” diyecektir. Çünkü o, şımarık ve böbürlenen biridir. Ve şâyed ona dokunan bir zarruretten sonra bir saadet tattırıverirsek, her halde benden bütün seyyiat gitti der ve şüphesiz sevinir öğünür Eğer kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra nîmet tattırsak, and olsun ki o, «sıkıntılar ve kötülükler benden ayrılıp gitti» der. Şüphesiz ki o (bu durumda) çokça sevinir ve böbürlenir. Ve eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir ni´met taddırsak, mutlaka: "Kötülükler benden gitti" der, sevinir, övünür. Ve eğer ona isabet eden bir zahmetten sonra bir nîmet tattırırsak elbette der ki: «Benden bütün kötülükler gidiverdi.» Şüphe yok ki, O bu halde pek sevinen, çok öğünendir. 12 / 221
11-Hud Suresi

11.Ayet
إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ -11 Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. Ancak her iki halde sabredib salih salih ameller işliyenler başka, işte onlar için bir mağrifet ve büyük bir ecir var Ancak sabredip güzel-yararlı amellerde bulunanlar böyle değildirler. İşte bunlara bağışlanma ve büyük mükâfat vardır. Ancak sabredip iyi işler yapanlar böyle değildir. İşte onlar için mağfiret ve büyük mükâfât vardır. Sabredenler ve sâlih amellerde bulunanlar ise müstesna. İşte onlar var ya. Onlar için mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat vardır. 12 / 221
11-Hud Suresi

12.Ayet
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَىٰ إِلَيْكَ وَضَائِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَنْ يَقُولُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ جَاءَ مَعَهُ مَلَكٌ ۚ إِنَّمَا أَنْتَ نَذِيرٌ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ -12 (Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir. Şimdi ihtimal ki sen «ona bir hazine indirilse ya veya beraberindeki bir melek gelse ya» diyorlar diye göğsün daralarak sana vahyolunanın ba´zısını bu sebeble terkedecek olursun, fakat sen sırf bir nezîrsin. Allah ise, her şey´e karşı vekîl. Onların O´na (sapık inkarcıların Peygamber´e) bir hazine indirmeli değil miydi veya onunla beraber bir melek gelmeli değil miydi ? demelerinden neredeyse sana vahyolunanın bir kısmını terkeder gibi oluyorsun ve bu sebeple göğsün daralıyor. (Unutma ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise, her şeyi düzenleyen, koruyan tek güven kaynağıdır. Herhalde sen: "Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?" demelerinden ötürü, sana vahyolunanın bir kısmını bırakacaksın ve bununla göğsün sıkılacak; ama sen sadece bir uyarıcısın (böyle sözlere aldırma), her şeye vekil olan Allah´tır. İmdi sen ihtimal ki, «Onun izerine bir hazine indirilmeli veya onunla beraber bir melek gelmeli mi idi?» demelerinden dolayı sana vahyolunanların bazısını terkedici ve onunla göğsün daralır bulunacaksın. Sen ancak bir nezirsin. Allah Teâlâ ise her şey üzerine vekildir. 12 / 221
11-Hud Suresi

13.Ayet
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -13 Yoksa “onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.” Yoksa, onu kendi uydurdu mu diyorlar? Öyle ise, de!; haydin onun gibi uydurma on sûre getirin, Allahdan başka gücünüzün yettiğini de çağırın, eğer doğru söylüyorsanız bunu yaparsınız Yoksa Kur´ân´ı O mu uydurdu diyorlar ? De ki: Öyle ise haydi onun gibi uydurma on sûre getirin ve sözünüzde doğrulardan iseniz, Allah´ tan başka gücünüzün yettiği (kadar) kimseleri (de yardımınıza) çağırın. Yoksa, "O´nu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre getirin; eğer doğru iseniz Allah´tan başka, çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu yapın)!" Yoksa, «O´nu kendisi uydurdu?» mu diyorlar? De ki: «Onun mislinden on sûre uydurmalar olarak getiriniz, Allah Teâlâ´dan başka gücünüz yettiği kimseleri de davet ediniz, eğer sâdık kimseler oldunuz ise.» 12 / 222
11-Hud Suresi

14.Ayet
فَإِلَّمْ يَسْتَجِيبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا أُنْزِلَ بِعِلْمِ اللَّهِ وَأَنْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَهَلْ أَنْتُمْ مُسْلِمُونَ -14 Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz? Yok eğer bunun üzerine size cevab veremedilerse artık bilin ki o ancak Allahın ılmiyle indirilmiştir ve ondan başka ilâh yoktur, nasıl artık teslim ediyor müsliman oluyorsunuz değil mi? Eğer sizin (bu önerinize) olumlu cevap vermezlerse, bilin ki O, Allah´ın ilmiyle donatılarak indirilmiştir. O´ndan başka hiçbir ilâh yoktur, ancak O vardır. Artık siz teslimiyet gösterip İslâm´ı kabul etmez misiniz? Eğer size cevap veremedilerse bilin ki (o) Allâh´ın bilgisiyle indirilmiştir ve O´ndan başka tanrı yoktur. Nasıl, artık müslüman oldunuz mu? İmdi size cevap vermezlerse artık biliniz ki, şüphesiz Allah Teâlâ´nın ilmiyle indirilmiştir ve O´ndan başka bir mâbûd yoktur. Binaenaleyh siz müslümanlar mısınız? 12 / 222
11-Hud Suresi

15.Ayet
مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لَا يُبْخَسُونَ -15 Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar. Her kim Dünya hayatı ve ziynetini murad ederse biz, onlara amellerini Dünyada tamamen öderiz, ve bu babda kendilerine densizlik yapılmaz Dünya hayatını, onun süs ve şatafatını isteyenlere, Dünya´da işlediklerinin karşılığını tastamam veririz ve onlar burada bir zarara ve eksikliğe de uğratılmazlar. Kimler dünyâ hayâtını ve süsünü isterse onlara oradaki amellerin(in karşılığın)ı tam veririz ve onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Her kim dünya hayatını ve onun ziynetini dilerse onlara da dünya amellerini tamamen öderiz ve onlar orada bir eksikliğe uğratılmazlar. 12 / 222
11-Hud Suresi

16.Ayet
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ إِلَّا النَّارُ ۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ -16 İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir. Fakat onlar Âhırette öyle olurlar ki kendilerine ateşten başka bir şey yoktur ve orada işledikleri bütün iyilikler heder olmuştur ve bütün yaptıkları boştur İşte bunlar, öyle kimselerdir ki, Âhiret´de kendilerine ateşten başkası yoktur. Dünya´da işledikleri boşa gitmiştir ve yaptıklarının hepsi de değersiz ve anlamsızdır. Ama onlar öyle kimselerdir ki âhirette onlar için ateşten başka bir şey yoktur ve yaptıklarının hepsi orada boşa çıkmıştır, amelleri hep bâtıl olmuştur! Onlar o kimselerdir ki, onlar için ateşten başkası yoktur. Ve işlemiş oldukları şeyler orada beyhude bulunmuştur ve bütün işledikleri bâtıl olmuştur. 12 / 222
11-Hud Suresi

17.Ayet
أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ أُولَٰئِكَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۚ وَمَنْ يَكْفُرْ بِهِ مِنَ الْأَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُ ۚ فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِنْهُ ۚ إِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ -17 Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan (Kur’an’dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir. İşte bunlar ona (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar. Ya onlara benzer mi? artık o kim rabbından bir beyyine üzerinde bulunmuş hem bunu ondan bir şâhid ta´kıb ediyor hem de önünden bir imam ve rahmet olarak Musânın kitabı var, işte bunlar ona iyman ederler, hiziblerden her kim de ona küfrederse artık ateş onun mev´ıdidir, sakın bunda şüpheye düşme, çünkü bu haktır rabbındandır ve lâkin nâsın ekserisi iymana gelmezler Rabbinden açık bir belge üzere olan ve onu, yine Rabbinden bir şâhid izleyen ve önünde de bir önder ve rahmet ölçüsü olan Musa´nın kitabı bulunan kimse, (sadece dünyalık isteyen ve şöhret peşinde koşan) gibi midir ? İşte bunlar Kur´ân´a inanırlar. Hangi zümre de onu inkâr eder, tanımazlık yaparsa, ateş onun va´dolunmuş yeridir. Ve sakın bu hususta şüpheci olma ! Çünkü Kur´ân Rabbinden (inen) hakkın-gerçeğin kendisidir. Ne var ki insanların çoğu inanmazlar. Hiç böyleleri, şu kimse gibi olur mu ki, o Rabbinden bir delil üzerinde bulunur, ayrıca O´ndan bir şâhid de onu takib eder. O(Hak şâhidi Kur´a)n´dan önce de bir önder ve rahmet olarak Mûsâ´nın Kitabı var. İşte onlar O(Kur´â)n´a inanırlar. Topluluklardan kim onu inkâr ederse, onun yeri ateştir! O(Kur´â)n´dan hiç kuşkun olmasın. Muhakkak o, Rabbinden gelen gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar. İmdi Rabbinden bir açık delil üzere olan ve onun tarafından bir şahid takip eden ve onun evvelinden de Mûsa´nın bir rehber ve rahmet olarak bulunan zât (dünya hayatını ve ziynetini dileyip duran kimse gibi olur mu?) O zâtlar O´na imân ederler. Ve muhtelif tâifelerden her kim onu inkâr ederse o kimselerinde vaadedilmiş olan yeri cehennemdir. Artık ondan bir şüphede bulunma. Şüphe yok ki, o Rabbinden bir haktır, velâkin insanların ekserisi imân etmezler. 12 / 222
11-Hud Suresi

18.Ayet
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا ۚ أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ ۚ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ -18 Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir. Hem bir yalanı Allaha iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar rablarına arzolunacaklar, şâhidler de şöyle diyecekler: tâ şunlar rablarına karşı yalan söyliyenler, haberiniz olsun Allahın lâ´neti zalimler üstüne Allah´a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir ? işte böyleleri Rablerinin huzuruna çıkarılırlar ; şâhidler de «Rablarına karşı yalan uyduranlar işte bunlardır I» derler. Haberiniz olsun ki, Allah´ın laneti zâlimleredir. Allah´a yalan uyduranlardan daha zâlim kim olabilir? Onlar Rablerine sunulacaklar. Şâhidler de: "İşte Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır!" diyecekler. İyi bilin ki Allâh´ın la´neti zâlimlerin üzerinedir. Daha zalim kimdir o kimseden ki, bir yalanı Allah Teâlâ´ya iftira etmiş olur? Onlar Rablerine arzedileceklerdir ve şahitler de diyeceklerdir ki: «İşte Rablerine karşı yalanlarda bulunanlar onlardır. Haberiniz olsun ki, Allah Teâlâ´nın lâneti zalimler üzerinedir.» 12 / 222
11-Hud Suresi

19.Ayet
الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ -19 Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir. Onlar ki Allah yolundan men´ederler ve onu eğriltmek isterler, hem de Âhıreti onlar münkirdirler O zâlimler ki, Allah´ın yolundan alıkorlar, onu eğri göstermek isterler. Bunlar, evet bunlardır Âhiret´i inkâr edenler. Onlar ki Allâh´ın yoluna engel olurlar ve onu eğriltmek isterler ve onlar, (evet) onlar, âhireti de tanımazlar. Onlar ki, Allah Teâlâ´nın yolundan (nâsı) men´e çalışırlar. Ve onun (o yol) için eğrilik isterler ve onlar (evet) onlar ahireti münkirdirler. 12 / 222
11-Hud Suresi

20.Ayet
أُولَٰئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ۘ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُ ۚ مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ -20 Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı. Bunlar Arzda âciz bırakacak değillerdir, kendilerini Allahdan kurtaracak bir hâmileri de yoktur, onlara azâb katlanacaktır, hem işitmeğe tahammül edemiyorlardı hem de görmüyorlardı Bunlar yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakıcı da değillerdir ve Allah´ tan başka kendilerine dostluk elini uzatacak (kendilerine sahip çıkacak) kimseleri de yoktur. Onlara azâb kat kat olup katmerleşecek. Aslında onlar ne (hakk´ın sesini) işitmeye güc getirebilmişlerdi, ne de (gerçeği) görebilmişlerdi. Onlar dünyâda Allâh´ı âciz bırakacak değillerdir. Ve onların Allah´tan başka dostları da yoktur. Onlar için azâb kat kat yapılır. Çünkü (gerçeği) işitmeğe tahammül edemezlerdi ve (onu) görmezlerdi. Onlar yerde aciz bırakır kimseler olmamışlardır. Ve onlar için Allah Teâlâ´nın gayrı yardımcılarından da yoktur. Onlar için azap, kat kat olacaktır. Onlar işitmeğe tahammül eder olmamışlardı ve görür kimseler de olmamışlardı. 12 / 223
11-Hud Suresi

21.Ayet
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ -21 İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir. İşte bunlar kendilerine yazık etmiş kimselerdir ve o iftira ettikleri uydurmaları hep kendilerinden gâib olup gitmişlerdir İşte bunlar kendilerine yazık edenlerdir ve uydurdukları şeyler (putlar ve benzeri uydurma ilâhlar) de kendilerine yan çizip gitmiştir. İşte onlar canlarını ziyana sokan kimselerdir. Ve uydurdukları şeyler, kendilerinden kaybolup gitmiştir. İşte onlar o kimselerdir ki, kendi nefislerine yazık etmişlerdir. Ve onlardan iftira eder oldukları şeyler de gaib olup gitmiştir. 12 / 223
11-Hud Suresi

22.Ayet
لَا جَرَمَ أَنَّهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ -22 Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. Şüphe yok bunlar Âhirette en ziyade husran çekenlerdir Şüphe yok ki, Âhiret´te de zarara uğrayanlar onlardır. Elbette âhirette en çok ziyana uğrayanlar onlardır. Şüphe yok ki, ahirette en ziyâde hüsrâna uğrayanlar onlardır. 12 / 223
11-Hud Suresi

23.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَخْبَتُوا إِلَىٰ رَبِّهِمْ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ -23 İman edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince, işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Fakat iyman edip salih salih ameller yapanlar ve mevlâlarına edeb ve ıtmi´nan ile itaatkâr olanlar işte bunlar eshabı Cennet hep orada muhalleddirler Onlar ki, imân edip iyi-yararlı amellerde bulundular ve Rablarına gönülden bağlanıp kalb yatışkanlığıyla O´na yönelip eğildiler, işte onlar Cennet yaranıdırlar ve orada ebedî kalıcılardır. İnanıp iyi işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince; işte onlar da cennet halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır. İmân edenler, ve sâlih amellerde bulunanlar ve Rablerine kemal-i itaat ve huşû ile mutmain olanlar (yok mu) işte şüphesiz ki onlar cennet sahibidirler, onlar orada ebedîyyen kalıcılardır. 12 / 223
11-Hud Suresi

24.Ayet
مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَىٰ وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ ۚ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ -24 Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz? Bu iki fırkanın meseli kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Artık düşünmezmisiniz? Bu iki (zıt) zümrenin misâli, kör ile sağıra, gören ile işitene benzer ; hiç bunlar eşit olurlar mı ? Artık düşünüp öğüt almaz mısınız? Bu iki zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar bir olur mu hiç? Hâlâ ibret almaz mısınız? Bu iki tâifenin meseli, kör ve sağır ile, gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç meselce müsavî olurlar mı? Artık güzelce düşünmez misiniz? 12 / 223
11-Hud Suresi

25.Ayet
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ -25 Andolsun, biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” Celâlim hakkı için vaktıyle Nuhu kavmine gönderdik; şöyle diye ki haberiniz olsun ben size azâbın sebeblerini ve halâsın yolunu beyan eden bir nezîrim And olsun ki, Nuh´u kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (O da kavmine): «Şüphesiz ben sizin için açık bir uyarıcıyım. Andolsun biz Nûh´u da kavmine gönderdik: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım." Ve and olsun ki, Nûh´u kavmine gönderdik, «Şüphe yok ki ben sizin için apaçık bir nezirim,» (diye). 12 / 223
11-Hud Suresi

26.Ayet
أَنْ لَا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۖ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ -26 “Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu bir günün azabından korkuyorum.” Allahdan başkasına ıbadet etmeyin, cidden ben size elîm bir günün azâbından korkuyorum Allah´tan başkasına tapmayın. Doğrusu ben, hakkınızda elîm bir günün azabından korkuyorum,» demişti. "Allah´tan başkasına tapmayın. Gerçekten ben, sizin, acı bir günün azâbına uğramanızdan korkuyorum." (dedi). «Allah Teâlâ´dan başkasına ibadet etmeyin, muhakkak ki, ben sizin üzerinize elîm bir günün azabından korkuyorum.» 12 / 223
11-Hud Suresi

27.Ayet
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ -27 Kavminin inkâr eden ileri gelenleri, “Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz” dediler. Buna karşı kavminden küfreden cumhur cemaat dediler ki: biz seni ancak bizim gibi bir beşer görüyoruz ve sana tâbi´ olanları da ilk nazarda en aşağılıklarımızdan ıbaret görüyoruz, sizin bize fazla bir meziyyetinizi de görmüyoruz, hattâ sizi zannediyoruz ki yalancılarsınız Kavminden inkâra sapanların ileri gelenleri: «Biz seni de ancak kendimiz gibi bir insan olarak görüyoruz ; hem sana ancak ilk bakışta bizden en rezil ve aşağılık kimselerin uyduğunu müşahede ediyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de, faziletinizi de göremiyoruz; belki sizi yalancılar sanıyoruz» demişlerdi. Kavminden ileri gelen inkârcı grup dedi ki: "Biz seni de bizim gibi insan görüyoruz ve sana bizim basit görüşlü ayak takımlarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz; tersine sizi yalancı sanıyoruz!" Onun kavminden kâfir olan eşraftan bir gürûh ise dedi ki: «Biz seni bizim mislimiz gibi bir beşerden başka görmüyoruz ve sana tâbi olanları da biz ilk nazarda bizim en aşağılarımızdan başka görmüyoruz ve sizin için bizim üzerimize bir fazlalık da görmüyoruz. Belki sizi yalancılar zannediyoruz.» 12 / 223
11-Hud Suresi

28.Ayet
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِهِ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْ أَنُلْزِمُكُمُوهَا وَأَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ -28 Nûh dedi ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona karşı kör kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?” Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım reyiniz nedir? Eğer ben rabbımdan (bir beyyine) açık bir bürhan üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet bahşetmiş de size onu görecek göz verilmemiş ise biz size onu istemediğiniz halde ilzam mı edeceğiz? Nûh : «Ey kavmim !» dedi, «ne dersiniz, eğer ben Rabbimden gelen açık bir kanıt üzere isem ve O kendi katından bana bir rahmet vermiş de o size kapalı kalmışsa, ondan tiksinip hoşlanmadığınız halde sizi ona zorlayabilir miyim ?» Dedi ki: "Ey kavmim, bakın, ya ben Rabbimden bir delil üzerinde isem ve (O), kendi katından bana bir rahmet vermiş de, o (rahmet) sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise? Şimdi siz onu istemezken, biz sizi o(Tanrı rahmeti)ne zorla mı sokacağız?" Dedi ki: «Ey kavmim! Bana haber veriniz, eğer ben Rabbimden bir açık bürhan üzere oldum ise ve kendi cânibinden bana bir rahmet vermiş ise, sizin üzerinize ise gizli kalmış ise artık siz onu kerih gördüğünüz halde onu size ilzam mı edeceğiz?» 12 / 223
11-Hud Suresi

29.Ayet
وَيَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ ۚ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ آمَنُوا ۚ إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ -29 “Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir. Ben o iman edenleri (teklifinize uyarak) kovacak da değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin bilgisizce davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.” Hem ey kavmim! Buna karşı ben sizden bir mal istemiyorum, benim ecrim ancak Allaha âiddir, ve ben o iyman edenleri koğacak değilim, elbette onlar rablarına kavuşacaklar, ve lâkin ben sizi cahillik eder bir kavim görüyorum Ey kavmim, buna karşılık sizden bir mal da istemiyorum. Benim ecrim (hizmetimin karşılığı) ancak Allah´a aittir ve şüphesiz ki ben o imân edenleri kovacak da değilim. Onlar mutlaka Rablarına kavuşacaklardır. Ama ben sizi cehalet içinde (bocalayan) bir kavim olarak görüyorum. "Ey kavmim, buna karşı ben sizden bir mal istemiyorum, benim ücretim Allah´a âittir. Ve (siz istemiyor, hor görüyorsunuz diye) ben, inananları (yanımdan) kovacak değilim. Çünkü onlar Rablerinin huzûruna gidecek(yaptıklarının hesabını verecek)lerdir. (Herkes kendi amelinden sorumludur. Onları niçin kovayım?) Fakat ben sizi, câhillik eden bir kavim görüyorum." «Ve ey kavmim! Sizden onun üzerine bir mal istemiyorum. Benim mükâfaatım ancak Allah Teâlâ´ya aittir ve ben imân edenleri kovucu değilim. Şüphe yok ki, onlar Rablerine kavuşanlardır velâkin ben sizi cahillik eder bir tâife görüyorum.» 12 / 224
11-Hud Suresi

30.Ayet
وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ ۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ -30 “Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz?” Hem ey kavmim! Ben onları koğarsam Allahdan beni kim kurtaracak? Artık bir düşünmez misiniz? Ey kavmim, onları (imân edenleri) kovacak olursam, Allah´ın (vereceği cezadan) kim (beni kurtarıp) yardım edebilir? Hiç düşünmüyor musunuz ? "Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah´a karşı beni kim savunur? Düşünmüyor musunuz?" «Ve ey kavmim! Eğer ben onları kovar isem bana Allah Teâlâ´dan başka kim yardım eder. Artık hiç düşünmez misiniz?» 12 / 224
11-Hud Suresi

31.Ayet
وَلَا أَقُولُ لَكُمْ عِنْدِي خَزَائِنُ اللَّهِ وَلَا أَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَا أَقُولُ إِنِّي مَلَكٌ وَلَا أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزْدَرِي أَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللَّهُ خَيْرًا ۖ اللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا فِي أَنْفُسِهِمْ ۖ إِنِّي إِذًا لَمِنَ الظَّالِمِينَ -31 Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum. Ben size ne Allahın hazîneleri benim yanımda, ne de gaybı bilirim demiyorum, ben bir Meleğim de demiyorum, o sizin gözlerinizin horladıkları hakkında Allah, onlara hiç bir hayır vermez de demem, onların içlerindekini en iyi bilen, Allahdır, ben o halde zalimlerden olmuş olurum. Ben size, Allah´ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Gözlerinizin, küçük görüp hafife aldığı kişilere Allah hiç hayır vermeyecek de demem. Onların içyüzünü Allah daha iyi bilir. Aksi halde şüphe etmeyin ki zâlimlerden olurum. Ben size: "Allâh´ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum. Gaybı da bilmem. "Ben meleğim," de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için "Allâh onlara bir hayır vermeyecek" de demem. Allâh, onların içlerinde olanı daha iyi bilir. Böyle bir şey yaptığım takdirde ben, mutlaka zâlimlerden olurum." «Ve ben size, ´Benim yanımda Allah Teâlâ´nın hazineleri vardır´ demiyorum. Ve ben gaybı bilmem. Ve ben demem ki, ´Ben muhakkak bir meleğim´, veya demem ki, ´Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimselere Allah Teâlâ elbette hayır vermeyecektir.´ Allah Teâlâ onların nefislerinde olanı da bihakkın bilendir. Şüphe yok ki, ben o vakit zalimlerden olmuş olurum.» 12 / 224
11-Hud Suresi

32.Ayet
قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -32 Dediler ki: “Ey Nûh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.” Ey Nuh! dediler: cidden bize mücadele ettin, cidalimizde çok ileri de gittin, de haydi bizi tehdid edib durduğun azâbı getir de görelim, sadıklardan isen (Kavmi ona) : Ey Nûh ! Dediler, cidden bizimle tartışıp uğraştın ve bizimle uğraşmanı çoğalttın (ileri gittin). Eğer doğrulardan isen şu bizi tehdîd edip durduğun (azabı) getir. Dediler ki: "Ey Nûh, bizimle mücâdele ettin. Hem bizimle mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen haydi bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir!" Dediler ki: «Ey Nûh! Bizim ile muhakkak ki mücadelede bulundun, artık mücadelemizi arttırdın. Eğer sen sâdıklardan oldun ise imdi bize tehdit ettiğin şeyi getiriver.» 12 / 224
11-Hud Suresi

33.Ayet
قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُمْ بِهِ اللَّهُ إِنْ شَاءَ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ -33 Nûh dedi ki: “Onu size, dilerse ancak Allah getirir ve siz (Allah’ı) âciz bırakamazsınız.” Onu, dedi: ancak Allah getirir, dilerse ve siz onu âciz bırakacak değilsiniz. Nûh : Onu size ancak, dilerse Allah getirir; Allah´ı âciz bırakacak değilsiniz. Dedi: "Onu, ancak Allâh dilerse size getirir; siz engel olamazsınız!" Dedi ki: «Onu size ancak Allah Teâlâ dilerse getirir ve siz aciz bırakıcılar değilsinizdir. 12 / 224
11-Hud Suresi

34.Ayet
وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدْتُ أَنْ أَنْصَحَ لَكُمْ إِنْ كَانَ اللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يُغْوِيَكُمْ ۚ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ -34 Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz. Ben size nasıhat etmek istemiş isem de Allah sizi helâk etmek murad ediyorsa benim nasıhatim size fâide de vermez, rabbınız o, ve siz nihayet ona irca´ edileceksiniz Eğer Allah, sizi azdırıp yok etmek istese, ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size bir yarar sağlamaz. O sizin Rabbinizdir ve ancak O´na döndürüleceksiniz. "Eğer Allâh, sizi azdırmak diliyorsa, ben size öğüt de etmek istesem, öğütüm size yarar sağlamaz. Rabbiniz O´dur ve siz O´na döndürüleceksiniz." «Ve benim nasihatım size faide verecek değildir, size nasihatta bulunmak istesem de, eğer Allah Teâlâ sizi idlâl etmek irâde eder oldu ise. Rabbiniz O´dur ve O´na döndürüleceksinizdir.» 12 / 224
11-Hud Suresi

35.Ayet
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ إِجْرَامِي وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ -35 (Ey Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz suçlardan uzağım.” Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır, halbuki ben sizin yüklendiğiniz vebalden berîyim Yoksa onu uydurdu mu diyorlar ? De ki: Eğer onu uydurdumsa, günah ve vebali benim üzerimedir ve ben sizin işlediğiniz günah ve vebalinizden beriyim, dedi. Yoksa "O(Kur´â)n´ı uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer O´nu uydurmuşsam, suçum banadır. Ama ben sizin işlediğiniz suçlardan uzağım." Yoksa, «O´nu uydurdu!» mu diyorlar? De ki: «Eğer onu ben uydurdum ise günahı benim üzerimedir. Halbuki, ben sizin yapar olduğunuz günahtan berîyim.» 12 / 224
11-Hud Suresi

36.Ayet
وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ إِلَّا مَنْ قَدْ آمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ -36 Nûh’a vahyolundu ki: “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek. O hâlde, onların yapmakta oldukları şeylerden dolayı üzülme.” Bir de Nuha vahyolunmuştu ki haberin olsun kavminden iyman etmiş olanlardan maada hiç biri iyman etmiyecek, onun için her ne yaparlarsa gam yeme de Nuh´a, senin kavminden imân edenlerden başkası, şüphen olmasın ki (sana) inanmıyacaktır. Artık onların işleyegeldiklerinden dolayı üzülüp tasalanma. Nûh´a vahyolundu ki: "Kavminden, inanmış olanlardan başka kimse inanmayacak, onların yaptıklarından dolayı üzülme!" Ve Nûh´a vahyolundu ki, «Muhakkak kavminden imân etmeyecektir, ancak cidden imân etmiş olanlar müstesna. Artık yapar oldukları şey ile mahzun olma.» 12 / 224
11-Hud Suresi

37.Ayet
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۚ إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ -37 “Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” Bizim nezaretimiz altında ve vahyimiz dâiresinde gemi yap, hem o zulmedenler hakkında bana hıtab etme, çünkü onlar garkedilecekler Gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda gemiyi yap ve sakın zulmedenler hakkında bana hitabda bulunma ; çünkü onlar mutlaka boğulacaklardır, diye vahyolundu. "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz gereğince gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana hitâbetme (onların kurtuluşu için bana yalvarma); onlar mutlaka boğulacaklardır!" «Gemiyi Bizim nezaretimiz ve vahyimiz ile yap ve zulmetmiş olanlar hakkında Bana müracaatta bulunma. Şüphe yok ki, onlar boğulmuşlardır.» 12 / 224
11-Hud Suresi

38.Ayet
وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِنْ قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ ۚ قَالَ إِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ -38 (Nûh) gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına uğrasalar, onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.” Gemiyi yapıyordu, kavminden her hangi bir güruh de yanından geçtikçe onunla eğleniyorlar, dedi: bizimle eğleniyorsanız, biz de sizi sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz Nûh gemiyi yapmaya başladı ; kavminin ileri gelenleri yanından geçtikçe onu alaya alıyorlardı. Nûh onlara : «Bizimle alay ediyorsunuz ; bizimle alay ettiğiniz gibi biz de (yakında) sizinle alay edeceğiz. Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. "Siz bizimle alay ederseniz, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz?" dedi. Ve gemiyi yapıyordu ve kavminden hangi bir gürûh yanından her geçip gidince de O´nunla alay ediyorlardı. Dedi ki: «Eğer bizim ile alay ederseniz artık şüphe yok ki, biz de sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay ederiz.» 12 / 225
11-Hud Suresi

39.Ayet
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ -39 Artık, geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine sürekli bir azabın ineceğini ileride anlayacaksınız. İleride bileceksiniz kime rüsvay edecek azâb gelecek ve daimi azâb başına inecek İleride rüsvay edici azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimin üzerine ineceğini anlayacaksınız» dedi. "Yakında bileceksiniz: İnsanı rezil eden azâb kime geliyor, sürekli azâb kimin başına konuyor?" «Artık ileride bileceksinizdir ki, kendisini rüsvay edecek azap kime gelecektir ve daimi bir azap kimin üzerine nâzil olacaktır?» 12 / 225
11-Hud Suresi

40.Ayet
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ ۚ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلَّا قَلِيلٌ -40 Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti. Nihayet emrimiz geldiği ve tennur feveran ettiği vakıt dedik ki: yükle içine her birinden ikişer çift, ve aleyhinde huküm sebketmiş olandan maada ehlini ve iyman edenleri, maamafih pek azından maadası beraberinde iyman etmemişti, dedi Sonunda emrimiz gelip tennur kaynamaya başlayınca (Nuh´a) dedik ki: «Her (hayvanın) dişi ve erkeğinden ikişer taneyi ve aleyhinde (ilâhi) hüküm geçmiş olanlar dışında aileni ve imân edenleri gemiye yüklet (bindir)!» Ne var ki, beraberinde imân edenler pek az kimseler idi. Nihâyet emrimiz gelip de tandır kaynayınca (iş ciddileşip sular kaynamağa başlayınca, Nûh´a) dedik ki: "Her şeyden ikişer çifti ve aleyhlerinde hüküm verdiklerimiz hâric olmak üzere âileni ve inananları gemiye yükle!" Zaten onunla beraber inanan pek azdı. Nihâyet emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı vakit dedi ki: «Onun içine herbirinden ikişer çift ve aleyhine hüküm sabketmiş olandan maada ehlini ve imân etmiş olanları yükle.» Ve maamafih pek azından başkası onunla beraber imân etmemişti. 12 / 225
11-Hud Suresi

41.Ayet
وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا ۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَحِيمٌ -41 (Nûh), “Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi. binin içine, Allahın ismile mecrasında da mürsâsında da, hakıkat rabbım şüphesiz bir gafuri rahîmdir Nûh, «Bininiz ona ; yüzüp yürümesi de, demir atıp durması da Allah´ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim, çok bağışlayan, çok merhamet eden, dir,» dedi. "Haydi, gemiye binin, dedi. Onun akıp gitmesi de durması da Allâh´ın adıyledir. Rabbim, elbette bağışlayandır, esirgeyendir!" Ve dedi ki: «Onun içine akması ve durması anında da Allah Teâlâ´nın ismini yâd ederek binin. Şüphe yok ki, Rabbim gafûrdur, rahîmdir.» 12 / 225
11-Hud Suresi

42.Ayet
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرِينَ -42 Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla birlikte olma” diye seslendi. Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu, Nuh, oğluna bağırdı, ayrı bir yere çekilmişti, ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma dedi Gemi, içinde taşıdıklarıyla birlikte dağ gibi dalgalar arasında yüzüp yol alıyordu. Nûh, ayrı bir yere çekilen oğluna, «oğulcağızım ! Bizimle beraber (gel) gemiye bin, kâfirlerle beraber olma,» diye seslendi. Gemi, onları dağlar gibi dalga(lar) arasından geçirirken Nûh, bir kenarda duran oğluna. "Yavrum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma!" diye seslendi. Ve gemi onlar ile beraber dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu. Ve Nûh, oğluna nidâ etti, o ayrı bir yere çekilmişti. «Ey oğlum! Bizimle beraber bin ve kâfirler ile beraber olma!» (dedi). 12 / 225
11-Hud Suresi

43.Ayet
قَالَ سَآوِي إِلَىٰ جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ ۚ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِلَّا مَنْ رَحِمَ ۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ -43 O, “Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün Allah’ın rahmet ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu. O, ben: beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım dedi, bu gün, dedi: Allahın emrinden koruyacak yoktur, meğer ki o rahmet buyıra derken, dalga aralarına giriverdi, o da boğulanlardan oldu O, «ben az sonra bir dağa sığınırım, o beni sudan korur» dedi. Nûh ona: «Bugün Allah´ın emrinden koruyacak (hiçbir güc ve yardımcı) yoktur; ancak O´nun merhamet ettiği müstesna,» derken aralarına dal ga(lar) girdi ve o da boğulanlardan (biri) oldu. (Oğlu): "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım," dedi. (Nûh): "Bugün, Allâh´ın emrinden koruyacak hiçbir şey yoktur, ancak O´nun acıdığı (kurtulur)." dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu. Dedi ki: «Ben bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.» (Nûh da) Dedi ki: «Bugün Allah´ın emrinden koruyacak yoktur, O´nun rahmet ettiği müstesna.» Ve ikisinin arasına dalga giriverdi de o boğulanlardan oldu. 12 / 225
11-Hud Suresi

44.Ayet
وَقِيلَ يَا أَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ ۖ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ -44 “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” denildi. bir de denildi: ey Arz! Yut suyunu ve ey Semâ! Açıl, su çekildi iş bitirildi ve gemi, Cudî üzerinde durdu, o zalim kavme def´olun denilmişti Ey yeryüzü ! Suyunu yut; ey gök ! Sen de (suyunu) tut, denildi. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi CÛDÎ üzerinde yöntemli şekilde durdu. O zâlimler topluluğuna da «rahmetten uzak olun !» denildi. "Ey yer, suyunu yut ve ey gök tut!" denildi. Su azaldı, iş bitirildi. (Gemi) Cudi´ye oturdu. "Haksızlık yapan kavim yok olsun!" denildi. Ve denildi ki: «Ey yer! Suyunu yut ve ey gök açıl.» Ve su kesildi ve iş icra edilmiş oldu. Gemi de Cûdi dağının üzerine yerleşti. Ve, «Zalimler olan kavim için uzaklık olsun!» denildi. 12 / 225
11-Hud Suresi

45.Ayet
وَنَادَىٰ نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابْنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنْتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ -45 Nûh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” Nuh, rabbına nidâ etti de ya rabb: dedi elbette oğlum benim ehlimdendir ve elbette senin va´din haktır ve sen ahkemülhâkimînsin Nûh, Rabbına (yanık bir yürekle) seslendi «Rabbim ! Doğrusu oğlum benim ailemdendi. Şüphesiz ki senin va´din haktır ve sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin» dedi. Nûh Rabbine seslendi: "Rabbim, dedi, oğlum benim âilemdendir. Senin sözün elbette haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin!" Ve Nûh Rabbine nidâ etti de dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok, oğlum benim âilemdendir ve muhakkak ki, Senin vaadin haktır ve hakîmlerin hakîmi Sen´sin.» 12 / 225
11-Hud Suresi

46.Ayet
قَالَ يَا نُوحُ إِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ ۖ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ ۖ فَلَا تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ ۖ إِنِّي أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ -46 Allah, “Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi. Ya Nuh! buyurdu: o senin ehlinden değil, o gayri salih bir amel, binaenaleyh bilmediğin şeyi benden isteme ben seni câhillerden olmaktan tahzir ederim Allah Ona : «Ey Nûh ! Şüphesiz ki, o senin ailenden değildir; çünkü onun (yaptığı) cidden sâlih (İyi-yararlı) bir âmel değildi. Artık (içyüzünü) bilmediğin bir şeyi benden isteme. Bilgisizlerden olmayasın diye gerçekten sana öğüt veriyorum» buyurdu. (Rabbi): "Ey Nûh, dedi, o senin âilenden değildir. O, yaramaz iş yaptı. Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana câhillerden olmamanı öğütlerim!" Buyurdu ki: «Ey Nûh! O muhakkak senin ehlinden değildir. Şüphesiz ki o gayrı sâlih bir iştir. Artık kendisine senin için bilgi olmayan bir şeyi Benden sorma. Muhakkak ki, Ben sana cahillerden olmayasın diye öğüt veririm.» 12 / 226
11-Hud Suresi

47.Ayet
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ ۖ وَإِلَّا تَغْفِرْ لِي وَتَرْحَمْنِي أَكُنْ مِنَ الْخَاسِرِينَ -47 Nûh, “Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum” dedi. Ya rabb! dedi: senden bilmediğim şey´i istemekten sana sığınırım, sen bana mağrifetini reva, rahmetini atâ kılmazsan ben husrâna düşenlerden olurum Nûh dedi ki: «Rabbim! Bilmediğim bir şeyi senden istemekten yine sana sığınırım; eğer beni bağışlamaz ve merhamet etmezsen elbette zarara uğrayanlardan olurum» (Nûh) dedi ki: "Rabbim, bilmediğim bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan ziyana uğrayanlardan olurum!" Dedi ki: «Ey Rabbim! Kendisine benim için bilgi olmayan bir şeyi Senden sormaktan şüphe yok ki ben Sana sığınırım ve eğer benim için mağfiret etmez ve beni esirgemezsen ben hüsrâna düşenlerden olurum.» 12 / 226
11-Hud Suresi

48.Ayet
قِيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ أُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَ ۚ وَأُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ -48 Ona denildi ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok ümmete bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de olacak ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine elem dolu bir azap dokunacak.” Ya Nuh! denildi: in bizden bir selâm ve bir çok berekât ile sana ve beraberindeki kimselerden bir çok ümmetlere, daha bir çok ümmetler; ileride onları da müstefid edeceğiz, sonra onlara bizden bir elîm azâb dokunacak Denildi ki: «Ey Nûh! Bizden sana ve seninle birlikte bulunan mü´ minlere (topluluklara) bir selâmet ve çok bereketlerle gemiden in.. İleride nice ümmetleri de geçindirip yararlandıracağız ; sonra da bizden onlara elem verici azâb dokunacak.» "Ey Nûh, denildi, sana ve seninle beraber bulunan ümmetlerden bir bölüme bizden selâmet ve bolluklarla (gemiden) in. Ama öyle ümmetler de var ki, onları bir süre yaşatacağız, sonra onlara bizden acı bir azâb dokunacaktır!" Denildi ki: «Ey Nûh! Bizden bir selâm ile ve senin üzerine ve seninle beraber olanlardan neş´et edecek ümmetler üzerine birçok bereketler ile (gemiden) in. Ve birtakım milletleri de ileride faidelendireceğiz, sonra onlara Bizden acıklı bir azap dokunacaktır.» 12 / 226
11-Hud Suresi

49.Ayet
تِلْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهَا إِلَيْكَ ۖ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَا أَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا ۖ فَاصْبِرْ ۖ إِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّقِينَ -49 İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır. İşte bunlar gayb haberlerinden, sana bunları vahyile bildiriyoruz, bundan evvel onları ne sen bilirdin ne kavmin, böyle, o halde sabret, her halde akıbet müttekılerindir. İşte bunlar, sana vahiy ile bildirdiğimiz gaybî haberlerdir. Daha önce ne sen bunu biliyordun, ne de kavmin biliyordu. Öyleyse sen de sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah´tan korkup (kötülüklerden) sakınanlardır. (Ey Muhammed), bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Ne sen, ne de kavmin, daha önce bunları bilmiyordunuz. O halde sabret, sonuç korunanlarındır. İşte bu, gayb haberlerindendir. Bunu sana vahyediyoruz. Bunu ne sen ve ne de kavmin bundan evvel bilir değildiniz. Artık sabret. Şüphe yok ki akıbet muttakîler içindir. 12 / 226
11-Hud Suresi

50.Ayet
وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُفْتَرُونَ -50 Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz.” Âd´a da kardeşleri Hûd´u gönderdik; ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, siz sade iftirâ edip duruyorsunuz Âd (kavmine) de kardeşleri Hûd´u (peygamber olarak) gönderdik.. «Ey kavmim,» dedi, «Allah´a tapın ; sizin O´ndan başka ilâhınız yoktur. Siz ancak yalan uydurup duruyorsunuz. Âd(kavmin)e de kardeşleri Hûd´u (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah´a kulluk edin, O´ndan başka tanrınız yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz!" Âd (kavmine) de kardeşleri Hûd´u (peygamber) gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim! Allah´a ibadet ediniz, sizin için O´ndan başka hiçbir mabûd yoktur. Sizler ise iftira edenlerden başka değilsiniz.» 12 / 226
11-Hud Suresi

51.Ayet
يَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ -51 “Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” Ey kavmim buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak beni yaratana aiddir, artık akıllanmıyacak mısınız? Ey kavmim, buna karşı sizden bir ecir (hizmet karşılığı bir ücret) istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yoktan yaratana aittir. Artık aklınızı kullanmaz mısınız? "Ey kavmim, ben sizden bunun için bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratana düşer. Aklınızı kullanmıyor musunuz?" «Ey kavmim! Onun üzerine sizden bir mükâfaat istemiyorum. Benim mükâfaatım ancak beni yaratmış olana aitir. Siz hâlâ âkilâne düşünmeyecek misiniz?» 12 / 226
11-Hud Suresi

52.Ayet
وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ -52 “Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki, üzerinize bol bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.” Hem ey kavmim rabbınızın mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracat edin, ki üzerinize bol bol Semanın feyzını indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak müzdad buyursun, gelin mücrim mücrim dönüp gitmeyin. Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin ; sonra da O´na tevbe edin ki. üzerinize bol yağmur göndersin ; kuvvetinize kuvvet katarak gücünüzü artırsın; siz de artık günahkâr suçlular olarak (O´ndan) yüzçevirmeyin.» "Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin (O´na yönelin) ki gökten üzerinize bol bol rahmet göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Suç işleyerek (Allah´tan) yüz çevirmeyin!" «Ve ey kavmim! Rabbinize istiğfarda bulunun. Sonra O´na tevbe edin ki, üzerinize semânın feyzini bol bol göndersin ve sizin kuvvetinizi kuvvet ilavesiyle arttırsın ve günahkârlar olarak yüz çevirmeyiniz.» 12 / 226
11-Hud Suresi

53.Ayet
قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ -53 Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz.” Ey Hûd, dediler: sen bize bir beyyine getirmedin, biz ise senin sözünle ilâhlarımızı terk etmeyiz ve biz sana inanmayız Ey Hûd ! Dediler, sen bize açık bir belge (mu´cize) getirmedin, bu yüzden senin sözünden dolayı tanrılarımızı bırakacak ve sana da imân edecek değiliz. Dediler ki: "Ey Hûd, bize bir mu´cize getirmedin. Biz senin sözünle tanrılarımızı terk edecek değiliz ve biz sana inanacak değiliz!" Dediler ki: «Ey Hûd! Sen bize bir beyyine ile gelmedin ve biz de senin sözünden dolayı kendi tanrılarımızı terkedici değiliz ve sana inanan kimseler de değiliz.» 12 / 226
11-Hud Suresi

54.Ayet
إِنْ نَقُولُ إِلَّا اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوءٍ ۗ قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللَّهَ وَاشْهَدُوا أَنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَ -54 (54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.” (54-55) Yalnız deriz ki her halde ilâhlarımızın ba´zısı seni fena çarpmış, dedi ki: işte ben Allahı işhad ediyorum siz de şâhid olun, işte ben ondan başka koştuğunuz şeriklerin hiç birini tanımıyorum, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana bir lâhza müsade de etmeyin. Bizim sana sözümüz ancak şudur: Tanrılarımızdan bir kısmı seni fena halde çarpmıştır. O da ; «Ben, Allah´ı şâhid ediniyorum ve siz de şâhid olun ki, ben sizin, Allah´ı bırakıp da O´na ortak koştuklarınızdan beriyim. "(Senin hakkında)" seni tanrılarımızdan biri fena çarpmış!" demekten başka bir söz bulamıyoruz" Dedi ki: "Ben Allâh´ı şâhid tutuyorum, siz de şâhid olun ki, ben sizin (Allah´a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." «Biz demeyiz, ancak (deriz ki) seni tanrılarımızdan bazısı fena bir sûrette çarpmıştır.» Dedi ki: «Ben şüphesiz Allah Teâlâ´yı işhâd ediyorum ve siz de şahid olunuz ki, ben sizin şerik ittihaz ettiğiniz şeylerden muhakkak berîyim.» 12 / 227
11-Hud Suresi

55.Ayet
مِنْ دُونِهِ ۖ فَكِيدُونِي جَمِيعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ -55 (54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.” (54-55) Yalnız deriz ki her halde ilâhlarımızın ba´zısı seni fena çarpmış, dedi ki: işte ben Allahı işhad ediyorum siz de şâhid olun, işte ben ondan başka koştuğunuz şeriklerin hiç birini tanımıyorum, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana bir lâhza müsade de etmeyin. Artık hep birlikte benim için dilediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana hiç süre tanımayın. O(Allâh)´dan başka (taptığınız tanrılardan). Haydi hepiniz bana tuzak kurun, sonra bana hiç göz açtırmayın (elinizden ne gelirse yapın)!" «O´nun gayrı, artık bana karşı istediğiniz mekr ve hileyi cümleten yapınız, sonra bana asla bakmayınız.» 12 / 227
11-Hud Suresi

56.Ayet
إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ رَبِّي وَرَبِّكُمْ ۚ مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ -56 “İşte ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.” Her halde hem benim rabbım hem sizin rabbınız olan Allaha dayanmışım, hiç yerde bir debelenen yoktur ki nasıyesini o tutmuş olmasın, şüphe yok ki rabbım doğru bir yol üzerindedir Doğrusu ben, benim de Rabbim, sizin de Rabblniz Allah´a güvenip dayanmışımdır. Hiçbir yerde bir canlı yoktur ki Allah onun perçeminden tutmuş bulunmasın, (her şeyin dizgini O´nun kudret elinde bulunuyordur). Şüphesiz ki, Rabbim dosdoğru yoldadır, (buyrukları ancak doğruyu, iyiyi, güzeli, yararlıyı ve mutluluğu yansıtır). "Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah´a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın (onu dilediği gibi yönetmesin). Gerçekten Rabbim, doğru bir yol üzerindedir (O âdildir, yanında kimse zulme uğramaz)." «Şüphe yok ki ben, benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah Teâlâ´ya tevekkül ettim. Hiçbir hareket sahibi hayvan yoktur ki, illâ onun alnından tutan O´dur. Muhakkak ki, benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerinedir.» 12 / 227
11-Hud Suresi

57.Ayet
فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ ۚ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْئًا ۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ -57 “Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.” Şimdi siz yüz çevirirseniz ben işte size gönderilmiş olduğum vazifemi tebliğ ettim, hem rabbım sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz ona zerrece zarar edemezsiniz, her halde rabbım her şey´e karşı hafîzdır. Eğer yüzçevirirseniz, gerçekten ben size benimle gönderilen (ilâhî buyrukları) teblîğ ettim. Rabbim, sizden başka bir kavmi yerinize getirir de siz ona hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki Rabbim, her şeyi gözetip koruyandır,» dedi. "Eğer yüz çevirirseniz, artık ben size sunmakla görevlendirildiğim mesajı size duyurdum. Rabbim, sizin yerinize başka bir kavim de getirebilir. Siz O´na hiçbir zarar veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, herşeyi koruy(up gözet)endir." «Artık siz yüz çevirir iseniz, ben size kendisiyle gönderilmiş olduğum şeyi muhakkak ki tebliğ ettim. Ve Rabbim sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O´nu hiç bir şey ile mutazarrır edemezsiniz. Şüphe yok ki, Rabbim herbir şey üzerine muhafızdır.» 12 / 227
11-Hud Suresi

58.Ayet
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ -58 Helâk emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık. Vaktâ ki emrimiz geldi, Hûdu ve maıyyetinde iyman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, hem onları galîz bir azâbdan kurtardık Buyruğumu taşıyan hükmümüz gelince, kendi katımızdan bir rahmetle Hûd´u ve onunla birlikte olan mü´minleri kurtardık, onları oldukça ağır bir azâbdan selâmete erdirdik. Emrimiz gelince Hûd´u ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık; onları katı bir azâbdan kurtardık. Vaktâ ki emrimiz geldi. Hûd´u ve O´nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet ile kurtardık ve onları kaba bir azaptan da hâlâs ettik. 12 / 227
11-Hud Suresi

59.Ayet
وَتِلْكَ عَادٌ ۖ جَحَدُوا بِآيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُوا أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ -59 İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular! İşte Âd, rablarının âyâtını inkâr ettiler ve Peygamberlerine isyan eylediler ve her bir ınadcı cebbarın emri ardına gittiler İşte bu Âd kavmi, Rablarının âyetlerini inatla inkâr ettiler, O´nun peygamberine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular. İşte Âd (kavmi), Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler, peygamberlerine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın emrine uydular. Ve işte o da Âd´dır ki, Rablerinin âyetlerini inkar ettiler ve O´nun peygamberlerine âsi oldular ve herbir inatçı cebbârın emrine uydular. 12 / 227
11-Hud Suresi

60.Ayet
وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ أَلَا إِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ -60 Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd, Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. Hem bu Dünyada bir lâ´netle ta´kıb edildiler hem Kıyamet gününde, bak Âd, rablarına hakıkaten küfrettiler, bak def´oldu gitti o Hûd kavmi Âd Bu Dünya´da da, Âhiret´te de lanet peşlerine takılıp kaldı; haberiniz olsun ki Âd kavmi, Rablarını tanımayıp küfrü seçtiler. Bilin ki Hûd kavmi Âd´a (ilâhî rahmetten) uzaklık olsun. Böylece hem bu dünyâda, hem de kıyâmet gününde peşlerine la´net takıldı. İyi bilin, ´Âd (kavmi) Rablerini inkâr ettiler; iyi bilin Hûd´un kavmi ´Âd, (Allâh´ın rahmetinden) uzak olsun (yok olup gitsin)! Ve bu dünyada bir lânete tâbi tutuldular, Kıyamet gününde de. Haberiniz olsun, şüphe yok ki Âd, Rablerine kâfir oldular. Agâh olunuz ki, Hûd kavmi olan Âd için bir uzaklık olsun. 12 / 227
11-Hud Suresi

61.Ayet
وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُجِيبٌ -61 Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir. Semûda da kardeşleri Sâlihi gönderdik, dedi: ey kavmim! Allaha kulluk edin sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, sizi Arzdan o neş´et ettirdi ve onda ı´mar ve omrana sizi o ıkdar ve me´mur etti, onun için onun mağrifetini isteyin, sonra ona tevbe ile müracaat edin her halde rabbınız, yakındır, mücibdir Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih´i (peygamber olarak) gönderdik. «Ey kavmim,» dedi, «Allah´a tapın, sizin O´ndan başka tanrılarınız yoktur. Sizi yerden (topraktan) yetiştirip meydana getiren ve sizin bir ömür geçirip orayı bayındır hale getirmenizi dileyen O´dur. O halde O´ndan bağışlanmanızı dileyin de O´na yönelip tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim çok yakındır ve (duaları, tevbe ve istiğfarları) kabul edendir.» Semûd(kavmin)e de kardeşleri Sâlih´i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah´a kulluk edin, O´ndan başka tanrınız yoktur! Sizi yerden inşâ eden ve orada yaşatan O´dur; O´ndan mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin! Çünkü Rabbim yakındır, (du´âları) kabul edendir." Semûd´a da kardeşleri olan Sâlih (peygamber gönderilmiştir). Dedi ki: «Ey kavmim! Allah Teâlâ´ya ibadet ediniz. Sizin için O´ndan başka bir ilâh yoktur. Sizi yerden o icad etti ve sizi orada o yaşattı. Artık O´ndan mağfiret dileyiniz, sonra O´na tevbe ediniz. Şüphe yok ki, benim Rabbim yakındır, icabet edicidir.» 12 / 227
11-Hud Suresi

62.Ayet
قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا ۖ أَتَنْهَانَا أَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ -62 Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.” Ey Salih! dediler: bundan evvel sen bizim içimizde ümid beslenir bir zat idin, şimdi bizi babalarımızın tapındığına tapmaktan nehiy mi ediyorsun? Her halde biz, senin bizi da´vet ettiğin şeyden çok kuşkulandıran bir şekk içindeyiz Ey Salih, dediler, sen bundan önce aramızda ümit beslenir bir kişi idin ; babalarımızın taptıklarına tapmamızdan alıkoymaya mı çalışıyorsun ?! Doğrusu biz, bizi davet ettiğin şey hakkında şüphe ve kuşku içindeyiz. Dediler ki: "Ey Sâlih, sen bundan önce bizim aramızda ümit beslenen kişi idin. Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Biz senin bizi çağırdığın şeyden şüphe içindeyiz, kuşkulanıyoruz!" Dediler ki: «Ey Sâlih! Sen bundan evvel bizim içimizde ümit beslenilen bir zât idin. Sen babalarımızın ibadet eder oldukları şeylere ibadet etmekten bizi nehy eder misin? Ve şüphe yok ki, biz kendisine bizi dâvet ettiğin şeyden bir şekk içindeyiz. Şüphedeyiz.» 12 / 227
11-Hud Suresi

63.Ayet
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَآتَانِي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ عَصَيْتُهُ ۖ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيْرَ تَخْسِيرٍ -63 Salih, dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse, O’na karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir? Demek ki, zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.” Ey kavmim, dedi: söyleyin bakayım re´yiniz nedir? Eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise ben Allaha ısyan ettiğim taktirde beni ondan kim kurtarabilir? Demek ki siz bana hasar etmekten başka bir şey yapmıyacaksınız «Ey kavmim,» dedi, «söyleyin, eğer ben Rabbimden açık bir belge (mu´cize ve yeterli belge) üzere isem ve bana kendi katından bir rahmet vermişse, O´na isyan ettiğim takdirde (Allah´ın azabından kurtulabilmem için) kim bana yardım eder? O halde siz benim hakkımda zararı artırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. "Ey kavmim, dedi, bakın ya ben Rabbimden bir kanıt üzerinde isem ve O, bana kendinden bir rahmet vermişse? Peki bu durumda O´na karşı gelirsem beni Allah´tan kim kurtarır? Sizin bana, ziyanımı artırmaktan başka bir katkınız olamaz!" Dedi ki: «Ey kavmim! Bana haber veriniz, eğer ben Rabbimden açık bir bürhan üzere isem ve O kendisinden bana bir rahmet ihsan etmiş ise o halde O´na isyan edersem, artık Allah´ıma karşı bana kim yardım edebilir? Demek ki, siz bana ziyandan başka bir şey arttırmış olmayacaksınız.» 12 / 227
11-Hud Suresi

64.Ayet
وَيَا قَوْمِ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ آيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيبٌ -64 “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.” Hem ey kavmim, işte şu: «Allahın nâkasi» size âyet, bırakın onu Allahın Arzında yayılsın, ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azâb yakalar Ey kavmim, işte bu size bir âyet (mu´cize, açık belge) olarak Allah´ın (belirlediği) dişi devedir; bırakın da Allah´ın arzında otlayadursun;ona kötülükle dokunmayın, yoksa çok yakın bir azâb sizi ya kalayı verir, "Ey kavmim, işte şu, Allâh´ın devesi, size bir mu´cizedir. Bırakın onu, Allâh´ın arzında yesin, ona bir kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azâb yakalar!" «Ve ey kavmim! İşte şu sizin için bir mucize olmak üzere Allah´ın bir dişi devesidir. Artık onu bırakınız, Allah´ın arzında otlasın ve ona bir kötülükle dokunmayınız, sonra sizi pek yakın bir azap yakalar.» 12 / 228
11-Hud Suresi

65.Ayet
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ۖ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ -65 Derken onu kestiler. Salih, dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. (Sonra helâk olacaksınız.) İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.” Derken onu tepelediler, bunun üzerine dedi ki: Evinizde üç gün yaşayın ve işte bu bir va´d ki yalan çıkarılmamıştır Bu uyarıya rağmen onlar deveyi devirip öldürdüler. Salih onlara : Öyle ise evinizde üç gün (daha) yaşayıp yararlanın. Bu, yalanı olmayan bir tehdittir,» dedi. Fakat onu kesip devirdiler. (Sâlih) dedi ki: "Yurdunuzda üç gün yaşayın, (sonra mahvolacaksınız); bu, yalan olmayan bir uyarıdır!" Sonra onu boğazladılar. Bunun üzerine dedi ki: «Yurdunuzda üç gün daha yaşayınız. İşte bu, yalanlanmamış olan bir vaaddir.» 12 / 228
11-Hud Suresi

66.Ayet
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍ ۗ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ -66 (Helâk) emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helâktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Vaktâ ki emrimiz geldi, Salihi ve maıyyetinde iyman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, hem de o günün zilletinden, çünkü rabbın öyle kavî, öyle azîz Buyruğumuz gelince, Salih´i ve beraberindeki imân edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık, hem de o günün rezilliğinden.. Şüphesiz ki, Rabbin yegâne güçlü ve yegâne üstündür. Nihâyet emrimiz gelince Sâlih´i ve onunla beraber inanmış olanları, bizden bir rahmetle kurtardık, (onları) o günün zilletinden (kurtardık). İşte Rabbin öyle güçlü, öyle gâliptir. Vaktâ ki emrimiz geldi, Sâlih´i ve O´nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet sebebiyle necâta erdirdik, hem de o günün mezelletinden (kurtardık). Şüphe yok ki çok kuvvetli, çok izzet sahibi olan, ancak senin o Rabbindir. 12 / 228
11-Hud Suresi

67.Ayet
وَأَخَذَ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ -67 Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. O zulmedenleri ise sayha tutuverdi de diyarlarında çöke kaldılar O zulmedenleri korkunç bir ses, bir gürültü yakalayıverdi, derken evlerinde dizüstü çöküp kaldılar. Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar. O zulmetmiş olanları da bir korkunç ses yakaladı. Artık yurtlarında diz üstü çöküp bitmiş bir halde sabahladılar. 12 / 228
11-Hud Suresi

68.Ayet
كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا إِنَّ ثَمُودَ كَفَرُوا رَبَّهُمْ ۗ أَلَا بُعْدًا لِثَمُودَ -68 Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. Sanki orada bir şenlik kurmamışlardı, bak Semûd, hakıkaten rablarına küfrettiler bak defoldu gitti Semûd. Sanki daha önce orada hiç oturmamış (yuva kurup geçinmemiş) gibi oldular. Dikkat edin, Semûd kavmi Rablerini tanımadılar ve Semûd´a (ilâhî rahmetten) uzaklık olsun. Orada hiç şenlik kurmamış gibi oldular. İyi bilin ki Semûd (kavmi), Rablerini inkâr ettiler ve iyi bilin ki Semûd (kavmi) def olup gittiler! Sanki orada hiç ikamet etmemişlerdi. Biliniz ki, şüphesiz Semûd, Rablerine kâfir olmuşlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd için bir uzaklık vardır. 12 / 228
11-Hud Suresi

69.Ayet
وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ ۖ فَمَا لَبِثَ أَنْ جَاءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍ -69 Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. O, “Size de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi. Şanım hakkı için İbrahime de Resullerimiz müjde ile geldiler «selâm» dediler, «selâm» dedi, durmadan gitti kızartılmış bir buzağı getirdi And olsun ki, elçilerimiz (melekler) İbrahim´e müjde ile geldiler ve «Selâm» dediler. O da (size de) selâm, dedi ve oyalanmadan kızartılmış bir buzağı getirdi. Elçilerimiz, İbrâhim´e müjde getirip "selâm!" demişlerdi. O da "selâm!" dedi; çok durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi. Ve muhakkak ki, Bizim elçilerimiz İbrahim´e müjde ile gelmişti. «Selâm!» dediler. O da, «Selâmdır» dedi. Sonra gecikmeden bir kızartılmış buzağı getirdi. 12 / 228
11-Hud Suresi

70.Ayet
فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۚ قَالُوا لَا تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍ -70 Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.” Baktı ki ona ellerini uzatmıyorlar o vakıt bunları acaib gördü ve içinde onlardan bir nevi´ korku duydu. Dediler, «korkma çünkü biz Lut kavmine gönderildik», (Gelen müsafirlerin) ellerinin (sofraya) uzanmadığını görünce, durumlarını yadırgadı, onlardan içine bir korku düştü, ibrahim´e: «Korkma, şüphesiz ki biz Lût kavmine gönderildik» dediler. Ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku duydu. "Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik." Vaktâ ki, onların ellerini ona uzatmadıklarını gördü. Onları hoşlanmadı ve onlardan gizlice korkar oldu. Dediler ki: «Korkma, biz muhakkak Lût kavmine gönderildik.» 12 / 228
11-Hud Suresi

71.Ayet
وَامْرَأَتُهُ قَائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِنْ وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ -71 İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u. Haremi dinliyordu, bunu duyunca güldü, bunun üzerine ona İshakı müjdeledik, İshakın arkasından da Ya´kubu İbrahim´in karısı ayakta idi. güldü. Biz de ona İshâk ve onun ardından Yâkub´u müjdeledik. Ayakta durmakta olan karısı, güldü. Biz de ona İshak´ı müjdeledik. İshak´ın ardından da Ya´kûb´u. Ve O´nun refikası ayakta bulunuyordu, gülüverdi. Artık onu İshak ile ve İshak´ın ardından da Yâkub ile müjdeledik 12 / 228
11-Hud Suresi

72.Ayet
قَالَتْ يَا وَيْلَتَىٰ أَأَلِدُ وَأَنَا عَجُوزٌ وَهَٰذَا بَعْلِي شَيْخًا ۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ -72 Karısı, “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” dedi. Vay, dedi, doğuracak mıyım? Ben bir acuz, kocam da bu bir pir iken, her halde bu çok acîb bir şey Vay, dedi, doğuracak mıyım ? Oysa ben bir kocakarı, şu kocam da bir ihtiyar. Doğrusu bu şaşılacak şey ! "Vay, dedi, ben bir kocakarı, bu kocam da bir pir iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey!" Dedi ki: «Vay halime! Ben çocuk doğurabilir miyim? Ben bir koca kadınım, kocam da bir ihtiyardır. Şüphe yok ki bu acaip bir şeydir.» 12 / 229
11-Hud Suresi

73.Ayet
قَالُوا أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۖ رَحْمَتُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ ۚ إِنَّهُ حَمِيدٌ مَجِيدٌ -73 Melekler, “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir.” dediler. Sen, dediler: Allahın emrinden taacüb mü ediyorsun? Allahın rahmeti ve berekâtı var üzerinizde ey ehli beyt! Şübhe yok ki o bir hamîddir mecîddir (Elçi melekler) ona : «Allah´ın emrine mi şaşıyorsun ? Ey ev halkı, Allah´ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir. Şüphesiz ki Allah çok övülmeye lâyıktır ve O, çok yüce ve çok şanlıdır. Dediler ki: "Allâh´ın işine mi şaşıyorsun? Allâh´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı! O, övülmeğe lâyıktır, iyiliği boldur." Dediler ki: «Sen Allah´ın emrinden taaccüb eder misin? Ey ehl-i Beyt! Allah´ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphe yok ki o hamîddir, mecîddir.» 12 / 229
11-Hud Suresi

74.Ayet
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءَتْهُ الْبُشْرَىٰ يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ -74 İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. Vaktâ ki İbrahimden korku geçti ve kendine müjde geldi, Lutun kavmi hakkında bize mücadeleye girişti İbrahim´in korkusu gidip kendine müjde gelince, Lût kavmi hakkında bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı. İbrâhim´den korku gidip kendisine sevinç gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışmağa başladı (onlardan azâbı kaldırmamızı veya hafifletmemizi ricâ ediyordu). Vaktâ ki, İbrahim´den korku gidiverdi ve kendisine müjde geldi, Lût kavmi hakkında Bizimle mücadelede bulunur oldu. 12 / 229
11-Hud Suresi

75.Ayet
إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُنِيبٌ -75 Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi. çünkü İbrahim, çok halîmdir, yanıktır, ilticakârdır Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu, yufka yürekli ve kendini bütünüyle Allah´a veren bir kimse idi. Çünkü İbrâhim, gerçekten halimdir, içlidir, (Allah´a) yüz tutup yalvarandır. Şüphe yok ki, İbrahim elbette pek hilm sahibidir, çok âh ü enîn edicidir, ve Hakk´a rücû edicidir. 12 / 229
11-Hud Suresi

76.Ayet
يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا ۖ إِنَّهُ قَدْ جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ -76 Elçilerimiz, “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler. Ya İbrâhim, bundan vazgeç, çünkü rabbının emri geldi ve her halde onlara reddi gayri kabil bir azâb gelecektir Ey İbrahim, bu (tartışman)dan vazgeç. Çünkü gerçekten Rabbin em ri gelmiştir ve onlara reddi mümkün olmayan azâb gelecektir. (Melekler): "Ey İbrâhim, dediler, bundan vazgeç (boşuna uğraşma). Zira Rabbinin emri gelmiştir. Mutlaka onlara, geri çevrilmez azâb gelecektir!" «Ey İbrahim! Bu mücadeleden vazgeç. Şüphe yok ki, artık Rabbin emri gelmiştir. Ve muhakkak ki, onlara reddedilmemiş olan bir azap gelivermektedir.» 12 / 229
11-Hud Suresi

77.Ayet
وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَٰذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ -77 Elçilerimiz Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve “Bu çok zor bir gün” dedi. Vaktâ ki Resullerimiz Lûta vardılar onların yüzünden fenalaştı, eli ayağı dolaştı, bu çok müşkil bir gün dedi Elçilerimiz Lût´a geldiler; bu yüzden Lût endişeye kapılıp fenalaştı, için için sıkıldı ve «Bu ne çetin bir gün !» dedi. Elçilerimiz Lût´a gelince onlar yüzünden kaygılandı. onlar için arşını daraldı (ne yapacağını şaşırdı): "Bu, çetin bir gündür!" dedi. Vaktâ ki, elçilerimiz Lût´a geldi, onların sebebiyle endişeye düştü ve onların yüzünden kalbi daraldı ve «Bu bir şiddetli gündür,» dedi. 12 / 229
11-Hud Suresi

78.Ayet
وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ ۚ قَالَ يَا قَوْمِ هَٰؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي ۖ أَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَشِيدٌ -78 Kavmi, (konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa geldiler. Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki: “Ey Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil etmeyin. İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?” Kavmi ona zıpır zıpır koşup gelmişlerdi ve bundan evvel kötü kötü fi´ıller yapıyorlardı, ey kavmim! Dedi, daha şunlar kızlarım, onlar sizin için daha temiz, artık Allahdan korkun, beni müsafirlerim hakkında rusvây etmeyin, hiç içinizde aklı başında bir adem yok mu? Kavmi ise ona koşa koşa gelirdiler; zaten onlar daha önce de kötü fiiller işliyorlardı. Lût «Ey kavmim,» dedi, «işte kızlarım, bunlar (nikâh akdiyle) sizin için daha pâk ve uygundur. Artık Allah´tan korkun da beni misafirlerim hakkında rüsvay etmeyin. İçinizde doğru düşünen, doğru yolda yürüyen bir adam yok mudur?!» Daha önce de kötü işler yapmakta olan kavmi koşarak ona geldiler. (Lût): "Ey kavmim, dedi, işte kızlarım, onlar sizin için daha (güzel, daha) temiz! Allah´tan korkun, konuklarımın içinde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu sizin?" Ve O´na kavmi koşarak geldi ve evvelceden kötü kötü fiilleri yapar olmuşlardı. Dedi ki: «Ey kavmim! İşte onlar benim kızlarımdır, onlar sizin için en temizdirler. Artık Allah´tan korkunuz ve beni misafirlerim hakkında rüsvay etmeyiniz, sizden akıllı bir erkek yok mudur?» 12 / 229
11-Hud Suresi

79.Ayet
قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ -79 Onlar, “İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun” dediler. Her halde dediler: ma´lûmdur ki senin kızlarında bizim hiç bir alâkamız yoktur ve bizim ne istediğimizi pek âlâ bilirsin Lût´a dediler ki: «Elbette sen de bilirsin, bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız yoktur ve sen bizim ne istediğimizi de çok iyi bilirsin.» Dediler ki: "Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını bilmişsindir. Ve sen bizim ne istediğimizi de pekâlâ bilirsin!" Dediler ki: «Muhakkak sen bilmişsindir ki bizim için senin kızlarda bir hak yoktur. Ve şüphe yoktur ki sen bizim ne kasdettiğimizi elbette bilirsin.» 12 / 229
11-Hud Suresi

80.Ayet
قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَىٰ رُكْنٍ شَدِيدٍ -80 (Lût da:) “Keşke size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir desteğe dayanabilseydim” dedi. Ne vardı, dedi: benim size karşı bir kuvvetim olsa idi; veya çok sarp bir kal´aya sığınabilse idim? Lût onlara dedi ki: «Ah, keşke size karşı yetecek bir gücüm olsaydı veya çok sağlam bir yere sığınabilseydim i» (Lût): "Keşke sizi savacak gücüm olsaydı, yahut da çok sarp bir kaleye sığınabilseydim!" dedi. Dedi ki: «Eğer benim için size karşı bir kuvvet olsa idi veya şiddetli bir kal´aya iltica edecek olsa idim.» 12 / 229
11-Hud Suresi

81.Ayet
قَالُوا يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُوا إِلَيْكَ ۖ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ ۖ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ ۚ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ ۚ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ -81 Konukları şöyle dedi: “Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaşamayacaklar. Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların (kavminin) başına gelecek olan azap, onun başına da gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır. Sabah yakın değil midir?!” Ya Lut! Dediler: emîn ol biz rabbının Resulleriyiz, onlar sana ihtimali yok el uzatamazlar, sen hemen ehlinle geceden bir kısmında yürü, içinizden hiç biri geri kalmasın, ancak karın, çünkü ona da onlara gelen musıbet gelecek, haberin olsun mev´ıdleri sabahdır, sabah, yakın değil mi? (O elçi melekler): «Ey Lût,» dediler, «şüphesiz ki biz, Rabbinin elçileriyiz ; onlar sana, mümkün değil el uzatamazlar. Gecenin bir bölümünde ailenle birlikte yola çık, hiç biriniz arkasına dönüp bakmasın. Ancak eşin değil; çünkü kavmine dokunacak olan (azâb) ona da dokunacak. Şüphesiz ki onlara va´dolunan vakit sabahtır ; sabah vakti yakın değil midir? (Melekler) dediler ki: "Ey Lût, biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Gecenin bir kısmında âileni yürüt; içinizden karından başka hiç kimse geri dönüp bakmasın. Çünkü ötekilerine erişen (azâb) ona da erişecektir. Başlarına gelecek azâb zamanı, sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?" Dediler ki: «Ey Lût! Şüphe yok ki biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana elbette kavuşamayacaklardır. Artık sen âilen ile gecenin bir kısmında yürü ve sizden hiçbir kimse geri kalmasın, zevcen ise müstesna. Şüphesiz ki onlara isabet edecek şey, ona da isabet edicidir. Muhakkak ki onların vaadedilen zamanları, sabah vaktidir, sabah vakti ise yakın değil midir?» 12 / 229
11-Hud Suresi

82.Ayet
فَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجِّيلٍ مَنْضُودٍ -82 (82-83) (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir. Vaktâ ki emrimiz geldi o memleketin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine istif edilmiş siccîlden taşlar yağdırdık Buyruğumuz gelince (ülkenin) üstünü altına getirdik; birbiri üzerine konulmuş pişmiş balçık (gibi) taşlar yağdırdık ki bu taşlar Allah yanında belirlenmişti ve zâlimlerden de asla uzak değildi. (Azâb) emrimiz gelince oranın üstünü altına getirdik, üzerine de taş yağdırdık: Çamurdan pişmiş, (azâb için) hazırlanmış, istif edilmiş. Vaktâ ki, emrimiz geldi, onun (o yurdun) üstünü altına çevirdik ve onun üzerine ateşte pişirilmiş, birbirine bitişik bulunmuş balçıktan taşlar yağdırdık. 12 / 230
11-Hud Suresi

83.Ayet
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ ۖ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ -83 (82-83) (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir. Ki rabbının ındinde damgalanmışlar, ve bunlar zalimlerden baîd değildir Buyruğumuz gelince (ülkenin) üstünü altına getirdik; birbiri üzerine konulmuş pişmiş balçık (gibi) taşlar yağdırdık ki bu taşlar Allah yanında belirlenmişti ve zâlimlerden de asla uzak değildi. Rabbinin katında işâretlenmiş (taşlar). O, zâlimlerden uzak değildir. (O taşlar) Rabbin indinde nişanlanmış idi, ve o, zalimlerden uzak değildir. 12 / 230
11-Hud Suresi

84.Ayet
وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا ۚ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ ۚ إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ -84 Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” Medyene de kardeşleri Şuaybı gönderdik, dedi: ey kavmim! Allaha kulluk edin, sizin ondan başka bir ilâhınız daha yok, hem ölçeği, teraziyi eksik tutmayın, ben sizi bir hayr içinde görüyorum ve ben size muhıt bir günün azâbından korkuyorum Medyen´e de kardeşleri Şuâyb´ı (peygamber olarak) gönderdik. Ey kavmim, dedi, Allah´a kulluk edin ; sizin O´ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçü ve tartıyı eksik tutmayın ; ben sizi elbette hayr ( = bol nîmet, geniş refah imkânları) içinde görüyorum. Ve doğrusu ben sizi çepeçevre saracak bir günün azabından endişe etmekteyim. Medyen´e de kardeşleri Şu´ayb´i (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Alah´a kulluk edin, sizin O´ndan başka tanrınız yoktur; ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum ve ben sizin için kuşatıcı bir günün azâbından korkuyorum!" Medyen´e de kardeşleri Şuayb´ı (gönderdik). Dedi ki: «Ey Kavmim! Allah´a ubûdiyette bulunun, sizin için O´ndan başka bir mabûd yoktur. Ve ölçeği ve teraziyi eksik kılmayın. Şüphe yok, ben sizi bir hayır içinde görüyorum. Ve ben muhakkak ki, sizin üzerinize bir kaplayıcı günün azabından korkarım.» 12 / 230
11-Hud Suresi

85.Ayet
وَيَا قَوْمِ أَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ -85 “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” Ey kavmim kileyi, teraziyi dengi dengine tam tutun ve nasın eşyasına densizlik etmeyin ve Yer yüzünde müfsidlik ederek fenalık yapmayın Ey kavmim, ölçü ve tartıyı adaletle uygulayın, insanların eşyasını (haksız yollardan) eksiltmeyin; yeryüzünde bozgunculuk ederek fenalık yapmayın. "Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı tam dengeli yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak kötülük etmeyin!" «Ve ey kavmim! Ölçeği de, teraziyi de adâlet ile ifâ edin ve nâsa eşyalarını eksiltmeyin ve yeryüzünde müfsidler olarak fesad çıkarmayın.» 12 / 230
11-Hud Suresi

86.Ayet
بَقِيَّتُ اللَّهِ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ ۚ وَمَا أَنَا عَلَيْكُمْ بِحَفِيظٍ -86 “Eğer inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.” Allahın halâlinden bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır, eğer mü´min iseniz, mamaafih ben sizin üzerinizde gözcü değilim İnanmış kişiler iseniz, Allah´ın (helâlinden) bıraktığı kâr daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu ve gözetici de değilim. "Eğer inanan insanlar iseniz, Allâh´ın bıraktığı (kâr), sizin için daha hayırlıdır. Fakat ben sizin üzerinize bekçi değilim!" «Eğer siz imân etmiş kimseler iseniz Allah´ın geri bıraktığı sizin için hayırlıdır ve ben sizin üzerinize bir muhafız değilim.» 12 / 230
11-Hud Suresi

87.Ayet
قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَنْ نَفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ ۖ إِنَّكَ لَأَنْتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ -87 Dediler ki: “Ey Şu´ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.” Ya Şuayb, dediler: atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmamızı sana namazın mı emrediyor? Her halde sen, çok uslu akıllısın Onlar, «ey Şuâyb,» dediler, «babalarımızın taptığını terketmemizi veya kendi mallarımızda dilediğimizi yapmamızı bırakıvermemizi senin namazın mı emrediyor? Şüphesiz ki sen, yumuşak huylusun, doğru bir kimsesin, aklı basındasın.» "Ey Şu´ayb, dediler, senin namazın mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Oysa sen, yumuşak huylu, akıllı(bir insan)sın!" Dediler ki: «Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettikleri şeyleri veya mallarımızda dilediğimizi işlememizi, terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Şüphe yok elbette sen, çok ilim ve akıl sahibisin.» 12 / 230
11-Hud Suresi

88.Ayet
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كُنْتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَرَزَقَنِي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًا ۚ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أُخَالِفَكُمْ إِلَىٰ مَا أَنْهَاكُمْ عَنْهُ ۚ إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ ۚ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ ۚ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ -88 Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!. Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na tevekkül ettim ve sadece O’na yöneliyorum.” Ey kavmim! dedi: Söyleyin bakayım eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde bulunuyorsam ve o kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum, ben sade gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum, muvaffakıyyetim de Allah iledir, ben yalnız ona dayandım ve ancak ona yüz tutarım «Ey kavmim,» dedi, «ya ben Rabbimden açık bir mucize üzere isem ve kendi katından beni güzel bir rızıkla rızıklandırmışsa, ne dersiniz, (O´na nankörlük edebilir miyim ?). Ve ben sizi men´ettiğim şeyde aykırı hareket edip (onu işlemek) istemem. Ben ancak gücüm yettiğince düzeltmek isterim. Muvaffakiyetim ancak Allah´ın yardımıyladır ve ben ancak O´na güvenip dayanırım ve O´na derin saygı ve sevgi ile yönelirim. "Ey kavmim, dedi, bakın, ya ben Rabbimden bir kanıt üzerinde isem ve (O), bana kendinden güzel bir rızık vermişse? Ben size menettiğim şeylerde size aykırı davranmak istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allâh(ın yardımı) iledir. Yalnız O´na dayandım ve yalnız O´na yönelirim!" Dedi ki: «Ey kavmim! Haber veriniz, eğer ben Rabbim tarafından bir açık bürhan üzere isem ve beni kendi tarafından güzel bir rızk ile merzûk etmiş ise ve ben sizi nehyettiğim şey hususunda size muhalefet etmek istemem, ben ise başka değil, gücüm yettiği kadar ıslah isterim ve benim muvaffakiyetim ancak Allah Teâlâ iledir. Yalnız O´na tevekkül ettim ve ancak O´na dönerim.» 12 / 230
11-Hud Suresi

89.Ayet
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاقِي أَنْ يُصِيبَكُمْ مِثْلُ مَا أَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ أَوْ قَوْمَ هُودٍ أَوْ قَوْمَ صَالِحٍ ۚ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَعِيدٍ -89 “Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.” Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi Nuh kavminin veya Hûd kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir musîbete giriftâr etmesin, Lût kavmi de sizden uzak değildir Ey kavmim ! Bana düşmanlık beslemeniz, Nûh kavmine veya Hûd kavmine ya da Salih kavmine dokunan musibetin bir benzerini size dokundurmasın. Lût kavmi de sizden pek uzak değildir. "Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin veyahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir felâkete uğratmasın! Lût kavmi henüz sizden uzak değildir." «Ve ey kavmim! Bana olan adâvet, Nûh kavmine veya Hûd kavmine veya Sâlih kavmine isabet etmiş olanın mislini size de isabet etmeyi kazandırmasın. Ve Lût kavmi de sizden uzak değildir.» 12 / 231
11-Hud Suresi

90.Ayet
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ ۚ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٌ وَدُودٌ -90 “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.” Rabbınıza istiğfar edin sonra ona tevbe ile rücu´ edin, şüphe yok ki rabbim rahîmdir, veduddur Rabbınızdan bağışlanma dileyin de O´na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim, çok merhametlidir ve çok sevendir, sevilendir.» "Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O´na tevbe edin! Doğrusu Rabbim çok esirgeyen, çok sevendir." «Ve Rabbinizden medet dileyiniz. Sonra O´na tevbe ediniz. Şüphe yok, benim Rabbim merhametlidir, çok muhîbdir.» 12 / 231
11-Hud Suresi

91.Ayet
قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ كَثِيرًا مِمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَاكَ فِينَا ضَعِيفًا ۖ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَ ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْنَا بِعَزِيزٍ -91 Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin.” Ya Şuayb! dediler: biz senin dediklerinin çoğunu iyi anlamıyoruz ve her halde biz seni içimizde pek zaıyf buluyoruz, eğer taallûkatından beş on kişi olmasa idi mutlak seni recmederdik, senin bize karşı hiç bir ehemmiyetin yok Dediler ki: Ey Şuâyb ! Biz senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve biz seni aramızda zayıf olarak görüyoruz. Kabilen olmasaydı, elbette seni taşlardık. Hem sen bizim yanımızda pek aziz-şerefli, itibırlı, üstün bir kimse de değilsin. Dediler ki: "Ey Şu´ayb, senin söylediklerinden çoğunu anlamıyoruz, biz seni içimizde zayıf görüyoruz. Kabilen olmasaydı seni mutlaka taşla(yarak öldürü)rdük! Senin bizim yanımızda hiçbir değerin yoktur!" Dediler ki: «Ya Şuayb! Söylediklerinden bir çoğunu iyice anlayamıyoruz. Şüphe yok ki, biz seni aramızda cidden zayıf görüyoruz ve eğer senin aşiretin olmasa idi elbette seni taşlayarak öldürürdük ve sen bizim üzerimize bir izzet sahibi değilsin.» 12 / 231
11-Hud Suresi

92.Ayet
قَالَ يَا قَوْمِ أَرَهْطِي أَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَاءَكُمْ ظِهْرِيًّا ۖ إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعْمَلُونَ مُحِيطٌ -92 Şu’ayb, şöyle dedi: “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı ki, O’na sırt çevirdiniz. Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.” Ey kavmim! Dedi: benim taallûkatım size Allahdan daha mı azîz ki onu arkanıza atıp unuttunuz, haberiniz olsun ki rabbım bütün amellerinizi muhıttır Ey kavmim, dedi, size göre benim kabilem Allah´tan daha mı azizdir ki, O´nun (buyruklarını) arkanıza attınız ? Rabbim elbette sizin yapageldiğinizi (ilmiyle) kuşatmıştır. "Ey kavmim, dedi, size göre kabilem Allah´tan daha mı değerli ki O´nu arkanıza at(ıp unut)tunuz? Şüphesiz Rabbim yaptıklarınızı kuşatıcıdır (herşeyinizi bilmektedir)." Dedi ki: «Ey kavmim! Benim aşiretim sizin üzerinize Allah´tan daha azîz midir? Halbuki, O´nu ardınızda unutulmuş tutuverdiniz. Şüphe, yok ki benim Rabbim, yapar olduğunuz şeyleri çepeçevre kuşatıcıdır.» 12 / 231
11-Hud Suresi

93.Ayet
وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ ۖ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ ۖ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ -93 “Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.” Ve ey kavmim! Bütün kuvvetinizle yapacağınızı yapın, ben vazifemi yapıyorum ileride bileceksiniz: kimmiş o kendine rüsvay edecek azâb gelecek? Ve kimmiş yalancı? Gözetin, ben de sizinle beraber gözetiyorum Ey kavmim, imkânınızı ortaya koyup elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (gerekeni) yapacağım. Rüsvay edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. (Gelecek azabı) gözleyin, ben de sizinle beraber gözleyip bekliyorum. "Ey kavmim, olduğunuz yerde (yaptığınızı) yapın, ben de yapıyorum. Yakında kime azâbın gelip kendisini rezil edeceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle beraber gözetmekteyim!" «Ve ey kavmim! Bütün kuvvetinizle dilediğinizi yapınız. Şüphe yok ki, ben de yapıcıyım. Yakında bilirsiniz ki, kendisini rüsvay edecek azap kime gelecek ve yalancı olan kim imiş? Ve gözetiniz, muhakkak ki, ben de sizinle beraber gözeticiyim.» 12 / 231
11-Hud Suresi

94.Ayet
وَلَمَّا جَاءَ أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ -94 (Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. Vaktâ ki emrimiz geldi Şuaybı ve ma´ıyyetinde iyman edenleri tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, o zulmedenleri ise, sayha yakaladı da diyarlarında çöke kaldılar Buyruğumuz gelince, Şuâyb´ı ve beraberindeki imân edenleri rahmetimizle kurtardık. Zâlimleri ise korkunç bir ses ve uğultu yakalayıverdi; evlerinde dizüstü çöküp kaldılar. Orada hiç bulunmamış, yaşamamış gibi oldular. Dikkat edin, Semûd kavmi nasıl (ilâhî) rahmetten uzak kaldıysa Medyen de uzak kaldı. Emrimiz gelince, Şu´ayb´i ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir acıma ile kurtardık; zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar. Vaktâ ki emrimiz geldi. Şuayb´ı ve O´nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet ile necâta erdirdik ve zulmetmiş olanları ise bir korkunç gürültü yakaladı. Artık yurtlarında çökekalmışlar olarak sabahladılar. 12 / 231
11-Hud Suresi

95.Ayet
كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا ۗ أَلَا بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ -95 Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen halkı da uzaklaştı. Sanki orada şenlik kurmamışlardı bak Semûd defi´olduğu gibi Medyen de defi´oldu gitti Buyruğumuz gelince, Şuâyb´ı ve beraberindeki imân edenleri rahmetimizle kurtardık. Zâlimleri ise korkunç bir ses ve uğultu yakalayıverdi; evlerinde dizüstü çöküp kaldılar. Orada hiç bulunmamış, yaşamamış gibi oldular. Dikkat edin, Semûd kavmi nasıl (ilâhî) rahmetten uzak kaldıysa Medyen de uzak kaldı. Sanki orada hiç şenlik kurmamışlardı! İyi bilin ki, Semûd (kavmi) nasıl uzaklaşıp gittiyse Medyen halkı da öyle uzaklaşıp gitti. Sanki onlar orada yaşamamışlardı. Haberiniz olsun, Semûd uzaklaştığı gibi Medyen için de bir uzaklaşma olsun. 12 / 231
11-Hud Suresi

96.Ayet
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ -96 (96-97) Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un emrine uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi. Celâlim hakkı için Musâyı da âyetlerimizle ve bir sultanı mübîn ile gönderdik And ollsun ki, biz Musa´ yi da âyetlerimizle ve açık-sağlam belge ile Fir´avn´a ve onun (milletinin) ileri gelenlerine gönderdik. Bununla beraber onlar (o ileri gelenler) yine de Fir´avn´ın emrine uydular. Oysa Fir´avn´ın emri doğru ve sıhhatli değildi. Andolsun, Mûsâ´yı da âyetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik. Ve andolsun ki, Mûsa´yı âyetlerimiz ile ve apaçık bir hüccetle gönderdik. 12 / 231
11-Hud Suresi

97.Ayet
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاتَّبَعُوا أَمْرَ فِرْعَوْنَ ۖ وَمَا أَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَشِيدٍ -97 (96-97) Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un emrine uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi. Fir´avne ve cem´ıyyetine de bunlar, Fir´avnin emrine tabi´ oldular, Fir´avn emri ise reşîd değildir And ollsun ki, biz Musa´ yi da âyetlerimizle ve açık-sağlam belge ile Fir´avn´a ve onun (milletinin) ileri gelenlerine gönderdik. Bununla beraber onlar (o ileri gelenler) yine de Fir´avn´ın emrine uydular. Oysa Fir´avn´ın emri doğru ve sıhhatli değildi. Fir´avn´a ve adamlarına. (Ama o insanlar), Fir´avn´ın buyruğuna uydular. Oysa, Fir´avn´ın buyruğu, doğruya iletici değildi. Fir´avun´a ve onun ileri gelenlerine. Onlar ise Fir´avun´un emrine uydular. Halbuki, Fir´avun´un emri doğru değildi. 12 / 231
11-Hud Suresi

98.Ayet
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَأَوْرَدَهُمُ النَّارَ ۖ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ -98 Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası! Kyamet günü kavminin önüne düşer, derken onları suya götürür gibi ateşe götürmüştür, o varılan da ne fena maslaktır Fir´avn Kıyamet günü kavminin önüne düşer de onları (suya götürür gibi) ateşe götürür. Varacakları yer ne kötü yerdir. (Fir´avn), kıyâmet günü kavminin önünde gidiyor. İşte onları ateşe getirdi. O varılan yer de ne fenâ bir yerdir! Kıyamet gününde kavminin önüne düşer. Derken onları ateşe götürmüş olur. Ve ne fena bir sudur, o varılmış olan su. 12 / 232
11-Hud Suresi

99.Ayet
وَأُتْبِعُوا فِي هَٰذِهِ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ -99 Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Ne kötü destektir onlara verilen destek! Hem burada arkalarından bir lâ´netle ta´kıb edildiler hem Kıyamet günü, bu vurulan destek ne fena destektir Burada lanet peşlerine takıldı ; Kıyamet gününde de (öyle olacak). Desteklendikleri şey ne kötü destektir. Bu dünyâda da (onların) ardına la´net takılmıştır, kıyâmet gününde de (burada da la´netle anılacaklardır, âhirette de)! Bu vergi, ne kötü bir vergidir! Burada da bir lânete tâbi tutuldular, Kıyamet gününde de. Ne kötü bir yardımdır bu yapılmış olan yardım. 12 / 232
11-Hud Suresi

100.Ayet
ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْقُرَىٰ نَقُصُّهُ عَلَيْكَ ۖ مِنْهَا قَائِمٌ وَحَصِيدٌ -100 (Ey Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de. İşte bu, medeniyetlerin mühim haberlerinden, sana onu kıssa olarak naklediyoruz: Onlardan duran var, biçilen var (Ey Muhammed!) Bu, ilâhî azaba uğrayan kasabaların haberlerinden (bazı safhalar)dır ki, sana nakledip anlatıyoruz. Bu kıssalardan bir kısmının kalıntısı duruyor, bir kısmı ise biçilmiş ekin gibi (belirsiz olmuştur). (Ey Muhammed), bu sana anlattıklarımız, o kentlerin haberlerinden(başlarına gelen olaylardan)dır. Onlardan kimi hâlâ ayakta, kimi de biçilmiştir. İşte bu, karyelerin haberlerindendir. Onu sana hikaye ediyoruz. Onlardan bâki olan da vardır, biçilmiş olan da. 12 / 232
11-Hud Suresi

101.Ayet
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَٰكِنْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ۖ فَمَا أَغْنَتْ عَنْهُمْ آلِهَتُهُمُ الَّتِي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَاءَ أَمْرُ رَبِّكَ ۖ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْبِيبٍ -101 Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilâhları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. İlâhları onların sadece ziyanlarını artırdı. Biz onlara zulmetmedik ve lâkin kendilerine zulmettiler de Allahın berisinden taptıkları ma´budları, rabbımın emri geldiği vakıt kendilerine hiç bir faide vermedi ve hasarlarını artırmaktan başka hiç bir şey´e yaramadı Biz onlara zulmetmedik ; fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbin buyruğu gelince, onlara, Allah´ı bırakıp da taptıkları tanrılar bir yarar sağlamadı; zararlarını, silinip yok olmalarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı. Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı. Rabbinin emri geldiği zaman, Allah´tan başka yalvardıkları tanrıları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı ve onların ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı! Ve biz onlara zulmetmedik, velâkin onlar kendi nefislerine zulmettiler. Allah Teâlâ´dan gayrı taptıkları tanrıları, Rabbin emri geldiği vakit onları hiçbir şeyden müstefid etmiş olmadı ve onlara hüsrândan başka bir şey arttırmış da olmadılar. 12 / 232
11-Hud Suresi

102.Ayet
وَكَذَٰلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَىٰ وَهِيَ ظَالِمَةٌ ۚ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ -102 Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte böyledir! Şüphesiz O’nun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir. Ve işte rabbın medeniyetleri zulmederlerken çarptığı vakıt böyle çarpar, çünkü onun muahazesi çok elîm, çok şiddetlidir İşte Rabbin kasabalar halkını —zalimlikleri üzere— yakaladığı zaman böyle yakalar. Şüphesiz ki, O´nun yakalaması çok elîm ve şiddetlidir. İşte Rabbin zulmeden kentleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu O´nun yakalaması, çok acı ve çok çetindir. Ve işte Rabbin yakalaması böyledir, karyeleri zalim oldukları halde yakaladığı zaman, şüphe yok ki O´nun yakalaması pek acıklıdır, pek şiddetlidir. 12 / 232
11-Hud Suresi

103.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْآخِرَةِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌ لَهُ النَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ -103 Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların (hesap ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir gündür. Her halde bunda Âhıret azâbından korkanlar için muhakkak bir ıbret vardır, o öyle bir gündür ki onun için insanlar toplanacak, hem öyle bir gün ki mutlak görülecektir Şüphesiz ki bu (naklettiğimiz kıssalarda) Âhiret azabından korkanlar için ibretli belge vardır; o, insanların biraraya gelip toplanacağı bir gündür; o, hazır olup görülecek bir gündür. Şüphesiz âhiret azâbından korkanlar için, bunda elbette ibret vardır. O, bütün insanların toplandığı bir gündür ve o, görülecek bir gündür. Şüphe yok ki, bunda ahiret azabından korkan kimse için bir ibret vardır. O bir gündür ki, O´nun için nâs toplanmış olacaktır ve o kendisinden şehâdet yapılacak bir gündür. 12 / 232
11-Hud Suresi

104.Ayet
وَمَا نُؤَخِّرُهُ إِلَّا لِأَجَلٍ مَعْدُودٍ -104 Biz onu ancak belirli bir zamana kadar erteliyoruz. Ve biz onu ancak sayılı bir ecel için te´hir ediyoruz. O günü ancak belli bir vakte kadar geciktiririz. Biz onu, sadece sayılı bir süre için erteliyoruz. Ve Biz onu ancak sayılı bir müddet için tehire bırakmış oluruz. 12 / 232
11-Hud Suresi

105.Ayet
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَعِيدٌ -105 O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da. O geleceği gün hiç bir nefis, tekellüm edemez, ancak onun iznile başka, artık kimi bedbaht kimi mes´ud O gün geldikte Allah´ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbaht-mutsuz, kimi de bahtlı-mutludur. O geldiği gün, hiç kimse O´nun izni olmadan konuşamaz. O(raya toplana)nlardan kimi şaki (bahtsız), kimi sa´id(mutlu)dur. O geldiği gün hiçbir şahıs konuşamaz. Ancak onun izniyle (konuşmak müstesna). Artık onlardan kimi şakidir, kimi de saiddir. 12 / 232
11-Hud Suresi

106.Ayet
فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ -106 Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır. İmdi bedbaht olanlar ateştedirler, orada onlara öyle bir soluyuş ve hıçkırış vardır ki Bedbaht-mutsuz olanlar ateştedirler. Onların orada şiddetli inilti ve sesli sesli soluğu vardır. Bahtsızlar ateştedirler. Onların orada (o bunaltıcı ateş içinde) bir soluk alıp verişleri vardır ki!... İmdi şekavete düşmüş olanlar ateştedirler. Onlar için orada şiddetli bir soluyuş ve bir hıçkırık vardır. 12 / 232
11-Hud Suresi

107.Ayet
خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ -107 Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır. Onlar, orada Semavât ve Arz durdukça muhalled olacaklar ancak rabbının dilediği müddet başka, çünkü rabbın «dilediğini yapan»dır Gökler ve yer durdukça orada temelli kalıcılardır; ancak Rabbin dilediği müstesna. Çünkü Rabbin dilediğini (hakkıyle) yapıp yerine getirendir. Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Meğer Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun. Çünkü Rabbin, istediğini yapandır. (Onlar) Orada gökler ve yer devam ettikçe ebedî surette duruculardır. Rabbinin dilediği müddet müstesna. Şüphe yok ki, senin Rabbin dilediğini bihakkın işleyicidir. 12 / 232
11-Hud Suresi

108.Ayet
وَأَمَّا الَّذِينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ ۖ عَطَاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ -108 Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir. Amma mes´ud olanlar Cennettedirler, rabbının dilediği müddetten başka Semavât ve Arz durdukça onlar onda muhalled kalacaklar, bir atâ ki kesilmesi yok Bahtlı-mutlu olanlar ise, Cennet´tedirler; gökler ve yer durdukça orada temelli kalıcılardır; ancak Rabbin dilediği müstesna. Bu, ardı-arkası kesilmeyen bir bağıştır. Mutlu kılınanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Meğer Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun. Bu, kesintisiz bir vergidir!. Velâkin said olanlar cennettedirler. Rabbin dilediği müddetten başka gökler ve yer devam ettikçe orada muhalleddirler. Bir atiyye ki, kesilmiş değildir. 12 / 232
11-Hud Suresi

109.Ayet
فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ ۚ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ آبَاؤُهُمْ مِنْ قَبْلُ ۚ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ -109 (Ey Muhammed!) Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda şüpheye düşme. Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Şüphesiz biz onlara (azaptan) paylarını eksiksiz olarak tastamam vereceğiz. O halde sakın şunların ıbadet edişlerinden şüpheye düşme başka değil atalarının ıbadeti gibi ıbadet ediyorlar, biz de elbet kendilerine tamamile nasîblerini veririz Artık bunların taptıklarının (böyle bir azaba yol açacak bir sapıklık olduğunda) şüphen olmasın ; onlar ancak daha önce babalarının taptıkları gibi taparlar. Biz de elbette (ateşten) nasiplerini noksansız vereceğiz. Şunların taptıkları şeyler(in, yararsızlığın)dan hiç kuşkun olmasın. Onlar da önceden atalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz onların da paylarını eksiksiz vereceğiz! Artık onların taptıkları şeyden bir şüphede bulunma. Onlar ibadette bulunmazlar, ancak evvelce babalarının taptıkları gibi tapınmakta bulunurlar. Ve Biz de şüphe yok ki, onlara nâsiplerini eksik olmaksızın ödeyeceğiz. 12 / 233
11-Hud Suresi

110.Ayet
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِيهِ ۚ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ۚ وَإِنَّهُمْ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مُرِيبٍ -110 Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de onun hakkında ayrılığa düşülmüştü. Eğer daha önce Rabbinin bir sözü geçmemiş olsaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Onlar da (müşrikler de) o Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler. Kasem olsun ki Musâya kitabı verdik de onda ıhtılâf edildi, rabbından bir kelime sebk etmiş olmasa idi elbette aralarında huküm verilmiş bitmişti, ve her halde onlar bundan kuşkulu bir şekk içindedirler And olsun ki, Musa´ya kitab verdik, ne var ki, (idraksizler yüzünden) onda anlaşmazlık meydana geldi. Eğer Rabbinden geçmiş bir söz olmasaydı hemen aralarında hükmedilip (çoktan) sonuca bağlanmış olurdu bile. Ve doğrusu onlar bunda kuşku ve şüphe içindeler. Andolsun, Mûsâ´ya Kitabı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Rabbin, (süre tanıyacağına) söz vermemiş olsaydı, derhal aralarında hüküm verilmiş, (hak eden, cezâsını bulmuş) olurdu. Onlar, bu(Kur´â)n´dan kuşkulu bir şüphe içindedirler. Ve yemin olsun ki, Mûsa´ya kitabı verdik. Derken onda ihtilâf olundu. Eğer Rabbin tarafından bir kelime geçmiş olmasa idi elbette aralarında hükmolunurdu. Ve muhakkak ki, onlar ondan ızdıraba düşüren şiddetli bir şüphe içindedirler. 12 / 233
11-Hud Suresi

111.Ayet
وَإِنَّ كُلًّا لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ ۚ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ -111 Şüphesiz Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir. Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Ve hakikat her biri öyle kimselerdir ki lâbüd rabbın kendilerine amellerini tamamiyle ödeyecektir çünkü o, her ne yapıyorlarsa habîrdir Şüphesiz her birinin amellerinin (karşılığını) Rabbin tastamam verecektir. Doğrusu O, onların yapa geldiklerinden haberlidir. Şüphesiz Rabbin, hepsinin işlerini(n karşılığını) tam verecektir. Çünkü Allâh, yaptıklarını bilmektedir. Ve şüphe yok ki, Rabbin her birine amellerini tamamiyle ödeyecektir. Muhakkak ki O, yapar olduklarına bihakkın vâkıftır. 12 / 233
11-Hud Suresi

112.Ayet
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْا ۚ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ -112 Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür. Onun için emr olunduğun gibi doğruluk et: sen ve beraberinde tevbe eden de aşırı gitmeyin, çünkü o her ne yaparsanız basîrdir O halde sen —ve beraberinde tevbe edenlerle birlikte— em-rolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyin. Allah ne yaptıklarınızı şüphesiz ki iyiden iyiye görendir. Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol; seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O, yaptıklarınızı görmektedir. Artık emrolunduğun gibi istikamette bulun ve tevbe etmiş, seninle beraber bulunmuş olanlar da. Ve haddi tecâvüz etmeyin, şüphe yok ki O, yapar olduğunuz şeyleri bihakkın görücüdür. 12 / 233
11-Hud Suresi

113.Ayet
وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ -113 Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez. Ve zulm edenlere meyl etmeyin ki size ateş dokunur, ve Allahdan başka velîleriniz de yoktur sonra kurtulamazsınız Ve bir de zulmedenlere meyletmeyin, yoksa dokunur size ateş. Allah´tan başka sizin dost ve sahibiniz de yoktur. Sonra (O´ndan da) yardım göremezsiniz. Sakın zulmedenlere dayanmayın, sonra size ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım edilmez. Ve zulmetmiş olanlara meyil etmeyiniz. Yoksa size ateş dokunur ve sizin için Allah Teâlâ´dan başka yardımcılardan (kimse) yoktur. Sonra nusrete nâil olamazsınız. 12 / 233
11-Hud Suresi

114.Ayet
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ -114 (Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür. Hem namaz kıl gündüzün taraflarından ikisinde ve gecenin gündüze yakın saatlerinde, çünkü hasenat, seyyiatı giderir, bu, idrâki olanlara bir öğüddür Hem gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (temizleyip) giderir. Bu, iyi düşünenlere bir öğüt, bir hatırlatmadır. Gündüzün iki tarafında (sabah, akşam) ve geceye yakın sâ´atlerde namaz kıl; çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür. Ve namazı gündüzün iki tarafında ve geceden de gündüze yakın saatlerde dosdoğru kıl. Şüphe yok ki güzellikler, kötülükleri giderir. Bu, güzelce düşünenler için bir iyi öğüttür. 12 / 233
11-Hud Suresi

115.Ayet
وَاصْبِرْ فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ -115 Sabret! Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez. Ve sabr et zira Allah muhsinlerin ecrini zayi´ etmez Ve sabret; şüphesiz ki Allah iyiliği huy edinip iyilikte bulunanların mükâfatını zayi´etmez. Sabret, çünkü Allâh güzel davrananların ecrini zayi etmez. Ve sabret. Zira şüphe yok ki, Allah Teâlâ muhsin olanların mükâfaatını zâyi etmez. 12 / 233
11-Hud Suresi

116.Ayet
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ أُولُو بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْأَرْضِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّنْ أَنْجَيْنَا مِنْهُمْ ۗ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مَا أُتْرِفُوا فِيهِ وَكَانُوا مُجْرِمِينَ -116 Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular. Şimdi sizden evvelki karnlardan bakıyye sahipleri Yer yüzünde fesaddan nehyeder olsalardı; lâkin onlardan necata irdirdiğimiz pek az kimselerden başka yok, o zulmetmekte bulunanlar ise şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve hep mücrim oldular Sizden önceki nesillerden akıl ve idrâk sahiplerinin yeryüzünde fitne ve fesadı yasaklamaları gerekmiyor muydu ? Onlardan kurtardığımızın pek azı ancak (bu fazileti gösterip mücâdele etmişti). O zulmedenler ise kendilerine sunulan refahın peşine düştüler, zaten onlar suçlu günahkârlar idi. Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men´etmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyenler olup çıktılar. Sizden evvelki asırlarda yeryüzünde fesattan nehyeder bir kısım fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? Ancak onlardan necâta erdirdiğimiz bir azı müstesna, ve o zulmedenler ise kendilerinin içinde bulundukları refaha (dünya varlığına) uydular ve günahkâr kimseler oldular. 12 / 233
11-Hud Suresi

117.Ayet
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرَىٰ بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا مُصْلِحُونَ -117 Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez. Rabbın da o memleketleri ahalisi muslihler iken zulmile helâk edecek değildi ya Rabbin, halkından, kendilerini (ve çevrelerini) düzeltenler bulundukça kasabaları haksız yere yok edecek değildir. Halkı uslu kimseler olsaydı, Rabbin o kentleri, zulüm ile helâk edecek değildi. Ve senin Rabbin, ahalisi muslih kimse oldukları halde şehirleri bir zulüm sebebiyle helâk eder olmadı. 12 / 233
11-Hud Suresi

118.Ayet
وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ أُمَّةً وَاحِدَةً ۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِفِينَ -118 (118-119) Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti. Hem rabbın dileseydi elbet bütün o nası bir tek ümmet yapardı, halbuki ıhtilâf edip duracaklardır Eğer Rabbin dileseydi, insanları bir tek ümmet haline getirirdi. (Görüldüğü gibi) onlar durmadan anlaşmazlık halindeler. Rabbin dileseydi, insanları bir tek ümmet yapardı. Ama ihtilâf edip durmaktadırlar. Ve eğer Rabbin dilese idi, elbette bütün nâsı bir tek ümmet kılardı. Fakat onlar ihtilâf eder kimseler olmaktan geri durmayacaklardır. 12 / 234
11-Hud Suresi

119.Ayet
إِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَ ۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمْ ۗ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمْلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ -119 (118-119) Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti. Ancak rabbının rahmetile yarlıgadığı kimseler müstesnâ ve onun içindir ki onları halketti ve rabbının şu kelimesi tamam oldu, ahdim olsun Cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen dolduracağım. Ancak Rabbinin merhamet ettiği kimseler müstesna. Zaten Rabbin insanları bunun için (bu duygu ve düşüncede) yaratmıştır. Ve Rabbinin şu sözü tamamlanıp yerini bulmuştur : «And olsun ki, Cehennem´i tamamen cinlerden ve insanlardan (olan günahkâr suçlularla) dolduracağım.» Yalnız Rabbinin acıdıkları (bu ihtilâfın dışında kalmışlardır). Zaten (Allâh) onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin: "Andolsun, ben cehennemi hep cinlerden ve insanlardan bir kısmıyle dolduracağım!" sözü tam yerine gelmiştir. Ancak Rabbinin rahmet ettiği kimseler müstesna. Ve onun içindir, onları yaratmıştır. Ve Rabbinin şu beyanı da tamam olmuştur ki, «Elbette cehennemi bütün cinlerden ve insanlardan dolduracağım.» 12 / 234
11-Hud Suresi

120.Ayet
وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ ۚ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ -120 (Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir. Peygamberlerin haberlerinden kalbini tesbit edeceğimiz her türlüsünü sana kıssa olarak anlatıyoruz, bu sûrede de sana hak ve mü´minlere bir mev´ıza ve tezkir geldi (İşte ey Muhammed !) Gelip gecen peygamberlerin olup biten bu haberlerinden senin kalbini yatıştırıp pekiştirecek kadarını sana anlattık. Bu sûrede de sana hak; mü´minlere öğüt ve (düşünüp gerçeği daha iyi kavrayabilmeleri için) hatırlatma gelmiştir. Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda da sana hak ve inananlar için bir öğüt ve ibret gelmiştir. Peygamberlerin bütün haberlerinden kendisiyle kalbini tesbit edeceğimiz olanlarını sana hikaye ediyoruz. Ve bunda sana hak ve mü´minler için bir öğüt ve bir muhtıra gelmiştir. 12 / 234
11-Hud Suresi

121.Ayet
وَقُلْ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ -121 İman etmeyenlere de ki: “Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.” İyman etmeyenlere de de ki: siz yerinizde sayarak yapacağınızı yapın her halde biz çalışıyoruz Sen o imân etmiyenlere de ki: Yapacağınızı yapın ; doğrusu biz de (gerekeni) yapacağız. İnanmayanlara de: "Olduğunuz yerde yapacağınızı yapın, biz de yapıyoruz!" Ve imân etmeyenlere de ki: «Siz kendi iktidarınız dairesinde çalışınız, şüphe yok ki, biz de çalışanlarız.» 12 / 234
11-Hud Suresi

122.Ayet
وَانْتَظِرُوا إِنَّا مُنْتَظِرُونَ -122 “Bekleyin, biz de bekleyeceğiz.” Ve gözetin herhalde biz gözetiyoruz Bekleyip durun, biz de bekliyoruz. "Bekleyin, biz de bekliyoruz!" «Ve siz gözetiniz, şüphesiz ki biz de gözetenleriz.» 12 / 234
11-Hud Suresi

123.Ayet
وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ -123 Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir. Bununla beraber Göklerin Yerin gaybi, Allahın´dır, emrin de hepsi ona irca´ olunur, yalnız ona ıbadet et ve ona tevekkül kıl, rabbın ne yaptığınızdan ve yapacağınızdan gafil değil Göklerin ve yerin gaybı Allah´ındır. Bütün işler O´na döndürülür. Artık O´na ibâdet edin ve O´na güvenip dayanın. Rabbin yapageldiğinizden habersiz değildir. Göklerin ve yerin gaybı (görünmez bilgisi), Allah´a âittir. Bütün işler hep Allah´a döndürülüp götürülür. O´na kulluk et ve O´na dayan. Rabbin sizin yaptıklarınızdan gâfil değildir. Ve göklerin ve yerin gaybı Allah içindir ve emrin hepsi de O´na döndürülecektir. Artık O´na ibadet et ve O´na tevekkülde bulun ve Rabbin neler yapar olduğunuzdan asla gâfil değildir. 12 / 234
12-Yusuf Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الر ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ -1 Elif Lâm Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. Elif, Lâm, Râ. bunlar işte âyetleridir sana o mübîn kitabın Elif - Lâm - Râ. Bunlar çok açık ve açıklayıcı Kitab´ın âyetleridir. Elif lâm râ. Bunlar apaçık Kitabın âyetleridir. Elif, Lâm, Râ. İşte bu, apaçık bildiren kitabın âyetleridir. 12 / 234
12-Yusuf Suresi

2.Ayet
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ -2 Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Biz onu bir Kur´an olmak üzere Arabî olarak indirdik, gerek ki akıl irdiresiniz Akıl yoluyla rahat anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur´ân olarak indirdik. Biz onu Arapça bir Kur´ân olarak indirdik ki anlayasınız. Şüphe yok ki, Biz onu bir Arapça Kur´an olarak indirdik. Umulur ki, siz güzelce anlarsınız. 12 / 234
12-Yusuf Suresi

3.Ayet
نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَٰذَا الْقُرْآنَ وَإِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ -3 Sana bu Kur’an’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin. Sana bu Kur´anı vahyetmemizle biz bir kıssa anlatıyoruz ki ahsenülkasas senin ise doğrusu bundan evvel hiç hâberin yoktu Sana bu Kur´ân´ı vahyetmemizle, kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki daha önce bundan haberin yoktu. Biz, bu Kur´ân´ı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Sen ondan önce (bunları) bilmeyenlerden idin. Biz sana bu Kur´an´ı vahyetmemizle sana en güzel kıssayı naklediyoruz. Halbuki, sen ondan evvel elbette bundan habersizdin. 12 / 234
12-Yusuf Suresi

4.Ayet
إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ -4 Hani Yûsuf, babasına “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti. Bir vakıt Yusüf babasına, babacığım dedi: ben ru´yada on bir yıldızla Güneşi ve Kameri gördüm, gördüm onları ki bana secde ediyorlar Hani bir vakitler Yûsuf, babasına : «Babacığım, doğrusu ben rüyamda onbir Yıldız, Güneş ve Ay´ı gördüm, gördüm ki bunlar bana secde ediyorlar,» demişti. Hani bir zaman Yûsuf, babasına: "Babacığım demişti, ben (rü´yâda) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm, bunların bana secde ettiklerini gördüm." demişti. Bir vakit ki, Yusuf babasına demişti: «Ey pederim! Muhakkak ben (rüyamda) onbir yıldız ile güneşi ve kameri gördüm, onları gördüm ki benim için secde edicilerdir.» 12 / 234
12-Yusuf Suresi

5.Ayet
قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَىٰ إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُوا لَكَ كَيْدًا ۖ إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوٌّ مُبِينٌ -5 Babası, şöyle dedi: “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” Yavrum! Dedi: ru´yanı biraderlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar, çünkü Şeytan insana belli bir düşmandır (Yâkub ona): «Oğuicağızım, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar; çünkü şeytan insana gerçekten açık bir düşmandır. (Babası Ya´kûb): "Yavrum, dedi, rü´yânı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytân, insanın apaçık düşmanıdır! (Pederi) Dedi ki: «Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine haber verme. Sonra senin için bir hilede bulunurlar. Şüphe yok ki, şeytan insan için apaçık bir düşmandır.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

6.Ayet
وَكَذَٰلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَىٰ آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَىٰ أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ -6 “İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Ve işte öyle, rabbın seni seçecek ve sana ehadisin te´vilinden ılimler öğretecek, hem sana hem âli Ya´kuba ni´metini bundan evvel ataların İbrahim ve İshaka tamamladığı gibi tamamlıyacak, şüphe yok ki rabbın alîmdir, hakîmdir. İşte bunun gibi Rabbin seni seçecek; sana rüyaları yorumlamayı öğretecek ; hem sana, hem de Yâkub hanedanına nîmetini tamamlayacak, nasıl ki daha önce ataların İbrahim ve İshâk üzerine nîmetini tamamlamıştı. Şüphesiz ki Rabbin (her şeyi gereği gibi) bilendir, yegâne hikmet sahibidir.» Böylece Rabbin seni seçecek ve sana düşlerin yorumundan bir parça öğretecek, sana ve Ya´kûb soyuna ni´metini tamamlayacaktır; nasıl ki daha önce ataların İbrâhim´e ve İshak´a da ni´metini tamamlamıştı. Şüphesiz Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir." «Ve işte öylece Rabbin seni mümtaz kılacak ve sana rüyâların tâbirinden bilgi verecek ve nîmetini senin ve Yakub hanedanının üzerine tamamlayacak, nasıl ki, onu evvelce ataların İbrahim ve İshak üzerine de tamamlamıştı. Şüphe yok ki, senin Rabbin bir alîmdir, bir hakîmdir.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

7.Ayet
لَقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِلسَّائِلِينَ -7 Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır. Şanım hakkı için Yusüf ve biraderlerinde soranlara ıbret olacak âyetler oldu And olsun ki, Yûsuf ve kardeşleri (arasında geçen olay)da soranlara, (hem düzenli bir hayat yaşamaları, hem de Hz. Muhammed´in parlak geleceği hakkında) belgeler ve ibretler vardır. Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerin(in kıssaların)da, soranlar için ibretler vardır: Andolsun ki, Yusuf´ta ve kardeşlerinde sual edenler için bir nice ibretler var idi. 12 / 235
12-Yusuf Suresi

8.Ayet
إِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَىٰ أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -8 Kardeşleri dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.” Zira dediler ki her halde Yusüf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise müteassıb bir kuvvetiz, doğrusu babamız belli ki yanılıyor Hani kardeşleri: «And olsun ki Yûsuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidirler; halbuki biz güçlü bir topluluğuz. Doğrusu babamız (bu hususta) açık bir yanılgı içindedir,» demişlerdi. (Kardeşleri) demişlerdi ki: "Yûsuf ve (öz) kardeşi (Bünyamin), babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz bir cemaatiz. Babamız açık bir yanlışlık içindedir!" O vakit ki, demişlerdi: «Elbette Yusuf ile kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Halbuki, biz birbirine bağlı kuvvetli bir cemaatiz. Şüphe yok ki bizim babamız, elbette apaçık bir hata içindedir.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

9.Ayet
اقْتُلُوا يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ -9 “Yûsuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz.” Yusüfü öldürün yahud bir yere atın ki babanızın yüzü size kalsın ve ondan sonra salâhlı bir kavm olasınız Onlardan biri dedi ki: «Yûsuf´u öldürünüz veya onu boş bir araziye atınız ki, babanızın yüzü size dönüp ilgi kursun ve ondan sonra da kendini düzelten iyi kişiler olursunuz.» "Yûsuf´u öldürün, ya da onu bir yere bırakın da babanızın yüzü yalnız size kalsın (bundan böyle babanız yalnız sizi görsün ve sevsin)! Ondan sonra da (tevbe eder), iyi bir topluluk olursunuz!" «Yusuf´u öldürün veya O´nu bir yere atınız ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın ve siz ondan sonra sâlihler olan bir cemaat olursunuz.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

10.Ayet
قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ -10 Onlardan bir sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi. İçlerinden bir söz sahibi, Yusüfü, dedi öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki kafilenin biri onu lekît olarak alsın, eğer yapacaksanız böyle yapın Onlardan bir sözcü de dedi ki: «Yûsuf´u öldürmeyin, onu kuyunun derinliğine atın da gelip geçen kafilelerden biri onu orada raslayıp alır; eğer (ona elbette) bir şey yapmak istiyorsanız, böyle yapın.» İçlerinden bir sözcü: "Yûsuf´u öldürmeyin, onu kuyunun dibine atın, kervanlardan biri onu (görüp) alsın; eğer yapacaksanız (böyle yapın)," dedi. Onlardan bir söyleyici dedi ki: «Yusuf´u öldürmeyin ve O´nu kuyunun dibine atıverin, O´nu kâfilelerden biri alıverir, eğer siz yapacak kimselerden iseniz» (böyle yapınız). 12 / 235
12-Yusuf Suresi

11.Ayet
قَالُوا يَا أَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأْمَنَّا عَلَىٰ يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ -11 Babalarına şöyle dediler: “Ey babamız! Yûsuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Hâlbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz.” Vardılar ey bizim pederimiz, dediler, sen neye bize Yusüfü inanmıyorsun? Cidden biz onun için recaciyiz (Bunun üzerine toplanıp babalarına gelerek) dediler ki: «Ey babamız ! Yûsuf´u neden bize güvenip vermiyorsun ? Oysa biz ondan yana elbette iyilik düşünenleriz.» (Bu fikirde karar kıldılar ve babalarına gelip) Dediler ki: "Ey babamız, neden Yûsuf hakkında bize güvenmiyorsun, oysa biz ona öğüt verenler(onun iyiliğini isteyenler)iz?" Dediler ki: «Ey babamız! Sana ne oluyor ki, Yusuf´u bize inanmıyorsun? Ve halbuki, biz O´nun için elbette hayırhâh kimseleriz.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

12.Ayet
أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ -12 “Yarın onu bizimle beraber gönder de gezip oynasın. Şüphesiz biz onu koruruz.” Yarın bizimle beraber gönder gezsin oynasın şüphesiz, biz onu gözetiriz yarın bizimle gönder de gezip oynasın ; şüphesiz ki onu koruyup gözetiriz.» "Yarın onu da bizimle beraber (kıra) gönder, gezsin, oynasın; biz onu elbette koruruz." «O´nu yarın bizimle beraber gönder, bol bol meyve yesin ve oynasın. Ve şüphe yok ki, biz O´nu elbette muhafaza edicileriz.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

13.Ayet
قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَنْ تَذْهَبُوا بِهِ وَأَخَافُ أَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنْتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ -13 Babaları, “Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, siz ondan habersiz iken onu kurt yer, diye korkuyorum.” Beni, dedi: onu götürmeniz her halde mahzun eder ve korkarım ki onu kurt yer de haberiniz olmaz (Babaları:) «Doğrusu onu alıp götürmeniz beni çok üzer ve sizin haberiniz yokken onu kurt yer diye korkuyorum,» dedi. (Ya´kûb) Dedi ki: "Onu götürmeniz beni üzer; korkarım ki, sizin haberiniz yokken onu kurt yer!" Dedi ki: «O´nu alıp götürmeniz şüphesiz ki beni mahzun eder. Ve siz ondan gâfil bulunduğunuz halde O´nu kurdun yemesinden korkarım.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

14.Ayet
قَالُوا لَئِنْ أَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّا إِذًا لَخَاسِرُونَ -14 Onlar da, “Andolsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde) biz gerçekten hüsrana uğramış oluruz” dediler. Vallahi, dediler, biz müteassıb bir kuvvet iken onu kurt yerse biz o halde çok husrân çekeriz Onlar: «Eğer biz böyle güçlü bir toplulukken kurt onu yerse, o takdirde biz hüsrana uğramış oluruz,» dediler. Dediler ki: "Biz bir topluluk olduğumuz halde onu kurt yerse, o zaman biz tamamen beceriksiz kimseleriz, demektir!" Dediler ki: «Biz kuvvetli bir topluluk olduğumuz halde O´nu eğer kurt yerse artık şüphesiz ki, biz elbette hüsrâna düşmüş kimseleriz.» 12 / 235
12-Yusuf Suresi

15.Ayet
فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهِ وَأَجْمَعُوا أَنْ يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ ۚ وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِأَمْرِهِمْ هَٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -15 Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz de ona, “Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik. Bunun üzerine vaktâ ki onu götürdüler ve kuyunun dibine koymağa karar verdiler, biz de ona şöyle vahyettik, kasem olsun ki sen onlara hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin Ne vakit ki Yûsuf´u alıp götürdüler ve toplanıp onu kuyunun dibine bırakmayı kararlaştırdılar; biz de ona, «And olsun ki, sen (bir gün) onların bu yaptıklarını kendilerine, farkına varmadıkları bir halde haber vereceksin!» diye vahyettik. Nihâyet onu götürüp de kuyunun dibine atmağa topluca karar verdikleri zaman biz, Yûsuf´a: "Andolsun sen onların bu işlerini, hiç farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin!" diye vahyettik. Vaktâ ki, Yusuf ile beraber gittiler ve O´nu kuyunun dibine atmaya müttefikan karar verdiler. Biz de O´na şöyle vahyettik: «Kasem olsun ki, sen onlara hiç farkında olmadıkları halde bu işlerinden elbette haber vereceksin.» 12 / 236
12-Yusuf Suresi

16.Ayet
وَجَاءُوا أَبَاهُمْ عِشَاءً يَبْكُونَ -16 (Yûsuf’u kuyuya bırakıp) akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler. Bıraktılar ve yatsıleyin ağlıyarak babalarına geldiler (16-17) Onlar yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler ve: «Ey babamız ! Dediler, biz yarışmak üzere gittik; Yûsuf´u da eşyamızın yanına bıraktık, derken onu kurt yemiş; biz doğru (sözlü)ler de olsak sen bize inanacak değilsin.» Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler. Ve babalarına yatsı vakti ağlar oldukları halde geldiler. 12 / 236
12-Yusuf Suresi

17.Ayet
قَالُوا يَا أَبَانَا إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ ۖ وَمَا أَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ -17 “Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın” dediler. Dediler: ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusüfü eşyamızın yanında bırakmıştık bir de baktık ki onu kurt yemiş, şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmazsın (16-17) Onlar yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler ve: «Ey babamız ! Dediler, biz yarışmak üzere gittik; Yûsuf´u da eşyamızın yanına bıraktık, derken onu kurt yemiş; biz doğru (sözlü)ler de olsak sen bize inanacak değilsin.» "Ey babamız, dediler, biz gittik, yarışıyorduk; Yûsuf´u yiyeceğimizin yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş! Ama biz doğru söylesek de sen bize inanmazsın!" Dediler ki: «Ey bizim pederimiz! Biz hakikaten bir yarış ederek gittik. Yusuf´u da eşyamızın yanında bıraktık, hemen O´nu kurt yemiş ve sen bize velev ki doğru sözlü kimseler olmuş isek de inanır değilsin.» 12 / 236
12-Yusuf Suresi

18.Ayet
وَجَاءُوا عَلَىٰ قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ ۚ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنْفُسُكُمْ أَمْرًا ۖ فَصَبْرٌ جَمِيلٌ ۖ وَاللَّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ -18 Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: “Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah’tır.” Bir de gömleğinin üzerinde yalan bir kan getirdiler, yok, dedi: nefisleriniz sizi aldatmış bir işe sevketmiş, artık bir sabrı cemîl ve Allahdır ancak yardımına sığınılacak, söylediklerinize karşı Üzerine uydurma bir kan bulaştırıp gömleğini de getirmişlerdi. O da, «nefsiniz sizi aldatıp böylesine (çirkin bir işe) itmiştir. Artık (bana gereken) güzel bir sabır.. Anlattıklarınıza karşılık ancak, Allah´ın yardımı beklenir» dedi. (Yûsuf´un) gömleğinin üstünde yalan kan getirdiler. (Ya´kûb): "Herhalde, dedi, nefisleriniz sizi aldatıp bir işe sürükledi. Artık tek çarem güzelce sabretmektir. Dediğinize (dayanmak için) ancak Allan´tan yardım istenir!" Ve gömleği üzerinde yalancı bir kan olduğu halde gelmişlerdi. Dedi ki: «Size nefsiniz belki bir işi süslemiş oldu. Artık güzel bir sabır! Ve ancak Allah Teâlâ´dır sizin şu söylediklerinize karşı kendisinden yardım istenilecek zât.» 12 / 236
12-Yusuf Suresi

19.Ayet
وَجَاءَتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَأَدْلَىٰ دَلْوَهُ ۖ قَالَ يَا بُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَامٌ ۚ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ -19 Bir kervan gelmiş, sucularını suya göndermişlerdi. Sucu kovasını kuyuya salınca, “Müjde! Müjde! İşte bir oğlan!” dedi. Onu alıp bir ticaret malı olarak sakladılar. Oysa Allah, onların yaptıklarını biliyordu. Öteden bir kafile gelmiş, sucularını göndermişlerdi, vardı koğasını saldı, â... müjde bu bir gulâm dedi ve tuttular onu ticaret için gizlediler, Allah ise biliyordu ne yapacaklar Ve bir kervan geldi, sucularını gönderdiler, o da kovasını (kuyudaki) suya saldı; «Ey müjde, işte bir oğlan !» dedi. Onu ticarî bir mal olarak sakladılar. Allah, onların ne yaptıklarını bilendir. Bir kervan geldi, sucularını gönderdiler,(o da gidip kuyuya) kovasını sarkıttı: "Müjde, dedi, işte bir oğlan!" Onu ticaret için sakladılar, halbuki Allâh, onların ne yaptıklarını biliyordu. Ve bir yolcu kâfilesi geldi, sucularını gönderdiler, hemen kovasını salıverdi. «Ey, müjde! Bu genç bir köle,» dedi ve O´nu bir sermaye olarak sakladılar. Allah Teâlâ ise onların yapacaklarını tamamen bilicidir. 12 / 236
12-Yusuf Suresi

20.Ayet
وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُوا فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ -20 Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Zaten ona değer vermiyorlardı. değersiz bir baha ile onu bir kaç dirheme sattılar, hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı Onlar (böylece) Yûsuf´u pek az bir fiatla, birkaç dirheme sattılar; onun hakkında isteksizlerden idiler. Nihâyet (Mısır´a varınca) onu düşük bir pahaya, birkaç paraya sattılar. Onlar, ona (Yûsuf´a) karşı isteksiz idiler. (Buluntu olduğu için ona değer vermediler, hemen onu ellerinden çıkarmak istediler.) Ve O´nu biraz bedel ile sayılmış birkaç dirhem ile satıverdiler ve onlar O´nun hakkında rağbetsizlerden olmuşlardı. 12 / 236
12-Yusuf Suresi

21.Ayet
وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ عَسَىٰ أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا ۚ وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ ۚ وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰ أَمْرِهِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ -21 Onu satın alan Mısırlı kişi, hanımına dedi ki: “Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Mısırdan onu satın alan ise haremine dedi ki: buna güzel bak, umulur ki bize faidesi olacaktır, yâhud evlâd ediniriz, bu suretle Yusüfü orada yerleştirdik; hem de ona hâdisatın mealini istihraca dair ılimler öğretelim diye, öyleya Allah, emrine galibdir velâkin insanların ekserisi bilmezler Onu satın alan Mısırlı adam, karısına: «Buna iyi bakıp ikramda bulun. Umulur ki bize yararı dokunur veya oğul ediniriz.» İşte Yûsuf´u böylece (Mısır) toprağına yerleştirdik ve ona rüyaların yorumunu öğrettik. Allah kendi emrinde (mutlak) üstündür. Ne var ki, insanların çoğu bilmezler. Onu satın alan Mısır´lı (hazine bakanı Kıtfir), karısı(Zeliha´y)a: "Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlâd ediniriz!" dedi. Böylece biz Yûsuf´a o yerde güzel bir imkân verdik ki ona düşlerin yorumunu öğretelim. Allâh, buyruğunu yerine getirendir, ama insanların çoğu bilmezler. Ve O´nu satın alan Mısırlı, refikasına dedi ki: «O´nun mevkiine güzelce riâyet et. Umulur ki, bize faideli olacaktır veya O´nu evlad ediniriz.» Ve işte Yusufu öylece Mısır´da yerleştirdik ve hem de O´na rüyaların tâbirini öğretelim diye. Ve Allah Teâlâ, emri üzerine galiptir velâkin nâsın ekserisi bilmezler. 12 / 236
12-Yusuf Suresi

22.Ayet
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا ۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ -22 Olgunluk çağına erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız. Vaktâ ki kıvamına irdi biz ana bir huküm ve bir ılim bahşettik ve işte muhsinlere böyle karşılık veririz Olgunluk çağına erişince ona hikmetle hükmetme becerisi ve ilim verdik. Ve işte iyiliği, yardımseverliği huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız. (Yûsuf), kuvvetli çağına erişince ona hüküm ve ilim verdik. İşte biz, güzel hareket edenleri böyle mükâfâtlandırırız. Vaktâ ki ergenlik çağına erişti, O´na bir hüküm ve bir ilim verdik ve işte muhsin olanları öylece mükâfaatlandırırız. 12 / 236
12-Yusuf Suresi

23.Ayet
وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الْأَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ ۚ قَالَ مَعَاذَ اللَّهِ ۖ إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ ۖ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ -23 Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek, “Haydi gelsene!” dedi. O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler” dedi. Derken hânesinde bulunduğu hanım bunun nefsinden kam almak istedi ve kapıları kilidledi, haydi seninim dedi, o, Allaha sığınırım, dedi: doğrusu o benim Efendim, bana güzel baktı, hakıkat bu ki, zalimler felâh bulmaz Bulunduğu evin hanımı onu kendisiyle ilişki kurmaya çağırdı; kapıları da iyice kapadı ve «haydi yaklaşsana !» dedi. Yûsuf, «Allah´a sığınırım ; çünkü o (senin kocan) benim efendimdir; bana çok baktı. Şüphesiz ki haksızlık edenler kurtuluşa eremezler» dedi. Yûsuf´un, evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murâd almak istedi ve kapıları kilitleyip: "Haydi gelsene!" dedi (Yûsuf): "Allah´a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı. zâlimler iflâh olmazlar!" Ve O´nu hanesinde bulunduğu kadın, nefsinden muradını almak için hileye düşürmek istedi ve kapıları kilitledi ve «haydi gelsene» dedi. (Yusuf da) Dedi ki: «Allah Teâlâ´ya sığınırım. Şüphe yok ki, o benim efendimdir. Benim ikametgâhımı güzelce kılmıştır. Muhakkaktır ki, zalimler felâha ermezler.» 12 / 237
12-Yusuf Suresi

24.Ayet
وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ ۖ وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا أَنْ رَأَىٰ بُرْهَانَ رَبِّهِ ۚ كَذَٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ ۚ إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ -24 Andolsun, kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yûsuf da ona istek duyacaktı. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı. Hanım cidden ona niyyeti kurmuştu, o da ona kurmuş gitmişti amma rabbının bürhanını görmese idi, ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf edelim için öyle oldu, hakıkat o bizim ıhlâsa mazhar edilmiş has kullarımızdandır And olsun ki kadın niyetini bozup onu kasdetmişti; eğer Rabbinden bir burhan (açık bir kanıt ve belge) görmemiş olsaydı, o da kadına (yönelmeye ya da ona hakaret etmeye) niyetlenmişti, işte biz böylece ondan kötülüğü ve hayâsızlığı çeviririz; çünkü o bizim gösterişten uzak ciddiyet ve samimiyete ermiş kullarımızdandı. Andolsun, kadın onu arzu etmişti, eğer Rabbinin doğruyu gösteren delilini görmeseydi o da onu arzu etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ihlâsa erdirilmiş (temiz) kullarımızdandır. Ve hakikaten kadın O´na kasdetmişti. O da eğer Rabbinin bürhanını görmemiş olsa idi kadına kasdetmekte bulunacaktı. İşte O´ndan fena bir kasdi ve fuhşa atılmayı defedelim diye öyle (bürhanımız gösterilmiş) oldu. Muhakkak ki o, Bizim ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandır. 12 / 237
12-Yusuf Suresi

25.Ayet
وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ ۚ قَالَتْ مَا جَزَاءُ مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوءًا إِلَّا أَنْ يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ -25 İkisi de kapıya koştular. Kadın, Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: “Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır.” İkisi bir kapıya koşuştular, hanım onun gömleğini arkasından yırttı, kapının yanında hanımın beyine rast geldiler, hanım; senin, dedi, ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan veya elîm bir azâbdan başka nedir? (O sebeple ikisi birden) kapıya doğru koştular; kadın onun gömleğini arkadan yırttı, derken kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın, «senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası ya zindandır, ya da elem verici bir azâb» dedi. (Ve Yûsuf´u mütecaviz olarak tanıtmaya çalıştı). Kapıya doğru koşuştular. Kadın, Yûsuf´un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının bey´ine rastladılar. Kadın: "Senin âilene kötülük yapmak isteyenin cezâsı nedir? Zindana kapatılmak veya acı bir biçimde işkence edilmek değil midir?" dedi. Ve kapıya koşuverdiler ve kadın O´nun gömleğini arka tarafından çekip parçaladı. Ve kadının efendisine kapının yanında rastladılar. Dedi ki: «Senin ailene kötülük dileyen bir kimsenin cezası, zindana atılmasından veya acıklı bir azabtan başka nedir?» 12 / 237
12-Yusuf Suresi

26.Ayet
قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَنْ نَفْسِي ۚ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ أَهْلِهَا إِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ -26 Yûsuf, “O, benden arzusunu elde etmek istedi” dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o (Yûsuf) yalancılardandır.” Yusüf, o kendisi, dedi: benim nefsimden kâm almak istedi, hanımın akrıbasından bir şâhid de şöyle şehadet etti: Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiş bu yalancılardandır, (26-27) Yûsuf, «O beni kendine çağırdı» dedi. Kadının ailesinden biri şâhidlik ederek dedi ki: «Eğer Yûsuf´un gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o ise yalancılardandır. Yok eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir, o ise doğru sözlülerdendir.» (Yûsuf): "O benden murâd almak istedi!" dedi. Kadının âilesinden bir şâhid de şöyle şâhidlik etti: "Eğer Yûsuf´un gömleği önden yırtılmışsa kadın doğrudur, o yalancılardandır." Yusuf dedi ki: «O kadın benim nefsimden muradını almak istedi.» Ve o kadının kariblerinden bir şahit de şehâdette bulundu ki: «Eğer O´nun gömleği ön taraftan yırtılmış ise kadın doğru söylemiştir, O ise yalancılardandır. 12 / 237
12-Yusuf Suresi

27.Ayet
وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ -27 “Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir.” Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış, ise o yalan söylemiş ve bu sadıklardandır. (26-27) Yûsuf, «O beni kendine çağırdı» dedi. Kadının ailesinden biri şâhidlik ederek dedi ki: «Eğer Yûsuf´un gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o ise yalancılardandır. Yok eğer gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir, o ise doğru sözlülerdendir.» "Ve eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalancıdır, o doğrulardandır!" «Ve eğer gömleği arka taraftan parçalanmış ise o halde kadın yalan söylemiştir. O ise sâdıklardandır.» 12 / 237
12-Yusuf Suresi

28.Ayet
فَلَمَّا رَأَىٰ قَمِيصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ إِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّ ۖ إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ -28 Kadının kocası Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: “Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür.” Vaktâ ki gömleğini gördü arkasından yırtılmış, anlaşıldı, dedi: o, siz kadınların keydinizden, her halde sizin keydiniz çok büyük Evin efendisi, Yûsuf´un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: «Doğrusu bu, siz (kadınlar)ın hilesindendir; çünkü sizin hileniz pek büyüktür!» (Kadının kocası, Yûsuf´un) gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce (kadına): "Bu, sizin düzeninizdendir, dedi, gerçekten sizin düzeniniz büyüktür!" Vaktâ ki (kadının kocası) gömleğinin arka tarafından parçalanmış olduğunu gördü, dedi ki: «Şüphesiz bu (ey kadın!) sizin hilenizdendir. Şüphe yok ki, sizin hileniz pek büyüktür.» 12 / 237
12-Yusuf Suresi

29.Ayet
يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَٰذَا ۚ وَاسْتَغْفِرِي لِذَنْبِكِ ۖ إِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ -29 “Ey Yûsuf! Sen bundan sakın kimseye bahsetme. (Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü sen günah işleyenlerdensin.” Yusüf, sakın bundan bahsetme, sen de kadın, günahına istiğfar et, cidden sen büyük günahkârlardan oldun «Ey Yûsuf! Sen bu (konuyu açmak)dan vazgeç; ey kadın, sen de günahından dolayı bağışlanma dile. Günkü elbette sen günah işleyenlerden oldun.» "Yûsuf, sen bundan vazgeç (bunu kimseye söyleme), (ey kadın), sen de günâhının bağışlanmasını dile! Çünkü sen, günâhkârlardan oldun!" «Ey Yusuf! Sen bundan (bu hadiseyi söylemekten) kaçın. (Ey kadın!) Sen de günahın için isitiğfarda bulun. Muhakkak ki sen bütün günaha girmiş olanlardan oldun.» 12 / 237
12-Yusuf Suresi

30.Ayet
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَتُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَنْ نَفْسِهِ ۖ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا ۖ إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -30 Şehirde birtakım kadınlar, “Aziz’in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler. Şehirde bir takım kadınlar da Azîzin karısı, dediler: delikanlısının nefsinden murad isteyormuş ona aşkından yüreğinin zarı çatlamış, karı bes belli çıldırmış Şehirde (olayı duyan soylu) kadınlar, «Aziz (vezir)in karısı delikanlısıyla ilişki kurmak için onu kendine davet ediyormuş; ona olan aşkı yüreğinin derinliğine işlemiş. Doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz» diye (dedikodu yapmışlardı). Şehirde birtakım kadınlar: Vezir´in karısı, uşağının nefsinden murâd almak istemiş! Sevda, onun bağrını yakmış! Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz!" dediler. Ve şehirdeki birtakım kadınlar dedi ki: «Azîz´in refikası, genç kölesinin nefsinden muradını almak istiyormuş. Muhakkak ki, onun yüreğini kaplayan ince deriyi bir sevgi parçalamış. Şüphe yok ki, biz onu elbette bir apaçık sapıklık içinde görüyoruz.» 12 / 237
12-Yusuf Suresi

31.Ayet
فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ ۖ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنْ هَٰذَا إِلَّا مَلَكٌ كَرِيمٌ -31 Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (Ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf’a, “Çık karşılarına” dedi. Kadınlar Yûsuf’u görünce, onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir” dediler. Vaktâ ki bunların gizliden gizliye dedikodularını işitti, onlara da´vetçi gönderdi ve onlar için dayalı döşeli bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi, beriden de çık karşılarına dedi, hepsi onu görür görmez çok büyüttüler, kendilerinin ellerini doğradılar ve hâşâ, dediler, Allah için bu bir beşer değil, mahzâ bir Meleki kerîm. Kadınların dedikodu mahiyetindeki fısıldaşmalarını işitince onları davet edip kendileri için dayalıdöşeli yer hazırladı. Sonra da (gelen) kadınlardan herbirinin (eline) bir bıçak verdi ve (Yûsuf´a seslenerek) «çık karşılarına !» dedi. Onlar Yûsuf´u görünce, onu kendi gözlerinde iyice büyüttüler de (şaşkınlıktan) ellerini kestiler ve «hâşâ, Allah´ı tenzîh ederiz, bu bir insan değil, ancak güzel-çekici bir melektir» dediler. (Kadın), onların (dedikodu yaparak kendisini dile düşürme) düzenlerini işitince, onlara (adam) gönderdi (yemeğe davet etti). Onlar için dayanacak yastıklar hazırladı ve her birine de birer bıçak verdi. (Yûsuf´a): "Çık karşılarına!" dedi. Kadınlar, (önlerine konan meyveleri soyup yemekle meşgul iken) Yûsuf´u görünce onu (gözlerinde) büyüttüler, (ona hayranlıklarından ötürü) ellerini kestiler ve: "Allâh için, hâşâ bu, insan değildir; bu ancak güzel bir melektir!" dediler. Vaktâ ki, onların gizledikleri dedikodularını işitti, onlara (bir davetci) gönderdi ve onlar için çakı ile kesilecek bir taam sofrası hazırladı. Ve onlardan her birine bir bıçak verdi. Ve (Ey Yusuf!), «Onların karşılarına çık!» dedi. Vaktâ ki O´nu gördüler, O´nu pek büyüttüler ve kendi ellerini kesiverdiler ve dediler ki: «Allah Teâlâ´yı tenzih ederiz, bu bir insan değil, bu ancak bir kerîm melektir.» 12 / 238
12-Yusuf Suresi

32.Ayet
قَالَتْ فَذَٰلِكُنَّ الَّذِي لُمْتُنَّنِي فِيهِ ۖ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِهِ فَاسْتَعْصَمَ ۖ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِنَ الصَّاغِرِينَ -32 Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: “İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o, iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak.” İşte dedi, bu gördüğünüz, hakkında beni levm ettiğiniz, yemin ederim ki ben bunun nefsinden murad istedim de o fikri ısmetle imtina´ etti, yine yemin ederim eğer emrimi yapmazsa mutlak, muhakkak zindana atılacak ve mutlak, muhakkak zelillerden olacak. Azizin karısı onlara : «İşte beni hakkında kınadığınız delikanlı bu ! Yemin ederim ki, ben ilişki kurmak için bunu kendime çağırdım, fakat o iffet gösterip çekindi. Ama benim kendisine emrettiğimi yapmıyacak olursa, elbette zindana atılacak, aşağılanıp perişanlığa sürüklenenlerden olacak» dedi. (Kadın) Dedi ki: "İşte siz, beni bunun için kınamıştınız! Andolsun ben kendisinden murâd almak istedim de o, iffetinden ötürü reddetti. Ama kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır!" Dedi ki: «İşte bu o kimsedir ki, bundan dolayı beni kınadınız. Yemin ederim ki, ben onun nefsinden muradımı istedim de o kaçındı (günaha girmek istemedi). Ve eğer benim O´na emrettiğimi yapmaz ise elbette zindana atılacaktır. Ve elbette zillete düşmüş olanlardan olacaktır.» 12 / 238
12-Yusuf Suresi

33.Ayet
قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ ۖ وَإِلَّا تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُنْ مِنَ الْجَاهِلِينَ -33 Yûsuf, “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum” dedi. Yâ rabbi! Dedi: zindan bana bunların da´vet ettikleri fi´ilden daha sevimli ve eğer sen benden bu kadınların tuzaklarını bertaraf etmezsen ben onların sevdasına düşerim ve cahillerden olurum (Bunun üzerine Yûsuf) dedi ki: «Rabbim ! Zindan bana bunların davet ettiği şeyden daha sevimlidir ve eğer sen, bu kadınların hile ve fendini benden çevirmezsen, olur da onlara meyleder de câhillerden olabilirim.» (Yûsuf): "Rabbim dedi, bana göre zindan, bunların beni çağırdığı şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan onlara kayarım ve câhillerden olurum!" (Yusuf) Dedi ki: «Rabbim! Benim için zindan, beni kendisine davet ettikleri şeyden daha sevgilidir. Ve eğer benden onların hilelerini bertaraf etmez isen onlara meyleder ve cahillerden olmuş olurum.» 12 / 238
12-Yusuf Suresi

34.Ayet
فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ ۚ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ -34 Rabbi, onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Bunun üzerine rabbı duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti, hakıkat o, öyle semî alîmdir Rabbisi onun duâ ve isteğini kabul buyurdu da kadınların hile ve fendini ondan çevirdi. Şüphesiz ki O işitendir, bilendir. Rabbi onun du´âsını kabul buyurdu da onların düzenini ondan savdı. Şüphesiz O, işitendir, bilendir. Artık O´nun duasını Rabbi kabul etti de O´ndan onların hilelerini bertaraf buyurdu. Şüphe yok ki, O´dur bihakkın işiten, tamamıyla bilen O´dur. 12 / 238
12-Yusuf Suresi

35.Ayet
ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَأَوُا الْآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّىٰ حِينٍ -35 Sonra onlar, Yûsuf’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular. Sonra bu kadar âyâtı gördükleri halde o adamlara şu reiy galebe etti: behemehal onu bir müddet zindana atsınlar Kadının ailesi (Yûsuf´un iffet ve nezahetine delâlet eden) birçok delil ve belgeleri gördükten sonra, yine de onu bir süre zindana atmayı uygun buldular. Sonra (aziz Kıtfir ve adamları, Yûsuf´un masumluğu hakkındaki) bu delilleri gördükleri halde yine onu bir süre zindana atmaları kendilerine uygun geldi. Sonra onlara o gördükleri âyetleri müteakip O´nu herhalde bir müddet zindana atmaları kanaatı zahir oldu. 12 / 238
12-Yusuf Suresi

36.Ayet
وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِ ۖ قَالَ أَحَدُهُمَا إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا ۖ وَقَالَ الْآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ ۖ نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ ۖ إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ -36 Onunla beraber zindana iki delikanlı daha girdi. Biri, “Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm” dedi. Diğeri, “Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz” dedi. Onunla beraber zindana iki delikanlı daha girdi, birisi ben, dedi: ru´yada kendimi görüyorum ki şarap sıkıyorum, diğeri de ben, dedi: ru´yada kendimi görüyorum ki başımın üstünde bir ekmek götürüyorum ondan kuşlar yiyor, bize bunun ta´birini haber ver, çünkü biz, seni muhsinlerden görüyoruz Yûsuf´la beraber zindana iki genç daha girmişti. Onlardan biri, «Rüyamda şarap (için üzüm) sıktığımı gördüm» dedi. Diğeri ise, «Ben de kendimi, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor, şeklinde gördüm» dedi. «Bize bunun yorumunu haber ver; çünkü biz seni iyi kişilerden biri olarak görüyoruz» (dediler.) Onunla beraber iki genç daha zindana girdi. Onlardan biri dedi ki: "Ben düşümde şarap sıktığımı görüyorum." Öteki de: "Ben de, görüyorum ki başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bunun yorumunu bize haber ver, zira biz seni güzel davranan(iyi rü´yâ yoran)lardan görüyoruz." dedi. Ve O´nunla beraber iki genç de zindana girdi. Bunlardan biri dedi ki: «Muhakkak ben kendimi (rüyâda) görüyorum ki, şarap sıkıyorum.» Diğeri de dedi ki: «Ben de kendimi görüyorum ki, başımın üstünde bir ekmek yükleniyorum. Ondan kuşlar yiyor. Bize bunun tâbirini haber ver. Şüphesiz ki, biz seni iyilik sahiplerinden görüyoruz.» 12 / 238
12-Yusuf Suresi

37.Ayet
قَالَ لَا يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَنْ يَأْتِيَكُمَا ۚ ذَٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي ۚ إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ -37 Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım.” Dedi ki: size merzuk olacağınız bir taam gelecek a her halde o gelmezden evvel ben size bunun ta´birini haber vermiş bulunurum, bu bana rabbımın ta´lim buyurduklarındandır, çünkü ben, Allaha inanmıyan ve hep Âhıreti inkâr edenlerden ıbaret bulunan bir kavmin milletini bıraktım (Yûsuf onlara) dedi ki: «Sizin yiyeceğiniz yemek size henüz gelmeden rüyanızın yorumunu yapıp size bildireceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiği hususlardandır. Şüphesiz ki ben, Allah´a imân etmeyen ve Âhiret´i inkâr edip duran bir topluluğun dinini bıraktım.» (Yûsuf) şöyle dedi: "Size rızık olarak verilen yemek henüz size gelmezden önce bunun yorumunu size haber vermiş olurum. Bu (yorum) Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir (bu bilgileri Rabbim bana lutfetti). Ben, Allah´a inanmayan, âhireti de inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim: Hazreti Yusuf da dedi ki: «İkinize merzûk olacağınız bir taam gelmez ki, illâ ben onu daha size gelmeden evvel haber veririm. Bunlar bana Rabbimin talim buyurmuş olduğu şeylerdendir. Şüphe yok ki, ben Allah Teâlâ´ya imân etmez olan bir kavmin milletini (dinini) terkettim ve onlar (evet), onlar ahireti münkir kimselerdir.» 12 / 238
12-Yusuf Suresi

38.Ayet
وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَائِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ ۚ مَا كَانَ لَنَا أَنْ نُشْرِكَ بِاللَّهِ مِنْ شَيْءٍ ۚ ذَٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللَّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ -38 “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim, Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.” Ve atalarım İbrahim ve İshak ve Ya´kubun milletine ittiba´ ettim, bizim Allaha hiç bir şey şerîk koşmamız olamaz, bu bize ve insanlara Allahın bir fazlıdır, velâkin insanların ekserisi şükretmezler Atalarım İbrahim, İshâk ve Yâkub´un dinine uydum. Allah´a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu da Allah´ın bize ve insanlara olan iyilik ve ihsanıdır. Ne var ki insanların çoğu şükretmezler. "Atalarım İbrâhim, İshak ve Ya´kûb´un dinine uydum. Bizim, herhangi bir şeyi Allah´a ortak koşmağa hakkımız yoktur. Bu (tevhid), bize ve bütün insanlara Allâh´ın bir lutfudur, ama insanların çoğu şükretmezler." «Ve babalarım İbrahim´in, İshak´ın ve Yakub´un milletine tâbi oldum. Bizim için Allah´a herhangi bir şeyden şerik edinmemiz doğru olamaz. Bu tevhid bizim üzerimize ve nâsın üzerine Allah Teâlâ´nın bir fazlıdır. Velâkin nâsın ekserisi şükretmezler.» 12 / 239
12-Yusuf Suresi

39.Ayet
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَأَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللَّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ -39 “Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilâhlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hâkimiyet sahibi olan tek Allah mı?” Ey benim zindan arkadaşlarım, müteferrık bir çok ilâhlar mı hayırlıdır yoksa hepsine galip, kahhar olan bir Allah mı? (39-40) Ey zindan arkadaşlarım i (Ayrı ayrı isimler altında bir sürü) dağınık, tutarsız tanrılar mı hayırlıdır, yoksa Bir ve Kahhar olan Allah mı ? Allah´ı bırakıp taptığınız şeyler, sizin ve atalarınızın isimler uydurdukları birtakım (putlardır) ki, Allah onların (haklılığı) hakkında hiçbir belge ve kanıt indirmemiştir. Hüküm Allah´a aittir; O, ancak kendisine tapmanızı emretmiştir. İşte en sağlam ve doğru din de budur ! Ama ne var ki insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler. "Ey benim zindan arkadaşlarım, çeşitli tanrılar mı iyi, yoksa herşeyi (hükmü altında tutan) kahredici tek Allâh mı? «Ey benim iki zindan arkadaşım! Dağınık olan rabler mi hayırlıdır, yoksa bir, kahhâr olan Allah mı?» 12 / 239
12-Yusuf Suresi

40.Ayet
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ ۚ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ ۚ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ -40 “Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Sizin ondan başka taptıklarınız bir takım kuru isimlerden ıbarettir ki onları siz ve atalarınız takmışsınızdır, yoksa Allah, onlara öyle bir saltanat indirmemiştir, huküm oncak Allahındır, o size kendisinden başkasına tapmamanızı emretti, doğru ve sabit din budur velâkin nâsın ekserisi bilmezler (39-40) Ey zindan arkadaşlarım i (Ayrı ayrı isimler altında bir sürü) dağınık, tutarsız tanrılar mı hayırlıdır, yoksa Bir ve Kahhar olan Allah mı ? Allah´ı bırakıp taptığınız şeyler, sizin ve atalarınızın isimler uydurdukları birtakım (putlardır) ki, Allah onların (haklılığı) hakkında hiçbir belge ve kanıt indirmemiştir. Hüküm Allah´a aittir; O, ancak kendisine tapmanızı emretmiştir. İşte en sağlam ve doğru din de budur ! Ama ne var ki insanların çoğu (bu gerçeği) bilmezler. Siz, o´nu bırakıp ancak sizin ve atalarınızın taktığı birtakım (boş) isimlere tapıyorsunuz. Allâh onlar(ın gerçekliği) hakkında hiçbir delil indirmemiş(onlara hiçbir güç vermemiş)tir. Hüküm, yalnız Allâh´ındır. O, yalnız kendisine tapmanızı buyurmuştur. İşte doğru din budur. Ama insanların çoğu bilmezler." «Sizin Allah´tan başka ibadet ettiğiniz şeyler birtakım isimlerden başka değildirler. O isimleri siz ve babalarınız takmışsınızdır. Allah Teâlâ bununla hiçbir hüccet indirmemiştir. Hüküm ise başka değil, ancak Allah´a mahsustur. Başkasına değil, ancak O´na ibadet ediniz diye emretmiştir. Müstakim olan din bundan ibarettir, velâkin nâsın çokları bilmezler.» 12 / 239
12-Yusuf Suresi

41.Ayet
يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا ۖ وَأَمَّا الْآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْ رَأْسِهِ ۚ قُضِيَ الْأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ -41 “Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyanızın yorumuna gelince,) biriniz efendisine şarap sunacak, diğeri ise asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Yorumunu sorduğunuz iş böylece kesinleşmiştir.” Ey benim zindan arkadaşlarım! gelelim ru´yanıza: biriniz Efendisine yine şarap sunacak, diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecek, işte fetvâsını istediğiniz emir hallolundu Ey zindan arkadaşlarım ! Size gelince, biriniz efendisine şarap sunacak. Diğeriniz ise asılacak da kuşlar başının etini yiyecek. İşte hakkında fetva (yorum) istediğiniz şey olup bitmiştir; (ilâhî kaza ve hüküm yerini mutlaka bulacaktır.) "Ey zindan arkadaşlarım, (rü´yânıza gelince) biriniz (eskisi gibi) yine efendisine şarap sunacak, diğeri ise asılacak, kuşlar onun başından yiyecek. Sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir." «Ey iki zindan arkadaşım! Rüyanızın tâbirine gelince; (Biriniz) Efendisine şarap sunacaktır ve diğeri ise asılacak da başından kuşlar yiyecektir. Hakkında fetva istediğiniz emir, tamam olmuştur.» 12 / 239
12-Yusuf Suresi

42.Ayet
وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ -42 Yûsuf, onlardan kurtulacağını düşündüğü kişiye, “Efendinin yanında beni an”, dedi. Fakat şeytan onu efendisine hatırlatmayı unutturdu da bu yüzden o, birkaç yıl daha zindanda kaldı. Bir de bunlardan, kurtulacağını zannettiğine, efendinin yanında beni an dedi, ona da Şeytan, efendisine anmayı unutturdu da senelerce zindanda kaldı Yûsuf, ikisinden kurtulacağını sandığı (ya da kesinlikle bildiği) kişiye : «Efendinin yanında beni an !» dedi. Ama şeytan ona efendisine anmayı unutturdu da Yûsuf bu sebeple birkaç yıl daha zindanda kaldı. O iki kişiden kurtulacağını sandığı kimseye: "Beni efendin(kralın)ın yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat)" dedi. Fakat şeytân o adama, (Yûsuf´un durumunu) efendisine söylemeyi unutturdu, (bundan ötürü Yûsuf), birkaç yıl zindanda kaldı. Ve o ikisinden necâta ereceğini sanmış olduğuna dedi ki: «Beni efendinin yanında yâd et.» Fakat efendisine yâd etmeyi ona şeytan unutturdu ve artık zindanda senelerce kalıverdi. 12 / 239
12-Yusuf Suresi

43.Ayet
وَقَالَ الْمَلِكُ إِنِّي أَرَىٰ سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ ۖ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِنْ كُنْتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ -43 Kral, “Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ayrıca yedi yeşil başak ve yedi de kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın” dedi. Bir gün Melik ben, dedi: ru´yada görüyorum ki yedi semiz inek, bunları yedi arık yiyor ve yedi yeşil başakla diğer yedi de kuru, ey Efendiler, siz ru´ya ta´bir ediyorsanız bana ru´ya mı halledin (Mısır) kralı dedi ki: «Ben rüyamda yedi semiz ineği yedi arık ineğin yediğini ve yedi yeşil başak ve diğer yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler; eğer rüya yorumlamayı biliyorsanız, rüyamı yorumlayıp bana bilgi verin.» (Bir gün) Kral dedi ki: "Ben, düşümde yedi semiz inek görüyorum, bunları yedi zayıf inek yiyor. Ve yedi yeşil, yedi de kuru başak (görüyorum). Ey efendiler, eğer siz rü´yâ ta´bir ediyorsanız bu rü´yâmın ta´birini bana anlatın." Ve hükümdar dedi ki: «Ben rüyâmda yedi semîz sığır görüyorum ki, onları yedi zayıf (sığır) yiyor ve yedi yeşil başak ile diğer kuruları (görüyorum). Ey mümtaz cemaat! Eğer siz rüyâ tâbir ediyorsanız benim rüyâm hakkında bana fetva veriniz.» 12 / 239
12-Yusuf Suresi

44.Ayet
قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ ۖ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الْأَحْلَامِ بِعَالِمِينَ -44 Dediler ki: “Bunlar karma karışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilmiyoruz.” Dediler ki ru´ya dediğin «edgâsü ahlâm» demet demet hayalâttır, biz ise hayalâtın te´vilini bilmiyoruz Onlar, «bunlar birbirine karışmış neyin nesi olduğu bilinmiyen karmaşık rüyalardır. Biz böyle karışık rüyaların yorumunu bilen kimseler değiliz» dediler. (Yorumcular) dediler ki: "Bu, karışık düşlerden ibârettir. Biz, karışık düşlerin yorumunu bilmeyiz." Dediler ki: «Karmakarışık bir rüya ve biz karışık rüyaları yormaya bilgi sahipleri değiliz.» 12 / 240
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014