KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİ 4. CÜZÜ AYET VE MEALLERİ SΙRASΙNA GÖRE SΙRALAMA
CÜZLER

1. CÜZ

2. CÜZ

3. CÜZ

4. CÜZ

5. CÜZ

6. CÜZ

7. CÜZ

8. CÜZ

9. CÜZ

10. CÜZ

11. CÜZ

12. CÜZ

13. CÜZ

14. CÜZ

15. CÜZ

16. CÜZ

17. CÜZ

18. CÜZ

19. CÜZ

20. CÜZ

21. CÜZ

22. CÜZ

23. CÜZ

24. CÜZ

25. CÜZ

26. CÜZ

27. CÜZ

28. CÜZ

29. CÜZ

30. CÜZ

SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
3-Al-i İmran Suresi

92.Ayet
لَنْ تَنَالُوا الْبِرَّ حَتَّىٰ تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ ۚ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ فَإِنَّ اللَّهَ بِهِ عَلِيمٌ -92 Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir. Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe siz birre eremezsiniz, maamafih her ne infak eyleseniz şüphesiz Allah onu da bilir Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda, O´nun rızası uğrunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe elbette erişemezsiniz. Her ne harcarsanız, elbette Allah onu bilir. Sevdiğiniz şeylerden (Allâh için) harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz. Ne harcarsanız Allâh onu bilir. Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar birre nâil olamazsınız ve her ne şey infak ederseniz şüphe yok ki, Allah Teâlâ hakkıyla bilir. 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

93.Ayet
كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -93 Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” Tevrat indirilmeden evvel İsrailin nefsine haram kıldığından başka yiyeceğin hepsi Beni İsraile halâl idi, de ki: haydi Tevratı getirin de onu güzelce okuyun eğer sadıksanız Tevrat indirilmeden önce İsrail (Yâkub Peygamberin kendisine haram kıldığı şeyler dışında kalan bütün yiyecekler İsrail oğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğrulardan iseniz haydi Tevrat´ı getirip okuyun. Tevrât indirilmeden önce, İsrâil´in kendisine harâm kıldığı şeyler dışında, İsrâil oğullarına bütün yiyecekler helâldi. De ki: "Doğru iseniz, Tevrât´ı getirip okuyun." Bütün taamlar, Tevrat´ın nüzûlünden evvel İsrailoğullarına helâl idi. İsrailin kendi nefsine haram kıldığı şeyler müstesna. De ki: «Eğer sâdık kimseler iseniz Tevrat´ı getiriniz de onu okuyuveriniz.» 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

94.Ayet
فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ -94 Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Demek ondan sonra Allah namına o yalanı kim uydurmuşsa artık onlar, o zalimlerdir Bundan sonra kim Allah´a karşı yalan uydurursa, işte zâlimler onlardır. Artık bundan sonra da kim Allah´a yalan uydurursa, işte onlar zâlimlerdir. Ondan sonra Allah Teâlâ namına kim yalan yere iftirada bulunursa işte onlar zalimdirler. 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

95.Ayet
قُلْ صَدَقَ اللَّهُ ۗ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ -95 De ki: “Allah, doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” De ki sadakallah, o halde hak perest bir hanif olarak İbrahim milletine tabi´ olun, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı De ki: Allah doğru söylemiştir ; bâtıldan uzak, hakka tamamen yönelik İbrahim´in dinine uyun; O, Allah´a ortak koşanlardan değildi. De ki: "Allâh doğru söyledi, öyle ise dosdoğru, Allâh´ı birleyici olarak İbrâhim dinine uyun. O, ortak koşanlardan değildi." De ki: «Allah Teâlâ sâdıktır. Artık Hanîf olan İbrahim milletine tâbi olunuz. Ve o asla müşriklerden olmamıştır» 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

96.Ayet
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ -96 Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir. Doğrusu insanlar için vaz´olunan ilk ma´bed, elbette Mekkedeki o çok mübarek ve bütün âlemîne hidayet olan Beyttir Şüphesiz ki, insanlar yararına (yeryüzüne) ilk konulan ibâdet evi, âlemler için mübarek olan ve doğru yolu gösteren Mekke´deki mâbeddir. Doğrusu insanlara (ma´bed olarak) ilk kurulan ev, Mekke´de olandır. Âlemlere uğur, bereket ve hidâyet kaynağı olarak kurulmuştur. Şüphe yok ki, insanlar için ilk tesis edilmiş olan ev, Mekke´deki o çok mübarek ve âlemler için hidâyet olan Beyt-i Muazzama´dır. 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

97.Ayet
فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ ۖ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا ۗ وَلِلَّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًا ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ -97 Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.) Onda açık âyetler var, İbrahimin makamı var ve ona dehalet eden eman bulur, yoluna gücü yeten her kimsenin o beyti haccetmesi de insanlar üzerine Allahın bir hakkıdır ve kim bu hakkı tanımazsa her halde Allahın ihtiyacı yok, o bütün âlemînden ganîdir Onda açık âyetler, İbrahim´in makamı vardır. Kim oraya girerse (her türlü saldırıdan) güven içinde olur. Yol bulmaya güç getirebilenin Beyt´i (Kabe´yi) haccetmesi Allah´ın insanlar üzerinde bir hak ve vecîbesidir. Kim bu hakkı inkâr (ya da küçümseyerek terk) ederse, şüphesiz Allah âlemlerden müstağnidir (hiç kimsenin ibâdetine ihtiyacı yoktur). Onda açık açık deliller, İbrâhim´in Makâmı vardır. Ona giren, güvene erer. Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev´e gi(dip haccet)mesi, insanlar üzerinde Allâh´ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse şüphesiz Allâh, bütün âlemlerden zengindir. Onda açık alâmetler, İbrahim´in makamı vardır. Ve her kim ona girerse emîn olur. Ve onun yoluna gücü yeten kimseler üzerine de o beyti haccetmek Allah Teâlâ için bir haktır. Ve her kim inkar ederse şüphe yok ki, Allah Teâlâ bütün âlemlerden ganîdir. 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

98.Ayet
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا تَعْمَلُونَ -98 De ki: “Ey kitab ehli! Allah, yaptıklarınızı görüp dururken Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?” De ki: Ey Ehli kitab! Niçin Allah´ın âyetlerine küfrediyorsunuz? Allah yaptıklarınızı görüb duruyor. De ki: Ey Kitap Ehli! Allah´ın âyetlerini neden inkâr ediyorsunuz ? Oysa Allah işlediklerinizi görüp biliyor. De ki: "Ey Kitap ehli, Allâh yaptıklarınıza tanık iken neden Allâh´ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?" De ki: «Ey ehl-i kitap! Ne için Allah Teâlâ´nın âyetlerini inkar ediyorsunuz? Halbuki Allah Teâlâ yaptıklarınıza hakkıyla şahitir.» 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

99.Ayet
قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنْتُمْ شُهَدَاءُ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ -99 De ki: “Ey kitab ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” De ki ey ehli kitab! niçin Allahın doğru yolundan iman edenleri men´ediyorsunuz, görüb durduğunuz halde niçin onun çarpıklığını istiyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir De ki: Ey Kitap Ehli! İmân edenleri neden Allah yolundan —onda bir eğrilik arayarak— döndürmeye çalışıyorsunuz ? Halbuki (son dinin hak olduğuna, Hz. Muhammed´in son Nebî olarak gönderildiğine) şâhid bulunuyorsunuzdur. Allah işlediklerinizden habersiz değildir. De ki: "Ey Kitap ehli, gerçeğe tanık olduğunuz halde, niçin Allâh´ın yolunu eğri göstermeğe yeltenerek, inanmak isteyenleri Allâh yolundan çevirmeğe çalışıyorsunuz? Allâh yaptıklarınızdan habersiz değildir." De ki: «Ey ehl-i kitap! Ne için imân edenleri Allah Teâlâ´nın yolundan men ediyorsunuz? Onun çarpıklığını istiyorsunuz? Halbuki sizler şahitlersiniz, Allah Teâlâ da sizin yaptıklarınızdan gâfil değildir.» 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

100.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ -100 Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar. Ey o bütün iman edenler! eğer o kitab verilenlerden her hangi bir fırkaya uyarsanız sizi imanınızdan sonra çevirirler kâfir ederler Ey imân edenler! Kendilerine kitab verilenlerden (herhangi) bir zümreye uyacak olursanız, imânınızdan sonra sizi kâfir ederler (dininizden döndürmeye fırsat bulurlar). Ey inananlar, Kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra, (onlar) sizi döndürüp kâfir yaparlar. Ey imân edenler! Kendilerine kitap verilmiş olanlardan herhangi bir gürûha itaat ederseniz sizi imânınızdan sonra çevirip kâfirler yaparlar. 4 / 61
3-Al-i İmran Suresi

101.Ayet
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ ۗ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ -101 Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve Allah’ın Resûlü de aranızda iken dönüp nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir. Sizler ise küfre nasıl dönersiniz ki önünüzde Allahın âyetleri okunuyor, içinizde Resulü bulunuyor? halbuki her kim Allaha sıkı tutunursa o, muhakkak bir doğru yola çıkarılmıştır Üzerinize Allah´ın âyetleri okunurken ve aranızda da O´nun Resulü (Muhammed A.S.) bulunurken nasıl küfre dönersiniz ? Kim Allah´a (gönülden inanıp samimiyetle) sımsıkı bağlanırsa, gerçekten o doğru yola eriştirilmiştir. Size Allâh´ın âyetleri okunmakta ve O´nun Elçisi de aranızda iken nasıl inkâr edersiniz? Kim Allah´a sarılırsa muhakkak ki o, doğru yola iletilmiştir. Ve nasıl küfre dönersiniz ki, sizlerin üzerinize Allah Teâlâ´nın âyetleri okunuyor, ve aranızda da peygamberi bulunuyor. Artık her kim Allah Teâlâ´ya sığınırsa muhakkak doğru bir yola çıkarılmış olur. 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

102.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ -102 Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün. Ey o bütün iman edenler! Allaha nasıl korunmak gerekse öyle korunun, hakkile müttaki olun ve her halde müslim olarak can verin Ey imân edenler! Allah´tan gerektiği gibi korkup (fenalıklardan, inkâra sapmaktan) sakının ve siz ancak Müslüman olarak can verin. Ey inananlar, Allah´tan, O´na yaraşır biçimde korkun ve ancak müslümanlar olarak ölün. Ey imân etmiş olanlar! Allah Teâlâ´ya bihakkın takvâ ile ittikada bulununuz. Ve siz ancak müslümanlar olduğunuz halde vefat ediniz. 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

103.Ayet
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا ۚ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا ۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ -103 Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. Topunuz bir Allah ipine sım sıkı tutunun, biribirinizden ayrılmayın ve Allahın üzerinizdeki ni´metini düşünün, sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalblerinizin arasında ülfet husule getirib yanaştırdı da ni´meti sayesinde uyanıb kardeş oldunuz, hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu sizi ondan kurtardı, şimdi böyle size âyetlerini beyan ediyor ki Allaha doğru gidebilesiniz Hepiniz birden Allah´ın ipine sımsıkı sarılın, sakın ayrılıp bölünmeyin. Allah´ın üzerinizdeki nîmetini anın; hani bir zamanlar birbirinize düşmandınız, kalbleriniz arasını uzlaştırdı da, O´nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Ateşten bir çukur kenarına geldiniz de Allah sizi ondan kurtardı. Doğru yolda yürüyesiniz diye Allah size böylece âyetlerini açıklar. Ve topluca Allâh´ın ipine yapışın, ayrılmayın; Allâh´ın size olan ni´metini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allâh) kalblerinizi uzlaştırdı. O´nun ni´metiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarında bulunuyordunuz, (Allâh) sizi ondan kurtardı. Allâh size âyetlerini böyle açıklıyor ki, yola gelesiniz. Ve hepiniz Allah Teâlâ´nın ipine sımsıkı sarılınız ve birbirinizden ayrılmayınız. Ve Allah Teâlâ´nın üzerinizde olan nîmetini de yâdediniz ki, siz birbirinize düşmanlar iken sonra Allah Teâlâ kalplerinizi birleştirdi de O´nun nîmeti sebebiyle kardeşler oluverdiniz de sizler ateşten bir çukur kenarında iken sizi ondan çekip kurtardı. İşte Allah Teâlâ âyetlerini sizlere açıklar, tâ ki hidâyete erebilesiniz. 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

104.Ayet
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ ۚ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ -104 Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır. Hem sizden müteşekkil, önde gider, hayra davet eder, maruf ile emir ve münkerden nehyeyler bir ümmet olsun, işte onlardır o felâhı bulacaklar Sizden hayra çağıran, iyilikle emreden, kötülükten men´eden bir cemaat olsun ! İşte kurtuluşa erişenler onlardır. İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men´eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Ve sizden hayra davet eder, ma´ruf ile, münkerden nehy eyler bir cemaat bulunsun, işte felâh bulucular onlardır. 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

105.Ayet
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ ۚ وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ -105 Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır. Ve şunlar: Şu kendilerine beyyineler geldikten sonra ayrılık çıkarıb ihtilâf edenler gibi olmayın, onlar için büyük bir azab var Kendilerine açık belgeler geldikten sonra bölünüp ayrılanlar, tartışıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azâb vardır. Kendilerine açık deliller geldikten sonra bölünüp ihtilâf edenler gibi olmayın. İşte onlar (evet) onlar için büyük bir azâb vardır. Ve kendilerine beyyineler geldikten sonra ayrılık çıkarıp ihtilâfa düşenler gibi de olmayınız. Ve işte onlar için büyük bir azap vardır. 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

106.Ayet
يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ ۚ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكَفَرْتُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ -106 O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir. O bir takım yüzlerin ağaracağı ve bir takım yüzlerin kararacağı gün, o vakit o yüzleri kara çıkanlara şöyle denecek: ya... İmanınızdan sonra küfrettiniz ha? o halde dadın azabı, ettiğiniz nankörlüğün cezası (106-107) Öyle bir günde ki, kimi yüzler aklaşır ışıldar, kimi yüzler kararıp solar. Yüzleri kararanlara: «İnandıktan sonra inkâra mı saptınız ? İnkâr ettiğinize karşılık tadın azabı!» denilir. Yüzleri aklaşanlara gelince, onlar Allah´ın rahmetindedirler, orada temelli kalıcılardır. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İnanmanızdan sonra inkâr ettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azâbı tadın!" (denilir). Bir nice yüzlerin ağaracağı ve bir nice yüzlerin de kararacağı günü (zikrediniz). O yüzleri kararmış olan kimselere: «İmânınızdan sonra kâfir mi oldunuz? O halde yaptığınız küfür sebebiyle azabı tadınız» (denilecektir). 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

107.Ayet
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللَّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ -107 Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Amma yüzleri ak olanlar hep Allahın râhmeti içindeler, onlar onun içinde ebednişinler (106-107) Öyle bir günde ki, kimi yüzler aklaşır ışıldar, kimi yüzler kararıp solar. Yüzleri kararanlara: «İnandıktan sonra inkâra mı saptınız ? İnkâr ettiğinize karşılık tadın azabı!» denilir. Yüzleri aklaşanlara gelince, onlar Allah´ın rahmetindedirler, orada temelli kalıcılardır. Yüzleri ağaranlar ise Allâh´ın rahmeti içindedirler, orada sürekli kalacaklardır. Ve amma o kimselerin ki yüzleri ağarmıştır, onlar Allah Teâlâ´nın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

108.Ayet
تِلْكَ آيَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۗ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعَالَمِينَ -108 İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez. İşte bunlar Allahın âyetleridir onları sana hak sebebile tilâvet ediyoruz, yoksa Allah âlemîne bir zulüm murad edecek değil İşte bunlar sana hak ile okuduğumuz Allah´ın âyetleridir. Allah âlemlere herhangi bir haksızlıkta bulunmayı dileyecek de değil. İşte onlar Allâh´ın âyetleridir. Onları sana gerçek ile okuyoruz. Allâh, âlemlere zulmetmek istemez. İşte bunlar Allah Teâlâ´nın âyetleridir. Onları sana hak olarak tilâvet ediyoruz. Allah Teâlâ ise âlemlere zulüm irâde buyurmaz. 4 / 62
3-Al-i İmran Suresi

109.Ayet
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ -109 Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. Hem göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allahındır, bütün işler de Allaha irca´ olunur Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah´ındır. İşler (eninde sonunda) ancak O´na döndürülecektir. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh´ındır. Bütün işler Allah´a döndürülür. Göklerde olan da, yer de olan da Allah Teâlâ´nındır. Ve bütün işler de Allah Teâlâ´ya döndürülür. 4 / 63
3-Al-i İmran Suresi

110.Ayet
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ ۗ وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ ۚ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ -110 Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir. Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücude geldiniz, ma´rufı emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allaha inanır iman getirirsiniz, Ehli kitab da imana gelse idi elbette haklarında hayırlı olurdu, içlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fasıklardır Siz insanlardan yana (yeryüzüne) çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyilikle emreder, kötülükten men´eden Allah´a inanırsınız. Kitablılar (Yahudî ve Hıristiyanlar) imân etmiş olsalardı onlar için hayırlı olurdu. İçlerinden imân edenler var, fakat çoğu dinden çıkmış´ kimselerdir. Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah´a inanırsınız. Eğer Kitap ehli, inanmış olsaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. Onlardan inananlar da var, ama çokları yoldan çıkmışlardır. Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ´ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü´min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir. 4 / 63
3-Al-i İmran Suresi

111.Ayet
لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى ۖ وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ -111 Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez. size ezadan başka bir zarar edemezler ve sizinle çarpışacak olsalar size arkalarını dönerler sonra da nusrat bulamazlar Onlar size, incitmekten başka elbette bir zarar veremezler; sizinle savaşırlarsa arka çevirip kaçarlar; sonra yardım da edilmezler. Size eziyetten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar bile, size arkalarını dönüp kaçarlar, sonra onlara yardım da edilmez. Size ezadan başka bir zarar veremezler. Ve eğer sizinle savaşta bulunurlarsa size arka çevirir kaçarlar. Sonra yardım da olunmazlar. 4 / 63
3-Al-i İmran Suresi

112.Ayet
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُوا إِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللَّهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَاءُوا بِغَضَبٍ مِنَ اللَّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَيَقْتُلُونَ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ ۚ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ -112 Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların güvencesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi. nerede bulunsalar zillet altında kalmağa mahkûmdurlar, meğerki Allahın ahdına ve mü´minlerin ahdına sığınmış olsunlar, döne dolaşa Allahın gazabına müstehıkk oldular ve meskenet altında ezilmeğe mahkum kaldılar, çünkü Allahın âyetlerine küfrediyorlardı ve Peygamberleri bile bile haksızlıkla öldürüyorlardı, çünkü âsi olmuşlardı ve aşırı gidiyorlardı Nerede bulunsalar üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. —Allah´ın ve inanan insanların ahdine sığınmış olanlar müstesna— Allah´tan gelen bir gazaba uğradılar; üzerlerine meskenet damgası vuruldu. Sebebine gelince : Onlar Allah´ın âyetlerini inkâr ediyorlar; haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Onların bu tutumu (Allah´a) isyan etmelerinden ve (ilâhî) sınırları aşıp aşırı gitmelerindendi. Nerede olsalar, onlara alçaklık (damgası) vurulmuştur (ezilmeğe mahkûmdurlar). Meğer ki Allâh´ın ahdine ve (inanan) insanların ahdine sığınmış olsunlar. Allâh´ın gazabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu (yoksulluk içinde ezildiler). Böyle oldu, çünkü onlar Allâh´ın âyetlerini inkâr ediyorlar, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı ve çünkü isyân etmişlerdi, haddi aşıyorlardı. Onların üzerlerine nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillet (damgası) vurulmuştur. Meğer ki, Allah Teâlâ´dan bir ahde ve nâstan bir ahde sarılsınlar. Ve Allah Teâlâ´dan bir gazaba uğradılar ve onların üzerine meskenet de vuruldu. Bu da onların âyât-ı ilâhîyyeye küfretmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri sebebiyledir. Çünkü âsi olmuşlar ve haddi tecavüz eylemekte bulunmuşlardı. 4 / 63
3-Al-i İmran Suresi

113.Ayet
لَيْسُوا سَوَاءً ۗ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ -113 Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır. Hepsi bir değiller, Ehli kitab içinden kalkınan bir ümmet var, gece vakitleri Allahın âyetlerini okuyub secdelere kapanıyorlar (113-114) (Tabii ki) hepsi bir değildir ; içlerinden doğruluk üzere bulunan bir cemaat var ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah´ın âyetlerini okurlar; Allah´a ve Âhiret gününe inanırlar; iyilikle emreder, kötülükten alıkorlar; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte onlar yararlı ve iyi kimselerdendir. Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece sâatlerinde ayakta durup Allâh´ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır. Hepsi müsavî değildirler. Ehl-i kitaptan bir müstakim cemaat vardır ki, gece saatlerinde Allah Teâlâ´nın âyetlerini okurlar ve onlar secde ederler. 4 / 63
3-Al-i İmran Suresi

114.Ayet
يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَأُولَٰئِكَ مِنَ الصَّالِحِينَ -114 Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir. Allaha inanırlar, Ahıret gününe inanırlar, ma´rufu emrederler, münkerden nehyederler, hayırlara koşuşurlar ve işte bunlar salihîndendirler (113-114) (Tabii ki) hepsi bir değildir ; içlerinden doğruluk üzere bulunan bir cemaat var ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah´ın âyetlerini okurlar; Allah´a ve Âhiret gününe inanırlar; iyilikle emreder, kötülükten alıkorlar; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte onlar yararlı ve iyi kimselerdendir. Onlar, Allah´a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayır işlerine koşarlar. İşte onlar iyilerdendir. Allah Teâlâ´ya, ahiret gününe imân ederler, marûf ile emir, münkerden nehy eylerler. Ve hayırlı işlere koşarlar ve işte bunlar sâlih kimselerdendirler. 4 / 63
3-Al-i İmran Suresi

115.Ayet
وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالْمُتَّقِينَ -115 Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir. ve hayra dair her ne yaparlarsa hiç bir zaman ona küfran ile karşılanmayacaklardır, ve Allah o müttakileri bilir Hayırdan yana ne yaparlarsa, karşılıksız bırakılmıyacaklardır. Allah, saygı ile kendisinden korkup fenalıklardan sakınanları bilendir. Yapacakları hiçbir iyilik inkâr edilmeyecektir. Şüphesiz Allâh, (günâhlardan) korunanları bilmektedir. Ve hayırdan her ne yaparlarsa elbette küfrana uğramıyacaklardır. Ve Allah Teâlâ o muttakîleri hakkıyla bilendir. 4 / 63
3-Al-i İmran Suresi

116.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۚ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ -116 İnkâr edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Küfredenler, her halde onların ne malları ne evlâdları kendilerini Allahdan kurtaracak değildir, onlar eshabı nardır hep onda kalacaklardır O küfredenler var ya, şüphesiz ki ne malları, ne çocukları onları Allah´tan hiçbir şeyle müstağni kılmaz (onları ilâhî azâbdan kurtaramaz). İşte onlar Cehennem ateşinin yakın dostlarıdır ve orada ebedî kalıcılardır. Nankörlere gelince, ne malları, ne de evlâdları onlara, Allah´a karşı hiçbir yarar sağlamayacaktır. Onlar ateş halkıdır; onlar orada sürekli kalacaklardır. Muhakkak o kimseler ki, kâfir oldular, onları ne malları ve ne de evlatları Allah Teâlâ´nın azabından kurtaramaz. Ve onlar cehennem ehlidirler. Onlar orada ebedî kalacak kimselerdir. 4 / 64
3-Al-i İmran Suresi

117.Ayet
مَثَلُ مَا يُنْفِقُونَ فِي هَٰذِهِ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا كَمَثَلِ رِيحٍ فِيهَا صِرٌّ أَصَابَتْ حَرْثَ قَوْمٍ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَأَهْلَكَتْهُ ۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللَّهُ وَلَٰكِنْ أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ -117 Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgârın durumu gibidir. Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar. Bu dünya hayatında yapmakta oldukları masrafın meseli bir rüzgâr meseline benzer ki onda kavurucu bir soğuk var: nefislerine zulmeden bir kavmin ekibine sataşmış da onu mahvetmektedir, ve onlara Allah zulmetmemişti ve lâkin kendilerine zulmediyorlardı Onların bu dünya hayatında harcadıklarının misâli, kendi kendilerine haksızlık eden bir kavmin ekinine dokunup mahveden kavurucu (ya da dondurucu) soğuk (ya da çok sıcak) bir rüzgârın misâli gibidir. Allah onlara zulmetmedi, ama onlar kendilerine zulmettiler. Onların bu dünyâ hayâtında harcadıkları malların durumu, nefislerine zulmeden bir topluluğun ekinine vurup onu mahveden dondurucu bir rüzgâr(ın tahribatın)a benzer. Allâh onlara zulmetmedi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı. Bu dünya hayatında infak ettikleri şeyin meseli, bir rüzgâr meseli gibidir ki, onda kavurucu bir soğukluk vardır, nefislerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerine vurup mahvetmiştir. Ve Allah Teâlâ onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmederler. 4 / 64
3-Al-i İmran Suresi

118.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاءُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ ۚ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْآيَاتِ ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ -118 Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık. Ey o bütün iman edenler! Ağyarınızdan yar tutmayın, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sarpa sarmanızı arzu ederler, görmüyor musunuz buğzları ağızlarından taşmakta, sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür, işte size âyetleri sarih bildirdik aklederseniz Ey imân edenler! Kendinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Onlar sizi şaşırtıp bozmakta kusur etmezler. Sıkıntıya düşmenizi çok arzu ederler. Size olan aşırı kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşıp ortaya çıkmıştır. Kalblerinin gizlediği (kin ve düşmanlık) daha büyüktür. Eğer aklınızı kullanırsanız size âyetlerimizi yeterince açıkladık. Ey inananlar, kendinizden başkasını kendinize dost edinmeyin; onlar sizi bozmaktan geri durmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isterler. Onların ağızlarından öfke taşmaktadır. Göğüslerinde gizledikleri (kin) ise daha büyüktür. Düşünürseniz, size âyetleri açıkladık. Ey imân edenler! Sizden başka olanları dost ittihaz etmeyiniz. Size fesat eriştirmekte asla kusur etmezler. Size meşakkat verecek şeyi temenni ederler. Muhakkak buğzları ağızlarından zahir olmuştur. Sinelerinin gizlediği şey ise daha büyüktür. Şüphe yok size âyetleri apaçık beyan ettik, eğer teakkul eder oldunuz ise! 4 / 64
3-Al-i İmran Suresi

119.Ayet
هَا أَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا آمَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ ۚ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ -119 İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir. ha, sizler öyle kimselersinizdir ki onları seversiniz onlar ise bütün kitaba iman ettiğiniz halde sizi sevmezler, hem yüzünüze geldiler mi «inandık» derler, ve tenha kaldılarmı gayızlarından aleyhinizde parmaklarını ısırdılar, de ki: gayzınızla ölün, her halde Allah bütün sinelerin künhünü bilir Siz (ey mü´min)ler, öylesiniz ki onları seversiniz, onlar ise sizi sevmez ve siz (kutsal) kitab(lar)ın hepsine imân edersiniz. Onlar ise sizinle karşılaşınca «inandık» derler, kendi başlarına kalınca size karşı öfkelerinden parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Öfkenizle ölün ! Şüphesiz ki Allah kalblerde olanları bilir. İşte, siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler. Kitabın hepsine inanırsınız. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman "İnandık" derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı öfkeden parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizden ölün! Şüphesiz Allâh, göğüslerin özünü bilir." İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler. Ve siz kitabın hepsine inanırsınız ve size mülâki oldukları zaman «İmân ettik,» derler. Ve kendi kendilerine kaldıklarında ise sizin aleyhinizdeki gayızdan dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: «Gayzınız ile ölünüz.» Şüphe yok ki Allah Teâlâ sinelerdeki olanı hakkıyla bilicidir. 4 / 64
3-Al-i İmran Suresi

120.Ayet
إِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْ وَإِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا ۖ وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا ۗ إِنَّ اللَّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحِيطٌ -120 Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır. Size bir iyilik dokunursa fenalarına gider, başınıza bir musıbet gelirse onunla ferahlanırlar, ve eğer siz sabırlı olur ve iyi korunursanız onların hıyleleri size hiç bir zarar vermez, çünkü Allah onları kendi amellerile kuşatmıştır Size bir iyilik dokunsa onları tasalandırır. Size bir kötülük isabet etse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah´tan saygı ile korkarsanız, onların hilesi size hiç de zarar vermez. Şüphesiz ki, Allah onların yapageldiklerini (ilmiyle kudretiyle) kuşatmıştır. Size bir iyilik dokunsa (bu,) onları tasalandırır; size bir kötülük dokunsa, ona sevinirler. Eğer sabreder, korunursanız, onların tuzağı size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allâh, onların yaptıklarını kuşatmıştır. Size bir nîmet isabet ederse onları mahzun eder. Size bir fenalık dokunursa onunla sevinirler. Eğer sabreder ve ittikada bulunursanız onların hileleri size hiç bir şey ile zarar vermez. 4 / 64
3-Al-i İmran Suresi

121.Ayet
وَإِذْ غَدَوْتَ مِنْ أَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِنِينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ -121 Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Hani bir vakit erkenden ehlinden çıkmıştın mü´minleri muharebe için elverişli mevki´lere yerleştiriyordun ve Allah idi bir işiden, bilen Hani sen erkenden ailen arasından çıkıp mü´minleri savaş için uygun yerlere yerleştiriyordun ; Allah (her şeyi) işiten ve bilendir. Hani sen, erkenden âilenden ayrılmıştın, (Uhud´da) mü´minleri savaş üslerine yerleştiriyordun. Allâh da işitendi, bilendi. Hani bir vakit erkenden ehlinden ayrılmıştın. Mü´minler için savaşa elverişli mevziler hazırlıyordun. Ve Allah Teâlâ ise hakkıyla işiticidir, hakkıyla bilicidir. 4 / 64
3-Al-i İmran Suresi

122.Ayet
إِذْ هَمَّتْ طَائِفَتَانِ مِنْكُمْ أَنْ تَفْشَلَا وَاللَّهُ وَلِيُّهُمَا ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ -122 Hani sizden iki takım (paniğe kapılarak) çözülmeye yüz tutmuştu. Hâlbuki Allah onların yardımcısı idi. Mü’minler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler. O dem ki içinizde iki taife yılmak istemişlerdi Allah zahîrleri iken, ve ancak Allaha demek dayanmalı mü´minler Ve hani sizden iki fırka korku ve endişe duyarak geri çekilmek istiyorlardı. Halbuki Allah onların dost ve yardımcısı idi, (bunu hatırlayarak geri çekilmekten vazgeçmişlerdi). Mü´minler ancak Allah´a güvenip dayansınlar. Sizden iki takım, korkup bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allâh, kendilerinin dostu idi. İnananlar, Allah´a dayansınlar. O vakit ki, sizden iki zümre dağılmaya kastetmişti. Halbuki onların muhafızı Cenâb-ı Allah´tır. Ve mü´minler ancak Allah Teâlâ´ya tevekkül etmelidirler. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

123.Ayet
وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللَّهُ بِبَدْرٍ وَأَنْتُمْ أَذِلَّةٌ ۖ فَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ -123 Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız. Filhakika sizler bir kaç biçare iken Bedirde Allah sizi mahzâ nusratiyle muzaffer buyurdu o halde Allaha korunun ki şükredesiniz And olsun ki siz Bedir gününde (sayı ve silah bakımından) daha aşağı bir durumda iken, Allah size yardım etmişti. O halde Allah´tan saygı ile korkun (itaatsizlikten sakının) ki şükretmiş olasınız. (Allâh mü´minlere yardım eder). Nitekim Allâh, zayıf durumda bulunduğunuz Bedir´de de size yardım etmişti. O halde Allah´tan korkun ki, şükredesiniz. Ve şüphe yok ki, siz kuvvetsiz bir halde iken Allah Teâlâ size Bedir´de yardım etti, artık Allah Teâlâ´dan korkunuz, tâ ki şükreder olasınız. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

124.Ayet
إِذْ تَقُولُ لِلْمُؤْمِنِينَ أَلَنْ يَكْفِيَكُمْ أَنْ يُمِدَّكُمْ رَبُّكُمْ بِثَلَاثَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُنْزَلِينَ -124 Hani sen mü’minlere, “Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. O vakit ki mü´minlere şöyle diyordun: indirilmekte bulunan üç bin melâike ile rabbınızın size imdad etmesi yetişmez mi size? Hani sen mü´minlere : «Rabbinize indirilen üç bin melekle yardım elini uzatması size yetmiyecek mi ?» diyordun. O zaman sen mü´minlere: "Rabbinizin, size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez mi?" diyordun. O vakitte idi ki, sen mü´minlere diyordun ki: «Rabbinizin indirmiş olduğu üç bin melek ile size yardım etmesi size kifâyet etmez mi?» 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

125.Ayet
بَلَىٰ ۚ إِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا وَيَأْتُوكُمْ مِنْ فَوْرِهِمْ هَٰذَا يُمْدِدْكُمْ رَبُّكُمْ بِخَمْسَةِ آلَافٍ مِنَ الْمَلَائِكَةِ مُسَوِّمِينَ -125 Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder. Evet siz sabr-ü sebat eder ve itaatsizlikten sakınırsanız onlarda şu dakikada üzerinize geliverirlerse Rabbınız size beş bin Melâike ile imdad edecek nişanlı nişanlı Evet, eğer sabreder ve (itaatsizlikten) sakınırsanız, düşmanınız da hemen size karşı gelirse, Rabblniz beş bin nişanlı (üniformalı) melekle size yardım edecektir. Evet, sabreder, korunursanız; onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle yardım eder. Evet... Sabrederseniz ittikada bulunursanız, onlar da ansızın üzerinize gelecek olurlarsa Rabbiniz size beşbin nişanlı melekler ile imdat edecektir. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

126.Ayet
وَمَا جَعَلَهُ اللَّهُ إِلَّا بُشْرَىٰ لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهِ ۗ وَمَا النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ -126 Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım ve zafer ancak mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah katındadır. Ve bunu Allah size sırf bir müjde olsun ve kalbleriniz bununla yatışsın diye yaptı, yoksa nusrat ancak Allahdandır azîz o hakîm o Allah bunu sırf müjde olsun ve kalbiniz iyice yatışsın diye yapmıştır, imdad ve yardım ancak o yegâne galib ve hikmet sahibi Allah katındandır. Allâh bu(yardım va´di)ni sırf size müjde olsun ve kalbleriniz bununla güven bulsun diye yaptı. Yardım, yalnız, dâimâ gâlib, hüküm ve hikmet sâhibi Allâh katındandır. Ve Allah Teâlâ bunu ancak size bir müjde olmak ve bununla kalpleriniz mutmain bulunmak için kılmıştır. Yoksa nusret, ancak azîz, hakîm olan Allah Teâlâ cânibindendir. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

127.Ayet
لِيَقْطَعَ طَرَفًا مِنَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَوْ يَكْبِتَهُمْ فَيَنْقَلِبُوا خَائِبِينَ -127 Bir de Allah bunu, inkâr edenlerden bir kısmını helâk etsin veya perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye yaptı. ta ki o küfredenlerden bir kolu kessin veya perişan etsin de haib-ü hasir dönüb gitsinler (Allah) kâfirlerden bir kısmını koparıp ayırsın veya başaşağı etsin diye (yardımda bulunmuş) ve bu sebeple onlar hüsrana uğrayarak yüzüstü gelmişlerdir. İnkâr edenlerden bir kısmını kessin ve perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye (size yardım eder). Tâ ki, o küfredenlerden bir kısmını kessin, veya onları mağlûp etsin de hâip ve hâsir oldukları halde geri dönüp gitsinler. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

128.Ayet
لَيْسَ لَكَ مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ أَوْ يُعَذِّبَهُمْ فَإِنَّهُمْ ظَالِمُونَ -128 Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah, ya tövbelerini kabul edip onları affeder, ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder. Senin elinde emirden bir şey yok, yahud onlara tevbe ettirsin ve yahud azâb etsin çünkü onlar zalimdirler Senin elinde emirden bir şey yoktur; Allah ya onların tevbesini kabul eder, ya da onlara azâb eder. Çünkü onlar zâlimlerdir. O konuda senin yapacağın bir şey yoktur. Allâh, ya tevbelerini kabul edip onları affeder, ya da zâlim olduklarından dolayı onlara azâb eder. Senin için emirden bir şey yoktur, ya onları tevbe ettirsin veya onları muazzeb kılsın, çünkü onlar zalim kimselerdir. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

129.Ayet
وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ -129 Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Hem göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allahındır: dilediğine mağfiret eder dilediğine azâb, ve Allah gafurdur, rahîmdir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğini azaba uğratır. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh´ındır. (O), dilediğini bağışlar, dilediğine azâbeder, Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Ve göklerde ne varsa, yerde ne varsa hepsi Allah´ındır. Dilediğine mağfiret eder ve dilediğini muazzeb kılar ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

130.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَأْكُلُوا الرِّبَا أَضْعَافًا مُضَاعَفَةً ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ -130 Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. Ey o bütün iman edenler! Öyle kat kat katlayarak riba yemeyin, Allahdan korkun ki felah bulasınız Ey imân edenler! Faiz´i kat kat artırarak yemeyin. Allah´a (karşı gelmekten ve O´nun buyruklarına karşı durmak)dan sakının ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza enşesiniz. Ey inananlar, kat kat ribâ yemeyin, Allah´tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz. Ey imân edenler! Ribayı kat kat arttırılmış olarak yemeyiniz. Ve Allah Teâlâ´dan korkunuz ki, siz felâha erdirilmiş olabilesiniz. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

131.Ayet
وَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ -131 Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının. hem o kâfirler için hazırlanmış ateşten korunun Kâfirler için hazırlanan ateşten korkup sakının. Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının! Ve o ateşten korkunuz ki, kâfirler için hazırlanmıştır. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

132.Ayet
وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ -132 Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin. Allaha ve Peygambere itaat edin ki rahmete erdirilesiniz Allah´a ve Peygambere itaat edin ki merhamet olunasınız. Allah´a ve Elçiye itâ´at edin ki, size merhamet edilsin. Ve Allah Teâlâ´ya ve Peygambere itaat ediniz ki, rahmete erdirilesiniz. 4 / 65
3-Al-i İmran Suresi

133.Ayet
وَسَارِعُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ أُعِدَّتْ لِلْمُتَّقِينَ -133 Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun. Ve koşuşun Rabbınızdan bir mağfirete ve bir Cennete ki eni Semavat-ü Arz genişliğidir, müttekîler için hazırlanmıştır Rabbinizden bir mağfirete ve eni (genişliği) göklerle yer kadar olan Cennet´e koşuşun ki, orası saygı ile Allah´tan korkup kötülüklerden sakınanlar için hazırlanmıştır. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, korunanlar için hazırlanmış cennete koşun! Ve Rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yer genişliğinde olan bir cennete koşunuz ki, muttakîler için hazırlanmıştır. 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

134.Ayet
الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ -134 Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever. O müttekîler ki bollukta ve darlıkta infak ederler, ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve nasın kusurlarını afvedicidirler, Allah da muhsinleri sever Onlar ki, bollukta da, darlıkta da (Allah´ın hoşnutluğuna erişmek için) harcarlar; öfkelerini yutarlar, insanları (kusur ve günahlarına bakmayıp) bağışlarlar. Allah ise iyilikte bulunanları sever. O(koruna)nlar bollukta ve darlıkta Allâh için harcarlar, öfke(lerin)i yutkunurlar, insanları affederler. Allâh da güzel davrananları sever. Öyle muttakîler ki, bollukta da darlıkta da infakta bulunurlar. Ve öfkeyi yutan ve nâsın kusurlarını affeden kimselerdir. Allah Teâlâ da ihsan edenleri sever. 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

135.Ayet
وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَىٰ مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ -135 Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir. Ve onlar ki bir kabahat yaptıkları veya nefislerine bir zulmettikleri vakıt Allahı anarlar da derhal günahlarına istiğfar ederler, günahları da Allahdan başka kim mağfiret eder? Hem yaptıklarına bile bile ısrar etmezler Ve onlar ki, bir hayâsızlık işledikleri veya kendilerine zulmettiklerinde Allah´ı anar, günahlarından dolayı istiğfar ederler —günahları da Allah´tan başka kim bağışlar?— ve yaptıkları (kötülük, kusur ve günah) üzerinde ısrar edip bile bile durmazlar. Ve onlar bir kötülük yaptıkları, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allâh´ı hatırlayarak hemen günâhlarının bağışlanmasını dilerler; günâhları da Allah´tan başka kim bağışlayabilir? Ve onlar, hatâlarında bile bile, ısrar etmezler. Ve öyle zâtlar ki, bir büyük günah yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah Teâlâ´yı zikrederler, hemen günahları için istiğfarda bulunurlar. Ve kimdir Allah Teâlâ´dan başka günahları mağfiret eden? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler. 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

136.Ayet
أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ -136 İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir! işte bunların mükâfatı Rablarından bir mağfiret ve altından ırmaklar akar Cennetlerdir, içlerinde ebedî kalmak üzere onlar, ne de güzeldir ecri iş yapanların İşte onların mükâfatı Rablarından bir bağışlama ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir; orada devamlı kalıcılardır. (İyi-yararlı) amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! İşte onların mükâfâtı Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetlerdir. Çalışanların ücreti ne güzeldir! İşte onların mükâfaatları mağfirettir. Ve altlarından ırmaklar akar cennetlerdir. Onlar orada ebedî kalıcılardır. Ve ne güzeldir âmil olanların mükâfaatı! 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

137.Ayet
قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ -137 Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. Sizden evvel kanun olmuş bir takım vak´alar geçti, onun için Arzda dolaşın da bir bakın: Peygamberleri tekzib edenlerin akıbetleri nasıl olmuş? Muhakkak ki, sizden önce (Allah´ın koymuş olduğu hayat kanunları gereği) birtakım olaylar, yollar, yöntemler, şeriatler gelip geçti. O halde yeryüzünde gezip dolaşın da (Hakk´ı inkâr edip Peygamberleri) yalan sayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün. Sizden önce de yasalar uygulanmıştır. Yeryüzünde dolaşın da yalanlayıcıların sonunun nasıl olduğunu görün. Muhakkak sizden evvel birçok vak´alar gelip geçmiştir. Artık yerde dolaşınız da bakınız ki, tekzîp edenlerin akıbetleri nasıl olmuştur? 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

138.Ayet
هَٰذَا بَيَانٌ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِلْمُتَّقِينَ -138 Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür. Bu işte umum insanlar için bir beyan ve bilhassa korunacak muttekîler için bir va´z-ü irşaddır İşte bu (haberleri) insanlar için bir açıklama, (Allah´tan saygı dolu bir gönülle) korkup kötülüklerden sakınanlar için doğru yolu gösterme ve bir öğüttür. Bu, insanlara bir açıklama, korunanlara yol gösterme ve öğüttür. İşte bu nâs için bir beyandır, ve muttakîler için de bir hidâyettir, bir nasihattır. 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

139.Ayet
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ -139 Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. Fütur getirmeyin ve mahzun olmayın daha yükselecekken sizler, gerçek mü´minlersiniz Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız elbette sizler üstünsünüzdür. Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz. Ve fütur getirmeyiniz ve mahzun olmayınız ve siz mü´minler iseniz çok yükselmiş olanlar ancak sizlersiniz. 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

140.Ayet
إِنْ يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِثْلُهُ ۚ وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَتَّخِذَ مِنْكُمْ شُهَدَاءَ ۗ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ -140 Eğer siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Müşrikler de Bedir’de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez. Eğer size bir yara dokundu ise heriflere de öyle bir yara dokundu; hem o günler, biz onları insanlar arasında evirir çeviririz, hem Allah iman edenleri bileceği ve sizden şehidler, şahidler tutacağı için; ki Allah zalimleri sevmez (140-141) (Uhud Savaşı´nda) bir yara aldıysanız, şüphesiz ki o topluluk da (Bedir Savaşı´nda) benzeri bir yara almıştı. Allah sizden şehîdler (veya şâhidler) edinmek, bir de Allah, imân edenleri seçip tertemiz kılmak (içlerindeki cevheri ortaya çıkarmak), kâfirleri yok etmek için bu günleri (bazen lehte, bazen aleyhte olmak üzere) insanlar arasında nöbetleşe döndürüp dururuz. Allah zâlimleri sevmez. Eğer size bir yara dokunduysa, o topluluğa da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler... onları biz insanlar arasında çevirip dururuz (kâh bir kavme, kâh ötekine gâlibiyet veririz; bazen bir topluma iyi veya kötü günler gösteririz, bazan ötekine). Allâh inananları ortaya çıkarmak, sizden şehidler edinmek için (zamanı kâh lehinize, kâh aleyhinize çevirmektedir). Allâh, zâlimleri sevmez. Eğer size bir yara dokunmuş ise şüphesiz o kavmine de onun misli bir yara dokunmuştur. Ve o günleri Biz nâs arasında döndürürüz. Ve Allah Teâlâ´nın, imân edenleri bilmesi ve sizden şahitler ittihaz etmesi içindir. Ve Allah Teâlâ zalimleri sevmez. 4 / 66
3-Al-i İmran Suresi

141.Ayet
وَلِيُمَحِّصَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ -141 Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar. Ve Allah iman edenleri seçib kâfirleri mahvedeceği için (140-141) (Uhud Savaşı´nda) bir yara aldıysanız, şüphesiz ki o topluluk da (Bedir Savaşı´nda) benzeri bir yara almıştı. Allah sizden şehîdler (veya şâhidler) edinmek, bir de Allah, imân edenleri seçip tertemiz kılmak (içlerindeki cevheri ortaya çıkarmak), kâfirleri yok etmek için bu günleri (bazen lehte, bazen aleyhte olmak üzere) insanlar arasında nöbetleşe döndürüp dururuz. Allah zâlimleri sevmez. Ve inananları iyice özleştirmek, kâfirleri de mahvetmek için (günleri insanlar arasında böyle çevirmektedir). Ve Allah Teâlâ imân edenleri seçmesi ve kâfirleri helâk eylemesi içindir. 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

142.Ayet
أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ -142 Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksa siz zannettinizmi ki Allah içinizden o mücahede edenleri hiç belli etmeden, sabredenleri belli etmeden Cennete giriverceksiniz? Yoksa siz, Allah sizden cihâd edenleri belirleyip ortaya çıkarmadan, sabredenleri belli etmeden Cennet´e gireceğinizi mi sandınız ? Yoksa siz, Allâh, içinizden cihâd edenleri (sınayıp) bilmeden, sabredenleri (sınayıp) bilmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksa siz, Allah Teâlâ sizden mücâhede edenleri ayırdetmedikçe ve sabredenleri belli buyurmadıkça cennete girivereceğinizi mi sanıverdiniz? 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

143.Ayet
وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ -143 Andolsun, siz ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz. Celâlim hakkı için siz o ölümle karşılaşmadan evvel onu temenni ediyordunuz, fakat işte onu gördünüz bakıb duruyordunuz And olsun ki, ölümle karşılaşmadan önce onu temenni edip duruyordunuz. İşte onu gözlerinizle bakarak görüyorsunuz. Andolsun ki, siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz. Andolsun ki, siz ölümü onunla karşılaşmadan evvel temenni ediyordunuz. İşte siz bekleyip durduğunuz halde onu görüverdiniz. 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

144.Ayet
وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ ۚ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ ۚ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا ۗ وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ -144 Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır. Muhammed de ancak bir Resuldür ondan evvel Resuller hep geldi geçti, şimdi o ölür veya katledilirse siz ardınıza dönüverecek misiniz? Her kim ardına dönerse elbette Allaha bir zarar edecek değil, fakat şükredenlere Allah yarın mükâfat verecek Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan önce bir nice peygamberler gelip geçti. Eğer O ölür ya da öldürülürse, ökçeleriniz üzerine gerisin geriye mi döneceksiniz ? Kim geriye dönecek olursa, Allah´a elbette hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır. Muhammed, sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse, Allah´a hiçbir ziyan veremez. Allâh, şükredenleri mükâfâtlandıracaktır. Ve Muhammed de ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Eğer o ölse veya öldürülse siz gerisin geriye mi dönüvereceksiniz? Ve her kim gerisin geriye dönerse elbette Allah Teâlâ´ya hiç bir zarar vermiş olamaz. Ve Allah Teâlâ şükredenlere mükâfaat verecektir. 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

145.Ayet
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا ۗ وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا ۚ وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ -145 Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. Hem Allahın izni olmakdıkça kimseye ölmek yok: o va´desile yazılmış şaşmaz bir yazı, bununla beraber kim dünya sevabını isterse ona ondan veriniz, kim de Ahıret sevabını isterse ona da ondan veririz, şükredenlere ise muhakkak mükâfat vereceğiz. Hiç bir cana Allah´ın izni olmadan ölmek yoktur. Bu, belli bir vakte bağlanmış yazılan bir yazıdır. Artık kim dünya sevabı isterse ona ondan veririz; kim de âhiret sevabı isterse, ona da ondan veririz. Şükredenleri mükâfatlandırırız. Allâh´ın izni olmadan hiçbir kişi ölmez. (Ölüm) Belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünyâ sevâbını (menfaatini) isterse, kendisine ondan veririz; kim âhiret sevâbını isterse, kendisine ondan veririz, şükredenleri mükâfâtlandıracağız. Ve hiç bir kimse için Allah Teâlâ´nın izni olmadıkça ölmek yoktur. O vadesi tayin edilmiş bir yazıdır. Ve her kim dünya menfaatını dilerse ona ondan veririz. Ve kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Ve şükredenleri elbette mükâfaatlandıracağız. 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

146.Ayet
وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ -146 Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever. Nice Peygamber, ma´iyyetinde rübubiyyet aşina bir çok erenler harb ettiler de Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı fütur getirmediler, za´f göstermediler, miskinlik etmediler Allah da sabredenleri sever Peygamberlerden nicelerinin maiyetindeki birçok Allah dostları savaştılar da Allah yolunda kendilerine dokunan elem ve sıkıntılardan dolayı gevşemediler, zaaf göstermediler ; boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever. Nice peygamber var ki, kendileriyle beraber birçok erenler çarpıştılar; Allâh yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zayıflık göstermediler, boyun eğmediler. Allâh sabredenleri sever. Ve nice peygamberler ile beraber birçok âlimler, savaşta bulundular da Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden dolayı ne gevşediler ne zaafa düştüler, ne de baş eğdiler. Allah Teâlâ ise sabredenleri sever. 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

147.Ayet
وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ -147 Onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti. Başka bir söyledikleri de yoktu, sade: ya Rabbena bize günâhlarımızı ve işimizde taşkınlıklarımızı mağfiret buyur, cihad meydanında ayaklarımızı iyi dire ve kâfirlere karşı bizleri mansur kıl, diyorlardı (Evet) onların (bu durumda da) sözleri şu oldu : «Ey Rabbimiz ! Günahlarımızı, işlerimizdeki aşırılıklarımızı affedip bağışla ; (hak yolunda) ayaklarımızı sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. Sadece şöyle diyorlardı: "Rabbimiz, bizim günâhlarımızı ve işimizde taşkınlığımızı bağışla, ayaklarımızı (yolunda) sağlam tut, kâfir topluma karşı bize yardım eyle!" Ve onların sözleri başka değil, şöyle demekten ibaretti: «Ey Rabbimiz! Bizim için günahlarımızı ve işlerimizdeki israflarımızı mağfiret buyur ve ayaklarımızı sabit kıl ve bizlere kâfirler gürûhu üzerine nusret ver.» 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

148.Ayet
فَآتَاهُمُ اللَّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْآخِرَةِ ۗ وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ -148 Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever. Binnetice Allah da kendilerine hem dünya sevabını verdi hem de ahıretin güzel sevabını, öyle ya Allah güzel iş yapan muhsinleri sever Bu sebeple Allah da onlara hem dünya sevabını, hem âhiretin güzel sevabını verdi. Allah iyi yararlı işlerde bulunan iyileri sever. Allâh da onlara hem dünyâ karşılığını, hem âhiret karşılığının en güzelini verdi. Çünkü Allâh, güzel davrananları sever. Artık Allah Teâlâ da onlara hem dünya nîmetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi. Ve Allah Teâlâ muhsin olanları sever. 4 / 67
3-Al-i İmran Suresi

149.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تُطِيعُوا الَّذِينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِرِينَ -149 Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisin geriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız. Ey o bütün iman edenler! eğer kâfirlere itaat edecek olursanız sizi tersinize çevirirler de öyle bir inkılâba uğrarsınız ki bütün husran içinde kalırsınız Ey imân edenler! Eğer inkâr edenleri dinler de onlara uyarsanız sizi gerisin geri çevirirler; bu yüzden zarara uğrayanlar olarak dönüp kalırsınız. Ey inananlar, eğer inkâr edenlere itâ´at ederseniz, sizi arkanıza (küfre) çevirirler, o zaman büsbütün kaybedersiniz. Ey imân edenler! Eğer kâfir olanlara itaat ederseniz sizi gerisin geriye çevirirler. Artık büyük zararlara uğramış olduğunuz halde geri dönmüş olursunuz. 4 / 68
3-Al-i İmran Suresi

150.Ayet
بَلِ اللَّهُ مَوْلَاكُمْ ۖ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِرِينَ -150 Hayır! Yalnız Allah yardımcınızdır. O, yardımcıların en hayırlısıdır. Doğrusu sizin mevlanız bir Allahdır ve o, yardım edeceklerin en hayırlısıdır Oysa sizin Mevlânız (yegâne sahibiniz, koruyucunuz ve yakın dostunuz) Allah´tır. O, yardımcıların en hayırlısıdır. Hayır, Mevlânız Allah´a (itâ´at edin), yardımcıların en iyisi O´dur. Hayır. Sizin mevlânız Allah Teâlâ´dır. Ve O, yardımcıların en hayırlısıdır. 4 / 68
3-Al-i İmran Suresi

151.Ayet
سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا ۖ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ ۚ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ -151 Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koştuklarından dolayı; inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Barınakları da cehennemdir. Zalimlerin kalacakları yer ne kötüdür. Allahın hiç bir bürhan indirmediği şeyleri ona şerik koştukları için biz o kâfirlerin kalblerine korku düşüreceğiz, onların varacakları yer, Cehennemdir, ne de kötüdür o zalimler yatağı Allah´ın, hakkında hiçbir kanıt ve hüccet indirmediği şeyi O´na ortak koşmaları sebebiyle o kâfirlerin kalblerine korku salacağız. Onların varıp eyleşeceği yer Cehennem ateşidir. Zâlimlerin kaldığı yer ne kötüdür! Allâh´ın, kendilerine hiçbir güç (vermediği, haklarında hiçbir delil) indirmediği şeyleri, Allah´a ortak koştuklarından dolayı inkâr edenlerin kalblerine korku salacağız; gidecekleri yer de cehennemdir! Zâlimlerin varacağı yer, ne kötüdür! Hakkında Cenâb-ı Allah´ın hiçbir hüccet indirmemiş olduğu şeyleri O´na ortak tanıdıklarından dolayı kâfirlerin kalblerine yakında korku düşüreceğiz. Onların gidecekleri yer cehennemdir. O zalimlerin duracakları yer ne kadar fenadır. 4 / 68
3-Al-i İmran Suresi

152.Ayet
وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللَّهُ وَعْدَهُ إِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِإِذْنِهِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْأَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا أَرَاكُمْ مَا تُحِبُّونَ ۚ مِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُرِيدُ الْآخِرَةَ ۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْ ۖ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْ ۗ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ -152 Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan va’dini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, za’f gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, mü’minlere karşı çok lütufkârdır. Filhakika Allahın size va´di doğru çıktı, o hengâmda onları doğruyordunuz tâ o sevdiğiniz galebeyi Allah size gösterdikten sonra ısyan edib verilen emirde nizaa kalarak yıldığınız lâhzeye kadar ki kiminiz dünyayı isteyordu, kiminiz Ahıreti isteyordu, sonra Allah sizi mübtelâ kılmak için onlardan çevirdi, maamafih sizden afiv de etti, Allahın mü´minlere bir fazlı var And olsun ki, Allah´ın size verdiği söz doğru çıktı; hani Allah´ın izniyle onları kırıp geçiriyordunuz, tâ ki sevdiğiniz şeyi (zafer ve ganimeti) size gösterdikten sonra korkuyla karışık bir yılgınlık göstererek bu hususta tartışıp çekiştiniz, emre uymadınız ; o kadar ki, kiminiz dünyayı, kiminiz âhireti istiyordu. Sonra denemek için sizi onlardan çevirdi (bozguna uğrattı). Şanıma and olsun ki sizi (Allah) affetti. Allah mü´minlere karşı fazl-u kerem sahibidir.. Kendi izniyle onları öldürdüğünüz sürece Allâh, size (yardım) va´dini doğruladı: Nihâyet siz korktunuz, Allâh size sevdiğiniz(gâlibiyet)i gösterdikten sonra (verilen) emir hakkında (birbirinizle) çekişip isyân ettiniz: Kiminiz dünyâyı istiyordu, kiminiz âhireti istiyordu. Sonra Allâh sizi denemek için onlardan geri çevirdi (yenilgiye uğrattı. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allâh mü´minlere karşı çok lutufkârdır. Kasem olsun ki, Allah Teâlâ size vaadini ifâ buyurdu. O zaman ki, onları Cenâb-ı Hakk´ın izniyle kesip doğruyordunuz. Tâ ki o sevdiğinizi size gösterdikten sonra siz isyan ettiniz, yılgınlık gösterdiniz, emirde çekişmeye düştünüz, içinizden kimi dünyayı istiyordu ve sizden kimi de ahireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan çevirdi ve mamafih sizi af buyurdu ve Allah Teâlâ mü´minler üzerine fazl sahibidir. 4 / 68
3-Al-i İmran Suresi

153.Ayet
إِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُونَ عَلَىٰ أَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ ۗ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ -153 Peygamber, arkanızdan sizi çağırırken siz durmadan dağa yukarı kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size keder üstüne keder verdi ki, (bu durumlara alışasınız ve daha sonra) elinizden gidene, ve başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. O sıra siz boyuna uzaklaşıyordunuz, kimseye dönüb bakmıyordunuz, Peygamber ise arkanızdan sizleri çağırıb duruyordu, bunun üzerine Allah sizi gama karşı gam ile müsab kıldı ki ne elinizden giden zafere ne de başınıza gelen musıbete mahzun olmayasınız, ve Allah biliyor, ne yapıyordunuz Hani siz durmadan uzaklaşıyor; hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber de arkanızdan sizi çağırıp dokunan felâkete üzülmeyesiniz diye, Allah (bunun dışında) keder üstüne keder verdi size. Allah yaptıklarınızdan haberlidir. Elçi, aranızdan sizi çağırırken siz, boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allâh, size gam üstüne gam verdi ki ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allâh, yaptıklarınızı duymaktadır. O vakit ki, siz uzaklaşıyordunuz ve hiçbir kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber ise sizleri arkanızdan çağırıyordu. Artık Allah Teâlâ sizleri gam üstüne gam ile cezalandırdı. Tâ ki, hem sizin için fevt olan şeylerden ve hem de sizlere isabet eden şeylerden mahzun olmayasınız. Ve Allah Teâlâ yaptığınız şeylerden haberdardır. 4 / 68
3-Al-i İmran Suresi

154.Ayet
ثُمَّ أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ أَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشَىٰ طَائِفَةً مِنْكُمْ ۖ وَطَائِفَةٌ قَدْ أَهَمَّتْهُمْ أَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ ۖ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ مِنْ شَيْءٍ ۗ قُلْ إِنَّ الْأَمْرَ كُلَّهُ لِلَّهِ ۗ يُخْفُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ مَا لَا يُبْدُونَ لَكَ ۖ يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ الْأَمْرِ شَيْءٌ مَا قُتِلْنَا هَاهُنَا ۗ قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِي بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ إِلَىٰ مَضَاجِعِهِمْ ۖ وَلِيَبْتَلِيَ اللَّهُ مَا فِي صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِي قُلُوبِكُمْ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ -154 Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir güven, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; “Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok” diyorlardı. De ki: “Bütün iş, Allah’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik.” De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış bulunanlar mutlaka yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gideceklerdi. Allah, bunu göğüslerinizdekini denemek, kalplerinizdekini arındırmak için yaptı. Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.” Sonra o gamın arkasından üzerinize bir emniyyet indirdi: bir uyku ki içinizden bir taifeyi sarıyordu, bir taife de nefisleri sevdasına düşmüşlerdi: Allaha karşı cahiliyye zannı nâ hak bir zan besliyorlardı: «var mı bize o emirden bir şey?» diyorlardı, «hakikat emrin hepsi Allahın» de, onlar nefislerinde sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: «bizim emirden bir hıssamız olsa idi burada katlolunmazdık» diyorlar, deki: «evinizde de olsa idiniz üzerlerine katil yazılmış bulunanlar yine çıkacak düşüb kaldıkları yerleri çaresiz boylıyacaklardı, Allah sinelerinizdekini yoklamak ve yüreğinizdekini meydana çıkarmak içindir ki bunu başınıza getirdi, Allah sinelerin kühnünü bilir Sonra o üzüntü ve kederin ardından üzerinize bir güven, bir uyuklama indirdi de içinizden bir kısmını kendinden geçirircesine bürüdü. Bir kısmı da kendi derdine, can kaygısına düştüler; Allah hakkında haksız yere Cahiliyyet Devri zannını beslediler ve «bu işten bize ne ?» dediler. De ki: «Şüphesiz işin hepsi Allah´ındır.» İçlerinde sana açmadıkları bir şeyi gizliyorlar ve «bizim bu işte bir (görüş) hissemiz olsaydı burada öldürülmezdik» diye söyleniyorlardı. De ki: «Evlerinizde de olsaydınız yine de hakkında öldürülme yazılmış olanlar çıkar, katledilecekleri yere giderlerdi. Bu, Allah´ın göğüslerinizdekini yoklayıp denemek ve kalblerinizdekini ortaya çıkarıp (şüphe ve vesveseyi) temizlemesi içindi. Allah gönüllerde olanı hakkıyle bilir.. Sonra o üzüntünün ardından (Allâh) size bir güven, bir kısmınızı bürüyen bir uyku indirdi; bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah´a karşı câhiliyye zannı gibi haksız bir zanda bulunuyorlar: "Bu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş, Allah´a aittir." Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bize bir fayda olsaydı, burada öldürülmezdik." De ki: "Evlerinizde dahi olsaydınız, yine üzerine öldürülme(si) yazılmış olanlar, mutlaka (vurulup) yatacakları yeri boylardı. Allâh göğüslerinizdekini denemek, kalblerinizdekini açığa çıkarmak için (bunları başınıza getirdi)". Allâh göğüslerin özünü bilir. Sonra o gamın ardından üzerinize bir emniyet, hafif bir uyku indirdi ki, sizden bir zümreyi örtüp kaplayıverdi. Sizden bir tâifeyi de nefisleri kaygıya düşürmüştü. Allah Teâlâ´ya karşı cahiliye zannı gibi hakka muhalif bir zanda bulunuyorlardı. Diyorlardı ki: «Bize bu emirden bir şey var mıdır?» De ki: «Şüphesiz emrin hepsi de Allah´ındır.» Onlar sana açıklamıyacakları şeyleri kendi nefislerinde gizleyiverirler. Derler ki: «Eğer bizim için bu emirden bir şey olsaydı burada katlolunmazdık. De ki: «Eğer sizler evlerinizde olsaydınız, üzerlerine katledilmeleri yazılmış olanlar yine çıkar, ölüp yatacakları yerlere kadar muhakkak giderlerdi.» Ve Allah Teâlâ göğüslerinizin içinde olanı meydana koymak ve kalblerinizde olanı temizlemek için (bu hadiseyi vücuda getirirdi). Ve Allah Teâlâ sinelerde bulunanları hakkıyla bilendir. 4 / 69
3-Al-i İmran Suresi

155.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا ۖ وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ -155 İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip kaçanları, şeytan ancak yaptıkları bazı hatalardan dolayı yoldan kaydırmak istemişti. Ama yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir). O iki cem´iyyet çarpıştığı gün içinizden arkasını çevirenler, hakikaten onları Şeytan sırf ba´zı kesibleri behanesile kaydırmak istedi, maamafih Allah kendilerinden afvetti, Allah gafurdur halimdir İki ordunun karşılaştığı gün, içinizden arkasını çevirenleri, şeytan onların kazandıkları bazı şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. And olsun ki, Allah onları affetti. Çünkü Allah çok bağışlayandır, hilm sahibidir, (cezayı çabuklaştırmaz, kullarına karşı şefkatli ve merhametli ve de sabırlıdır). İki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenleri, yaptıkları bazı işlerden dolayı şeytân, (yoldan) kaydırmak istemişti. Ama yine de Allâh, onları affetti. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayandır, halimdir. Şüphe yok ki, iki ordunun karşılaştığı gün sizden geri dönenler yok mu, onların ayaklarını bazı kazanmış oldukları kusurları sebebiyle şeytan kaydırmak istemiştir. Ve mamafih Allah Teâlâ onları muhakkak affetmiştir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûrdur, halîmdir. 4 / 69
3-Al-i İmran Suresi

156.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ إِذَا ضَرَبُوا فِي الْأَرْضِ أَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُوا لِيَجْعَلَ اللَّهُ ذَٰلِكَ حَسْرَةً فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ يُحْيِي وَيُمِيتُ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ -156 Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen inkârcılar gibi olmayın. Allah, bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir. Ey o bütün iman edenler! Sakın şunlar gibi olmayın ki küfrettiler de ıhvanları arzda bir siyahat ettikleri veya gazaya gittikleri vakit haklarında şöyle dediler «yanımızda olsalar ne ölürlerdi ne katlonurlardı» Allah bunu kalblerinde bir hasret olarak bıraksın diye, halbuki hayatı veren de Allah mematı veren de, ve Allah her ne yaparsanız görüb duruyor Ey imân edenler! Yola çıkıp seyahatte ölen veya savaşlarda öldürülen kardeşleri için, «yanımızda olsalardı ne ölür, ne de öldürülürlerdi» diyen inkarcılar gibi olmayın ki, Allah bunu onların kalbinde hasret olarak bıraksın. Allah hem diriltir, hem öldürür. Allah yaptıklarınızı görüp bilendir. Ey inananlar, siz inkâr edenler ve yeryüzünde sefere, ya da savaşa çıkan gazi kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve vurulmazlardı." diyenler gibi olmayın. Allâh, onların bu düşünce ve sözlerini, kalblerinde dert yapar. Yaşatan da, öldüren de Allahtır. Allâh, yaptıklarınızı görmektedir. Ey imân edenler! Kâfir olanlar ve kardeşleri için sefere çıktıkları veya gaziler oldukları zaman, «Eğer onlar bizim yanımızda olsalar idi ne ölürlerdi ve ne de öldürürlerdi,» diyenler gibi olmayınız. Allah Teâlâ onu kalblerinde bir hasret kılmak için yapmıştır. Halbuki Allah Teâlâ yaşatır, öldürür ve Allah Teâlâ yaptığınız şeyleri hakkıyla görücüdür. 4 / 69
3-Al-i İmran Suresi

157.Ayet
وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ -157 Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır. Celâlim hakkı için: eğer Allah yolunda katlolunur veya ölürseniz her halde sizin için Allahın bir mağfiret ve rahmeti onların dünyada kalıb toplayacakları şeylerden daha hayırlıdır Şanıma yemin olsun ki, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, şüphesiz Allah´tan mağfiret ve rahmet onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır. Eğer Allâh yolunda öldürülür, ya da ölürseniz, Allâh´ın bağışlaması ve rahmeti, onların topladıkları(dünyâ malı)ndan daha hayırlıdır. Ve andolsun ki Allah Teâlâ´nın yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz Allah Teâlâ´dan bir mağfiret ve rahmet, onların topladıkları şeylerden hayırlıdır. 4 / 69
3-Al-i İmran Suresi

158.Ayet
وَلَئِنْ مُتُّمْ أَوْ قُتِلْتُمْ لَإِلَى اللَّهِ تُحْشَرُونَ -158 Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. Celâlim hakkı için: ölseniz de katlolunsanız da her halde hep Allaha haşrolunacaksınız Celâlim hakkı için, eğer ölür veya öldürülürseniz, elbette Allah´ın huzurunda bir araya getirilip toplanacaksınız. Ölür veya öldürülürseniz, elbette Allah´a götürüleceksiniz! Ve şüphe yok ki ölseniz de öldürülseniz de her halde Allah Teâlâ´ya haşrolunacaksınızdır. 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

159.Ayet
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ۖ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ -159 Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. Deme ki mahza Allahdan bir rahmet iledir ki sen onlara yumuşak bulundun, eğer katı yürekli bir nobran olsa idin elbette etrafından dağılmış gitmişlerdi, o halde kusurlarını afvet de günahlarına istiğfar ediver ve emirde reylerini al, sonra da azmettin mi artık Allaha mütevekkil ol, çünkü Allah mütevekkil olanları sever Ancak Allah´ın rahmetiyledir ki, sen onlara yumuşak (ve hoşgörüyle) davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılır, giderlerdi. O halde onları affet, onlar için istiğfarda bulun, (dünya) işiyle ilgili hususlarda onlara danış (görüşlerini al). (Bu yoldan hareketle) azmettiğin zaman artık Allah´a güvenip dayan. Çünkü Allah kendisine güvenip dayananları sever. Allâh´ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurların)dan geç, onlar için mağfiret dile. İşini onlara danış, karar verince de Allah´a dayan; çünkü Allâh kendine dayanıp güvenenleri sever. İmdi Allah Teâlâ´dan bir rahmet sebebiyledir ki, onlara yumuşak davrandın, ve eğer sen çirkin huylu katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet. Onlar için istiğfarda bulun. Ve onlar ile emr hususunda müşavere yap. Sonra ettiğin zaman da Allah Teâlâ´ya tevekkül et. Şüphe yok ki Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever. 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

160.Ayet
إِنْ يَنْصُرْكُمُ اللَّهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْ ۖ وَإِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذِي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِهِ ۗ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ -160 Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler. Eğer Allah size nusrat verirse o vakit size galib yoktur, ve eğer o sizi yardımsız bırakırsa kimin haddinedir ki ondan sonra size yardım etsin? ancak Allaha dayansın o halde mü´minler Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa, artık O´ndan sonra size kim yardım edebilir? O halde mü´minler ancak Allah´a güvenip dayansınlar. Eğer Allâh size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yüz üstü bırakırsa, O´ndan sonra size kim yardım edebilir? Mü´minler, Allah´a dayansınlar. Eğer Allah Teâlâ size yardım ederse artık size galip olacak kimse yoktur. Ve eğer sizi hezimete uğratırsa artık ondan sonra size yardım edecek kimdir? Ve mü´minler ancak Allah Teâlâ´ya tevekkül etsinler. 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

161.Ayet
وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَنْ يَغُلَّ ۚ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۚ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ -161 Hiçbir peygamberin emanete hıyanet etmesi düşünülemez. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. Bir Peygamber için, emanete hıyanet olur şey değildir, her kim hıyanet eder: ganimet ve hasılattan bir şey aşırırsa boynuna aldığını kıyamet günü yüklenir getirir, sonra da herkese kazandığı ödenir, hiç birine zulmedilmez. Hiç bir peygambere ganimeti ve millet-devlet malını aşırmak yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa, Kıyamet günü aşırdığı ile gelir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı noksansız ödenir ; onlar haksızlığa da uğratılmazlar. Bir peygamberin aşırması, hiyanet etmesi, olur şey değildir. Kim (emânete hıyanet eder), aşırırsa kıyâmet günü aşırdığını boynuna yüklenip getirir. Sonra herkese kazandığı tastamam verilir, hiçbir haksızlığa uğratılmazlar. Bir peygamber için emanete hiyânet etmek sahih olamaz. Her kim hiyânet ederse o hiyânet ettiği şey ile Kıyamet gününde gelir. Sonra her şahsa kazanmış olduğu şey ödenir ve onlar zulmolunmazlar. 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

162.Ayet
أَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللَّهِ كَمَنْ بَاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللَّهِ وَمَأْوَاهُ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ الْمَصِيرُ -162 Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü varılacak yerdir! Ya o vakit Allahın rıdvanı peşinde giden kimse Allahın hışmına uğrayan ve yatağı Cehennem olan kimseye benzer mi? o ne fena meaddır Allah´ın hoşnutluğuna uyup giden, O´nun hışmına uğrayan ve varacağı yer Cehennem olan kimse gibi midir ? Varış yeri olarak ne kötüdür orası! Hiç Allâh´ın rızâsına uyan kimse; Allâh´ın hışmına uğrayan, yeri de cehennem olan adam gibi olur mu? Ne kötü sonuçtur orası! Ya Allah Teâlâ´nın rızasına tâbi olan kimse, Allah Teâlâ´dan müthiş bir gazapla dönen ve durağı cehennem bulunan kimseye benzer mi? Ne fena bir dönüş yeri! 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

163.Ayet
هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ -163 Onlar (insanlar) Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir. Onlar Allah indinde derece derecedirler, ve Allah her ne yapıyorsanız görüb duruyor Onlar Allah katında derece derecedirler (herkesin derecesi, inancı ve ameli nisbetindedir). Allah onların neler işlediklerini görüp bilendir. O(insa)nlar, Allâh katında derece derecedirler. Allâh, onların yaptıklarını görmektedir. Onlar Allah Teâlâ´nın indinde derece derecedirler. Ve Allah Teâlâ yaptıkları şeyleri hakkıyla görücüdür. 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

164.Ayet
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -164 Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. Hakikaten Allah mü´minleri minnetdar kıldı zira içlerinde kendilerinden bir Resul ba´s buyurdu, onlara Allahın âyâtını okuyor, onları tezkiye ediyor, onlara kitab ve hikmet öğretiyor halbuki bundan evvel açık bir dalâl içinde idiler And olsun ki, Allah, daha önce açık bir sapıklık içinde bulunurlarken, mü´minlere yine kendilerinden, onlara Allah´ın âyetlerini okuyan, onları (küfrün kirlerinden) temizleyip arıtan, onlara kitab ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütuf ve ikramda bulunmuştur. Andolsun ki, Allâh, mü´minlere büyük lutufta bulundu: Zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allâh´ın âyetlerini okuyan, kendilerini yücelten ve kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi. Andolsun ki, Allah Teâlâ mü´minleri minnettar buyurdu. Çünkü içlerinde kendilerinden bir peygamber gönderdi ki onlara Hak Teâlâ´nın âyetlerini okuyor ve onları tezkiye ediyor ve onlara kitap ve hikmet talim buyuruyor. Halbuki bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde bulunmuş idiler. 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

165.Ayet
أَوَلَمَّا أَصَابَتْكُمْ مُصِيبَةٌ قَدْ أَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَا قُلْتُمْ أَنَّىٰ هَٰذَا ۖ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِكُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ -165 Onların (müşriklerin) başına (Bedir’de) iki mislini getirdiğiniz bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza geldiğinde, “Bu, nereden başımıza geldi?” dediniz, öyle mi? De ki: “O (musibet), kendinizdendir.” Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. Böyle iken size hasımlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir musıbet isabet ediverince bu nereden mi dediniz? Deki o kendi tarafınızdan çünkü Allah her şey´e kadir Hal böyle iken, düşmanlarınıza iki misli dokundurduğunuz bir musîbet size dokununca mı, «bu neden böyle ?» dediniz ! De ki: Bu kendinizdendir. Doğrusu Allah´ın kudreti her şeye yeter.. Başınıza bir belâ gelince -siz, onun iki katını onların başlarına getirmiş olduğunuz halde yine- Bu nereden başımıza geldi?" dediniz. De ki: "O (belâ), kendinizdendir." Allâh, herşeye kâdirdir. Vaktâ ki size bir musibet isabet etti, halbuki siz onun iki katını düşmanlarınıza isabet ettirmiş idiniz. «Bu musibet nereden?» mi dediniz. De ki: «O kendi nefisleriniz tarafındandır.» Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herşeye kâdirdir. 4 / 70
3-Al-i İmran Suresi

166.Ayet
وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ -166 (166-167) İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir. O iki cem´iyet çarpıştığı gün başınıza gelen de yine Allahın izniledir. Hem mü´minleri belli edeceği için, (166-167) İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musîbet de Allah´ın izniyledir. Bu da mü´minleri belirlemesi, münafıklık yapanları da ayırd etmesi içindir ki onlara : «Geliniz Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz» denilmişti ; onlar ise «Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik» diye cevap vermişlerdi. Onlar o gün imândan çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.. İki topluluğun karşılaştığı gün, sizin başınıza gelen, ancak Allâh´ın izniyle olmuştur ki (O), inananları bilsin (deneyip ortaya çıkarsın). İki ordunun karşılaştığı gün size isabet eden, Allah Teâlâ´nın izni ile idi ve mü´minleri temyiz etmesi içindi. 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

167.Ayet
وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ نَافَقُوا ۚ وَقِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَوِ ادْفَعُوا ۖ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْ ۗ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْإِيمَانِ ۚ يَقُولُونَ بِأَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۗ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَ -167 (166-167) İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir. hem münafıklık edenleri belli edeceği için ki bunlara gelin Allah yolunda muharebeye girin veya müdafaada olsun bulunun» denilmişti, «bir muharebe bilsek arkanızdan gelirdik» dediler, onlar o gün imandan ziyade küfre yakın idiler, ağızlarile kalblerinde olmıyanı söylüyorlardı, Allah daha iyi bilirken neyi gizleyorlardı (166-167) İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musîbet de Allah´ın izniyledir. Bu da mü´minleri belirlemesi, münafıklık yapanları da ayırd etmesi içindir ki onlara : «Geliniz Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz» denilmişti ; onlar ise «Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik» diye cevap vermişlerdi. Onlar o gün imândan çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.. Ve iki yüzlülük edenleri bilsin (ortaya çıkarsın). Onlara: "Gelin, Allâh yolunda savaşın, ya da savunun." dendiği halde: "Eğer savaş (olacağını) bilseydik, sizinle gelirdik." dediler. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlar. Halbuki Allâh, içlerinde sakladıkları şeyi çok iyi bilmektedir. Ve nifakta bulunmuş olanları açığa çıkarmak içindi. Ve onlara, «Geliniz Allah yolunda mukatelede veya müdafaada bulunun,» denildi. Dediler ki: «Biz mukateleyi bilseydik elbette size uyardık.» Onlar o gün imândan ziyâde küfre yakın bulunmuşlardı. Onlar kalblerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. Ve Allah Teâlâ onların ne sakladıklarını tamamen bilicidir. 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

168.Ayet
الَّذِينَ قَالُوا لِإِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ أَطَاعُونَا مَا قُتِلُوا ۗ قُلْ فَادْرَءُوا عَنْ أَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -168 (Onlar), kendileri oturup kaldıkları hâlde kardeşleri için, “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.” Onlar ki oturdular da muharebeye giden ihvanları için «bizi dinleselerdi katl olunmazlardı» dediler, deki haydin o halde kendinizden ölümü def´edin eğer gerçekseniz O münafıklar ki, oturdular da savaşa katılan kardeşleri için, «Bize uyup kalsalardı öldürülmezlerdi» dediler. De ki: Eğer doğrulardan iseniz haydi kendinizden ölümü geri çevirin ! (Savaştan geri kalıp) Oturarak, kardeşleri için "Bizim sözümüzü tutsalardı, öldürülmezlerdi." diyenlere söyle: "Eğer doğru iseniz, kendinizden ölümü savınız!" Onlar ki, kendileri oturdukları halde kardeşleri için «Eğer bize itaat etseydiler öldürülmezler idi,» dediler. De ki: «Öyle ise kendi nefislerinizden ölümü defediniz! Eğer sâdık kimseler iseniz.» 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

169.Ayet
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا ۚ بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ -169 (169-170) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. Ve sakın Allah yolunda katledilenleri ölmüşler sanma, hayır, hep hayattadırlar, Rablarının ındinde yaşarlar Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın ; onlar Rabları katında diridirler, rızıklanırlar. Allâh yolunda öldürülenleri ölüler sanma; hayır, (onlar) diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Ve Allah Teâlâ´nın yolunda öldürülmüş olanları ölmüşler sanma, hayır, Rablerinin indinde berhayattırlar. Merzûk olurlar. 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

170.Ayet
فَرِحِينَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ -170 (169-170) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler. Allahın fazlından kendilerine bahş ettiği saadetle şadgâm olarak merzuk olurlar, arkalarından şehadetle kendilerine yetişemiyen mücahidler hakkında da şunu istibşar ederler ki onlara bir korku yok, onlar da mahzun olmıyacaklar Allah´ın kendi fazl-u kereminden verdiği (o yüce) nîmetlerle sevinçlidirler. Arkalarından henüz kendilerine ulaşamıyan kimselere de hiçbir korku olmayacağını, üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.. Allâh´ın, keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarından henüz kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığına, onların da üzüntüye uğramayacaklarına sevinirler. Onlar kendilerine Allah Teâlâ´nın fazlından verdiği şey ile mesrûrdurlar. Ve onlar, arkalarında varıp kendilerine yetişmemiş olanlara bir korku olmadığı ile ve onların mahzûn olmayacakları ile de müjdelenmiş bulunurlar. 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

171.Ayet
يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُؤْمِنِينَ -171 (Şehitler) Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. Allahın bir ni´metini bir de fazlını ve Allah mü´minlerin ecrini zayi´ etmiyeceğini istibşar ederler Onlar Allah´tan gelen bir nîmeti, fazl-u keremi ve Allah´ın mü´minlerin mükâfatını zay´etmiyeceğini de müjdeliyerek ferahlık duyarlar. Allâh´ın ni´metine, lutfuna ve Allâh´ın mü´minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler. Ve onlar Allah Teâlâ´dan bir nîmet ile ve bir fazl ile mü´minlerin mükâfaatını Allah Teâlâ´nın elbette zâyi etmeyeceği ile müjdelenip mesrûr bir halde bulunurlar. 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

172.Ayet
الَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِلَّهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَا أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ ۚ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ -172 Onlar yaralandıktan sonra Allah’ın ve Peygamberinin davetine uyan kimselerdir. Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara büyük bir mükâfat vardır. hele o, kendilerine yara değdikten sonra Allahın ve Peygamberin emrine icabet eyleyenler: mü´minler içinden bilhassa böyle ihsan ve ittika edenler için pek büyük bir ecir var Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve Peygamberin çağrısına uyup gönül verenlere, hele onlardan iyilik edenlere ve Allah´tan korkup kötülüklerden sakınanlara büyük ecirler vardır. O(mü´mi)nler ki yaralandıkları halde yine Allâh´ın ve Elçinin çağrısına uydular; onlardan güzel davrananlar ve (günâhlardan) korunanlar için pek büyük ecir vardır. Onlar ki kendilerine yara isabet ettikten sonra Allah Teâlâ için ve Peygamberi için (davete) icâbet eylediler. Onlardan iyilik edenler ve ittikada bulunanlar için pek büyük bir mükâfaat vardır. 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

173.Ayet
الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ -173 Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. onlar ki nâs kendilerine haberiniz olsun nas sizin için tahşidat yaptılar onun için onlardan korkun dediler de bu kendilerinin imanlarını artırdı «Allah yetişir bize o ne güzel vekil» dediler Onlar ki, kendilerine bazı kimselerin, «Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplayıp hazırladılar, (aman) onlardan korkun !» demeleri, onların ancak imânını artırdı da, «Allah bize yeter, O ne güzel Vekîl´dir (koruyucu ve gözetici, yardım edici ve sahip akıcıdır)!» dediler. Onlar ki, halk kendilerine: "(Düşman) İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!" deyince, (bu söz,) onların imanını artırdı. Ve: "Allâh bize yeter, O, ne güzel vekildir." dediler. Onlar ki, nâs onlara: Halk sizin için (kuvvet) topladılar, artık o düşmanlardan korkunuz dediler (de) bu onların imânını artırdı ve «Allah Teâlâ bizlere kâfidir ve O ne güzel vekîldir,» dediler. 4 / 71
3-Al-i İmran Suresi

174.Ayet
فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُوءٌ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ ذُو فَضْلٍ عَظِيمٍ -174 Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir. sonra da kendilerine hiç bir keder dokunmaksızın Allahdan bir ni´met ve bir fazl ile avdet ettiler ve Allahın rızası ardınca gittiler, daha çok büyük bir fazlın sahibidir Allah Ve sonunda kendilerine bir kötülük dokunmadan Allah´ın (selâmet ve gönül yatıştırıcı) nîmetiyle ve fazl-u keremiyle geri döndüler; Allah´ın rızası doğrultusunda hareket edip O´na uydular. Allah çok büyük fazl-u kerem sahibidir. Bundan dolayı Allah´tan bir ni´met ve bollukla geri döndüler, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadı. Ve Allâh´ın rızâsına uydular. Allâh büyük lutuf sâhibidir. Sonra da kendilerine hiçbir fenalık dokunmamaksızın Allah Teâlâ´nın bir nîmetiyle ve bir fazlı ile geri döndüler ve Allah-ü Azîmüşşan´ın rızasına tâbi oldular. Allah Teâlâ ise azîm bir fazl sahibidir. 4 / 72
3-Al-i İmran Suresi

175.Ayet
إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ -175 O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz, benden korkun. size o haberi getiren Şeytan sade kendi dostlarını korkutur, siz ondan korkmayın da bana ısyandan korkun eğer mü´minlerseniz (Size o haberi getiren) ancak şeytandır; kendi dostlarını (savaş ve ölümle) korkutur. Mü´min iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. O şeytân sizi kendi dostlarından korkutuyor, eğer inanmış iseniz, onlardan korkmayın, benden korkun! O şeytan, sizi mutlaka dostlarından korkutuyor. Binaenaleyh onlardan korkmayınız Benden korkunuz eğer mü´min kimseler iseniz. 4 / 72
3-Al-i İmran Suresi

176.Ayet
وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ ۚ إِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا ۗ يُرِيدُ اللَّهُ أَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْآخِرَةِ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ -176 Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Allah, onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük azap vardır. Sana da o küfürde yarışanlar hüzün vermesin çünkü onlar Allaha bir zarar edebilecek değiller, Allah onlara Ahırette bir hazz vermemek istiyor, onlara azîm bir azab var Küfürde yarışanlar seni kaygılandırmasın ; çünkü onlar Allah´a hiçbir surette zarar veremezler. Allah onlara Âhirette (saadetten yana) bir pay vermemeyi ister. Onlar için büyük bir azâb vardır. İnkâra koşanlar seni üzmesin, onlar Allah´a hiçbir zarar veremezler. Allâh onlara âhirette hiçbir nasip koymamak istiyor. Onlar için büyük bir azâb vardır. O küfre koşanlar seni mahzun etmesinler. Şüphe yok ki onlar Allah Teâlâ´ya bir şey ile zarar veremezler. Allah Teâlâ istiyor ki onlara ahirette bir nâsip vermesin. Ve onlar için azîm bir azap vardır. 4 / 72
3-Al-i İmran Suresi

177.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ -177 İman karşılığında küfrü satın alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır. Şüphesiz iman bedeline küfrü satın alanlar Allaha zerrece zarar verecek değiller ve onlar için elîm bir azab var Doğrusu küfrü imân karşılığında satın alanlar, elbette hiçbir şey ile Allah´a zarar veremezler. Onlar için çok acıklı bir azâb vardır.. İman karşılığında inkârı satın alanlar, Allah´a hiçbir zarar vermezler. Onlar için acı bir azâb vardır. Muhakkak o kimseler ki imân mukabilinde küfrü satın almışlardır. Elbette onlar Hak Teâlâ´ya bir şey ile zarar veremezler. Ve onlar için elîm bir azap vardır. 4 / 72
3-Al-i İmran Suresi

178.Ayet
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ خَيْرٌ لِأَنْفُسِهِمْ ۚ إِنَّمَا نُمْلِي لَهُمْ لِيَزْدَادُوا إِثْمًا ۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ -178 İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır. Bir de o küfredenler kendilerini bırakışımızı zinhar kendileri için bir hayır sanmasınlar biz onları sırf günahlarını arttırsınlar diye bırakıyoruz, hem onlara zillet verici bir azab var O küfredenler bir süre ken dilerini öyle bırakışımızı sakın kendileri için hayır sanmasınlar; onları bu bırakışımız günah artırmaları içindir. Onlara aşağılayıcı bir azâb vardır. İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine süre vermemiz, kendileri için hayırlıdır. Biz onlara süre veriyoruz ki günâhı artırsınlar. Onlar için alçaltıcı bir azâb vardır. Küfredenler asla sanmasınlar ki, onlara mühlet verişimiz onların nefisleri için bir hayırdır. Biz onlara mühlet veriyoruz ki günahlarını arttırsınlar. Ve onlar için zillet verici bir azap vardır. 4 / 72
3-Al-i İmran Suresi

179.Ayet
مَا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَىٰ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىٰ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ ۗ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَجْتَبِي مِنْ رُسُلِهِ مَنْ يَشَاءُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۚ وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ -179 Allah, pisi temizden ayırıncaya kadar mü’minleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir. Allah, size gaybı bildirecek de değildir. Fakat Allah, peygamberlerinden dilediğini seçer (gaybı ona bildirir). O hâlde, Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız sizin için büyük bir mükâfat vardır. Allah mü´minleri bulunduğunuz hal üzere bırakacak değildir, nihayet murdarı temizden ayıracak, Allah sizleri gaybe muttalı´ kılacak da değil ve lâkin Allah ona Resullerinden dilediğini seçer, onun için Allaha ve Resullerine iman edin ve eğer iman eder ve korunursanız size de azîm bir ecir var Allah mü´minleri de şu bulunduğunuz hâl üzere bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Allah sizi, (Peygamberi vahiy yoluyla gaybden haberli kıldığı gibi) gaybden haberli kılacak da değildir; ama Allah peygamberlerinden dilediğini seçer (de ona gaybı bildirir). O halde siz Allah´a ve Peygamberine imân edin. Eğer inanır (ve Allah´tan korkup kötülüklerden) sakınırsanız, size büyük bir ecir vardır. Allâh mü´minleri, (şu) üzerinde bulunduğunuz halde bırakacak değildir, temizi pisten ayıracaktır. Ve Allâh sizi gaybe vakıf kılacak değildir. Fakat Allâh, elçilerinden dilediğini seçer (onu gaybe vakıf kılar). O halde Allah´a ve elçilerine inanın; eğer inanır ve (günâhlardan) korunursanız sizin için büyük mükâfât vardır. Allah Teâlâ mü´minleri sizin bulunduğunuz hal üzere terkedecek değildir. Nihâyet murdarı temizden ayıracaktır. Ve Allah Teâlâ sizi gayba muttali edecek de değildir. Velâkin Hak Teâlâ peygamberlerinden dilediği zâtı ihtiyar buyurur. Artık Allah-ü Azîmüşşan´a ve peygamberlerine imân ediniz ve eğer imân eder ve ittikada bulunur iseniz elbette sizin için azîm bir mükâfaat vardır. 4 / 72
3-Al-i İmran Suresi

180.Ayet
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَهُمْ ۖ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْ ۖ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ -180 Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allahın fazlından kendilerine bahşettiği şey´e bahillik edenler sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar hayır o, onlar için bir şerdir, yarın kıyamet günü o kıskandıkları mal boyunlarına tomruk edilecek kaldı ki göklerin ve yerin mirası hep Allahın ve Allah her ne yaparsanız haberdardır Allah´ın kendilerine verdiği bol nîmetiyle cimrilik edenler, sakın onu kendileri için hayırlı sanmasınlar; bilâkis bu onlar için serdir. Cimrilik ettikleri şey Kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah´ındır. Allah işlediklerinizden haberlidir. Allâh´ın kereminden kendilerine verdiğine cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Hayır, o, kendileri için şerlidir. Cimrilik ettikleri şeyler, kıyâmet günü boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirâsı Allâh´ındır (bütün mülk O´na aittir ve O´na kalacaktır). Allâh yaptıklarınızı haber alandır. Allah Teâlâ´nın kendilerine fazlından olarak verdiği şeyde cimrilik edenler bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar. Hayır... Bu onlar için bir şerdir. O cimrilik ettikleri şey, Kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Ve göklerin ve yerin mirası Allah Teâlâ içindir. Ve Hak Teâlâ yaptığınız her şeyden tamamıyla haberdardır. 4 / 72
3-Al-i İmran Suresi

181.Ayet
لَقَدْ سَمِعَ اللَّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاءُ ۘ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْأَنْبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَرِيقِ -181 Allah; “Şüphesiz, Allah fakirdir, biz zenginiz” diyenlerin sözünü elbette duydu. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve, “Tadın yangın azabını!” diyeceğiz. Elbette Allah onların: «o herhalde Allah fakırdır, bizler zenginiz» diyenlerin lâkırdılarını işitti, o dediklerini Peygamberleri nâhak yere öldürdüklerile beraber yazacağız da diyeceğiz: tadın bakalım o yangın azabını «Allah fakirdir, biz zenginiz» diyenlerin sözünü şüphesiz ki Allah işitti. O dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürdüklerini yazacağız ve : «Tadınız o yakıcı azabı!» diyeceğiz.. Allâh: "Allâh fakirdir, biz zenginiz." diyenlerin sözünü işitti. Onların dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve: "Yangın azâbını tadın!" diyeceğiz. Andolsun ki Allah Teâlâ, «Şüphe yok Allah fakirdir, bizler ise zenginleriz» diyenlerin sözünü işitmiştir. Elbette o dediklerini ve peygamberleri haksız yere öldürdüklerini yazacağız. Ve, «O yangın azabını tadınız!» diyeceğiz. 4 / 73
3-Al-i İmran Suresi

182.Ayet
ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ -182 “Bu, kendi ellerinizin (önceden yapıp) gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir. Bu sizin ellerinizin takdim ettiği ve Allahın zulümkâr olmaması yüzündendir o kullara İşte ellerinizle önden gönderdiğinizin karşılığıdır bu ! Çünkü Allah elbette kullarına haksızlık edici değildir. "Bu, sizin ellerinizin yapıp öne sürdürdüğünün karşılığıdır." Allâh, kullara asla zulmedici değildir. Bu, sizin ellerinizin takdim ettiği şey sebebiyledir. Ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ kullarına zulümkar değildir. 4 / 73
3-Al-i İmran Suresi

183.Ayet
الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّىٰ يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ ۗ قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -183 Onlar, “Allah, bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti” dediler. De ki: “Benden önce size nice peygamberler, açık belgeleri ve sizin dediğiniz şeyi getirdi. Eğer doğru söyleyenler iseniz, niçin onları öldürdünüz?” Onlar ki «Allah dediler: bize şöyle and verdi: bize ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar hiç bir Resule iman etmiyeceğiz» de ki size benden evvel bir takım Resuller beyyinelerle gelmiş ve o dediğinizi de getirmiş idi ya onları niçin katlettiniz doğru iseniz? «Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere imân etmiyeceğimize dair Allah bize ahidde bulundu. (Tevrat´ta emir verdi)» diyenlere, de ki: «Benden önce size peygamberler açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi, doğru sözlüler iseniz neden onları öldürdünüz?» Onlar: "Allâh bize, and verdi ki, bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmayalım." dediler. De ki: "Size benden önce açık deliller ve bu dediğinizi de getiren elçiler gelmişti. Eğer doğru idiyseniz niçin onları öldürdünüz?" O kimseler ki, «Şüphe yok Allah bize ahdetti ki, Ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar hiçbir peygambere imân etmeyelim,» dediler. De ki: «Şüphe yok benden evvel size peygamberler mûcizeler ile ve dediğiniz şey ile gelmişlerdi. Artık ne için onları öldürdünüz, eğer siz sâdık kimseler iseniz?» 4 / 73
3-Al-i İmran Suresi

184.Ayet
فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ -184 Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık delilleri, hikmetli sayfaları ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı. Şimdi seni tekzib ettilerse senden evvel de bir çok Resuller tekzib olundu ki o beyyineler ve o hikmetli sahifeler, ve o nurlu kitab ile gelmişlerdi Ey Muhammed ! Eğer seni(n peygamberliğini) yalan saydılarsa, senden önceki birçok peygamberler de yalanlanmıştır ki, onlar açık belgeler, mu´cizeler, irşâd dolu sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi. Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sahifeler ve aydınlatıcı Kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı. İmdi seni tekzîp ederlerse şüphe yok senden evvel de peygamberler tekzîp olunmuşlardı ki, beyyineler ile, hikmet dolu sahifeler ve nûrlu kitap ile gelmişlerdi. 4 / 73
3-Al-i İmran Suresi

185.Ayet
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۖ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ ۗ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ -185 Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. Her nefis ölümü tatacak, ecirleriniz ancak kıyamet günü tamamlanacak, o vakit kim ateşten uzaklaştırılır da Cennete konulursa işte o murada erdi, yoksa dunyâ hayâtı aldatıcı bir meta´dan başka bir şey değil Her canlı ölümü tadıcıdır (tadar). (Amellerinizin) karşılığını ancak Kıyamet günü tam olarak göreceksiniz. Artık kim ateşten uzaklaştırılıp Cennet´e konulursa, gerçekten o kurtulmuştur. Dünya hayatı ise aldatıcı bir yararlanma ve geçimlikten ibarettir. Her can ölümü tadacaktır. Kıyâmet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. Kim ki hemen ateşin elinden çekilip kurtarılır da cennete sokulursa, işte o, kurtuluşa ermiştir. Dünyâ hayâtı, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir. Her nefis ölümü tadıcıdır. Ve şüphe yok sizlere ecirleriniz Kıyamet gününde ödenecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete girdirilirse necât bulmuş olur. Ve dünya hayatı ise bir aldatıcı metadan başka değildir. 4 / 73
3-Al-i İmran Suresi

186.Ayet
لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا أَذًى كَثِيرًا ۚ وَإِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَإِنَّ ذَٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْأُمُورِ -186 Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir. Lâbüd mallarınızda ve canlarınızda imtihan olunacaksınız, ve her halde gerek sizden evvel kitab verilenlerden ve gerek müşriklerden bir çok incidecek sözler işideceksiniz, eğer sabr eder ve tekva yoluna gider, korunursanız işte bu azmolunacak umurdandır Şanıma and olsun ki, mallarınızda ve canlarınızda ciddi bir sınavdan geçirileceksiniz ve gerek sizden önce kendilerine kitab verilenlerden, gerekse müşriklerden birçok incitici (sözler ve davranışlar) duyacaksınız. Eğer sabreder (takva ölçüleri içinde) sakınırsanız, işte bu azmedilecek işlerdendir. Mallarınız ve canlarınız hususunda deneneceksiniz; sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve ortak koşanlardan çok incitici (sözler) duyacaksınız. Ama sabreder, korunursanız; işte bunlar, yapmağa değer işlerdendir. Allah Teâlâ´ya kasem olsun ki mallarınız ve nefisleriniz hakkında imtihan olunacaksınızdır. Ve elbette sizden evvel kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve müşriklerden birçok incitici sözler işiteceksiniz. Ve eğer sabrederseniz ve korunursanız, işte şüphe yok ki, bu azmolunacak umurdandır. 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

187.Ayet
وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۖ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ -187 Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür! Vaktile Allah kendilerine kitab verilen okur yazarların şöyle misakını aldı: celâlim hakkı için onu nâsa anlatacaksınız, ketmetmeyeceksiniz, derken onlar onu omuzlarının arkasına attılar da mukabilinde biraz para aldılar, bakın ne kötü alış veriş Hani Allah, kitab verilenlerden, «Şanıma and olsun ki, onu insanlara elbette açıklayacaksınız; hiçbir şeyi ondan gizlemiyeceksiniz!» diye kesin söz almıştı. Ne var ki, onlar bu sözü arkalarına (kulak ardına) attılar da önemsiz bir paha ile onu sattılar. Satın aldıkları şey ne kötü! Allâh, kendilerine Kitap verilenlerden: "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz!" diye söz almıştı. Fakat onlar, verdikleri sözü sırtlarının ardına attılar ve karşılığında birkaç para aldılar. Ne kötü şey satın alıyorlar. Ve bir zaman Allah Teâlâ kendilerine kitap verilmiş olanlardan, «Elbette o kitabı nâsa açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz.» diye bir ahd almıştı. Onlar ise onu omuzlarının arkasına atıverdiler ve onunla az bir paha satın aldılar. Artık o satın aldıkları ne kötü bir şey! 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

188.Ayet
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَفْرَحُونَ بِمَا أَتَوْا وَيُحِبُّونَ أَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِ ۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ -188 Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır. O ettiklerine sevinen ve yaptıkları işle metholunmayı seven kimseleri de sakın azabdan âzâde sanma, hem onlara elîm bir azab var Yaptıklarına ferahlanan, yapmadıkları şey ile övülmesini sevenlerin sakın azâbdan kurtulacaklarını sanma ; sakın sanma, çünkü onlar için çok acıklı bir azâb vardır. O ettiklerine sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi sevenlerin, azâbdan kurtulacaklarını sanma. Onlar için acı bir azâb vardır. O getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları ile de metholunmalarını arzu eden kimseleri sakın sanma, artık onları zannetme ki, onlar azabtan kurtulacakları bir yerde bulunacaklardır. Ve onlar için pek acıklı bir azab vardır. 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

189.Ayet
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ -189 Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. Göklerin ve yerin mülkü Allahındır ve Allah her şey´e kadirdir Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah´ındır. Allah´ın kudreti her şeye yeter. Göklerin ve yerin mülkü Allâh´ındır. Allâh herşeye kâdirdir. Ve göklerin de, yerin de mülkü Allah Teâlâ´nındır. Ve Allah Teâlâ herşeye hakkıyla kâdirdir. 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

190.Ayet
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ -190 Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Elbette o göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ard arda gelişinde şüphesiz âyetler var (vicdanları temiz) ülül´elbab için Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklını iyi kullananlar için (yol gösterici) belgeler vardır. Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette sağduyu sâhipleri için ibretler vardır. Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

191.Ayet
الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ -191 Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler. Onlar ki gerek kıyâm-u kuudde ve gerek yanları üzerinde hep Allahı zikrederler ve göklerin, yerin yaradılışında fikr ederler: ya Rabbena, derler: bunu sen boşuna yaratmadın sübhansın, o halde bizleri o ateş azabından koru! O akıl sahipleri ki, ayakta, otururken ve yatarken Allah´ı anarlar ; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında (iyice) düşünüp, «Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın ; seni (boş ve gereksiz şey yaratmaktan) tenzîh ederiz. Bizi (Cehennem) ateşinin azabından koru,» (derler). Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allâh´ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: "Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azâbından koru!" Onlar ki, ayakta iken de ve yanları üzerine yatarlarken de Allah Teâlâ´yı zikrederler ve göklerin ve yerin yaradılışı hakkında tefekkürde bulunurlar. İşte onlar şöylece tesbih ve niyazda bulunur dururlar: «Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin, artık bizleri ateş azabından koru...» 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

192.Ayet
رَبَّنَا إِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أَخْزَيْتَهُ ۖ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ -192 “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.” Rabbena: çünkü sen kimi o ateşe sokarsan onu muhakkak rüsva ve perişan etmişindir, zalimlerin de yardımcıları yoktur Rabbimiz! Şüphesiz sen kimi ateşe sokarsan, elbette onu rezîl ve rüsvay edersin. Zâlimler için yardımcılar da yoktur. "Rabbimiz, sen birini ateşe soktun mu, onu perişan etmişsindir. zâlimlerin yardımcıları yoktur." «Ey Rabbimiz! Sen kimi o ateşe sokarsan şüphesiz onu hakîr ve zelil edersin. Ve zalimler için yardımcılar da yoktur.» 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

193.Ayet
رَبَّنَا إِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِي لِلْإِيمَانِ أَنْ آمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَآمَنَّا ۚ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّئَاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْأَبْرَارِ -193 “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” Rabbena! Cidden bizler bir münadı işittik, imana çağırıyor; Rabbınıza iman edin diyordu, dinledik iman ettik, Rabbena! mağfiretinle artık günahlarımızı bizlere bağışla, kabahatlerimizi: bizlerden keffaret buyur ve bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al Rabbimiz ! Doğrusu biz, imâna çağıran, Rabbinize imân edin, diyen bir çağrıcı duyduk, imân ettik. Rabbimiz ! Artık günahlarımızı bağışla ; kötülüklerimizi ört ve canımızı iyilerle beraber al.. "Rabbimiz, biz, ´Rabbinize inanın´ diye imânâ çağıran bir davetçi işittik, hemen inandık. Rabbimiz, bizim günâhlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al (bizi ma´nada onlarla beraber eyle)!" «Ey Rabbimiz! Biz, ´Rabbinize imân ediniz´ diye imâna çağıran bir nidâ edici işittik, hemen imân ettik, ey Rabbimiz! Artık günahlarımızı bize mağfiret buyur ve bizim kusurlarımızı bizden ört ve bizleri sâlih kullar ile beraber öldür.» 4 / 74
3-Al-i İmran Suresi

194.Ayet
رَبَّنَا وَآتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ۗ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ -194 “Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize va’dettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, va’dinden dönmezsin.” Rabbena! Hem Peygamberlerine karşı bizlere va´dettiklerini ihsan buyur da Kıyamet günü yüzlerimizi kara çıkarma, şübhe yok ki sen va´dinde hulfetmezsin Rabbimiz! peygamberlerine bizim için va´dettiklerini bize ver, Kıyamet günü bizi rezîl ve rüsvay etme. Şüphesiz ki sen va´dinden dönmezsin. "Rabbimiz bize, elçilerine va´dettiğini ver, kıyâmet günü bizi rezil, perişan etme. Zira sen verdiğin sözden caymazsın!" «Ey Rabbimiz! Peygamberlerine karşı bizlere vaad buyurduklarını bizlere ihsan buyur. Ve bizleri Kıyamet gününde rüsvay etme. Şüphe yok ki, sen vaad buyurduğundan dönmezsin.» 4 / 75
3-Al-i İmran Suresi

195.Ayet
فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ ۖ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ ۖ فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ -195 Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” Rableri de dualarına şöyle icabet buyurdu: her halde ben içinizden gerek erkek ve gerek dişi hiç bir hayr işleyenin işlediğini boşa gidermem, hep biribirinizdensiniz, benim için hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda işkenceye uğrıyanların, cihada gidenlerin ve bu uğurda katledilenlerin, kabahatlerini taraflarından keffaretleyeceğim, onları altından ırmaklar akar Cennetlere koyacağım, tasavvur edemeyeceğiniz bir sevâb ile Allah tarafından müsâb olacaklar, sevâbın da en güzeli Allah yanında Rableri onların dualarını kabul buyurdu da, «Sizden erkek ve kadın hiç kimsenin amelini zayi´ etmem; birbirinizdensiniz. Onlar ki hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda işkenceye uğratıldılar ; savaştılar, öldürüldüler, şanıma and olsun ki, onların günah ve kötülüklerini örtüp temizleyeceğim, altlarından ırmaklar akan Cennetlere elbette sokacağım; (böylece) Allah katından bir sevaba (erişecekler). Sevabın güzeli Allah katındadır. Rableri onlara karşılık verdi: "Ben, sizden erkek kadın, hiçbir çalışanın işini zayi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler, vuruşanlar ve öldürülenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Yaptıklarına), Allâh katından bir karşılık olarak (onlara bu ni´metleri vereceğim). Karşılıkların en güzeli Allâh katındadır." Artık Rabb-i Kerîmleri onlara şöyle icabet etti ki: «Ben sizden gerek erkek ve gerek kadın, bir amel edenin amelini zâyi kılmam. Bazınız bazınızdansınız. İmdi hicret etmiş olanlar ve yurtlarından çıkarılmış bulunanlar ve Benim yolumda eziyete uğrayanlar ve savaşta bulunan ve öldürülenler yok mu, elbette Allah indinde bir sevap olmak üzere onların suçlarını örteceğim ve elbette onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım!. Ve güzel mükâfaat ise Allah Teâlâ nezdindedir.» 4 / 75
3-Al-i İmran Suresi

196.Ayet
لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِ -196 Kâfirlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın. O Allahı tanımıyanların refah içinde diyar diyar dönüb dolaşmaları sakın seni aldatmasın İnkarcıların diyar diyar refah içinde gezip dolaşmaları sakın seni aldatmasın. İnkâr edenlerin, öyle şehirlerde gezip dolaşması seni aldatmasın. Kâfir olanların beldelerde dolaşıp durmaları sakın seni aldatmasın. 4 / 75
3-Al-i İmran Suresi

197.Ayet
مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۚ وَبِئْسَ الْمِهَادُ -197 (Onların bu refahı) az bir yararlanmadır. Sonra onların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası! Az bir zevk, sonra varacakları Cehennem, ne fena döşek Az bir geçim ve yararlanma, sonra da varacakları yer Cehennem´dir; o ne kötü eyleşim yeridir! Bu, az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer, cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası! Azıcık bir metadır, sonra onların varıp sığınacakları yer cehennemdir ve o ne fena bir yatak! 4 / 75
3-Al-i İmran Suresi

198.Ayet
لَٰكِنِ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ۗ وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ لِلْأَبْرَارِ -198 Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah katından bir konaklama yeri olarak, içinde ebedî kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olan şeyler iyiler için daha hayırlıdır. Lâkin o Allahdan korkan, korunan kullar, onlar için cennetler var altından ırmaklar akar, içlerinde kalmak üzere onlar, Allah tarafından konukluklar, Allah yanındaki ise ermişler için daha hayırlıdır Ama Rablerinden (üstün saygı ile) korkanlar için altlarından ırmaklar akan, ebedî kalacakları Cennetler, Allah tarafından konaklar vardır. Allah katındaki (nimetler), iyi ve temiz bir hayat yaşayanlar için daha hayırlıdır. Fakat Rablerinden korkanlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler var. Orada ebedi kalacaklar, Allâh tarafından ağırlanacaklardır. İyiler için Allâh yanında bulunan ödüller ise (dünyâ varlığından) daha hayırlıdır. Fakat o kimseler ki, Rablerinden korkmuşlardır, onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedîyyen kalacaklardır, taraf-ı ilâhî´den verilecek nice ziyafetler olduğu halde. Ve Allah Teâlâ´nın indinde olanlar ise sâlih kullar için daha hayırlıdır. 4 / 75
3-Al-i İmran Suresi

199.Ayet
وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۗ أُولَٰئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ -199 Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah’a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah’ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükâfatları vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. Şüphesiz ehli kitab içinden kimi de vardır ki, Allaha iman ettikleri gibi Allah için hakka boyun eğerek kendilerine indirilene de size indirilene de iman ederler, Allahın âyâtını bir kaç paraya satmazlar, işte bunlar, Rablarının indinde kendilerinin ecirleri vardır, şüphe yok ki Allah hisabını çabuk yapar Şüphesiz ki Kitap Ehli´nden Allah´a imân edip size ve kendilerine indirilene inanan, Allah´a karşı üstün saygı duyup O´nun yüce huzurunda kalbi ürpererek eğilenler ve Allah´ın âyetlerini az ve önemsiz bir değere değiştirmeyenler vardır. İşte onların mükâfatı Rableri katındadır. Şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir. Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah´a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene inanırlar; Allah´a karşı saygılıdırlar; Allâh´ın âyetlerini birkaç paraya satmazlar. Onların da Rableri katında ödülleri vardır! Şüphesiz Allâh, hesabı çabuk görendir. Ve şüphe yok ki, ehl-i kitaptan öyleleri de vardır ki, Allah Teâlâ´ya ve size indirilmiş olana ve kendilerine indirilmiş olana imân ederler, Allah için korkar bulunurlar. Allah Teâlâ´nın âyetleri ile az bir pahayı satın almazlar. İşte onlar için Rableri nezdinde mükâfaatları vardır. Muhakkak Allah Teâlâ hesabını pek çabuk görendir. 4 / 75
3-Al-i İmran Suresi

200.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ -200 Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. Ey o bütün imân edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve Allaha korunun ki felâh bulasınız Ey imân edenleri Sabredin ve dayanıklı olma yarışında (düşmanlarınızı) geçin; düşmana karşı hazır vaziyette durun ve Allah´tan (üstün saygı duyarak) korkun ki, kurtuluşa erişesiniz. Ey inananlar, sabredin, direnin. Savaşa hazırlıklı, uyanık bulunun ve Allah´tan korkun ki, başarıya eresiniz. Ey imân edenler! Sabrediniz, sabır yarışında bulununuz ve nöbet bekleyiniz ve Allah Teâlâ´ dan korkunuz ki, felâh bulabilesiniz. 4 / 75
4-Nisa Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ ۚ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا -1 Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir. Ey o bütün insan kömeleri! Sakının o Rabbınıza karşı gelmekten ki sizleri bir tek nefisten yarattı, ondan eşini yarattı da ikisinden bir çok erkekler ve dişiler üretti, sakının o Allaha karşı gelmekten ki siz onun ve o rahimlerin hurmetine biribirinizden dilek dilersiniz, çünkü o Allah üzerinizde gözcü bulunuyor Ey insanlar! Sizi bir tek nefs (can olan Âdem)den yaratan, ondan da eşini meydana getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz ki, Allah üzerinizde (kusursuz) bir gözeticidir. Ey insanlar, sizi bir tek nefisten (nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah´tan ve akrabâlık(bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allâh, sizin üzerinizde gözetleyicidir. Ey insanlar! O Rabbinizden korkunuz ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve ondan da zevcesini yaratmıştır. Ve o ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar türetmiştir. Ve Allah-ü Azîmüşşan´dan korkunuz ki, O´nunla birbirinizden dilekte bulunursunuz, rahîmlerden de korkunuz ki, şüphe yok ki, Allah Teâlâ üzerinize nâzir bulunmaktadır. 4 / 76
4-Nisa Suresi

2.Ayet
وَآتُوا الْيَتَامَىٰ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ ۖ وَلَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَىٰ أَمْوَالِكُمْ ۚ إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا -2 Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. Allahdan korkun da yetimlere mallarını verin ve temizi murdara (halâli harama) değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katıb yemeyin çünkü o büyük bir vebal bulunuyor Yetimlere mallarını verin; temizi murdara değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Çünkü böyle yapmanız muhakkak ki büyük bir vebaldir. Öksüzlere mallarını verin, temizi pis olanla değiştirmeyin, onların mallarını sizin mallarınıza katarak (helâl, temiz malınızı kirletip) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günâhtır. Ve yetimlere mallarını veriniz ve temizi murdarla değişmeyiniz. Ve onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyiniz, çünkü o şüphesiz büyük bir günahtır. 4 / 76
4-Nisa Suresi

3.Ayet
وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا فِي الْيَتَامَىٰ فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ ۖ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَلَّا تَعُولُوا -3 Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. eğer yetimlerin haklarını gözetemiyeceğinizden korkarsanız size halâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâh edin ve eğer bu surette adalet yapamıyacağınızdan korkarsanız o zaman bir tane veya milkiniz cariye alın, ağmamanız için bu daha muvafıktır Eğer (velîsi bulunduğunuz) yetim kızlarla (evlenince) haklarını gözetemiyeceğinizden, adalet sağlayamıyacağınızdan korkarsanız, (onlarla değil) size helâl olup hoşunuza giden diğer kadınlarla ikişer, üçer, dörder nikâh ediniz. Eğer bu takdirde de aralarında adalet kuramıyacağınızdan endişe ederseniz bir kadınla veya elinizin altındaki câriye ile yetinin. Bu, adaletten sapmamanıza daha yakındır. Şâyet öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O(kadı)nlar arasında da adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın; yahut ellerinizin altında bulunan(câriye)lerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur. Eğer yetim kızlar hakkında adâlete riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer veya dörder nikah ediniz. Ve eğer adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız artık bir zevce ile veya mâlik olduğunuz cariye ile (iktifa ediniz). Çünkü bu sizin için adâletten sapmamanıza daha yakındır. 4 / 76
4-Nisa Suresi

4.Ayet
وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً ۚ فَإِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَرِيئًا -4 Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin. ve aldığınız kadınlara mihirlerini efendicesine verin, şayed ondan birazını kendileri gönül hoşluğile bağışlarlarsa onu da içinize sine sine yeyin (Evlendiğiniz) kadınlara mehirlerini güçlük çıkarmadan gönül rızasıyla verin. Eğer onun bir kısmını kendi arzularıyla size bağışlarlarsa, onu rahatlıkla, içinize sinerek yeyin. Kadınlara mehirlerini bir hak olarak (gönül hoşluğuyla) verin; eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da âfiyetle yeyin. Kadınlara mihirlerini bir atiyye olarak veriniz. Şâyet size ondan bir miktarını gönül hoşluğu ile bağışlar iseler onu da afiyetle, kolaylıkla yiyiniz. 4 / 76
4-Nisa Suresi

5.Ayet
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَهَاءَ أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ قِيَامًا وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا -5 Allah’ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. maamafih Allahın sizi başına diktiği mallarınızı sefihlere vermeyin de bunlarda yapacağınız tasarruf ile onları besleyin ve geydirin ve kendilerine güzel güzel nasıhat edin Allah´ın geçiminizi sağlamaya destek kıldığı mallarınızı (savurgan) beyinsizlere vermeyin; (mallarınızda yapacağınız tasarruf ve elde edeceğiniz gelirle) onları besleyin, giydirin ve kendilerine örfe uygun güzel söz söyleyin. Allâh´ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. Ve Allah Teâlâ´nın sizler için medar-ı kıyam kılmış olduğu mallarınızı sefihlere vermeyin, onları o malların içinde rızıklandırınız ve giydiriniz ve onlara güzel söz söyleyiniz. 4 / 76
4-Nisa Suresi

6.Ayet
وَابْتَلُوا الْيَتَامَىٰ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ آنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ ۖ وَلَا تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَنْ يَكْبَرُوا ۚ وَمَنْ كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ ۖ وَمَنْ كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُوا عَلَيْهِمْ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا -6 Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (buluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter. ve yetimleri nikâh çağına ermelerine kadar gözedib deneyin, o vakit kendilerinden bir rüşd hissettiniz mi hemen mallarını kendilerine teslim edin, büyüyecekler de ellerine alacaklar diye o malları israfla yemeğe kalkmayın ihtiyacı olmıyan tenezzül etmesin, muhtac olan da meşru´ surette bir şey yesin, mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman da karşılarında şahid bulundurun, hisabınızı doğru tutmak için Allahın harekâtınızı hisaba çekmekte olması yeter (Himayeniz altındaki) yetimleri, evlenme çağına gelinceye kadar deneyin ; onlarda (din ve dünya işlerinde, malı koruma ve bilerek harcama hususunda) bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine teslîm ediniz. Büyürler de (geri alırlar) diye mallarını tezelden gereksiz harcayıp yemeyiniz. Zengin olan (vasî ya da veli) müstağni davransın ; fakir olanı ise örfe uygun şekilde yesin. Bir de yetimlerin mallarını (vakti gelip) kendilerine teslîm ettiğiniz zaman onlara karşı şâhid tutunuz. Hesap sorucu olarak Allah yeter. Nikâh çağına varıncaya kadar öksüzleri deneyin, eğer onlarda bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüsünler diye alıkoyup israf ile tez elden onların mallarını yemeğe kalkmayın. Zengin olan, çekinsin; yoksul olan da (malın muhafazası için gösterdiği çabaya ve ihtiyacına) uygun şekilde yesin. Onlara mallarını geri verdiğiniz zaman da yanlarında şâhid bulundurun. Hesapçı olarak da Allâh yeter (O, her yaptığınızı hesâbetmektedir). Yetimleri nikah çağına erinceye kadar deneyiniz. Eğer kendilerinde bir rüşt hissederseniz mallarını kendilerine hemen teslim ediniz ve büyüyecekler diye o malları israf ile alelacele yemeyiniz. Ve kim zengin ise kaçınsın ve kim fakir ise ma´ruf veçhile yesin. Onlara mallarını teslim edeceğiniz vakit de onlara karşı şahit bulundurunuz. Ve Allah Teâlâ hesapları görmeğe kâfidir. 4 / 76
4-Nisa Suresi

7.Ayet
لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْأَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ ۚ نَصِيبًا مَفْرُوضًا -7 Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir. erkeklere bir pay var: ana baba ve en yakın akribanın bıraktığından, dişilere de bir pay var: ana bana ve en yakın akribanın bıraktığından, azından da çoğundan da, farz kılınmış birer pay Ana-baba ve yakın hısımların —az olsun, çok olsun— geriye bıraktığı (mirası)ndan erkeklere bir pay; yine ana-baba ve yakın hısımların geriye bıraktığı (mîrası)ndan kadınlara bir pay vardır. Bu, farz kılınmış belirli bir hissedir. Ana babanın ve akrabânın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabânın geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır. Erkekler için baba ile ananın ve ankariplerin bıraktıklarından bir pay vardır ve kadınlar için de baba ile ananın ve ankariplerin bıraktıklarından bir pay vardır. O bırakılandan az olsun çok olsun farz kılınmış bir nasip vardır. 4 / 77
4-Nisa Suresi

8.Ayet
وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُولُو الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا -8 Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin. miras taksim olunurken uzak karabeti bulunanlar ve yetimler, miskinler de hazır bulunuyorlarsa hem kendilerine ondan biraz bir şey verin hem de gönüllerini alacak sözler söyleyin Mîras taksiminde (mirasçı olmayan) hısımlar, öksüzler ve yoksullar hazır bulunursa, azık olacak ölçüde onlara da bir şey verin ve güzel söz söyleyin (kırıcı, incitici olmayın). (Mirâs düşmeyen) Akrabâlar, öksüzler, yoksullar da (mirâs) taksim(in)de hazır bulunursa bir şeyler vererek onları da ondan rızıklandırın (gönüllerini hoş edin) ve onlara güzel söz söyleyin. Tereke taksim edilirken uzak karabet sahipleriyle yetimler ve yoksullar da hazır bulunurlarsa ondan onları da rızıklandırınız ve onlara güzel sözler de söyleyiniz. 4 / 77
4-Nisa Suresi

9.Ayet
وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللَّهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا -9 Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlar hakkında endişeye kapılanlar, (yetimler hakkında da) ürperip korksunlar. Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar ve doğru söz söylesinler. hem titresin o kimseler ki arkalarına elleri ermez, güçleri yetmez bir zürriyyet bırakacak olsalardı onlara karşı korkacaklardı, o halde Allahdan korksunlar ve sağlam söz söylesinler Arkalarında elleri ermez, güçleri yetmez çocuklarını bırakacak olsalardı, onlar hakkında endişe duyanlar, (vasilik ettikleri yetimler hakkında da) aynı endişeyi duysunlar (ve bu hususta da) Allah´a karşı gelmekten sakınsınlar, sağlam ve doğru söz söylesinler. Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde onların durumundan endişe edecek olanlar, (öksüzlerin hakkına dokunmaktan) çekinsinler. Allah´tan korksunlar ve doğru söz söylesinler. Ve korksunlar o kimseler ki, arkalarından küçük, zayıf çocuklar bırakacak olsalardı, onların üzerine korkup endişede bulunacaklardı. O halde Allah Teâlâ´dan sakınsınlar ve dürüst söz söylesinler. 4 / 77
4-Nisa Suresi

10.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَىٰ ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا ۖ وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا -10 Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir. yetimlerin zulmen mallarını yiyenler muhakkak karınlarında sırf bir ateş yerler ve yarın bir çılgın ateşe yaslanırlar Doğrusu yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak karın dolusu ateş yemiş olurlar. Onlar harıl harıl yanıp yükselen bir ateşe gireceklerdir. Zulüm ile öksüzlerin mallarını yiyenler, karınlarına sadece ateş koymaktadırlar ve çılgın bir ateşe gireceklerdir. Şüphesiz o kimseler ki, yetimlerin mallarını haksız yere yerler, muhakkak karınlarında sırf bir ateş yemiş olurlar ve yakında bir ateşe sokulacaklardır. 4 / 77
4-Nisa Suresi

11.Ayet
يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ ۖ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ ۚ فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ ۖ وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ ۚ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ ۚ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ ۚ فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ ۚ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا ۚ فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا -11 Allah, size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah size miras taksimi şöyle ferman buyuruyor: Evlâdınızda: Erkeğe iki dişi payı kadar, eğer hepsi dişi olmak üzere ikiden ziyade iseler bunlara terikenin üçte ikisi, ve eğer bir tek kız ise o zaman ona yarısı; ebeveyni için: Her birine ölenin terikesinden altıda bir şayed çocuğu varsa, amma çocuğu yok da anası babası varis bulunuyorsa anasına üçte bir, eğer ölenin kardeşleri de varsa o vakıt anasına altıda bir, hep ettiği vasıyyetten veya borcundan sonra; babalarınız ve oğullarınız bilmezsiniz ki onların hangisi menfaatçe size daha yakındır, bütün bunlar Allahdan birer feriza, her halde Allah alîm, hakîm bulunuyor Allah, çocuklarınız hakkında (mîras konusunda) şunu tavsiye eder, (ilâhî hükümlerini bildirir): Erkeğe, iki dişi payı vardır. Dişiler ikiden fazla ise, (erkek kardeşleri de yoksa) terekenin üçte ikisini alırlar. Dişi bir tane ise, (yine erkek kardeşi de yoksa) terekenin yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa, ana-baba-dan her birine altıda bir hisse verilir. Ölenin çocuğu yoksa, ana-babası da kendine mîrasçı bulunuyorsa, anasına üçte bir, (geriye kalanı babasına) verilir. Ölenin kardeşleri varsa, anası altıda bir alır. Bütün bunlar, ölenin yaptığı vasiyyeti ve üzerindeki borcu yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve çocuklarınızdan hangisinin fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen paylar) Allah´tan bir farizadır. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir. Allâh size, çocuklarınız(ın alacağı mirâs) hakkında, erkeğe kadının payının iki katını tavsiye eder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer (çocuk) yalnız bir kadınsa (mirâsın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı mirâsta ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdir. (Bu hükümler, ölenin) Yapacağı vasiyyetten, ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar, Allâh´ın koyduğu haklardır. Şüphesiz Allâh bilendir, hikmet sâhibidir. Allah Teâlâ size evladınız hakkında erkek için, iki dişi hissesi ferman buyuruyor. Eğer dişi olan evlat, ikiden ziyâde ise onlara terekenin üçte ikisi aittir. Ve eğer bir tek kız ise ona da terekenin yarısı verilir ve babasıyla anasından herbiri için de, ölünün çocuğu var ise terekesinde altıda biri vardır. Ve eğer çocuğu yok ve kendisine yalnız babasıyla anası var ise anası için üçte biri aittir. Ve eğer ölünün kardeşleri de var ise, anasına altıda biri verilir. Bu hisselerin böyle verilmesi, ölünün vaktiyle yapmış olduğu vasiyetinden ve borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınız bilmezsiniz ki hangileri sizin için menfaatçe daha yakındır. Bütün bunlar Allah Teâlâ tarafından birer farîzedir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herhalde alîmdir, hakîmdir. 4 / 77
4-Nisa Suresi

12.Ayet
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌ ۚ فَإِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ ۚ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۚ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌ ۚ فَإِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ ۚ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ ۗ وَإِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً أَوِ امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ ۚ فَإِنْ كَانُوا أَكْثَرَ مِنْ ذَٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَاءُ فِي الثُّلُثِ ۚ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَىٰ بِهَا أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَارٍّ ۚ وَصِيَّةً مِنَ اللَّهِ ۗ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ -12 Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa, ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah’ın emridir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) Size ise zevcelerinizin terikesinin yarısı bir çocukları yoksa, ve eğer bir çocukları varsa o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan sonra o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan sonra, onlara da sizin terikenizden dörtte bir eğer bir çocuğunuz yoksa, ve eğer bir çocuğunuz varsa o zaman onlara sekizde bir, ettiğiniz vasıyyetten veya borçtan sonra; ve eğer bir erkek veya kadının (çocuğu ve babası yok ta) kelâle cihetinden (yan koldan) mirasına konuluyor ve (ana) bir biraderi veyâ bir hemşiresi bulunuyorsa her birine altıda bir, ve eğer bundan ziyade iseler o zaman üçte birinde ortaklar, ızrar kasdı olmaksızın edilen vasıyyetten veya borçtan sonra ki bütün bunlar Allahdan ferman, Allah ise hem alîmdir hem halîm Eğer karılarınızın çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bütün bunlar yaptıkları vasiyyet veya (üzerlerindeki) borç (ödenip) yerine getirildikten sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri karılarınızındır. Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri karılarınızındır. Bu da yaptığınız vasiyyet veya borçtan sonradır. Eğer vâris olunan (muris) erkek veya kadının çocuğu ve babası yoksa ve (ana tarafından) bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, herbirine altıda bir verilir. Sayıları bundan (birden) fazla ise üçte bir hisseye ortaktırlar. Bu da yapılan vasiyyet veya borçtan sonradır. Bütün bunlar mirasçıları zarara uğratmaksızın yerine getirilir. Bunlar Allah tarafından tavsiye (emir)dir. Allah bilendir ve yüksek hilm sahibidir. Eğer çocukları yoksa, eşlerinizin yapacakları vasiyyetten ve borçtan sonra bıraktıkları mirâsın yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin de çocuğunuz yoksa, yapacağınız vasiyyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri, onlarındır; çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer mirâs bırakan erkek veya kadının evlâdı ve ana babası olmayıp bir erkek veya bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) Zarar verici olmayan vasiyyet ve borçtan sonra (uygulanır). Bunlar, Allah´tan (size) vasiyyettir. Allâh bilendir, halimdir. Zevcelerinizin çocuğu yok ise terekelerinin yarısı sizin içindir. Eğer onların çocuğu var ise sizin için terekelerinin dörtte biri vardır. Yapmış oldukları vasiyetten veya borçtan sonra, zevcelerinize de terekenizin dörtte biri vardır, eğer sizin çocuğunuz yok ise. Eğer sizin çocuğunuz varsa, onlara da terekenizden sekizde biri vardır, yapmış olduğunuz vasiyetten veya borçtan sonra. Ve eğer bir erkeğin veya bir kadının kelâle cihetinden mirasına konuluyor da onun bir erkek kardeşi veya bir hemşiresi bulunuyorsa onlardan herbirine de altıda bir hisse vardır. Eğer bundan ziyâde iseler üçte birinde ortaktırlar. Izrar kastı olmaksızın yapılmış olan vasiyetten veya borçtan sonra. Bütün bunlar Cenâb-ı Hak´tan bir mev´izedir. Ve Allah Teâlâ alîmdir, halîmdir. 4 / 78
4-Nisa Suresi

13.Ayet
تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ۚ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ -13 İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. İşte bütün bu ahkâm Allahın kesdiği hududdur, ve her kim Allah ve Resulüne itaat ederse Allah onu altından ırmaklar akar cennetlere koyar, içlerinde ebedî kalmak üzre onları, bu ise o fevzi azîmdir İşte bunlar Allah´ın sınırlarıdır. Kim Allah´a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları Cennetlere koyar. Bu da büyük bir kurtuluştur. Bunlar Allâh´ın sınırlarıdır. Kim Allah´a ve Elçisine itâ´at ederse Allâh onu, altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük başarı budur. İşte bunlar Allah Teâlâ´nın hudududur. Ve kim Allah Teâlâ´ya ve peygamberine itaat ederse onu altından ırmaklar akan cennetlere idhal eder ki orada ebedî kalacaklardır. Ve bu, azîm bir kurtuluştur. 4 / 78
4-Nisa Suresi

14.Ayet
وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ -14 Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve O’nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. Her kim de Allaha ve Resulüne âsî olub hududunu aşarsa onu da bir ateşe sokar içinde ebedî kalmak üzere o, Hem ona tezlil edici bir azab var Kim de Allah´a ve Peygamberine isyan edip (başkaldırır) da O´nun sınırlarını aşarsa, Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar ; artık horlayıcı bir azâb onun içindir. Kim de Allah´a ve Elçisi´ne karşı gelir, O´nun sınırlarını aşarsa, Allâh onu, sürekli kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azâb vardır. Ve kim de Allah Teâlâ´ya ve Peygamberine isyan eder, hududunu tecavüz eylerse onu da içinde ebedî kalmak üzere bir ateşe sokar ve onun için zillet verici bir azab vardır. 4 / 78
4-Nisa Suresi

15.Ayet
وَاللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ أَرْبَعَةً مِنْكُمْ ۖ فَإِنْ شَهِدُوا فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىٰ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللَّهُ لَهُنَّ سَبِيلًا -15 Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın). Kadınlarınızdan fuhşü irtikâb edenlerin aleyhlerine sizden dört şahid getirin, eğer şehadet ederlerse o kadınları evlerde hapsedin tâ ölüm kendilerini alıb götürünceye veya Allah haklarında bir yol açıncaya kadar Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanların, (bunu isbat için) aleyhlerine aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şâhid getirin; eğer onlar şâhidlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya, ya da Allâh onların yararına bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun (dışarı çıkarmayın). Kadınlarınızdan fuhuşta bulunmuş olanların aleyhine sizden dört şahit ikame ediniz. Eğer şehadet ederlerse o kadınları evlerde hapsediniz. Kendilerine ölüm gelinceye kadar veya onlara Cenab-ı Hak bir yol açıncaya kadar. 4 / 79
4-Nisa Suresi

16.Ayet
وَاللَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَآذُوهُمَا ۖ فَإِنْ تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُوا عَنْهُمَا ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ تَوَّابًا رَحِيمًا -16 Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa, onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir. Sizlerden onu irtikâb edenlerin ikisini de eziyyete koşun eğer tevbe edib ıslâh olurlarsa onlardan vaz geçin, çünkü Allah tevvab, rahîm bulunuyor Sizlerden fuhuşa sapanların (zina edenlerin) ikisine de eziyette bulunun (onları ayıplayıp, kınayın). Tevbe edip kendilerini düzeltirlerse, artık vazgeçin. Şüphesiz ki, Allah tevbeleri çokça kabul eden ve merhameti bol olandır. İçinizden iki kişi, fuhuş yaparsa, onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlardan vazgeçin. Çünkü Allâh, tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir. Sizden onu irtikab edenlerin her ikisine de eziyet veriniz. Eğer tevbe eder ve ıslah-ı halde bulunurlarsa onlardan vazgeçiniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri çok kabul edendir. Çok merhametlidir. 4 / 79
4-Nisa Suresi

17.Ayet
إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللَّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَرِيبٍ فَأُولَٰئِكَ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا -17 Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Fakat Allahın kabulünü va´d buyurduğu tevbe o kimseler içindir ki bir cahillikle bir kabahat yaparlar da sonra çok geçmeden tevbe ederler, işte Allah bunların tevbelerini kabul buyurur ve Allah alîm, hakîm bulunuyor Allah´ın kabul edeceğini üzerine aldığı tevbe, bilmeyerek kötülük (günah) işledikten sonra çok geçmeden pişmanlık duyanların tevbesidir. İşte Allah bunların tevbesini kabul eder. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir. Allah´a göre, şu kimselerin tevbesi makbuldür ki, câhillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler. İşte Allâh onların tevbesini kabul eder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. Tevbe indallah ancak o kimseler içindir ki, bir cehaletle bir kötülüğü işlerler de az sonra tövbekar olurlar. İşte onlar için Allah Teâlâ tevbeyi kabul buyurur. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir. 4 / 79
4-Nisa Suresi

18.Ayet
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّىٰ إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الْآنَ وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ ۚ أُولَٰئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا -18 Yoksa (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, “İşte ben şimdi tövbe ettim” diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır. Yoksa kabahatleri yapıb yapıb da tâ her birine ölüm gelince işte ben şimdi tevbe ettim diyen kimselere tevbe yok, kâfir oldukları halde ölenlere de yok, bunlar işte bunlara biz elîm bir azab hazırlamışızdır. Yoksa kötülük (günah ve veballeri işleyip (devam ederken) kendisine ölüm gelince, «Ben şimdi tevbe ettim» diyenlerin ve bir de kâfir olarak ölenlerin tevbesi (kabul edilir) değildir. İşte onlara elem verici bir azâb hazırlamışızdır. Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihâyet kendilerine ölüm gelip çatınca: "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kâfir olarak ölenlere tevbe (af) yoktur. Onlar için acı bir azâb hazırlamışızdır! Ve tevbe o kimseler için değildir ki, günahları yapar dururlar. Vakta ki kendilerinden birine ölüm gelip çatınca, «Ben şimdi tevbe ettim,» der ve kâfir oldukları halde ölenler için de değildir. İşte biz onlara elim bir azap hazırlamışızdır. 4 / 79
4-Nisa Suresi

19.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ أَنْ تَرِثُوا النِّسَاءَ كَرْهًا ۖ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ ۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ ۚ فَإِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَىٰ أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللَّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا -19 Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur. Ey o bütün iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size halâl olmadığı gibi verdiğiniz mehrin birazını kurtaracaksınız diye onları tazyık etmeniz de halâl olmaz, meğer ki arayı açacak bir fuhş irtikâb eylemiş olsunlar, haydin onlarla güzel geçinin, şayed kendilerini hoşlanmadınızsa olabilir ki siz bir şeyi hoşlanmazsınız da Allah onda bir çok hayırlar takdir etmiş bulunur Ey imân edenler! Kadınlara zorla vâris olmaya kalkmanız, (mehir olarak) verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmanız size helâl değildir. Meğerki apaçık bir fuhuş işleyeler. (O takdirde verilenin bir kısmı karşılığında boşayabilirsiniz). Kadınlarınızla iyi geçinin. Kendilerinden hoşlanmayıp tiksiniyorsanız, hoşlanmadığınız bir şeyde Allah birçok hayr takdir etmiş olabilir. Ey inananlar, kadınları mirâs yoluyla zorla almanız size helâl değildir. Onlara verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmek için onları sıkıştırmayın. Şâyet açık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allâh çok hayır koymuş olabilir. Ey mü´minler! Kadınlara zor zoruna varis olmanız ve onlara vermiş olduğunuzun bazısını giderip kurtarmanız için onları tazyik etmeniz sizin için helâl olmaz. Meğer ki apaçık bir fuhuş yapıversinler. Ve onlarla maruf veçhile geçininiz. Şayet onları kerih görür iseniz, olabilir ki siz bir şeyi kerih görürsünüz, Allah Teâlâ ise onda birçok hayır vücuda getirir. 4 / 79
4-Nisa Suresi

20.Ayet
وَإِنْ أَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنْطَارًا فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْئًا ۚ أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا -20 Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız? Ve şayed bir zevceyi bırakıb da yerine diğer bir zevce almak istiyorsanız evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız içinden bir şey almayın, ne diye alacaksınız bir bühtân ederek ve açık bir vebal yüklenerek mi? Bir eşinizi boşayıp da yerine başka bir eş almak istiyorsanız, öncekine (mehir olarak) kantar kantar altın (çokça mal) vermiş olsanız bile, hiçbir şeyi geri almayınız. (Boşamaya sebep uydurup) iftira ederek, açık günah işleyerek verdiğinizi ondan geri alır mısınız ? Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günâha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Ve eğer bir zevcenin yerine diğer bir zevce almak isterseniz, onlardan birine çok bir mal vermiş olduğunuz halde bile artık ondan birşey almayınız, onu iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek alıverir misiniz? 4 / 80
4-Nisa Suresi

21.Ayet
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَىٰ بَعْضُكُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنْكُمْ مِيثَاقًا غَلِيظًا -21 Hem, siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl (geri) alırsınız? Nasıl alırsınız ki birbirinize karıştınız ve onlar sizden kuvvetli bir misak almışlardı Nasıl alırsınız ki, birbirinize iyice katılıp başbaşa kaldınız ve onlar (adına) sizden sağlam bir söz de almışlardı. Nasıl alırsınız ki, birbirinize geçmiş (içli dışlı olmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam te´minât almışlardı. Ve onu nasıl alırsınız ki, biribirinize mukarenette bulundunuz, ve sizden kuvvetli bir ahit almışlardır. 4 / 80
4-Nisa Suresi

22.Ayet
وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ آبَاؤُكُمْ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ ۚ إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا وَسَاءَ سَبِيلًا -22 Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayâsızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur. Bir de babalarınızın nikâhı geçmiş kadınları nikâhlamayın, geçen geçti, şüphe yok ki o pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena âdetti Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin, ancak geçen geçti. Doğrusu bu bir fuhuş, çok çirkin bir davranış, ilâhî gazab ve ne kötü bir yoldur ! Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu, edepsizliktir, (Allâh´ın) hışm(ı)dır ve iğrenç bir yoldur. Ve babalarınızın nikahlamış olduğu kadınlar ile evlenmeyiniz. Ancak geçen geçmiştir. Şüphe yok ki, o pek çirkindi ve menfurdu ve ne fena bir yoldu. 4 / 80
4-Nisa Suresi

23.Ayet
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْأَخِ وَبَنَاتُ الْأُخْتِ وَأُمَّهَاتُكُمُ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ وَأَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَأُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ وَرَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمُ اللَّاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَإِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ وَحَلَائِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ وَأَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ إِلَّا مَا قَدْ سَلَفَ ۗ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا -23 Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikâh altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. Sizlere şunlar haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, biraderlerinizin kızları, hemşirelerinizin kızları, ve sizi emziren süt analarınızla süt hemşireleriniz ve kadınlarınızın anaları, ve kendilerile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan ellerinizde bulunan üvey kızlarınız şayed analariyle zifafa girmemiş iseniz beis yok - ve kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın haliyleleri ve iki hemşire beynini cem´etmeniz, geçen geçti, ona Allah gafur, rahîm bulunuyor Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halâlarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan (doğma) yanınızda beslediğiniz üvey kızlarınız, —analarıyla gerdeğe girmemişseniz onlarla evlenmenizde bir sakınca yoktur— öz oğullarınızın kanlarıyla ve iki kız kardeşi nikâhınız altında birleştirmek suretiyle evlenmeniz haram kılınmıştır. Ancak (daha önce) geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah hem çok bağışlayan, hem çok merhamet edendir. Size (şunlarla evlenmeniz) harâm kılındı: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günâh yoktur-kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kızkardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Sizin üzerinize (şu kadınlar) haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birâderinizin kızları, hemşirenizin kızları; ve sizi emzirmiş olan süt analarınız, süt hemşireleriniz, zevcelerinizin valideleri, ve kendilerine mukarenette bulunmuş olduğunuz zevcelerinizden yanlarınızda bulunan üvey kızlarınız. Şâyet zevcelerinize mukarenette bulunmamış iseniz sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve kendi sulblerinizden olan oğullarınızın zevceleri de ve iki hemşirenin arasını cem etmeniz de (sizin için haramdır). Geçmiş olan ise müstesna. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir. 4 / 80
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014