SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
CELAL YILDIRIM |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
Zariyat Suresi
7.Ayet |
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْحُبُكِ -7 |
(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz. |
O düzgün hâreli Semaya kasem ederim |
Yollar ve yörüngeler sahibi göğe and olsun ki, |
(Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki, |
(7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
8.Ayet |
إِنَّكُمْ لَفِي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍ -8 |
(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz. |
Ki siz pek muhtelif bir kavl içinde bulunuyorsunuz |
(Ey inkarcı sapıklar!) cidden siz sözünüzde, hükmünüzde görüş ayrılığı içindesinizdir. |
Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz. |
(7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
9.Ayet |
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ -9 |
Ondan (Peygamber’den) çevrilen çevrilir. |
Ondan çevirilen çevrilir |
Ondan çevrilebilen kimse çevrilir. |
Çevrilen, ondan çevriliyor. |
(9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
10.Ayet |
قُتِلَ الْخَرَّاصُونَ -10 |
(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun! |
O kahrolası yalancılar |
Yalancı câhiller kahrolsun! |
O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun! |
(9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
11.Ayet |
الَّذِينَ هُمْ فِي غَمْرَةٍ سَاهُونَ -11 |
(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun! |
O serhoşluk içinde yaptığını bilmezler |
bilgisizliğin sarhoşluğu ve mahmurluğu içinde kalmış gafillerdir. |
Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar. |
O kimseler ki onlar cehalet içinde gâfil kimselerdir. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
12.Ayet |
يَسْأَلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ -12 |
“Ceza günü ne zaman?” diye sorarlar. |
Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevm-i dîn) |
«Hesap ve ceza günü ne zaman ?» diye sorarlar. |
"Cezâ günü ne zaman?" diye sorarlar. |
Sorarlar ki: «O ceza günü ne zamandır.» |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
13.Ayet |
يَوْمَ هُمْ عَلَى النَّارِ يُفْتَنُونَ -13 |
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.” |
Ateş üzerinde kıvranacakları gün |
Ateşe karşı çetin bir sınav verecekleri gündür. |
O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır. |
O gün ki, onlar ateş üzerine arzedileceklerdir. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
14.Ayet |
ذُوقُوا فِتْنَتَكُمْ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تَسْتَعْجِلُونَ -14 |
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.” |
Dadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz |
Fitnenizi tadın. İşte, acele isteyip durduğunuz şey budur. |
(Kendilerine): "Fitnenizi (fesâdınızın cezâsını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!" (denilecek). |
(Onlara) Denilecektir ki: «Azabınızı tadın. Bu odur ki, bunu alel´acele ister idiniz.» |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
15.Ayet |
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -15 |
(15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. |
Şübhesiz ki müttekiler Cennetlerde pınar başlarındadır |
Şüphesiz ki muttakîler (=Allah´tan saygı ile korkup fenalıklardan sakınan mü´minler) Cennetlerde ve pınarlar başındadırlar. |
Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar; |
Şüphe yok ki, muttakî olanlar cennetlerde ve pınarlarda. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
16.Ayet |
آخِذِينَ مَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ -16 |
(15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. |
Alarak rablarının kendilerine verdiğini, çünkü onlar bundan evvel güzellik yapmayı âdet edinmişlerdi |
Rablarının kendilerine verdiğini alırlar. Günkü onlar, bundan önce iyiliği, güzelliği, yararlı olmayı huy edinenlerdi. |
Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı. |
Rablerinin kendilerine verdiğini ahz edicilerdir. Muhakkak ki, onlar bundan evvel iyilik eden zâtlar olmuşlardır. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
17.Ayet |
كَانُوا قَلِيلًا مِنَ اللَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ -17 |
Geceleri pek az uyurlardı. |
Geceden pek az uyuyorlardı |
Geceden de az uyurlardı. |
Geceleri pek az uyurlardı, |
(17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
18.Ayet |
وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ -18 |
Seherlerde bağışlama dilerlerdi. |
Ve seher vakıtları hep istiğfar ederlerdi |
Seher vakitleri hep Allah´tan bağışlanma dilerlerdi. |
Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi, |
(17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
19.Ayet |
وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ -19 |
Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır. |
Ve mallarında sâil ve mahrum için bir hak vardı |
Onların mallarında, dilenen ve yoksul için bir hakk vardır. |
Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı. |
(19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
20.Ayet |
وَفِي الْأَرْضِ آيَاتٌ لِلْمُوقِنِينَ -20 |
(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? |
Arzda da âyetler var iykan ehli için |
Kesinlikle bilip inananlar için yeryüzünde (Allah´ın varlığına, birliğine delâlet eden) açık belgeler vardır. |
Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır. |
(19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
21.Ayet |
وَفِي أَنْفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ -21 |
(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz? |
Nefislerinizde de, halâ görmiyecekmisiniz |
Sizin kendi (ruh ve beden) varlığınızda da öyle... Artık (hakikati) görmez misiniz ? |
Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz? |
Ve sizin kendi nefislerinizde de (deliller vardır) hiç de görmez misiniz? |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
22.Ayet |
وَفِي السَّمَاءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ -22 |
Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır. |
Semada da rızkınız ve o va´dolunduğunuz |
Gökte hem rızkınız, hem size va´dedilen şey vardır. |
Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azâb)da var! |
(22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır). |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
23.Ayet |
فَوَرَبِّ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَا أَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ -23 |
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir. |
İşte o Göğün ve Yerin rabbına kasem ederim ki o şübhesiz haktır sizin nâtık olmanız gibi |
Göğün ve yerin Rabbi hakkı için, gerçekten bu, sizin kendi konuşmanızda (şüpheniz olmadığı) gibi hakktır. |
Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir. |
(22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır). |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
24.Ayet |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ -24 |
(Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? |
Geldi mi sana İbrahimin ikram edilen müsafirlerinin kıssası? |
Sana İbrahim´in ağırlanmaya değer şerefli konuklarının haberi geldi mi? |
İbrâhim´in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi? |
Sana geldi mi İbrahim´in ikram olunmuş olan müsafirlerinin kıssası? |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
25.Ayet |
إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا ۖ قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ -25 |
Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve “Selâm olsun sana!” demişlerdi. O da “Size de selâm olsun.” demiş, “Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler” (diye düşünmüştü). |
O vakıt ki üzerine girdiler de «selâm» dediler. «Selâm, görülmedik bir kavım» dedi |
Hani onlar İbrahim´in yanına girip, «Selâm» dediler. İbrahim de «selâm» dedi ve tanımadığım yabancı bir kavim diye içinden geçirdi. |
Bir zaman onun yanına girmişler: "Selâm" demişlerdi. "Selâm, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)." |
O vakit ki, O´nun yanına girmişler de «Selâm!» demişlerdi. (Hazreti İbrahim de) Dedi ki: «Selâm, tanınmamışlar olan bir cemaat.» |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
26.Ayet |
فَرَاغَ إِلَىٰ أَهْلِهِ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ -26 |
Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi. |
Hemen bir bahâne ile ehline gitti, bir semiz daha getirdi de |
Bir sebep bulup ailesinin yanına giderek (kızartılmış) semiz bir buzağı ile geldi. |
(Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice âilesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi. |
Hemen bir bahane ile ailesinin yanına gitti, derhal semîz bir buzağı ile geldi. |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
27.Ayet |
فَقَرَّبَهُ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ -27 |
Onu önlerine koydu. “Yemez misiniz?” dedi. |
Onu yakınlarına koydu, yemeğe buyurmaz mısınız? dedi. |
Onlara yaklaştırıp, «buyrun yemez misiniz ?» dedi. |
Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi. |
Bunu onlara yaklaştırdı. Dedi ki: «Yemez misiniz?» |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
28.Ayet |
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَلِيمٍ -28 |
(Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler. |
O vakıt onlardan içine bir korku düştü. Korkma dediler ve kendisine alîm bir oğlan tebşir ettiler. |
(Yemediklerini görünce) onlardan içinde bir korku ve endişe doğdu. Onlar, ona ; «korkma» dediler ve onu bilgili (olacak) bir oğul ile müjdelediler |
(Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. |
(28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!» |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
29.Ayet |
فَأَقْبَلَتِ امْرَأَتُهُ فِي صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ -29 |
Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. “Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)” dedi. |
Bunun üzerine hatunu bir çığlık içinde döndü de elini yüzüne çarptı ve akîm bir kocakarı, dedi |
Bunun üzerine, İbrahim´in eşi bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak, «kısır yaşlı bir kadın !» dedi.. |
Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir kocakarı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi. |
(28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!» |
26 / 520 |
Zariyat Suresi
30.Ayet |
قَالُوا كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ -30 |
Onlar dediler ki: “Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” |
Dediler: öyle Rabbın buyurdu, şübhesiz alîm o, hakîm o |
Onlar: «Bu böyledir. Rabbin buyurdu. Şüphesiz ki O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler. |
Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir." |
Dediler ki: «Öylecedir.» Rabbin buyurdu. Şüphe yok ki hakîm, alîm olan O´dur. |
26 / 520 |