KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİ 19. CÜZÜ AYET VE MEALLERİ SΙRASΙNA GÖRE SΙRALAMA
CÜZLER

1. CÜZ

2. CÜZ

3. CÜZ

4. CÜZ

5. CÜZ

6. CÜZ

7. CÜZ

8. CÜZ

9. CÜZ

10. CÜZ

11. CÜZ

12. CÜZ

13. CÜZ

14. CÜZ

15. CÜZ

16. CÜZ

17. CÜZ

18. CÜZ

19. CÜZ

20. CÜZ

21. CÜZ

22. CÜZ

23. CÜZ

24. CÜZ

25. CÜZ

26. CÜZ

27. CÜZ

28. CÜZ

29. CÜZ

30. CÜZ

SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
26-Şuara Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طسم -1 Tâ Sîn Mîm. Ta, Sin, Mim. Tâ - Sîn - Mîm. Tâ sin mim. Tâ, Sîn, Mîm. 19 / 366
26-Şuara Suresi

2.Ayet
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ -2 Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. Bunlar sana o mübin kitabın âyetleri Bu, açık-seçik (aynı zamanda açıklayıcı) Kitab´ın âyetleridir. Şunlar o apaçık Kitabın âyetleridir. Bu, gâyet açıkça bildiren kitabın âyetleridir. 19 / 366
26-Şuara Suresi

3.Ayet
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ -3 Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin! Sen âdetâ kendine kıyacaksın mü´min olmıyacaklar diye (Ey Peygamber!) Onlar dosdoğru imân etmiyeoekler diye neredeyse kendine yazık edip kıyacaksın. Herhalde sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin! Sen, (onlar) mü´min olmayacaklar diye ihtimal ki, kendi nefsini helâk edeceksin! 19 / 366
26-Şuara Suresi

4.Ayet
إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ -4 Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar. Dilersek üzerlerine Semadan bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğile kalır Biz isteseydik onlara gökten bir âyet (acık bir belge ya da mu´cize) indirirdik de onlar ona boyun eğip eğilirlerdi. Dilesek onların üzerine gökten bir mu´cize indiririz de boyunları ona eğilir (inanırlar). Eğer dileyecek olsak üzerlerine gökten bir âyet indiririz de artık ona boyunları eğili kalmış olurlar. 19 / 366
26-Şuara Suresi

5.Ayet
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ -5 Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. Bununla beraber Rahmandan kendilerine yeni bir zikir gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar Onlara Rahmân´dan ne kadar yeni bir öğüt geldiyse mutlaka ondan yüzçevirdiler. Rahmân´dan onlara hiçbir yeni Zikir (uyarı) gelmez ki, mutlaka ondan yüz çevirici olmasınlar. Onlara Rahmân tarafından yeni bir mev´ize gelmez ki, illâ ondan kaçınır bir halde olmuşlardır. 19 / 366
26-Şuara Suresi

6.Ayet
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ -6 Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek. Evet tekzib etmekteler, fakat onlara o istihza ettikleri şeyin müdhiş haberleri gelecek Cidden (onu) yalanladılar. Alaya aldıkları hususların haberi kendilerine gelecektir. Yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir. Muhakkak ki, tekzîp ettiler. Artık kendisiyle istihzâda bulundukları şeyin haberleri kendilerine yakında gelecektir. 19 / 366
26-Şuara Suresi

7.Ayet
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ -7 Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik. Arza bir bakmadılar da mı? biz onda her hoş çiftten ne kadar bitirmişiz. Yeryüzüne bakmadılar mı? Onda gönül çekici her (bitki)den nice çiftler yetiştirdik. Yere bakmadılar mı orada her çeşit güzel çifti bitirmişiz? Yere bir bakmadılar mı ki, orada her çok menfaatli çiftten ne kadar bitirmişizdir! 19 / 366
26-Şuara Suresi

8.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -8 Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar. Şübhesiz ki bunda mutlak bir âyet var, hemde ekserîsi mü´min olmadı Şüphesiz ki bunda açık bir belge vardır, ama onların çoğu inanmazlar. Şüphesiz bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanıcı değillerdir. Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. 19 / 366
26-Şuara Suresi

9.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -9 Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. Ve şübhesiz ki rabbın o öyle azîz, öyle rahîm Rabbin gerçekten çok üstündür, çok güçlüdür ve çok merhamet sahibidir. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur merhamet eden O´dur. Ve muhakkak ki, Senin Rabbin elbette o, çok izzet sahibidir, çok merhametlidir. 19 / 366
26-Şuara Suresi

10.Ayet
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ -10 (10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. Bir vakıt da rabbın, Musaya nidâ buyurdu: git o zalim kavme dedi (10-11) Hani bir zaman Rabbin, Musâ´ya : «Zulmü âdet edinen millete, Fir´avn´ın milletine git; artık (Allah´tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan, haksızlık ve taşkınlıktan) sakınmıyacaklar mı ?» diye seslenmişti. Rabbin Mûsâ´ya seslendi: "O zâlim kavme git!" (10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?» 19 / 366
26-Şuara Suresi

11.Ayet
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ -11 (10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. Fir´avn kavmine, daha sakınmıyacaklar mı? (10-11) Hani bir zaman Rabbin, Musâ´ya : «Zulmü âdet edinen millete, Fir´avn´ın milletine git; artık (Allah´tan) korkup (inkâr ve azgınlıktan, haksızlık ve taşkınlıktan) sakınmıyacaklar mı ?» diye seslenmişti. "Fir´avn´ın kavmine. Onlar (kötülüklerden) korunmayacaklar mı?" (10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?» 19 / 366
26-Şuara Suresi

12.Ayet
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ -12 Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.” Yarab! dedi: doğrusu ben korkarım ki beni tekzib ederler Musâ: «Rabbim! Doğrusu (beni) yalanlıyacaklarından korkuyorum da, (Mûsâ): "Rabbim, dedi, ben, onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum." (12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.» 19 / 366
26-Şuara Suresi

13.Ayet
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ -13 “Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).” ve Göğsüm daralır, dilim açılmaz, onun için Harûna da risalet ver Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Onun için Harun´a da peygamberlik gönder. Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Hârûn´a da elçilik ver." (12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.» 19 / 366
26-Şuara Suresi

14.Ayet
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ -14 “Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.” Hem onlara üzerinde bir günah var, ondan dolayı korkarım ki hemen beni öldürürler Hem onların benim üzerimde bir (cinayet) günahı vardır; bu yüzden beni öldüreceklerinden endişeliyim» demişti. "Hem benim üzerimde onlara karşı işlediğim bir günâh da var (onlardan bir adam öldürmüştüm); onların beni öldürmelerinden korkuyorum." (14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.» 19 / 366
26-Şuara Suresi

15.Ayet
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ -15 Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” Hayır, buyurdu: haydi ikiniz bir, âyetlerimizle gidin, her halde biz sizinle beraberiz, dinliyoruzdur (Allah ona): «Hayır, bırak bu endişeleri» dedi; açık belge ve mu´cizelerimizle ikiniz (onlara) gidiniz. Şüpheniz olmasın ki biz sizinle beraberiz ; (olup bitenleri) işitiriz. (Allâh): "Hayır, dedi, ikiniz de âyetlerimizle gidin, biz sizinle beraberiz, (aranızda geçecekleri) dinliyoruz." (14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.» 19 / 366
26-Şuara Suresi

16.Ayet
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ -16 “Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”, Haydin Fir´avne varın da deyin: inan biz, rabbülaleminin resulüyüz İkiniz Fir´avn´a gidin de ona deyin ki:«Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz; "Fir´avn´e giderek deyin ki: "Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz." «Artık Fir´avun´a gidin de deyin ki, biz şüphe yok âlemlerin Rabbinin Resûlüyüz.» 19 / 366
26-Şuara Suresi

17.Ayet
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ -17 “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” Beni İsraili bizimle beraber salıver İsrail oğulları´nı (salıver de) bizimle gönder.» "İsrâil oğullarını bizimle beraber gönder." (17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?» 19 / 366
26-Şuara Suresi

18.Ayet
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ -18 Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.” Â, dedi: seni çocukken bizde büyütmedik mi? hem bizde ömründen senelerce kaldın (Fir´avn onlara): «A, seni çocukken aramızda besleyip büyütmedik mi ve sen ömrünün birkaç yılını bizde (geçirip) kalmadın mı ?! (Gittiler, Allâh´ın emrini duyurdular. Fir´avn) Dedi ki: "Biz seni, içimizden bir çocuk olarak yetiştirmedik mi? Ömründe nice yıllar aramızda kalmadın mı?" (17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?» 19 / 366
26-Şuara Suresi

19.Ayet
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ -19 “(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.” Hem de o yaptığın fi´li yaptın, o halde sen o nankör kâfirlerdensin Yapmak istediğini yaptın ve sen (cidden) nankörlerdensin,» dedi. "Ve sonunda o yaptığını da yaptın, sen nankörlerden birisin." «Ve o yaptığın fiilini yapıverdin. O halde sen nankörlerdensin.» 19 / 366
26-Şuara Suresi

20.Ayet
قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ -20 Mûsâ, şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.” O vakıt, dedi: o fi´li yaptım şaşkınlardandım Musâ, «o işi ben henüz (peygamberlik) yolunda değil iken yapmıştım» dedi. (Mûsâ): "Onu yaptığım zaman sapıklardan idim" dedi. (Hazreti Mûsa) Dedi ki: «Onu o vakit yaptım, fakat ben (o zaman) cahillerden idim.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

21.Ayet
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ -21 “Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.” Onun üzerine vaktâki sizden korktum, içinizden kaçtım, derken rabbım bana huküm ihsan buyurdu ve beni mürselinden kıldı «Sizden korktuğum zaman da aranızdan kaçtım, derken Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberlerden eyledi. "Sizden korkunca aranızdan kaçtım, sonra Rabbim bana hükümdarlık verdi ve beni elçilerden yaptı" «Vaktâ ki sizden korktum, sizden firar ettim, imdi Rabbim bana hüküm verdi ve beni peygamberlerden kıldı.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

22.Ayet
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ -22 “Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.” O başıma kakdığın bir ni´met de Beni İsraili kul, köle edinmiş olmandır. Sizde büyütülmemi başıma kakılan bir nîmet (görüyorsan bu), israil oğulları´nı kulköle edinmendendir.» "O başıma kaktığın ni´met de İsrâil oğullarını köle yapman(yüzünden)dir. (Onları köle diye kullanıp erkek çocuklarını kesmeseydin, senin eline düşmezdim)" «Ve o da bir nîmettir ki, benim üzerime minnet ediyorsun, İsrailoğullarından köle edinmiş olduğundan dolayıdır.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

23.Ayet
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ -23 Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi. Fir´avn, rabbülâlemin de nedir? dedi Fir´avn ona: «Âlemlerin Rabbı ne demektir ?» diye sordu. Fir´avn dedi ki: "(Ey Mûsâ) âlemlerin Rabbi nedir?" Fir´avun dedi ki: «Alemlerin Rabbi nedir?» 19 / 367
26-Şuara Suresi

24.Ayet
قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ -24 Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbı, eğer ehli yakîn iseniz dedi Musâ, «göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbıdır. Kesin olarak bilip inanırsanız (bu böyledir),» dedi. (Mûsâ): "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanan kimseler iseniz (bunu anlarsınız)," dedi. (Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Göklerin ve yerin ve bunların arasında bulunanların Rabbidir, eğer siz yakinen bilir kimseler oldunuz iseniz.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

25.Ayet
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ -25 Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) “dinlemez misiniz?” dedi. Etrafındakilere dinlemezmisiniz? dedi Fir´avn çevresindekilere, «işitmiyor musunuz ? (Ben ne sordum, o ne cevap verdi!)» dedi. (Fir´avn): Çevresinde bulunanlara: "İşitiyor musunuz?" dedi. (Fir´avun) Etrafında olanlara dedi ki: «İşitiyor musunuz?» 19 / 367
26-Şuara Suresi

26.Ayet
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ -26 Mûsâ, “O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi. Rabbınızın ve evvelki atalarınızın rabbı dedi (Bunun üzerine Musâ): «O, sizin de Rabbınızdır ve daha önceki atalarınızın da Rabbıdır» dedi. (Mûsâ): "O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir" dedi. (Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Sizin Rabbinizdir ve sizin evvelki atalarınızın Rabbidir.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

27.Ayet
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ -27 Firavun, “Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir” dedi. Her halde size gönderilmiş olan resulünüz mutlak mecnun dedi Fir´avn, «doğrusu size gönderilen elçinin elbette aklî dengesi bozuktur» dedi. (Fir´avn): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi. (Fir´avun da) Dedi ki: «Size gönderilmiş olan resûlünüz, şüphe yok ki elbette bir mecnûndur.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

28.Ayet
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ -28 Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi. Meşrık ve Mağrıbın ve bütün aralarındakilerin rabbı, eğer siz âkıl iseniz dedi Musâ, «eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, (bilin ki) O, doğunun da, batının da, ikisi arasındaki şeylerin de Rabbıdır; (bütün bunları yaratıp meydana getiren, terbiye edip kemâle erdirendir).» dedi. (Mûsâ): "Eğer düşünürseniz O, doğunun batının ve bunlar arasında bulunanların da Rabbidir" dedi. (Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Maşrıkın ve mağrıbın ve bunların aralarında olanların Rabbidir. Eğer siz âkilâne düşünürler oldunuz iseniz.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

29.Ayet
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ -29 Firavun, “Eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim.” Yemin ederim ki dedi: eğer benden başka bir ilâh tutarsan seni mutlak ve muhakkak zindandakilerden ederim Fir´avn, «eğer benden başka ilâh edinirsen, elbette seni zindanlıklardan ederim» dedi. (Fir´avn ey Mûsâ): "Andolsun ki benden başka tanrı edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan yapacağım" dedi. (Fir´avun) Dedi ki: «Andolsun, eğer benden başka ilâh ittihaz etmiş oldun isen elbette seni zindana atılmışlardan kılarım. 19 / 367
26-Şuara Suresi

30.Ayet
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ -30 Mûsâ, “Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi. Ya, dedi: sana apaçık isbat edecek bir şey getirdimse de mi? Musâ ona : «Sana açık-seçik bir belge (ve mu´cize) getirsem de mi ?» dedi. (Mûsâ, peki): "Sana (doğruluğumu) kanıtlayan apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi. Mûsa aleyhisselâm da dedi ki: «Ben sana apaçık bir şey getirmiş olunca da mı beni zindana atacaksın!» 19 / 367
26-Şuara Suresi

31.Ayet
قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -31 Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi. Haydi, dedi: getir onu bakayım sadıklardan isen Fir´avn, «eğer doğru kişilerden isen haydi o belgeyi getir!» dedi. (Fir´avn): "Eğer doğrulardansan onu getir (bakalım)," dedi. Fir´avun da dedi ki: «Haydi onu getir, eğer sen sâdıklardan oldun isen.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

32.Ayet
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ -32 Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş. Bunun üzerine Asasını bırakıverdi, apaçık bir ejderha kesiliverdi Bunun üzerine Musâ, Asâ´sını yere bırakıverdi, derken o çok açık ve belirgin ölçüde bir ejderha (oluverdi). (Mûsâ), asâsını attı, bir de (baktılar ki) o apaçık bir ejderha! Bunun üzerine asasını bırakıverdi, o hemen bir apaçık ejderha kesildi. 19 / 367
26-Şuara Suresi

33.Ayet
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ -33 Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş. Bir de elini çekti çıkardı, o da bakanlara bembeyaz oluverdi Ve elini çekip çıkardı derken o durup bakanlara (pırıl pırıl ışık veren) bembeyaz (bir görünüme büründü). Elini (koltuğunun altından) çıkardı; o da, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi. Ve elini çekip çıkardı. Hemen o, nazar edenlere karşı bembeyaz (kesilmiş) idi. 19 / 367
26-Şuara Suresi

34.Ayet
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ -34 Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi. Etrafındaki cem´ıyyete bu, dedi: her halde bilgiç bir sihirbaz Fir´avn, çevresindeki ileri gelenlere, «şüphesiz ki bu, bilgin bir sihirbazdır, (Fir´avn), çevresindeki ileri gelenlere: "Bu dedi, bilgin bir büyücüdür." (34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?» 19 / 367
26-Şuara Suresi

35.Ayet
يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ -35 “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” Sihrile sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binaenaleyh ne emredersiniz? Sizi kendi ülkenizden sihriyle çıkarmak istiyor; (ey ileri gelenler! Bu hususta) ne buyurursunuz ?» dedi. "Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?" (34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?» 19 / 367
26-Şuara Suresi

36.Ayet
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ -36 Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder." Bunu ve kardeşini dediler; eğle, şehirlere de derleyiciler yolla Onlar, «bununla kardeşini gözaltında tut ve (sonra da) şehirlere toplayıcılar gönder de, Dediler ki: "Onu ve kardeşini eğle, kentlere toplayıcılar gönder." Dediler ki: «Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere toplayıcılar yolla.» 19 / 367
26-Şuara Suresi

37.Ayet
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ -37 “Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.” Bütün bilgiç sihirbazları getirsinler Bilgili olan her sihirbazı toplayıp sana getirsinler» dediler. "Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." (37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?» 19 / 367
26-Şuara Suresi

38.Ayet
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ -38 Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler. Bu suretle ma´lûm bir gün miykat ta´yin olunarak sihirbazlar cemolundu Böylece sihirbazlar bilinen bir günün belli vaktinde toplandılar. Derken büyücüler belli bir günün belirlenen vaktinde bir araya getirildi. (37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?» 19 / 367
26-Şuara Suresi

39.Ayet
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ -39 İnsanlara da “Siz de toplanır mısınız?” denildi. Ve halka siz toplu musunuz denildi Halka, «siz de toplandınız mı ?» denildi. Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi. (37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?» 19 / 367
26-Şuara Suresi

40.Ayet
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ -40 “Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.) Sanırız bizler sihirbazlara tabi´ olacağız şayed onlar olursa galibler Üstün gelirlerse, sihirbazlara uyacağımızı umarız dediler. "Umarız ki büyücüler üstün gelirse biz de onlara uyarız." «Umulur ki, biz de sâhirlere tâbi oluruz. Eğer galip olanlar onların kendileri olmuş olursa.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

41.Ayet
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ -41 Sihirbazlar gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler. Derken vaktâ ki sihirbazlar geldiler Firavne elbette: biz galip gelirsek bize mutlak ecir var ya? dediler Sihirbazlar geldiğinde Fir´avn´a dediler ki, «eğer üstün gelenler bizler olursak bizim için elbette bir mükâfat vardır ?» Büyücüler gelince Fir´avn´e: "Eğer üstün gelenler biz olursak, bize mutlaka bir ücret var değil mi?" dediler. Vaktâ ki sahirler geldi. Fir´avun´a dediler ki: «Eğer galip olanlar bizler olursak bizim için mutlaka bir mükâfaat var mı?» 19 / 368
26-Şuara Suresi

42.Ayet
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ -42 Firavun, “Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi. Evet, dedi: hem siz o vakıt muhakkak mukarrebîndensiniz Fir´avn, «evet, o takdirde siz elbette (bana) yakınlardan olursunuz» dedi. "Evet dedi, hem o takdirde siz (bana) yakınlardan olacaksınız." (Fir´avun da) Dedi ki: «Evet. Ve o vakit elbette siz, en yakın bulunmuşlardansınız.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

43.Ayet
قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ -43 Mûsâ onlara, “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi. Mûsâ onlara atın dedi: siz ne atacaksanız Musâ, sihirbazlara : «Siz ne atacaksanız, ne ortaya koyacaksanız koyun !» dedi. Mûsâ onlara: "Atacağınızı atın!" dedi. Mûsa onlara dedi ki: «Siz ne atacaksanız atıveriniz.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

44.Ayet
فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ -44 Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz” dediler. Hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve Firavnin ızzeti hakkı için elbette biz galibiz, şüphesiz, dediler Onlar da urganlarını ve değneklerini yere attılar ve «Fir´avn´ın azizliği hakkı için elbette bizler üstünleriz» dediler. İplerini ve değneklerini attılar ve "Fir´avn´ın şerefine biz, elbette biz gâlib geleceğiz" dediler. Hemen iplerini ve sopalarını atıverdiler ve dediler ki: «Fir´avun´un izzet-i hakkı için şüphe yok ki, elbette biz galip olanlarız.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

45.Ayet
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ -45 Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor. Mûsâ da Asasını koyuverdi, bir de baktılar ki o, her ne dolap çeviriyorlarsa yutuyor Musâ da Asâ´sını yere attı, derken ansızın onların uydurup (göz boyayarak) ortaya koyduklarını yalayıp yuttu. Mûsâ da asâsını attı. Birden o, onların uydurduklarını yutmağa başladı. Bunu müteakip Mûsa da asasını bırakıverdl, hemen o zaman o (asası) onların uydurdukları şeyleri süratle yutar oldu. 19 / 368
26-Şuara Suresi

46.Ayet
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ -46 Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. Derhal sihirbazlar secdeye kapandılar Bunun üzerine sihirbazlar secdeye kapandılar. Derhal büyücüler secdeye kapandılar: Sihirbazlar, hemen secde ediciler olarak yere atıldı. 19 / 368
26-Şuara Suresi

47.Ayet
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ -47 “Âlemlerin Rabbine inandık” dediler. «iyman ettik rabbül´âlemîne (47-48) «Biz âlemlerin Rabbına, Musâ ve Harun´un Rabbına inandık» dediler. Dediler: "Âlemlerin Rabbine inandık." (47-48) Dediler ki: «Âlemlerin Rabbine imân ettik.» «Mûsa´nın ve Harun´un Rabbine.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

48.Ayet
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ -48 “Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbi’ne.” Musâ ve Hârunun rabbına» dediler (47-48) «Biz âlemlerin Rabbına, Musâ ve Harun´un Rabbına inandık» dediler. "Mûsâ´nın ve Hârûn´un Rabbine." (47-48) Dediler ki: «Âlemlerin Rabbine imân ettik.» «Mûsa´nın ve Harun´un Rabbine.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

49.Ayet
قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ -49 Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi. Ona, dedi: ben size izin vermeden iyman ettiniz, anlaşıldı ki o size sihri ta´lim eden büyüğünüzmüş, o halde mutlak yakında bileceksiniz, çaresiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazına kestireceğim, hem muhakkak hepinizi çarmıha gerdireceğim. Fir´avn, «ben size izin vermeden ona imân ettiniz (öyle mi ?) Elbette o size sihir öğreten büyüğünüzdür. Yakında (neler yapacağımı) bileceksiniz. Yemin ederim ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette hepinizi asacağım» dedi. (Fir´avn) dedi: "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse (size ne yapacağımı) yakında bileceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve hepinizi asacağım!" (Fir´avun) Dedi ki: «Ben size izin vermeden evvel siz ona imân ettiniz, şüphesiz ki, o size sihri öğretmiş olan büyüğünüzdür. Artık yakında bileceksiniz, elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kestireceğim ve muhakkak ki sizi toplu bir halde astıracağım.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

50.Ayet
قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ -50 Sihirbazlar şöyle dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.” Dediler: zararı yok, her halde biz rabbımıza döneceğiz (Onlar): «Ne zararı var, çünkü biz mutlaka Rabbımıza döneceğiz. "Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz." O imân edenler de dediler ki: «Zararı yok, şüphesiz ki, biz Rabbimize dönücüleriz.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

51.Ayet
إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ -51 “(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” Her halde biz mü´minlerin evveli olduğumuzdan dolayı rabbımızın bize mağfiret buyuracağını ümid ederiz. Biz (senin adamlarından) ilk imân edenler olduktan geri Rabbımızın hatâlarımızı bize bağışlayacağını ummaktayız» dediler. "Biz ilk inananlar olduğumuz için Rabbimizin, hatâlarımızı bağışlayacağını umarız." «Biz mü´minlerin evveli olduğumuzdan dolayı bizim için hatalarımızı Rabbimizin mağfiret buyuracağını ümid ederiz.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

52.Ayet
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ -52 Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik. Hem Musâya şu vahyi yerdik: kullarımı gece yürüt çünkü ta´kıb edileceksiniz Biz, Musâ´ya: «Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü gerçekten siz takip edileceksiniz» diye vahyettik. Mûsâ´ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır´dan çıkar), yürüt; siz takibedileceksiniz." diye vahyettik. (52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. 19 / 368
26-Şuara Suresi

53.Ayet
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ -53 Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. Firavn de şehirlere asker toplayıcılar gönderdi (53-54) Fir´avn da şehir ve kasabalara (asker) toplayıcı yetkilileri gönderdi (ve dedi ki): «Şüpheniz olmasın ki bunlar sayıları pek az birer topluluktur. Fir´avn, (İsrâil oğullarının gittiğini duyunca) kentlere (asker) toplayıcılar gönderdi. (52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. 19 / 368
26-Şuara Suresi

54.Ayet
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ -54 Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.” Şunlar şübhe yok ki bir şirzimei kaliledirler (53-54) Fir´avn da şehir ve kasabalara (asker) toplayıcı yetkilileri gönderdi (ve dedi ki): «Şüpheniz olmasın ki bunlar sayıları pek az birer topluluktur. "Şunlar, (şu İsrâil oğulları), az bir topluluktur" dedi. Şöyle diyordu: «Şüphe yok, onlar (israiloğulları) az kimselerden ibaret bir tâifedir.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

55.Ayet
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ -55 “Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.” Fakat hakkımızda çok gayz besliyorlar Ve elbette bunlar bize karşı iyice kızgın olup (diş bilemektedirler). "Bizi kızdırmaktadırlar." «Ve muhakkak ki, onlar bizi elbette çok öfkelendirmekte bulunan kimselerdir.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

56.Ayet
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ -56 “Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.” Biz ise uyanık ihtiyatlı bir cem´ıyyet bulunuyoruz, diyordu Doğrusu biz de uyanık tedbirli bir topluluğuzdur.» "Biz, ihtiyatlı, koca bir cemaatiz." «Ve şüphe yok ki, bizler elbette pek uyanık bir cemiyetiz.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

57.Ayet
فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -57 (57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. Bu suretle bunları bostanlardan, pınarlardan (57-58) Bununla beraber biz Fir´avn ve askerlerini bahçelerinden, pınarlarından, hazine ve yüce-şerefli makamlardan çıkardık. Böylece biz onları çıkardık: bahçeler(in)den, çeşmeler(in)den. Cenâb-ı Hak da buyuruyor ki: «Artık biz onları bostanlardan, ırmaklardan çıkardık.» 19 / 368
26-Şuara Suresi

58.Ayet
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ -58 (57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. Hazinelerden, ve dilrubâ makamlardan çıkardık (57-58) Bununla beraber biz Fir´avn ve askerlerini bahçelerinden, pınarlarından, hazine ve yüce-şerefli makamlardan çıkardık. Hazineler(in)den ve o güzel yer(lerin)den. (58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık. 19 / 368
26-Şuara Suresi

59.Ayet
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ -59 İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık. Ve onları Beni İsraile miras kıldık Böylece İsrail oğulları´nı (onların yerine) vâris kıldık. Böylece bunları İsrâil oğullarına mirâs yaptık. (58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık. 19 / 368
26-Şuara Suresi

60.Ayet
فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ -60 Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular. Derken arkalarına düştüler Güneş doğmuştu Güneş doğup ortalığı aydınlatırken Fir´avn ve adamları onları takibe koyuldular. (Fir´avn ve adamları), güneş doğarken onların ardına düştüler. Derken (Fir´avun ile kuvvetleri) güneş parlamaya başlamış iken onların (İsrailoğullarının) arkalarına düştüler. 19 / 368
26-Şuara Suresi

61.Ayet
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ -61 İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler. Vaktâ ki iki cem´ıyyet biribirine göründü Musânın eshabı yakalandık dediler İki topluluk birbirini görünce, Musa´nın arkadaşları, «eyvah ! Elbette yetişilmekteyiz» dediler. İki topluluk (yaklaşıp) birbirini görünce Mûsâ´nın adamları: "İşte yakalandık!" dediler. Vaktâ ki, iki tâife birbirini gördü. Mûsa´nın ashâbı dedi ki: «Şüphe yok, bizler elbette yetişilmiş (yakalanmış)leriz. 19 / 369
26-Şuara Suresi

62.Ayet
قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ -62 Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi. Hayır asla, dedi: rabbım muhakkak benimledir, bana yolunu gösterecektir Musâ (onlara): «Hayır, şüpheniz olmasın ki Rabbim bizimledir; (O, kurtuluş) yolu gösterecektir» dedi. (Mûsâ): "Hayır, dedi, Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir." (Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Asla. Muhakkak ki Rabbim benim ile beraberdir, beni yakında selâmete erdirecektir.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

63.Ayet
فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ -63 Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. Bunun üzerine Musâya «vur Asan ile denize» diye vahyeyledik, vurunca bir infilak etti her bölük koca bir dağ gibi oluverdi Bunun üzerine Musâ´ya: «Asâ´nı denize vur!» diye vahyettik. Böylece deniz yarılıverdi de her parçası büyük bir dağ gibi (yükselip kaldı). Mûsâ´ya: "Değneğinle denize vur!" diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı, (on iki yol açıldı). Her bölüm, kocaman bir dağ gibi oldu. Artık Mûsa´ya vahyettik ki, asan ile denize vur, (vurunca) derhal yarıldı, hemen her parça pek büyük dağ gibi oluverdi. 19 / 369
26-Şuara Suresi

64.Ayet
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ -64 Ötekileri de oraya yaklaştırdık. Ötekileri de buraya yanaştırmıştık Ötekilerini de oraya yaklaştırdık. Ötekileri de buraya yaklaştırdık (Mûsâ ve adamlarının ardından, düşmanları da bu denizde açılan yollara girdiler). Ötekilerini de buraya yaklaştırmıştık. 19 / 369
26-Şuara Suresi

65.Ayet
وَأَنْجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ -65 Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. Musâyı ve maıyyetindekileri tamamen necata çıkardık Musa´yı ve beraberindekilerinin hepsini kurtardık. Mûsâ´yı ve beraberinde olanları tamamen kurtardık. Ve Mûsa´yı ve O´nunla beraber olanların cümlesini necâta erdirdik. 19 / 369
26-Şuara Suresi

66.Ayet
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ -66 Sonra ötekileri suda boğduk. Sonra da ötekileri gark ettik Sonra da diğerlerini (denizde) boğduk. Sonra ötekilerini boğduk (Mûsâ ve adamları karaya çıkınca deniz kapandı, Fir´avn ve adamları boğuldu). Sonra ötekilerini garkettik. 19 / 369
26-Şuara Suresi

67.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -67 Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı Şüphesiz ki bu olayda öğüt ve ibret vardır; (ne varki kalanların) çoğu imân etmiş değillerdir. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama çokları inanmazlar. Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. 19 / 369
26-Şuara Suresi

68.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -68 Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. Ve şübhesiz ki rabbın o öyle azîz öyle rahîm Rabbın, gerçekten O´dur yegâne üstün, yegâne güçlü ; O´dur çok rahmet sahibi. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. Ve şüphe yok ki, Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir. 19 / 369
26-Şuara Suresi

69.Ayet
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ -69 Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku. Onlara İbrahimin kıssasını da oku Onlara İbrahim´le ilgili haberi de oku. Onlara İbrâhim´in haberini de oku: Onlara İbrahim´in de kıssasını oku. 19 / 369
26-Şuara Suresi

70.Ayet
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ -70 Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti. O bir vakıt babasına ve kavmine: siz neye taparsınız? dedi Hani İbrâhim babasına ve kavmine dedi ki: «Neye tapıyorsunuz ?» Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti. O vakit ki, babasına ve kavmine dedi ki: «Neye ibadet ediyorsunuz?» 19 / 369
26-Şuara Suresi

71.Ayet
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ -71 “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi. Bir takım putlara taparız da dediler: onlar sayesinde toplanırız «Putlara tapıyoruz ve hep onlar için toplanıp üzerlerine kapanırcasına tapmaya devam ediyoruz» dediler. "Putlara tapıyoruz, onların önünde ibâdete duruyoruz." dediler. Dediler ki: «Putlara ibadet ediyoruz. Onlara (ibadete) devam edip duruyoruz.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

72.Ayet
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ -72 İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?” Onlar, dedi: dua ettiğiniz vakıt işidirler mi? (72-73) İbrâhim onlara: «Duâ ettiğinizde sizi duyuyorlar mı veya size yarar ya da zarar verebiliyorlar mı ?» dedi. "Peki, dedi, siz du´â ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?" Dedi ki: «Onlara dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?» 19 / 369
26-Şuara Suresi

73.Ayet
أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ -73 “Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?” Veya size bir menfeat verir yâhud bir zarar ederler mi (72-73) İbrâhim onlara: «Duâ ettiğinizde sizi duyuyorlar mı veya size yarar ya da zarar verebiliyorlar mı ?» dedi. "Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?" «Yahut size bir menfaat mi veya bir zarar mı verebiliyorlar?» 19 / 369
26-Şuara Suresi

74.Ayet
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ -74 “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler. Yok dediler: atalarımızı bulduk, böyle yapıyorlardı «Hayır, biz babalarımızı böyle yaparlarken bulduk» dediler. "Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, (onun için biz de böyle yapıyoruz)." dediler. Dediler ki: «Yok, biz babalarımızı böylece yaparlar bulduk.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

75.Ayet
قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ -75 (75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?” Şimdi, dedi: gördünüz a o sizin ve eski atalarınızın taptıklarınızı (75-76) İbrâhim : «Sizin ve önceki atalarınızın nelere taptıklarını (üzerinde düşünüp onların neler olduklarını iyice) görüp anladınız mı ? "İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz?" dedi. Dedi ki: «Şimdi neye ibadet eder olduğunuzu görmüş oldunuz mu?» 19 / 369
26-Şuara Suresi

76.Ayet
أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ -76 (75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?” (76-77) Hep onlar benim düşmanım ancak o rabbül´âlemîn başka (75-76) İbrâhim : «Sizin ve önceki atalarınızın nelere taptıklarını (üzerinde düşünüp onların neler olduklarını iyice) görüp anladınız mı ? "Siz ve eski atalarınız?" «Sizin ve eski atalarınızın?» 19 / 369
26-Şuara Suresi

77.Ayet
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ -77 “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.” (76-77) Hep onlar benim düşmanım ancak o rabbül´âlemîn başka Şüpheniz olmasın ki o taptıklarınız benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbı müstesna. (O benim yegâne dostumdur). "Onlar benim düşmanımdır. Yalnız âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)." «İşte onlar, benim için şüphe yok bir düşmandır, alemlerin Rabbi ise müstesna». 19 / 369
26-Şuara Suresi

78.Ayet
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ -78 “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.” O ki beni yarattı sonra da bana o hidayet eder O ki beni yaratmış ve beni doğru yola iletmiştir. "Beni yaratan ve bana yol gösteren O´dur." «O (Rabbülâlemin) ki, beni yarattı, elbette beni hidâyete iletecek olan O´dur.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

79.Ayet
وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ -79 “O, bana yediren ve içirendir.” Ve o ki bana o, yedirir, o içirir, O ki beni yedirir ve içirir. "Bana yediren ve içiren O´dur." «Ve O´dur ki, bana o taam ihsan eder ve beni suya nâil buyurur.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

80.Ayet
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ -80 “Hastalandığımda da O bana şifa verir.” Hastalandığım vakıt da bana o şifa verir Hastalandığım zaman O bana şifâ verir. "Hastalandığım zaman bana şifâ veren O´dur." «Ve hasta olduğum zaman bana ancak o şifa verir.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

81.Ayet
وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ -81 “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.” Ve o ki beni öldürür, sonra beni yine diriltir O ki beni öldürür, sonra da diriltir. "Beni öldürecek, sonra diriltecek O´dur." «Ve O´dur ki, beni öldürür. Sonra da beni diritir.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

82.Ayet
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ -82 “O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.” Ve o ki ceza günü ben onun günahımı afiv buyurmasını niyaz ederim O ki, hesap-cezâ günü günah ve kusurlarımı bağışlamasını ummaktayım» dedi. "Cezâ günü hatâmı bağışlayacağını umduğum da O´dur." «Ve O´dur ki, cem gününde benim için kusurumu af ve setretmesini umarım (niyaz ederim.)» 19 / 369
26-Şuara Suresi

83.Ayet
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ -83 “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” Yarab, bana bir huküm ıhsan et ve beni sâlihine ilhak buyur Rabbim! Bana hüküm-hikmet ver ve beni iyi-yararlı kişilere eriştir. "Rabbim, bana hüküm (hükümdarlık, bilgi) ver ve beni Sâlihler arasına kat." «Yarabbi! Bana bir hikmet bahşet ve beni sâlihlere ilhak buyur.» 19 / 369
26-Şuara Suresi

84.Ayet
وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ -84 “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” Ve bana sonrakiler içinde bir «lisanı sıdık» tahsıys eyle Sonra gelenler arasında doğru bir dil ile (anılmamı) bana sağla. "Sonra gelenler arasında bana, bir doğruluk dili nasib eyle (sonraki nesiller arasında hayır ile anılmamı sağla)!" «Ve sonrakiler arasında benim için bir yâd-ı cemil nâsip kıl!» 19 / 370
26-Şuara Suresi

85.Ayet
وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ -85 “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” Ve beni naıym cennetinin varislerinden eyle Beni Naîm Cennet´inin vârislerinden eyle. "Beni ni´met(i bol olan) cennetinin vârislerinden kıl." «Ve beni Nâim cennetinin varislerinden kıl!» 19 / 370
26-Şuara Suresi

86.Ayet
وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ -86 “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.” Babama da mağfiret buyur, çünkü o yanlış gidenlerden idi Babamı da bağışla; çünkü gerçekten o (doğru yoldan) sapmışlardandır. "Babamı da bağışla. Çünkü o, sapıklardandır. «Ve babam için mağfiret buyur. Şüphe yok, o sapıklardan oldu.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

87.Ayet
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ -87 “(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!” Ve utandırma beni ba´s olunacakları gün Beni (canlıların) dirilip kaldırılacakları gün rezîl ve rüsvay eyleme. "(Kulların) diriltilecekleri gün, beni utandırma." (87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

88.Ayet
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ -88 “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!” O gün ki ne mal faide verir ne oğullar, Öyle gün ki, mal ve oğullar (evlâd) fayda vermez. "O gün ki, ne mal, ne de oğullar yarar vermez." (87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

89.Ayet
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ -89 “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.” Ancak Allaha selim bir kalb ile varan başka Ancak Allah´a selîm bir kalb ile gelenler müstesna, (onların elbette imânı ve iyi-yararlı ameli fayda verir.) "Ancak Allah´a sağlam ve temiz kalb getiren (yarar görür)." (87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

90.Ayet
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ -90 Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak. Hem müttekiler için cennet yaklaştırılmış (Allah´tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlara Cennet yaklaştırılır. (O gün) cennet, korunanlara yaklaştırılır. Ve cennet muttakîler için yaklaştırılmıştır. 19 / 370
26-Şuara Suresi

91.Ayet
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ -91 (91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. Azgınlar için de Cehennem hortlatılmıştır Cehennem de azgın sapıklar için ortaya çıkarılıp gösterilir. Cehennem de azgınların karşısına çıkarılır. Cehennem de azgınlar için açılıp âşikâre kılınmıştır. 19 / 370
26-Şuara Suresi

92.Ayet
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ -92 (91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. (92-93) Ve bunlara hani nerede o Allahın gayrıdan taptıklarınız? Nasıl size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte (92-93) Onlara, Allah´tan başka taptıklarınız nerede ? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları oluyor mu ? denilir. Onlara "Hani taptıklarınız nerede?" denilir. Ve onlara denildi: «İbadet eder olduğunuz şeyler nerede?» 19 / 370
26-Şuara Suresi

93.Ayet
مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ -93 (91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. (92-93) Ve bunlara hani nerede o Allahın gayrıdan taptıklarınız? Nasıl size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte (92-93) Onlara, Allah´tan başka taptıklarınız nerede ? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları oluyor mu ? denilir. "O Allah´tan başka (taptıklarınız) size yardım ediyorlar mı, yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?" «Allah´tan gayrı, (onlar) size yardım ediyorlar mı? Veya kendilerine mi yardıma çalışıyorlar.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

94.Ayet
فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ -94 (94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. Ve arkasından hep onlar o Cehennemin içine fırlatılmaktadır (94-95) Onlar da, azgın sapıklar da, İblîs´in askerleri de hepsi birden yüzükoyun Cehennem´e itilirler. Onlar ve azgınlar, tepe taklak oraya atılırlar. (94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır. 19 / 370
26-Şuara Suresi

95.Ayet
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ -95 (94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. (95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken şöyle demektedirler (94-95) Onlar da, azgın sapıklar da, İblîs´in askerleri de hepsi birden yüzükoyun Cehennem´e itilirler. İblis´in bütün askerleri de. (94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır. 19 / 370
26-Şuara Suresi

96.Ayet
قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ -96 Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler: (95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken şöyle demektedirler Orada tartışıp çekişerek derler ki: Onlar orada (putlarıyle) çekişerek derler ki: (96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

97.Ayet
تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -97 “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” Tallahi biz doğrusu açık bir dalâl içinde imişiz Allah´a yemin ederiz ki, bizler gerçekten açık bir sapıklık içinde idik. "Vallahi biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz!" (96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

98.Ayet
إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ -98 “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.” Çünkü sizi rabbül´âlemîn seviyyesinde tutuyorduk Çünkü sizi, âlemlerin Rabbı ile eşit seviyede tutuyorduk. "Çünkü sizi âlemlerin Rabbine eşit tutuyorduk." «Çünkü biz sizi (ey putlar) Âlemlerin Rabbine müsavî tutuyorduk.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

99.Ayet
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ -99 “Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.” Ve bizi hep o mücrimler şaşırtmıştı Ve bizi ancak suçlu günahkârlar saptırdı. "Ama bizi saptıran o suçlulardır." «Ve bizi ancak o mücrimler sapıtmış oldular.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

100.Ayet
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ -100 “İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.” Bak şimdi bizim için ne şefaatciler var (100-101) Artık (bugün için) ne şefaatçilerimiz vardır, ne de candan sıcak bir dostumuz... "Şimdi artık bizim ne şefâ´atçilerimiz var", (100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

101.Ayet
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ -101 “Candan bir dostumuz da yok.” Ne de yakın bir sadîk (100-101) Artık (bugün için) ne şefaatçilerimiz vardır, ne de candan sıcak bir dostumuz... "Ne de sıcak bir dostumuz." (100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

102.Ayet
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -102 “Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.” Bari bizim için geriye bir dönmek olsa idi de mü´minlerden olsa idik Ah! Eğer bir defa daha (Dünya´ya) dönüşümüz olsaydı elbette mü´minlerden olurduk. "Âh keşke bir dönüşümüz daha olsa da inananlardan olsak!" «İmdi bizim için bir kere (geriye) dönüş olsa idi de artık mü´minlerden olsa idik.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

103.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -103 Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı Şüphesiz ki bu (anlatılanlarda bir öğüt ve ibret vardır; (ne yazık ki) onların çoğu imân etmemiştir. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar." (103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir. 19 / 370
26-Şuara Suresi

104.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -104 Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. Ve şüphesiz ki rabbın o öyle azîz öyle rahîm Ve elbette senin Rabbın yegâne üstündür, çok merhametlidir. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. (103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir. 19 / 370
26-Şuara Suresi

105.Ayet
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ -105 Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı. Nuh kavmı gönderilen Resulleri tekzib etti Nuh´un kavmi de peygamberleri yalanladılar. Nûh kavmi de gönderilen elçileri yalanladı. (105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

106.Ayet
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ -106 Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” O vakıt ki kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız? Hani kardeşleri Nûh onlara dedi ki: (Allah´tan) korkup (putlara tapmaktan, kötülüklerde bulunmaktan) sakınmaz mısınız? Kardeşleri Nûh onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti. (105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

107.Ayet
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -107 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, bir eminim Şüphe etmeyin ki ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim. "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." (105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

108.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -108 “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Gelin Allahdan korkun, bana itaat edin Artık Allah´tan korkup bana itaat edin. "Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." (105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

109.Ayet
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -109 “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ; benim hizmetimin karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir. "Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız âlemlerin Rabbine âittir." (109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

110.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -110 “O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” Gelin Allahdan korkun bana itaat edin O halde Allah´tan korkun ve bana uyun. "Öyle ise Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." (109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

111.Ayet
قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ -111 Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?” A, dediler: hiç biz sana inanır mıyız? Senin ardına hep o erzail düşmüş? Onlar Nuh´a dediler ki: Sana en rezil aşağılık insanlar uymuşken biz sana inanır mıyız? Dediler ki: "Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?" Dediler: «Sana imân eder miyiz? Halbuki, sana en bayağı kimseler tebaiyyet edivermişlerdir.» 19 / 370
26-Şuara Suresi

112.Ayet
قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ -112 Nûh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?” Benim ne ılmim olabilir? dedi: onlar ne yapıyorlarmış Nûh da dedi ki:«Onların yaptıklarıyla ilgili bilgim yoktur, (onların içyüzünü bilmem). Dedi ki: "Ben onların yaptıklarını(n iç yüzünü) bilmem (ben ancak görünüşe göre hüküm veririm)." Dedi ki: «Onların ne yapar olduklarına benim ne bilgim olabilir?» 19 / 371
26-Şuara Suresi

113.Ayet
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ -113 “Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!” Sizin şuurunuz olsa onların hısabı ancak rabbıma aiddir Bir düşünseniz a, onların hesabını görmek ancak Rabbıma aittir. "Anlayışınız olsa, onların hesabının Rabbime âit olduğunu bilirsiniz." «Onların hesabı ancak Rabbime aittir, eğer anlayabilirseniz!» 19 / 371
26-Şuara Suresi

114.Ayet
وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ -114 “Ben inananları kovacak değilim.” Hem ben iyman edenleri koğmaya me´mur değilim Ve ben mü´minleri kovacak da değilim. "Ben inananları kovacak değilim." «Ve ben mü´minleri tard edici değilim.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

115.Ayet
إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ -115 “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” Ben ancak açık, bir nezirim Ben ancak açık-seçik (şekilde, gelecek olan tehlikeyi haber veren ve işlenilen kötülüklere karşı elîm bir azâbın hazırlandığını duyuran) bir uyarıcıyım. "Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." «Ben apaçık bir korkutandan başka değilim.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

116.Ayet
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ -116 Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!” And ederiz ki dediler; eğer vazgeçmezsen yâ Nuh! Mutlak ve muhakkak recm edilenlerden olacaksın Bunun üzerine onlar dediler ki: «Ey Nûh ! Eğer (uyarıdan) vazgeçmezsen elbette taşlanacak (bedbaht)lardan olursun.» Dediler: "Ey Nûh, (bu dediğinden) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın." Dediler ki: «Ey Nûh! Eğer vazgeçmez isen elbette taşlanılmışlardan olursun.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

117.Ayet
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ -117 Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.” Yâ rab! dedi: anlaşıldı ki kavmim beni tekzib ettiler Nûh : «Ey Rabbim !» dedi, «doğrusu milletim beni yalanladı. (Nûh): "Rabbim, dedi, kavmim beni yalanladı." (Nûh aleyhisselâm) Dedi ki: «Ya Rabbi! Şüphe yok ki, kavmim beni tekzîp ettiler.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

118.Ayet
فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -118 “Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.” Artık benimle onların arasını nasıl ayırd edeceksen et de bana ve beraberimdeki mü´minlere necat ver Artık benimle onlar arasını (hükmederek) ayır ve benimle beraber olan mü´minleri kurtar.» "Benimle onların arasını aç (aramızda hükmet), beni ve benimle beraber bulunan mü´minleri kurtar!" «Artık benim aram ile onların aralarını bir feth ile fethet ve benimle beraber olan mü´minleri necâta erdir.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

119.Ayet
فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ -119 Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık. Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri o dolu gemide necata çıkardık Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri (binenlerle ve yüklenen şeylerle) dolan gemide kurtardık. Biz de onu ve onunla beraber bulunanları, dolu gemi içinde kurtardık. Binaenaleyh O´nu ve O´nunla beraber dolmuş gemide bulunanları necâta erdirdik. 19 / 371
26-Şuara Suresi

120.Ayet
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ -120 Sonra da geride kalanları suda boğduk. Sonra da arkasından kalanları garkettik Sonra da geride kalanları (suda) boğduk. Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk. Sonra arkada kalanları garkettik. 19 / 371
26-Şuara Suresi

121.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -121 Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mü´min olmadı Şüphesiz ki bunda öğüt ve ibret vardır. (Ne yazık ki) onların çoğu imân etmediler. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserîsi imân etmiş olmadılar. 19 / 371
26-Şuara Suresi

122.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -122 Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. ve şübhesiz ki rabbın, o öyle azîz, öyle rahîm Senin Rabbın şüphesiz ki yegâne üstündür, çok merhametlidir. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. Ve muhakkak ki Rabbin, elbette O, azîzdir, rahîmdir. 19 / 371
26-Şuara Suresi

123.Ayet
كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ -123 Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. Âd, gönderilen Resulleri tekzib etti Âd (kavmi) de gönderilen peygamberleri yalanladı. ´Âd (kavmi) de, gönderilen elçileri yalanladı. Âd (kavmi de) gönderilen resûlleri tekzîp ediverdi. 19 / 371
26-Şuara Suresi

124.Ayet
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ -124 Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” O vakıt ki kardeşleri Hûd onlara demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız? Hani kardeşlen Hûd onlara dedi ki: «(Allah´tan) korkup (putlara tapmaktan, kötülük işlemekten) sakınmaz mısınız ? Kardeşleri Hûd onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti. O vakit ki, onlara kardeşleri Hûd dedi ki: «Korkmaz mısınız?» 19 / 371
26-Şuara Suresi

125.Ayet
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -125 “Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm, emînim Şüpheniz olmasın ki ben, sîze gönderilen güvenilir bir peygamberim. "Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." «Şüphe yok ki, ben sizin için bir emin Resûlüm.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

126.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -126 “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin Artık Allah´tan korkup bana uyunuz. "Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." «Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

127.Ayet
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -127 “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum. benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum ; benim (hizmetimin) karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir. "Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir." «Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım ise ancak âlemlerin Rabbine aittir.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

128.Ayet
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ -128 “Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?” Siz her tepeye bir alâmet bina eder eğlenir misiniz? Siz her yüksekçe yere bir anıt yapıp (kendinizden dünyalıkça aşağı olanlarla mı) eğlenirsiniz ? "Siz her yol üzerine, (gelip geçenleri yanıltmak için) bir işâret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz?" «Siz her yüksek tepede bir alâmet bina edip eğlenir misiniz?» 19 / 371
26-Şuara Suresi

129.Ayet
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ -129 “İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” Bir takım masnuat da ediniyorsunuz ki sanki muhalled kalacaksınız Devamlı kalacağınızı umarak birtakım (su kanalları, sarnıçlar, kaleler gibi) sanat eserleri sayılacak yapıları mı (kendinize tek iş ve amaç) ediniyorsunuz ? "Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?" «Ve birtakım sağlam köşkler de ediniyorsunuz. Sankı daimî kalacaksınız?» 19 / 371
26-Şuara Suresi

130.Ayet
وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ -130 “Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.” Hem tuttuğunuz vakıt merhametsiz, cebbarcasına tutuyorsunuz Şiddetle (hınçla) atılıp yakaladığınızda zorbalar gibi mi yakalarsınız ? "(Bir kavmi) yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz." (130-131) «Ve şiddetle tutup yakaladığınız zaman, cebbârlar olarak gılzetle yakalamış oldunuz. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

131.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -131 “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin Artık Allah´tan korkun ve bana uyun. "Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." (130-131) «Ve şiddetle tutup yakaladığınız zaman, cebbârlar olarak gılzetle yakalamış oldunuz. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

132.Ayet
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ -132 (132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” O Allahdan korkun ki size o bildiğiniz şeylere imdad buyurdu Bildiğiniz nimetleri size (cömertçe) verenden (O´na karşı gelmekten) sakının. "Size bildiğiniz ni´metleri bol bol veren (Allâh)dan korkun." «Ve o Zât´tan korkunuz ki, bildiğiniz şeylerle size imdat etti.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

133.Ayet
أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ -133 (132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” En´am, oğullar (133-134) Size nice nimetlerle, oğullarla, bahçelerle, pınarlarla yardımda bulunmuştur. "O size verdi: davarlar, oğullar," «Size en´am ile ve oğullar ile imdat etti.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

134.Ayet
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -134 (132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” Cennet gibi bağlar, bahçeler, menba´lar ile size imdad buyurmakta (133-134) Size nice nimetlerle, oğullarla, bahçelerle, pınarlarla yardımda bulunmuştur. "Bahçeler, çeşmeler." «Ve bağlar ile ve ırmaklar ile (imdat buyurdu).» 19 / 371
26-Şuara Suresi

135.Ayet
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ -135 “Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” Cidden ben size büyük bir günün azâbından korkuyorum Ben, elbette size karşı o büyük günün azabından endişe ediyorum.» "Doğrusu ben size büyük bir günün azâbı(nın çarpması)ndan korkuyorum." «Şüphe yok ki, ben sizin üzerinize pek büyük bir günün azabından korkarım.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

136.Ayet
قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ -136 Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.” Sen, dediler: ha va´zetmişin ha va´zedenlerden olmamışın bizce müsavidir Onlar dediler ki: Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizim için fark etmez, birdir. Dediler ki: "Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir." Dediler ki: «Öğüt versen de veya öğüt verenlerden olmasan da bize karşı müsavîdir.» 19 / 371
26-Şuara Suresi

137.Ayet
إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ -137 “Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.” Bu sırf eskilerin âdeti Bu tutumunuz, öncekilerin (sürüp gelen) âdetlerinden başkası değildir. "Bu (davranışımız), sadece evvelkilerin ahlâkı (ve geleneği)dir." (137-138) «Bu, evvelkilerin adetinden başka bir şey değildir.» «Ve bizler ise muazzep olacaklar değiliz.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

138.Ayet
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ -138 “Biz azaba uğratılacak da değiliz.” Biz ta´zib olunmayız Ve biz azâb edilecek de değiliz. "Biz azâba uğratılacak değiliz." (137-138) «Bu, evvelkilerin adetinden başka bir şey değildir.» «Ve bizler ise muazzep olacaklar değiliz.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

139.Ayet
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -139 Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. Diye onu tekzib ettiler de kendilerini helâk ediverdik. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı Böylece Hûd Peygamber´i yalanladılar. Biz de onları yok ettik. Şüphesiz ki bunda öğüt ve ibret vardır ; ne yazık ki onların çoğu imân etmedi. (Böylece) onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. Artık O´nu tekzîp ettiler, Biz de onları helâk ettik. Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır ve onların ekserisi imân etmiş olmadılar. 19 / 372
26-Şuara Suresi

140.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -140 Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. Ve şübhesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm Şenin Rabbın elbette O´dur cok güçlü, çok üstün ; O´dur cok merhametli. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. Ve muhakkak, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahimdir. 19 / 372
26-Şuara Suresi

141.Ayet
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ -141 Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı. Semûd gönderilen Resulleri tekzib etti Semûd (kavmi) de peygamberleri yalanladılar. Semûd (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı: (141-142) Semûd (kavmi de) gönderilmiş olan peygamberleri tekzîp etti. O vakit, onlara kardeşleri Salih dedi: «Korkmaz mısınız?» 19 / 372
26-Şuara Suresi

142.Ayet
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ -142 Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” O vakıt ki kardeşleri Salih onlara demişti: Allahdan korkmaz mısınız? Hani kardeşleri Sâlih onlara dedi ki: «Artık (putlara tapmaktan, Hakk´ı inkâr etmekten) sakınmaz mısınız ? Kardeşleri Sâlih, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?" (141-142) Semûd (kavmi de) gönderilmiş olan peygamberleri tekzîp etti. O vakit, onlara kardeşleri Salih dedi: «Korkmaz mısınız?» 19 / 372
26-Şuara Suresi

143.Ayet
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -143 “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim Şüpheniz olmasın ki ben sizin için güvenilir bir peygamberim. "Ben sizin için güvenilir bir elçiyim." (143-144) «Şüphe yok, ben size bir emîn resûlüm. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

144.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -144 “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin Artık Allah´tan korkun ve bana uyun. "Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." (143-144) «Şüphe yok, ben size bir emîn resûlüm. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

145.Ayet
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -145 “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” Buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim (hizmetimin) mükâfatı ancak âlemlerin Rabbına aittir. "Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir." «Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım ancak âlemlerin Rabbine aittir.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

146.Ayet
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ -146 (146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” Siz burada emn-ü eman ile bırakılacak mısınız? (146-147-148) Şu bulunduğunuz yerde ; bağlar ve bahçelerde ; pınarlar başında, ekinler içinde, gönül çekici salkım hurmalıklarda güven içinde kendi halinize bırakılacak mısınız? "Siz burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?" «Siz burada emin kimseler olarak bırakılacak mısınız?» 19 / 372
26-Şuara Suresi

147.Ayet
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -147 (146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” O Cennetler, pınarlar (146-147-148) Şu bulunduğunuz yerde ; bağlar ve bahçelerde ; pınarlar başında, ekinler içinde, gönül çekici salkım hurmalıklarda güven içinde kendi halinize bırakılacak mısınız? "Böyle bahçelerde, çeşme başlarında?" «Bağlarda ve ırmaklarda?» 19 / 372
26-Şuara Suresi

148.Ayet
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ -148 (146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” Lâtıf tal´ı sarkmış hurmalar, ekinler içinde (146-147-148) Şu bulunduğunuz yerde ; bağlar ve bahçelerde ; pınarlar başında, ekinler içinde, gönül çekici salkım hurmalıklarda güven içinde kendi halinize bırakılacak mısınız? "Ekinler ve yumuşak tomurcuklu güzel hurmalıklar arasında?" «Ve ekinlerin ve tomurcukları latif hurma ağaçlarının içinde?» 19 / 372
26-Şuara Suresi

149.Ayet
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ -149 “Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.” Ki bir de dağlardan keyfli keyfli evler yontuyorsunuz Dağlardan da ustaca sayılacak şekilde (fakat) şımarıkça evler yontuyorsunuz : (Bunun böyle devam edeceğini mi sanıyorsunuz ? Hayır aldanıyorsunuz). "Dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz." «Ve dağlardan hazıkâne bir halde evler yontuyorsunuz?» 19 / 372
26-Şuara Suresi

150.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -150 “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Gelin Allahdan korkun da bana itaat eyleyin Artık Allah´tan korkun, bana itaat edin. "Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." «Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

151.Ayet
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ -151 (151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” İtaat etmeyin o kimselere ki (151-152) Yeryüzünde fesâd çıkarıp orada dirlik-düzenlik getirmeyenlerin; inkâr ve azgınlıktan aşırı gidenlerin emrine uymayın.» "O aşırıların emrine uymayın." (151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

152.Ayet
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ -152 (151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” yeryüzünü fesada verirler de islâh etmezler (151-152) Yeryüzünde fesâd çıkarıp orada dirlik-düzenlik getirmeyenlerin; inkâr ve azgınlıktan aşırı gidenlerin emrine uymayın.» "Yeryüzünde bozgunculuk yapan, ıslah etmeyen o kimseler(in sözüyle hareket etmeyin)." (151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

153.Ayet
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ -153 Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” Sen dediler: çok büyülenmişlerdensin Dediler ki: «Elbette sen büyülenenlerden birisin. "Dediler: "Sen, iyice büyülenmişlerdensin." Dediler ki: «Şüphe yok sen çok büyülenmişlerdensin.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

154.Ayet
مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -154 “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.” Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin? Haydi bir âyet getir eğer sadıklardan isen Sen de ancak bizim gibi bir insansın ; eğer (iddianda) doğrulardan isen haydi bize bir açık belge, bir mu´cize getir.» "Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğrulardansan bize bir mu´cize getir." «Sen başka değil, bizim gibi bir insansın. Eğer sâdıklardan isen haydi bir alâmet getiriver.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

155.Ayet
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ -155 Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.” Ha, dedi: işte bir naka ona bir şirb hakkı, size de ma´lûm bir günün şirb hakkı Sâlih, «işte (belge ve mu´cize olarak) bir dişi deve ! Su içme sırası (bir gün) onun, belirli bir gün de sizindir. Dedi: "İşte bu dişi deve (mu´cize)dir. (Bir gün) onun su içme hakkı var, belli bir günün su içme hakkı da sizin." (155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

156.Ayet
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ -156 “Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.” Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin ki o yüzden sizi büyük bir günün azâbı yakalar Sakın ona kötü (niyetle) dokunmayın ; sonra büyük bir azâb sizi yakalar» dedi. "Sakın, ona bir kötülük dokundurmayın, sonra büyük bir günün azâbı sizi yakalar." (155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.» 19 / 372
26-Şuara Suresi

157.Ayet
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ -157 Derken onu kestiler, fakat pişman oldular. Derken onu vurdular, fakat nâdim oldular Buna rağmen onlar o deveyi (bacaklarına) vurup devirdiler, (inatla onu) kestiler. (Sonra da) pişmanlık duyarak sabahladılar. Nihâyet onu kestiler, ama pişman oldular. Derken onu boğazladılar, sonra pişman olarak sabahladılar. 19 / 372
26-Şuara Suresi

158.Ayet
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -158 Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. Çünkü kendilerini azâb yakalayıverdi şüphesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mü´min olmadı O sebeple azâb onları yakaladı. Şüphesiz ki (bu olayda) bir ibret ve öğüt vardır; ama onların çoğu imân edenler olmadı. Ve azâb onları yakaladı. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. Artık onları azap yakaladı. Şüphe yok ki, bunda bir ibret vardır. Böyle iken onların çokları imân etmiş olmadılar. 19 / 372
26-Şuara Suresi

159.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -159 Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. Ve şüphesiz rabbın o, öyle azîz öyle rahîm Ve senin Rabbin şüphesiz ki yegâne üstündür, çok güçlüdür; çok merhamet edendir. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. Ve muhakkak, senin Rabbin elbette O, pek galipdir, pek esirgeyicidir. 19 / 372
26-Şuara Suresi

160.Ayet
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ -160 Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı. Lût kavmı gönderilen Resulleri tekzib etti Lût kavmi de peygamberleri yalanladı. Lût (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı. Lût kavmi, gônderilen peygamberleri tekzîp ettiler. 19 / 373
26-Şuara Suresi

161.Ayet
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ -161 Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” O vakıt ki kardeşleri Lût onlara demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız? Hani kardeşleri Lût onlara dedi ki: «Artık (putlara tapmaktan, Hakk´ı inkârdan, hayasızca davranmaktan) sakınmaz mısınız ? Kardeşleri Lût, onlara "Korunmaz mısınız?" demişti. O vakit ki, onlara kardeşleri Lût dedi ki: «Korkmaz mısınız?» 19 / 373
26-Şuara Suresi

162.Ayet
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -162 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim Şüpheniz olmasın ki ben size (gönderilen güvenilir) bir peygamberim. "Ben sizin için güvenilir bir elçiyim." «Muhakkak ki, ben sizin için emin bir peygamberim.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

163.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -163 “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Gelin Allahdan korkun da bana itaat edin 0 halde Allah´tan artık korkun ve bana uyun. "Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." «Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

164.Ayet
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -164 “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir Bu (hizmete) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim hizmetimin karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir. "Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir. «Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım (başkasına değil) ancak âlemlerin Rabbine aittir.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

165.Ayet
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ -165 (165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” Âlemîn içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? (165-166) Rabbınızın sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da âlemler içinden (kala kala) erkeklere mi (şehvetle) gidiyorsunuz ?! Hayır, siz haddi aşan bir milletsiniz.» "Âlemlerin içinde erkeklere mi gidiyorsunuz?" «Siz ademîlerden erkeklere mi gidiyorsunuz?» 19 / 373
26-Şuara Suresi

166.Ayet
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ -166 (165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” Bırakıyorsunuz da sizin için yarattığı çiftleri? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz (165-166) Rabbınızın sizin için yarattığı eşleri bırakıyorsunuz da âlemler içinden (kala kala) erkeklere mi (şehvetle) gidiyorsunuz ?! Hayır, siz haddi aşan bir milletsiniz.» "Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz? Siz sınırı aşan bir kavimsiniz." «Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz da. Hayır, siz haddi tecavüz eden bir kavimsiniz.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

167.Ayet
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ -167 Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!” And ederiz ki dediler vazgeçmezsen ya Lût, mutlak ve muhakkak çıkarılanlardan olacaksın Onlar dediler ki; «Ey Lût! Eğer (bu tür uyarılardan) vazgeçmezsen elbette (yurdundan) çıkarılanlardan olursun.» Dediler: "Ey Lût, andolsun, eğer (bundan) vazgeçmezsen, mutlaka sürülenlerden olacaksın." Dediler ki: «Ey Lût! Andolsun ki, eğer sen nihâyet vermezsen elbette çıkarılmışlardan olacaksın.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

168.Ayet
قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ -168 Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.” Ben, dedi: doğrusu sizin amelinize buğz edenlerdenim Lût, «şüpheniz olmasın ki ben sizin yaptıklarınıza iyice içerlenenlerdenim» dedi. (Lût) dedi: "Ben sizin bu işinize, (kadınları bırakıp erkeklere gidişinize) kızanlardanım." Dedi ki: «Şüphe yok, ben sizin işlediğiniz şey için buğz edenlerdenim.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

169.Ayet
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ -169 “Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.” Yâ rabb! Beni ve ehlimi bunların amellerinin şumundan halâs et Rabbim! Beni ve ailemi bunların işleyegeldiği (iğrençliğin günah ve azâb)ından kurtar, (diyerek duâ etti). "Rabbim, beni ve âilemi bunların yaptıklarından kurtar!" «Ya Rabbi! Beni ve ehlimi onların yapar oldukları şeylerden necâta erdir.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

170.Ayet
فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ -170 (170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. Biz de onu ve ehlini temamen halâs ettik (170-171) Biz de geride kalanlar arasında yaşlı bir kadın (Lût´un eşi) dışında onu ve bütün ailesini kurtardık. Biz de onu ve âilesini tamamen kurtardık. Artık O´nu ve ehlini tamamen necâta erdirdik. 19 / 373
26-Şuara Suresi

171.Ayet
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ -171 (170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. ancak bir acüze kaldı (170-171) Biz de geride kalanlar arasında yaşlı bir kadın (Lût´un eşi) dışında onu ve bütün ailesini kurtardık. Yalnız geride kalanlar arasında bulunan bir kocakarıyı (kurtarmadık). Ancak bir kocakarı geri kalan içinde (kaldı). 19 / 373
26-Şuara Suresi

172.Ayet
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ -172 Sonra diğerlerini helâk ettik. Sonra geridekileri hep tedmir eyledik Sonra da diğerlerini yerle bir edip yok ettik. Sonra ötekilerini hep yıktık, helâk ettik. Sonra geri kalanları helâk ettik. 19 / 373
26-Şuara Suresi

173.Ayet
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ -173 Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki ne fena idi o münzerin yağmuru Ve üzerlerine (taştan topraktan bir felâket) yağmuru yağdırdık. O uyarılanların yağmuru ne de kötü ! Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık, uyarıl(ıp da yola gelmey)enlerin yağmuru hakikaten çok kötü oldu! Ve onların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Artık ne fena oldu o korkutulmuşların yağmuru! 19 / 373
26-Şuara Suresi

174.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -174 Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı Şüphesiz ki bunda bir ibret ve öğüt vardır; ama onların çoğu imân edenler olmadı. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların çokları mü´minler olmadı. 19 / 373
26-Şuara Suresi

175.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -175 Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. Ve şübhesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm Ve elbette Rabbın yegâne üstündür, güçlüdür ve çok merhametlidir. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. Ve muhakkak ki, senin Rabbin elbette O azîzdir, rahîmdir. 19 / 373
26-Şuara Suresi

176.Ayet
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ -176 Eyke halkı da peygamberleri yalanladı. Eshabı Eyke gönderilen Resulleri tekzib etti Eykeli´ler (=Ormanda eyleşen Şuâyb Peygamber´in gönderildiği kavim) de peygamberleri yalanladılar. Eyke halkı da gönderilen elçileri yalanladı. Eyke yârânı da mürselleri tekzîp ettiler. 19 / 373
26-Şuara Suresi

177.Ayet
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ -177 Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” O Vakit ki Şuayb onlara demişti: Siz Allahdan korkmaz mısınız? Hani Şuâyb onlara: «Artık (putlara tapmaktan, haksızlık etmekten, Hakk´a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız ? Şu´ayb, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?" O vakit ki, onlara Şuayb dedi ki: «İttikada bulunmaz mısınız?» 19 / 373
26-Şuara Suresi

178.Ayet
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -178 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, emînim Şüpheniz olmasın ki ben, size (gönderilen) güvenilir bir peygamberim. "Ben sizin için güvenilir bir elçiyim." «Şüphe yok ki, ben sizin için emin bir Resûlüm.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

179.Ayet
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -179 Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin Artık Allah´tan korkun ve bana uyun. "Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." «Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

180.Ayet
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -180 “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” Buna karşı sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir Bu (hizmetime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim (hizmetimin) karşılığı ancak âlemlerin Rabbına aittir. "Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir." «Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim, ancak alemlerin Rabbine aittir.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

181.Ayet
أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ -181 “Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.” Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın Ölçeği tam tutun; (hak yiyip hakları) eksiltenlerden olmayın. "Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın." «Ölçeği tamamlayın ve noksan ölçenlerden olmayın.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

182.Ayet
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ -182 “Doğru terazi ile tartın.” Ve doğru terazi ile tartın Dosdoğru terazi ile tartın. "Doğru terâzi ile tartın." «Ve dosdoğru terazi ile tartın.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

183.Ayet
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ -183 “İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin ve yeryüzünü ihtilâlcılıkla fesada vermeyin İnsanların (haklarından bir) şeyler eksiltmeyin ve bir de sakın yeryüzünde fesâd çıkararak düzensizlik ve bozgunculuk yapmayın. "İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." «Ve nâsa eşyalarını noksan yapmayın ve yerde müfsitler olarak fesat çıkarmayın.» 19 / 373
26-Şuara Suresi

184.Ayet
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ -184 “Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.” O sizi ve sizden evvelki cibilleti yaratan hâlıktan korkun Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan (O eşsiz kudret)ten korkun» dedi. "Sizi ve önceki nesilleri yaratandan korkun. «Ve sizi ve sizden evvelki ümmetleri yaratandan korkun.» 19 / 374
26-Şuara Suresi

185.Ayet
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ -185 Onlar şöyle dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” Sen, dediler: muhakkak sihirlilerdensin «Sen ancak büyülenmiş (aklî dengesini kaybetmiş)lerden birisin. Dediler: "Sen iyice büyülenmişlerdensin." Dediler ki: «Şüphe yok, sen (iyice) büyülenmişlerdensin.» 19 / 374
26-Şuara Suresi

186.Ayet
وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ -186 “Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.” Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin, doğrusu biz seni her halde yalancılardan sanıyoruz Sen ancak bizim gibi bir insansın ; biz seni elbette yalancılardan sanıyoruz. "Sen de bizim gibi bir insansın, biz seni mutlaka yalancılardan sanıyoruz." «Ve sen bizim gibi bir insandan başka değilsin. Ve seni muhakkak yalancılardan zannediyoruz.» 19 / 374
26-Şuara Suresi

187.Ayet
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -187 “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.” Üzerimize Semâdan bir kıt´ayı düşürüver haydi sâdıklardan isen Eğer doğrulardan isen haydi göğün bir parçasını üzerimize düşür» dediler. "Eğer doğrulardansan o halde üzerimize gökten parçalar düşür." «Artık sen eğer sâdıklardan isen üzerimize gökten bir parça düşürüver.» 19 / 374
26-Şuara Suresi

188.Ayet
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ -188 Şu’ayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi. Rabbım a´lemdir, dedi: yaptıklarınıza Şuâyb onlara: «Rabbim yapageldiğinizi cok iyi bilir» dedi. "Rabbim yaptığınızı daha iyi bilir" dedi. Dedi ki: «Rabbim yapar olduğunuza pek ziyâde alîmdir.» 19 / 374
26-Şuara Suresi

189.Ayet
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ -189 Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi. Hasılı onu tekzib ettiler, kendilerini de o zulle gününün azâbı alıverdi ki o cidden büyük bir günün azâbı idi Buna rağmen onu yalanladılar. O sebeple gölge (yapan bulutun ortaya çıktığı) günün azabı onları yakalayıverdi. Şüphesiz ki bu büyük bir günün azabı idi. Onu yalanladılar, nihâyet o gölge gününün azâbı, kendilerini yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azâbı idi. Velhasıl O´nu tekzîp ettiler. Derken onları Zulle gününün azabı yakaladı. Şüphe yok ki o, pek büyük bir günün azabı olmuş idi. 19 / 374
26-Şuara Suresi

190.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -190 Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı Bunda elbette bir öğüt ve ibret vardır. Zaten onların çoğu mü´min değildi. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır ama yine çokları inanmazlar. Muhakkak ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi mü´min kimseler olmadı. 19 / 374
26-Şuara Suresi

191.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -191 Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. Ve şüphesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm Şüphesiz ki, Rabbın çok üstündür, çok güçlüdür, çok merhamet sahibidir. Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. Ve şüphe yok ki, senin Rabbin elbette o, azîzdir, rahîmdir. 19 / 374
26-Şuara Suresi

192.Ayet
وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ -192 Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir. Ve hakıkat bu (kur´an) rabbül´âlemînin şübhesiz bir tenzilidir Gerçekten bu Kur´ân, âlemlerin Rabbından indirilmedir. Muhakkak ki o (Kur´ân), âlemlerin Rabbinin indirmesidir. Ve şüphe yok ki, o (Kur´an) âlemlerin Rabbinin indirmiş olduğudur. 19 / 374
26-Şuara Suresi

193.Ayet
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ -193 (193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. Onu Ruhı emîn indirdi (193-194-195) Uyarıcılardan olasın diye Ruhu´l-emîn (Melek Cebrail) onu senin kalbine açık-seçik Arap diliyle indirmiştir. Onu, er-Rûhu´l-Emin (güvenilir ruh, Cebrâil) indirdi: Onu Rûh-ül-Emîn indirdi. 19 / 374
26-Şuara Suresi

194.Ayet
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ -194 (193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. Senin kalbin üzerine ki o münzirlerden olasın (193-194-195) Uyarıcılardan olasın diye Ruhu´l-emîn (Melek Cebrail) onu senin kalbine açık-seçik Arap diliyle indirmiştir. Senin kalbine; uyarıcılardan olman için, Senin kalbin üzerine, tâ ki, sen korkutuculardan olasın. 19 / 374
26-Şuara Suresi

195.Ayet
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ -195 (193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. Açık parlak bir Arabi lisan ile (193-194-195) Uyarıcılardan olasın diye Ruhu´l-emîn (Melek Cebrail) onu senin kalbine açık-seçik Arap diliyle indirmiştir. Apaçık Arapça bir dille. (195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur. 19 / 374
26-Şuara Suresi

196.Ayet
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ -196 Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı. Hem o şübhesiz evvelkilerin kitablarında da var Hem o, öncekilere (indirilen semavî) kitaplarda da (bazı özellikleriyle) vardır. O(nun içeriği), evvelkilerin Kitaplarında da vardır. (195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur. 19 / 374
26-Şuara Suresi

197.Ayet
أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ -197 İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir? Onu Beni İsrail ulemasının bilmesi de onlara bir âyet (bir delil) değil mi Onu İsrail oğulları´ndan olan ilim adamlarının bilmesi onlar için (gerçeği yansıtan) bir belge ve kanıt değil midir? İsrâiloğulları bilginlerinin onu bilmesi de onlar için (Kur´ân´ın Güvenilir Rûh tarafından vahyedildiğine) yeterli bir delil değil mi? Onlar için bir delil olmuş değil midir, onu Benî İsrail âlimlerinin bilir olmaları. 19 / 374
26-Şuara Suresi

198.Ayet
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ -198 (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. Eğer onu Arabca bilmiyenlerin birine indirseydik de (198-199) Eğer Kur´ân´ı Arap olmayanlardan birine indirseydik, o da onlara bunu okusaydı, yine de ona inanacak değillerdi. Biz onu yabancılardan birine indirseydik de, (198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı. 19 / 374
26-Şuara Suresi

199.Ayet
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ -199 (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. o kendilerine kıraet etse idi yine iyman etmiyeceklerdi (198-199) Eğer Kur´ân´ı Arap olmayanlardan birine indirseydik, o da onlara bunu okusaydı, yine de ona inanacak değillerdi. Onu onlara okusaydı, ona inanmazlardı: (198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı. 19 / 374
26-Şuara Suresi

200.Ayet
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ -200 İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk. Biz onu mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuzdur. (200-201) İşte biz onu (=inkâr ve sapıklığı) böylece suçlu günahkârların kalblerine aktarıp soktuk da elem verici azabı görmedikçe mümkün değil ona inanmazlar. Biz onu, suçluların kalblerine öyle soktuk. İşte öylece onu (küfrü) günahkârların kalplerine sokmuşuzdur. 19 / 374
26-Şuara Suresi

201.Ayet
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ -201 (201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. İyman etmezler ana tâ o elim azâbı görecekleri deme kadar (200-201) İşte biz onu (=inkâr ve sapıklığı) böylece suçlu günahkârların kalblerine aktarıp soktuk da elem verici azabı görmedikçe mümkün değil ona inanmazlar. Acı azâbı görünceye kadar da ona inanmazlar. O pek acılı azabı görünceye değin ona (Kur´an´a) imân etmezler. 19 / 374
26-Şuara Suresi

202.Ayet
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -202 (201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. Ki geliversin de kendilerine ansızın, hiç farkında değillerken Bu azâb, farkına varmadıkları bir halde ansızın kendilerine gelir de, Azâb onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar. Artık (o azap) onlara hiç farkedemez bir haldeler iken ansızın geliverir. 19 / 374
26-Şuara Suresi

203.Ayet
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ -203 (201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. Desinler ki acaba bize bir müsaade edilir mi? Acaba bize mühlet verilmez mi ? derler. (Birden onu karşılarında bulunca) "Acaba bize süre verilir mi?" derler. İmdi derler ki: «Biz mühlet verilmişlerden miyiz?» 19 / 374
26-Şuara Suresi

204.Ayet
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ -204 Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? Ya şimdi azâbımızı iviyorlar mı? Onlar azabımızı mı acele istiyorlar ? Hâlâ bizim azâbımızı mı acele istiyorlar (doğru söyleyenlerden isen bizi tehdid ettiğin azâbı getir mi diyorlar)? Şimdi Bizim azabımızı isti´cal mi ederler? 19 / 374
26-Şuara Suresi

205.Ayet
أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ -205 Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak, Gördün a artık onlara senelerce zevk ettirsek (205-206) Söylesen ya, eğer biz onları yıllarca (bolluk ve refah içinde) yararlandırıp geçindirsek, sonra da va´dolundukları (günün azabı) onlara geliverse, Baksana, biz onları yıllarca yaşatsak, Gördün mü onları senelerce faidelendirmiş olsak? 19 / 374
26-Şuara Suresi

206.Ayet
ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ -206 Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?) Sonra kendilerine edilen vaid gelip çatarsa (205-206) Söylesen ya, eğer biz onları yıllarca (bolluk ve refah içinde) yararlandırıp geçindirsek, sonra da va´dolundukları (günün azabı) onlara geliverse, Sonra tehdid edildikleri (azâb) kendilerine gelse, Sonra onlara tehdit edilmiş oldukları şey gelecek olsa. 19 / 374
26-Şuara Suresi

207.Ayet
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ -207 (Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı. O yaşatıldıkları zevkın kendilerine hiç faidesi olmıyacaktır O yararlandırılıp geçindirildikleri bolluk ve refahın kendilerine bir faydası olur mu ? O yaşatıldıkları (zevk-u sefâ sürdükleri) şeyler, kendilerine ne yarar sağlardı? O faidelenmiş oldukları şey, onları neden kurtarabilir? 19 / 375
26-Şuara Suresi

208.Ayet
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ -208 Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. Maamafih biz hangi memleketi helâk ettikse her halde onu inzar edenler olmuştur Hiçbir kasaba (halkını), kendilerine uyarıcılar göndermedikçe yok etmiş değiliz. Biz, hiçbir kenti helâk etmedik ki onun uyarıcıları olmasın (helâk etmeden önce mutlaka uyarıcı gönderdik). Biz hiçbir beldeyi helâk etmedik, illâ onun için inzar edenler bulunmuştur. 19 / 375
26-Şuara Suresi

209.Ayet
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ -209 Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz. İhtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değilizdir Öğüt ve hatırlatmada bulunulmuştur ; ve biz onlara zulmediciler olmadık. (Uyarıcılar) uyarırlardı. Biz zulmediciler değildik. Azîm bir tenbih yapılmıştır ve Biz zulmedenler olmadık. 19 / 375
26-Şuara Suresi

210.Ayet
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ -210 O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir. Ve bunu Şeytanlar indirmedi Kur´ân´ı (hiçbir zaman) şeytanlar indirmemiştir. O (Kur´â)n´ı şeytânlar (cinler) indirmedi. Ve bunu şeytanlar indirmiş değildir. 19 / 375
26-Şuara Suresi

211.Ayet
وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ -211 Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez. Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez? Hem bu, onlara göre uygun ve lâyık da değildir; hem güçleri de yetmez. Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da. Ve onlara layık olmaz ve güç de yetiremezler. 19 / 375
26-Şuara Suresi

212.Ayet
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ -212 Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır. Onlar işitmekten sureti kat´ıyyede azledilmişlerdir Onlar (inen vahyi) dinlemekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır. Çünkü onlar, (meleklerin sözlerini) işitmekten uzaklaştırılmışlardır. Şüphe yok ki, onlar işitmekten elbette azledilmişlerdir. 19 / 375
26-Şuara Suresi

213.Ayet
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ -213 Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun! Binaenaleyh sakın Allah ile beraber diğer bir ilâha çağırma ki o ta´zib edileceklerden olmıyasın Artık sen, Allah ile beraber başka bir tanrıya duâ edip kullukta bulunma, sonra azaba uğratılanlardan olursun. Allâh ile beraber başka bir tanrı çağırma, sonra azâb edilenlerden olursun. Sakın Allah ile beraber başka bir ilâha da dua etme. Sonra muazzep olanlardan olursun. 19 / 375
26-Şuara Suresi

214.Ayet
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ -214 (Önce) en yakın akrabanı uyar. Hem en yakın hısımlarını inzar et En yakın hısımlarını (bulundukları yolun eğri olduğu hakkında) uyar. En yakın akrabânı uyar. Ve en yakınların olan aşiretini korkut. 19 / 375
26-Şuara Suresi

215.Ayet
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -215 Mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir. Ve sana ittiba´ eden mü´minlere kanadını indir Mü´minlerden sana uyanlara (tevazu, hoşgörü, rahmet ve şefkat) kanadını (yerlere kadar) indir. Ve sana uyan mü´minlere kanadını indir (onlara karşı mütevâzi ve şefkatli davran). Ve mü´minlerden sana tabaiyyette bulunanlara kanadını indir. 19 / 375
26-Şuara Suresi

216.Ayet
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ -216 Eğer sana karşı gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de. Bunun üzerine sana ısyan ederlerse ben sizin amellerinizden beriyim de! Bununla beraber (hısımlarından) sana karşı gelip başkaldırırlarsa, de ki: «Şüphesiz ben sizin işleyegeldiğiniz (inkâr, azgınlık ve sapıklık)dan beriyim.» Şâyet sana (uymaz) karşı gelirlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım," de. Sonra sana isyan ederlerse hemen de ki: «Şüphe yok ben sizin yapar olduğunuz şeyden berîyim.» 19 / 375
26-Şuara Suresi

217.Ayet
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ -217 (217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. Ve o, azîz rahime mütevekkil ol O yegâne güçlü, çok üstün, çok merhametli olan (Allah)´a güvenip dayan. Gâlib ve esirgeyen (Allâh)´a tevekkül et. Ve o azîz, rahîme tevekkül et. 19 / 375
26-Şuara Suresi

218.Ayet
الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ -218 (217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. O ki görüyor kıyam ettiğin vakıt seni (218-219) O Allah ki, seni ayakta durduğun halde de, secde edenler arasında dolaştığın durumda da görüyor. O, seni görür; Namaza durduğun zaman, O ki, seni kıyam ettiğin vakit görüyor. 19 / 375
26-Şuara Suresi

219.Ayet
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ -219 (217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. Ve secdekârlar içinde dolaşmanı (218-219) O Allah ki, seni ayakta durduğun halde de, secde edenler arasında dolaştığın durumda da görüyor. Ve secde edenler arasında eğilip doğrulurken. Ve secde edenler arasındaki dönüşünü de (görüyor). 19 / 375
26-Şuara Suresi

220.Ayet
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ -220 Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Çünkü o öyle semi öyle alîmdir Çünkü gerçekten Allah işitendir, bilendir. Çünkü O, işitendir, bilendir. Şüphe yok, bihakkın işitici, kemaliyle bilici O´dur. 19 / 375
26-Şuara Suresi

221.Ayet
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ -221 Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Haber vereyim mi size Şeytanlar kimin üzerine inerler? Size şeytanların kimler üzerine inip durduğunu haber vereyim mi ? Şeytânların kime ineceğini size haber vereyim mi? Size haber vereyim mi kimlerin üzerine şeytanların iniverdiğini? 19 / 375
26-Şuara Suresi

222.Ayet
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ -222 Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. Vebal yüklenici her bir sahtekâr üzerine inerler Her günahkâr iftiracı, yalancı, sahtekâr üzerine iner. Onlar, her günâhkâr yalancıya inerler. Her kezzab facir üzerine iniverir. 19 / 375
26-Şuara Suresi

223.Ayet
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ -223 Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır. Onlar kulak verirler ve ekseri yalan söylerler Bunlardır (şeytanların iftira ve yalanına) kulak verirler. Çoğu ise yalancıdır. O yalancılar, (şeytânlara) kulak verirler, çokları da yalan söylerler. Onlar (şeytanın sözlerine) kulak verirler ve onların ekserisi yalancı kimselerdir. 19 / 375
26-Şuara Suresi

224.Ayet
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ -224 Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. Şairler, bunların arkasına da çapkınlar, sapkınlar düşer (Sapık hayalci) şâirlere ise, ancak yozmuş azgınlar uyarlar. Şâ´irlere gelince onlara da azgınlar uyar. Şairlere gelince onlar da sapıklara tâbi olurlar. 19 / 375
26-Şuara Suresi

225.Ayet
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ -225 (225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. Görmez misin bunlar her vâdide hayran olurlar Baksana, onlar her vadide avare-şaşkın dolaşırlar. Baksana onlar, her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar? Görmez misin ki, onlar her vadide şaşkıncasına yürür dururlar. 19 / 375
26-Şuara Suresi

226.Ayet
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ -226 (225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. hem de onlar yapmıyacakları şeyleri söylerler Ve yapmadıklarını söyleyip dururlar. Ve onlar yapmayacakları şeyleri söylerler. Ve şüphe yok ki, onlar yapmayacak oldukları şeyleri söylerler. 19 / 375
26-Şuara Suresi

227.Ayet
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ -227 Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. Ancak iyman edip iyi ameller işliyenler ve Allahı çok zikredenler ve kendilerine zulmedildikten sonra öclerini alanlar müstesna, yarın bilecek o zulmedenler hangi ınkılâba münkalib olacaklar Ancak imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar, Allah´ı çokça ananlar ve zulme uğradıktan sonra kendilerini savunup (gerektiğinde) karşı koyanlar müstesna.. O zulmedenler, yakında nasıl bir inkılâba uğrayacaklarını, nerede dönüp kalacaklarını bileceklerdir. Ancak inananlar, iyi işler yapanlar, Allâh´ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir! Ancak imân edenler ve sâlih sâlih amellerde bulunanlar ve Allah´ı çokca zikredenler ve zulme uğradıklarından sonra öçlerini alanlar müstesna. Ve o kimseler ki, zulmettiler, nasıl bir inkılab mahalline yuvarlanıp gideceklerini yakın da bileceklerdir. 19 / 375
27-Neml Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُبِينٍ -1 Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. Ta, Sin, bunlar sana Kur´anın ve mübîn bir kitabın âyetleri Tâ-Sîn. Bu, Kur´ân´ın ve (hakkı, doğruyu) açıklayan kitabın âyetleridir. Tâ sin. Şunlar Kur´ân´ın ve apaçık bir Kitabın âyetleridir. Tâ, Sin. Bu sana Kur´an´ın ve pek açıkça beyan eden bir kitabın âyetleridir. 19 / 376
27-Neml Suresi

2.Ayet
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ -2 (2-3) Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. birer hidayet ve müjde olmak üzere o mü´minlere Mü´minler için doğru yol ve müjdedir. İnananlara yol gösterici ve müjdedir. Mü´minler için bir hidâyettir ve bir müjdedir. 19 / 376
27-Neml Suresi

3.Ayet
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ -3 (2-3) Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. Ki namazı dürüst kılarlar ve zekâtı verirler, Âhırette de onlar yakîn edinirler O mü´minler ki, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Âhiret´e kesinlikle inanırlar. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve âhirete de kesin olarak inanırlar. Öyle (mü´min) kimseler ki namazı doğruca kılarlar ve zekâtı verirler ve onlar ahirete de (evet onlar) kat´i surette inanırlar. 19 / 376
27-Neml Suresi

4.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ -4 Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp dururlar. Çünkü Âhırete inanmıyanların yaptıklarını kendilerine müzeyyen göstermişizdir de onlar ilerisini görmezler, kalbleri körelmiştir Âhiret´e inanmayanlara ise amellerini süsleyip çekici kıldık da o sebeple onlar (inkâr ve azgınlıkları içinde) bocalayıp dururlar. Âhirete inanmayanların işlerini kendilerine süslemişizdir, onlar körü körüne bocalarlar. Şüphe yok o kimseler, ki ahirete inanmazlar, onlar için yaptıklarını süslemişizdir. Artık onlar mütehayyirane bir halde bulunurlar. 19 / 376
27-Neml Suresi

5.Ayet
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ -5 Onlar, azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. bunlar o kimselerdir ki kendilerine azâbın kötüsü vardır ve bunlardır ki Âhırette en çok husrana düşenlerdir İşte bunlar öyle kimselerdir ki, kendilerine azâbın kötüsü vardır ve bunlar Âhiret´te de ziyana uğrayanların kendileridir. Onlar, öyle kimselerdir ki, en kötü azâb kendilerinindir. Ve onlar âhirette de en çok ziyana uğrayanlardır. Onlar öyle kimselerdir ki, azabın en kötüsü onlar içindir ve onlar ki, ahirette en ziyâde hüsrâna düşenler onlardır. 19 / 376
27-Neml Suresi

6.Ayet
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ -6 Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir. Ve emin ol ki sen bu Kur´ana ılmine nihayet olmıyan bir hakîmin ledünnünden irdiriliyorsun Şüphesiz ki sen (Ey Muhammed !) Kur´ân´ı O yegâne hikmet sahibi (her şeyi) bilenden alıyorsun. (Ey Muhammed) Sana bu Kur´ân, hüküm ve hikmet sâhibi, (herşeyi) bilen (Allâh) katından verilmektedir. Ve muhakkak ki Kur´an, bir hakîm, alîm (olan Allah Teâlâ) tarafından sana ulaştırılmaktadır. 19 / 376
27-Neml Suresi

7.Ayet
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ -7 Hani Mûsâ, ailesine, “Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim” demişti. Hani bir vakıt Musâ, ehline demişti; ben cidden bir ateş hissettim, ondan size bir haber getireceğim, yâhud bir yalın şu´le alıp geleceğim, gerek ki bir ocak yakar ısınırsınız Hani bir vakit Musâ kendi ailesine, «doğrusu benim bir ateşe gözüm ilişti; size ondan ya bir haber getireceğim, ya da ısınasınız diye bir kor getireceğim» demişti. Mûsâ, âilesine: "Ben bir ateş gördüm (gidip) size ondan bir haber getireyim, yâhut size bir ateş koru getireyim de ısınasınız." demişti. Hani Mûsa, ailesine demişti ki: «Ben muhakkak bir ateş gördüm, ondan size bir haber getireceğim veyahut size bir parlak ateş koru getiririm. Belki ısınırsınız.» 19 / 376
27-Neml Suresi

8.Ayet
فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ -8 (Mûsâ) Ateşe varınca ona şöyle seslenildi: “Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden uzaktır.” Derken vaktâ ki ona vardı şöyle nidâ olundu: haberin olsun mubarek kılınmıştır bu ateşteki kimse ve bunun havalisindekiler ve sübhandır o âlemlerin rabbı Allah Ne vakit ki o ateşe vardı, kendisine (şöyle) seslenildi: «Ateşin önündeki kimse ve çevresindekiler mubarek kılınmıştır. Âlemlerin Rabbı Allah (her türlü noksanlıktan, eş ve ortaktan) paktır, yücedir, münezzehtir. Oraya gelince (kendisine) seslenildi: "Ateşin içinde bulunan da, çevresinde olan da mübârek kılındı. Âlemlerin Rabbi Allâh, eksikliklerden münezzehtir." Vaktâ ki oraya vardı, kendisine nidâ olundu ki: «Bu ateşte olan da ve bunun etrafında bulunan da mübarek kılınmıştır ve âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ münezzehtir.» 19 / 376
27-Neml Suresi

9.Ayet
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ -9 “Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.” Ya Musâ! hakıkat bu: benim o azîz, hakîm Allah Ya Musâ ! Şüphen olmasın ki Ben, O çok üstün hikmet sahibi olan Allah´ım. "Ey Mûsâ, gerçek şu ki ben, güçlü, hüküm ve hikmet sâhibi olan Allâh´ım!" «Ey Mûsa! Şüphe yok ki, o (nidâ eden) Ben azîz, hakîm olan Allah´ım.» 19 / 376
27-Neml Suresi

10.Ayet
وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ -10 “Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı.) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah, şöyle dedi): “Ey Mûsâ, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar.” Ve bırak asanı, derken onu çevik bir yılan gibi ihtizaz ediyor görüverince dönüb geri kaçtı ve arkasından bakmadı, ya Musâ, korkma, zira benim korkmaz yanımda Resul olanlar Asâ´nı yere atıver.» Derken onu çok kıvrak bir yılan gibi hareket eder görünce dönüp kaçtı, arkasına bakmadı. «Ya Musâ ! Korkma ; çünkü gerçekten benim yanımda peygamberler korkmazlar.» "Asânı at!" (Mûsâ attığı) asâsının küçük bir yılan gibi titreştiğini görünce (korkudan) arkaya dön(üp kaç)dı, geri dön(üp bak)madı (bile). "Ey Mûsâ korkma, çünkü ben (evet), benim huzûrumda elçiler korkmaz(lar)." «Ve asanı bırak.» Vaktâ ki onu sanki küçük bir yılanmış gibi çalkalanır gördü. Geriye dönerek kaçtı ve gerisine dönmedi. (Buyuruldu ki:) «Ey Mûsa! Korkma. Şüphe yok ki Ben (Ma´bûd-ı Kerîm´im ki) Benim huzurumda peygamberler korkmaz.» 19 / 376
27-Neml Suresi

11.Ayet
إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ -11 “Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” Ancak zulmeden sonra da kötülüğün arkasından güzelliğe tebdil eyliyen başka, ona da ben gafûr, rahîmim Ancak zulmeden müstesna. Sonra da kötülüğün ardından onu iyiliğe çevirirse, şüphe etmesin ki ben cok bağışlayan ve cok merhamet edenim. "Ancak zulmeden, sonra yaptığı kötülüğün yerine iyilik yapan olursa ona karşı da ben bağışlayıcı, esirgeyiciyim." «Ancak (sair nâstan olup da) zulmeden korkmalıdır. (fakat) Sonra kötülüğün arkasından güzelliğe tebdîl eyleyen (kimseler) başka. (Onlar da korkudan kurtulabilirler) Artık şüphe yok ki, Ben mağfiret, rahmet ediciyim.» 19 / 376
27-Neml Suresi

12.Ayet
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ -12 “Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.” Bir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Fir´avne ve kavmına, çünkü onlar fasık bir kavm oldular (Ya Musâ!) Elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz pırıl pırıl çıksın, tâ ki Fir´avn´a ve milletine sunacağın dokuz mu´cize içinde yer alsın. Çünkü gerçekten onlar Hakk´ın yolundan çıkmış bir millettir. "Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz (parıl parıl) çıksın. (Bu da) Fir´avn´a ve onun kavmine (göstereceğin) dokuz mu´cize içindedir. Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavimdir." «Ve elini koynuna sok, bembeyaz, kusursuz olarak çıkıversin. Dokuz mucize ile Fir´avun´a ve kavmine (git), şüphe yok ki onlar fâsıklar olan bir kavim oldular.» 19 / 376
27-Neml Suresi

13.Ayet
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ -13 Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. Bu suretle âyetlerimiz hakıkati gözlerine sokarak vardığı vakıt onlara bu apaçık bir sihir dediler Mu´cize ve belgelerimiz onların gözleri önüne acık biçimde sergilenerek gelince, «bu açık bir sihirdir» dediler. Onlara açıkça görünen âyetlerimiz gelince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler. Vaktâ ki, onlara âyetlerimizi, vazihen, (tarik-i hidâyeti gösterir bir halde) geldi. Dediler ki: «Bu apaçık bir sihirden ibarettir.» 19 / 376
27-Neml Suresi

14.Ayet
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا ۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ -14 Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak! Ve nefisleri yakîn hasıl ettiği halde mücerred zulm-ü kibirden onlara cehudluk ettiler, fakat bak o müfsidlerin akıbeti nasıl oldu? Mu´cizeleri, gönülleri kesinlikle kabul ettiği halde sırf haksızlık, azgınlık ve kendilerini yüksek görmek yüzünden onları inadla inkâr ettiler. Artık sen fesatçıların sonunun ne olduğuna bir bak ! Vicdanları, onlar(ın doğruluğun)a kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve böbürlenme yüzünden onları inkâr ettiler. Bak işte o bozguncuların sonu nasıl oldu. Ve bu âyetleri, vicdanları da tam bir kanaat getirdiği halde bir zulm ve kibirden dolayı inkar ettiler. Artık bak, o müfsidlerin akibeti nasıl oldu? 19 / 377
27-Neml Suresi

15.Ayet
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا ۖ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ -15 Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler. Şanım hakkı için Davûda ve Süleymana bir ılim verdik, ikisi de hamd o Allaha ki, dediler: bizi mü´min kullarından bir çoğunun üzerine tafdıyl buyurdu And olsun ki Davud´a ve Süleyman´a ilim verdik. Onlar da «bizi mü´min kullarından bir çoğuna üstün kılan o Allah´a hamd olsun» dediler. Andolsun biz, Dâvûd´a ve Süleyman´a bir ilim verdik de onlar: "Bizi inanan kullarından birçoğuna üstün kılan Allah´a hamdolsun." dediler. Kasem olsun ki, Dâvud´a ve Süleyman´a bir ilim verdik ve dediler ki: «Hamd O Allah´a olsun ki, bizi mü´min kullarından birçoğu üzerine tafdil buyurmuştur.» 19 / 377
27-Neml Suresi

16.Ayet
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ ۖ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ -16 Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi. Ve Süleyman Davûda varis olup ey nâs, didi: bize mantıkuttayr (kuş dili) ta´lim buyuruldu, hem bize her şeyden verildi, şübhesiz ki bu her halde o fazlı mübîn Ve Süleyman (babası) Davud´a (hem peygamberlik, hem hükümdarlıkta) vâris oldu da ; «Ey insanlar !» dedi, «bize kuş dili öğretildi ve bize (insanları idare edip yönetme hususunda) her şey verildi. Şüphesiz ki bu apaçık ortada (gözle görülebilen) bir üstünlüktür..» Süleymân, Dâvûd´a mirâsçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi. Ve bize her şeyden (bolca) bir pay verildi. İşte bu, açık bir lutuftur." Ve Süleyman Dâvud´a vâris oldu ve dedi ki: «Ey Nâs! Bize her kuşun dili öğretildi ve bize her şeyden verildi. Şüphe yok ki bu, elbette bu, apaçık bir inayettir.» 19 / 377
27-Neml Suresi

17.Ayet
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ -17 Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı. Hem Süleymana Cinn-ü İns ve tuyurdan orduları toplandı, hep bunlar zabt-u idare olunuyorlardı Süleyman´ın (buyruğu gereği) cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen ordusu toplanıp bir araya getirildi ve bunlar (emredildiği cihete) gruplar halinde dağıtıldı. Süleymân´a cinlerden insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı, hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu. Ve Süleyman için cinden, insden ve kuşlardan orduları toplandı. Artık onlar bir intizam üzere sevkolunuyordu. 19 / 377
27-Neml Suresi

18.Ayet
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -18 Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi. Hattâ karınca deresi üzerine vardıklarında bir karınca şöyle dedi: ey karıncalar, haydin meskenlerinize girin, Süleyman ve ordusu sizi farketmiyerek kırıp geçirmesin Sonunda karıncaların (daha çok eyleştiği) vadiye geldiler. Dişi bir karınca, «ey karıncalar! Yuvanıza hemen girin ki Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi kırıp geçmesinler» dedi. Karınca vâdisine geldikleri zaman bir karınca: "Ey karıncalar" dedi, "yuvalarınıza girin ki Süleymân ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler." Vaktâ ki, Karınca Vadisi üzerine geldiler, bir karınca dedi ki: «Ey karıncalar! Yuvalarınıza giriniz. Süleyman ve O´nun askerleri farkında olmaz oldukları halde sizi kırmasınlar.» 19 / 377
27-Neml Suresi

19.Ayet
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ -19 Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” O da bunun sözünden gülercesine tebessüm etti de ya rabb! Dedi: beni nefsime zâbıt kıl ki bana ve valideynime in´am buyurduğun ni´metine şükredeyim ve razı olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle salih kulların miyanına idhal buyur Bunun üzerine Süleyman, karıncanın o sözüne gülerek tebessüm etti ve «Ey Rabbim!» dedi, «bana, anama-babama verdiğin nimetlere şükretmemi ve senin hoşnut olacağın iyi-yararlı işde bulunmamı bana ilham eyle ve beni kendi rahmetinle sâlih kulların arasına sok.» (Süleymân) Onun sözüne gülümseyerek dedi: "Rabbim, bana ve anama, babama lutfettiğin ni´mete şükretmemi, senin beğeneceğin faydalı bir iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle beni iyi kullarının arasına sok." (Hazreti Süleyman) Artık onun sözünden gülercesine tebessüm etti ve dedi ki: «Yarabbi! Bana ilham buyur, bana ve anama babama in´am buyurmuş olduğun nîmetine şükredeyim ve senin razı olacağın sâlih amelde bulunayım ve beni rahmetinle sâlihler olan kullarının zümresine idhal buyur.» 19 / 377
27-Neml Suresi

20.Ayet
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ -20 Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” Bir de kuşları teftiş etti de bana dedi: ne oluyor hüdhüdü görmüyorum? Yoksa gaiblere mi karıştı? Bir de kuşları denetleyip araştırdı, derken, «nerede Hüdhüd´ü (çavuşkuşu) göremiyorum, yoksa kayıplara mı karıştı ? Kuşları teftiş etti, (içlerinde hüdhüdü bulamadı), dedi ki: "Neden hüdhüdü göremiyorum, yoksa kayıplardan mı oldu?" Ve kuşları teftiş etti de dedi ki: «Bana ne oldu? Hüdhüd´ü göremiyorum, yoksa gaiblerden mi oldu?» 19 / 377
27-Neml Suresi

21.Ayet
لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ -21 “Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.” Elbette ona şiddetli bir azâb ederim veya boynunu keserim, yâhud da bana her halde açık, kuvvetli bir bürhan getirir O, ya bana açık kesin bir kanıt getirmelidir, ya da ona çok şiddetli bir azâb ile azâb ederim veya onu keserim» dedi. "Ona çetin bir azâbedeceğim, ya da onu keseceğim. Yahut da bana (mâzeretini belirten) açık bir delil getirecek." «Herhalde onu şiddetli bir azap ile muazzep kılarım veya onu boğazlarım, yahut bana apaçık bir hüccet getirir.» 19 / 377
27-Neml Suresi

22.Ayet
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ -22 Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” Derken bekledi çok geçmeden geldi, ben, dedi: senin ihata etmediğin bir şey ihata eyledim ve sana Sebe´den sağlam bir haber getirdim Derken çok beklemeden Hüd-hüd çıkageldi ve Süleyman´a dedi ki: «Senin (hükümdarlığınla bilip) kapsayamadığın bir şeyi kapsayıp öğrendim ; sana Sebe´ (ülkesin)den kesin bir haberle geldim. Çok geçmeden (hüdhüd) geldi: "Ben, dedi, senin görmediğin bir şey gördüm ve Sebâ´dan sana gerçek bir haber getirdim. Derken (Hüdhüd) çok geçmeden (geldi de) dedi ki: «Ben senin ihata etmediğin bir şeyi ihata ettim ve sana Sebe´den muhakkak bir haber ile geldim.» 19 / 377
27-Neml Suresi

23.Ayet
إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ -23 “Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm.” Çünkü ben bir kadın buldum, onlara meliklik ediyor, kendisine her şeyden verilmiş, azametli bir tahtı da var Şüphen olmasın ki ben, ülkesi halkına hükmeden ve (bu hususta gereken ne ise) kendisine her şeyden (bir pay) verilen, aynı zamanda büyük bir tahtı bulunan bir kadına rastladım. "Ben onlara hükümdarlık eden bir kadın buldum, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı var." «Muhakkak ki ben, bir kadın buldum ki onlara hükümdarlık ediyor ve kendisine her şeyden verilmiş ve onun için pek büyük bir taht da var.» 19 / 378
27-Neml Suresi

24.Ayet
وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ -24 “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” Onu ve kavmini buldum ki Allaha değil, Güneşe secde ediyorlar, Şeytan onlara amellerini yaldızlamış, bu suretle kendilerini yoldan sapıtmış da doğru gidemiyorlar Onu ve milletini, Allah´ı bırakıp Güneş´e secde ettiklerini gördüm. Şeytan onlara işlerini süslemiş de (onları doğru yoldan) alıkoymuştur; bu yüzden onlar da doğru yolu bulamıyorlar.» "Onun ve kavminin, Allâh´ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytân onlara işlerini süsleyip onları doğru yoldan çevirmiş, bu yüzden yola gelmiyorlar." «Onu ve kavmini Allah´tan başka güneşe secde ederler buldum ve şeytan onlara amellerini süslemiş. Artık onları yoldan sapıttırmış. Binaenaleyh onlar hidâyete eremezler.» 19 / 378
27-Neml Suresi

25.Ayet
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۩ -25 “Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)” Allâha secde etmemeleri için o Allaha ki Göklerde ve Yerde gizliyi çıkarır ve neyi saklıyorlar, neyi açıklıyorlarsa bilir (Şeytanın bu süslemesi ve alıkoyması), göklerde ve yerde gizli (her şeyi) ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de açıkladığınızı da bilen Allah´a secde etmemeleri(ni sağlaması) içindir. "Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran ve gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilen Allah´a secde etmeleri gerekmez mi?" Allah´a secde etmemeleri için (böyle yapmış). O Allah´a ki, göklerdeki ve yerdeki her gizliyi (meydana) çıkarır ve neyi gizlediğinizi ve neyi de âşikâre yaptığınızı bilir. 19 / 378
27-Neml Suresi

26.Ayet
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ۩ -26 Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Büyük Arş’ın Rabbidir. Allah, başka ilâh yok ancak o, o azîm Arşın sahibi o Allah, Büyük Arş´ın Rabbıdır; Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. "Allâh ki, O´ndan başka Tanrı yoktur, büyük Arş´ın sâhibidir." Allah, O azîm Arş´ın Rabbidir ki, O´ndan başka ilâh yoktur. 19 / 378
27-Neml Suresi

27.Ayet
قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ -27 Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.” Bakalım, dedi: sadık mısın yoksa yalancılardan mı oldun? Süleyman ona dedi ki: «Bir bakalım doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?» (Süleymân): "Bakalım, dedi, doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın?" Hazreti Süleyman Hüdhüd´e dedi ki: «Bakacağız, doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mı oldun?» 19 / 378
27-Neml Suresi

28.Ayet
اذْهَبْ بِكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ -28 “Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.” Şu mektubumu götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar «Şimdi bu mektubumu götür de onların yanına bıraktıktan sonra geri çekil, nasıl bir sonuca varacaklarına bir bak!» "Bu mektubumu götür, onlara at, sonra onlardan biraz öteye çekil de bak, neye başvuruyorlar (ne yapacaklar)." «Şu mektubum ile git, hemen onlara bırak, sonra onlardan çekil de bak ki, neye varacaklar?» 19 / 378
27-Neml Suresi

29.Ayet
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ -29 Sebe kraliçesi Belkıs dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı.” Kadın, ey a´yan dedi: bana bir mektub bırakıldı, bana çok mühim ve şayani tekrim (29-30) (Hüdhüd verilen emri aynen yerine getirdi. Sebe´ Melikesi): «Ey ileri gelenler!» dedi, «doğrusu bana cok önemli bir mektup bırakıldı; şüphesiz ki o, Süleyman´dandır; Rahman ve Rahîm olan Allah adıyladır.» (Hüdhüd´ün mektubu götürüp kendisine attığı Seba melikesi Belkis) Danışmanlarına dedi ki: "Ey ileri gelenler, bana çok önemli bir mektup bırakıldı." (Hükümdar olan kadın) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Şüphe yok ki bana, çok şerefli bir mektup bırakıldı.» 19 / 378
27-Neml Suresi

30.Ayet
إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ -30 (30-31) “Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” Süleymandan ve, o Rahmân, rahîm Allahın ismiyle (29-30) (Hüdhüd verilen emri aynen yerine getirdi. Sebe´ Melikesi): «Ey ileri gelenler!» dedi, «doğrusu bana cok önemli bir mektup bırakıldı; şüphesiz ki o, Süleyman´dandır; Rahman ve Rahîm olan Allah adıyladır.» "O Süleyman´dandır ve Rahmân ve Rahim Allâh´ın adiyle (başlamakta)dır. «O muhakkak ki, Süleyman tarafından ve şüphe yok ki o, ´Rahmân, Rahîm olan Allah´ın ismiyle´ (başlanarak) yazılmıştır.» 19 / 378
27-Neml Suresi

31.Ayet
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ -31 (30-31) “Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” Şöyle ki: bana karşı baş kaldırmayın ve müsliman olarak gelin bana! (Mektup şöyledir). «Bana karşı kendinizi yüksek görüp baş kaldırmayın ve (Hakk´a, bir olan Allah´a) teslimiyet göstererek bana gelin !» "Bana karşı büyüklük taslamayın ve bana teslim olarak gelin (diye yazıyor)." (Şöyle ki:) «Bana karşı tekebbürde bulunmayın ve bana müslümanlar olarak geliniz.» 19 / 378
27-Neml Suresi

32.Ayet
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ -32 “Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem.” Ey a´yan, dedi: bana emrimde bir fetvâ verin, sizin huzurunuz olmadan ben hiç bir emri kestirmiş değilim (Melike): «Ey ileri gelenler! Bu önemli işim hakkında görüşünüzü bildirin. Siz hazır olmadığınız takdirde bir işi kesin sonuca bağlayacak değilim» dedi. "Ey ileri gelenler, dedi, bu işimde bana bir fikir verin; ben, siz olmadıkça hiçbir işi kesip atmam." Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Bu işim hakkında bana fetva veriniz. Siz hazır bulununcaya değin ben bir işimi kestirmiş değilim.» 19 / 378
27-Neml Suresi

33.Ayet
قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانْظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ -33 Dediler ki: “Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin. Ne emredeceğini düşün.” Dediler: biz bir kuvvet sahibiyiz ve şiddetli harb ehliyiz, maamafih emir sana aiddir, bak ne ferman buyurursun Onlar dediler ki: «Biz kuvvet sahibiyiz ve oldukça şiddetli (savaşçı ve dayanıklı) kimseleriz. Ama emir size aittir; artık ne emredeceksen ona bak.» Dediler ki: "Biz güçlüyüz, yaman savaşçılarız ama emir senindir. Bak, ne buyurursan öyle yaparız" Dediler ki: «Biz kuvvet sahipleriyiz ve şiddetli bir azim sahipleriyiz ve emir sana aittir. Artık bak, ne emredeceksen.» 19 / 378
27-Neml Suresi

34.Ayet
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ -34 (Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler. İşte onlar böyle yaparlar.” Doğrusu, dedi: mülûk bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ehalisinin azîz olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar (Melike); «Doğrusu hükümdarlar bir kasabaya (savaş niyetiyle) girecekleri zaman oranın düzenini bozarlar da aziz ve şerefli kişilerini aşağılık kılıp rezîl ederler. İşte (bir ülkeye giren düşmanlar) böyle yaparlar.» Dedi: "Hükümdarlar bir ülkeye girdiler mi, orayı bozarlar, halkının şereflilerini alçaltırlar, (evet) böyle yaparlar." Dedi ki: «Şüphe yok, hükümdarlar bir şehre girdikleri vakit onu perişan ederler ve ahalisinin şereflilerini zelil kılarlar ve işte öyle yaparlar.» 19 / 378
27-Neml Suresi

35.Ayet
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ -35 “Ben onlara bir hediye gönderip, elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım.” Ben ise onlara hediyye ile bir hey´et göndereceğim de bakacağım sefîrler ne ile dönecekler «Doğrusu ben onlara bir he diye göndereyim de elçilerin ne (haber) ile döneceğine bir bakayım» dedi. "Ben onlara bir hediye göndereyim de bakayım elçiler ne ile dönecekler." «Ve muhakkak ki, ben onlara bir hediye ile (bir heyet) göndereceğim, artık gönderilenlerin ne ile dönüp geleceklerine bakacağım.» 19 / 378
27-Neml Suresi

36.Ayet
فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ -36 (Elçilerin sözcüsü) Süleyman’ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi: “Siz beni mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz.” Bunun üzerine gönderilen Süleymana vardığı vakıt siz, dedi: mal ile bana imdad mı ediyorsunuz? Bakın Allahın bana verdiği size verdiğinden daha iyi, hayır siz hediyyenize güveniyorsunuz (Melikenin gönderdiği elçi) Süleyman´a gelince, O, «siz mal ile mi bana yardım ve destekte bulunmak istiyorsunuz ? (Oysa) Allah´ın bana verdiği (nîmetler) size verdiğinden daha hayırlıdır. Hayır, siz hediyenizle sevinip duruyorsunuz! (Elçi, hediyelerle) Süleymân´a gelince (Süleymân) dedi ki: "Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allâh´ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle ancak siz sevinirsiniz. Vaktâ ki (hediyeyi getirenler) Süleyman´a geldi. Dedi ki: «Bana bir mal ile imdat mı ediyorsunuz? İşte Allah´ın bana verdiği, size verdiğinden hayırlıdır. Belki siz hediyenizle sevinirsiniz.» 19 / 379
27-Neml Suresi

37.Ayet
ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ -37 “Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız.” Dön onlara, vallahi karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da oradan kendilerini zilletler içinde hor, hakıyr oldukları halde çıkarırım Sen artık (getirdiğin hediyenle) onlara dön. Yemin ederim ki, karşı koyamıyacakları bir ordu ile kendilerine geleceğiz ve onları aşağılayıp rüsvay edilmiş bir halde zelil ve hakîr olarak (yurtlarından) çıkaracağız,» dedi. Sen, onlara dön (söyle): onlara, kendilerinin asla karşı koyamayacakları ordularla gelirim ve onları hor ve hakir bir durumda oradan sürüp çıkarırım." «Onlara dön, elbette onlara öyle ordular ile gelirim ki, onların bunlara karşı takatları yoktur. Ve elbette onları zelil ve onları hakîr (kuvvetten mahrum) kimseler oldukları halde oradan çıkarırım.» 19 / 379
27-Neml Suresi

38.Ayet
قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ -38 Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” Ey hey´et, dedi: kendileri teslim olarak bana gelmezden evvel o kadının tahtını bana kim getirir? Süleyman, «ey ileri gelenler! Bana teslimiyet gösterip gelmelerinden önce sizden hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir ?» dedi. (Elçi gittikten sonra Süleymân, danışmanlarını topladı): "Ey ileri gelenler, dedi, onların bana teslim olarak gelmelerinden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?" (Hazreti Süleyman) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Hanginiz bana onun tahtını onların bana müslümanlar olarak gelmelerinden evvel getirir.» 19 / 379
27-Neml Suresi

39.Ayet
قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ -39 Cinlerden bir ifrit , ”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi. Cinden bir ıfrit, ben, dedi: onu sana sen makamından kalkmazdan evvel getiririm ve her halde ben buna karşı kuvvetli bir emînim Cinlerden bir ifrit, «sen yeninden henüz kalkmadan ben onu sana getiririm. Ben elbette ona karşı hem güçlüyüm, hem de güvenilirimdir,» dedi. Cinlerden bir ifrit (kötü bir cin): "Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm, dedi, bunu yapmağa gücüm yeter ve bana güvenilir." Cin tâifesinden bir ifrit dedi ki: «Ben onu daha sen makamından kâim olmadan sana getiririm ve şüphe yok ki, ben onun üzerine elbette kuvvetliyim, eminim.» 19 / 379
27-Neml Suresi

40.Ayet
قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَنْ شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ -40 Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” Nezdinde kitabdan bir ılim bulunan zat ise: ben dedi: onu sana gözünü kırpmadan evvel getiririm, derken onu yanında duruyor görünce: bu rabbımın fazlından, dedi: beni imtihan için ki şükür mü edeceğim? Yoksa küfran mı? Her kim şükr ederse sırf kendi lehine eder, her kim de küfranda bulunursa şübhe yok ki rabbım ganiydir kerîmdir Yanında kitaptan (az-çok) bilgisi bulunan biri ise şöyle dedi: «Sen gözünü açıp kapamadan onu sana getiririm» derken Süleyman onu (melikenin tahtını) yanında karar kılmış bir halde görünce dedi ki: «Bu, Rabbimin lütf-u kereminden (bana verilen bir nîmet) dir ki şükür mü edeceğim, nankörlükte mi bulunacağım diye beni deniyor. Tabiî kim şükrederse, o ancak kendi lehine şükretmiş olur; kim de nankörlük ederse elbette Rabbim ganiy (=her şeyden müstağnidir, kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur; ama herkes O´na mutlaka muhtaç)dır. Kerîm (=iyilik ve ihsan sâhibi)dir. Yanında Kitaptan bir ilim bulunan kimse de: "Sen gözünü açıp yummadan ben onu sana getirebilirim." dedi. (Süleymân) tahtı yanına yerleşmiş görünce dedi ki: "Bu, Rabbimin lutfundandır. (Kendisine) şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak istiyor. Şükreden kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, Rabbim zengindir (onun şükrüne muhtaç değildir), kerimdir (çok ikrâm sâhibidir, yücedir)." Yanında kitaptan bir ilim bulunan zât da dedi ki: «Ben onu sana daha kendine gözün dönmeden getiririm.» Vaktâ ki (Hazreti Süleyman) Onu (tahtı) yanında karargir olmuş gördü, dedi ki: «Bu Rabbimin fazlındandır, tâ ki beni imtihan etsin ki, şükür mü ederim, yoksa küfran-ı nîmette mi bulunurum ve her kim şükrederse ancak kendi nefsi lehine şükreder. Ve kim de küfran-ı nîmette bulunursa, şüphe yok ki, Rabbim ganîdir, kerîmdir.» 19 / 379
27-Neml Suresi

41.Ayet
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ -41 Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi. Ona, dedi: tahtını başkalaştırın bakalım hakıkati tanıyacak mı? Yoksa tanımazlardan mı olacak? Süleyman, «tahtını ona tanıyamıyacağı hale sokun da bakalım onu tanıyabilecek mi, yoksa tanımayanlardan mı olacak?» dedi. (Ve) dedi ki: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?" Dedi ki: «Ona tahtını tağyîr edin, bakalım onu tanımaya muvaffak olacak mı, yoksa muvaffak olamayacaklardan mı olacak?» 19 / 379
27-Neml Suresi

42.Ayet
فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ -42 Belkıs gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi. Binaenaleyh geldiğinde böyle mi senin tahtın? denildi, sanki o, maamafih bize ondan önce ılim verildi müsliman olduk dedi Melike gelince, «tahtın böyle mi idi ?» denildi. O da «onun gibi bir şey; bundan daha önce bize bilgi verilmişti; bizler de teslîm olmuş idik,» dedi. (Kraliçe) Gelince (ona): "Senin tahtın da böyle mi?" dendi, "Tıpkı o, dedi, zaten bize daha önce bilgi verilmişti. (Allâh´ın kudretini ve senin peygamber olduğunu anlamış) ve biz müslüman olmuştuk." (42-43) Vaktâ ki (o hükümdar kadın) geldi, denildi ki, «Senin tahtın böyle midir?» Dedi ki: «Bu, sanki o. Maamafih bize ondan evvel bilgi verilmiş idi ve bizler müslümânlar olduk.» Onu Allah´ın gayrı tapar olduğu şey (İslâmiyet´ten) men etmiş idi. Şüphe yok ki o, kâfirler olan bir kavimden idi. 19 / 379
27-Neml Suresi

43.Ayet
وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ -43 Daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi. Mukaddemâ Allahdan başka taptığı şeyler ona mâni´ olmuştu çünkü kâfir bir kavmden idi Melike´yi (bu teslimiyetten) alıkoyan, Allah´tan başka taptığı şeydi; çünkü o inkarcı bir milletten idi. Onu, Allah´tan başka taptığı şeyler, (bu zamana dek tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi, inkâr eden bir kavimden idi. (42-43) Vaktâ ki (o hükümdar kadın) geldi, denildi ki, «Senin tahtın böyle midir?» Dedi ki: «Bu, sanki o. Maamafih bize ondan evvel bilgi verilmiş idi ve bizler müslümânlar olduk.» Onu Allah´ın gayrı tapar olduğu şey (İslâmiyet´ten) men etmiş idi. Şüphe yok ki o, kâfirler olan bir kavimden idi. 19 / 379
27-Neml Suresi

44.Ayet
قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ -44 Ona “köşke gir” denildi. Köşkü görünce onu (zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. Süleyman, ona “Bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür” dedi. Belkıs, “Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi. Köşke gir denildi ona, derken onu görünce derin bir su sandı ve paçalarından çemrendi, Süleyman, o dedi: mücellâ bir köşk, sırçadan, kadın ya rabb! dedi: hakıkaten ben evvel nefsime zulmetmişim, şimdi Süleymanın maıyyetinde teslim oldum Allaha, o rabbül´âlemine Ona, «köşke gir!» denildi. Melike köşkün (selâmlık kısmını) görünce onu derince büyük bir su (havuzu) sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleyman, «o camdan kaplı bir salondur» dedi. Melike «Rabbim!» dedi, «doğrusu ben kendime haksızlık ettim ve artık Süleyman´la beraber âlemlerin Rabbı Allah´a teslîm oldum.» Ona: "Köşke gir!" dendi. Köşkü görünce zemini su sandı ve bacaklarını sıvadı. (Süleymân) "O, cilâlı, şeffaf sırçadandır" dedi. (Kraliçe): "Rabbim, ben kendime zulmetmişim. (Artık) Süleymân´la beraber âlemlerin Rabbi Allah´a teslim oldum," dedi. Ona denildi ki: «Saraya gir.» Vaktâ ki onu gördü, onu derin bir su sandı, iki baldırını açıverdi. (Hazreti Süleyman) Dedi ki: «O hakikaten sırçalardan döşenmiş düz, açık bir yerdir.» Kadın da dedi ki: Yarabbi! ben nefsime zulmettim ve Süleyman ile beraber âlemlerin Rabbi olan Allah´a teslim oldum. 19 / 379
27-Neml Suresi

45.Ayet
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ -45 Andolsun biz, “Allah’a kulluk edin” diye (uyarması için) Semûd kavmine, kardeşleri Salih’i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup olmuşlar. Celâlim hakkı için, Allaha ıbadet edin diye, Semûda da kardeşleri Salihi göndermiştik, derken bunlar iki fırka oldular çekişiyorlardı And olsun ki, Semûd (kavmine) de Allah´a tapsınlar diye kardeşleri Salih´i (peygamber olarak) gönderdik. Fakat onlar, ansızın birbirleriyle sürtüşüp tartışan iki grup oluverdiler. Andolsun biz, Semûd (kavmin)e de kardeşleri Sâlih´i: "Allah´a kulluk edin!" demesi için gönderdik. Baktı ki onlar, birbiriyle çekişen iki bölük olmuşlar. Ve andolsun ki, Semûd kavmine «Allah´a ibadet ediniz,» diye kardeşleri Sâlih´i gönderdik. Onlar ise hemen biribiriyle husumette bulunur iki fırkaya ayrıldılar. 19 / 380
27-Neml Suresi

46.Ayet
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ -46 Salih, onlara “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz ya!” ey benim kavmim! dedi: niçin haseneden önce seyyieyi iviyorsunuz? Ne olur Allaha istiğfar etseniz, belki rahmetine nâil olursunuz Sâlih, onlara: «Ey kavmim!» dedi, «neden iyilikten önce kötülüğü acele istiyorsunuz? Allah´tan bağışlanmanızı dileseniz a ; ola ki rahmete eriştirilirsiniz.» Dedi: "Ey kavmim, iyilikten önce neden kötülüğe eviyorsunuz? Esirgenmeniz için Allah´tan mağfiret dilemeniz gerekmez mi?" Dedi ki: «Ey kavmim! Ne için iyilikten evvel fenalığı acele istiyorsunuz? Allah´a istiğfar etmeli değil misiniz? Olabilir ki, rahmete nâil olursunuz.» 19 / 380
27-Neml Suresi

47.Ayet
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ -47 Onlar, “Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık” dediler. Salih, “Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katında (yazılı)dır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz” dedi. Biz, sen ve maıyyetindekiler ile teşe´üm ettik dediler, sizin dedi: şeâmetinizin sebebi Allaha ma´lûm doğrusu siz öyle bir kavmsiniz ki imtihan olunuyorsunuz Kavmi ona: «Biz seninle ve beraberinde bulunanlar sebebiyle uğursuzluğa uğradık» dediler. O da. «sizin uğursuzluğunuz Allah yanında (kötü amelinizden dolayı)dır. Hayır, siz ciddi bir imtihandan geçiriliyorsunuz!» dedi. Dediler: "Senin ve seninle beraber bulunanların yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi: "Uğursuzluğunuz(un sebebi), Allâh´ın yanındadır (herşey O´nun takdiriyle olur). Doğrusu siz (bu olaylarla) sınanan bir toplumsunuz." Dediler ki: «Biz seninle ve seninle beraber olanlar ile teşe´üm ettik. (Hazreti Sâlih de) Dedi ki: «Sizin şeametiniz, Allah indinde (malûm)dur. Hayır. Siz imtihana tutulur bir tâifesinizdir.» 19 / 380
27-Neml Suresi

48.Ayet
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ -48 Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyorlardı. Şehirde dokuz çete vardı, hep Arzda fesad yaparlar, salâha yaramazlardı O şehirde dokuz kişilik bir (fesâdçı) grubu bulunuyordu ki onlar yeryüzünde fesâd çıkarıp barış ve düzenden yana olmuyorlardı. Şehirde dokuz kişi vardı ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltmezlerdi. Ve şehirde dokuz kişi var idi ki, yerde fesada çalışıyorlardı, ıslahda bulunmuyorlardı. 19 / 380
27-Neml Suresi

49.Ayet
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ -49 Aralarında Allah adına and içerek şöyle dediler: “Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz, sonra da velisine; ‘Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz’, diyeceğiz.” Allaha yeminleşerek kavlettiler, and olsun ona ve ehline bir gece baskını yapalım, sonra da veliysine: yemîn edelim biz onun helâkine şâhid olmadık diyelim, şübhesiz sözümüz sözdür, sadıkızdır dediler O (fesâdçılar) kendi aralarında yemin edip dediler ki: «Ona ve ailesine bir gece baskınında bulunalım, sonra da ona sahip çıkan yakınına, ailesinin yok edilmesine şâhid olmadık ve elbette bizler doğru kimseleriz, diyelim.» Allah´a and içerek birbirlerini: "Biz, gece ona ve âilesine baskın yap(ıp onları öldür)elim sonra velisine: ´Âilesinin öldürülüşünde bulunmadığımızı, bizim doğru olduğumuzu´ söyleyelim" dediler. Allah´a and içerek dediler ki: «Her halde onu ve ailesini geceleyin telef edelim de sonra velîsine diyelim ki, biz onun ehlinin helâk olduğu yerde hazır bulunmadık ve şüphe yok ki, bizler elbette doğru sözlü kimseleriz.» 19 / 380
27-Neml Suresi

50.Ayet
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -50 Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu. Böyle bir mekir kurdular, halbuki haberleri yok biz de bir mekir kurmuştuk Onlar, bir hile ve düzen plânladılar, biz de onlar farkında değilken hilelerini başlarına geçirerek bir plân kurduk. Böyle bir tuzak kurdular, biz de onlar hiç farkında olmadan onlara bir tuzak kurduk. Onlar bir hile ile hile yaptılar, Biz de hiç bilgileri olmaksızın bir hile ile hile yaptık (yani onları ansızın hilelerinin cezasına kavuşturduk). 19 / 380
27-Neml Suresi

51.Ayet
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ -51 Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik. Şimdi bak! mekirlerinin akıbeti nasıl oldu? Kendileri ve kavimlerini toptan tedmir ediverdik Onların hile ve düzeninin sonuna bir bak! Doğrusu onları ve kavimlerinin hepsini yok edip (ülkelerinin) altını üstüne getirdik. Bak, işte tuzaklarının sonucu nasıl oldu, (nasıl) biz onları ve kavimlerini toptan yıktık, yok ettik. Artık bak! Mekrlerinin âkibeti nasıl oldu? Muhakkak ki Biz, onları da kavimlerini de cümleten helâk ettik. 19 / 380
27-Neml Suresi

52.Ayet
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ -52 İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır. Daha: evleri çökmüş zulümleri yüzünden bomboş, şübhe yok bunda ılim şanından olan bir kavm için ıbret alacak bir âyet var İşte zulmettiklerine karşılık çatısı çökük evleri!. Şüphesiz ki bunda bilen bir millet için (ibret alınacak) belge ve öğüt vardır. İşte şunlar, zulümleri yüzünden çökmüş, ıssız kalmış evleridir. Şüphesiz bunda bilen bir kavim için ibret vardır. İşte onlar, onların zulümleri sebebiyle çökmüş olan haneleridir. Şüphe yok ki, bunda bilir bir kavim için elbette bir ibret vardır. 19 / 380
27-Neml Suresi

53.Ayet
وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ -53 İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınmakta olanları ise kurtardık. Halbuki iyman edip korunur olanları necata çıkardık İmân edenleri kurtardık. Bunlar (Allah´tan) korkup (kötülüklerden) sakınanlar idi. İnananları ve korunanları kurtardık. Halbuki imân edip fenalıktan sakınır olanları necâta erdirdik. 19 / 380
27-Neml Suresi

54.Ayet
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ -54 Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?” Lûta da risalet verdik, o vakıt ki kavmine demişti: siz gözünüz göre göre o fuhşu yapacaksınız ha? Lût´u da (kavmine peygamber gönderdik). Hani o, kavmine, «görüp bildiğiniz halde bu gibi hayasızlığı mı işleyeceksiniz, öyle mi ? Lût´u da (gönderdik), kavmine dedi ki: "Siz göre göre o aşırı kötülüğü yapıyorsunuz ha?!" Lût´u da. (peygamber gönderdik) O zaman ki, kavmine demişti ki: «O en iğrenç şeyi irtikap edecek misiniz? Halbuki siz (onun fenalığını) görürsünüz.» 19 / 380
27-Neml Suresi

55.Ayet
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ -55 “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz.” Sahi siz kadınları bırakıp şehvet için mutlak erkeklere mi gideceksiniz? Doğrusu siz ne yaptığınızı bilmez bir kavmsiniz Kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi gidiyorsunuz ? Hayır siz (ne yaptığını) bilmeyen bir milletsiniz» dedi. "Siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Siz gerçekten câhil bir toplumsunuz." «Siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yanaşacaksınız? Doğrusu siz cahilâne hareket eden bir kavimsiniz.» 19 / 380
27-Neml Suresi

56.Ayet
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ -56 Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)” Buna kavminin cevabı sade şu olmuştu: çıkarın şu Lût ailesini memleketinizden, çünkü onlar çok temizlik taslar kimseler, demişlerdi Bu uyarıya karşı milletinin cevabı sadece şu olmuştu : «Lût ailesini kasabanızdan çıkarın ; çünkü onlar fazlaca temizlenip arınmaya özenen insanlardır.» Kavminin cevabı sadece şöyle demek oldu: "Lût âilesini kentinizden çıkarın, çünkü onlar temiz kalmak isteyen kimselermiş(!)" Artık kavminin cevabı da: «Lut ailesini yurdunuzdan çıkarın, şüphe yok ki, onlar çok temizlikte bulunan insanlardır» demelerinden başka olmamıştı. 19 / 381
27-Neml Suresi

57.Ayet
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ -57 Biz de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı başka. Onun geride kalıp helâk olmasını takdir ettik. Bunun üzerine onu ve ehlini necâta çıkardık ancak karısını kalanlardan takdir etmiştik Biz, Lût´u da, ailesini de kurtardık ; ancak karısını değil, onu geride kalıp (yok edilecekler) arasında takdîr ettik. Biz de onu ve âilesini kurtardık, yalnız karısının (azâbda) kalanlardan olmasını takdir ettik. Binaenaleyh O´nu ve bütün hanedanını necâta erdirdik, zevcesi müstesna. Onu takdirimizle azapta bâki kalanlardan kıldık. 19 / 381
27-Neml Suresi

58.Ayet
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ -58 Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü! Ve onların üzerlerine öyle bir yağmur yağdırmıştık ki ne kötüdür o münzerîn yağmuru? Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. O uyarılanların yağmuru ne kötüdür! Üzerlerine (pişmiş çamurdan bir taş) yağmur(u) indirdik. Uyarıl(ıp da aldırmay)anların yağmuru gerçekten ne kötü oldu! Ve onların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Artık ne fena oldu o korkutulmuş olanların yağmuru! 19 / 381
27-Neml Suresi

59.Ayet
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَىٰ ۗ آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ -59 (Ey Muhammed!) De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Selâm onun seçtiği kullarına.” Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı? De ki hamd Allaha, bir de selâm ıstıfa buyurduğu kullarına Allah mı hayırlı yoksa müşriklerin şirk koştukları mı? De ki, hamd Allah´a, selâm da Allah´ın seçip beğendiği kullarına olsun. Allah mı daha hayırlıdır, yoksa (sapıkların) ortak koştukları mı ? De ki: "Hamd olsun Allah´a, selâm O´nun seçtiği kullarına. Allâh mı hayırlı yoksa ortak koştukları şeyler mi?" De ki: «Hamd Allah´adır, selâm da seçip ihtiyar buyurmuş olduğu kullarınadır.» Allah mı hayırlıdır, yoksa O´na ortak koşar oldukları mı? 19 / 381
27-Neml Suresi

60.Ayet
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ -60 Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Hayır, onlar (Allah’a) eş tutan bir kavimdir. Yoksa Gökleri ve Yeri yaratıp sizin için Semâdan bir su indiren mi? Bir su ki indirip de onunla gözler gönüller açan hadîkalar bitirmekteyiz, siz onların ağacını bitiremezdiniz, bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır onlar sapkınlık ediyorlar (Onlar mı) yoksa gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi (daha hayırlıdır) ? Ki o su ile göz ve gönül açan güzel bahçeler yetiştirdik. Oysa siz onun bir ağacını bile bitirecek (güce sahip) değilsiniz. Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Hayır, onlar doğru yoldan sapan bir millettir. Yahut gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten su indirdi de onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz gönül açan bahçeler bitirdik. Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır, onlar (haktan) sapan bir kavimdir. Yoksa gökleri ve yeri yaratan ve gökten sizin için bir su indiren mi (hayırlıdır). Sonra onunla güzelliği haiz olan bahçeleri bitirdik ki, sizin için onun bir ağacını bile bitirebilmeniz kabil değildir. Allah ile beraber bir tanrı mı var? Hayır. Onlar doğru yoldan sapıtmışlar olan bir gürûhtur. 19 / 381
27-Neml Suresi

61.Ayet
أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ -61 Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor! Yoksa Arzı bir karargâh kılıp aralarında ırmaklar akıtan ve onun için oturaklı dağlar yapıp iki deniz arasına bir hâciz koyan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır ekserîsi ılim ehli değiller Yoksa yeri oturmaya uygun yaratan, aralarında ırmaklar meydana getiren; ona (denge sağlayıcı) dağlar sunan ve iki deniz arasında bir engel koyan mı ? Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Hayır, onların çoğu (gerçeği) bilmezler. Yahut şu dünyâyı durulacak yer yapan, arasından ırmaklar çıkaran, üstünde sağlam dağlar yaratan ve iki deniz arasına bir perde koyan kimdir? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır çokları bilmiyorlar. Yoksa yeri bir karargâh kılan ve aralarında ırmaklar akıtan ve o yer için sabit dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir hâil vücuda getirmiş olan mı (hayırlıdır)? Allah ile beraber (başka) ilâh mı vardır? Hayır. Onların çokları bilmezler. 19 / 381
27-Neml Suresi

62.Ayet
أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ -62 Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! Yoksa, sıkılan kendisine duâ ettiği zaman ona icabet edip fenalığı açan ve size Arzın halifeleri kılan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Siz pek az düşünüyorsunuz Yoksa darda kalıp da duâ ettiğinde duasına olumlu cevap veren ; üzüntü ve sıkıntıyı açıp gideren ve sizi yeryüzünde öncekilerin yerine geçirip söz sahibi kılan mı ? Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Ne de az düşünüyorsunuz! Yahut du´â ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor ve sizi (eskilerin yerine) yeryüzünün sâhipleri yapıyor? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne de az düşünüyorsunuz? Yoksa kendisine dua ettiği zaman, sıkıntı içinde kalana icabet eden ve kötülüğü açıp gideren ve sizi yerde hükümdarlar kılan mı (hayırlıdır?) Allah ile beraber bir ilâh mı vardır? Siz pek az düşünüyorsunuz. 19 / 381
27-Neml Suresi

63.Ayet
أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ -63 Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir. Yoksa o kara ve deniz karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Yüksek, çok yüsek Allah onların şirk koştuklarından Yoksa kara ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin hemen önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi ? Allah ile beraber başka bir tanrı mı ?! Allah onların ortak koştuklarından çok yücedir. Yahut karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren kim ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen kim? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hâşâ, Allâh ortak koştukları şeylerden yücedir, münezzehtir (O, eksikliklerden uzaktır). Yoksa karanın ve denizin zulmetleri içinde sizi doğru yola sevkeden mi ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi? Allah ile beraber bir tanrı mı vardır? Allah onların şerik koştuklarından müteâlidir. 19 / 381
27-Neml Suresi

64.Ayet
أَمَّنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -64 Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” Yoksa halkı ibtida yaratıp duran sonra onu iade edecek olan ve size Gökten ve Yerden rızık veren mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? De ki haydin getirin bürhanınızı sadıksanız Yoksa halkı yaratmaya başlayıp devam eden, sonra da onu (öldürdükten sonra) yeniden çevirip var kılan ; gökten ve yerden size rızık veren mi ? Allah ile beraber başka bir ilâh mı ?! De ki: Eğer doğrulardan iseniz haydi delil ve belgenizi getirin. Yahut yaratmağa kim başlıyor, sonra onu (kim) iâde ediyor (ölüp ortadan kalkan şeyleri yeniden yaratıyor)? Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? De ki: "Eğer doğru iseniz delilinizi getirin." Yoksa mahlukları ibtida yaratan, sonra onu iade eden ve sizi gökten ve yerden merzuk kılan mı? Allah ile beraber bir tanrı mı vardır? De ki: «Haydi delilinizi getiriniz, eğer doğru sözlü kimseler oldu iseniz.» 19 / 382
27-Neml Suresi

65.Ayet
قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ -65 De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.” De ki: Göklerde ve Yerde Allahdan başka kimse gaybi bilmez, onlar da ne zaman ba´solunacaklarını bilmezler De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah´tan başka kimse bilmez ve onlar da ne zaman diriltilip kaldırılacaklarının bilincinde değillerdir. Hayır, onların Âhiret hakkındaki bilgisi kıt ve yetersizdir. Hayır, Âhiret hakkında (devamlı) şüphe içindedirler. Hayır, onlar Âhiret´ten yana (o hususta) kördürler. De ki: "Göklerde ve yerde Allah´tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler." De ki: «Göklerde ve yerde olanlar gaybı bilemezler, lakin Allah bilir ve onlar ne zaman tekrar diriltileceklerini de bilmezler.» 19 / 382
27-Neml Suresi

66.Ayet
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْهَا ۖ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ -66 Ahiret (gününün gerçekleşeceği) hakkında bilgi (peygamberler aracılığı ile) onlara peş peşe gelmiştir. Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar ahiretten yana kördürler. Fakat Âhıret hakkında ılimleri tevalî etmekte fakat onlar ondan bir şekk içindedirler, daha doğrusu onlar ondan kördürler De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah´tan başka kimse bilmez ve onlar da ne zaman diriltilip kaldırılacaklarının bilincinde değillerdir. Hayır, onların Âhiret hakkındaki bilgisi kıt ve yetersizdir. Hayır, Âhiret hakkında (devamlı) şüphe içindedirler. Hayır, onlar Âhiret´ten yana (o hususta) kördürler. Doğrusu onların âhiret hakkındaki bilgileri, ardarda gelip bir araya toplandı. Fakat onlar (hâlâ) ondan bir kuşku içindedirler. Daha doğrusu, onlar ondan yana kördürler. Onların bilgileri, ahiret hakkında, yetişip nihâyet buldu! Fakat onlar ondan şekk içindedirler. Hayır, onlar, ondan kördürler. 19 / 382
27-Neml Suresi

67.Ayet
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ -67 İnkâr edenler dediler ki: “Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi (diriltilip) çıkarılacağız?” Ve o küfredenler şöyle dediler: bir toprak olduğumuz vakıt mı biz ve atalarımız? Hakıkaten bizler mutlak çıkarılacak mıyız? O küfredenler dediler ki: «Biz ve babalarımız toprak olduğumuz vakit mi, cidden bizler (kabirlerimizden diriltilip) çıkarılacak mıyız?!» İnkâr edenler dediler ki: "Biz de babalarımız da toprak olduktan sonra mı, biz mi (diriltilip) çıkarılacağız?" Ve kâfir olanlar dedi ki: «Biz ve atalarımız toprak olduğumuz vakit mi, muhakkak bizler elbette (kabirlerimizden) çıkarılmış olacak mıyız?» 19 / 382
27-Neml Suresi

68.Ayet
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ -68 “Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” Yemin ederiz ki bu bize de va´dolundu bundan evvel atalarımıza da, bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değil «And olsun ki, bu bize ve daha önce babalarımıza da söylenegelen bir tehdittir; bu ancak eskilerin (uydurdukları) masallardır.» "Bu tehdid, bize de; önceden atalarımıza da yapıldı. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir." Andolsun ki, bu bize ve evvelce atalarımıza da vaad olunmuştur. Bu evvelkilerin efsanelerinden başka değildir. 19 / 382
27-Neml Suresi

69.Ayet
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ -69 De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” De ki; hele, Arzda bir gezinin de bakın mücrimlerin akıbeti nasıl olmuş? De ki: Yeryüzünde bir gezin de o suçlu günahkârların sonunun ne olduğunu bir görün. De ki: "Yeryüzünde yürüyün de suçluların sonunun nasıl olduğunu görün." De ki: «Yeryüzünde yürüyünüz de bakınız ki, günahkârların akibeti nasıl olmuştur.» 19 / 382
27-Neml Suresi

70.Ayet
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ -70 Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme. Ve onlara karşı mahzun olma, yaptıkları mekirlerden bir darlığa da düşme Ve artık (ey Peygamber! Bu inkâr ve inatlarından dolayı) onlara karşı (onlardan yana) üzüntü çekme ve plânladıkları hile ve düzenden de sıkıntıya kapılma. (Ey Muhammed) onlar(ın sözlerin)e üzülme, tuzak kurmalarından da sıkılma. Ve onlara karşı mahzun olma ve onların hilelerinden dolayı bir darlığa düşme. 19 / 382
27-Neml Suresi

71.Ayet
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -71 Onlar, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. Bir de ne zaman bu va´d gerçek iseniz? diyorlar Derler ki, doğrulardan iseniz bu va´diniz (tehdidiniz) ne zaman ? "Doğru iseniz bu tehdid (ettiğiniz azâb) ne zaman (gelecek)?" diyorlar. Ve derler ki: «Bu vaad ne zamandır? Eğer siz doğru sözlü kimseler oldunuz iseniz (haber veriniz bakalım).» 19 / 382
27-Neml Suresi

72.Ayet
قُلْ عَسَىٰ أَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ -72 De ki: “Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır.” De ki: «belki o ivdiğinizin bir kısmı ensenize binmiş bulunuyor» De ki: O acele istediğiniz şeyin (azâbın) bir kısmı belki size yaklaşıp ensenize yapışmak üzeredir. De ki: "Belki de acele ettiğiniz(azâb)ın bir kısmı ardınıza takılmıştır, bile." De ki: «O acele istediğiniz şeyin bir kısmı belki de sizin ardınıza takılmış bulunmaktadır.» 19 / 382
27-Neml Suresi

73.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ -73 Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmezler. Ve her halde rabbın insanlara karşı mutlak bir fazıl sahıbidir ve lâkin onların ekserisi şükretmezler Ve şüphesiz ki Rabbın, insanlara karşı lütuf, iyilik ve ihsan sahibidir ; ne var ki onların çoğu şükretmezler. Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lutuf sâhibidir, fakat çokları şükretmezler. Ve şüphe yok ki, senin Rabbin nâsa karşı elbette kerem sahibidir. Fakat onların ekserisi şükretmezler. 19 / 382
27-Neml Suresi

74.Ayet
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ -74 Şüphesiz senin Rabbin, onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka bilir. Halbuki sîneleri ne gizliyor ve ne i´lân ediyorlar rabbın her halde hepsini biliyor Hem gerçekten Rabbın, onların göğüslerinde neleri gizlediklerini ve neleri açığa vurduklarını elbette bilir. Ve Rabbin elbette onların göğüslerinin gizlediğini de, açığa vurduklarını da bilir. Ve şüphe yok ki, senin Rabbin onların sinelerinin neyi sakladığını ve neyi ilan ettiklerini elbette bilir. 19 / 382
27-Neml Suresi

75.Ayet
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ -75 Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın. Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki o açık ve açıklayıcı kitapta (yazılı) olmasın. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitapta olmasın. Ve gökte ve yerde bir gaib (bir gizlenmiş şey) yoktur ki, illâ apaçık bir kitapta (yazılmış)dır. 19 / 382
27-Neml Suresi

76.Ayet
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ -76 Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor. Haberiniz olsun ki bu Kur´an Benî İsraîle ihtilâf edip durdukları şeylerin ekserisini anlatır Şüpheniz olmasın ki, bu Kur´ân, İsrail oğulları´na, hakkında ihtilâf ettikleri şeylerin pek çoğunu (yer yer, bölüm bölüm) anlatır. Bu Kur´an, İsrâil oğullarına, kendilerinin ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu anlatmaktadır. Muhakkak ki bu Kur´an, İsrailoğullarına karşı kendisinde ihtilâf eder oldukları şeylerin ekserisini anlatır. 19 / 382
27-Neml Suresi

77.Ayet
وَإِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ -77 Şüphesiz o, elbette mü’minler için bir hidayet ve bir rahmettir. Ve hakıkat o doğruyu gösterir kat´î bir hidayet ve mü´minler için mahzı rahmettir Hem Kur´ân, şüphesiz ki imân edenlere doğru yolu gösterendir ve katıksız bir rahmettir. Ve elbette o, mü´minlere bir yol gösterici ve rahmettir. Ve şüphe yok ki, o (Kur´an) mü´minler için elbette bir hidâyettir ve bir rahmettir. 19 / 383
27-Neml Suresi

78.Ayet
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ -78 Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla bilendir. Elbette rabbın hukmiyle beyinlerinde kazasını infaz buyuracaktır ve azîzdir o alîmdir Rabbın elbette onlar arasında kendi hükmünü verecektir ve O, çok üstündür, cok güçlüdür ve (her şeyi) bilendir. Şüphesiz, Rabbin onlar arasında hükmünü verecektir. O, azizdir, hakkiyle bilendir. Muhakkak ki, Rabbin onların arasında adâletiyle hükmedecektir. Ve o, her şeye kâdirdir, her şeyi kemaliyle bilendir. 19 / 383
27-Neml Suresi

79.Ayet
فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۖ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ -79 Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun. O halde Allaha i´timad et sen şübhesiz açık bir hakk üzerindesin Artık Allah´a güvenip dayan. Çünkü sen mutlaka apaçık hakk üzeresin. Allah´a tevekkül et, çünkü sen apaçık gerçek üzerindesin. Artık Allah´a tevekkül et. Şüphe yok ki, sen apaçık bir hak üzere bulunmaktasın. 19 / 383
27-Neml Suresi

80.Ayet
إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ -80 Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. Şübhesiz sen ölülere işittiremezsin, arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da da´veti işittiremezsin Şüphesiz ki sen ölülere işittiremezsin ; arkalarını dönüp gidecekleri vakit sağırlara da (Hakk´ın davetini) duyuramazsın. Sen ölülere duyuramazsın, arkalarını dönmüş kaçmakta olan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin. Şüphe yok ki, sen ölülere duyuramazsın ve arkalarına dönüp kaçan sağırlara da dâvetini işittiremezsin. 19 / 383
27-Neml Suresi

81.Ayet
وَمَا أَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ -81 Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin. Sen o körleri delâletlerinden hidayete erdirecek de değilsin sen ancak âyetlerimize iyman edeceklere işittirirsin de onlar müsliman olur selâmet bulurlar Ve sen körleri bulundukları sapıklıktan kurtarıp doğru yola eriştirici de değilsin. Sen ancak âyetlerimize inanan kimselere (Hakk´ın sesini) duyurabilirsin. İşte (Hakk´a) teslîm olup esenliğe erişenler bunlardır. Ve sen kör(ler)i içine düştükleri sapıklıklardan çıkarıp yola getiremezsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara duyurabilirsin ve onlar derhal müslüman olurlar. Ve sen o körleri sapıklıklarından hidâyete erdirici değilsin, sen ancak Bizim âyetlerimize inananlara işittirirsin, işte müslüman olanlar da onlardır. 19 / 383
27-Neml Suresi

82.Ayet
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ -82 (Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. Söylenen başlarına geleceği vakıt da onlar için Arzdan bir dâbbe çıkarırız, nâsın âyetlerimize yakîn ile inanmaz idiklerini kendilerine söyler Söylenen (tehdîd edildikleri şey) başlarına gelince, onlara yerden bir DÂBBE çıkarırız da, o, insanların âyetlerimize kesin kesin inanmadıklarını kendilerine bildirir. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dâbbe (canlı) çıkarırız; o, onlara insanların, âyetlerimize inanmadıklarını söyler. Söylenen söz, başlarına geldiği zaman, onlar için yerden bir dâbbe çıkarırız da Bizim âyetlerimize nâsın kat´i sûrette inanmaz olduklarını onlara söyler. 19 / 383
27-Neml Suresi

83.Ayet
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ -83 Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların (topluca hesap yerine) sevk edilecekleri günü hatırla. Ve her ümmetten âyetlerimizi tekzib eden kimselerden bir fevc yaparak mahşere sevkedebileceğimiz gün artık onlar hep inzıbat altında tevkıf olunurlar Ve o gün, her ümmetten, âyetlerimizi yalanlıyanları birer grup halinde toplayıp biraraya getireceğiz ; onları birarada tutup (sonra da Cehennem´e) sevkedeceğiz. O gün her ümmet içinde âyetlerimizi yalanlayanlardan bir cemâat toplarız. Onlar hep bir araya getirilip tutuklanarak (ilahi huzûra) sevk edilirler. Ve o gün ki, her ümmetten Bizim âyetlerimizi tekzîp eder olan kimselerden bir tâifeyi haşrederiz. Artık onlar tevkif edileceklerdir. 19 / 383
27-Neml Suresi

84.Ayet
حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -84 Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!” Nihayet geldikleri vakıt: siz benim âyetlerimi ılmen kavramadığınız halde tekzib mi ettiniz? Yoksa ne yapıyordunuz Sonunda (Mahşer alanına) geldiklerinde, (Allah onlara) «siz âyetlerimi anlayıp kavrayamazken onları yalan mı saydınız ? Yoksa neler yapıyordunuz?» der. (Divânına) Geldiklerinde (Allâh onlara) der: "Âyetlerimi anlamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yaptınız?" Nihâyet geldikleri vakit (Hak Teâlâ) buyurur ki: «Benim âyetlerimi ilmen ihata edemez olduğunuz halde onları tekzîp mi ettiniz. Yoksa sizin yapar olduğunuz şey ne idi?» 19 / 383
27-Neml Suresi

85.Ayet
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ -85 Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar. Buyurur ve haksızlık ettikleri cihetle aleyhlerinde söz, hakk olur (söylenen başlarına gelir) de artık nutukları tutulur İşledikleri zulümden dolayı söylenen söz (va´dedilen azâb) başlarına gelir de artık söz söyleyecek (güçleri) kalmaz. Zulmetmeleri yüzünden o (azâb) karar(ı) başlarına gelmiştir, artık konuşmazlar. Ve zulümleri sebebiyle o söylenen söz, üzerlerine vukû bulmuştur. Artık onlar söz söyleyemezler. 19 / 383
27-Neml Suresi

86.Ayet
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ -86 Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır. Görmediler mi biz içinde sükûn bulsunlar diye geceyi yaptık, göz açmak üzere de gündüzü. Elbette bunda iyman edecek bir kavm için âyetler var Görmediler mi ki biz gerçekten dinlensinler diye geceyi oluşturduk, gündüzü de aydınlık kıldık. Şüphesiz ki bunda imân eden bir millet için deliller ve belgeler vardır. Görmediler mi, biz geceyi, içinde istirahat etmeleri için yarattık, gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için âyetler vardır. Görmediler mi ki, Biz geceyi karanlık kıldık ki, onda rahat dursunlar ve gündüzü de gösterici (kıldık) şüphe yok ki, bunda imân edecek bir kavim için elbette alâmetler vardır. 19 / 383
27-Neml Suresi

87.Ayet
وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ ۚ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ -87 Sûr’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler. Hele Sûr üfürüleceği, üfürülüb de bütün Göklerdeki kimseler, Yerdeki kimseler, Allahın dilediği müstesnâ olmak üzere hepsi feza´ ile ürperdiği ve her biri ona hor, hakir geldikleri gün ne müdhiştir? Sûr´a üfürüleceği gün, —Allah´ın dilediği kimseler dışında— göktekiler de, yerdekiler de boyunlarını bükerek aşağılanmış bir halde gelecekler. Sûr´a üfleneceği gün, Allâh´ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunan kimselerin hepsi, korku içinde kalır (bayılır). Hepsi boyun bükerek O´na gelirler. O gün ki, sûra üfürülür. Artık göklerde olanlar da ve yerde olanlar da şiddetli bir korkuya tutulur. Allah´ın dilediği müstesna. Ve hepsi de ona zelilane bir halde gelirler. 19 / 383
27-Neml Suresi

88.Ayet
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ ۚ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ۚ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ -88 Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Bir de o dağları görür câmid sanırsın, halbuki onlar bulut geçer gibi geçer, her şey´i itkan eden Allahın sun´u, o şübhesiz habîrdir ne yapıyorsanız (Ey Peygamber ve ey inananlar !) Dağları yerinde durur görürsün, oysa onlar bulutların geçişi gibi geçmektedirler. Her şeyi sapasağlam yapan Allah´ın sanatıdır bu. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan haberlidir. Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir. (Bu,) Her şeyi gâyet iyi yapan Allâh´ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır. Ve dağları görürsün, onları yerlerinde sabit sanırsın, halbuki onlar bulutların geçişi gibi geçer gider. Her şeyi muhkem kılmış olan, Allah´ın sun´udur. Şüphe yok ki o, yapar olduklarınız şeyden haberdardır. 19 / 383
27-Neml Suresi

89.Ayet
مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ -89 Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler. Her kim hasene ile gelirse o vakıt ona ondan daha hayırlısı var ve onlar o günkü feza´dan emîn kalırlar Kim iyilikle gelirse, ona ondan daha hayırlısı var ve onlar, o gü nün müthiş korkusundan güven içindedirler. Kim iyilik getirirse ona, ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün korkudan uzak, güven içindedirler. Her kim hasene ile gelirse onun için bundan dolayı bir hayır vardır ve onlar o günde korkudan emin kimselerdir. 19 / 384
27-Neml Suresi

90.Ayet
وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -90 Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.) Her kim de fenalıkla gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür, başka değil sırf yaptığınız amellerin cezası Kim de kötülük getirirse, yüzükoyun ateşe atılırlar. Sizler yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılacaksınız ?. Ve kim kötülük getirirse onların da yüzleri cehenneme yıkılır: "Yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezâlandırılıyorsunuz?" (denilir). Ve her kim seyyie ile gelirse artık onların yüzleri ateşte sürtülür. Siz başka değil, ancak işlemiş olduğunuz şey ile cezalanacaksınızdır. 19 / 384
27-Neml Suresi

91.Ayet
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ -91 (91-92) De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” Ben sâde emrolundum ki şu beldenin şanına hurmet veren, her şey de kendisinin olan rabbına ıbadet edeyim, hem emrolundum ki halîs müslimînden olayım Ben ancak hürmete lâyık gördüğü bu şehrin (Mekke´nin) Rabbına ibâdetle emrolundum. Her şey O´na aittir ve ben Müslümanlardan olmakla, Kur´ân okumakla da emrolundum. Artık kim doğru yolu bulup seçerse, o ancak kendi lehine bulmuş olur; kim de sapıtırsa, de ki: Ben ancak (kötü ve tehlikeli sonucu haber veren) uyarıcılardanım. (De ki): "Ben sadece bu kentin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. O, burayı saygıdeğer kıldı ve her şey O´nundur. Ve bana müslümanlardan olmam emredildi." (De ki:) «Ben muhakkak emrolundum ki bu beldenin Rabbine ibadet edeyim ki, buna bir hürmet vermiştir ve her şey O´nun içindir ve emrolundum ki, müslümanlardan olayım.» 19 / 384
27-Neml Suresi

92.Ayet
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنْذِرِينَ -92 (91-92) De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” Ve Kur´an okuyayım, bunun üzerine her kim hidayeti kabul ederse sırf kendi lehine eder, kim de sapa giderse de ki: ben sâde tehlükeyi haber verenlerdenim Ben ancak hürmete lâyık gördüğü bu şehrin (Mekke´nin) Rabbına ibâdetle emrolundum. Her şey O´na aittir ve ben Müslümanlardan olmakla, Kur´ân okumakla da emrolundum. Artık kim doğru yolu bulup seçerse, o ancak kendi lehine bulmuş olur; kim de sapıtırsa, de ki: Ben ancak (kötü ve tehlikeli sonucu haber veren) uyarıcılardanım. "Ve Kur´ân okumam (emredildi)." "İmdi kim yola gelirse kendi yararına yola gelmiş olur ve kim saparsa, de ki: "Ben ancak uyarıcılardanım." «Ve emrolundum ki, Kur´an´ı tilâvet edeyim. İmdi her kim hidâyete ererse kendisi için hidâyete ermiş olur ve kim de dalâlete düşerse artık de ki: «Ben ancak azab-ı ilâhiyi haber verenlerdenim.» 19 / 384
27-Neml Suresi

93.Ayet
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ -93 De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” Ve de ki: hamdolsun Allaha: o size âyetlerini gösterecek de onları tanıyacaksınız ve rabbın ne yapacağınızdan gafil değil Ve de ki: Hamd olsun O Allah´a ki size âyetlerini gösterecek de onları bilip anlayacaksınız. Hem Rabbim yapageldiklerinizden habersiz değildir. Ve de ki: "Allah´a hamdolsun, O size âyetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız." Rabbin, yaptıklarınızdan gâfil değildir. Ve de ki: «Allah´a hamd olsun. O size âyetlerini gösterecektir. Artık onları bileceksinizdir». Ve Rabbin ne işleyeceğinizden gâfil değildir. 19 / 384
37-Saffat Suresi

144.Ayet
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ -144 (143-144) Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı. Her halde ba´solunacakları güne kadar onun karnında kalırdı (143-144) Eğer O,Tanrı´yı çokça tesbîh edenlerden olmasaydı, (insanların) dirilip kalkacağı güne kadar balığın karnında kalırdı. (İnsanların) Yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı. (143-144) Eğer o çokça tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki, onun karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı. 19 / 450
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014