KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
AYET MEALLERİ   SURE MEAL   SAYFA MEAL   CÜZ MEAL   SECDE AYETLERİ
KUR'AN-I KERİMİ 26. CÜZÜ AYET VE MEALLERİ SΙRASΙNA GÖRE SΙRALAMA
CÜZLER

1. CÜZ

2. CÜZ

3. CÜZ

4. CÜZ

5. CÜZ

6. CÜZ

7. CÜZ

8. CÜZ

9. CÜZ

10. CÜZ

11. CÜZ

12. CÜZ

13. CÜZ

14. CÜZ

15. CÜZ

16. CÜZ

17. CÜZ

18. CÜZ

19. CÜZ

20. CÜZ

21. CÜZ

22. CÜZ

23. CÜZ

24. CÜZ

25. CÜZ

26. CÜZ

27. CÜZ

28. CÜZ

29. CÜZ

30. CÜZ

SURE
AYET NO
ARAPÇA DİYANET VAKFI ELMALILI HAMDI CELAL YILDIRIM  SULEYMAN ATES O NASUHI BILMEN CÜZ
SAYFA
46-Ahkaf Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ حم -1 Hâ Mîm. Hâ mîm. Hâ - Mîm. Hâ mim. Hâ, Mim. 26 / 501
46-Ahkaf Suresi

2.Ayet
تَنْزِيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ -2 Kitab’ın indirilişi, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır. Bu kitabın ceste ceste indirilmesi azîz, hakîm Allahdandır Kitab´ın indirilmesi, O çok üstün, çok güçlü hikmet sahibi Allah´tandır. Kitabın indirilişi aziz, hakim olan Allâh tarafındandır. Bu kitabın indirilmesi, o azîz, hakîm olan Allah´tandır. 26 / 501
46-Ahkaf Suresi

3.Ayet
مَا خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى ۚ وَالَّذِينَ كَفَرُوا عَمَّا أُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ -3 Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler ise, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler. Biz o Gökleri ve Yeri ancak hakk ile ve müsemmâ bir ecel ile yarattık, küfredenler ise inzar edildikleri şeylerden alındırmıyorlar Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri ancak hakk ile ve belli bir süreye kadar yarattık. İnkâr edenlere gelince: Uyarıldıkları şeylerden yüzçevirirler. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları (boş yere değil), ancak gerçek ile ve belli bir süreye göre yarattık. İnkâr edenler, uyarıldıkları şeyden yüz çevirmektedirler. O gökleri ve yeri ve o ikisinin arasındakileri yaratmadık, ancak hak ile ve bir tayin edilmiş müddetle (yarattık). Kâfir olanlar ise korkutulmuş oldukları şeyden yüz çeviricilerdir. 26 / 501
46-Ahkaf Suresi

4.Ayet
قُلْ أَرَأَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ ۖ ائْتُونِي بِكِتَابٍ مِنْ قَبْلِ هَٰذَا أَوْ أَثَارَةٍ مِنْ عِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -4 De ki: “Allah’ı bırakıp da taptıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünden neyi yaratmışlardır? Yoksa göklerin yaratılışında onların bir ortaklığı mı var? Eğer doğru söyleyenler iseniz bundan önceki bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı olsun getirin bana!” De ki: şimdi baksanız a şu sizin Allahın berîsinden yalvarıb durduklarınıza, gösterin bana onlar Arzdan hangi cüz´ü yaratmışlar, yoksa onların Göklerde mi bir ortaklıkları var? Haydin bana bundan evvel bir kitab yâhud ılimden bir eser getirin eğer sadıksanız De ki: Baksanıza, Allah´ı bırakıp yalvararak taptıklarınızın yeryüzünde neler yarattığını bana gösterir misiniz ? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var ? Eğer doğrulardan iseniz bundan önce (size verilmiş) bir kitab bana getirin veya ilimden bir eser ortaya koyun. De ki: "Allah´tan başka yalvardıklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, onlar yerden neyi yarattılar? Yoksa gökler(in yaratılışın)da onların bir ortaklığı mı var? Eğer doğru iseniz bundan önce (inmiş olan) bir Kitâp, yahut bir bilgi kalıntısı getirin." De ki: «Bana haber veriniz! Allah´tan başka tapar olduklarınızı bana gösteriniz, yerden neleri yaratıvermişlerdir. Yoksa onlar için göklerde bir ortaklık var mıdır? Bana bundan evvelki bir kitabı veya ilimden bir eseri getiriniz eğer siz sâdık kimseler oldu iseniz.» 26 / 501
46-Ahkaf Suresi

5.Ayet
وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُو مِنْ دُونِ اللَّهِ مَنْ لَا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ -5 Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler. Hem o kimseden daha şaşkın kim olabilir ki Allahı bırakır da kendisine Kıyamete kadar cevab veremiyecek kimselere duâ eder onlar ise onların duâlarından gafildirler Allah´ı bırakıp Kıyâmet´e kadar kendisine cevap veremiyecek ve onların yaptıkları duâ ve yalvarıdan habersiz bulunan şeylere tapandan daha sapık, daha şaşkın kim vardır? Allâh´ı bırakıp da kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvardıklarından habersizdirler. Ve daha sapık kimdir o kimseden ki, Allah´a ibadeti bırakıp da Kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremiyecek olan putlara yalvarır (ibadet eder). Halbuki onlar, bunların yalvarmalarından gafillerdir. 26 / 501
46-Ahkaf Suresi

6.Ayet
وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ -6 İnsanlar (kıyamet günü) toplandığında, o taptıkları kendilerine düşman oluverir, onların ibâdetlerini de inkâr ederler. Nâs toplanıp haşrolunduğu vakıt da onlara düşman olurlar ve ıbâdetlerini inkâr ederler (Kıyamet günü) insanlar sürülüp Mahşer´de biraraya getirildiğinde, (tapındıkları putlar) onlara düşman kesilirler ve kendilerine tapındıklarını inkâr ederler. İnsanlar (Yüce Divâna) toplandıkları gün, (taptıkları tanrılar) onlara düşman olurlar ve onların, kendilerine tapmalarını tanımazlar. Ve nâs (mahşerde) toplandıkları zaman (putlar) onlar için düşmanlar olmuş olurlar. Ve onların ibadetlerini inkâr ediciler olmuşlardır. 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

7.Ayet
وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ -7 Âyetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine geldiğinde Hak (kitap Kur’an) için, düşünmeden “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler. Karşılarında âyetlerimiz açık açık, parlak parlak okunurken de o küfredenler dediler ki hakka, kendilerine geldiği zaman: bu parlak bir sihir Onlara âyetlerimiz açık-seçik okunduğu zaman, küfre saplanıp kalanlar, kendilerine gelen hakk için, «bu açık bir sihirdir» derler. Onlara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman kendilerine gelen hakkı inkâr edenler: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler. Ve onlara karşı açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman kendilerine geldiği vakit hakkı inkâr edenler dedi ki: «İşte bu bir apaçık sihirdir.» 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

8.Ayet
أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ ۖ قُلْ إِنِ افْتَرَيْتُهُ فَلَا تَمْلِكُونَ لِي مِنَ اللَّهِ شَيْئًا ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِ ۖ كَفَىٰ بِهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ ۖ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ -8 Yoksa, “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah’tan gelecek olana (cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız. O, sizin, hakkında (düşüncesizce) yaygara kopardığınız şeyi daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” Yok, iftirâ etti mi diyorlar? De ki: ben onu iftirâ ettimse siz beni Allahdan kurtaracak hiçbir şey´e mâlik olamazsınız ve o sizin neye yaygara edip durduğunuzu pek âlâ bilir, ona benimle aranızda şâhid o yeter, hem de gafûr, rahîm o. Yoksa onlar, Kur´ân´ı O (Muhammed) uydurdu mu diyorlar?! De ki: Eğer onu uydurdumsa, o takdirde siz beni Allah´tan (O´nun vereceği azâb´dan) kurtaracak hiçbir şeye sahip değilsinizdir. Ve O, Kur´ân hakkında kopardığınız yaygara ve sergilediğiniz taşkınlığı çok iyi bilir. Benimle sizin aramızda şâhid olarak Allah yeter. O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah´tan gelecek cezâya karşı sizin bana hiçbir yararınız olmaz. O, sizin yaptığınız taşkınlığı daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda O´nun şâhid olması yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir. Yoksa, «İftira etti,» mi diyorlar? De ki: «Eğer onu ben iftira ettim ise benim için Allah´tan hiçbir şeye mâlik olamazsınız. O sizin neye daldığınızı pek iyi bilendir. O benimle sizin aranızda şâhit olmaya kafidir. Ve O gafûrdur, rahîmdir.» 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

9.Ayet
قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ ۖ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ -9 De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” De ki: ben Peygamberler içinden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum, yalnız bana gönderilen vahye ittiba´ ediyorum, ben başka değil, açık bir nezîrim De ki: Ben, gönderilen peygamberlerin ilki değilim ; bana ve size neler yapılacağını da bilmiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyarım ve ben ancak açık bir uyarıcıyım. De ki: "Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim." De ki: «Ben peygamberlerden ilk evvel olan değilim ve ne bana ve ne de sizlere ne yapılacağını bilmem. Ben başka değil ancak bana vahyolunana tâbi olurum ve ben apaçık bir korkutucudan başka değilim.» 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

10.Ayet
قُلْ أَرَأَيْتُمْ إِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَكَفَرْتُمْ بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَىٰ مِثْلِهِ فَآمَنَ وَاسْتَكْبَرْتُمْ ۖ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ -10 De ki: “Ne dersiniz? Şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini (Tevrat’ta görerek) şahitlik edip inandığı hâlde, siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız?). Şüphesiz Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.” De ki: şuna vicdanınızda bir re´y edindiniz mi? Eğer bu, Allah tarafından da siz ona küfrettinizse ve Benî İsraîlden bir şâhid onun misline şehadet edip iyman getirdi de siz kibretmek istedinizse? Şübhe yok ki Allah zâlimleri doğru yola çıkarmaz Söyleseniz a, eğer bu (Kur´ân), Allah katından ise, siz de bunu inkâr etmiş olursanız, İsrail oğulları´ndan bir adam da bunun benzerine (dayanarak) şehadette bulunup imân ederse ve siz büyüklük taslayıp kabul etmezseniz, (kendinize büyük bir haksızlık etmiş olmaz mısınız ?). Şüphesiz ki Allah, zâlim bir milleti doğru yola çıkarmaz. De ki: "Hiç düşündünüz mü: Eğer bu (Kur´ân) Allâh katından olduğu halde siz onu tanımamışsanız; İsrâil oğullarından bir şâhid de bunun benzerini (Tevrât´ta) görüp inandığı halde siz (inanmağa) tenezzül etmemişseniz (durumunuz nice olur)? Allâh, zâlim bir toplumu doğru yola iletmez. De ki: «Bana haber veriniz! Eğer (Kur´an) Allah tarafından olup da siz onu inkâr eyledinizse ve İsrâiloğullarından bir şahit de onun misli üzerine şehâdette bulundu ve hemen imân etti de siz böbürlendi iseniz (zalimlerden olmaz mısınız?) Şüphe yok ki, Allah zalimler olan kavmi doğru bir yola muvaffak kılmaz.» 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

11.Ayet
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَا سَبَقُونَا إِلَيْهِ ۚ وَإِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِهِ فَسَيَقُولُونَ هَٰذَا إِفْكٌ قَدِيمٌ -11 İnkâr edenler, inananlar için, “Eğer o Kur’an iyi bir şey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi” dediler. Onunla doğru yolu bulamadıkları için; “Bu eski bir uydurmadır” diyecekler. Bir de küfredenler, iyman edenler hakkında dediler ki: eğer o bir hayr olsa idi bizden evvel ona koşmazlardı, bununla muvaffak olamayınca da şöyle diyecekler: bu eski bir yalan İnkâr edenler, imân edenlerle ilgili olarak derler ki: «Eğer İslâm, bir iyilik olsaydı, elbette onlar bizim önümüze geçemezlerdi.» Kur´ân ile doğru yolu bulmayı düşünmedikleri için de, «bu çok eski bir uydurmadır !» derler. İnkâr edenler, inananlar için "(Muhammed´in getirdiği) iyi bir şey olsaydı (şu zavallı kişiler) ona inanmada bizi geçemezlerdi, (biz onlardan önce inanırdık)" dediler. Onlar, onun gösterdiği doğru yola eremediklerinden: "Bu eski bir yalandır," diyeceklerdir. Ve kâfir olanlar, imân edenler için dedi ki: «Eğer bir hayır olsa idi bu hususta bizden öne bizi geçemezlerdi.» Ve onlar bununla (Kur´an ile) hidâyete eremedikleri vakit de hemen diyeceklerdir ki: «İşte bu, eski bir iftiradır.» 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

12.Ayet
وَمِنْ قَبْلِهِ كِتَابُ مُوسَىٰ إِمَامًا وَرَحْمَةً ۚ وَهَٰذَا كِتَابٌ مُصَدِّقٌ لِسَانًا عَرَبِيًّا لِيُنْذِرَ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَبُشْرَىٰ لِلْمُحْسِنِينَ -12 Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsâ’nın kitabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır. Onun önünden Musânın kitabı var; bir imam ve rahmet, bu da tasdıklayıcı bir kitab, Arabca dilli, zulm edenleri inzar için ve muhsinlere müjde Bundan önce Musa´nın kitabı, yol gösteren bir rahmet idi. Bu (Kur´ân) ise onu doğrular, Arap diliyledir, zulmedenleri uyarmak, iyiliği, güzelliği, yararlılığı huy edinenleri müjdelemek için (indirilmiştir). Ondan önce de önder ve rahmet olarak Mûsâ´nın Kitabı vardır. Bu da (şirk ile) kendilerine yazık edenleri uyarmak, güzel davrananları müjdelemek için Arap diliyle indirilmiş (kendinden önceki Kitabı) doğrulayan Kitaptır. Ve ondan evvel de Mûsa´nın bir rehber ve bir rahmet olan kitabı var idi. Ve işte bu da bir kitaptır, tasdik edicidir. Arapça bir lisan ile (gönderilmiştir) zulmedenleri korkutmak için, muhsin olanlara da bir müjdedir. 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

13.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ -13 “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Rabbımız Allah deyip de sonra doğru gidenler, her halde onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun olmıyacaklardır Onlar ki, Rabbimiz Allah´tır dediler, sonra da dosdoğru oldular, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir de. "Rabbimiz Allah´tır" deyip sonra doğru olanlar, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Şüphe yok, o kimseler ki, «Rabbimiz Allah´tır,» dediler. Sonra istikâmette bulundular. Onların üzerine bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

14.Ayet
أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ -14 Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır. Onlar Eshabı Cennettir, işledikleri amellere mükâfâten orada ebedî kalacaklardır İşte bunlar Cennet ehlidirler, yapageldiklerine karşılık orada ebedîdirler. Onlar cennet halkıdır, yaptıklarına karşılık orada ebedi kalacaklardır. İşte onlar cennet sahipleridir. İşler olmuş oldukları şeylere bir mükâfaat olmak üzere orada ebedîyyen kalıcılardır. 26 / 502
46-Ahkaf Suresi

15.Ayet
وَوَصَّيْنَا الْإِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ إِحْسَانًا ۖ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ كُرْهًا وَوَضَعَتْهُ كُرْهًا ۖ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلَاثُونَ شَهْرًا ۚ حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي ۖ إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ -15 Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” Hem biz o insana vâliydeyni hakkında ihsan tavsiye ettik, anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle vaz´etti, hamliyle süd kesimi de otuz ay, nihâyet kemaline irdiği ve kırk yaşına girdiği zaman «yarab! dedi: beni öyle sevk et ki bana ve anama babama in´am buyurduğun ni´metine şükredeyim ve razıy olacağın salih bir amel işliyeyim, zürriyyetim hakkında da benim için ıslâh nasîb eyle, çünkü ben tevbe ile cidden sana yüz tuttum ve ben gerçek müslimanlardanım Biz, insana, ana-babasına iyilik edip güzel davranmasını tavsiye ettik. Anası onu güçlük ve sıkıntıyla taşıdı; güçlük ve sıkıntıyla doğurdu. Rahimde taşınması ve sütten kesilmesi (süresi) otuz aydır. Nihayet güç bulup şahsiyetini kazanınca ve kırk yaşına erişince, «Ey Rabbim!» dedi, «bana ve ana-babama verdiğin nîmete karşı şükretmemi, razı olacağın iyi-yararlı amelde bulunmamı ilham eyle. Soyum hakkında da benim için iyilik, dine bağlılık sağla... Şüphesiz ki ben, sana yönelip tevbe ettim ve ben gerçekten (sana) teslimiyet gösterenlerdenim.» Biz insana, ana babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. (Ana karnında) Taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürdü. Nihâyet (insan) güçlü çağına erip kırk yaşına varınca: "Ya Rabbi dedi, beni, bana ve anama, babama verdiğin ni´mete şükretmeğe, râzı olacağın yararlı işler yapmağa sevk eyle. Benim için zürriyetim içinde de salâhı devam ettir (benden gelecek olanları da iyi insanlar yap). Ben sana yüz tuttum ve ben (sana) teslim olanlardanım." Ve Biz insana anasına ve babasına iyilik etmeyi tavsiye ettik. Onu anası zahmetle yüklendi ve onu zahmetle doğurdu, bu yüklenilmesi ve sütten kesilmesi (müddeti) ise otuz aydır. Nihâyet reşit olacağı zamana erip kırk seneye baliğ olunca dedi ki: «Ya Rabbi! Beni muvaffak kıl, bana ve anam ile babama in´am etmiş olduğun nîmetine şükredeyim ve razı olacağın bir sâlih amelde bulunayım ve zürriyetim hakkında da benim için salah nasip buyur. Şüphe yok ki, ben sana (günahlarımdan) tevbe ettim ve muhakkak ki ben müslümanlardanım.» 26 / 503
46-Ahkaf Suresi

16.Ayet
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّئَاتِهِمْ فِي أَصْحَابِ الْجَنَّةِ ۖ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذِي كَانُوا يُوعَدُونَ -16 İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir. İşte bunlar Eshabı Cennet içinde o mumtazlardır ki kendilerinden yaptıkları amellerin en güzelini kabullanacağız ve günahlarından geçeceğiz, bu şaşmaz doğru va´d iledir ki va´d olunmakta bulunuyorlar İşte bunların yapageldiklerinin en güzelini kabul eder; işledikleri kötülüklerinden vazgeçeriz (cezalandırmayız). Bunlar Cennet ehli arasındadırlar. Bu, va´dolundukları doğru sözdür (ki mutlaka yerini bulacaktır). Onlar öyle kişilerdir ki, yaptıklarının en iyisini onlardan kabul ederiz ve onların kötülüklerinden geçeriz, cennet halkı arasındadırlar. Bu, (dünyâda) kendilerine söylenen doğru söz(ün gerçekleşmesi)dir. İşte onlar, o kimselerdir ki, onlardan işlediklerinin en güzelini kabul ederiz ve onların günahlarından geçeriz, cennet ashâbı arasındadırlar. (Bu) Bir sâdık vaad iledir ki, onlar vaadolunmuş bulunmaktadırlar. 26 / 503
46-Ahkaf Suresi

17.Ayet
وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَكُمَا أَتَعِدَانِنِي أَنْ أُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْلِي وَهُمَا يَسْتَغِيثَانِ اللَّهَ وَيْلَكَ آمِنْ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ -17 Anne ve babasına, “Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?” diyen kimseye, onlar Allah’a sığınarak, “Yazıklar olsun sana! İman et, Allah’ın va’di gerçektir” diyorlar, o da, “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu. Şöylesi ise ki: «anasına babasına of size, dedi: bana çıkarılacağımı mı va´dediyorsunuz? Halbuki benden evvel nice karnlar geçmiş; ikisi de Allaha el´eman çekerek yazık sana, iymana gel, her halde Allahın va´di haktır diyorlar da o yine diyor ki: bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değildir O kimse ki, ana-babasına «üf be ikinize I Benden önce nice nice kuşaklar gelip geçtiği halde siz beni tekrar dirilip topraktan çıkarılacağımla mı tehdîd ediyorsunuz ?» derken, ana-babası Allah´a sığınıp O´nun yardımını dileyerek ona : «Yazıklar olsun sana I İmân et.. Şüphesiz ki, Allah´ın verdiği söz hakktır,» derler. O da : «Bu (Kur´ân veya sizin anlattıklarınız), eskilerin masallarından başka bir şey değildir,» diye cevap verir. Fakat o kimse ki anasına, babasına: "Öf size, benden önce nice nesiller gelip geçmiş, (kimse geri gelmemiş) iken siz benim (diriltilip) çıkarılacağımı mı bana va´dediyor (beni bununla mı tehdidediyor)sunuz?" dedi. Onlarsa Allah´a sığınarak: "Yazık sana, (etme, gel) inan; Allâh´ın sözü gerçektir" derken o: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." der. Ve o kimse ki, anasına babasına dedi ki: «Üf ikinize! Beni korkutuyor musunuz ki, ben çıkarılacağım? Halbuki, benden evvel nice nesiller gelip geçmiştir.» Anası ile babası ise Allah´tan medet istiyor: «Yazık sana! İmân et, şüphe yok ki, Allah´ın vaadi haktır (diyorlardı).» Oğulları ise hemen diyordu ki, «Bu (dediğiniz), evvelkilerin efsanelerinden başka değildir.» 26 / 503
46-Ahkaf Suresi

18.Ayet
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ -18 İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. Şüphesiz onlar ziyana uğrayanlardır. İşte bunlar İns-ü Cinden önlerinde geçen ümmetler içinde üzerlerine söz hakk olmuş olan kimselerdir, çünkü bunlar hep husrana mahkûm olmuşlardır İşte bunlar kendilerinden önce cinlerden ve, insanlardan gelip geçen ümmetler hakkında (azâb va´di ve hükmü) gerçekleşen kimselerdir. Şüphesiz ki bunlar hüsran içinde kalanlardır. İşte onlar da kendilerine (azâb) söz(ü) gerekli olmuş kimselerdir. Kendilerinden önce geçen cin ve insan toplulukları arasında (azâbın içinde) bulunacaklardır. Gerçekten onlar, ziyana uğrayanlardır. (18-19) İşte bunlar izi kendilerinden önce gelip geçen cin ve insten ümmetler arasında bulunan kimselerdir ki, üzerlerine söz hak olmuştur. Muhakkak ki onlar hüsrâna uğramış oldular. Ve herkes için yapmış olduklarından (dolayı) dereceler vardır ve onlara amellerini tamamen ödemek için ve onlar zulmolunmazlar. 26 / 503
46-Ahkaf Suresi

19.Ayet
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُوا ۖ وَلِيُوَفِّيَهُمْ أَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ -19 Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz. Her biri için de yaptıkları amellerden dereceler vardır, bu da hiç hakları yenmiyerek bütün amellerini kendilerine temamen ödemek içindir Herkes için yaptıkları işlere göre dereceler vardır. Bu da Allah´ın onların amellerinin karşılığını noksansız vermesi içindir ve onlar haksızlığa uğramazlar. Her birinin (inananların ve inanmayanların) yaptıkları işlerden dereceleri vardır. Allâh, onlara yaptıklarının karşılığını tam verir; kendilerine hiç haksızlık edilmez. (18-19) İşte bunlar izi kendilerinden önce gelip geçen cin ve insten ümmetler arasında bulunan kimselerdir ki, üzerlerine söz hak olmuştur. Muhakkak ki onlar hüsrâna uğramış oldular. Ve herkes için yapmış olduklarından (dolayı) dereceler vardır ve onlara amellerini tamamen ödemek için ve onlar zulmolunmazlar. 26 / 503
46-Ahkaf Suresi

20.Ayet
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ -20 İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” Ve küfredenler ateşe arzolunacağı gün şöyle denir: siz bütün tayyibâtınızı (lezaizinizi) Dünya hayatınızda giderdiniz ve onlarla zevkyab oldunuz, alacağınızı aldınız, artık bu gün hakaret azâbiyle cezalanacaksınız çünkü Yer yüzünde haksızlıkla kibir taslıyordunuz ve çünkü dînden çıkıp fasıklık ediyordunuz İnkâr edenler, getirilip ateşe sunulacakları gün, kendilerine; «En güzel, en iyi şeylerinizi Dünya hayatında harcayıp tükettiniz ; onlarla yararlanıp keyif sürdünüz. Artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladığınıza ve dinî kuralları aşıp ahlâk dışı davranışlarda bulunduğunuza karşılık horlayıcı, aşağılayıcı azâb ile cezalanacaksınız. İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün, (kendilerine denir ki): "Dünyâ hayâtınızda bütün güzel şeylerinizi zayi ettiniz; (orada) bunlarla sefâ sürüp bunları tükettiniz (burası için hiçbir şey bırakmadınız). Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan ötürü bugün, alçaltıcı bir azâb ile cezâlandırılacaksınız." Ve o gün ki, kâfir olanlar, ateş üzerine arzolunurlar. (Onlara) Denilir ki: «Lezzetli şeylerinizi dünya hayatınızda giderdiniz ve onlar ile fâidelendiniz. Artık yeryüzünde haksız yere böbürlenmiş ve kendisiyle fıska düşmüş olduğunuz şeyden dolayı bugün ihanet azabıyla cezalandırılacaksınızdır.» 26 / 503
46-Ahkaf Suresi

21.Ayet
وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ -21 Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla. Hani Ahkâf’taki kavmini, “Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” diye uyarmıştı. Bir de Âd´ın kardeşini an, Ahkaf´ta kavmını inzar ettiği vaktı ki önünden ve ardından nice nezîrler de geçmiştir, Allahdan başka ma´bud tanımayın diye, çünkü ben size büyük bir günün azâbından korkuyorum. Âd´ın kardeşini (Hûd Peygamberi) an. Hani o Ahkaf´da milletini uyarmıştı. Gerçekten ondan önce de sonra da birçok uyarıcılar gelip geçmiştir. O, «Ancak Allah´a kulluk edip tapın. Şüphesiz ki size karşı büyük bir günün azabından korkarım» demişti. Âd´ın kardeşini (Hûd´u) an: Ahkâf´taki kavmini uyarmıştı. Onun önünden ve ardından nice uyarıcılar da gelip geçti (demişti ki): "Allah´tan başkasına kulluk etmeyin; ben sizin, büyük bir günün azâbına uğramanızdan korkuyorum." Ve Âd´ın kardeşini yâd et. O vakit ki, Ahkâf´daki kavmini korkutmuştu ve muhakkak ki, onun önünden ve ardından nice korkutucular da gelip geçmiştir. «Allah´tan başkasına ibadette bulunmayın, şüphe yok ki ben sizin hakkınızda pek büyük bir günün azabından korkarım» (demişti). 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

22.Ayet
قَالُوا أَجِئْتَنَا لِتَأْفِكَنَا عَنْ آلِهَتِنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -22 Onlar ise, “Sen bizi ilâhlarımızdan alıkoymak için mi geldin? Doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir” dediler. Sen, dediler: bizi ma´budlarımızdan çevirmek için mi geldin bize? Haydi getir! O bize va´d edib durduğun azâbı sadıklardan isen. Onlar da, «sen bizi tanrılarımızdan döndürmek için mi geldin ? Eğer doğrulardan isen, tehdîd edip durduğun azabı getir» dediler. Dediler: "Sen bizi tanrılarımızdan çevirmek için mi geldin? Doğrulardan isen bizi tehdit ettiğin şeyi bize getir." Dediler ki: «Sen bize geldin mi ki, bizi ilâhlarımızdan geri döndüresin? İmdi bize vaadettiğin şeyleri getiriver, eğer sen sâdıklardan oldu isen.» 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

23.Ayet
قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ -23 Hûd, “(Bu konudaki) bilgi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderileni tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum” dedi. Dedi: o ılim ancak Allah yanında, ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum ve lâkin sizi öyle bir kavım görüyorum ki cahillik ediyorsunuz O, «buna ait bilgi ancak Allah´ın yanındadır; ben, sadece benimle gönderilen şeyi size tebliğ ediyorum. Ne var ki, sizi cahillik edip duran bir millet olarak görüyorum,» dedi. Dedi: "(Azâbın ne zaman geleceğine dair) Bilgi, ancak Allâh katındadır. Ben, (tebliğ) görevlendirildiğim mesajı size duyuruyorum; fakat sizi câhillik eden bir kavim görüyorum." Dedi ki: «Şüphe yok, bilgi Allah indindedir. Ben size kendisiyle gönderilmiş olduğum şeyi tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi bir kavim görüyorum ki, cehalette bulunuyorsunuz.» 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

24.Ayet
فَلَمَّا رَأَوْهُ عَارِضًا مُسْتَقْبِلَ أَوْدِيَتِهِمْ قَالُوا هَٰذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا ۚ بَلْ هُوَ مَا اسْتَعْجَلْتُمْ بِهِ ۖ رِيحٌ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٌ -24 O azabı vadilerine doğru yayılan bir bulut olarak gördüklerinde, “Bu, bize yağmur getiren bir buluttur” dediler. Hûd, “Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde elem dolu azabın bulunduğu bir rüzgârdır” dedi. Derken vaktâ ki onu vadîlerine karşı gelen bir bulut halinde gördüler, bu, dediler: bir ârız (ufukta beliren bir bulut) bize yağmur yağdıracak, hayır, o sizin acele istediğiniz şey: bir rüzgâr ki onda çok acıklı bir azâb var Onlar, vadilerine doğru enine yayılıp gelen bir bulut görünce, «bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur,» dediler. O, «hayır, o sizin acele istediğiniz şeydir; içinde elem verici azabı taşıyan bir rüzgârdır; Nihâyet azâbın (ufukta) geniş bir bulut halinde vâdilerine doğru geldiğini görünce: "Bu, bize yağmur yağdıracak bir buluttur" dediler. Hayır, o sizin acele gelmesini istediğiniz şey, içinde acı azâb bulunan bir rüzgârdır. Vaktâ ki, onu kendi derelerine karşı gelen bir bulut halinde gördüler. Dediler ki: «İşte bu, bize yağmur yağdırıcı bir buluttur.» «Hayır. O, kendisini alelacele istediğiniz şeydir, bir rüzgardır, onda bir acıklı azab vardır.» 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

25.Ayet
تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ -25 “O, Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız. Rabbının emriyle her şey´i tedmir eder, derken öyle oluverdiler ki meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu, işte öyle mücrim bir kavme biz böyle ceza veririz Rabbımın emriyle her şeyi yıkıp yerle bir eder,» dedi. Çok geçmeden meskenlerinin (kalıntılarından) başka bir şey görünmez oldu. İşte biz, suçlu günahkâr milletleri böyle cezalandırırız. Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Derken onlar o hale geldiler ki konutlarından başka bir şey görülmez oldu. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezâlandırırız. «Rabbisinin emriyle her şeyi helâk eder.» Artık sabahladılar, (bir halde ki) ikametgâhlarından başka bir şey görülemez oldu. İşte günahkarlar olan bir kavmi böylece cezalandırırız. 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

26.Ayet
وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِنْ مَكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ -26 Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı. Yemîn ile söylerim: doğrusu biz onlara öyle şeyler vermiş idik ki size o kuvvet ve mükneti vermemişizdir, hem kendileri için kulak ve gözler, gönüller yapmış idik ki ne kulakları, ne gözleri, ne gönülleri kendilerine bir faide vermedi, zira Allahın âyetlerini inkâr ediyorlardı, o istihza ettikleri şey de kendilerini kuşatıverdi And olsun ki, biz onları, sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiş, kendilerine kulaklar, gözler, gönüller vermiştik; fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri onlara bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah´ın âyetlerini bile bile inâdla inkâr ediyorlardı. Alaya alıp eğlendikleri şeyler onları kuşattı. Onlara size vermediğimiz servet ve kuvveti vermiştik, onlara kulaklar, gözler ve gönüller yaratmıştık. Fakat ne kulakları, ne gözleri ne de gönülleri kendilerine bir yarar sağladı. Zira (düşünüp ibret almıyorlar, tersine) bile bile Allâh´ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi. Andolsun ki, onları öyle bir şeyde temkin etmiş idik ki, sizi onda temkin etmiş olmadık ve onlar için kulak ve gözler ve kalbler vermiştik. Fakat onlara ne işitmeleri ve ne gözleri ve ne de kalbleri bir şeyden fâidebahş olmadı. Çünkü Allah´ın âyetlerini inkâr ediyorlardı ve onları kendisiyle istihzâ eder oldukları şey kuşatıverdi. 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

27.Ayet
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا مَا حَوْلَكُمْ مِنَ الْقُرَىٰ وَصَرَّفْنَا الْآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ -27 Andolsun, biz çevrenizdeki memleketleri de yok ettik. (Doğru yola) dönsünler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık. Celâlım hakkı için hakikaten etrafınızdaki memleketleri helâk etmişizdir, âyetleri tasrif de etmiştik, gerekti ki rücu´ edeler And olsun ki, çevrenizdeki kasabalardan birçoğunu yok ettik; dönerler diye âyetleri bir bir açıkladık. Andolsun, biz çevrenizdeki kentleri de yok ettik ve belki (küfürlerinden) dönerler diye âyetleri tekrar tekrar açıkladık. Celalim hakkı için etrafınızda beldelerden bulunanları helâk etmiştik ve âyetleri de beyan etmiştik, gerekti ki, geri dönüversinler. 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

28.Ayet
فَلَوْلَا نَصَرَهُمُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ قُرْبَانًا آلِهَةً ۖ بَلْ ضَلُّوا عَنْهُمْ ۚ وَذَٰلِكَ إِفْكُهُمْ وَمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ -28 Allah’ı bırakıp O’na yakınlık sağlamaları için edindikleri ilâhlar kendilerine yardım etseydi ya!? Aksine onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kayboldular. Bu, onların yalanı ve uydurmakta oldukları şeydir. O vakıt Allahın mâsivâsından yakınlık için ilâh ittihaz eyledikleri kimseler onları kurtarsalardı ya! Bil´âkis onlardan savuşub yittiler gittiler, ki işte onların sapıtmalarının ve uydurup durdukları iftirâlarının hasılı budur Allah´ı bırakıp da Allah´a yaklaşmak için edindikleri tanrılar onlara yardım etselerdi ya.. Hayır, bilâkis ortadan kaybolup uzaklaşırlar. Ve işte bu onların yalanlarıdır ve uydurup durdukları şeylerdir. Allah´tan başka, kendilerine (Allâh yanında) yakınlık sağlamak için tanrı edindikleri şeyler, kendilerine yardım etselerdi ya! Hayır, (tanrıları), onlardan kaybolup gittiler. İşte onların yalanları ve uydurmaları budur. Onlara Allah´tan gayrı kurbiyyet için tanrı ittihaz etmiş oldukları şeyler yardım etmeli değil mi idiler? Bilakis onlardan gaib oluverdiler ve bu da onların yalanlarının ve iftira eder oldukları şeyin (bir eseri)dir. 26 / 504
46-Ahkaf Suresi

29.Ayet
وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا ۖ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ -29 Hani Kur’an’ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, “Susun!” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. Bir de şu vaktı anlat ki: Cinlerden bir takımını Kur´an dinlemek üzere sana sevketmiştik, bu suretle vaktâ ki ona hâzır oldular, susun dinleyin dediler, sonra bitirildiği vakıt da döndüler, inzar etmek üzere kavımlarına gittiler Hani bir vakit cinlerden birkaç tanesini Kur´ân dinlemek üzere sana çevirip göndermiştik. O´nu dinlemeye hazır duruma gelince, birbirlerine, «susun dinleyin I» dediler. Dinleme işi yerine gelip sona erince birer uyarıcılar olarak kendi topluluklarına dönüp gittiler. Bir zaman, cinlerden bir topluluğu Kur´an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Ona geldiklerinde (birbirlerine): "Susun, (dinleyin)" dediler. (Okuma) Bitirilince de uyarıcılar olarak kavimlerine döndüler: Ve o zamanı da yâd et ki, cinlerden bir zümreyi Kur´an´ı dinlemeleri için sana göndermiştik. Vaktâ ki, ona hazır oldular, dediler ki: «Susun! (dinleyin).» Vaktâ ki, tilâveti nihâyet buldu, kendi kavimlerine korkutucular olarak dönüp gittiler. 26 / 505
46-Ahkaf Suresi

30.Ayet
قَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَىٰ طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ -30 Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.” Ey kavmımız! dediler: haberiniz olsun, bizler bir kitab dinledik, Musâdan sonra indirilmiş önündekini tasdık ediyor, hakka ve bir doğru yola hidâyet eyliyor Ey kavmimiz! dediler, şüpheniz olmasın ki biz, Musa´dan sonra İndirilen, önceki kitapları doğrulayan ve hakka götüren dosdoğru yola ileten bir kitap dinledik. "Ey kavmimiz, dediler, biz Mûsâ´dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola götüren bir Kitap dinledik." Dediler ki: «Ey kavmimiz! Muhakkak Biz bir kitap dinledik ki, kendisinden önce olanları tasdik edici olarak Mûsa´dan sonra nâzil olmuş, hakka ve dosdoğru bir yola rehberlik ediyor.» 26 / 505
46-Ahkaf Suresi

31.Ayet
يَا قَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ -31 “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu bir azaptan kurtarsın.” Ey kavmımız! Allahın da´vetcisine icâbet edin ve ona iyman getirin ki ba´zı günahlarınıza mağfiret buyursun ve sizi elîm bir azâbdan korusun Ey kavmimiz I Allah´ın dâvetçisine olumlu cevap verip uyun ve O´na imân edin ki Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem verici bir azâbdan korusun. "Ey kavmimiz, Allâh´ın da´vetçisine uyun ve O´na inanın ki (Allâh) günâhlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi, acı azâbdan korusun." «Ey bizim kavmimiz! Allah´ın dâvetçisine icabet edin ve O´na inanın, sizin için günahlarınızdan mağfirette bulunsun ve sizi elîm bir azabtan kurtarsın,» 26 / 505
46-Ahkaf Suresi

32.Ayet
وَمَنْ لَا يُجِبْ دَاعِيَ اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءُ ۚ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -32 Kim Allah’ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde Allah’ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah’tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. Ve her kim Allahın da´vetcisine icâbet eylemezse Arzda âciz bırakacak değildir ve ona onun berisinden sahib olacak veliyler de yoktur, öyleler açık bir dalâl içindedirler Kim Allah´ın dâvetçisine olumlu cevap vermez de O´na uymazsa (bilsin ki) o, yeryüzünde (Allah´ı) âciz bırakacak değildir ve onun için Allah´tan başka dostlar, sahip çıkanlar da yoktur. İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler. Kim Allâh´ın da´vetçisine uymazsa, yeryüzünde (başına inecek belâya) engel olamaz. Kendisinin O´ndan başka velileri de olmaz. Onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler. «Ve her kim Allah´ın dâvetçisine icabet etmezse, artık yerde aciz bırakıcı değildir ve onun için O´nun ötesinde yardımcılar da yoktur. Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.» 26 / 505
46-Ahkaf Suresi

33.Ayet
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ يَعْيَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَىٰ أَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتَىٰ ۚ بَلَىٰ إِنَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ -33 Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye gücünün yeteceğini görmediler mi? Evet şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. Ya görmediler de mi ki o Gökleri ve Yeri yaratmış ve onları yaratmakla yorulmamış olan Allah ölüleri diriltmeğe muhakkak kâdirdir, evet, hiç şübhe yok ki o her şey´e kadirdir. Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratan, onları yaratmaktan yorulmayan Allah, ölüleri de diriltmeye kudreti yeter. Evet, O´nun mutlaka her şeye kudreti kâfi gelir. Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allâh´ın, ölüleri diriltmeğe de kâdir olduğunu görmediler mi? Evet O, her şeye kâdirdir. Ya görmediler mi ki şüphe yok, gökleri ve yeri yaratmış ve onları yaratmış da yorulmamış olan Allah, ölüleri de diriltmeye kâdirdir. Evet. Şüphe yok ki o, her şey üzerine kâdirdir. 26 / 505
46-Ahkaf Suresi

34.Ayet
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَيْسَ هَٰذَا بِالْحَقِّ ۖ قَالُوا بَلَىٰ وَرَبِّنَا ۚ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ -34 İnkâr edenlere ateşe sunuldukları gün, “Bu gerçek değil miymiş?” denir. Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki gerçekmiş” derler. Allah, “Öyle ise inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı azabı tadın!” der. Ve o küfredenler ateşe arzolunacağı gün: nasıl bu hak değil mi imiş! diye, evet, rabbımız hakkı için diyecekler, buyuracak: «öyle ise haydin tadın azâbı, küfrede geldiğiniz için.» İnkarcılara, ateşe sunulacakları gün, «bu hakk değil miydi ?» diye sorulur. Onlar; «Evet, Rabbimiz hakkı için (öyledir)» diye cevap verirler. Allah da : «inkâr edip durmanıza karşılık azabı tadın !» buyurur. İnkâr edenler ateşe sunulacakları gün (Allâh onlara): "(Nasıl), Bu gerçek değil miymiş?" (der); "Evet Rabbimiz hakkı için (gerçekmiş)" derler. "Öyleyse inkâr etmenizden dolayı azâbı tadın" der. Ve o gün ki, kâfir olanlar, ateş üzerine arzolunurlar. (Onlara) Denilir ki: «Nasıl, bu hak değil mi imiş?» Onlar da: «Evet. Ve Rabbimiz hakkı için (diyeceklerdir).» Cenâb-ı Hak da, «Artık siz inkar eder olduğunuz şey sebebiyle azabı tadınız,» diyecektir. 26 / 505
46-Ahkaf Suresi

35.Ayet
فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُولُو الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْ ۚ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ ۚ بَلَاغٌ ۚ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ -35 (Ey Muhammed!) O hâlde, yüksek azim sahibi peygamberlerin sabretmesi gibi sabret. Onlar için acele etme. Onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki dünyada gündüzün bir anından başka kalmadıklarını sanırlar. Bu bir duyurudur. Ancak yoldan çıkmış olan topluluk helâk edilir. Binâenaleyh ülül´azim Peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında ivedi etme, sanki onlar o va´dolundukları acıyı görecekleri gün gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir; kâfî bir tebliğ, demek ki ihlâk edilecek başka değil, ancak taatten çıkmış fasıklar güruhudur (Ey Peygamber!) Peygamberlerden azim (yüksek irâde ve dayanma gücü) sahiplerinin sabrettiği gibi sabret. Onlara (inecek azabı) acele etme. Onlar, va´dolunduklan şeyi görecekleri gün sanki gündüzden bir saat kadar kalmış gibi olacaklar. Bu, yeterli bir tebliğdir! Allah yolundan çıkmış suçlu günahkâr bir milletten başkası mı yok edilir ? O halde sen de, azim (ve irâde) sâhibi elçilerin sabrettikleri gibi sabret. O (nankör)ler için acele etme. Onlar, tehdidedildikleri azâbı gördükleri gün, sanki gündüzün sadece bir sâ´ati kadar yaşamış gibi olurlar. (Bu) Bir duyurudur. Yoldan çıkmış topluluktan başkası mı helâk edilecektir? Artık sabret, resûllerden azim sahiplerinin sabrettiği gibi ve onlar için isti´cal etme. Sanki onlar vaadolunduklarını görecekleri gün, gündüzden bir saatten başka durmamışlar gibi olacaklardır. (Bu) Bir tebliğdir, fâsıklar olan kavimden başkası, helâke uğratılacak mıdır? (Elbette uğratılmayacaktır). 26 / 505
47-Muhammed Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ أَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ -1 İnkâr edenler ve Allah yolundan alıkoyanlar var ya; işte, Allah onların bütün amellerini boşa çıkarmıştır. Onlar ki küfretmekte ve Allah yolundan yüz çevirmektedirler, Allah amellerini boşa gidermektedir Onlar ki inkâra saptılar ve Allah yolundan çevirip alıkoydular, Allah onların işlerini boşa çıkarır. Allâh, inkâr edip kendisinin yoluna engel olanların işlerini boşa çıkarmıştır. O kimseler ki, kâfir oldular ve Allah´ın yolundan men´e çalıştılar (Allah) onların amellerini iptâl etmiştir. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

2.Ayet
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَآمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلَىٰ مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ ۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَأَصْلَحَ بَالَهُمْ -2 İnanıp salih ameller işleyenlerin ve Muhammed’e indirilene -ki o Rablerinden gelen haktır- inananların ise Allah günahlarını örtmüş ve hâllerini düzeltmiştir. Ve onlar ki iyman etmekte ve salih salih ameller işlemekte ve Muhammede indirilene iyman eylemektedirler -ki rablarından gelen hak da odur- taraflarından kabâhatlerini örtmekte ve hal-ü şanlarını düzeltmektedir İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlara ve Muhammed´e indirilene —ki O Rabbından gelen bir gerçektir— inananlara gelince: Allah, onların kötülüklerini örtüp bağışlar ve durumlarını düzeltip iyileştirir. İnanıp iyi işler yapanların, Rableri tarafından Muhammed´e indirilen gerçeğe inananların da günâhlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir. Ve o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular ve Muhammed´e indirilene de inandılar ki o, Rablerinden (gelen) bir mahz-ı hakikattır. Allah Teâlâ da onlardan kusurlarını örtmüştür ve hallerini ıslah etmiştir. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

3.Ayet
ذَٰلِكَ بِأَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَأَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ لِلنَّاسِ أَمْثَالَهُمْ -3 Bu, inkâr edenlerin batıla uymaları ve inananların Rablerinden gelen gerçeğe uymalarından dolayıdır. İşte Allah, onların örnek teşkil edecek durumlarını insanlara böyle anlatır. Bunun sebebi çünkü küfredenler kendilerini bâtıla uydurmakta, iyman edenler ise rablarından gelen hakka uymaktadırlar, işte Allah insanlara kılıklarını böyle tanıtır Bu böyledir. Çünkü inkâra sapanlar bâtıla uydular; imân edenler ise Rablarından gelen hakka uydular. İşte böylece Allah, insanlara kendileriyle ilgili misâllerini getirir. Bu, böyledir: Çünkü inkâr edenler bâtıla uymuşlar; inananlar ise Rablerinden gelen hakka uymuşlardır. İşte Allâh, onların durumlarını, insanlara böyle anlatır. Bunun sebebi şudur ki, şüphe yok, kâfir olanlar bâtıla tâbi olmuşlardır, imân edenler de Rablerinden gelen hakka tâbi bulunmuşlardır. İşte Allah, nâsa hallerini böylece beyan eder. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

4.Ayet
فَإِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ حَتَّىٰ إِذَا أَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّىٰ تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا ۚ ذَٰلِكَ وَلَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَ بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍ ۗ وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَنْ يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ -4 (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır. Onun için küfredenlerle muharebeye tutuştunuz mu hemen boyunlarını vurmaya bakın, tâ kuvvetlerini derinden kırıp tepeleyinceye kadar, o vakıt da bağı sıkı basın, ondan sonra da ya azâd ya fidye, ta harb ağırlıklarını atana kadar, bu böyle, gerçi Allah dilese elbette onlardan öç alıverir ve lâkin sizi yekdiğerinizle imtihan edecek; Allah yolunda katledilenlere gelince amellerini aslâ boşa gidermez. Savaşta kâfirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Sonunda kuvvetlerini kırıp üstünlük sağlayınca, artık (aldığınız esirlerin) bağını sıkı tutun ; savaş ağırlıklarını bırakıp (nihayete erince) o esirleri ya iyilik edip salıverin, ya da fidye (kurtuluş akçesi) alarak serbest bırakın. Bu böyledir. Eğer Allah dileseydi onları yok edip öc alabilirdi. Ama (savaş ortamında) sizi birbirinizle imtihan etmek ister. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin ise amellerini boşa çıkarmaz. (Savaşta) İnkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihâyet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya lutfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya (savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız). Allâh dileseydi (kendisi) onlardan öç alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı emrediyor). Allâh, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıkları işleri zayi etmeyecektir. İmdi kâfir olanlar ile (muharebede) karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurunuz, nihâyet onların kanlarını ziyâdesiyle döktüğünüz vakit artık bukağıyı sıkıca bağlayın, sonra da (onları) ya meccanen azad edersiniz veya bir bedel mukabilinde serbest bırakırsınız. Tâ ki, savaş ağırlıklarını atıversin. Emir böyledir. Ve eğer Allah dilese, elbette onlardan (muharebesiz de) intikam almış olurdu. Velakin bazınızı bazınız ile imtihan etmesi için, böyle savaş ile emretmiştir. Ve o kimseler ki, Allah yolunda öldürülmüşlerdir, elbette (Allah) onların amellerini zayi kılmayacaktır. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

5.Ayet
سَيَهْدِيهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْ -5 Onları doğruya ve güzele erdirecek ve durumlarını düzeltecektir. İleride onları muradlarına irdirir, ruhlarını şâd eder Onları (Cennet) yoluna eriştirir; işlerini ve durumlarını düzeltip´´ iyileştirir. Onları doğru yola iletecek ve durumlarını düzeltecektir. (5-7) (Allah Teâlâ, o mücahitleri) Hidâyete kavuşturacaktır ve onların hallerini ıslah buyuracaktır. Ve onları cennete girdirir. Onu kendilerine bildirmiştir. Ey imân etmiş olanlar! Eğer siz Allah için yardım ederseniz size nusret verir ve ayaklarınızı sabit kılar. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

6.Ayet
وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ -6 Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır. Ve kendilerini Cennete koyar, onu onlar için güzel kokularla donatmaktadır Ve onları, kendilerine tanıttığı Cennet´e koyar. Onları, kendilerine tanımladığı cennete sokacaktır. (5-7) (Allah Teâlâ, o mücahitleri) Hidâyete kavuşturacaktır ve onların hallerini ıslah buyuracaktır. Ve onları cennete girdirir. Onu kendilerine bildirmiştir. Ey imân etmiş olanlar! Eğer siz Allah için yardım ederseniz size nusret verir ve ayaklarınızı sabit kılar. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

7.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تَنْصُرُوا اللَّهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ -7 Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır. Ey o bütün iyman edenler! Eğer siz Allaha yardım ederseniz o size nusrat verir ve ayaklarınızı kaydırmaz Ey imân edenler! Eğer siz, Allah´a (O´nun dinine, Peygamberine ve O´nun yolunda olanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder de ayaklarınızı sabit kılıp kaydırmaz. Ey inananlar, eğer siz Allâh(ın dinin)e yardım ederseniz (Allâh da) size yardım eder; ayaklarınızı (hakkı koruma yolunda) sağlam tutar. (5-7) (Allah Teâlâ, o mücahitleri) Hidâyete kavuşturacaktır ve onların hallerini ıslah buyuracaktır. Ve onları cennete girdirir. Onu kendilerine bildirmiştir. Ey imân etmiş olanlar! Eğer siz Allah için yardım ederseniz size nusret verir ve ayaklarınızı sabit kılar. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

8.Ayet
وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ -8 İnkâr edenlere gelince, yıkım onlara! Allah, onların işlerini boşa çıkarmıştır. Küfredenler ise yıkım onlara ne yapacaklarını şaşırtmaktadır (8-9) İnkâr edenlere gelince: Onlara yıkım, yüzükoyun kapanmak olsun !. Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah´ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır. Bu yüzden Allah, amellerini değersiz kılıp faydasız duruma getirmiştir. İnkâr edenler(e gelince): Yıkım onlara! (Allâh) Onların işlerini boşa çıkarmıştır. Ve o kimseler ki, kâfir oldular. Artık helâk onlara! Ve onların amellerini iptâl etmiştir. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

9.Ayet
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ -9 Bu, Allah’ın indirdiğini beğenmemeleri, bu sebeple de Allah’ın onların amellerini boşa çıkarmasındandır. Öyle, çünkü onlar Allahın indirdiğini hoşlanmamışlardır, o da onların bütün amellerini heder etmektedir (8-9) İnkâr edenlere gelince: Onlara yıkım, yüzükoyun kapanmak olsun !. Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah´ın indirdiğinden tiksinip hoşlanmamışlardır. Bu yüzden Allah, amellerini değersiz kılıp faydasız duruma getirmiştir. Böyledir, çünkü onlar, Allâh´ın indirdiğinden hoşlanmamışlar, Allâh da onların amellerini heder etmiştir. (9-11) O öyledir, çünkü, şüphesiz onlar, Allah´ın indirdiğini kerih gördüler. Artık (Allah da) Onların amellerini iptâl etti. Yeryüzünde gezmediler mi ki, bakıversinler, kendilerinden evvelkilerin akıbetleri nasıl olmuş! Allah onların üzerlerine kahretmiş ve kâfirler için de onların emsali vardır. Şunun için ki, muhakkak Allah, imân edenlerin mevlâsıdır ve şüphe yok ki, kâfirlere gelince onlar için mevlâ yoktur. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

10.Ayet
أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ ۖ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا -10 Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah, onları yerle bir etmiştir. İnkâr edenlere de bu akıbetin benzerleri vardır. Ya Yer yüzünde bir gezmediler mi? Baksalar a kendilerinden evvelkilerin akıbetleri ne olmuş? Allah üzerlerinden tedmir eylemiş, o kâfirlere de öylesi yaraşır Onlar, yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının ne olduğuna bakmıyorlar mı ? Allah, onları yok edip (neleri varsa hepsini) yerle bir etti. Kâfirler için de bunun benzerleri vardır. (Onlar) Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görsünler? Allâh onları(n evlerini, barklarını) yıkıp başlarına geçirmiştir. Bu kâfirlere de, onun benzeri sonuçlar vardır. (9-11) O öyledir, çünkü, şüphesiz onlar, Allah´ın indirdiğini kerih gördüler. Artık (Allah da) Onların amellerini iptâl etti. Yeryüzünde gezmediler mi ki, bakıversinler, kendilerinden evvelkilerin akıbetleri nasıl olmuş! Allah onların üzerlerine kahretmiş ve kâfirler için de onların emsali vardır. Şunun için ki, muhakkak Allah, imân edenlerin mevlâsıdır ve şüphe yok ki, kâfirlere gelince onlar için mevlâ yoktur. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

11.Ayet
ذَٰلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ مَوْلَى الَّذِينَ آمَنُوا وَأَنَّ الْكَافِرِينَ لَا مَوْلَىٰ لَهُمْ -11 Bu, Allah’ın inananların yardımcısı olması, inkâr edenlerin ise, hiçbir yardımcısı bulunmamasından dolayıdır. Öyle, çünkü Allah iyman edenlerin mevlâsıdır, kâfirlere gelince onlar için mevlâ yoktur. Bu böyledir. Çünkü Allah, imân edenlerin dostu ve sahip çıkanıdır. Kâfirlerin ise hiçbir dost ve sahip çıkanı yoktur. Bu böyledir, çünkü Allâh inananların koruyucusudur. Kâfirlerin ise koruyucuları yoktur. (9-11) O öyledir, çünkü, şüphesiz onlar, Allah´ın indirdiğini kerih gördüler. Artık (Allah da) Onların amellerini iptâl etti. Yeryüzünde gezmediler mi ki, bakıversinler, kendilerinden evvelkilerin akıbetleri nasıl olmuş! Allah onların üzerlerine kahretmiş ve kâfirler için de onların emsali vardır. Şunun için ki, muhakkak Allah, imân edenlerin mevlâsıdır ve şüphe yok ki, kâfirlere gelince onlar için mevlâ yoktur. 26 / 506
47-Muhammed Suresi

12.Ayet
إِنَّ اللَّهَ يُدْخِلُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْأَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ -12 Şüphesiz Allah, inanıp salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İnkâr edenler ise (dünya zevklerinden) yararlanırlar ve hayvanların yediği gibi yerler. Onların kalacakları yer ateştir. Muhakkak ki Allah iyman edip salih salih ameller işliyenleri altlarından ırmaklar akar Cennetlere koyacaktır, küfredenler ise zevketmeğe bakarlar ve hayvanlar gibi yerler içerler, halbuki ateş ikametgâhı onların Şüphesiz ki Allah imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları, altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyar. Küfredenlere gelince, davarlar gibi yerler içerler, keyif ve zevklerine bakarlar. Ateş, onların varıp eyleşeceği yerdir. Allâh, inanıp iyi işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkâr edenler ise dünyâda biraz yaşarlar, hayvanların yediği gibi yerler, (sonunda) yerleri ateştir. Şüphe yok ki Allah imân eden ve sâlih sâlih amellerde bulunan kimseleri altlarından ırmaklar akan cennetlere girdirecektir ve o kimseler ki, kâfir olmuşlardır, menfaatlenirler ve hayvanların yedikleri gibi yerler ve ateş ise onlar için bir yurddur. 26 / 507
47-Muhammed Suresi

13.Ayet
وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ -13 (Ey Muhammed!) Seni çıkaran kendi memleket halkından daha güçlü nice memleket halkları vardı ki, biz onları helâk ettik. Onların hiçbir yardımcısı da olmadı. Seni çıkaran karyenden daha kuvvetli ne karyeler vardı ki biz onları helâk ettik de onları kurtaran yok Nice kasabalar var ki onlar senin çıkarıldığın kasabadan daha kuvvetli idiler, onları yok ettik ; onlara bir yardımcı da bulunmadı. Seni (içinden) çıkarmış olan kentten daha kuvvetli nice kent var ki biz onları yok ettik de onlara yardım eden çıkmadı. Ve nice beldeler de var idi ki, seni çıkarmış olan beldeden daha kuvvetce şiddetli idi. Onları helâk ettik, artık onlar için bir yardımcı yoktur. 26 / 507
47-Muhammed Suresi

14.Ayet
أَفَمَنْ كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّهِ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُوءُ عَمَلِهِ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ -14 Rabbinin katından açık bir belgesi olan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve nefislerinin arzularına uyan kimseler gibi midir? Şimdi rabbından bir beyyine üzerinde bulunan kimse, hiç o kötü ameli kendine süslü gösterilmiş de hevâ ve hevesleri ardına düşmüş kimselere benzer mi? Rabbından açık belge, isbatlayıcı delil üzere bulunan kimse, kendisine kötü ameli süslenip çekici gösterilen ve heveslerine uyan kimse gibi midir? Rabbinden bir delil üzerinde bulunan insan, kötü işi kendilerine süslendirilen ve keyiflerine uyan kimseler gibi olur mu? (Olmaz elbet). Ya şimdi Rabbinden bir zâhir hüccet üzerine olan kimse, kendisine kötü ameli bezetilmiş ve hevâlarının ardına düşmüş kimseler gibi midir? 26 / 507
47-Muhammed Suresi

15.Ayet
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ ۖ فِيهَا أَنْهَارٌ مِنْ مَاءٍ غَيْرِ آسِنٍ وَأَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ وَأَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِبِينَ وَأَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّى ۖ وَلَهُمْ فِيهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ ۖ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَاءً حَمِيمًا فَقَطَّعَ أَمْعَاءَهُمْ -15 Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. Orada onlar için meyvelerin her çeşidi vardır. Rablerinden de bağışlama vardır. Bu cennetliklerin durumu, ateşte temelli kalacak olan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? Korunanlara va´dolunan Cennetin temsili: Onda ırmaklar var bir sudan ki bozulması yok, ırmaklar var bir südden ki tadı değişmez, ırmaklar var bir şarabdan ki içenlere lezzet, ırmaklar var bir baldan ki safi süzme, hem onlara semerelerini (hasılâtın) her türlüsünden var, hem de Rablarından bir mağfiret var. Hiç bunlar o ateşte muhalled olan ve kaynar bir mayi´den sulanıp da bağırsaklarını parçalamakta bulunan kimselere benzer mi? Allah´tan korkup fenalıklardan sakınanlara söz verilen Cennetin misâli şöyledir: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmiyen sütten ırmaklar; içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar, iyice süzülmüş baldan ırmaklar vardır. Ve onlar için orada her çeşit meyevlerden ye bir de Rabbından bağışlanma vardır. Bu (bahtiyarlığa lâyık görülenler), ateşte devamlı kalıcı olup kaynar sudan içirilerek barsaklan parça parça olan kimseler gibi midir? (Şirkten, günâhlardan) korunanlara söz verilen cennetin durumu şudur: İçinde bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır ve onlar için orada her çeşit meyva, Rablerinden de bağışlama vardır. (Şimdi bu ni´metler içinde yaşayanlar) ateşte ebedi kalan ve barsaklarını parça parça kesen sıcak suyun içirildiği kimseler gibi olur mu? Muttakîler için vaadolunan cennetin sıfatı; onun içinde bozulmamış sütten ırmaklar ve tadı değişmemiş sütten ırmaklar ve içenler için leziz şaraptan ırmaklar ve süzülmüş baldan ırmaklar vardır ve onlar için orada her türlü meyvelerden vardır ve Rablerinden yarlığanma da vardır. (Artık böyle zâtlar) Ateşte ebedîyyen kalan ve pek kaynar sudan içirilip de barsakları parçalanan kimseler gibi midir? 26 / 507
47-Muhammed Suresi

16.Ayet
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ حَتَّىٰ إِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ آنِفًا ۚ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ -16 Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. İşte bunlar, Allah’ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir. Onlardan seni dinlemeğe gelen de var, hattâ yanından çıktıklarında kendilerine ılim verilmiş olanlara derler ki: «o, demin ne söyledi?» Bunlar öyle kimselerdir ki Allah kalblerini tab´etmiştir de hep hevaları ardına düşmektedirler Onlardan kimi sana kulak verir de senden ayrılıp dışarı çıkınca, kendilerine (az-çok) ilim verilenlere, «az önce O ne söyledi ?» diye sorarlar. İşte bunlar Allah´ın, kalblerini mühürlediği kimselerdir ve bunlar heveslerine uyanlardır. Onlardan kimi de gelip seni dinler. Fakat senin yanından çıktıkları zaman kendilerine bilgi verilmiş olanlara: "Demin ne söyledi?" derler. Onlar Allâh´ın kalblerini mühürlediği, keyiflerinin ardına düşmüş kimselerdir. Ve onlardan bazı kimseler vardır ki, seni dinler, sonra senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilmiş olanlara derler ki: «O biraz evvel ne söyledi?» Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalbleri üzerini mühürlemiştir ve hevâlarına tâbi olmuşlardır. 26 / 507
47-Muhammed Suresi

17.Ayet
وَالَّذِينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَآتَاهُمْ تَقْوَاهُمْ -17 Hidayete erenlere gelince, Allah onların hidayetini artırır. Onların Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını sağlar. Hidâyeti kabul edenlere gelince Allah onların muvaffakıyyetlerini artırmakta ve kendilerine (takvalarını) korunmalıklarını vermektedir Doğru yolu bulanların ise Allah başarılarını artırır ve takvalarını (Allah´tan saygı ile korkup fenalıklardan sakınmalarını) verir. Hidâyet bulanlara gelince, Allâh onların hidâyetlerini artırmış ve onlara korunmalarını (kendilerini kötü sonuçtan koruma çareleri) vermiştir. Ve o kimseler ki, hidâyete ermişlerdir; onlara hidâyeti arttırmıştır ve onlara takvâlarını vermiştir. 26 / 507
47-Muhammed Suresi

18.Ayet
فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً ۖ فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا ۚ فَأَنَّىٰ لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ -18 Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek? Artık onlar yalnız o saate, onun birdenbire kendilerine gelivermesine bakıyorlar, çünkü işte alâmetleri geldi, fakat o başlarına geldiği vakıt anlamaları kendilerine ne faide verir? Yoksa onlar, ancak Kıyâmet´in kendilerine ansızın gelmesini mi bekliyorlar ? Oysa onun alâmetleri gerçekten gelmiştir. Ama kendilerine (o gün) geldiği vakit anlayıp ibret almaları neye yarar? (İnanmayanlar) İlle (helâk edilecekleri) sâ´atin ansızın kendilerine gelmesini mi bekliyorlar? İşte onun belirtileri geldi. O uyarıldıkları sâ´at kendilerine geldikten sonra artık öğüt almaları nereden mümkün olsun? Onlar, Kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şeye muntazır bulunmuyorlar. İşte muhakkak ki, onun alâmetleri gelmiştir. Artık onlara geldiği vakit düşünmeleri (anlamaları) kendilerine ne faide verecektir? 26 / 507
47-Muhammed Suresi

19.Ayet
فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ۗ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ -19 Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. Şimdi bunu bil ki «başka tanrı yok ancak bir Allah», bil de günahına ve mü´minîn-ü mü´minata istiğfar eyle, Allah dolaştığınız yeri de bilir durduğunuz yeri de Bil ki, başka hiçbir ilâh yok ancak Allah var. Hem kendi kusurlarından hem de mü´min erkeklerin ve mü´min kadınların kusur ve günahlarından dolayı bağışlanma dile.. Allah, dönüp dolaşacağınız, varıp kalacağınız yeri bilir. Allah´tan başka tanrı olmadığını bil ve kendi günâhın, inanan erkeklerin ve inanan kadınların günâhı için (Allah´tan) mağfiret dile. Allâh, dönüp dolaşacağınız yeri ve varıp duracağınız yeri bilir. İmdi şunu bil ki, «Şüphe yok, Allah´tan başka ilâh yoktur». Ve günâhın için ve imânlı erkekler ile imânlı kadınlar için mağfiret dile. Ve Allah, dolaştığınız yeri de, durduğunuz yeri de bilir. 26 / 507
47-Muhammed Suresi

20.Ayet
وَيَقُولُ الَّذِينَ آمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ ۖ فَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ ۙ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ ۖ فَأَوْلَىٰ لَهُمْ -20 İnananlar, “Keşke bir sûre indirilse!” derler. Fakat hükmü apaçık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince; kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. O da onlara pek yakındır. İyman edenler «bir Sûre indirilseydi» diyorlar, derken muhkem bir Sûre indirilip onda kıtâl zikredilince kalblerinde bir maraz bulunanları görüyorsun sana öyle bir bakış bakıyorlar ki; tıpkı ölümden baygınlık gelmiş kimsenin bakışı, o da onlara pek yakındır İmân edenler derler ki, «savaş hakkında bir sûre indirilseydi ya..» Muhkem bir sûre indirilip onda savaştan (onun farziyetinden) söz edilince kalblerinde hastalık bulunanlar, ölüm komasına giren kimsenin bakışı gibi baygın gözleriyle sana bakıp durduklarını görürsün. Korktukları başlarına gelsin !. İnananlar: "(Savaş hakkında) Bir sûre indirilmeli değil miydi?" derler. Fakat hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalblerinde hastalık bulunanların sana ölümden bayılıp düşen kimsenin bakışı gibi baktıklarını görürsün. Onlara ölüm gerektir. Ve imân edenler derler ki: «Bir sûre indirilmiş olmalı değil mi idi?». Vaktâ ki, bir muhkem sûre indirildi ve onda savaş zikredildi, kalblerinde bir hastalık olanları gördük ki, sana ölümden baygın kimsenin bakışı gibi bakıyorlar. Artık (ölüm) onlara daha layıktır. 26 / 508
47-Muhammed Suresi

21.Ayet
طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ ۚ فَإِذَا عَزَمَ الْأَمْرُ فَلَوْ صَدَقُوا اللَّهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ -21 İtaat ve güzel bir söz onlar için daha hayırlıdır. İş ciddileşince Allah’a verdikleri söze bağlı kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Fakat bir tâat ve bir güzel söz, sonra emir kat´ıyyet kesbedince Allaha sadakat etselerdi elbette kendileri için daha hayırlı olurdu (Onlara gereken,) itaat ve güzel bir sözdür. İş, ciddileşip kesinlik kazanınca, Allah´a sadakatlerini gösterselerdi, elbette kendileri için çok hayırlı olurdu. Onlara düşen, itâ´at etmek ve güzel söz söylemektir. İş ciddiye bindiği zaman Allah´a verdikleri söze sadık kalsalardı, elbette kendileri için daha iyi olurdu. (Onlar için) İtaat ve güzel söz (yaraşır). Sonra (savaş) emri, kat´iyyet kesbedince eğer Allah´a sadâkatta bulunsalar idi elbette kendileri için hayırlı olurdu. 26 / 508
47-Muhammed Suresi

22.Ayet
فَهَلْ عَسَيْتُمْ إِنْ تَوَلَّيْتُمْ أَنْ تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ وَتُقَطِّعُوا أَرْحَامَكُمْ -22 Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? Nasıl döner de Arzı fesâda verir ve rahimlerinizi doğratabilir misiniz? (Ey ikiyüzlü dönekler!) Eğer duruma hâkim olup iş başına geçecek olursanız yeryüzünde fesad çıkarmak ve hısımlık bağlarını kesmek sizden (pekâlâ) beklenmez mi? Demek işbaşına gelecek olursanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, rahimleri (akrabâlık bağlarını) koparacaksınız öyle mi?" Demek umulur ki eğer siz imândan yüz çevirirseniz, yeryüzünde bozgunculuğa çağırırsınız ve akrabalık münâsebetlerini parçalayıverirsiniz. 26 / 508
47-Muhammed Suresi

23.Ayet
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَأَصَمَّهُمْ وَأَعْمَىٰ أَبْصَارَهُمْ -23 İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir. Öyleler o kimselerdir ki Allah onları la´netlemiş de duygularını almış ve gözlerini kör etmiştir İşte Allah´ın lanetlediği, sağırlaştırdığı ve gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır. Onlar, Allâh´ın la´netleyip sağır yaptığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir. Onlar o kimselerdir ki, onlara Allah lânet etmiştir, sonra onları sağır kılmıştır ve gözlerini kör etmiştir. 26 / 508
47-Muhammed Suresi

24.Ayet
أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْآنَ أَمْ عَلَىٰ قُلُوبٍ أَقْفَالُهَا -24 Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var? Öyle olmasa Kur´anı bir tedebbür etmezler mi? Yoksa kalbler üzerinde üst üste kilitleri mi var? Kur´ân´ı iyice tetkik edip üzerinde düşünmüyorlar mı ? Yoksa kalbler üzerinde kilitler mi vardır? Kur´ân´ı(n anlamını) düşünmüyorlar mı? Yoksa kalbler(inin) üzerinde kilitleri mi var (ki hiçbir hakikat, gönüllerine girmiyor)? Kur´an´ı tefekküre çağırmazlar mı? Yoksa kalblerinin üzerinde onların kilitleri mi var? 26 / 508
47-Muhammed Suresi

25.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ ارْتَدُّوا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَى ۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْ وَأَمْلَىٰ لَهُمْ -25 Kendileri için hidayet yolu belli olduktan sonra gerisingeri dönenleri, şeytan aldatıp peşinden sürüklemiş ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür. Haberiniz olsun ki o kendilerine hak tebeyyün ettikten sonra gerisin geri irtidâda doğru gidenlere Şeytan fit vermiş ve kendilerini uzun uzun emellere düşürmüştür Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra arkalarını dönüp gidenlere şeytan bunu çok çekici göstermiş ve kendilerine uzun umut ve emel vermiştir. Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra arkalarına (yine eski küfürlerine) dönenlere, şeytân hatâlarını süslemiş ve (günâh işlemelerini) kolaylaştırmış ve onları uzun emellere, umutlara düşürmüştür. Şüphe yok, o kimseler ki kendilerine hidâyet besbelli olduktan sonra arkaları üzerine dönüverdiler, onlar için şeytan süslemiş ve onları uzunca emellere düşürmüştür. 26 / 508
47-Muhammed Suresi

26.Ayet
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذِينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللَّهُ سَنُطِيعُكُمْ فِي بَعْضِ الْأَمْرِ ۖ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِسْرَارَهُمْ -26 Bu, münafıkların, Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere, “Bazı işlerde size itaat edeceğiz” demelerindendir. Allah, onların gizlice konuşmalarını bilir. Öyle, çünkü bunlar Allahın indirdiğini hoşlanmıyanlara demişlerdir ki: biz, size bazı emirde itaat edeceğiz, Allah ise onların o gizli konuşmalarını bilip duruyor Bu böyledir. Çünkü Allah´ın indirdiğinden hoşlanmıyanlara, bazı işlerde size itaat edeceğiz, demişlerdi. Allah, onların gizlediklerini bilir. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allâh´ın indirdiğinden hoşlanmayanlara: "Bazı hususlarda size itâ´at edeceğiz" dediler. Oysa Allâh, onların gizlediklerini biliyor. Bunun sebebi şudur ki, onlar, Allah´ın indirdiğini kerih görenlere dediler ki: «Biz size bazı emirde itaat ederiz.» Halbuki, Allah onların bütün gizli konuşmalarını biliyor. 26 / 508
47-Muhammed Suresi

27.Ayet
فَكَيْفَ إِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلَائِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَأَدْبَارَهُمْ -27 Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken hâlleri nasıl olacak? O halde Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırlarken nasıl olacak bakalım Melekler onların yüzlerine, arkalarına vura vura canlarını alırken halleri nice olur? Ya melekler, canlarını alırken yüzlerine ve kıçlarına vurarak dövünecekleri zaman durumları nice olur? Melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları vakit halleri ne olacak? 26 / 508
47-Muhammed Suresi

28.Ayet
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَا أَسْخَطَ اللَّهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ -28 Bu, Allah’ı gazaplandıran şeylere uydukları ve O’nun hoşnut olduğu şeyleri beğenmedikleri içindir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır. Öyle, çünkü onlar Allahın hışmına sebeb olan şeylerin ardına düştüler de onun rıdvanını istemediler, o da onların bütün amellerini heder etmiştir Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah´ın gazabına sebep olan şeylere uydular. O´nu razı edecek şeyden hoşlanmadılar. Bu yüzden amelleri boşa çıkmıştır. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allâh´ı kızdıran şeylerin ardınca gittiler. O´nu râzı edecek şeylerden hoşlanmadılar. Allâh da onların amellerini boşa çıkardı. (Bunun sebebi de) Şüphe yok ki, onlar Allah´ın gazabını celbeden şeye tâbi oldular ve onun râzı olduğu şeyi kerih gördüler. Artık onların amellerini mahvediverdi. 26 / 508
47-Muhammed Suresi

29.Ayet
أَمْ حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ -29 Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar Allah’ın, kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? Yoksa o kalblerinde bir maraz bulunanlar, Allah kendilerinin kinlerini asla meydana çıkarmaz mı sandılar? Kalblerinde hastalık bulunanlar, Allah´ın, içlerindeki kinlerini dışarı çıkarmıyacağını mı sanırlar? Yoksa kalblerinde hastalık bulunanlar, Allâh´ın, kendilerinin kinlerini ortaya çıkarmayacak mı sandılar? Yoksa kalblerinde hastalık bulunanlar sandılar mı ki, Allah onların kinlerini meydana çıkarmayacaktır? 26 / 508
47-Muhammed Suresi

30.Ayet
وَلَوْ نَشَاءُ لَأَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِسِيمَاهُمْ ۚ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ فِي لَحْنِ الْقَوْلِ ۚ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَعْمَالَكُمْ -30 Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir. Dilesek biz onları sana gösteriverirdik de kendilerini bütün sîmâlarıyle tanırdın ve her halde sen onları lakırdılarının edasından tanırsın, Allah ise bütün yaptıklarınızı bilir Biz, dileseydik onları sana gönderirdik ve sen de onları simalarından tanırdın. Ve and olsun ki sen, onları sözlerinin anlatım tarzından tanırsın. Allah sizin işlediklerinizi bilir. Biz dileseydik onları sana gösterirdik, sen onları simâlarından tanırdın ve onları sözlerinin üslûbundan tanırdın. Allâh yaptığınız işleri bilir. Ve eğer dilesek elbette onları sana gösteriveririz de onları herhalde simâlarıyla bilirsin. Andolsun ki, onları lâkırdılarının üslûbundan da bilirsin. Ve Allah ise bütün amellerinizi bilir. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

31.Ayet
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّىٰ نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ -31 Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz. Celalım hakkı için sizi imtihana sokacağız, tâ ki içinizden mücahidleri ve sabredenleri belli edelim ve haberlerinizi imtihan meydanlarına nümune yapalım And olsun ki, içinizden mücâhidleri ve sabredenleri bilip tanıyıncaya kadar sizi hep deneyeceğiz ve haberlerinizi ortaya çıkarıp açıklıyacağız. Andolsun biz sizi deneyeceğiz ki içinizden cihâd edenleri (güçlüklere) sabredenleri bilelim ve söylediğiniz sözlerin (doğru olup olmadığını) sınayalım. Celâlim hakkı için sizi imtihana tâbi tutacağız, tâ ki, sizden mücâhit olanlar ile sabredici olanları bilelim ve sizin haberlerinizi de deneyeceğizdir. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

32.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىٰ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ -32 İnkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet yolu belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler hiçbir şekilde Allah’a zarar veremezler. Allah, onların amellerini boşa çıkaracaktır. Haberiniz olsun ki o küfredip Allah yolundan men eyliyen ve hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra Peygambere karşı gelenler hiçbir zaman Allaha zerrece bir zarar edecek değiller, o onların amellerini heder edecektir Şüphesiz ki, o inkâra sapanlar ve (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar; kendilerine doğru yol belli olduktan sonra da Peygambere muhalefet edip karşı gelenler elbette Allah´a hiçbir şekilde zarar veremezler ; Allah ise, onların amellerini boşa çıkaracaktır. Nankörlük edip Allâh yoluna engel olanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Elçiyi incitenler Allah´a hiçbir zarar veremezler. Allâh onların işlerini boşa çıkaracaktır. Şüphe yok, o kimseler ki kâfir oldular ve Allah yolundan men ettiler ve kendilerine hidâyet apâşikâr belli olduktan sonra Peygambere muhâlefette bulundular, elbette Allah´a hiçbir zarar vermiş olmadılar ve onların amellerini iptal edecektir. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

33.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ -33 Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın. Ey o bütün iyman edenler! Allaha itaat edin ve Resule itaat edin de amellerinizi ibtal eylemeyin Ey imân edenler I Allah´a itaat edin, Peygambere itaat edin; işlediğiniz amelleri boşa çıkarmayın (buna sebep olacak söz ve davranışlarda bulunmayın). Ey inananlar, Allah´a itâ´at edin, Elçi´ye itâ´at edin, işlerinizi boşa çıkarmayın. Ey imân etmiş olanlar! Allah´a itaat ediniz ve Peygambere itaat ediniz ve amellerinizi iptal etmeyiniz. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

34.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ -34 İnkâr eden, Allah yolundan alıkoyan, sonra da inkârcılar olarak ölenler var ya, Allah onları asla bağışlamayacaktır. Haberiniz olsun ki küfredip Allah yolundan sapan sonra da kâfir oldukları halde ölenleri Allah hiçbir zaman mağfiret buyurmaz. Şüphesiz onlar ki, inkâra saptılar ve Allah yolundan alıkoydular, sonra da kâfir oldukları halde (tevbe edip dönüş yapmadan) öldüler, Allah elbette onları bağışlamıyacaktır. Nankörlük edip Allâh yoluna engel olan, sonra kâfir olarak ölenleri Allâh affetmeyecektir. Muhakkak o kimseler ki, kâfir oldular ve Allah yolundan men ediverdiler, sonra da onlar kâfir olarak öldüler, artık Allah, onlar için mağfirette bulunmayacaktır. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

35.Ayet
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُوا إِلَى السَّلْمِ وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ وَاللَّهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ أَعْمَالَكُمْ -35 Sakın za’f göstermeyin. Üstün olduğunuz hâlde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir. Onun için gevşeklik etmeyin de sizler daha üstün olacak iken sulha yalvarmayın, Allah sizinledir ve asla sizin amellerinize kıymaz O halde gevşemeyin. Sizler üstün iken barışa davet etmeyin. Allah, sizinle beraberdir; iş ve gayretinizi kuvevtten düşürüp eksiltmez. Siz gâlip durumda iken gevşeyip barış istemeyin. Allâh sizinle beraberdir, O sizin amellerinizi zayi etmeyecektir. Binaenaleyh zaafiyet göstermeyiniz ve sizler en üstün olduğunuz halde sulha dâvet etmeyiniz ve Allah sizinle beraberdir ve sizin amelinizi eksiltmez. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

36.Ayet
إِنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ ۚ وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ أُجُورَكُمْ وَلَا يَسْأَلْكُمْ أَمْوَالَكُمْ -36 Şüphesiz dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer inanır ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı (tamamen sarf etmenizi) istemez. Dünya hayat bir oyun ve eğlenceden ıbârettir, halbuki siz iyman eder de iyi korunursanız size hem ecirlerinizi verir hem de sizden bütün mallarınızı istemez Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başkası değildir. Eğer dosdoğru inanır ve saygı ile sakınırsanız, O sizin için ecirlerinizi (iyi amellerinizin karşılığını) verir ve sizden mallarınızı istemez. Dünyâ hayâtı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer inanır, (günâhlardan) korunursanız (Allâh) size mükâfâtlarınızı verir ve sizden (bütün) mallarınızı istemez. Şüphe yok ki, dünya hayatı bir oyundur ve bir eğlencedir ve eğer imân ederseniz ve ittikada bulunursanız size ücretlerinizi verir ve sizden (bütün) mallarınızı da istemez. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

37.Ayet
إِنْ يَسْأَلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ أَضْغَانَكُمْ -37 Eğer onları sizden isteyip de sizi zorlasaydı, cimrilik ederdiniz, O da kinlerinizi ortaya çıkarırdı. Eğer sizden onların hepsini ister de sizi çıplak bırakacak olursa buhl eder dayatırsınız, bütün kînlerinizi de meydana çıkarır Eğer sizden mallarınızı isteyip sizi (bu hususta) sıkıştıracak olsa, cimrilik edersiniz, O da (cimrilikten doğan) içinizdeki kin ve nefreti dışarı çıkarırdı. Eğer onları isteseydi de sizi sıkıştırsaydı, cimrilik ederdiniz ve kinlerinizi ortaya çıkarırdı (Allâh´ın Elçisine kin beslemeğe başlardınız). Eğer sizden onların hepsini istese de size ısrarda bulunsa cimrilik gösterirsiniz ve sizin kinlerinizi meydana çıkarmış olur. 26 / 509
47-Muhammed Suresi

38.Ayet
هَا أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُ ۖ وَمَنْ يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِهِ ۚ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ ۚ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ -38 İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. Ama içinizden cimrilik yapanlar var. Kim cimrilik yaparsa ancak kendi zararına cimrilik yapmış olur. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar. İşte siz şunlarsınız: Allah yolunda infak etmeğe (ıktıza eden masrafı vermeğe) da´vet olunuyorsunuz da yine içinizden kimisi kıskanıyor, halbuki kim kıskanırsa kendine kıskanmış olur, Allah ganî, fukara sizsiniz (ihtiyac sizin) ve eğer tersine giderseniz başka bir kavmı tutar yerinize getirir sonra onlar sizin gibi olmazlar İşte sizler, Allah yolunda harcamanız için davet edilenlersiniz! İçinizden bir kısmı cimrilik gösteriyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendine cimrilik etmiş olur. Allah, Ganiy (hiçbir şeye muhtaç değil, her şey O´na muhtaç)dır. Sizler ise, fakirlersiniz (devamlı ihtiyaç içindesiniz). Eğer yüzçevirirseniz (bilin ki) sizin yerinize başkalarını getirir de onlar size (hiç de) benzemezler. İşte sizler, Allâh yolunda harcamağa çağrılıyorsunuz; ama içinizden kimisi cimrilik ediyor. Cimrilik eden, kendi nefsine karşı cimrilik etmiş olur. Allâh zengindir, sizler fakirsiniz. Eğer yüz çevirecek olursanız, Allah, yerinize başka bir toplum getirir de onlar sizin gibi olmazlar. İşte sizler, o kimselersiniz ki, Allah yolunda infakta bulunmaya dâvet olunursunuz da sizden kimi cimrilikte bulunur. Halbuki, kim cimrilikte bulunursa şüphe yok ki, kendi nefsi için cimrilikte bulunmuş olur. Ve Allah ganîdir. Sizler ise fakirlersinizdir. Ve eğer siz kaçınırsanız, sizden başka bir kavmi (yerinize) tebdîl eder. Sonra onlar, sizin emsaliniz olmazlar. 26 / 509
48-Fetih Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا -1 Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Elhak biz sana bir fethi mübîn açtık Şüphesiz ki, biz, senin için açık bir fetih (zafer ve başarı yolunu) açtık. Biz sana apaçık bir fetih verdik. Muhakkak Biz sana bir apaçık fetih sağlamışızdır. 26 / 510
48-Fetih Suresi

2.Ayet
لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا -2 (2-3) Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin. Ki Allah senin zenbinden geçmişini ve geleceğini mağfiret buyurup üzerindeki ni´metini tamamlıyacak ve seni dosdoğru bir caddeye çıkaracak (Bu da) Allah´ın, senin geçmiş ve gelecek kusurlarını bağışlaması, sana olan nîmetini tamamlaması, seni dosdoğru yola iletmesi; Ki Allâh, senin geçmiş ve gelecek günâhını bağışlasın (bütün tasalarını gidersin) ve sana olan ni´metini tamamlasın ve seni doğru bir yola iletsin. Tâ ki, Allah senin için günahından, geçmiş ve sonraya kalmış olanı mağfiret etsin ve senin üzerine nîmetini itmam buyursun ve seni dosdoğru bir yola iletsin. 26 / 510
48-Fetih Suresi

3.Ayet
وَيَنْصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا -3 (2-3) Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin. Ve nazîrsiz bir muzaffariyyet ile seni Allah mansur ve muazzez kılacak Ve Allah´ın sana çok şerefli, çok parlak bir yardımda bulunması içindir. Ve Allâh sana şanlı bir zafer versin. Ve Allah sana pek izzetli bir nusret ile nusrette bulunsun. 26 / 510
48-Fetih Suresi

4.Ayet
هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ السَّكِينَةَ فِي قُلُوبِ الْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوا إِيمَانًا مَعَ إِيمَانِهِمْ ۗ وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا -4 O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. O, odur ki mü´minlerin kalblerine o sekîneti indirdi, iymanları üstüne iyman artırsınlar diye. Öyle ya Allah´ındır bütün o Göklerin ve Yerin orduları ve Allah, bir alîm, hakîm bulunuyor. İmânlarıyla birlikte kat kat imân artırsınlar diye mü´minlerin kalblerine güven ve sükûnet indirdi. Göklerin ve yerin orduları Allah´ındır. Allah hep bilendir ve hikmet sahibidir. O, imanlarına iman katsınlar diye mü´minlerin kalblerine huzûr indirdi. Göklerin ve yerin askerleri Allâh´ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. O, o Hâlık-ı Kerîm´dir ki, mü´minlerin kalblerine sükûneti indirdi. Tâ ki imânları ile beraber imân arttırsınlar. Ve göklerin ve yerin orduları Allah içindir ve Allah alîmdir, hakîmdir. 26 / 510
48-Fetih Suresi

5.Ayet
لِيُدْخِلَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ ۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عِنْدَ اللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا -5 Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir başarıdır. Mü´minleri ve mü´mineleri ebediyyen içinde kalmak üzere altından ırmaklar akar Cennetlere koymak ve kabâhatlerini taraflarından keffaretleyip örtmek için ki Allah yanında bu bir fevz-i azîm bulunuyor. (Bu da) Allah´ın, mü´min erkeklerle mü´min kadınları, altlarından ırmaklar akan içinde devamlı kalacakları Cennetlere sokmak ; günah ve kusurlarını örtüp bağışlamak içindir. Bu, Allah katında büyük bir kurtuluş ve başarıdır. (Allâh işini böyle hikmetle çevirir, mü´minlerin gönüllerine huzûr verir, onlara görünmez askerleriyle yardım eder) Ki inanan erkekleri ve inanan kadınları, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere soksun, onların kötülüklerini de örtsün. Gerçekten bu, Allâh katında büyük bir başarıdır. Tâ ki, mü´min olan erkekleri ve imânlı olan kadınları altlarından ırmaklar akar cennetlere, içlerinde ebedî kalıcılar olmak üzere girdirsin ve onlardan günahlarını setr buyursun ve bu ise Allah indinde pek büyük bir necât olmuştur. 26 / 510
48-Fetih Suresi

6.Ayet
وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ ۚ عَلَيْهِمْ دَائِرَةُ السَّوْءِ ۖ وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَ ۖ وَسَاءَتْ مَصِيرًا -6 Bir de, Allah’ın, hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük girdabı onların başına olsun! Allah onlara gazap etmiş, onları lânetlemiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir varış yeridir! Ve o Allah´a sû-i zan eden Münafıkları ve Münafıkaları ve Müşrikleri ve Müşrikeleri, o kötülük kirdâbı başlarına dönesileri ta´zib etmek için ki Allah onlara gadab etmiş, lâ´net etmiş ve kendilerine Cehennemi hazırlamıştır, ona gidiş de ne fenâdır! Hem de Allah hakkında kötü zanda bulunan ikiyüzlü dönek erkekleri ve kadınları; Allah´a ortak koşan erkek ve kadınları azaba uğratmak içindir. Çevirdikleri o kötü zan başla rina dönsün!.. Allah, onlara gazab etmiş, onları lânetlemiştir. Ayrıca onlara Cehennem´i hazırlamıştır. Orası ne kötü varış yeridir! Allâh hakkında kötü zanda bulunan münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara; (Allah´a) ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara da azâbetsin. (Onların, müslümanlar için istedikleri) Kötü olaylar, kendi başlarına gelsin. Allâh, onlara gazabetmiş, onları la´netlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Orası da ne kötü bir yerdir! Ve tâ ki, şan-ı ilâhide kötü kuruntuda bulunan münafıklar ile münafıkaları da ve müşrikler ile müşrikeleri de muazzeb kılsın, o kötü kuruntuları kendi üzerlerine geliversin. Ve Allah, onlara gazab etmiş ve onlara lânet eylemiştir ve onlar için bir cehennem de hazırlamıştır. Ve ne fena bir uğranacak yer! 26 / 510
48-Fetih Suresi

7.Ayet
وَلِلَّهِ جُنُودُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا -7 Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allahındır evet, o Göklerin ve Yerin bütün orduları ve Allah, bir azîz hakîm bulunuyor Göklerin ve yerin orduları Allah´ındır. Allah çok güçlüdür, çok üstündür ve yegâne hikmet sahibidir. Göklerin ve yerin askerleri Allâh´ındır. Allâh azizdir, hakimdir. (7-8) Ve şu göklerin ve yerin orduları Allah´ındır. Ve Allah azîzdir, hakîmdir. Şüphe yok ki, Biz seni bir şahit ve bir müjdeci ve bir korkutucu olarak gönderdik. 26 / 510
48-Fetih Suresi

8.Ayet
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا -8 (Ey Muhammed!) Şüphesiz biz seni bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Elhak biz seni hem bir şâhid gönderdik hem bir mübeşşir hem bir nezîr Şüphesiz ki biz, seni şâhid, müjdeci ve uyarıcı bir peygamber olarak gönderdik. Biz seni, şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. (7-8) Ve şu göklerin ve yerin orduları Allah´ındır. Ve Allah azîzdir, hakîmdir. Şüphe yok ki, Biz seni bir şahit ve bir müjdeci ve bir korkutucu olarak gönderdik. 26 / 510
48-Fetih Suresi

9.Ayet
لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا -9 Ey insanlar! Allah’a ve Peygamberine inanasınız, ona yardım edesiniz, ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah’ı tespih edesiniz diye (Peygamber’i gönderdik.) Ki Allaha ve Resulüne iyman edesiniz de bunu takviye ve tevkır edip ona sabah akşam tesbih edesiniz Ki, (siz insanlar da) Allah´a ve Peygamber´ine imân edesiniz; O´nu destekleyip yardımcı olasınız; O´na saygı gösteresiniz ve sabah akşam Allah´ı tesbîh edesiniz.. Ki Allah´a ve Resulüne inanasınız, O´nu(n dinini) destekleyesiniz. Ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam O´nu tesbih ed(ip şânını yücelt)esiniz... Tâ siz Allah´a ve O´nun Peygamberine imân edesiniz ve O´na yardımda ve tebcilde bulunasınız ve O´nu sabah ve akşam tesbîh edesiniz. 26 / 510
48-Fetih Suresi

10.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ ۚ فَمَنْ نَكَثَ فَإِنَّمَا يَنْكُثُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا -10 Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Verdiği sözden dönen kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir. Her halde sana biy´at edenler mahzâ Allaha biy´at ederler, Allahın eli onların elinin üstündedir, onun için her kim cayarsa sırf kendi aleyhine cayar, her kim de Allaha ahid verdiği şeyi iyfâ ederse o da ona yarın bir ecri azîm verecektir (Ey Peygamber!) Şüphesiz ki sana bîat (bey´at) edenler, ancak Allah´a bîat ediyorlardır. Allah´ın eli (kudret ve rahmeti) onların ellerinin üstündedir. Artık kim verdiği sözü bozarsa, ancak kendi aleyhine bozar. Kim de Allah´a karşı verdiği sözü yerine getirirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir. Sana bi´at edenler (İslâm uğrunda ölünceye kadar savaşmak üzere sana söz verenler), gerçekte Allah´a bi´at etmektedirler. Allâh´ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Ve kim Allah´a verdiği sözü tutarsa Allâh ona büyük bir mükâfât verecektir. Şüphe yok, sana bîat edenler, muhakkak ki, Allah´a bîat ederler. Allah´ın yed´i onların ellerinin üstündedir. Artık kim (ahdini) bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur ve her kim de Allah ile üzerine muâhedede bulunduğu şeyi yerine getirirse ona da (Allah Teâlâ) büyük bir mükâfaat verecektir. 26 / 511
48-Fetih Suresi

11.Ayet
سَيَقُولُ لَكَ الْمُخَلَّفُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَا أَمْوَالُنَا وَأَهْلُونَا فَاسْتَغْفِرْ لَنَا ۚ يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِمْ مَا لَيْسَ فِي قُلُوبِهِمْ ۚ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ لَكُمْ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًا ۚ بَلْ كَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا -11 Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanları sana, “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu; Allah’tan bizim için af dile” diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: “Allah, sizin bir zarara uğramanızı dilerse, yahut bir yarar elde etmenizi dilerse, O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Yakında diyecek sana o a´rabîlerden geri bırakılanlar ki: «bizleri mallarımız ve âilelerimiz oyaladı, onun için bize istiğfar ediver!» Kalblerinde olmıyan şey´i ağızlariyle söyliyecekler, de ki şimdi hakkınızda Allahdan kim bir şey´e mâlik olabilir eğer size bir zarar irâde buyurur yâhud bir menfeat irâde buyurursa? Doğrusu Allah ne yapıyorduğunuza habir bulunuyor Bedevilerden (savaşa katılmayıp) geri kalanlar ise, «bizi mallarımız ve ailemiz oyaladı. Bizim için bağışlanma dile..» diyecekler. Onlar kalblerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Eğer Allah sizi bir zarara uğratmayı dilerse veya size bir yarar sağlamak isterse, O´na karşı kim bir şey yapmaya güç bulabilir ? Elbette Allah yaptıklarınızdan haberlidir. Göçebe Araplardan geri bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve çocuklarımız bizi, (seninle beraber gelmekten) alıkoydu. Bizim için mağfiret dile." Onlar, dilleriyle kalblerinde olmayan bir şeyi söylüyorlar. De ki: "Allâh size bir zarar vermek istemiş, yahut size bir yarar vermek istemiş olsa Allâh´ın, sizin için dilediğine kim engel olabilir? Hayır, Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır." Bedevilerden geri bırakılmış olanlar, sana diyeceklerdir ki, «Bizi mallarımız ve ailelerimiz oyaladı, artık bizim için mağfiret dile.» Onlar kalblerinde olmayan şeyi dilleriyle söylerler. De ki: «Eğer sizin hakkınızda bir zarar dilerse veya sizin hakkınızda bir menfaat murad ederse artık sizin için Allah´tan bir şeye kim mâlik olabilir? Doğrusu Allah Teâlâ işlediğiniz şeyden bihakkın haberdardır.» 26 / 511
48-Fetih Suresi

12.Ayet
بَلْ ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَىٰ أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا -12 (Ey münafıklar!) Siz aslında, Peygamberin ve inananların bir daha ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, sizin gönüllerinize güzel gösterildi de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak eden bir kavim oldunuz. Doğrusu siz, Peygamber ve mü´minler ebeden âilelerine dönemiyecekler zannettiniz ve bu, kalblerinizde allandı pullandı kötü zanna düştünüz de düşkün bir kavm oldunuz a. Hayır, siz, Peygamberle mü´minlerin ailelerine bir daha dönemiyeceklerini sanmıştınız. Bu, kalblerinizde size çok cazip görünmüştü de kötü zanda bulunmuştunuz ve yok olmaya yüztutan bir kavim olmuştu nuz. Herhalde siz sandınız ki Elçi ve mü´minler, bir daha âilelerine dönmeyecekler. Bu (düşünce) gönüllerinizde süslendirildi, (size güzel gösterildi,) kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz. Hayır. Siz sandınız ki, Peygamber ve mü´minler ailelerine asla dönmeyeceklerdir. Bu kalblerinizde süslenmiş idi ve kötü bir zan ile zanda bulunmuştunuz ve siz helâke mahkûm bir kavim oldunuz. 26 / 511
48-Fetih Suresi

13.Ayet
وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا -13 Kim Allah’a ve Peygambere inanmazsa bilsin ki, şüphesiz biz, inkârcılar için alevli bir ateş hazırladık. Her kim Allaha ve Resulüne inanmazsa bilsin ki biz, kâfirler için bir çılgın ateş hazırlamışızdır Kim Allah´a ve Peygamberine imân etmezse, elbette biz, kâfirlere alevleri köpüren bir ateş hazırladık. Kim Allah´a ve Elçisine inanmazsa bilsin ki, biz, kâfirler için alevli bir ateş hazırlamışızdır. Her kim ki, Allah´a ve Peygamberine imân etmemiş olursa artık (bilsin ki) muhakkak Biz, kâfirler için bir çılgın ateş hazırlamışızdır. 26 / 511
48-Fetih Suresi

14.Ayet
وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا -14 Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine ceza verir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Ve Allahındır hep o göklerin, yerin mülkü. Kimine diler mağfiret buyurur, kimine de diler azâb eyler ve Allah bir gafur, rahîm bulunuyor. Göklerin ve yerin mülkü-saltanatı Allah´ındır. Dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseye azâb eder Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Göklerin ve yerin mülkü Allâh´ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azâb eder. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. Ve Allah´ındır, o göklerin ve yerin mülkü. Dilediğini yarlığar ve dilediğini de muazzeb kılar ve Allah çok yarlığayıcı, çok merhamet edici olmuştur. 26 / 511
48-Fetih Suresi

15.Ayet
سَيَقُولُ الْمُخَلَّفُونَ إِذَا انْطَلَقْتُمْ إِلَىٰ مَغَانِمَ لِتَأْخُذُوهَا ذَرُونَا نَتَّبِعْكُمْ ۖ يُرِيدُونَ أَنْ يُبَدِّلُوا كَلَامَ اللَّهِ ۚ قُلْ لَنْ تَتَّبِعُونَا كَذَٰلِكُمْ قَالَ اللَّهُ مِنْ قَبْلُ ۖ فَسَيَقُولُونَ بَلْ تَحْسُدُونَنَا ۚ بَلْ كَانُوا لَا يَفْقَهُونَ إِلَّا قَلِيلًا -15 Savaştan geri bırakılanlar, siz ganimetleri almaya giderken, “Bırakın biz de sizinle gelelim” diyeceklerdir. Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: “Siz bizimle asla gelmeyeceksiniz. Allah, önceden böyle buyurmuştur.” Onlar, “Bizi kıskanıyorsunuz” diyeceklerdir. Hayır, onlar pek az anlarlar. Yakında diyecek ki o geri bırakılanlar -sizler bir takım ganimetlere koştuğunuz vakıt onları almak için- «bırakın bizi arkanızdan gelelim», Allahın kelâmını tebdil etmek istiyecekler, de ki: Siz bizim arkamızdan asla gelmiyeceksiniz, hakkınızda bundan evvel Allah böyle buyurdu, ona da diyecekler ki: Hayır bizi kıskanıyorsunuz, hayır ince anlamazdırlar anlayışları az. (Savaşa katılmayıp) geri kalanlar, siz ganimetleri almaya gittiğiniz vakit, bırakın biz de peşinizden gelelim, derler; onlar, Allah´ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Peşimize takılıp gelmeyeceksiniz. Allah, sizin için daha önce böyle buyurdu. Onlar, «hayır siz bizi kıskanıyorsunuz,» diyecekler. Bilâkis, kendileri çok az anlayan kimselerdir.. O geri bırakılanlar, ganimetleri almak için gittiğiniz zaman: "Bizi bırakın, sizinle beraber gelelim," diyecekler. Onlar, Allâh´ın sözünü değiştirmek istiyorlar. De ki: "Siz, bizimle gelemezsiniz. Allâh, önceden böyle buyurdu." Onlar: "Bizi çekemiyorsunuz" diyecekler. Hayır, onlar, pek az anlarlar. O geri bırakılmış olanlar, siz ganîmetler elde etmek için sefere çıkıp gideceğiniz zaman diyeceklerdir ki: «Bizi bırakınız, arkanızdan gelelim.» Onlar Allah´ın kelâmını değiştirmek isterler. De ki: «Siz bize asla tâbi olamazsınız. İşte sizin için Allah Teâlâ önceden böyle buyurmuştur.» Buna da diyeceklerdir ki: «Hayır. Bizi kıskanıyorsunuz.» Halbuki, pek azdan başka bir şey anlayamaz olmuşlardır. 26 / 511
48-Fetih Suresi

16.Ayet
قُلْ لِلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَىٰ قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ ۖ فَإِنْ تُطِيعُوا يُؤْتِكُمُ اللَّهُ أَجْرًا حَسَنًا ۖ وَإِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا -16 Bedevîlerin (savaştan) geri bırakılanlarına de ki: “Siz, güçlü kuvvetli bir kavme karşı teslim oluncaya kadar savaşmaya çağrılacaksınız. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, Allah sizi elem dolu bir azaba uğratır.” De ki o geri bırakılan a´râbîlere: siz ileride şiddetli harb ehli bir kavme çağırılacaksınız, onlara muharebe edersiniz yâhud müsliman olurlar. Eğer itaat ederseniz o vakıt Allah size güzel bir ecir verir ve eğer bundan evvel yaptığınız gibi aksine giderseniz sizi elîm bir azâb ile ta´zib eyler Bedevilerden geri kalanlara de ki: İleride siz güçlü savaşçı bir milletle savaşmaya çağrılacaksınız; ya İslâm´a girmeyi kabul edecekler, değilse onlarla vuruşacaksınız. O takdirde eğer (çağrıya evet deyip Peygamber´e) itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Daha önce arka döndüğünüz gibi dönerseniz, Allah sizi elem verici bir azâb ile azâblandırır. O geride kalan göçebe Araplara de ki: "Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya davet edileceksiniz, onlarla (ya) dövüşürsünüz, yahut (onlar) müslüman olurlar. Eğer itâat ederseniz, Allâh size güzel bir mükâfât verir; (yok) eğer önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, size acı bir şekilde azâb eder. O bedevilerden geri bırakılmış olanlara de ki: «Siz ileride şiddetli savaş ehli bir kavme davet olunacaksınızdır. Onlar ile savaşta bulunursunuz veya onlar İslâmiyet´i kabul ederler. Artık itaat ederseniz Allah Teâlâ size güzel bir mükâfaat verir ve eğer evvelce yüz çevirmiş olduğunuz gibi yine yüz çevirirseniz sizi bir acıklı azab ile muazzeb kılar.» 26 / 512
48-Fetih Suresi

17.Ayet
لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَىٰ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ ۗ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا -17 Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.) Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, onu elem dolu bir azaba uğratır. A´maya harec yok, aksağa da harec yok, hastaya da harec yok. Bununla beraber her kim Allaha ve Resulüne itaat eylerse onu altından ırmaklar akan Cennetlere kor ve her kim aksine giderse onu da elîm bir azâb ile ta´zib eyler. Gözleri kör olan kimseye (savaşa katılmadığından dolayı) bir günah yoktur. Topal ve hastaya da bu hususta günah yoktur. Kim, Allah´a ve Peygamberine itaat ederse, Allah, onu altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyar; kim de yüzçevirirse, onu da elem verici bir azaba uğratır. Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.) Kim Allah´a ve Elçisine itâ´at ederse (Allâh) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acı bir azâba uğratır. Âmâ´ya güçlük yoktur ve topala güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Ve her kim Allah´a ve Peygamberine itaat ederse onu altından ırmaklar akar cennetlere girdirir ve her kim de yüz çevirirse onu da bir elîm azab ile azablandırır. 26 / 512
48-Fetih Suresi

18.Ayet
لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا -18 (18-19) Şüphesiz Allah, ağaç altında sana bîat ederlerken inananlardan hoşnut olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur, güven duygusu vermiş ve onlara yakın bir fetih ve elde edecekleri birçok ganimetler nasip etmiştir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Hakıkaten Allah o mü´minlerden râzıy oldu, ağacın altında sana biy´at ederlerken, ki kalblerindekini bildi de üzerlerine o sekîneti indirdi ve kendilerine bir yakın fethi sevab verdi (18-19) And olsun ki, Allah, o ağaç altında sana bey´at eden mü´minlerden razı oldu ; onların kalblerindekini (iyi niyet ve samimiyetlerini) bildi de bunun için üzerlerine güven ve sükûnet indirdi ve onlara çok yakın bir fethi (müyesser kılmakla başarıyı) ve ele geçirecekleri birçok ganimetleri lâyık gördü. Allah çok üstündür, çok güçlüdür, hikmet sahibidir. Allâh şu mü´minlerden râzı olmuştur ki onlar, ağacın altında sana bi´at ediyorlardı, Allâh onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların üzerine huzûr ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi. Kasem olsun ki Allah, mü´minlerden râzı oldu. O vakit ki, ağacın altında seninle mubâyeada bulunur oldular. Onların kalblerinde olanı bildi de üzerlerine o sekîneti (o huzur ve itminânı) indirdi ve onları bir yakın feth ile mükâfaatlandırdı. 26 / 512
48-Fetih Suresi

19.Ayet
وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا ۗ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا -19 (18-19) Şüphesiz Allah, ağaç altında sana bîat ederlerken inananlardan hoşnut olmuştur. Gönüllerinde olanı bilmiş, onlara huzur, güven duygusu vermiş ve onlara yakın bir fetih ve elde edecekleri birçok ganimetler nasip etmiştir. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Bir çok da ganîmetleri ki onları alacaklar ve Allah bir azîz, hakîm bulunuyor (18-19) And olsun ki, Allah, o ağaç altında sana bey´at eden mü´minlerden razı oldu ; onların kalblerindekini (iyi niyet ve samimiyetlerini) bildi de bunun için üzerlerine güven ve sükûnet indirdi ve onlara çok yakın bir fethi (müyesser kılmakla başarıyı) ve ele geçirecekleri birçok ganimetleri lâyık gördü. Allah çok üstündür, çok güçlüdür, hikmet sahibidir. Yine onlara alacakları birçok ganimetler bahş eyledi. Allâh üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. Ve alacakları birçok ganîmetler ile de (mükâfaatlandırmıştır). Ve Allah Teâlâ mutlaka bir galib, bir hakîm bulunmaktadır. 26 / 512
48-Fetih Suresi

20.Ayet
وَعَدَكُمُ اللَّهُ مَغَانِمَ كَثِيرَةً تَأْخُذُونَهَا فَعَجَّلَ لَكُمْ هَٰذِهِ وَكَفَّ أَيْدِيَ النَّاسِ عَنْكُمْ وَلِتَكُونَ آيَةً لِلْمُؤْمِنِينَ وَيَهْدِيَكُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا -20 Allah, size, elde edeceğiniz birçok ganimetler vaad etmiştir. Şimdilik bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir. (Allah, böyle yaptı) ki, bunlar mü’minler için bir delil olsun, sizi de doğru bir yola iletsin. Size Allah bir çok ganîmetler va´d buyurdu, onları alacaksınız, şimdilik bunu size peşîn verdi ve sizden o nâsın ellerini çekti ki mü´minlere bir âyet olsun ve sizi doğru bir caddeye çıkarsın Allah, size, ele geçireceğiniz birçok ganimetleri va´detmiştir. Bunu şimdilik size hemen verdi; insanların elini sizden çekti ki mü´minler için açık bir belge ve isbatlayıcı bir delil olsun ve sizi dosdoğru yola eriştirsin. Allâh size elde edeceğiniz birçok ganimetler va´detti. Şimdilik size bu (Hudeybiye Barışı)nı verdi. İnsanların ellerini sizden çekti ki bu, inananlara bir ibret olsun ve (Allah) sizi dosdoğru yola iletsin. Allah Teâlâ size birçok ganîmetler vaadetmiştir ki, siz onları alacaksınızdır. Bunu da size alelacele verdi ve sizden nâsın ellerini çekti ki, mü´minler için bir âyet olsun ve sizi bir müstakim caddeye çıkarsın. 26 / 512
48-Fetih Suresi

21.Ayet
وَأُخْرَىٰ لَمْ تَقْدِرُوا عَلَيْهَا قَدْ أَحَاطَ اللَّهُ بِهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرًا -21 Henüz elde edemediğiniz, fakat Allah’ın, ilmiyle kuşattığı başka (kazançlar) da vardır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir. Bir diğerini daha ki ona henüz eliniz irmedi, fakat Allah onu ihata buyurmuştur, daha da Allah her şeye kadir bulunuyor Size başka ganimetler de va´detti ki, onlara henüz kudretiniz yetmemektedir ki, gerçekten Allah, o ganimetleri (ilmiyle kudretiyle) kuşatmıştır. Allah´ın kudreti her şeye yeter. (Size) başka (ganimetler) de söz vermiştir ki henüz onları ele geçiremediniz fakat Allâh onları kuşatmış (sizin için ayırmış)tır. Allâh her şeyi yapabilir. Ve bir başkası (da vaad buyurulmuştur ki) onların üzerine sizin gücünüz henüz yetmemiştir. Allah Teâlâ onları muhakkak ki kuşatmıştır ve Allah Teâlâ her şey üzerine bihakkın kâdir bulunmuştur. 26 / 512
48-Fetih Suresi

22.Ayet
وَلَوْ قَاتَلَكُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوَلَّوُا الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا -22 İnkâr edenler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçarlar, sonra da ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi. Eğer o küfredenler sizinle çarpışa idiler mutlak arkalarını döneceklerdi, sonra da ne bir veliy bulabileceklerdi ne de bir nasîr Kâfir olanlar, sizinle savaşacak olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı ; sonra da ne bir dost ve sahip çıkan, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi. Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dön(üp kaç)arlardı, sonra ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi. Ve eğer o kâfir olanlar, sizinle mukatelede bulunacak olsalar idi elbette arkalarına döneceklerdi, sonra ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulamazlardı. 26 / 512
48-Fetih Suresi

23.Ayet
سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلُ ۖ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا -23 Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın. Allahın öteden beri cereyan edegelen sünneti, Allahın o sünnetine bir tebdil de bulamazsın Allah´ın, öteden beri gelip geçenler hakkındaki câri sünnetidir bu.. Sen artık Allah´ın sünnetinde hiçbir değişme bulamazsın.. Bu, Allâh´ın öteden beri süregelen yasasadır. Allâh´ın yasasında bir değişme bulamazsın. Allah Teâlâ´nın öteden beri cari olan adeti ve Allah´ın adeti için asla bir değişiklik bulamazsın. 26 / 512
48-Fetih Suresi

24.Ayet
وَهُوَ الَّذِي كَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ عَنْهُمْ بِبَطْنِ مَكَّةَ مِنْ بَعْدِ أَنْ أَظْفَرَكُمْ عَلَيْهِمْ ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا -24 O, Mekke’nin göbeğinde, sizi onlara karşı üstün kıldıktan sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir. Ve O´dur ki onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekti. Mekke deresinde onlara karşı size zafer vermişken, hem Allah, her ne yaparsanız basîr bulunuyor. Size, onlara karşı zafer sağladıktan sonra Mekke sınırları içinde onların ellerini sizden çeken, sizin de ellerinizi onlardan çeken O´dur. Allah yaptıklarınızı görüp bilendir. Mekke´nin göbeğinde, sizi onlara gâlip getirdikten sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken O´dur. Allâh, yaptıklarınızı görmektedir. Ve O, o (Hâlık-i Azîm)dir ki onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi de onlardan Mekke vadisinde çektirdi, sizi onların üzerlerine muzaffer kıldıktan sonra ve Allah, sizin bütün işlediklerinizi görücüdür. 26 / 513
48-Fetih Suresi

25.Ayet
هُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَالْهَدْيَ مَعْكُوفًا أَنْ يَبْلُغَ مَحِلَّهُ ۚ وَلَوْلَا رِجَالٌ مُؤْمِنُونَ وَنِسَاءٌ مُؤْمِنَاتٌ لَمْ تَعْلَمُوهُمْ أَنْ تَطَئُوهُمْ فَتُصِيبَكُمْ مِنْهُمْ مَعَرَّةٌ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۖ لِيُدْخِلَ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ لَوْ تَزَيَّلُوا لَعَذَّبْنَا الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا -25 Onlar, inkâr edenler ve sizi Mescid-i Haram’ı ziyaretten ve (ibadet amacıyla) bekletilen kurbanlıkları yerlerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Eğer, oradaki henüz tanımadığınız inanmış erkeklerle, inanmış kadınları bilmeyerek ezmeniz ve böylece size bir eziyet gelecek olmasaydı, (Allah, Mekke’ye girmenize izin verirdi). Allah, dilediğini rahmetine koymak için böyle yapmıştır. Eğer, inananlarla inkârcılar birbirinden ayrılmış olsalardı, onlardan inkâr edenleri elem dolu bir azaba uğratırdık. Onlar o küfredip de sizi Mescidi haramdan ve durdurulmakta bulunan hediyyeleri mahalline varmaktan men´eden kimselerdir, eğer kendilerini bilmediğiniz bir takım mü´min erkekler ve mü´mine kadınları bilmiyerek çiğneyip de şânınıza o yüzden şeyn gelecek olmasa idi, Allah dilediğini rahmetine koyacağı için, eğer onlar çekilebilselerdi elbette içlerinden o küfredenleri elîm bir azâba düçar ederdik İnkârda ısrar edip sizi Mescid-i Haram´dan alıkoyanlar, hediyelik kurbanlarınızı yerine ulaştırmanıza engel olanlar, onlardır. Eğer (içlerinde) sizin bilip tanıyamadığınız mü´min erkekleri ve mü´min kadınları bilmeden çiğnemeniz ve bu yüzden size vebal, üzüntü ve sıkıntı gelmesi söz konusu olmasaydı, (elbette aranızda bir savaş meydana gelirdi). (Bu da) Allah´ın dilediği kimseyi rahmetine sokması içindir. Eğer onlar (o mü´min erkek ve kadınlar) diğerlerinden seçilip ayrılsalardı, onlardan küfre sapanları elem verici bir azaba uğratırdık. Onlar öyle kimselerdir ki inkâr ettiler, sizin Mescid-i Harâm´ı ziyaret etmenize ve bekletilen kurbanların yerlerine varmasına engel oldular. Eğer orada, kendilerini bilmediğiniz için tepeleyeceğiniz ve bilmeyerek tepelemenizden ötürü, kınanacağınız inanmış erkekler ve inanmış kadınlar olmasaydı (Allâh sizin savaşmanıza engel olmazdı. Böyle yaptı) ki Allâh, dilediğini rahmetine soksun. Şâyet (inananlar ve inanmayanlar) birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri, acı bir azâba çarptırırdık. Onlar, o kimselerdir ki kâfir oldular ve sizi Mescid-i Haram´dan men eylediler. Kurbanları da mahalline varmaktan mahpus bıraktılar. Eğer bilmediğiniz mü´min erkekler ile imân sahibesi kadınlar bulunmasa idi, onları bilmeksizin çiğneyip de o yüzden sizi bilmeksizin bir meşakkat, bir keder, bir teessüf (isabet etmeyecek olsa idi) elbette ellerini onlardan çektirmezdi fakat çektirdi, tâ ki, Allah dilediğini rahmeti içine girdirsin. Eğer onlar seçilmiş olsalar idi, elbette onlardan kâfir olanları elîm bir azab ile muazzeb kılardık. 26 / 513
48-Fetih Suresi

26.Ayet
إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَىٰ وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا ۚ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا -26 Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir. O küfredenler kalblerinde o hamiyyeti; Cahiliyye hamiyyetini kaynattığı sıra, ki o vakıt Allah Resulünün ve mü´minlerin üzerine sekînetini indirdi ve onlara kelime-i tekvâyı ilzam buyurdu, onlar da ona ehakk-u ehl idiler, evet, Allah her şeye alîm bulunuyor. Hani o inkâra sapanlar kalblerinde Cahiliyye Devri´nin gurur ve taassubunu alevlendirdikleri zaman Allah, Peygamberi ve mü´minler üzerine güven, huzur ve kalb sükûneti indirdi de onlara takva sözünü gerekli kıldı. Zaten onlar bu söze daha lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi bilendir. O zaman inkâr edenler, kalblerine öfke ve gayreti, o câhiliyye (çağının) öfke ve gayretini koymuşlardı, Allâh da Elçisine ve mü´minlere huzûr ve güvenini indirdi; onları takvâ kelimesine (sebâta ve ahde vefâya) bağladı. Zeten onlar, buna lâyık ve ehil idiler. Allâh, her şeyi bilendir. O vakit ki, o kâfirler kalblerinde hamiyyeti, hamiyyet-i cahiliyyeyi yerleştirmişler idi. Allah Teâlâ da Peygamberinin üzerine ve mü´minlerin üzerlerine sekîneti indirdi ve onlara takvâ kelimesini ilzam buyurdu. Onlar da buna hakkıyla layık ve bunun ehli bulunuyorlardı. Allah da her şeyi bihakkın bilicidir. 26 / 513
48-Fetih Suresi

27.Ayet
لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ ۖ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِنْ شَاءَ اللَّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُءُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ ۖ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذَٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا -27 Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi ve size bundan başka yakın bir fetih daha verdi. Şanına kasem olsun ki Allah hakikaten Resulüne o rü´yayı hakkıyle sadık gösterdi, şanına kasem olsun ki inşâallah Mescidi harama emniyyetler içinde, başlarınızı kazıtarak, kırkarak, korkunuz olmıyarak sureti kat´iyyede gireceksiniz, fakat sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan önce yakın bir fetih yaptı And olsun ki, Allah, Peygamberine o rüyayı hakk ile doğru gösterdi : Şanıma yemin olsun ki, elbette —Allah dilerse— güven içinde başlarınızı tıraş etmiş veya kırkmış bir halde korkmadan Mescid-i Harâm´a gireceksiniz. O, sizin bilmediğinizi bilir ve ondan önce (veya sonra) yakın bir fetih verdi (veya verecek). Andolsun, Allâh, Elçisinin rüyâsını doğru çıkardı. Allâh dilerse, başlarınızı (kökten) traş ederek ve(ya) saçlarınızı kısaltarak, korkmadan, güven içinde Mescid-i Harâm´a gireceksiniz. Allâh sizin bilmediğinizi bildi, bundan önce size yakın bir fetih verdi. Şanıma kasem olsun ki, Allah Teâlâ Peygamberine rüyâsını bihakkın sâdık kılmıştır. Muhakkak ki, Kâbe-i Muazzama´ya inşaallah emînler, başlarınızı traş etmiş ve (saçlarınızı) kısaltmış olduğunuz halde korkunuz olmaksızın gireceksinizdir. Fakat sizin bilmediklerinizi bildi ve ondan önce bir yakın feth (nâsib) kıldı. 26 / 513
48-Fetih Suresi

28.Ayet
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا -28 O, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir. (Allah) o hak dini bütün dinlere üstün kılmak için (böyle yaptı). Şahit olarak Allah yeter. O odur ki Resulünü hidayet rehberi ve hak dîni ile gönderdi, onu her dînin üstüne çıkarmak için, şâhid olarak da Allah yeter Peygamberini doğru yol üzere ve hakk din ile, diğer bütün dinlere üstün kılmak için gönderen O´dur. Şâhid olarak Allah yeter. O, Elçisini hidâyet ve hak dinle gönderdi ki, o (hak di)ni, bütün dinlere üstün kılsın. Şâhid olarak Allah yeter. O, o (Allah-ü Zîşan)dır ki, Peygamberini hidâyet ile ve din-i hak ile gönderdi. Tâ ki, onu her din üzerine yükseltin. Ve şahid olmak için de Allah Teâlâ kâfidir. 26 / 513
48-Fetih Suresi

29.Ayet
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ ۚ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ ۖ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا ۖ سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ ۚ ذَٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ ۚ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ ۗ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا -29 Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir. Muhammed Resulullahdır, onun maıyyetindekiler ise küffara karşı çok çetin, kendi aralarında gayet merhametlidirler. Onları görürsün cemâatle rükû´, sücud ederek, Allahdan fadl-u rıdvan isterler. Sîmaları secde eserinden yüzlerindedir. Bu onların Tevrattaki meselleri. İncîldeki meselleri de bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, derken sapları üzerinde bir düze istikamet almış, zürrâın hoşuna gidiyor. Onlarla kâfirlere gayz vermek için, onlardan iyman edib de salih salih ameller yapanlara Allah hem bir mağfiret va´d buyurdu hem de bir ecr-i azîm. Muhammed, Allah´ın Peygamberidir. O´nunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı çok çetin ve serttirler; kendi aralarında birbirlerine karşı merhametlidirler. Onları, rükû´ edenler, secde edenler olarak görürsün; Allah´ın geniş lûtfunu, bol ihsanını arzu ederler. Alâmetleri, yüzlerindeki secdeden oluşan izdir. İşte bu onların Tevrat´taki misâlleridir. İncil´deki misâlleri ise, filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş derken kalınlaşmış da sapı üzerinde doğrulmuş, (öyle ki) ziraatçilerin hayranlığını çeken bir ekin gibidir. (Bu da) Allah´ın kâfirleri öfkelendirmesi içindir. Allah, imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlara çok bağışlama ve büyük bir mükâfat va´detmiştir. Muhammed Allâh´ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû´ ve secde ederek Allâh´ın lutuf ve rızâsını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrât´taki vasıfları ve İncildeki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allâh onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfât va´detmiştir. Muhammed, (aleyhisselâm) Allah´ın peygamberidir. O´nunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı pek şiddetlidirler, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Onları rükû ediciler, secde ediciler olarak görürsün. Allah Teâlâ´dan inâyet ve rıdvân dilerler, yüzlerindeki nişaneleri, secdelerinin eserindendir. Bu (na´t) Onların Tevrattaki vasıflarıdır ve onların İncil´deki meselleri (vasıfları) ise bir ekin gibidir ki, filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra da kalınlaşmış, sonra da sakları üzerine yükselmiş (istikamet almış) ekincilerin hoşlarına gidiyor, onlar ile kâfirleri öfkelendirmek için. Allah Teâlâ, onlardan imân edip sâlih sâlih amellerde bulunmuşlar için bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat vaad buyurmuştur. 26 / 514
49-Hucurat Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ -1 Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. Ey o bütün iyman edenler! Allahın ve Resulünün önüne geçmeyin ve Allahdan korkun, çünkü Allah işitir bilir Ey imân edenler! Allah ve peygamberinin huzurunda ileri geçmeyin. Allah´tan korkun. Şüphesiz ki Allah, işitendir, bilendir. Ey inananlar, Allâh´ın ve Elçisinin önüne geçmeyin. Allah´tan korkun. Şüphesiz Allâh, işitendir, bilendir. Ey imân etmiş olanlar! Allah´ın ve Resûlünün önüne geçmeyiniz ve Allah´tan korkunuz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bihakkın işiticidir, bilendir. 26 / 514
49-Hucurat Suresi

2.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَنْ تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَ -2 Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider. Ey o bütün iyman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden üstün kaldırmayın ve ona birbirinize bağırır gibi iri söylemeyin! Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir Ey imân edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne (O´nu bastıracak şekilde) yükseltmeyin. Birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, O´na yüksek sesle hitap etmeyin. Sonra farkına varmıyarak amelleriniz boşa gidebilir. Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi, onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkında olmadan amelleriniz boşa gider. Ey imân etmiş olan zâtlar! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin ve O´na sözü bağırırcasına söylemeyin, bazınızın bazınıza bağırması gibi ki, (sonra) siz farkında olmadığınız halde amelleriniz bâtıl olmuş olur. 26 / 514
49-Hucurat Suresi

3.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَىٰ ۚ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ -3 Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. Her halde Resulüllahın yanında seslerini kısanlar, onlar, o kimselerdir ki Allah kalblerini takvâ için imtihan etmiştir, onlara hem bir mağfiret hem de büyük bir ecir vardır Şüphesiz o kimseler ki Resûlüllah´ın yanında seslerini kısarlar, işte onlar Allah´ın kalblerini takva ile denediği kimselerdir. Onlar için bol bağışlanma ve büyük karşılık vardır. Allâh´ın Elçisinin huzûrunda seslerini kısanlar, öyle kimselerdir ki Allâh, onların kalblerini, takvâ için imtihan etmiş (onların takvâya ehil olduklarını anlamış)tır. Onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfât vardır. Ve şüphe yok ki, Allah´ın Peygamberi huzurunda seslerini kısanlar o zâtlardır ki, Allah Teâlâ onların kalblerini takvâ için imtihan etmiştir, onlar için bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfaat vardır. 26 / 514
49-Hucurat Suresi

4.Ayet
إِنَّ الَّذِينَ يُنَادُونَكَ مِنْ وَرَاءِ الْحُجُرَاتِ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ -4 (Ey Muhammed!) Odaların arkasından sana bağıranların çoğu aklı ermeyen kimselerdir. Hucrelerin arkasından sana ünleyenler, her halde ekserisi aklı irmiyenlerdir. Şüphesiz onlar ki (sana ait) odaların arkasından sana seslenirler, çoğunun aklı ermez. Odaların arkasından sana bağıranların çoğu, düşüncesiz kimselerdir. Muhakkak o kimseler ki, sana hücrelerin arkasından nidâ ediverirler. Onların çoğu âkilâne düşünmezler. 26 / 514
49-Hucurat Suresi

5.Ayet
وَلَوْ أَنَّهُمْ صَبَرُوا حَتَّىٰ تَخْرُجَ إِلَيْهِمْ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ ۚ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ -5 Onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Eğer onlar sen kendilerine çıkıncıya kadar sabretselerdi elbette haklarında hayırlı olurdu, bununla beraber Allah gafurdur rahîmdir. Eğer onlar, sen kendilerine çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette haklarında çok daha hayırlı olurdu. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Onlar, sen kendilerinin yanına çıkıncaya kadar bekleselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. Ve eğer onlar, kendilerine sen çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette ki kendileri için hayırlı olurdu. (Mamaafih) Allah gafûrdur, rahîmdir. 26 / 515
49-Hucurat Suresi

6.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَىٰ مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ -6 Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. Ey o bütün iyman edenler! Eğer size bir fâsık bir haberle gelirse onu tahkık edin ki cehaletle bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza peşiman olursunuz. Ey imân edenler! Eğer din ve ahlâk sınırlarını aşan yozmuşun biri size bir haberle gelirse, onu (o haberin doğru olup olmadığını) iyice araştırın, sonra bilmeden bir topluluğa kötülükte bulunursunuz da yaptığınıza pişman olursunuz. Ey inananlar, size fâsık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. Ey imân etmiş olanlar! Eğer size bir fâsık bir haber ile gelirse hemen onu tahkik ediniz. Belki, bilmeksizin bir kavme saldırırsınız da sonra yaptığınızın üzerine peşimânlar olmuş olursunuz. 26 / 515
49-Hucurat Suresi

7.Ayet
وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ ۚ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ -7 Bilin ki, aranızda Allah’ın elçisi bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir. Hem biliniz ki içinizde Allahın Resulü var, eğer o bir çok işlerde size itâat eder olsa haliniz yaman olurdu ve lâkin Allah size iymanı sevdirdi, ve küfrü, füsuku, ısyanı nazarınızda kerîh kıldı (7-8) Bilin ki, içinizde Allah´ın Peygamberi bulunuyor. Eğer O, birçok işlerde size uymuş olsaydı, elbette sıkıntıya uğrar, kötü duruma düşerdiniz. Ne var ki, Allah, imânı size çok sevdirdi de onu kalbinizde süsleyip çekici kıldı. (Buna karşılık) küfrü, dinî ve ahlâkî sınırları aşmayı, baş kaldırıp itaatsizlikte bulunmayı size çirkin ve tiksindirici göstermiştir. İşte bu ölçüde olanlar, Allah´tan geniş lütuf, bol ihsan ve bir nîmet olarak doğru yolda bilerek yürüyenlerdir. Allah, bilendir ve hikmet sahibidir. Bilin ki, Allâh´ın Elçisi içinizdedir. Şâyet o, birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allâh size imanı sevdirdi ve onu sizin kalblerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyânı çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır. Ve biliniz ki, aranızda muhakkak Allah´ın Peygamberi vardır. Eğer o, birçok işte size itaat edecek olsa idi elbette helâke düşmüş olurdunuz. Velâkin Allah Teâlâ size imanı sevdirdi ve onu kalblerinizde süsledi ve size küfrü ve fâsıkane hareketleri ve isyanı çirkin gösterdi. İşte doğru yola gidenler de onlardır. 26 / 515
49-Hucurat Suresi

8.Ayet
فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَنِعْمَةً ۚ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ -8 Allah, kendi katından bir lütuf ve nimet olarak böyle yaptı. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir İşte onlardır ki Allahın fadl-u ni´metiyle rüşde irmişlerdir ve Allah alîmdir, hakîmdir (7-8) Bilin ki, içinizde Allah´ın Peygamberi bulunuyor. Eğer O, birçok işlerde size uymuş olsaydı, elbette sıkıntıya uğrar, kötü duruma düşerdiniz. Ne var ki, Allah, imânı size çok sevdirdi de onu kalbinizde süsleyip çekici kıldı. (Buna karşılık) küfrü, dinî ve ahlâkî sınırları aşmayı, baş kaldırıp itaatsizlikte bulunmayı size çirkin ve tiksindirici göstermiştir. İşte bu ölçüde olanlar, Allah´tan geniş lütuf, bol ihsan ve bir nîmet olarak doğru yolda bilerek yürüyenlerdir. Allah, bilendir ve hikmet sahibidir. (Bu) Allâh´ın bir lutuf ve ni´metidir. Allâh bilendir, hakimdir. Öyle bir yola gidiş ise Allah Teâlâ tarafından bir lütuftur ve bir nîmettir ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir. 26 / 515
49-Hucurat Suresi

9.Ayet
وَإِنْ طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا ۖ فَإِنْ بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَىٰ فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّىٰ تَفِيءَ إِلَىٰ أَمْرِ اللَّهِ ۚ فَإِنْ فَاءَتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا ۖ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ -9 Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever. Ve eğer Mü´minlerden iki taife çarpışırlarsa hemen aralarını bulun barıştırın, şayed biri diğerine karşı bagyediyorsa o vakıt bagî olana Allahın emrine rücu´ edinciye kadar kıtâl edin, eğer rücu´ ederse yine adaletle beyinlerini sulh edin ve hep insaflı olun, çünkü Allah adâlet yapanları sever Eğer mü´minlerden iki zümre vuruşacak olurlarsa, aralarını düzeltin, barışı sağlayın. Buna rağmen onlardan biri diğerine tecâvüz ederse, mütecaviz tarafla Allah´ın emrine dönünceye kadar savaşın. Dönerlerse, o takdirde aralarını adaletle düzeltin ve hep âdil davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. Eğer inananlardan iki grup vuruşurlarsa onların arasını düzeltin; şâyet biri ötekine saldırırsa Allâh´ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla vuruşun. (Allâh´ın buyruğuna) Dönerse artık adâletle onların arasını düzeltin ve dâimâ âdil olun. Çünkü Allâh, adâlet yapanları sever. Ve eğer mü´minlerden iki tâife çarpışırlarsa aralarını hemen ıslah ediniz. Sonra onlardan biri diğeri üzerine tecavüzde bulunmuş olursa o tecavüz eden ile Allah´ın emrine rücu edinceye değin savaşta bulunun; sonra rücu ederse artık aralarını adâletle ıslah ediniz ve adilâne harekette bulunun. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ adâlette bulunanları sever. 26 / 515
49-Hucurat Suresi

10.Ayet
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ -10 Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. Mü´minler ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve Allahdan korkun ki rahmete şayan olasınız. Mü´minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. Allah´tan korkun ki merhamete lâyık görülesiniz. Muhakkak mü´minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah´tan korkun ki size rahmet edilsin. Mü´minler, muhakkak ki, kardeşlerdir. Artık kardeşlerinizin arasını ıslah ediniz ve Allah´tan korkunuz, tâ ki siz rahmete nâil olasınız. 26 / 515
49-Hucurat Suresi

11.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَىٰ أَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ ۖ وَلَا تَلْمِزُوا أَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ ۖ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِيمَانِ ۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ -11 Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. Ey o bütün iyman edenler! Alay etmesin bir kavm bir kavm ile belki kendilerinden daha hayırlı olurlar, ne de bir takım kadınlar diğer kadınlarla, belki onlardan daha hayırlı olurlar, hem kendilerinizi ayıblamayın ve kötü lâkablarla atışmayın, iymandan sonra fâsıklık ne kötü isimdir, her kim de tevbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir. Ey imân edenler! Sizden bir kabile diğeriyle alay etmesin. Olabilir ki alay edilenler, alay edenlerden hayırlıdır. Bir kısım kadınlar da diğerleriyle alay etmesin, umulur ki, alay edilen kadınlar, alay eden kadınlardan hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın; kötü lâkablarla sataşıp atışmayın. İmândan sonra din ve ahlâk sınırlarını aşmakla ilgili isim ne kötüdür! Kim tevbe etmezse, İşte onlar, evet onlar zâlimlerdir. Ey inananlar, bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin. Belki (alay ettikleri kimseler), kendilerinden iyidirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki onlar, kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fısk adı, ne kötü bir şeydir! Kim tevbe etmezse, işte onlar, zâlimdirler. Ey imân etmiş olanlar! Bir kavim diğer bir kavim ile alay etmesin. Olabilir ki, onlar (o alay edilenler) ötekilerden daha hayırlı olurlar ve kadınlar da kadınlardan (bir kimseyi eğlenceye almasın). Olabilir ki onlar, ötekilerden daha hayırlı bulunurlar. Ve kendi nefislerinizi de ayıplamayınız ve kötü lakablar ile atışmayınız. İmândan sonra fâsıklık ne kötü addır ve her kim tevbe etmezse işte zalimler olanlar onlardır, onlar. 26 / 515
49-Hucurat Suresi

12.Ayet
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ ۖ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا ۚ أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَحِيمٌ -12 Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. Ey o bütün iyman edenler! Zannın bir çoğundan çekinin çünkü zannın ba´zısı vebaldir, tecessüs de etmeyin, ba´zınız ba´zınızı gıybet de etmesin, hiç arzu eder mi ki biriniz kardeşinin ölü halinde etini yesin? Demek tiksindiniz! O halde Allaha korunun, çünkü Allah tevvabdır, rahîmdir Ey imân edenler! Zann´ın çoğundan kaçının. Şüphesiz ki, zann´ın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Birbirinizi gıyabında çekiştirmeyin. Sizden biriniz, ölen kardeşinin etini yemek ister mi ? Ondan tiksinirsiniz. Allah´tan korkun. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çokça kabul edendir. Çok merhametlidir. Ey inananlar, zandan çok sakının. Zira zannın bir kısmı günâhtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemeği sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah´tan korkun, şüphesiz Allâh, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. Ey imân edenler! Çokça zannetmekten kaçınınız. Şüphe yok ki, zannın bâzısı günahtır ve araştırmakta bulunmayınız ve bazınız bazınızı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? (Bilakis) Onu kerih görmüş olursunuz. Artık Allah´tan korkunuz, şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir. 26 / 516
49-Hucurat Suresi

13.Ayet
يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَىٰ وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا ۚ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ ۚ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ -13 Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır. Ey o bütün insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, hem de sizi şaab şaab, kabîle kabîle yaptık ki tanışasınız, haberiniz olsun ki Allah yanında ekreminiz en takvalınızdır, her halde Allah alîmdir, habîrdir Ey insanlar! Hakikat biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, sizin Allah yanında en şerefli ve itibarlınız, (O´ndan saygı ila en çok) korkup (fenalıklardan) sakınanızdır. Muhakkak Allah bilir ve haberlidir. Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allâh yanında en üstün olanınız, (günâhlardan) en çok korunanınızdır. Allâh bilendir, haber alandır. Ey insanlar! Muhakkak ki, Biz sizi bir erkek ile dişiden yarattık ve sizleri şubelere ve kabilelere ayırdık ki birbirinizi tanıyasınız. Şüphe yok ki, sizin ind-i ilâhide en mükerrem olanınız en ziyâde müttakî olanınızdır. Muhakkak ki Allah Teâlâ alîmdir, habîrdir. 26 / 516
49-Hucurat Suresi

14.Ayet
قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا ۖ قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَٰكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ ۖ وَإِنْ تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا ۚ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ -14 Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” A´râbîler iyman ettik dediler, de ki: siz henüz iyman etmediniz ve lâkin henüz iyman kalblerinizin içine girmemiş olduğu halde islâma girdik deyin ve eğer Allaha ve Resulüne itâat ederseniz size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez, çünkü Allah gafur, rahîmdir. Bedeviler, «imân ettik» dediler. De ki: Siz imân etmediniz, belki İslâm´a girdik (zahiren teslimiyet gösterdik) deyin. İmân henüz kalblerinize girmedi. Eğer Allah´a ve Peygamberine itaat ederseniz, amellerinizden (iyi işlerinizin karşılığında) hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Göçebe Araplar: "İnandık" dediler. De ki: "İnanmadınız, fakat ´İslâm olduk´ deyin. Henüz iman kalblerinize girmedi. Eğer Allah´a ve Elçisine itâ´at ederseniz (Allâh), yaptığınız güzel işlerden hiçbirinin sevâbını size eksik vermez. Allâh çok bağışlayan, çok esirgeyendir." Bedeviler dedi ki: «Biz imân ettik». De ki: «Siz imân etmediniz; velâkin deyiniz ki, biz İslâma girdik. Ve henüz imân sizin kalplerinizin içine girmiş değildir ve eğer Allah´a ve Resulüne itaat ederseniz sizin amellerinizden hiçbirşeyi sizin için noksan kılmaz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.» 26 / 516
49-Hucurat Suresi

15.Ayet
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ -15 İman edenler ancak, Allah’a ve Peygamberine inanan, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerdir. İşte onlar doğru kimselerin ta kendileridir. Mü´minler ancak o kimselerdir ki Allaha ve Resulüne iyman ettikten sonra şübheye düşmeyip Allah yolunda mallariyle, canlariyle mücahede etmektedirler işte onlardır ki sâdıklardır Mü´minler ancak o kimselerdir ki, Allah´a ve Peygamberine imân etmişler, sonra da (imânlarında) şüpheye düşmemişler ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd etmişlerdir. İşte onlar doğrulardır. Mü´minler onlardır ki Allâh´a ve Elçisine inandılar, sonra şüphe etmediler; Allâh yolunda mallarıyle, canlarıyle cihâd ettiler. İşte (iman sözlerinde) doğru olanlar onlardır. Mü´minler ancak o zâtlardır ki, Allah´a ve O´nun Peygamberine imân etmişlerdir, sonra bir şüpheye düşmemişler ve mallarıyla ve nefisleriyle Allah yolunda mücâhedede bulunmuşlardır. İşte sâdık olanlar da onların tâ kendileridir. 26 / 516
49-Hucurat Suresi

16.Ayet
قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ -16 (Ey Muhammed!) De ki: “Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” De ki: Siz Allaha dindarlığınızı mı öğretiyorsunuz, halbuki Allah Göklerdekini ve Yerdekini bilir ve Allah her şey´e alîmdir. De ki: Siz, dininizi Allah´a mı öğretmek istiyorsunuz ?! Allah, göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah her şeyi (en iyi) bilendir. De ki: "Siz mi Allah´a din(darlığ)ınızı öğreteceksiniz? Allâh, göklerde ve yerde olanları bilir. Allâh, her şeyi bilendir." De ki: «Siz dininizi Allah´a mı öğretiyorsunuz? Allah ise göklerde olanı da yerde olanı da bilir ve Allah Teâlâ herşeyi bihakkın bilendir.» 26 / 516
49-Hucurat Suresi

17.Ayet
يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا ۖ قُلْ لَا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُمْ ۖ بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -17 Müslüman olmalarını bir lütufta bulunmuş gibi sana hatırlatıyorlar. De ki: “Müslüman olmanızı bir lütuf gibi bana hatırlatıp durmayın. Tam tersine eğer doğru kimselerseniz sizi imana erdirmesinden dolayı Allah size lütufta bulunmuş oluyor.” İslâma girdiklerini senin başına kakıyorlar, de ki islâmınızı benim başıma kakmayın, belki sizi iymana hidâyet buyurduğundan dolayı Allah sizin başınıza kakar, eğer sadıksanız islâm´a girmelerini senin başına kakıyorlar. De ki: islâm´a girmenizi benim başıma kakmayın, ama eğer doğru kimselerseniz Allah, sizi doğru yola eriştirdiği için sizi minnet altında tutar. İslâm olmalarını senin başına kakıyorlar. De ki: "Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın. Tersine, eğer gerçekten inanmışsanız, sizi imâna ilettiği için Allah, sizin başınıza kaksa yeridir." İslâm olduklarından dolayı sana karşı minnette bulunurlar. De ki: «Benim üzerime İslâmiyetinizle minnette bulunmayın. Belki Allah Teâlâ sizi imâna hidayet ettiğinden dolayı size minnet buyurur, eğer siz sâdıklar oldunuz iseniz.» 26 / 516
49-Hucurat Suresi

18.Ayet
إِنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ -18 Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. Göklerin Yerin gaybını Allah bilir ve Allah görür her ne yaparsanız Şüphesizki, Allah, göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen her şeyini) bilir. Allah, yapageldiğiniz şeyleri görüp bilendir. Şüphesiz Allâh, göklerin ve yerin gizlisini bilir. Allâh yaptıklarınızı görmektedir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ göklerin ve yerin gaybını bilir ve Allah Teâlâ işlediğinizi görücüdür. 26 / 516
50-Kaf Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ ق ۚ وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ -1 (1-2) Kâf. Şerefli Kur’ân’a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!” Kaf ve Kur´an-i mecîd hakkı için Kaf.. Çok şerefli saygıya lâyık, hayırlı, bereketli Kur´ân´a and olsun. Kâf. Zikir´li (uyarıcı, şerefli) Kur´ân´a andolsun, (1-2) Kâf. Ve bereketi pek ziyâde olan Kur´an hakkı için. Habibim! O kâfirler, seni tasdik etmediler. Belki kendilerinden bir korkutucu gelmesinden teaccüb ettiler. O kâfirler dedi ki: «Bu şaşılacak bir şey.» 26 / 517
50-Kaf Suresi

2.Ayet
بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ -2 (1-2) Kâf. Şerefli Kur’ân’a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: “Bu tuhaf bir şeydir!” Doğrusu şaştılar da kendilerine içlerinden korkutucu bir Peygamber geldiğine dediler ki kâfirler bu acîb bir şey (2-3) Hayır, içlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamberin gelmesine şaştılar da, kâfirler: «Bu şaşılacak şey!» dediler. «Biz öldüğümüz ve toprağa dönüştüğümüz zaman (tekrar dirilecek miyiz) ? Bu, uzak çok uzak bir dönüş!. İçlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da, o kâfirler: "Bu tuhaf bir şeydir" dediler. (1-2) Kâf. Ve bereketi pek ziyâde olan Kur´an hakkı için. Habibim! O kâfirler, seni tasdik etmediler. Belki kendilerinden bir korkutucu gelmesinden teaccüb ettiler. O kâfirler dedi ki: «Bu şaşılacak bir şey.» 26 / 517
50-Kaf Suresi

3.Ayet
أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ۖ ذَٰلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ -3 “Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkânsız) bir dönüştür!” Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakıt ha? Bu baıyd bir irca´ (2-3) Hayır, içlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamberin gelmesine şaştılar da, kâfirler: «Bu şaşılacak şey!» dediler. «Biz öldüğümüz ve toprağa dönüştüğümüz zaman (tekrar dirilecek miyiz) ? Bu, uzak çok uzak bir dönüş!. "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (tekrar bedene döneceğiz)? Bu, uzak bir dönüştür." «Biz öldüğümüz ve toprak kesildiğimiz zaman mı (tekrar dirileceğiz)? Bu uzak bir dönüştür.» 26 / 517
50-Kaf Suresi

4.Ayet
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ ۖ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ -4 Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır. fakat Arz onlardan neyi eksiltir bize ma´lûmdur ve nezdimizde hıfzedici bir kitab vardır (4-5) Biz, muhakkak yerin onlardan neyin (çürütüp) eksilttiğini biliriz. Yanımızda (her şeyin yazılı bulunduğu) muhafazalı bir kitap vardır. Hayır, onlar hakk kendilerine gelince yalanladılar. Bu bakımdan onlar, kararsızlık ve perişanlık içindedirler. Biz yerin, onlar(ın cesetlerin)den ne eksilttiğini bilmişizdir. Yanımızda (her şeyi) zapteden bir Kitâp vardır. (4-5) Muhakkak ki, yer onlardan neyi eksiltirse Biz bilmişizdir ve Bizim nezdimizde hıfzedici bir kitap vardır. Fakat kendilerine geldiği vakit hakkı tekzîp ettiler. İmdi onlar karmakarışık bir ızdırap içindedirler. 26 / 517
50-Kaf Suresi

5.Ayet
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ -5 Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir hâldedirler. Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman tekzib ettiler de şimdi karma karışık bir ıztırab içindeler (4-5) Biz, muhakkak yerin onlardan neyin (çürütüp) eksilttiğini biliriz. Yanımızda (her şeyin yazılı bulunduğu) muhafazalı bir kitap vardır. Hayır, onlar hakk kendilerine gelince yalanladılar. Bu bakımdan onlar, kararsızlık ve perişanlık içindedirler. Doğrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar. Şimdi onlar çalkantılı bir durumun içindedirler. (4-5) Muhakkak ki, yer onlardan neyi eksiltirse Biz bilmişizdir ve Bizim nezdimizde hıfzedici bir kitap vardır. Fakat kendilerine geldiği vakit hakkı tekzîp ettiler. İmdi onlar karmakarışık bir ızdırap içindedirler. 26 / 517
50-Kaf Suresi

6.Ayet
أَفَلَمْ يَنْظُرُوا إِلَى السَّمَاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ -6 Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur. Artık üstlerindeki Semâya bir baksalar a, biz onu nasıl bina etmişiz ve ziynetlemişiz hiçbir gediği yok. Üstlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Onu nasıl kurup meydana getirdik ve (yıldızlarla, sistemlerle) süsledik. Onda hiçbir yarık (dengesizlik, uyumsuzluk) da yoktur. Üstlerindeki göğe bakmadılar mı, onu nasıl yaptık, süsledik, hiçbir çatlağı yoktur? Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, Biz onu nasıl bina ve tezyin ettik ve onun için hiçbir gedik yoktur. 26 / 517
50-Kaf Suresi

7.Ayet
وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ -7 Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. Arza da: bir imtidad vermişiz ve ağır baskılar oturtmuşuz ve her çeşidden çiftler bitirmişiz ki temaşasına doyulmaz Yeryüzünü de (nasıl) yaydık, onda sabit büyük dağlar koyup oturttuk ve her güzel türden çift çift bitirdik, (bunlara dikkatle bakmıyorlar mı?). Arzı nasıl yaydık, ona sağlam dağlar attık, onda her güzel çifti bitirdik! (7-8) Ve yere de (bakmadılar mı?). Onu döşedik ve onda sabit dağlar bıraktık ve onda her güzel cinsten bitirdik. (Bunları) hakka müteveccih olan her bir kul için bir ibret ve bir mev´iza olarak (vücûda) getirdik. 26 / 517
50-Kaf Suresi

8.Ayet
تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ -8 Bütün bunlar, içtenlikle Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir. Gözler gönüller açar, yaradanın kudretini ıhtar eder, dersler verir birer nişane-i basîret ve nümune-i ıbret olmak üzere, hakka yüz tutan her kul için (Bu eserler ve taşıdığı hikmetli faydalar) Hakk´a yönelip gönül veren her kul için bir gönül gözü, bir hatırlatma ve öğüttür. (Bütün bunları) Allah´a yönelen her kulun, gönül gözünü açmak için ve (ona) ibret vermek için (yaptık). (7-8) Ve yere de (bakmadılar mı?). Onu döşedik ve onda sabit dağlar bıraktık ve onda her güzel cinsten bitirdik. (Bunları) hakka müteveccih olan her bir kul için bir ibret ve bir mev´iza olarak (vücûda) getirdik. 26 / 517
50-Kaf Suresi

9.Ayet
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُبَارَكًا فَأَنْبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ -9 (9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. Bir de Semadan mübarek bir su indirip de onunla bağlar bağçeler bitirmekteyiz ve biçilecek taneler (9-10) Gökten mübarek (feyizli, bereketli) su indirdik de onunla bahçeler, biçilecek taneler; tomurcukları sıra sıra birbiri üstüne gelen yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek dâne(li ekin)ler bitirdik. (9-10) Ve gökten bir mübarek su indirdik, sonra onunla bahçeler ve biçilen ekin danelerini bitirdik. Ve uzunca boylu hurma ağaçları da (yetiştirdik) ki, onlar için birbiri üstüne konmuş muntazam salkımlar (tomurcuklar) vardır. 26 / 517
50-Kaf Suresi

10.Ayet
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَضِيدٌ -10 (9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. Ve Semaya ser çeken hurma ağaçları ki sıvama dizilmiş bir tal´ı vardır (9-10) Gökten mübarek (feyizli, bereketli) su indirdik de onunla bahçeler, biçilecek taneler; tomurcukları sıra sıra birbiri üstüne gelen yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları yetiştirdik; (9-10) Ve gökten bir mübarek su indirdik, sonra onunla bahçeler ve biçilen ekin danelerini bitirdik. Ve uzunca boylu hurma ağaçları da (yetiştirdik) ki, onlar için birbiri üstüne konmuş muntazam salkımlar (tomurcuklar) vardır. 26 / 517
50-Kaf Suresi

11.Ayet
رِزْقًا لِلْعِبَادِ ۖ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا ۚ كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ -11 (9-11) Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. Kullara rızk için ve onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz, işte o huruc da böyledir. Kullar için rızıktır (bunlar). Ve biz, o su ile ölü bir beldeyi dirilttik. İşte (dirilip toprak altından da) çıkmak böyledir. Kullara rızık olması için. Ve o su ile, ölü bir ülkeye can verdik. İşte çıkış da öyledir. (11-12) Kullar için bir rızk olarak (bunları bitirdik) ve onunla (o su ile) bir ölmüş beldeyi dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış da böyledir. Onlardan (Kureyş müşriklerinden) evvel Nûh kavmi, Re´s ashâbı ve Semûd (kavmi de peygamberlerini) tekzîp ettiler. 26 / 517
50-Kaf Suresi

12.Ayet
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ -12 (12-14) Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eykeliler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. Tekzib etti onlardan evvel Nuhun kavmı ve Ashabı Ress ve Semûd (12-13) Onlardan önce Nûh kavmi, Ressli´ler, Semûd, Âd, Fir´avn ve Lût´un kardeşleri, Onlardan önce Nûh kavmi, Resliler ve Semûd (kavmi) de yalanlamıştı. (11-12) Kullar için bir rızk olarak (bunları bitirdik) ve onunla (o su ile) bir ölmüş beldeyi dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış da böyledir. Onlardan (Kureyş müşriklerinden) evvel Nûh kavmi, Re´s ashâbı ve Semûd (kavmi de peygamberlerini) tekzîp ettiler. 26 / 517
50-Kaf Suresi

13.Ayet
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ -13 (12-14) Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eykeliler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. Ve Âd ve Firavn ve ıhvanı Lût ve ashabı (12-13) Onlardan önce Nûh kavmi, Ressli´ler, Semûd, Âd, Fir´avn ve Lût´un kardeşleri, ´Âd, Fir´avn ve Lût´un kardeşleri (durumundaki kavmi), (13-14) Ve Âd ve Fir´avun ve Lût´un kardeşleri de (tekzîp ettiler). Eyke ashâbı da ve Tübba´ kavmi de hepsi de peygamberlerini tekzîp etti. Artık tehdid hak oldu. 26 / 517
50-Kaf Suresi

14.Ayet
وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ ۚ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ -14 (12-14) Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût’un kardeşleri, Eykeliler, Tübba’ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. Eyke ve tübbe´in kavmı, her biri gönderilen Peygamberleri tekzib etti de hakk oldu veîd Eykeli´ler, Tubba´ kavmi de (gönderilen peygamberleri) yalanladılar. Evet bunların her biri, peygamberleri yalanladılar. Böylece tehdidimi hakketmişlerdir. Eyke halkı ve Tubba´ kavmi. Bunların hepsi elçileri yalanlayıp, uyardığım (azâb)ı hak ettiler. (13-14) Ve Âd ve Fir´avun ve Lût´un kardeşleri de (tekzîp ettiler). Eyke ashâbı da ve Tübba´ kavmi de hepsi de peygamberlerini tekzîp etti. Artık tehdid hak oldu. 26 / 517
50-Kaf Suresi

15.Ayet
أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ ۚ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ -15 İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler. Ya artık birinci yaradış ile yoruluverdik mi? Doğrusu onlar, yeni bir yaradılıştan iltibastalar İlk yaratmak ile yorulduk mu ? Hayır, onlar yeniden yaratılma hususunu karıştırıp şüphe içindedirler. İlk yaratmadan âciz mi kaldık ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar yeni bir yaratmadan kuşku içindedirler. Ya Biz ilk yaradılış ile yoruluverdik mi? (aciz mi kaldık?) Hayır. Onlar yeni bir yaradılıştan şiddetli bir şekk içindedirler. 26 / 517
50-Kaf Suresi

16.Ayet
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ ۖ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ -16 Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız. Hem şanıma kasem ederim ki hakıkat insanı biz yarattık ve biliriz; nefsi onu ne ile vesveselendirir ve biz ona «habl-i verîd»den daha yakınızdır. And olsun ki, insanı yarattık ve nefsinin ona ne gibi vesveseler verdiğini biliriz. Ve biz, ona şah damarından daha yakınızdır. Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz, çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. Ve andolsun ki, Biz insanı yarattık ve ona nefsinin ne vesvese verdiğini de biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız. 26 / 518
50-Kaf Suresi

17.Ayet
إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ -17 Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. İki zabıt memuru zabıt tutarlarken, biri sağdan oturmuş biri soldan. Hani sağında ve solunda oturan denetleyici ve tesbit edip yazıcı iki melek vardır. Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, onun sözlerini ve işlerini) kaydetmektedir. O vakit ki, iki gözetici (melek) sağından ve solundan oturucu olarak gözetirler (zabıt tutarlar). 26 / 518
50-Kaf Suresi

18.Ayet
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ -18 İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın. Her ne söz atarsa mutlak yanında hâzır bir gözcü vardır Ağzından ne gibi bir söz çıkarsa mutlaka yanında onu görüp gözeten bir gözcü vardır. (İnsan,) Hiçbir söz söylemez ki yanında kendisini gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın. Bir lakırdı telaffuz etmez ki, illâ yanında hazırlanmış bir gözetici (melek) vardır. 26 / 518
50-Kaf Suresi

19.Ayet
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ۖ ذَٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ -19 Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, “İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir” denir. Ve ölüm sekeratı hakk ile geldikte işte diye: o senin kaçıp durduğun Ölümün kendinden geçirme sıkıntısı gerçekten gelince, ona : İşte bu senin ürküp korktuğun şeydir, denilir. Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir. Ve ölümün şiddeti bihakkın gelince: «İşte bu, kendisinden kaçınır olduğun şey» (denilecektir). 26 / 518
50-Kaf Suresi

20.Ayet
وَنُفِخَ فِي الصُّورِ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ -20 (İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr’a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür. Ve Sur üfürüldükte: ki işte o veîd günüdür Sûr´a üfürülecek. Bu, va´dedilen gündür. Sûr´a üflendi. İşte bu, kendisine karşı uyarılan gündür. Ve Sûr´a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdid günüdür. 26 / 518
50-Kaf Suresi

21.Ayet
وَجَاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌ -21 Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. Ve her nefis gelmiştir, beraberinde bir sevk me´muru ve bir şâhid vardır Her canlı, beraberinde bir sürücü, bir de şâhid ile gelir. Her can, yanında bir sürücü ve şâhidle geldi. Ve herkes gelmiştir. Kendisiyle beraber bir sürücü ve bir şahid bulunduğu halde. 26 / 518
50-Kaf Suresi

22.Ayet
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ -22 (Ona) “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir” (denir.) Celâlim hakkı için (denir) sen bundan bir gaflette idin. Şimdi senden perdeni açtık, artık bu gün gözün keskindir, And olsun ki, sen bundan (bu günden) habersizdin. Artık senden perdeyi kaldırıverdik; o nedenle bugün gözün oldukça keskindir. (Allâh ona): "Andolsun, sen bundan gaflet içinde idin. Biz sen(in gözün)den perdeni açtık; bugün artık gözün keskindir" (dedi). Muhakkak ki, sen bundan bir gaflet içinde idin, imdi senden perdeni kaldırıp açtık, artık bugün senin gözün keskindir, nâfizdir. 26 / 518
50-Kaf Suresi

23.Ayet
وَقَالَ قَرِينُهُ هَٰذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ -23 Beraberindeki (melek) şöyle der: “İşte bu yanımdaki hazır.” Ve karîni demiştir: İşte bu yanımdaki hâzır. Beraberindeki arkadaşı (onu sevketmekle görevli melek), «işte bu (onun amelini yansıtan defter) yanımda hazırdır,» der. Yanındaki arkadaşı: "İşte yanımdaki hazır" dedi. Ve karini olan (melek) der ki: «Bu yanımda olan şey (defter-i âmal) hazırlanmış bulunmaktadır.» 26 / 518
50-Kaf Suresi

24.Ayet
أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ -24 (24-25) (Allah, şöyle der:) “Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!” (Buyurulur:) Atın atın Cehenneme her nankör anud, (24-25-26) Atın Cehennem´e her inâdçı nankör kâfiri, hayra engel olan saldırgan şüpheciyi; Allah ile beraber başka tanrı edineni atın şiddetli azaba. (Allâh sürücü ve şâhide buyurdu ki): "Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü!" (24-25) (Ve emrolunur ki:) «Cehenneme atınız, her kâfir inatçı olanı. Hayrı men etmeye çalışanı, mütecâviz olanı, şekk içinde bulunanı.» 26 / 518
50-Kaf Suresi

25.Ayet
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُرِيبٍ -25 (24-25) (Allah, şöyle der:) “Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!” hayra engel, haşarı işkilci kâfiri (24-25-26) Atın Cehennem´e her inâdçı nankör kâfiri, hayra engel olan saldırgan şüpheciyi; Allah ile beraber başka tanrı edineni atın şiddetli azaba. "Hayra engel olan, saldırgan, şüpheciyi." (24-25) (Ve emrolunur ki:) «Cehenneme atınız, her kâfir inatçı olanı. Hayrı men etmeye çalışanı, mütecâviz olanı, şekk içinde bulunanı.» 26 / 518
50-Kaf Suresi

26.Ayet
الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ -26 “Allah ile beraber, başka bir ilâh edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!” Ki Allahın yanında başka ilâh tutmuştur, haydin ikiniz bir atın onu o şiddetli azâb içine (24-25-26) Atın Cehennem´e her inâdçı nankör kâfiri, hayra engel olan saldırgan şüpheciyi; Allah ile beraber başka tanrı edineni atın şiddetli azaba. "O ki Allâh ile beraber başka tanrılar edindi, bundan dolayı onu çetin bir azâba atın." «O kimseyi ki, Allah Teâlâ ile beraber başka ilâh da edinmiştir. Hemen onu pek şiddetli bir azab içine atıveriniz.» 26 / 518
50-Kaf Suresi

27.Ayet
قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَٰكِنْ كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ -27 Arkadaşı (olan şeytan) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.” Arkadaşı der: Ya rabbenâ onu ben azdırmadım velâkin kendisi uzak bir dalâl içinde idi. Yandaşı (olan şeytan, sapık inkarcı, şekillendirilmiş put): «Ey Rabbimiz! Ben bunu azdırmadım, ama o, uzak bir sapıklık ve şaşkınlık içinde idi,» (der). Yanındaki arkadaşı dedi ki: "Rabbimiz, ben onu azdırmadım, zaten o kendisi derin bir sapıklık içinde idi." Arkadaşı der ki: «Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, velâkin o uzak bir sapıklık içinde bulunmuş idi.» 26 / 518
50-Kaf Suresi

28.Ayet
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُمْ بِالْوَعِيدِ -28 Allah, şöyle der: “Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım.” Buyurur ki: Huzurumda çekişmeyin, ben size önceden veîd göndermiş iken Allah: «Benim huzurumda çekişip tartışmayın. Size daha önce uyarımı göndermiştim. (Allâh) Buyurdu ki: "Huzûrumda çekişmeyin. Ben size daha önce uyarı göndermiştim." (Allah Teâlâ da) buyurmuş oluyor ki: «Benim huzurumda muhâsemede bulunmayın, Ben size muhakkak ki, önceden tehditte bulunmuştum.» 26 / 518
50-Kaf Suresi

29.Ayet
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ -29 “Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.” Benim ındimde söz değiştirilmez ve ben kullara zulümkâr değilim Benim yanımda söz değişmez ve ben, kullarıma zulmedici de değilim,» buyurur. "Benim huzûrumda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim." «Benim indimde söz değiştirilmez ve Ben kullarım için zulümkar değilim.» 26 / 518
50-Kaf Suresi

30.Ayet
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزِيدٍ -30 O gün Cehenneme, “Doldun mu?” deriz. O da, “daha var mı?” der. O gün ki Cehenneme doldun mu? diyeceğiz. O, daha ziyade var mı? diyecek. O gün Cehennem´e, «doldun mu ?» diyeceğiz. O, «daha fazlası var mı ?» diyecek. O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz. "Daha yok mu" der. O gün ki, cehenneme deriz ki: «Doluverdin mi?» O da der ki: «Daha ziyâde var mı?» 26 / 518
50-Kaf Suresi

31.Ayet
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ -31 Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. Cennet de müttekılere uzak olmıyarak yaklaştırılmış bulunacak Cennet ise, (Allah´tan saygı ile) korkup (fenalıklardan) sakınanlar için yaklaştırılmıştır; uzak değildir. Cennet de korunanlara yaklaştırılmıştır, uzak değildir. Ve cennet muttakîler için uzak olmaksızın yaklaştırılmıştır. 26 / 518
50-Kaf Suresi

32.Ayet
هَٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ -32 (32-33) (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.” İşte bu, diye: o sizin va´d olunduğunuz. Her bir tevbekâr, vazifesine riayetkâr olan. (32-33) İşte bu, size va´dolunandır. Allah´a yönelip gönül veren, (ilâhî sınırları) koruyan, gıyabında Rahmân´dan saygı ile korkan ve Allah´a yönelen bir kalb ile gelen (her insana söz verilen Cennet´tir). "İşte size va´dedilen budur. Dâimâ Allah´a yüz tutan (O´nun buyruklarını) koruyan, (32-33) İşte bu, sizin vaadolunduğunuz şeydir, her bir tevbekar olan (vazifesini) muhafaza eden için. Rahmân´a gıyaben korku duyan ve hakka müteveccih bir kalb ile gelen kimseye (mahsus) bir cennettir. 26 / 518
50-Kaf Suresi

33.Ayet
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ -33 (32-33) (Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.” Gaybde rahmana haşyet duyan ve inâbeli bir kalb ile gelen kimselere (32-33) İşte bu, size va´dolunandır. Allah´a yönelip gönül veren, (ilâhî sınırları) koruyan, gıyabında Rahmân´dan saygı ile korkan ve Allah´a yönelen bir kalb ile gelen (her insana söz verilen Cennet´tir). Görmeden Rahmân´a saygı gösteren ve (Hakka) dönük bir yürek getiren herkesin (mükâfâtı budur)!" (32-33) İşte bu, sizin vaadolunduğunuz şeydir, her bir tevbekar olan (vazifesini) muhafaza eden için. Rahmân´a gıyaben korku duyan ve hakka müteveccih bir kalb ile gelen kimseye (mahsus) bir cennettir. 26 / 518
50-Kaf Suresi

34.Ayet
ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ۖ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ -34 “Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedîlik günüdür.” Girin ona bir selâm ile, bu işte o hulûd günü Oraya selâmetle girin. İşte bu, sonsuzluk günüdür. "Ona selâm (esenlik) ile girin. Bu, süreklilik günüdür!" (34-35) Ona selâmetle giriveriniz. İşte bu, ebediyyet günüdür. Onlar için orada ne dilerlerse vardır ve Bizim nezdimizde ise ziyâdesi (de) vardır. 26 / 518
50-Kaf Suresi

35.Ayet
لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ -35 Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. Orada onlara ne dilerlerse var, bizim nezdimizde ise ziyade var Orada onlar için diledikleri her şey var ve yanımızda fazlası da mevcuttur. Orada onlara istedikleri herşey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. (34-35) Ona selâmetle giriveriniz. İşte bu, ebediyyet günüdür. Onlar için orada ne dilerlerse vardır ve Bizim nezdimizde ise ziyâdesi (de) vardır. 26 / 518
50-Kaf Suresi

36.Ayet
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِنْ مَحِيصٍ -36 Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helâk ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var? Hem önlerinde nice karn helâk ettik, onlar tutumca onlardan daha çetin idiler, beldelerde delik aradılar. Var mı bir kaçamak? Bu küfre sapanlardan önce nice kuşakları yok ettik ki onlar, bunlardan daha güçlü, daha çetin, vurup kırıcı, tutup yıkıcı idiler. Şehirlerde delikler, sığınaklar meydana getirmişlerdi. Var mı bir kaçıp kurtulacak yer? Bunlardan önce nice kuşakları helâk etmiştik ki onların tutuşu, bunlardan daha kuvvetli idi, yakalaması daha güçlü idi. Ülkelerde gezip dolaşmışlardı, ama bir kurtuluş buldular mı? Ve onlardan evvel nice nesilleri helâk ettik ki onlar kuvvetçe bunlardan daha şiddetli idiler, beldelerde dolaşıp durdular. Hiç kaçıp kurtulacak bir yer var mıdır? 26 / 519
50-Kaf Suresi

37.Ayet
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ -37 Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. Şübhesiz ki bu söylenende kalbi olan yâhud şuhud halinde kulak tutan kimse için uyandıracak bir ıhtar vardır Şüphesiz ki bunda kalbi olana veya hazır bulunduğu halde kulak verip dinleyene hatırlatma ve öğüt vardır. Muhakkak ki bunda, kalbi olan, yahut şâhid olarak (zihnini toplayarak dikkatle) kulak veren kimse için bir öğüt vardır. Şüphe yok ki, bunda elbette bir öğüt vardır, kendisi için bir kalb olan veya kendisi şahid olarak kulak veren kimse için. 26 / 519
50-Kaf Suresi

38.Ayet
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ -38 Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı. Şanım hakkı için biz o Gökleri ve Yeri ve aralarındakileri altı günde halk ettik, bize bir yorgunluk da dokunmadı. And olsun ki gökleri, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri altı gün (devir)de yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı. Andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık, bize hiçbir yorgunluk dokunmadı. Kasem olsun ki, gökleri ve yeri ve bunların aralarındakilerini altı günde yarattık ve Bize yorgunluktan bir şey dokunmadı. 26 / 519
50-Kaf Suresi

39.Ayet
فَاصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ -39 O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et. O halde onların lâflarına karşı sabret de rabbına hamd ile tesbih eyle güneş doğmadan evvel ve batmadan evvel O halde onların (o inkarcı sapıkların) dediklerine karşı sabırlı ol ve Güneş doğmadan ve batmadan önce Rabbini hamd ile tesbîh et. Onların dediklerine sabret ve Rabbini övgü ile an! Güneş doğmadan önce, batmadan önce, Artık dediklerine karşı sabret ve güneşin doğmasından evvel ve gurubundan evvel Rabbini hamd ile tesbih et. 26 / 519
50-Kaf Suresi

40.Ayet
وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ -40 Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tespih et. Geceden de tesbih et ona hem de secde arkalarında Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından O´nu tesbîh et. Gecenin bir kısmında ve secde arkalarında O´nu tesbih et. Ve geceden de O´na tesbihte bulun ve secdelerin arkalarından da. 26 / 519
50-Kaf Suresi

41.Ayet
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَرِيبٍ -41 (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver. Ve dinle o münadînin bağıracağı günü yakın bir yerden Çağrıcının yakın bir yerden çağıracağı güne kulak ver. Dinle, o gün o ünleyici, yakın bir yerden çağırır. Ve dinle, o gün ki, bir münâdi, yakın bir mekandan nidâ eder. 26 / 519
50-Kaf Suresi

42.Ayet
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ۚ ذَٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ -42 O gün insanlar hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür. Hakka çağıran o sayhayı işidecekleri gün, işte o, huruc günüdür O gün, o haykırışı hakkıyle işitirler. İşte o gün (kabirlerden) çıkış günüdür O gün o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bu, (dirilip) çıkış günüdür. O gün ki, o hak iIe olan sayhayı işiteceklerdir. İşte o çıkış günüdür. 26 / 519
50-Kaf Suresi

43.Ayet
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ -43 Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir. Şübhesiz ki biz biziz, hem diriltiriz, hem öldürürüz ve dönüş bizedir. Şüphesiz ki biz, evet biz diriltiriz, öldürürüz ve dönüş ancak bizedir. Yaşatan ve öldüren ancak biziz, biz. Dönüş de bizedir. Şüphe yok ki, Biz, diriltiriz ve öldürürüz ve dönüş de Bizedir. 26 / 519
50-Kaf Suresi

44.Ayet
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًا ۚ ذَٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ -44 O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır. O gün ki Arz onlardan ayrılır sür´atle koşarlar, o, bir haşirdir ki ancak bize kolaydır O gün ki, yer onlardan yarılıp ayrılır da (onlar da dirilip çıkarlar ve) sür´atle koşarlar. İşte bize göre çok kolay bir toplanmayı sağlamadır bu.. O gün yer onlar(ın üstün)den yarıl(ıp açıl)ır, (çağırana doğru) sür´atle koşarlar. İşte bu, toplamadır; bize göre kolaydır. O gün ki, yer, onlardan sür´atle çatlayıp ayrılır. İşte o, bir haşrdır, Bize göre pek kolaydır. 26 / 519
50-Kaf Suresi

45.Ayet
نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ ۖ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ ۖ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ -45 Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur’an ile öğüt ver. Biz pek a´lâ biliyoruz ki ne diyorlar, maamafih sen onlara karşı bir cebbar değilsin, şimdi sen benim veîdlerimden korkacaklara bu Kur´an ile öğüd ver Biz, onların neler söylediklerini biliriz. Sen, onlar üzerinde zorbalık yapan değilsin. Tehdîdimden korkanlara Kur´ân ile öğüt ver. Biz onların ne dediklerini biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin, sadece tehdidimden korkanlara Kur´ân ile öğüt ver. Biz onların neler söyler olduklarını pek iyi bileniz ve sen onların üzerlerine bir cebredici değilsin. Artık Benim tehdidimden korkacaklara Kur´an ile öğüt ver! 26 / 519
51-Zariyat Suresi

1.Ayet
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا -1 (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir. O tozdurup savuranlara Tozup savuranlara, Savurup kaldıranlara, Savurup dağıtan rüzgarlara andolsun ki, 26 / 519
51-Zariyat Suresi

2.Ayet
فَالْحَامِلَاتِ وِقْرًا -2 (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir. Derken bir ağırlık taşıyanlara Ağır yük yüklenip taşıyanlara, (Yağmur) Yüklü (bulut)lara, Sonra yağmurları yüklenen bulutlara andolsun ki, 26 / 519
51-Zariyat Suresi

3.Ayet
فَالْجَارِيَاتِ يُسْرًا -3 (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir. Derken bir kolaylıkla akanlara Kolayca akıp gidenlere, Kolayca akıp gidenlere, Sonra kolaylıkla akıp gidenlere andolsun ki, 26 / 519
51-Zariyat Suresi

4.Ayet
فَالْمُقَسِّمَاتِ أَمْرًا -4 (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir. Derken bir emir taksim edenlere kasem olsun İş bölümü yapanlara and olsun ki, İş(ler)i taksim edenlere (rızıkları, yağmurları dağıtan güçlere) andolsun ki, Sonra (hangi) bir emri taksim eden (melek)lere andolsun ki, 26 / 519
51-Zariyat Suresi

5.Ayet
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ -5 (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir. Ki muhakkak o size va´d olunan her halde doğrudur Size va´dolunan elbette yerine gelecektir. Size va´dedilen, mutlaka doğrudur. Size vaadolunan, şüphe yok ki, elbette doğrudur. 26 / 519
51-Zariyat Suresi

6.Ayet
وَإِنَّ الدِّينَ لَوَاقِعٌ -6 (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir. Ve muhakkak ki ceza şübhesiz vakı´dir Hesap ve ceza günü mutlaka gerçekleşecektir. Cezâ muhakkak olacaktır. Ve muhakkak ki, ceza da herhalde vâkîdir. 26 / 519
51-Zariyat Suresi

7.Ayet
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ -7 (7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz. O düzgün hâreli Semaya kasem ederim Yollar ve yörüngeler sahibi göğe and olsun ki, (Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki, (7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

8.Ayet
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ -8 (7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ki siz pek muhtelif bir kavl içinde bulunuyorsunuz (Ey inkarcı sapıklar!) cidden siz sözünüzde, hükmünüzde görüş ayrılığı içindesinizdir. Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz. (7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

9.Ayet
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ -9 Ondan (Peygamber’den) çevrilen çevrilir. Ondan çevirilen çevrilir Ondan çevrilebilen kimse çevrilir. Çevrilen, ondan çevriliyor. (9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

10.Ayet
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ -10 (10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun! O kahrolası yalancılar Yalancı câhiller kahrolsun! O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun! (9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

11.Ayet
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ -11 (10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun! O serhoşluk içinde yaptığını bilmezler bilgisizliğin sarhoşluğu ve mahmurluğu içinde kalmış gafillerdir. Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar. O kimseler ki onlar cehalet içinde gâfil kimselerdir. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

12.Ayet
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ -12 “Ceza günü ne zaman?” diye sorarlar. Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevm-i dîn) «Hesap ve ceza günü ne zaman ?» diye sorarlar. "Cezâ günü ne zaman?" diye sorarlar. Sorarlar ki: «O ceza günü ne zamandır.» 26 / 520
51-Zariyat Suresi

13.Ayet
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ -13 (13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.” Ateş üzerinde kıvranacakları gün Ateşe karşı çetin bir sınav verecekleri gündür. O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır. O gün ki, onlar ateş üzerine arzedileceklerdir. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

14.Ayet
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ -14 (13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.” Dadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz Fitnenizi tadın. İşte, acele isteyip durduğunuz şey budur. (Kendilerine): "Fitnenizi (fesâdınızın cezâsını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!" (denilecek). (Onlara) Denilecektir ki: «Azabınızı tadın. Bu odur ki, bunu alel´acele ister idiniz.» 26 / 520
51-Zariyat Suresi

15.Ayet
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -15 (15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. Şübhesiz ki müttekiler Cennetlerde pınar başlarındadır Şüphesiz ki muttakîler (=Allah´tan saygı ile korkup fenalıklardan sakınan mü´minler) Cennetlerde ve pınarlar başındadırlar. Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar; Şüphe yok ki, muttakî olanlar cennetlerde ve pınarlarda. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

16.Ayet
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ -16 (15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. Alarak rablarının kendilerine verdiğini, çünkü onlar bundan evvel güzellik yapmayı âdet edinmişlerdi Rablarının kendilerine verdiğini alırlar. Günkü onlar, bundan önce iyiliği, güzelliği, yararlı olmayı huy edinenlerdi. Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı. Rablerinin kendilerine verdiğini ahz edicilerdir. Muhakkak ki, onlar bundan evvel iyilik eden zâtlar olmuşlardır. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

17.Ayet
كَانُوا قَلِيلًا مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ -17 Geceleri pek az uyurlardı. Geceden pek az uyuyorlardı Geceden de az uyurlardı. Geceleri pek az uyurlardı, (17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

18.Ayet
وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ -18 Seherlerde bağışlama dilerlerdi. Ve seher vakıtları hep istiğfar ederlerdi Seher vakitleri hep Allah´tan bağışlanma dilerlerdi. Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi, (17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

19.Ayet
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ -19 Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır. Ve mallarında sâil ve mahrum için bir hak vardı Onların mallarında, dilenen ve yoksul için bir hakk vardır. Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı. (19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

20.Ayet
وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ -20 (20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? Arzda da âyetler var iykan ehli için Kesinlikle bilip inananlar için yeryüzünde (Allah´ın varlığına, birliğine delâlet eden) açık belgeler vardır. Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır. (19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

21.Ayet
وَفِي أَنْفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ -21 (20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? Nefislerinizde de, halâ görmiyecekmisiniz Sizin kendi (ruh ve beden) varlığınızda da öyle... Artık (hakikati) görmez misiniz ? Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz? Ve sizin kendi nefislerinizde de (deliller vardır) hiç de görmez misiniz? 26 / 520
51-Zariyat Suresi

22.Ayet
وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ -22 Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır. Semada da rızkınız ve o va´dolunduğunuz Gökte hem rızkınız, hem size va´dedilen şey vardır. Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azâb)da var! (22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır). 26 / 520
51-Zariyat Suresi

23.Ayet
فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ -23 Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir. İşte o Göğün ve Yerin rabbına kasem ederim ki o şübhesiz haktır sizin nâtık olmanız gibi Göğün ve yerin Rabbi hakkı için, gerçekten bu, sizin kendi konuşmanızda (şüpheniz olmadığı) gibi hakktır. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir. (22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır). 26 / 520
51-Zariyat Suresi

24.Ayet
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ -24 (Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? Geldi mi sana İbrahimin ikram edilen müsafirlerinin kıssası? Sana İbrahim´in ağırlanmaya değer şerefli konuklarının haberi geldi mi? İbrâhim´in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi? Sana geldi mi İbrahim´in ikram olunmuş olan müsafirlerinin kıssası? 26 / 520
51-Zariyat Suresi

25.Ayet
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ -25 Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve “Selâm olsun sana!” demişlerdi. O da “Size de selâm olsun.” demiş, “Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler” (diye düşünmüştü). O vakıt ki üzerine girdiler de «selâm» dediler. «Selâm, görülmedik bir kavım» dedi Hani onlar İbrahim´in yanına girip, «Selâm» dediler. İbrahim de «selâm» dedi ve tanımadığım yabancı bir kavim diye içinden geçirdi. Bir zaman onun yanına girmişler: "Selâm" demişlerdi. "Selâm, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)." O vakit ki, O´nun yanına girmişler de «Selâm!» demişlerdi. (Hazreti İbrahim de) Dedi ki: «Selâm, tanınmamışlar olan bir cemaat.» 26 / 520
51-Zariyat Suresi

26.Ayet
فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ -26 Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi. Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz daha getirdi de Bir sebep bulup ailesinin yanına giderek (kızartılmış) semiz bir buzağı ile geldi. (Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice âilesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi. Hemen bir bahane ile ailesinin yanına gitti, derhal semîz bir buzağı ile geldi. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

27.Ayet
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ -27 Onu önlerine koydu. “Yemez misiniz?” dedi. Onu yakınlarına koydu, yemeğe buyurmaz mısınız? dedi. Onlara yaklaştırıp, «buyrun yemez misiniz ?» dedi. Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi. Bunu onlara yaklaştırdı. Dedi ki: «Yemez misiniz?» 26 / 520
51-Zariyat Suresi

28.Ayet
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ -28 (Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler. O vakıt onlardan içine bir korku düştü. Korkma dediler ve kendisine alîm bir oğlan tebşir ettiler. (Yemediklerini görünce) onlardan içinde bir korku ve endişe doğdu. Onlar, ona ; «korkma» dediler ve onu bilgili (olacak) bir oğul ile müjdelediler (Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. (28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!» 26 / 520
51-Zariyat Suresi

29.Ayet
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ -29 Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. “Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)” dedi. Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzüne çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi Bunun üzerine, İbrahim´in eşi bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak, «kısır yaşlı bir kadın !» dedi.. Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir kocakarı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi. (28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!» 26 / 520
51-Zariyat Suresi

30.Ayet
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ -30 Onlar dediler ki: “Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” Dediler: öyle Rabbın buyurdu, şübhesiz alîm o, hakîm o Onlar: «Bu böyledir. Rabbin buyurdu. Şüphesiz ki O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler. Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir." Dediler ki: «Öylecedir.» Rabbin buyurdu. Şüphe yok ki hakîm, alîm olan O´dur. 26 / 520
51-Zariyat Suresi

31.Ayet
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ -31 İbrahim, onlara: “O hâlde asıl işiniz nedir ey elçiler?” dedi. İbrahim, o halde asıl me´muriyyetiniz nedir? ey mürselûn, dedi İbrahim, onlara : «Ey elçiler! Sizin iş ve isteğiniz nedir?» dedi. (İbrâhim): "O halde göreviniz nedir ey elçiler?" dedi. (31-32) (İbrahim aleyhisselâm) Dedi ki: «O halde mühim işiniz neden ibarettir ey gönderilmiş zâtlar?» (O melekler de) Dediler ki: «Şüphe yok, biz günahkârlar olan bir kavme gönderildik.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

32.Ayet
قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ -32 (32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.” Biz, dediler: Mücrim bir kavme gönderildik Onlar, «doğrusu biz suçlu günahkâr bir kavme gönderildik, Dediler: "Biz suçlu bir kavme gönderildik." (31-32) (İbrahim aleyhisselâm) Dedi ki: «O halde mühim işiniz neden ibarettir ey gönderilmiş zâtlar?» (O melekler de) Dediler ki: «Şüphe yok, biz günahkârlar olan bir kavme gönderildik.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

33.Ayet
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ طِينٍ -33 (32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.” Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için (33-34) Ki aşırı gidenlerin, ölçüyü kaçıranların üzerine Rabbin yanında işaretlenmiş balçıktan taş yağdıralım diye. "Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım." «Onların üzerlerine çamurdan taşlar yağdırmak için.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

34.Ayet
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ -34 (32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.” Rabbının nezdinde damgalanmışlar müsrifler için (33-34) Ki aşırı gidenlerin, ölçüyü kaçıranların üzerine Rabbin yanında işaretlenmiş balçıktan taş yağdıralım diye. "Rabbinin katında, haddi aşanlar için işâretlenmiş (taşlar)." «Müsrifler için Rabbin nezdinde alâmetlendirilmiş olarak o taşlar atılacaktır.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

35.Ayet
فَأَخْرَجْنَا مَنْ كَانَ فِيهَا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -35 Orada (Lût’un yöresinde) bulunan mü’minleri çıkardık. Binnetîce orada bulunan mü´minleri çıkardık Bunun için orada bulunan mü´minleri çıkardık. Orada bulunan mü´minleri çıkardık. Artık orada bulunan mü´minlerden kim var ise çıkardık. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

36.Ayet
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ -36 Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık. Fakat bir haneden başka orada Müsliman da bulmadık Zaten orada Allah´a teslimiyet gösterenlerden sadece bir ev (aile) bulduk. Zaten orada bir ev (halkın)dan başka müslüman da bulmadık. (36-37) Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık. Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

37.Ayet
وَتَرَكْنَا فِيهَا آيَةً لِلَّذِينَ يَخَافُونَ الْعَذَابَ الْأَلِيمَ -37 Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık. Ve öyle elîm azabdan korkacaklar için orada bir âyet bıraktık Orada, elem verici azâbdan korkanlar için açık belge (ibretli kalıntı) bıraktık,» dediler. Acı azâbdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık. (36-37) Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık. Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

38.Ayet
وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ -38 Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun’a göndermiştik. Bir de Musa da: ki onu bir sultan-ı mübîn ile Fir´avne gönderdik de Musa´nın kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit Onu açık belge ve mu´cizeyle Fir´avn´a gönderdik. Mûsâ´da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir´avn´e göndermiştik. Mûsa´da da (onun kıssasında da ibret vardır). O vakit ki, O´nu Fir´avun´a apaçık bir bürhan ile gönderdik. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

39.Ayet
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِ وَقَالَ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ -39 O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve “Bu bir büyücü veya delidir” dedi. O bütün kuvvetiyle tersine gitti: sâhir veya mecnun, dedi O, bütün ileri gelenleri ve ordusuyla birlikte yüzçevirdi ve «bu ya sihirbazdır, ya da delidir,» dedi. (Fir´avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi. (Fir´avun) Hemen bütün kuvvetiyle yüz çevirdi ve dedi ki: «Bir sihir edici veya bir delidir.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

40.Ayet
فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ -40 Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu. Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik, namerdlik ederken o leîm. Bu sebeple onu da, ordusunu da yakalayıp (deniz) dalgaları arasına fırlattık ki (o sırada) kendini kınıyordu. Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu. Artık O´nu da, ordularını da yakaladık, hemen onları denize atıverdik. Ve o, levm edilecek şeyleri yaparken (öyle bir felakete uğramış oldu). 26 / 521
51-Zariyat Suresi

41.Ayet
وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ -41 Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik. Bir de Âd de, ki üzerlerine o köklerini kesen rüzgarı salıvermiştik. Âd kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit üzerlerine, köklerini kesip yok eden kasırgayı göndermiştik. ´Âd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgâr gönderdik. (41-42) Ve Âd (kavminin kıssasında da (ibret vardır). O vakit ki, onların üzerine faidesiz, muzır rüzgarı gönderdik. Üzerine her uğradığı şeyi bırakmıyordu, illâ ki, onu çürümüş bir kül gibi kılmış oluyordu. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

42.Ayet
مَا تَذَرُ مِنْ شَيْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَالرَّمِيمِ -42 Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu. Uğradığı bir şey´i bırakmıyor, mutlak onu çürütüp kül gibi ediyordu (Kasırga) nerenin üzerine uğradıysa mutlaka orayı kül haline çeviriyordu. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu. (41-42) Ve Âd (kavminin kıssasında da (ibret vardır). O vakit ki, onların üzerine faidesiz, muzır rüzgarı gönderdik. Üzerine her uğradığı şeyi bırakmıyordu, illâ ki, onu çürümüş bir kül gibi kılmış oluyordu. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

43.Ayet
وَفِي ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا حَتَّىٰ حِينٍ -43 Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım” denmişti. Bir de Semud´da, ki onlara bir zamana kadar istifade edin denilmişti de Semûd kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit onlara, «bir süreye kadar yararlanıp geçinin» denilmişti. Semûd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye kadar sefâ sürün" denmişti. (43-44) Semûd´da da (O´nun kıssasında da ibret vardır). O vakit onlara denilmişti ki, «Bir zamana kadar faidelenin.» Onlar ise Rablerinin emrine imtisalden kaçındılar, artık onları bakar oldukları halde yıldırım yakaladı. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

44.Ayet
فَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ وَهُمْ يَنْظُرُونَ -44 Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti. Rablarının emrinden azgınlık ettiler, bu yüzden o sâika kendilerini yakalayıverdi, bakınıp duruyorlardı Onlar ise azgınlık gösterip, Rablarının emrinin dışına çıkmışlardı. Bu yüzden bakıp dururken yıldırım onları yakalayıvermişti. Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı. (43-44) Semûd´da da (O´nun kıssasında da ibret vardır). O vakit onlara denilmişti ki, «Bir zamana kadar faidelenin.» Onlar ise Rablerinin emrine imtisalden kaçındılar, artık onları bakar oldukları halde yıldırım yakaladı. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

45.Ayet
فَمَا اسْتَطَاعُوا مِنْ قِيَامٍ وَمَا كَانُوا مُنْتَصِرِينَ -45 Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler. O vaktı bir kalkınmaya da güç yetiremediler, bir yardım da görmediler Artık ayağa kalkmaya güç getiremediler, yardım da göremediler. (Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler. (45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

46.Ayet
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ -46 Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler. Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavm idiler Bundan önce Nûh milletini de (yok ettik). Çünkü onlar, din ve ahlâk sınırlarını aşan (inkarcı azgın) bir milletti. Daha önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler. (45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

47.Ayet
وَالسَّمَاءَ بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ -47 Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter. Bir de Semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik ve şübhe yok ki biz çok vüs´a malikiz Göğü de kudretimizle yapıp kurduk. Şüphesiz ki biz, hep genişleticileriz. Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz). (45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz. 26 / 521
51-Zariyat Suresi

48.Ayet
وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ -48 Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz. Arzı da döşedik, bakınız biz ne güzel döşeriz Yeryüzünü döşedik. Ne güzeldir o döşeyenler! Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz. (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

49.Ayet
وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ -49 Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık. Hem her şeyden iki çift yarattık ki düşünesiniz Her şeyden çift çift yarattık ; olur ki düşünüp ibret ve öğüt alırsınız. Her şeyden iki çift (erkek dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız. (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

50.Ayet
فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ -50 O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. O halde hemen Allaha kaçın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim O halde Allah´a doğru yönelip kaçın (O´na güvenip sığının). Şüphesiz ki ben, O´nun tarafından (gönderilen) açık bir uyarıcıyım. "O halde Allâh´a kaçın, ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım." (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

51.Ayet
وَلَا تَجْعَلُوا مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ ۖ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ -51 Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım. Ve Allahla beraber başka bir Tanrı uydurmayın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim Allah ile beraber başka bir Tanrı edinmeyin. Muhakkak ki ben, O´ndan size (gönderilen) açık bir uyarıcıyım.. "Allâh ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım." (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.» 26 / 521
51-Zariyat Suresi

52.Ayet
كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ -52 İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar. Böyle, bunlardan evvelkiler bir Resul gelince behemehal ya sahir dediler ya mecnun Bunun gibi onlardan öncekilere de ne kadar bir peygamber gönderdikse, mutlaka, «bu bir sihirbazdır veya delinin biridir,» demişlerdi. İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş" dediler. Böylecedir. Onlardan evvelkilere de bir peygamber gelmedi ki illâ «Sâhirdir veya mecnûndur,» dediler. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

53.Ayet
أَتَوَاصَوْا بِهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ -53 Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur. Hep buna vasıyyetleştiler mi? Hayır hep onlar azgın kavımlar Onlar, birbirlerine bu hususta böyle mi vasiyette bulundular? Hayır, onlar azgınlığı huy ve sanat edinen bir millettir. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur. Bunu birbirine vasiyet mi ettiler? Hayır... Onlar azgın bir kavimdir. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

54.Ayet
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَا أَنْتَ بِمَلُومٍ -54 Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin. Onun için onlardan yüz çevir, artık sen levm olunacak değilsin Onlardan yüzçevir; bu yüzden kınanacak değilsin. Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin. Şimdi onlardan yüz çevir, artık sen kınanılacak değilsin. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

55.Ayet
وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ -55 Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir. Onunla beraber va´z-u nasıhate devam et, çünkü va´z, mü´minlere fayda verir Ve sen öğüt vermeğe devam et. Çünkü gerçekten hatırlatmada bulunup öğüt vermek mü´minlere fayda verir. Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır. Ve sen öğüt ver. Çünkü şüphe yok, öğüt mü´minlere faide verir. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

56.Ayet
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ -56 Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ve ben, Cinn-ü İns´i ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben, cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp ibâdet etsinler diye yarattım. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

57.Ayet
مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ -57 Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Ben onlardan bir rızk istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum Onlardan hiçbir rızık istemiyorum ve beni yedirip içirmelerini de dilemiyorum. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum. Ve ben onlardan bir rızık istemiyorum ve bana yemek yedirmelerini de istemiyorum. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

58.Ayet
إِنَّ اللَّهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ -58 Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir. Şübhe yok ki Allah, rezzak, kuvvet sahibi metîn o Şüphesiz ki Allah, O´dur rızık veren metin kuvvet sahibi.. Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sâhibi olan ancak Allah´tır. Şüphe yok ki Allah´tır rızık veren metin, kuvvet sahibi olan O´dur. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

59.Ayet
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذَنُوبًا مِثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَابِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ -59 Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler. Onun için muhakkak ki o zulm edenlere arkadaşlarının payı gibi dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele etmesinler Doğrusu o zulmedenlerin (önceki) arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. Artık acele etmesinler. Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azâb payı vardır, (ötekilerin başına gelen azâb gibi bir azâb bunların da başına gelecektir), acele etmesinler. Şimdi şüphe yok ki, zulmeden kimseler için arkadaşlarının nâsibleri gibi birçok nâsip vardır, artık acele etmesinler. 26 / 522
51-Zariyat Suresi

60.Ayet
فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ يَوْمِهِمُ الَّذِي يُوعَدُونَ -60 Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkâr edenlerin hâline! artık o va´dolundukları günlerinden vay o küfredenlere!... Va´dolundukları günlerinden (o günün azabından) vay kâfirlerin hâline! Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline! Artık vaadolunur oldukları günlerinden dolayı vay kâfir olan kimselere. 26 / 522
KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014