SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
ALI BULAC |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
26-Şuara Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طسم -1 |
Tâ Sîn Mîm. |
Ta, Sin, Mim. |
Ta, Sin, Mim. |
Tâ sin mim. |
Tâ, Sîn, Mîm. |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
2.Ayet |
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ -2 |
Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. |
Bunlar sana o mübin kitabın âyetleri |
Bunlar, apaçık olan Kitab´ın ayetleridir. |
Şunlar o apaçık Kitabın âyetleridir. |
Bu, gâyet açıkça bildiren kitabın âyetleridir. |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
3.Ayet |
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ -3 |
Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin! |
Sen âdetâ kendine kıyacaksın mü´min olmıyacaklar diye |
Onlar mü´min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?) |
Herhalde sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin! |
Sen, (onlar) mü´min olmayacaklar diye ihtimal ki, kendi nefsini helâk edeceksin! |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
4.Ayet |
إِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ -4 |
Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar. |
Dilersek üzerlerine Semadan bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğile kalır |
Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir. |
Dilesek onların üzerine gökten bir mu´cize indiririz de boyunları ona eğilir (inanırlar). |
Eğer dileyecek olsak üzerlerine gökten bir âyet indiririz de artık ona boyunları eğili kalmış olurlar. |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
5.Ayet |
وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ -5 |
Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. |
Bununla beraber Rahmandan kendilerine yeni bir zikir gelmiyor ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar |
Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler. |
Rahmân´dan onlara hiçbir yeni Zikir (uyarı) gelmez ki, mutlaka ondan yüz çevirici olmasınlar. |
Onlara Rahmân tarafından yeni bir mev´ize gelmez ki, illâ ondan kaçınır bir halde olmuşlardır. |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
6.Ayet |
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ -6 |
Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek. |
Evet tekzib etmekteler, fakat onlara o istihza ettikleri şeyin müdhiş haberleri gelecek |
Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir. |
Yalanladılar ama, alay edip durdukları şeyin haberleri, yakında kendilerine gelecektir. |
Muhakkak ki, tekzîp ettiler. Artık kendisiyle istihzâda bulundukları şeyin haberleri kendilerine yakında gelecektir. |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
7.Ayet |
أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ -7 |
Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik. |
Arza bir bakmadılar da mı? biz onda her hoş çiftten ne kadar bitirmişiz. |
Yeryüzünde bir bakmadılar mı ki, Biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik. |
Yere bakmadılar mı orada her çeşit güzel çifti bitirmişiz? |
Yere bir bakmadılar mı ki, orada her çok menfaatli çiftten ne kadar bitirmişizdir! |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
8.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -8 |
Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar. |
Şübhesiz ki bunda mutlak bir âyet var, hemde ekserîsi mü´min olmadı |
Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü´min değildirler. |
Şüphesiz bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanıcı değillerdir. |
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
9.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -9 |
Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. |
Ve şübhesiz ki rabbın o öyle azîz, öyle rahîm |
Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur merhamet eden O´dur. |
Ve muhakkak ki, Senin Rabbin elbette o, çok izzet sahibidir, çok merhametlidir. |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
10.Ayet |
وَإِذْ نَادَىٰ رَبُّكَ مُوسَىٰ أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ -10 |
(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. |
Bir vakıt da rabbın, Musaya nidâ buyurdu: git o zalim kavme dedi |
Hani senin Rabbin, Musa´ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git;" |
Rabbin Mûsâ´ya seslendi: "O zâlim kavme git!" |
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
11.Ayet |
قَوْمَ فِرْعَوْنَ ۚ أَلَا يَتَّقُونَ -11 |
(10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. |
Fir´avn kavmine, daha sakınmıyacaklar mı? |
Firavun´un kavmine, hala sakınmıyorlar mı?" |
"Fir´avn´ın kavmine. Onlar (kötülüklerden) korunmayacaklar mı?" |
(10-11) Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin Mûsa´ya nidâ buyurdu ki: «Zalimler olan kavme gidiver. Fir´avun´un kavmine ki, daha sakınmayacaklar mı?» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
12.Ayet |
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ -12 |
Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.” |
Yarab! dedi: doğrusu ben korkarım ki beni tekzib ederler |
Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum." |
(Mûsâ): "Rabbim, dedi, ben, onların beni yalanlayacaklarından korkuyorum." |
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
13.Ayet |
وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ -13 |
“Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).” |
ve Göğsüm daralır, dilim açılmaz, onun için Harûna da risalet ver |
"Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor; bundan dolayı Harun´a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril´i) gönder." |
Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Hârûn´a da elçilik ver." |
(12-13) Dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok ki, beni tekzîp edeceklerinden korkarım. Ve göğsüm daralır ve dilim açılmaz, artık Harun´a da risâlet ver.» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
14.Ayet |
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَأَخَافُ أَنْ يَقْتُلُونِ -14 |
“Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.” |
Hem onlara üzerinde bir günah var, ondan dolayı korkarım ki hemen beni öldürürler |
"Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum." |
"Hem benim üzerimde onlara karşı işlediğim bir günâh da var (onlardan bir adam öldürmüştüm); onların beni öldürmelerinden korkuyorum." |
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
15.Ayet |
قَالَ كَلَّا ۖ فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا ۖ إِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ -15 |
Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” |
Hayır, buyurdu: haydi ikiniz bir, âyetlerimizle gidin, her halde biz sizinle beraberiz, dinliyoruzdur |
(Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz." |
(Allâh): "Hayır, dedi, ikiniz de âyetlerimizle gidin, biz sizinle beraberiz, (aranızda geçecekleri) dinliyoruz." |
(14-15) «Ve hem onlar için benim üzerimde bir suç da var. Binaenaleyh beni öldüreceklerinden korkarım.» (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Asla! İmdi ikiniz de Bizim âyetlerimizle gidiniz. Şüphe yok Biz işiticiler olduğumuz halde sizinle beraberiz.» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
16.Ayet |
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ -16 |
“Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”, |
Haydin Fir´avne varın da deyin: inan biz, rabbülaleminin resulüyüz |
"Gecikmeksizin Firavun´a giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbinin elçisiyiz," |
"Fir´avn´e giderek deyin ki: "Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz." |
«Artık Fir´avun´a gidin de deyin ki, biz şüphe yok âlemlerin Rabbinin Resûlüyüz.» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
17.Ayet |
أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ -17 |
“İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” |
Beni İsraili bizimle beraber salıver |
"İsrailoğulları´nı bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)." |
"İsrâil oğullarını bizimle beraber gönder." |
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
18.Ayet |
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ -18 |
Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.” |
Â, dedi: seni çocukken bizde büyütmedik mi? hem bizde ömründen senelerce kaldın |
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?" |
(Gittiler, Allâh´ın emrini duyurdular. Fir´avn) Dedi ki: "Biz seni, içimizden bir çocuk olarak yetiştirmedik mi? Ömründe nice yıllar aramızda kalmadın mı?" |
(17-18) «İsrailoğullarını bizimle beraber salıveresin diye.» Fir´avun da dedi ki: «Seni çocuk iken içimizde büyütmedik mi? Ve aramızda ömründen senelerce kalmış olmadın mı?» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
19.Ayet |
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ -19 |
“(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.” |
Hem de o yaptığın fi´li yaptın, o halde sen o nankör kâfirlerdensin |
"Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin." |
"Ve sonunda o yaptığını da yaptın, sen nankörlerden birisin." |
«Ve o yaptığın fiilini yapıverdin. O halde sen nankörlerdensin.» |
19
/ 366 |
26-Şuara Suresi
20.Ayet |
قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ -20 |
Mûsâ, şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.” |
O vakıt, dedi: o fi´li yaptım şaşkınlardandım |
(Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım." |
(Mûsâ): "Onu yaptığım zaman sapıklardan idim" dedi. |
(Hazreti Mûsa) Dedi ki: «Onu o vakit yaptım, fakat ben (o zaman) cahillerden idim.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
21.Ayet |
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ -21 |
“Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.” |
Onun üzerine vaktâki sizden korktum, içinizden kaçtım, derken rabbım bana huküm ihsan buyurdu ve beni mürselinden kıldı |
"Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı." |
"Sizden korkunca aranızdan kaçtım, sonra Rabbim bana hükümdarlık verdi ve beni elçilerden yaptı" |
«Vaktâ ki sizden korktum, sizden firar ettim, imdi Rabbim bana hüküm verdi ve beni peygamberlerden kıldı.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
22.Ayet |
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ -22 |
“Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.” |
O başıma kakdığın bir ni´met de Beni İsraili kul, köle edinmiş olmandır. |
"Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğulları´nı köle kılmandan dolayıdır." |
"O başıma kaktığın ni´met de İsrâil oğullarını köle yapman(yüzünden)dir. (Onları köle diye kullanıp erkek çocuklarını kesmeseydin, senin eline düşmezdim)" |
«Ve o da bir nîmettir ki, benim üzerime minnet ediyorsun, İsrailoğullarından köle edinmiş olduğundan dolayıdır.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
23.Ayet |
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ -23 |
Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi. |
Fir´avn, rabbülâlemin de nedir? dedi |
Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?" |
Fir´avn dedi ki: "(Ey Mûsâ) âlemlerin Rabbi nedir?" |
Fir´avun dedi ki: «Alemlerin Rabbi nedir?» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
24.Ayet |
قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ -24 |
Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” |
Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbı, eğer ehli yakîn iseniz dedi |
Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan herşeyin Rabbidir. Eğer ´kesin bilgiyle inanıyorsanız´ (böyledir)." |
(Mûsâ): "Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanan kimseler iseniz (bunu anlarsınız)," dedi. |
(Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Göklerin ve yerin ve bunların arasında bulunanların Rabbidir, eğer siz yakinen bilir kimseler oldunuz iseniz.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
25.Ayet |
قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ -25 |
Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) “dinlemez misiniz?” dedi. |
Etrafındakilere dinlemezmisiniz? dedi |
Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?" |
(Fir´avn): Çevresinde bulunanlara: "İşitiyor musunuz?" dedi. |
(Fir´avun) Etrafında olanlara dedi ki: «İşitiyor musunuz?» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
26.Ayet |
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ -26 |
Mûsâ, “O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi. |
Rabbınızın ve evvelki atalarınızın rabbı dedi |
(Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." |
(Mûsâ): "O sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir" dedi. |
(Musa aleyhisselâm da) Dedi ki: «Sizin Rabbinizdir ve sizin evvelki atalarınızın Rabbidir.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
27.Ayet |
قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ -27 |
Firavun, “Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir” dedi. |
Her halde size gönderilmiş olan resulünüz mutlak mecnun dedi |
(Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." |
(Fir´avn): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi. |
(Fir´avun da) Dedi ki: «Size gönderilmiş olan resûlünüz, şüphe yok ki elbette bir mecnûndur.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
28.Ayet |
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا ۖ إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ -28 |
Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi. |
Meşrık ve Mağrıbın ve bütün aralarındakilerin rabbı, eğer siz âkıl iseniz dedi |
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir" dedi (Musa). |
(Mûsâ): "Eğer düşünürseniz O, doğunun batının ve bunlar arasında bulunanların da Rabbidir" dedi. |
(Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Maşrıkın ve mağrıbın ve bunların aralarında olanların Rabbidir. Eğer siz âkilâne düşünürler oldunuz iseniz.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
29.Ayet |
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَٰهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ -29 |
Firavun, “Eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim.” |
Yemin ederim ki dedi: eğer benden başka bir ilâh tutarsan seni mutlak ve muhakkak zindandakilerden ederim |
(Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." |
(Fir´avn ey Mûsâ): "Andolsun ki benden başka tanrı edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan yapacağım" dedi. |
(Fir´avun) Dedi ki: «Andolsun, eğer benden başka ilâh ittihaz etmiş oldun isen elbette seni zindana atılmışlardan kılarım. |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
30.Ayet |
قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُبِينٍ -30 |
Mûsâ, “Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi. |
Ya, dedi: sana apaçık isbat edecek bir şey getirdimse de mi? |
(Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" |
(Mûsâ, peki): "Sana (doğruluğumu) kanıtlayan apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi. |
Mûsa aleyhisselâm da dedi ki: «Ben sana apaçık bir şey getirmiş olunca da mı beni zindana atacaksın!» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
31.Ayet |
قَالَ فَأْتِ بِهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -31 |
Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi. |
Haydi, dedi: getir onu bakayım sadıklardan isen |
(Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir." |
(Fir´avn): "Eğer doğrulardansan onu getir (bakalım)," dedi. |
Fir´avun da dedi ki: «Haydi onu getir, eğer sen sâdıklardan oldun isen.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
32.Ayet |
فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ -32 |
Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş. |
Bunun üzerine Asasını bırakıverdi, apaçık bir ejderha kesiliverdi |
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi. |
(Mûsâ), asâsını attı, bir de (baktılar ki) o apaçık bir ejderha! |
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, o hemen bir apaçık ejderha kesildi. |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
33.Ayet |
وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ -33 |
Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş. |
Bir de elini çekti çıkardı, o da bakanlara bembeyaz oluverdi |
Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için ´parlayıp aydınlanıvermiş´. |
Elini (koltuğunun altından) çıkardı; o da, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi. |
Ve elini çekip çıkardı. Hemen o, nazar edenlere karşı bembeyaz (kesilmiş) idi. |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
34.Ayet |
قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَٰذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ -34 |
Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi. |
Etrafındaki cem´ıyyete bu, dedi: her halde bilgiç bir sihirbaz |
(Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu” dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür." |
(Fir´avn), çevresindeki ileri gelenlere: "Bu dedi, bilgin bir büyücüdür." |
(34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
35.Ayet |
يُرِيدُ أَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ -35 |
“Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” |
Sihrile sizi yerinizden çıkarmak istiyor, binaenaleyh ne emredersiniz? |
"Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" |
"Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?" |
(34-35) (Fir´avun) Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: «Şüphe yok, bu elbette bir ziyâde bilgin sâhirdir. Sizi büyüsü ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Artık siz ne emredersiniz?» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
36.Ayet |
قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ -36 |
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder." |
Bunu ve kardeşini dediler; eğle, şehirlere de derleyiciler yolla |
Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder," |
Dediler ki: "Onu ve kardeşini eğle, kentlere toplayıcılar gönder." |
Dediler ki: «Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere toplayıcılar yolla.» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
37.Ayet |
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ -37 |
“Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.” |
Bütün bilgiç sihirbazları getirsinler |
"Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler." |
"Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler." |
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
38.Ayet |
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ -38 |
Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler. |
Bu suretle ma´lûm bir gün miykat ta´yin olunarak sihirbazlar cemolundu |
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde biraraya getirildi. |
Derken büyücüler belli bir günün belirlenen vaktinde bir araya getirildi. |
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
39.Ayet |
وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَ -39 |
İnsanlara da “Siz de toplanır mısınız?” denildi. |
Ve halka siz toplu musunuz denildi |
Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz? dendi." |
Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi. |
(37-39) «Sana çok bilgin sâhirleri getirsinler.» Artık sâhirler, malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanmış oldu. Ve nâsa da denildi ki: «Siz toplanıcılar mısınız?» |
19
/ 367 |
26-Şuara Suresi
40.Ayet |
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ -40 |
“Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.) |
Sanırız bizler sihirbazlara tabi´ olacağız şayed onlar olursa galibler |
"Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız." |
"Umarız ki büyücüler üstün gelirse biz de onlara uyarız." |
«Umulur ki, biz de sâhirlere tâbi oluruz. Eğer galip olanlar onların kendileri olmuş olursa.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
41.Ayet |
فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ -41 |
Sihirbazlar gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler. |
Derken vaktâ ki sihirbazlar geldiler Firavne elbette: biz galip gelirsek bize mutlak ecir var ya? dediler |
Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler. |
Büyücüler gelince Fir´avn´e: "Eğer üstün gelenler biz olursak, bize mutlaka bir ücret var değil mi?" dediler. |
Vaktâ ki sahirler geldi. Fir´avun´a dediler ki: «Eğer galip olanlar bizler olursak bizim için mutlaka bir mükâfaat var mı?» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
42.Ayet |
قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ -42 |
Firavun, “Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi. |
Evet, dedi: hem siz o vakıt muhakkak mukarrebîndensiniz |
"Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." |
"Evet dedi, hem o takdirde siz (bana) yakınlardan olacaksınız." |
(Fir´avun da) Dedi ki: «Evet. Ve o vakit elbette siz, en yakın bulunmuşlardansınız.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
43.Ayet |
قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ -43 |
Mûsâ onlara, “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi. |
Mûsâ onlara atın dedi: siz ne atacaksanız |
Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın." |
Mûsâ onlara: "Atacağınızı atın!" dedi. |
Mûsa onlara dedi ki: «Siz ne atacaksanız atıveriniz.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
44.Ayet |
فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ -44 |
Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz” dediler. |
Hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve Firavnin ızzeti hakkı için elbette biz galibiz, şüphesiz, dediler |
Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun´un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler. |
İplerini ve değneklerini attılar ve "Fir´avn´ın şerefine biz, elbette biz gâlib geleceğiz" dediler. |
Hemen iplerini ve sopalarını atıverdiler ve dediler ki: «Fir´avun´un izzet-i hakkı için şüphe yok ki, elbette biz galip olanlarız.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
45.Ayet |
فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ -45 |
Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor. |
Mûsâ da Asasını koyuverdi, bir de baktılar ki o, her ne dolap çeviriyorlarsa yutuyor |
Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor. |
Mûsâ da asâsını attı. Birden o, onların uydurduklarını yutmağa başladı. |
Bunu müteakip Mûsa da asasını bırakıverdl, hemen o zaman o (asası) onların uydurdukları şeyleri süratle yutar oldu. |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
46.Ayet |
فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ -46 |
Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. |
Derhal sihirbazlar secdeye kapandılar |
Anında büyücüler secdeye kapandılar. |
Derhal büyücüler secdeye kapandılar: |
Sihirbazlar, hemen secde ediciler olarak yere atıldı. |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
47.Ayet |
قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ -47 |
“Âlemlerin Rabbine inandık” dediler. |
«iyman ettik rabbül´âlemîne |
(Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. |
Dediler: "Âlemlerin Rabbine inandık." |
(47-48) Dediler ki: «Âlemlerin Rabbine imân ettik.» «Mûsa´nın ve Harun´un Rabbine.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
48.Ayet |
رَبِّ مُوسَىٰ وَهَارُونَ -48 |
“Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbi’ne.” |
Musâ ve Hârunun rabbına» dediler |
"Musa´nın ve Harun´un Rabbine." |
"Mûsâ´nın ve Hârûn´un Rabbine." |
(47-48) Dediler ki: «Âlemlerin Rabbine imân ettik.» «Mûsa´nın ve Harun´un Rabbine.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
49.Ayet |
قَالَ آمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ ۖ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ ۚ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ -49 |
Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi. |
Ona, dedi: ben size izin vermeden iyman ettiniz, anlaşıldı ki o size sihri ta´lim eden büyüğünüzmüş, o halde mutlak yakında bileceksiniz, çaresiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazına kestireceğim, hem muhakkak hepinizi çarmıha gerdireceğim. |
(Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım." |
(Fir´avn) dedi: "Ben size izin vermeden mi ona inandınız? O, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse (size ne yapacağımı) yakında bileceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve hepinizi asacağım!" |
(Fir´avun) Dedi ki: «Ben size izin vermeden evvel siz ona imân ettiniz, şüphesiz ki, o size sihri öğretmiş olan büyüğünüzdür. Artık yakında bileceksiniz, elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlamasına kestireceğim ve muhakkak ki sizi toplu bir halde astıracağım.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
50.Ayet |
قَالُوا لَا ضَيْرَ ۖ إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَ -50 |
Sihirbazlar şöyle dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.” |
Dediler: zararı yok, her halde biz rabbımıza döneceğiz |
"Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimiz´e dönücüleriz." |
"Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz Rabbimize döneceğiz." |
O imân edenler de dediler ki: «Zararı yok, şüphesiz ki, biz Rabbimize dönücüleriz.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
51.Ayet |
إِنَّا نَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَنْ كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ -51 |
“(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” |
Her halde biz mü´minlerin evveli olduğumuzdan dolayı rabbımızın bize mağfiret buyuracağını ümid ederiz. |
"Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz´in bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." |
"Biz ilk inananlar olduğumuz için Rabbimizin, hatâlarımızı bağışlayacağını umarız." |
«Biz mü´minlerin evveli olduğumuzdan dolayı bizim için hatalarımızı Rabbimizin mağfiret buyuracağını ümid ederiz.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
52.Ayet |
وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ -52 |
Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik. |
Hem Musâya şu vahyi yerdik: kullarımı gece yürüt çünkü ta´kıb edileceksiniz |
Musa´ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. |
Mûsâ´ya: "Kullarımı geceleyin (Mısır´dan çıkar), yürüt; siz takibedileceksiniz." diye vahyettik. |
(52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
53.Ayet |
فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ -53 |
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. |
Firavn de şehirlere asker toplayıcılar gönderdi |
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. |
Fir´avn, (İsrâil oğullarının gittiğini duyunca) kentlere (asker) toplayıcılar gönderdi. |
(52-53) Ve Mûsa´ya vahiy ettik ki kullarım ile beraber geceleyin yürü. Çünkü, siz şüphesiz ki takip edileceklersiniz. Artık Fir´avun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
54.Ayet |
إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ -54 |
Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.” |
Şunlar şübhe yok ki bir şirzimei kaliledirler |
"Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" |
"Şunlar, (şu İsrâil oğulları), az bir topluluktur" dedi. |
Şöyle diyordu: «Şüphe yok, onlar (israiloğulları) az kimselerden ibaret bir tâifedir.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
55.Ayet |
وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ -55 |
“Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.” |
Fakat hakkımızda çok gayz besliyorlar |
"Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler." |
"Bizi kızdırmaktadırlar." |
«Ve muhakkak ki, onlar bizi elbette çok öfkelendirmekte bulunan kimselerdir.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
56.Ayet |
وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ -56 |
“Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.” |
Biz ise uyanık ihtiyatlı bir cem´ıyyet bulunuyoruz, diyordu |
´Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi). |
"Biz, ihtiyatlı, koca bir cemaatiz." |
«Ve şüphe yok ki, bizler elbette pek uyanık bir cemiyetiz.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
57.Ayet |
فَأَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -57 |
(57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. |
Bu suretle bunları bostanlardan, pınarlardan |
Böylelikle Biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; |
Böylece biz onları çıkardık: bahçeler(in)den, çeşmeler(in)den. |
Cenâb-ı Hak da buyuruyor ki: «Artık biz onları bostanlardan, ırmaklardan çıkardık.» |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
58.Ayet |
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ -58 |
(57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. |
Hazinelerden, ve dilrubâ makamlardan çıkardık |
Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. |
Hazineler(in)den ve o güzel yer(lerin)den. |
(58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık. |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
59.Ayet |
كَذَٰلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ -59 |
İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık. |
Ve onları Beni İsraile miras kıldık |
İşte böyle; bunlara İsrailoğulları´nı mirasçı kıldık. |
Böylece bunları İsrâil oğullarına mirâs yaptık. |
(58-59) «Ve hazinelerden ve pürnîmet bir makamdan (mahrum bıraktık).» İşte böyle oldu ve bunları (bu nîmetleri) İsrailoğullarına miras kıldık. |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
60.Ayet |
فَأَتْبَعُوهُمْ مُشْرِقِينَ -60 |
Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular. |
Derken arkalarına düştüler Güneş doğmuştu |
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. |
(Fir´avn ve adamları), güneş doğarken onların ardına düştüler. |
Derken (Fir´avun ile kuvvetleri) güneş parlamaya başlamış iken onların (İsrailoğullarının) arkalarına düştüler. |
19
/ 368 |
26-Şuara Suresi
61.Ayet |
فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَىٰ إِنَّا لَمُدْرَكُونَ -61 |
İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler. |
Vaktâ ki iki cem´ıyyet biribirine göründü Musânın eshabı yakalandık dediler |
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa´nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler. |
İki topluluk (yaklaşıp) birbirini görünce Mûsâ´nın adamları: "İşte yakalandık!" dediler. |
Vaktâ ki, iki tâife birbirini gördü. Mûsa´nın ashâbı dedi ki: «Şüphe yok, bizler elbette yetişilmiş (yakalanmış)leriz. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
62.Ayet |
قَالَ كَلَّا ۖ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ -62 |
Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi. |
Hayır asla, dedi: rabbım muhakkak benimledir, bana yolunu gösterecektir |
(Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." |
(Mûsâ): "Hayır, dedi, Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir." |
(Hazreti Mûsa da) Dedi ki: «Asla. Muhakkak ki Rabbim benim ile beraberdir, beni yakında selâmete erdirecektir.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
63.Ayet |
فَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَ ۖ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ -63 |
Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. |
Bunun üzerine Musâya «vur Asan ile denize» diye vahyeyledik, vurunca bir infilak etti her bölük koca bir dağ gibi oluverdi |
Bunun üzerine Musa´ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. |
Mûsâ´ya: "Değneğinle denize vur!" diye vahyettik. (Vurunca deniz) yarıldı, (on iki yol açıldı). Her bölüm, kocaman bir dağ gibi oldu. |
Artık Mûsa´ya vahyettik ki, asan ile denize vur, (vurunca) derhal yarıldı, hemen her parça pek büyük dağ gibi oluverdi. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
64.Ayet |
وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ -64 |
Ötekileri de oraya yaklaştırdık. |
Ötekileri de buraya yanaştırmıştık |
Ötekileri de buraya yaklaştırdık. |
Ötekileri de buraya yaklaştırdık (Mûsâ ve adamlarının ardından, düşmanları da bu denizde açılan yollara girdiler). |
Ötekilerini de buraya yaklaştırmıştık. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
65.Ayet |
وَأَنْجَيْنَا مُوسَىٰ وَمَنْ مَعَهُ أَجْمَعِينَ -65 |
Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. |
Musâyı ve maıyyetindekileri tamamen necata çıkardık |
Musa´yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. |
Mûsâ´yı ve beraberinde olanları tamamen kurtardık. |
Ve Mûsa´yı ve O´nunla beraber olanların cümlesini necâta erdirdik. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
66.Ayet |
ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ -66 |
Sonra ötekileri suda boğduk. |
Sonra da ötekileri gark ettik |
Sonra ötekileri suda boğduk. |
Sonra ötekilerini boğduk (Mûsâ ve adamları karaya çıkınca deniz kapandı, Fir´avn ve adamları boğuldu). |
Sonra ötekilerini garkettik. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
67.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -67 |
Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi. |
Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı |
Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama çokları inanmazlar. |
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
68.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -68 |
Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. |
Ve şübhesiz ki rabbın o öyle azîz öyle rahîm |
Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. |
Ve şüphe yok ki, Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
69.Ayet |
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ -69 |
Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku. |
Onlara İbrahimin kıssasını da oku |
Onlara İbrahim´in haberini de aktar-oku: |
Onlara İbrâhim´in haberini de oku: |
Onlara İbrahim´in de kıssasını oku. |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
70.Ayet |
إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ -70 |
Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti. |
O bir vakıt babasına ve kavmine: siz neye taparsınız? dedi |
Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. |
Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti. |
O vakit ki, babasına ve kavmine dedi ki: «Neye ibadet ediyorsunuz?» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
71.Ayet |
قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ -71 |
“Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi. |
Bir takım putlara taparız da dediler: onlar sayesinde toplanırız |
Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz." |
"Putlara tapıyoruz, onların önünde ibâdete duruyoruz." dediler. |
Dediler ki: «Putlara ibadet ediyoruz. Onlara (ibadete) devam edip duruyoruz.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
72.Ayet |
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ -72 |
İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?” |
Onlar, dedi: dua ettiğiniz vakıt işidirler mi? |
Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?" |
"Peki, dedi, siz du´â ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?" |
Dedi ki: «Onlara dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
73.Ayet |
أَوْ يَنْفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ -73 |
“Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?” |
Veya size bir menfeat verir yâhud bir zarar ederler mi |
"Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?" |
"Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?" |
«Yahut size bir menfaat mi veya bir zarar mı verebiliyorlar?» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
74.Ayet |
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءَنَا كَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ -74 |
“Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler. |
Yok dediler: atalarımızı bulduk, böyle yapıyorlardı |
"Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk." |
"Hayır, ama babalarımızın böyle yaptıklarını gördük, (onun için biz de böyle yapıyoruz)." dediler. |
Dediler ki: «Yok, biz babalarımızı böylece yaparlar bulduk.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
75.Ayet |
قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ -75 |
(75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?” |
Şimdi, dedi: gördünüz a o sizin ve eski atalarınızın taptıklarınızı |
(İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?" |
"İşte gördünüz mü neye tapıyorsunuz?" dedi. |
Dedi ki: «Şimdi neye ibadet eder olduğunuzu görmüş oldunuz mu?» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
76.Ayet |
أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ -76 |
(75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?” |
(76-77) Hep onlar benim düşmanım ancak o rabbül´âlemîn başka |
"Hem siz, hem de eski atalarınız?" |
"Siz ve eski atalarınız?" |
«Sizin ve eski atalarınızın?» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
77.Ayet |
فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ -77 |
“Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.” |
(76-77) Hep onlar benim düşmanım ancak o rabbül´âlemîn başka |
"İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç" |
"Onlar benim düşmanımdır. Yalnız âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)." |
«İşte onlar, benim için şüphe yok bir düşmandır, alemlerin Rabbi ise müstesna». |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
78.Ayet |
الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ -78 |
“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.” |
O ki beni yarattı sonra da bana o hidayet eder |
"Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O´dur;" |
"Beni yaratan ve bana yol gösteren O´dur." |
«O (Rabbülâlemin) ki, beni yarattı, elbette beni hidâyete iletecek olan O´dur.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
79.Ayet |
وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ -79 |
“O, bana yediren ve içirendir.” |
Ve o ki bana o, yedirir, o içirir, |
"Bana yediren ve içiren O´dur;" |
"Bana yediren ve içiren O´dur." |
«Ve O´dur ki, bana o taam ihsan eder ve beni suya nâil buyurur.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
80.Ayet |
وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ -80 |
“Hastalandığımda da O bana şifa verir.” |
Hastalandığım vakıt da bana o şifa verir |
"Hastalandığım zaman bana şifa veren O´dur;" |
"Hastalandığım zaman bana şifâ veren O´dur." |
«Ve hasta olduğum zaman bana ancak o şifa verir.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
81.Ayet |
وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ -81 |
“O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.” |
Ve o ki beni öldürür, sonra beni yine diriltir |
"Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O´dur," |
"Beni öldürecek, sonra diriltecek O´dur." |
«Ve O´dur ki, beni öldürür. Sonra da beni diritir.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
82.Ayet |
وَالَّذِي أَطْمَعُ أَنْ يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ -82 |
“O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.” |
Ve o ki ceza günü ben onun günahımı afiv buyurmasını niyaz ederim |
"Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O´dur;" |
"Cezâ günü hatâmı bağışlayacağını umduğum da O´dur." |
«Ve O´dur ki, cem gününde benim için kusurumu af ve setretmesini umarım (niyaz ederim.)» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
83.Ayet |
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ -83 |
“Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” |
Yarab, bana bir huküm ıhsan et ve beni sâlihine ilhak buyur |
"Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;" |
"Rabbim, bana hüküm (hükümdarlık, bilgi) ver ve beni Sâlihler arasına kat." |
«Yarabbi! Bana bir hikmet bahşet ve beni sâlihlere ilhak buyur.» |
19
/ 369 |
26-Şuara Suresi
84.Ayet |
وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ -84 |
“Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” |
Ve bana sonrakiler içinde bir «lisanı sıdık» tahsıys eyle |
"Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver." |
"Sonra gelenler arasında bana, bir doğruluk dili nasib eyle (sonraki nesiller arasında hayır ile anılmamı sağla)!" |
«Ve sonrakiler arasında benim için bir yâd-ı cemil nâsip kıl!» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
85.Ayet |
وَاجْعَلْنِي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ -85 |
“Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” |
Ve beni naıym cennetinin varislerinden eyle |
"Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl," |
"Beni ni´met(i bol olan) cennetinin vârislerinden kıl." |
«Ve beni Nâim cennetinin varislerinden kıl!» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
86.Ayet |
وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ -86 |
“Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.” |
Babama da mağfiret buyur, çünkü o yanlış gidenlerden idi |
"Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır." |
"Babamı da bağışla. Çünkü o, sapıklardandır. |
«Ve babam için mağfiret buyur. Şüphe yok, o sapıklardan oldu.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
87.Ayet |
وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ -87 |
“(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!” |
Ve utandırma beni ba´s olunacakları gün |
"Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme," |
"(Kulların) diriltilecekleri gün, beni utandırma." |
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
88.Ayet |
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ -88 |
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!” |
O gün ki ne mal faide verir ne oğullar, |
´Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde." |
"O gün ki, ne mal, ne de oğullar yarar vermez." |
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
89.Ayet |
إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ -89 |
“Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.” |
Ancak Allaha selim bir kalb ile varan başka |
"Ancak Allah´a selim bir kalp ile gelenler başka." |
"Ancak Allah´a sağlam ve temiz kalb getiren (yarar görür)." |
(87-89) «Ve (nâsın) kabirlerden diriltilip kaldırılacakları gün beni zelil etme. O gün, ne mal faide verir ve ne de oğullar. Ancak Allah´a selim bir kalp ile varan kimse müstesna.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
90.Ayet |
وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ -90 |
Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak. |
Hem müttekiler için cennet yaklaştırılmış |
(O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. |
(O gün) cennet, korunanlara yaklaştırılır. |
Ve cennet muttakîler için yaklaştırılmıştır. |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
91.Ayet |
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ -91 |
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. |
Azgınlar için de Cehennem hortlatılmıştır |
Cehennem de azgınlar için sergilenir. |
Cehennem de azgınların karşısına çıkarılır. |
Cehennem de azgınlar için açılıp âşikâre kılınmıştır. |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
92.Ayet |
وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ -92 |
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. |
(92-93) Ve bunlara hani nerede o Allahın gayrıdan taptıklarınız? Nasıl size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte |
Ve onlara: "Tapmakta olduklarınız nerede?" denilir; |
Onlara "Hani taptıklarınız nerede?" denilir. |
Ve onlara denildi: «İbadet eder olduğunuz şeyler nerede?» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
93.Ayet |
مِنْ دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ أَوْ يَنْتَصِرُونَ -93 |
(91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. |
(92-93) Ve bunlara hani nerede o Allahın gayrıdan taptıklarınız? Nasıl size yardım ediyorlar veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte |
"Allah´ın dışında olan (ilah)lar; size yardımları dokunuyor mu, veya kendilerine yardımları oluyor mu? |
"O Allah´tan başka (taptıklarınız) size yardım ediyorlar mı, yahut kendilerine yardımları dokunuyor mu?" |
«Allah´tan gayrı, (onlar) size yardım ediyorlar mı? Veya kendilerine mi yardıma çalışıyorlar.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
94.Ayet |
فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ -94 |
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. |
Ve arkasından hep onlar o Cehennemin içine fırlatılmaktadır |
Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir. |
Onlar ve azgınlar, tepe taklak oraya atılırlar. |
(94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır. |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
95.Ayet |
وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ -95 |
(94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. |
(95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken şöyle demektedirler |
Ve İblis´in bütün orduları da. |
İblis´in bütün askerleri de. |
(94-95) Artık onlar (putlar) ve o azgınlar orada (ateşlere) fırlatılmışlardır. Ve şeytanın bütün orduları da (o ateşe) atılmışlardır. |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
96.Ayet |
قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ -96 |
Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler: |
(95-96) Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken şöyle demektedirler |
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: |
Onlar orada (putlarıyle) çekişerek derler ki: |
(96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
97.Ayet |
تَاللَّهِ إِنْ كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -97 |
“Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” |
Tallahi biz doğrusu açık bir dalâl içinde imişiz |
"Andolsun Allah´a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz," |
"Vallahi biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz!" |
(96-97) Ve onlar orada birbirleriyle husumette bulunarak diyecekler ki: «Allah´a kasem olsun, biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
98.Ayet |
إِذْ نُسَوِّيكُمْ بِرَبِّ الْعَالَمِينَ -98 |
“Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.” |
Çünkü sizi rabbül´âlemîn seviyyesinde tutuyorduk |
"Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. |
"Çünkü sizi âlemlerin Rabbine eşit tutuyorduk." |
«Çünkü biz sizi (ey putlar) Âlemlerin Rabbine müsavî tutuyorduk.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
99.Ayet |
وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ -99 |
“Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.” |
Ve bizi hep o mücrimler şaşırtmıştı |
"Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı." |
"Ama bizi saptıran o suçlulardır." |
«Ve bizi ancak o mücrimler sapıtmış oldular.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
100.Ayet |
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِعِينَ -100 |
“İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.” |
Bak şimdi bizim için ne şefaatciler var |
"Artık bizim için ne bir şefaatçi var," |
"Şimdi artık bizim ne şefâ´atçilerimiz var", |
(100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
101.Ayet |
وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ -101 |
“Candan bir dostumuz da yok.” |
Ne de yakın bir sadîk |
"Ne de candan-yakın bir dost." |
"Ne de sıcak bir dostumuz." |
(100-101) «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
102.Ayet |
فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -102 |
“Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.” |
Bari bizim için geriye bir dönmek olsa idi de mü´minlerden olsa idik |
"Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." |
"Âh keşke bir dönüşümüz daha olsa da inananlardan olsak!" |
«İmdi bizim için bir kere (geriye) dönüş olsa idi de artık mü´minlerden olsa idik.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
103.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -103 |
Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi. |
Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı |
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar." |
(103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir. |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
104.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -104 |
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. |
Ve şüphesiz ki rabbın o öyle azîz öyle rahîm |
Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. |
(103-104) Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki onların ekserisi imân etmiş kimseler olmadı. Ve şüphe yok, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahîmdir. |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
105.Ayet |
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ -105 |
Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı. |
Nuh kavmı gönderilen Resulleri tekzib etti |
Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı. |
Nûh kavmi de gönderilen elçileri yalanladı. |
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
106.Ayet |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ -106 |
Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
O vakıt ki kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız? |
Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti. |
Kardeşleri Nûh onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti. |
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
107.Ayet |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -107 |
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, bir eminim |
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." |
"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." |
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
108.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -108 |
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
Gelin Allahdan korkun, bana itaat edin |
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin." |
"Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
(105-108) Nûh´un kavmi peygamberleri tekzîp ettiler. O vakit, kardeşleri Nûh, onlara dedi: «İttikada bulunmayacak mısınız? Şüphe yok, ben sizin için emin bir peygamberim. Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
109.Ayet |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -109 |
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir |
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." |
"Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, yalnız âlemlerin Rabbine âittir." |
(109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
110.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -110 |
“O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” |
Gelin Allahdan korkun bana itaat edin |
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin. |
"Öyle ise Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
(109-110) «Ve bunun mukabilinde sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfaatım, ancak alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
111.Ayet |
قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ -111 |
Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?” |
A, dediler: hiç biz sana inanır mıyız? Senin ardına hep o erzail düşmüş? |
Dediler ki: "Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?" |
Dediler ki: "Sana bayağı kimseler uymuşken biz sana inanır mıyız?" |
Dediler: «Sana imân eder miyiz? Halbuki, sana en bayağı kimseler tebaiyyet edivermişlerdir.» |
19
/ 370 |
26-Şuara Suresi
112.Ayet |
قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ -112 |
Nûh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?” |
Benim ne ılmim olabilir? dedi: onlar ne yapıyorlarmış |
Dedi ki: "Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur." |
Dedi ki: "Ben onların yaptıklarını(n iç yüzünü) bilmem (ben ancak görünüşe göre hüküm veririm)." |
Dedi ki: «Onların ne yapar olduklarına benim ne bilgim olabilir?» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
113.Ayet |
إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّي ۖ لَوْ تَشْعُرُونَ -113 |
“Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!” |
Sizin şuurunuz olsa onların hısabı ancak rabbıma aiddir |
"Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)" |
"Anlayışınız olsa, onların hesabının Rabbime âit olduğunu bilirsiniz." |
«Onların hesabı ancak Rabbime aittir, eğer anlayabilirseniz!» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
114.Ayet |
وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ -114 |
“Ben inananları kovacak değilim.” |
Hem ben iyman edenleri koğmaya me´mur değilim |
"Ve ben mü´min olanları kovacak değilim." |
"Ben inananları kovacak değilim." |
«Ve ben mü´minleri tard edici değilim.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
115.Ayet |
إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ -115 |
“Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” |
Ben ancak açık, bir nezirim |
"Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım." |
"Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." |
«Ben apaçık bir korkutandan başka değilim.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
116.Ayet |
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ -116 |
Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!” |
And ederiz ki dediler; eğer vazgeçmezsen yâ Nuh! Mutlak ve muhakkak recm edilenlerden olacaksın |
Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın." |
Dediler: "Ey Nûh, (bu dediğinden) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın." |
Dediler ki: «Ey Nûh! Eğer vazgeçmez isen elbette taşlanılmışlardan olursun.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
117.Ayet |
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ -117 |
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.” |
Yâ rab! dedi: anlaşıldı ki kavmim beni tekzib ettiler |
Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı." |
(Nûh): "Rabbim, dedi, kavmim beni yalanladı." |
(Nûh aleyhisselâm) Dedi ki: «Ya Rabbi! Şüphe yok ki, kavmim beni tekzîp ettiler.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
118.Ayet |
فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -118 |
“Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.” |
Artık benimle onların arasını nasıl ayırd edeceksen et de bana ve beraberimdeki mü´minlere necat ver |
"Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü´minleri kurtar." |
"Benimle onların arasını aç (aramızda hükmet), beni ve benimle beraber bulunan mü´minleri kurtar!" |
«Artık benim aram ile onların aralarını bir feth ile fethet ve benimle beraber olan mü´minleri necâta erdir.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
119.Ayet |
فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ -119 |
Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık. |
Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri o dolu gemide necata çıkardık |
Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık. |
Biz de onu ve onunla beraber bulunanları, dolu gemi içinde kurtardık. |
Binaenaleyh O´nu ve O´nunla beraber dolmuş gemide bulunanları necâta erdirdik. |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
120.Ayet |
ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ -120 |
Sonra da geride kalanları suda boğduk. |
Sonra da arkasından kalanları garkettik |
Sonra bunun ardından geride kalanları da suda-boğduk. |
Sonra bunun ardından, geride kalanları boğduk. |
Sonra arkada kalanları garkettik. |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
121.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -121 |
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mü´min olmadı |
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. |
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserîsi imân etmiş olmadılar. |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
122.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -122 |
Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. |
ve şübhesiz ki rabbın, o öyle azîz, öyle rahîm |
Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. |
Ve muhakkak ki Rabbin, elbette O, azîzdir, rahîmdir. |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
123.Ayet |
كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ -123 |
Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. |
Âd, gönderilen Resulleri tekzib etti |
Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanladı. |
´Âd (kavmi) de, gönderilen elçileri yalanladı. |
Âd (kavmi de) gönderilen resûlleri tekzîp ediverdi. |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
124.Ayet |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ -124 |
Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
O vakıt ki kardeşleri Hûd onlara demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız? |
Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti. |
Kardeşleri Hûd onlara: "Korunmaz mısınız?" demişti. |
O vakit ki, onlara kardeşleri Hûd dedi ki: «Korkmaz mısınız?» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
125.Ayet |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -125 |
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm, emînim |
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." |
"Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." |
«Şüphe yok ki, ben sizin için bir emin Resûlüm.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
126.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -126 |
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin |
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin." |
"Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
127.Ayet |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -127 |
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum. benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir |
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." |
"Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir." |
«Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım ise ancak âlemlerin Rabbine aittir.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
128.Ayet |
أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ -128 |
“Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?” |
Siz her tepeye bir alâmet bina eder eğlenir misiniz? |
"Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?" |
"Siz her yol üzerine, (gelip geçenleri yanıltmak için) bir işâret yapıp da boş şeyle mi uğraşıyorsunuz?" |
«Siz her yüksek tepede bir alâmet bina edip eğlenir misiniz?» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
129.Ayet |
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ -129 |
“İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” |
Bir takım masnuat da ediniyorsunuz ki sanki muhalled kalacaksınız |
"Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?" |
"Belki ebedi yaşarsınız diye köşkler (ve müstahkem kaleler) ediniyorsunuz?" |
«Ve birtakım sağlam köşkler de ediniyorsunuz. Sankı daimî kalacaksınız?» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
130.Ayet |
وَإِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ -130 |
“Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.” |
Hem tuttuğunuz vakıt merhametsiz, cebbarcasına tutuyorsunuz |
"Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?" |
"(Bir kavmi) yakaladığınız zaman da zorbalar gibi yakalıyorsunuz." |
(130-131) «Ve şiddetle tutup yakaladığınız zaman, cebbârlar olarak gılzetle yakalamış oldunuz. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
131.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -131 |
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin |
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin." |
"Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
(130-131) «Ve şiddetle tutup yakaladığınız zaman, cebbârlar olarak gılzetle yakalamış oldunuz. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
132.Ayet |
وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَ -132 |
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” |
O Allahdan korkun ki size o bildiğiniz şeylere imdad buyurdu |
"Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının." |
"Size bildiğiniz ni´metleri bol bol veren (Allâh)dan korkun." |
«Ve o Zât´tan korkunuz ki, bildiğiniz şeylerle size imdat etti.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
133.Ayet |
أَمَدَّكُمْ بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ -133 |
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” |
En´am, oğullar |
"Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti." |
"O size verdi: davarlar, oğullar," |
«Size en´am ile ve oğullar ile imdat etti.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
134.Ayet |
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -134 |
(132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” |
Cennet gibi bağlar, bahçeler, menba´lar ile size imdad buyurmakta |
"Bahçeler ve pınarlar da." |
"Bahçeler, çeşmeler." |
«Ve bağlar ile ve ırmaklar ile (imdat buyurdu).» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
135.Ayet |
إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ -135 |
“Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” |
Cidden ben size büyük bir günün azâbından korkuyorum |
"Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." |
"Doğrusu ben size büyük bir günün azâbı(nın çarpması)ndan korkuyorum." |
«Şüphe yok ki, ben sizin üzerinize pek büyük bir günün azabından korkarım.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
136.Ayet |
قَالُوا سَوَاءٌ عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظِينَ -136 |
Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.” |
Sen, dediler: ha va´zetmişin ha va´zedenlerden olmamışın bizce müsavidir |
Dediler ki: "Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da." |
Dediler ki: "Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir." |
Dediler ki: «Öğüt versen de veya öğüt verenlerden olmasan da bize karşı müsavîdir.» |
19
/ 371 |
26-Şuara Suresi
137.Ayet |
إِنْ هَٰذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ -137 |
“Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.” |
Bu sırf eskilerin âdeti |
"Bu, geçmiştekilerin ´geleneksel tutumundan başkası değildir." |
"Bu (davranışımız), sadece evvelkilerin ahlâkı (ve geleneği)dir." |
(137-138) «Bu, evvelkilerin adetinden başka bir şey değildir.» «Ve bizler ise muazzep olacaklar değiliz.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
138.Ayet |
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ -138 |
“Biz azaba uğratılacak da değiliz.” |
Biz ta´zib olunmayız |
"Ve biz azap görecek de değiliz." |
"Biz azâba uğratılacak değiliz." |
(137-138) «Bu, evvelkilerin adetinden başka bir şey değildir.» «Ve bizler ise muazzep olacaklar değiliz.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
139.Ayet |
فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -139 |
Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
Diye onu tekzib ettiler de kendilerini helâk ediverdik. Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı |
Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
(Böylece) onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. |
Artık O´nu tekzîp ettiler, Biz de onları helâk ettik. Şüphe yok, bunda elbette bir ibret vardır ve onların ekserisi imân etmiş olmadılar. |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
140.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -140 |
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
Ve şübhesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm |
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. |
Ve muhakkak, senin Rabbin elbette O, azîzdir, rahimdir. |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
141.Ayet |
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ -141 |
Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı. |
Semûd gönderilen Resulleri tekzib etti |
Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. |
Semûd (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı: |
(141-142) Semûd (kavmi de) gönderilmiş olan peygamberleri tekzîp etti. O vakit, onlara kardeşleri Salih dedi: «Korkmaz mısınız?» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
142.Ayet |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ -142 |
Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
O vakıt ki kardeşleri Salih onlara demişti: Allahdan korkmaz mısınız? |
Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti. |
Kardeşleri Sâlih, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?" |
(141-142) Semûd (kavmi de) gönderilmiş olan peygamberleri tekzîp etti. O vakit, onlara kardeşleri Salih dedi: «Korkmaz mısınız?» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
143.Ayet |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -143 |
“Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim |
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." |
"Ben sizin için güvenilir bir elçiyim." |
(143-144) «Şüphe yok, ben size bir emîn resûlüm. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
144.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -144 |
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” |
Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin |
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin." |
"Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
(143-144) «Şüphe yok, ben size bir emîn resûlüm. Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
145.Ayet |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -145 |
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
Buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir |
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; |
"Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir." |
«Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım ancak âlemlerin Rabbine aittir.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
146.Ayet |
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ -146 |
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” |
Siz burada emn-ü eman ile bırakılacak mısınız? |
"Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?" |
"Siz burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?" |
«Siz burada emin kimseler olarak bırakılacak mısınız?» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
147.Ayet |
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ -147 |
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” |
O Cennetler, pınarlar |
"Bahçelerin, pınarların içinde," |
"Böyle bahçelerde, çeşme başlarında?" |
«Bağlarda ve ırmaklarda?» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
148.Ayet |
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ -148 |
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” |
Lâtıf tal´ı sarkmış hurmalar, ekinler içinde |
"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?" |
"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu güzel hurmalıklar arasında?" |
«Ve ekinlerin ve tomurcukları latif hurma ağaçlarının içinde?» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
149.Ayet |
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ -149 |
“Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.” |
Ki bir de dağlardan keyfli keyfli evler yontuyorsunuz |
"Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz." |
"Dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz." |
«Ve dağlardan hazıkâne bir halde evler yontuyorsunuz?» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
150.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -150 |
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
Gelin Allahdan korkun da bana itaat eyleyin |
"Artık Allah´tan sakının ve bana itaat edin." |
"Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
151.Ayet |
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ -151 |
(151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” |
İtaat etmeyin o kimselere ki |
"Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin." |
"O aşırıların emrine uymayın." |
(151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
152.Ayet |
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ -152 |
(151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” |
yeryüzünü fesada verirler de islâh etmezler |
"Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)." |
"Yeryüzünde bozgunculuk yapan, ıslah etmeyen o kimseler(in sözüyle hareket etmeyin)." |
(151-152) «Ve müsriflerin emrine itaat etmeyin. Öyle kimseler ki, yerde ifsat ederler ve ıslah olmazlar.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
153.Ayet |
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ -153 |
Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” |
Sen dediler: çok büyülenmişlerdensin |
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin." |
"Dediler: "Sen, iyice büyülenmişlerdensin." |
Dediler ki: «Şüphe yok sen çok büyülenmişlerdensin.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
154.Ayet |
مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -154 |
“Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.” |
Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin? Haydi bir âyet getir eğer sadıklardan isen |
"Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim." |
"Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğrulardansan bize bir mu´cize getir." |
«Sen başka değil, bizim gibi bir insansın. Eğer sâdıklardan isen haydi bir alâmet getiriver.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
155.Ayet |
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ -155 |
Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.” |
Ha, dedi: işte bir naka ona bir şirb hakkı, size de ma´lûm bir günün şirb hakkı |
Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir." |
Dedi: "İşte bu dişi deve (mu´cize)dir. (Bir gün) onun su içme hakkı var, belli bir günün su içme hakkı da sizin." |
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
156.Ayet |
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ -156 |
“Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.” |
Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin ki o yüzden sizi büyük bir günün azâbı yakalar |
"Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar. |
"Sakın, ona bir kötülük dokundurmayın, sonra büyük bir günün azâbı sizi yakalar." |
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi devedir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.» |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
157.Ayet |
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ -157 |
Derken onu kestiler, fakat pişman oldular. |
Derken onu vurdular, fakat nâdim oldular |
"Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular." |
Nihâyet onu kestiler, ama pişman oldular. |
Derken onu boğazladılar, sonra pişman olarak sabahladılar. |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
158.Ayet |
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -158 |
Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
Çünkü kendilerini azâb yakalayıverdi şüphesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mü´min olmadı |
Böylece azap onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
Ve azâb onları yakaladı. Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. |
Artık onları azap yakaladı. Şüphe yok ki, bunda bir ibret vardır. Böyle iken onların çokları imân etmiş olmadılar. |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
159.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -159 |
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
Ve şüphesiz rabbın o, öyle azîz öyle rahîm |
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. |
Ve muhakkak, senin Rabbin elbette O, pek galipdir, pek esirgeyicidir. |
19
/ 372 |
26-Şuara Suresi
160.Ayet |
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ -160 |
Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı. |
Lût kavmı gönderilen Resulleri tekzib etti |
Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. |
Lût (kavmi) de gönderilen elçileri yalanladı. |
Lût kavmi, gônderilen peygamberleri tekzîp ettiler. |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
161.Ayet |
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ -161 |
Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
O vakıt ki kardeşleri Lût onlara demişti: siz Allahdan korkmaz mısınız? |
Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti. |
Kardeşleri Lût, onlara "Korunmaz mısınız?" demişti. |
O vakit ki, onlara kardeşleri Lût dedi ki: «Korkmaz mısınız?» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
162.Ayet |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -162 |
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim |
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." |
"Ben sizin için güvenilir bir elçiyim." |
«Muhakkak ki, ben sizin için emin bir peygamberim.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
163.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -163 |
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
Gelin Allahdan korkun da bana itaat edin |
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin." |
"Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
164.Ayet |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -164 |
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
Buna karşı ben sizden bir ecir de istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir |
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." |
"Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir. |
«Ve buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfaatım (başkasına değil) ancak âlemlerin Rabbine aittir.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
165.Ayet |
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ -165 |
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” |
Âlemîn içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? |
"Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? |
"Âlemlerin içinde erkeklere mi gidiyorsunuz?" |
«Siz ademîlerden erkeklere mi gidiyorsunuz?» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
166.Ayet |
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ -166 |
(165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” |
Bırakıyorsunuz da sizin için yarattığı çiftleri? Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz |
"Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." |
"Ve Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz? Siz sınırı aşan bir kavimsiniz." |
«Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz da. Hayır, siz haddi tecavüz eden bir kavimsiniz.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
167.Ayet |
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ -167 |
Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!” |
And ederiz ki dediler vazgeçmezsen ya Lût, mutlak ve muhakkak çıkarılanlardan olacaksın |
Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." |
Dediler: "Ey Lût, andolsun, eğer (bundan) vazgeçmezsen, mutlaka sürülenlerden olacaksın." |
Dediler ki: «Ey Lût! Andolsun ki, eğer sen nihâyet vermezsen elbette çıkarılmışlardan olacaksın.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
168.Ayet |
قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَالِينَ -168 |
Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.” |
Ben, dedi: doğrusu sizin amelinize buğz edenlerdenim |
Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." |
(Lût) dedi: "Ben sizin bu işinize, (kadınları bırakıp erkeklere gidişinize) kızanlardanım." |
Dedi ki: «Şüphe yok, ben sizin işlediğiniz şey için buğz edenlerdenim.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
169.Ayet |
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ -169 |
“Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.” |
Yâ rabb! Beni ve ehlimi bunların amellerinin şumundan halâs et |
"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar." |
"Rabbim, beni ve âilemi bunların yaptıklarından kurtar!" |
«Ya Rabbi! Beni ve ehlimi onların yapar oldukları şeylerden necâta erdir.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
170.Ayet |
فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ -170 |
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. |
Biz de onu ve ehlini temamen halâs ettik |
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. |
Biz de onu ve âilesini tamamen kurtardık. |
Artık O´nu ve ehlini tamamen necâta erdirdik. |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
171.Ayet |
إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ -171 |
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. |
ancak bir acüze kaldı |
Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç. |
Yalnız geride kalanlar arasında bulunan bir kocakarıyı (kurtarmadık). |
Ancak bir kocakarı geri kalan içinde (kaldı). |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
172.Ayet |
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ -172 |
Sonra diğerlerini helâk ettik. |
Sonra geridekileri hep tedmir eyledik |
Sonra geride kalanları yerle bir ettik. |
Sonra ötekilerini hep yıktık, helâk ettik. |
Sonra geri kalanları helâk ettik. |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
173.Ayet |
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ -173 |
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! |
Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki ne fena idi o münzerin yağmuru |
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü. |
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık, uyarıl(ıp da yola gelmey)enlerin yağmuru hakikaten çok kötü oldu! |
Ve onların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Artık ne fena oldu o korkutulmuşların yağmuru! |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
174.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -174 |
Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
Şübhesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı |
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır, ama yine çokları inanmazlar. |
Şüphe yok ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların çokları mü´minler olmadı. |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
175.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -175 |
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
Ve şübhesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm |
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. |
Ve muhakkak ki, senin Rabbin elbette O azîzdir, rahîmdir. |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
176.Ayet |
كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ -176 |
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı. |
Eshabı Eyke gönderilen Resulleri tekzib etti |
Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı. |
Eyke halkı da gönderilen elçileri yalanladı. |
Eyke yârânı da mürselleri tekzîp ettiler. |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
177.Ayet |
إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ -177 |
Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
O Vakit ki Şuayb onlara demişti: Siz Allahdan korkmaz mısınız? |
Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti. |
Şu´ayb, onlara demişti ki: "Korunmaz mısınız?" |
O vakit ki, onlara Şuayb dedi ki: «İttikada bulunmaz mısınız?» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
178.Ayet |
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ -178 |
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
Haberiniz olsun ben size gönderilmiş bir Resulüm, emînim |
"Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." |
"Ben sizin için güvenilir bir elçiyim." |
«Şüphe yok ki, ben sizin için emin bir Resûlüm.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
179.Ayet |
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ -179 |
Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. |
Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin |
"Artık Allah´tan korkup-sakının ve bana itaat edin." |
"Allah´tan korkun ve bana itâ´at edin." |
«Artık Allah´tan korkun ve bana itaat edin.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
180.Ayet |
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ -180 |
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
Buna karşı sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül´âlemîne aiddir |
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." |
"Ben sizden, buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine âittir." |
«Ve onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim, ancak alemlerin Rabbine aittir.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
181.Ayet |
أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ -181 |
“Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.” |
Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın |
"Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın." |
"Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın." |
«Ölçeği tamamlayın ve noksan ölçenlerden olmayın.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
182.Ayet |
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ -182 |
“Doğru terazi ile tartın.” |
Ve doğru terazi ile tartın |
"Dosdoğru olan terazi ile tartın." |
"Doğru terâzi ile tartın." |
«Ve dosdoğru terazi ile tartın.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
183.Ayet |
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ -183 |
“İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” |
Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin ve yeryüzünü ihtilâlcılıkla fesada vermeyin |
"İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." |
"İnsanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." |
«Ve nâsa eşyalarını noksan yapmayın ve yerde müfsitler olarak fesat çıkarmayın.» |
19
/ 373 |
26-Şuara Suresi
184.Ayet |
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ -184 |
“Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.” |
O sizi ve sizden evvelki cibilleti yaratan hâlıktan korkun |
"Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının”. |
"Sizi ve önceki nesilleri yaratandan korkun. |
«Ve sizi ve sizden evvelki ümmetleri yaratandan korkun.» |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
185.Ayet |
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ -185 |
Onlar şöyle dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” |
Sen, dediler: muhakkak sihirlilerdensin |
Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin”. |
Dediler: "Sen iyice büyülenmişlerdensin." |
Dediler ki: «Şüphe yok, sen (iyice) büyülenmişlerdensin.» |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
186.Ayet |
وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ -186 |
“Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.” |
Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin, doğrusu biz seni her halde yalancılardan sanıyoruz |
"Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz." |
"Sen de bizim gibi bir insansın, biz seni mutlaka yalancılardan sanıyoruz." |
«Ve sen bizim gibi bir insandan başka değilsin. Ve seni muhakkak yalancılardan zannediyoruz.» |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
187.Ayet |
فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ -187 |
“Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.” |
Üzerimize Semâdan bir kıt´ayı düşürüver haydi sâdıklardan isen |
"Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver." |
"Eğer doğrulardansan o halde üzerimize gökten parçalar düşür." |
«Artık sen eğer sâdıklardan isen üzerimize gökten bir parça düşürüver.» |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
188.Ayet |
قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ -188 |
Şu’ayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi. |
Rabbım a´lemdir, dedi: yaptıklarınıza |
Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir. |
"Rabbim yaptığınızı daha iyi bilir" dedi. |
Dedi ki: «Rabbim yapar olduğunuza pek ziyâde alîmdir.» |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
189.Ayet |
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ ۚ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ -189 |
Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi. |
Hasılı onu tekzib ettiler, kendilerini de o zulle gününün azâbı alıverdi ki o cidden büyük bir günün azâbı idi |
Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı. |
Onu yalanladılar, nihâyet o gölge gününün azâbı, kendilerini yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azâbı idi. |
Velhasıl O´nu tekzîp ettiler. Derken onları Zulle gününün azabı yakaladı. Şüphe yok ki o, pek büyük bir günün azabı olmuş idi. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
190.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ -190 |
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var, öyle iken ekserîsi mü´min olmadı |
Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. |
Muhakkak ki bunda bir ibret vardır ama yine çokları inanmazlar. |
Muhakkak ki, bunda elbette bir ibret vardır. Halbuki, onların ekserisi mü´min kimseler olmadı. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
191.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ -191 |
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
Ve şüphesiz ki rabbın o, öyle azîz öyle rahîm |
Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. |
Şüphesiz Rabbin, işte üstün O´dur, merhamet eden O´dur. |
Ve şüphe yok ki, senin Rabbin elbette o, azîzdir, rahîmdir. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
192.Ayet |
وَإِنَّهُ لَتَنْزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ -192 |
Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir. |
Ve hakıkat bu (kur´an) rabbül´âlemînin şübhesiz bir tenzilidir |
Gerçekten o (Kur´an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. |
Muhakkak ki o (Kur´ân), âlemlerin Rabbinin indirmesidir. |
Ve şüphe yok ki, o (Kur´an) âlemlerin Rabbinin indirmiş olduğudur. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
193.Ayet |
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ -193 |
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. |
Onu Ruhı emîn indirdi |
Onu Ruhu´l-emin indirdi. |
Onu, er-Rûhu´l-Emin (güvenilir ruh, Cebrâil) indirdi: |
Onu Rûh-ül-Emîn indirdi. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
194.Ayet |
عَلَىٰ قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ -194 |
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. |
Senin kalbin üzerine ki o münzirlerden olasın |
Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir). |
Senin kalbine; uyarıcılardan olman için, |
Senin kalbin üzerine, tâ ki, sen korkutuculardan olasın. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
195.Ayet |
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ -195 |
(193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. |
Açık parlak bir Arabi lisan ile |
Apaçık Arapça bir dille. |
Apaçık Arapça bir dille. |
(195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
196.Ayet |
وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ -196 |
Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı. |
Hem o şübhesiz evvelkilerin kitablarında da var |
Ve hiç şüphesiz, o (Kur´an), geçmişlerin kitaplarında da vardır. |
O(nun içeriği), evvelkilerin Kitaplarında da vardır. |
(195-196) Pek açık olan Arabî bir lisan ile. Ve şüphe yok ki, o, daha evvelkilerin kitaplarında da (mezkûr)dur. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
197.Ayet |
أَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ آيَةً أَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمَاءُ بَنِي إِسْرَائِيلَ -197 |
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir? |
Onu Beni İsrail ulemasının bilmesi de onlara bir âyet (bir delil) değil mi |
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi? |
İsrâiloğulları bilginlerinin onu bilmesi de onlar için (Kur´ân´ın Güvenilir Rûh tarafından vahyedildiğine) yeterli bir delil değil mi? |
Onlar için bir delil olmuş değil midir, onu Benî İsrail âlimlerinin bilir olmaları. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
198.Ayet |
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَىٰ بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ -198 |
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. |
Eğer onu Arabca bilmiyenlerin birine indirseydik de |
Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık. |
Biz onu yabancılardan birine indirseydik de, |
(198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
199.Ayet |
فَقَرَأَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ -199 |
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. |
o kendilerine kıraet etse idi yine iyman etmiyeceklerdi |
Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi. |
Onu onlara okusaydı, ona inanmazlardı: |
(198-199) Eğer onu Arapça bilmeyenlerin bazısı üzerine indirmiş olsa idik. Artık onu onlara karşı okuyacak olsa idi ona imân edenler olmuş olmazlardı. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
200.Ayet |
كَذَٰلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ -200 |
İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk. |
Biz onu mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuzdur. |
Biz onu, suçlu-günahkarların kalbine işte böyle işlettik. |
Biz onu, suçluların kalblerine öyle soktuk. |
İşte öylece onu (küfrü) günahkârların kalplerine sokmuşuzdur. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
201.Ayet |
لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّىٰ يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ -201 |
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. |
İyman etmezler ana tâ o elim azâbı görecekleri deme kadar |
Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. |
Acı azâbı görünceye kadar da ona inanmazlar. |
O pek acılı azabı görünceye değin ona (Kur´an´a) imân etmezler. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
202.Ayet |
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -202 |
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. |
Ki geliversin de kendilerine ansızın, hiç farkında değillerken |
Artık o (azap), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir. |
Azâb onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar. |
Artık (o azap) onlara hiç farkedemez bir haldeler iken ansızın geliverir. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
203.Ayet |
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَ -203 |
(201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. |
Desinler ki acaba bize bir müsaade edilir mi? |
Derler ki: "Bize bir süre tanınır mı?" |
(Birden onu karşılarında bulunca) "Acaba bize süre verilir mi?" derler. |
İmdi derler ki: «Biz mühlet verilmişlerden miyiz?» |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
204.Ayet |
أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ -204 |
Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? |
Ya şimdi azâbımızı iviyorlar mı? |
Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar? |
Hâlâ bizim azâbımızı mı acele istiyorlar (doğru söyleyenlerden isen bizi tehdid ettiğin azâbı getir mi diyorlar)? |
Şimdi Bizim azabımızı isti´cal mi ederler? |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
205.Ayet |
أَفَرَأَيْتَ إِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ -205 |
Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak, |
Gördün a artık onlara senelerce zevk ettirsek |
Gördün mü; Biz onları yıllarca yararlandırsak, |
Baksana, biz onları yıllarca yaşatsak, |
Gördün mü onları senelerce faidelendirmiş olsak? |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
206.Ayet |
ثُمَّ جَاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَ -206 |
Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?) |
Sonra kendilerine edilen vaid gelip çatarsa |
Sonra kendilerine va´dolunan (azap günü) geliverse, |
Sonra tehdid edildikleri (azâb) kendilerine gelse, |
Sonra onlara tehdit edilmiş oldukları şey gelecek olsa. |
19
/ 374 |
26-Şuara Suresi
207.Ayet |
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَ -207 |
(Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı. |
O yaşatıldıkları zevkın kendilerine hiç faidesi olmıyacaktır |
Onların ´meta ile yararlandıkları´ şey, kendilerini (görecekleri azaptan) bağımsız kılamaz. |
O yaşatıldıkları (zevk-u sefâ sürdükleri) şeyler, kendilerine ne yarar sağlardı? |
O faidelenmiş oldukları şey, onları neden kurtarabilir? |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
208.Ayet |
وَمَا أَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَ -208 |
Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. |
Maamafih biz hangi memleketi helâk ettikse her halde onu inzar edenler olmuştur |
Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, Biz hiçbir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz. |
Biz, hiçbir kenti helâk etmedik ki onun uyarıcıları olmasın (helâk etmeden önce mutlaka uyarıcı gönderdik). |
Biz hiçbir beldeyi helâk etmedik, illâ onun için inzar edenler bulunmuştur. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
209.Ayet |
ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ -209 |
Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz. |
İhtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değilizdir |
(Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); Biz zulmedici değiliz. |
(Uyarıcılar) uyarırlardı. Biz zulmediciler değildik. |
Azîm bir tenbih yapılmıştır ve Biz zulmedenler olmadık. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
210.Ayet |
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ -210 |
O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir. |
Ve bunu Şeytanlar indirmedi |
Onu (Kur´an´ı) şeytanlar indirmemiştir. |
O (Kur´â)n´ı şeytânlar (cinler) indirmedi. |
Ve bunu şeytanlar indirmiş değildir. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
211.Ayet |
وَمَا يَنْبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ -211 |
Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez. |
Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez? |
Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler. |
Bu, onlara yaraşmaz ve zaten yapamazlar da. |
Ve onlara layık olmaz ve güç de yetiremezler. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
212.Ayet |
إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ -212 |
Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır. |
Onlar işitmekten sureti kat´ıyyede azledilmişlerdir |
Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır. |
Çünkü onlar, (meleklerin sözlerini) işitmekten uzaklaştırılmışlardır. |
Şüphe yok ki, onlar işitmekten elbette azledilmişlerdir. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
213.Ayet |
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ -213 |
Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun! |
Binaenaleyh sakın Allah ile beraber diğer bir ilâha çağırma ki o ta´zib edileceklerden olmıyasın |
Allah ile beraber başka bir İlah´a yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun. |
Allâh ile beraber başka bir tanrı çağırma, sonra azâb edilenlerden olursun. |
Sakın Allah ile beraber başka bir ilâha da dua etme. Sonra muazzep olanlardan olursun. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
214.Ayet |
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ -214 |
(Önce) en yakın akrabanı uyar. |
Hem en yakın hısımlarını inzar et |
(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar. |
En yakın akrabânı uyar. |
Ve en yakınların olan aşiretini korkut. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
215.Ayet |
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ -215 |
Mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir. |
Ve sana ittiba´ eden mü´minlere kanadını indir |
Ve mü´minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. |
Ve sana uyan mü´minlere kanadını indir (onlara karşı mütevâzi ve şefkatli davran). |
Ve mü´minlerden sana tabaiyyette bulunanlara kanadını indir. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
216.Ayet |
فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ -216 |
Eğer sana karşı gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de. |
Bunun üzerine sana ısyan ederlerse ben sizin amellerinizden beriyim de! |
Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım." |
Şâyet sana (uymaz) karşı gelirlerse: "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım," de. |
Sonra sana isyan ederlerse hemen de ki: «Şüphe yok ben sizin yapar olduğunuz şeyden berîyim.» |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
217.Ayet |
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ -217 |
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. |
Ve o, azîz rahime mütevekkil ol |
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah´)a tevekkül et. |
Gâlib ve esirgeyen (Allâh)´a tevekkül et. |
Ve o azîz, rahîme tevekkül et. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
218.Ayet |
الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ -218 |
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. |
O ki görüyor kıyam ettiğin vakıt seni |
O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor. |
O, seni görür; Namaza durduğun zaman, |
O ki, seni kıyam ettiğin vakit görüyor. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
219.Ayet |
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ -219 |
(217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. |
Ve secdekârlar içinde dolaşmanı |
Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da. |
Ve secde edenler arasında eğilip doğrulurken. |
Ve secde edenler arasındaki dönüşünü de (görüyor). |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
220.Ayet |
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ -220 |
Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
Çünkü o öyle semi öyle alîmdir |
Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir. |
Çünkü O, işitendir, bilendir. |
Şüphe yok, bihakkın işitici, kemaliyle bilici O´dur. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
221.Ayet |
هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَىٰ مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ -221 |
Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? |
Haber vereyim mi size Şeytanlar kimin üzerine inerler? |
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? |
Şeytânların kime ineceğini size haber vereyim mi? |
Size haber vereyim mi kimlerin üzerine şeytanların iniverdiğini? |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
222.Ayet |
تَنَزَّلُ عَلَىٰ كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ -222 |
Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. |
Vebal yüklenici her bir sahtekâr üzerine inerler |
Onlar, ´gerçeği ters yüz eden,´ günaha düşkün olan her yalancıya inerler. |
Onlar, her günâhkâr yalancıya inerler. |
Her kezzab facir üzerine iniverir. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
223.Ayet |
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ -223 |
Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır. |
Onlar kulak verirler ve ekseri yalan söylerler |
Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler. |
O yalancılar, (şeytânlara) kulak verirler, çokları da yalan söylerler. |
Onlar (şeytanın sözlerine) kulak verirler ve onların ekserisi yalancı kimselerdir. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
224.Ayet |
وَالشُّعَرَاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ -224 |
Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. |
Şairler, bunların arkasına da çapkınlar, sapkınlar düşer |
Şairler ise; gerçekten onlara azgın-sapıklar uyar. |
Şâ´irlere gelince onlara da azgınlar uyar. |
Şairlere gelince onlar da sapıklara tâbi olurlar. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
225.Ayet |
أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ -225 |
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. |
Görmez misin bunlar her vâdide hayran olurlar |
Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar, |
Baksana onlar, her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar? |
Görmez misin ki, onlar her vadide şaşkıncasına yürür dururlar. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
226.Ayet |
وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ -226 |
(225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. |
hem de onlar yapmıyacakları şeyleri söylerler |
Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar. |
Ve onlar yapmayacakları şeyleri söylerler. |
Ve şüphe yok ki, onlar yapmayacak oldukları şeyleri söylerler. |
19
/ 375 |
26-Şuara Suresi
227.Ayet |
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا ۗ وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ -227 |
Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. |
Ancak iyman edip iyi ameller işliyenler ve Allahı çok zikredenler ve kendilerine zulmedildikten sonra öclerini alanlar müstesna, yarın bilecek o zulmedenler hangi ınkılâba münkalib olacaklar |
Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah´ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öclerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. |
Ancak inananlar, iyi işler yapanlar, Allâh´ı çok ananlar ve kendilerine zulmedildikten sonra (rakiplerine) üstün gelmeğe çalışanlar böyle değildir. Zulmedenler, yakında nasıl bir devrime uğrayıp devrileceklerini bileceklerdir! |
Ancak imân edenler ve sâlih sâlih amellerde bulunanlar ve Allah´ı çokca zikredenler ve zulme uğradıklarından sonra öçlerini alanlar müstesna. Ve o kimseler ki, zulmettiler, nasıl bir inkılab mahalline yuvarlanıp gideceklerini yakın da bileceklerdir. |
19
/ 375 |
27-Neml Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُبِينٍ -1 |
Tâ-Sîn. Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. |
Ta, Sin, bunlar sana Kur´anın ve mübîn bir kitabın âyetleri |
Ta, sin. Bunlar Kur´an´ın ve apaçık olan Kitab´ın ayetleridir. |
Tâ sin. Şunlar Kur´ân´ın ve apaçık bir Kitabın âyetleridir. |
Tâ, Sin. Bu sana Kur´an´ın ve pek açıkça beyan eden bir kitabın âyetleridir. |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
2.Ayet |
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ -2 |
(2-3) Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. |
birer hidayet ve müjde olmak üzere o mü´minlere |
Mü´minler için bir hidayet ve bir müjdedir. |
İnananlara yol gösterici ve müjdedir. |
Mü´minler için bir hidâyettir ve bir müjdedir. |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
3.Ayet |
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ -3 |
(2-3) Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. |
Ki namazı dürüst kılarlar ve zekâtı verirler, Âhırette de onlar yakîn edinirler |
Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman ederler. |
Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve âhirete de kesin olarak inanırlar. |
Öyle (mü´min) kimseler ki namazı doğruca kılarlar ve zekâtı verirler ve onlar ahirete de (evet onlar) kat´i surette inanırlar. |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
4.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ -4 |
Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp dururlar. |
Çünkü Âhırete inanmıyanların yaptıklarını kendilerine müzeyyen göstermişizdir de onlar ilerisini görmezler, kalbleri körelmiştir |
Ahirete inanmayanlara gelince; Biz onlara kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, ´körlük içinde şaşkınca dolaşırlar´. |
Âhirete inanmayanların işlerini kendilerine süslemişizdir, onlar körü körüne bocalarlar. |
Şüphe yok o kimseler, ki ahirete inanmazlar, onlar için yaptıklarını süslemişizdir. Artık onlar mütehayyirane bir halde bulunurlar. |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
5.Ayet |
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ -5 |
Onlar, azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. |
bunlar o kimselerdir ki kendilerine azâbın kötüsü vardır ve bunlardır ki Âhırette en çok husrana düşenlerdir |
İşte onlar; en kötü azap onlarındır ve ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır. |
Onlar, öyle kimselerdir ki, en kötü azâb kendilerinindir. Ve onlar âhirette de en çok ziyana uğrayanlardır. |
Onlar öyle kimselerdir ki, azabın en kötüsü onlar içindir ve onlar ki, ahirette en ziyâde hüsrâna düşenler onlardır. |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
6.Ayet |
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ -6 |
Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir. |
Ve emin ol ki sen bu Kur´ana ılmine nihayet olmıyan bir hakîmin ledünnünden irdiriliyorsun |
Hiç şüphesiz, bu Kur´an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve herşeyi gerçeğiyle) bilen (Allah´ın) Katından ilka edilmektedir. |
(Ey Muhammed) Sana bu Kur´ân, hüküm ve hikmet sâhibi, (herşeyi) bilen (Allâh) katından verilmektedir. |
Ve muhakkak ki Kur´an, bir hakîm, alîm (olan Allah Teâlâ) tarafından sana ulaştırılmaktadır. |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
7.Ayet |
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ -7 |
Hani Mûsâ, ailesine, “Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim” demişti. |
Hani bir vakıt Musâ, ehline demişti; ben cidden bir ateş hissettim, ondan size bir haber getireceğim, yâhud bir yalın şu´le alıp geleceğim, gerek ki bir ocak yakar ısınırsınız |
Hani Musa ailesine: "Şüphesiz ben bir ateş gördüm" demişti. "Size ondan ya bir haber veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim." |
Mûsâ, âilesine: "Ben bir ateş gördüm (gidip) size ondan bir haber getireyim, yâhut size bir ateş koru getireyim de ısınasınız." demişti. |
Hani Mûsa, ailesine demişti ki: «Ben muhakkak bir ateş gördüm, ondan size bir haber getireceğim veyahut size bir parlak ateş koru getiririm. Belki ısınırsınız.» |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
8.Ayet |
فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ -8 |
(Mûsâ) Ateşe varınca ona şöyle seslenildi: “Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden uzaktır.” |
Derken vaktâ ki ona vardı şöyle nidâ olundu: haberin olsun mubarek kılınmıştır bu ateşteki kimse ve bunun havalisindekiler ve sübhandır o âlemlerin rabbı Allah |
Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: "Ateş (yerin)de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir. |
Oraya gelince (kendisine) seslenildi: "Ateşin içinde bulunan da, çevresinde olan da mübârek kılındı. Âlemlerin Rabbi Allâh, eksikliklerden münezzehtir." |
Vaktâ ki oraya vardı, kendisine nidâ olundu ki: «Bu ateşte olan da ve bunun etrafında bulunan da mübarek kılınmıştır ve âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ münezzehtir.» |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
9.Ayet |
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ -9 |
“Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.” |
Ya Musâ! hakıkat bu: benim o azîz, hakîm Allah |
"Ey Musa, gerçekten Ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah´ım." |
"Ey Mûsâ, gerçek şu ki ben, güçlü, hüküm ve hikmet sâhibi olan Allâh´ım!" |
«Ey Mûsa! Şüphe yok ki, o (nidâ eden) Ben azîz, hakîm olan Allah´ım.» |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
10.Ayet |
وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ -10 |
“Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı.) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah, şöyle dedi): “Ey Mûsâ, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar.” |
Ve bırak asanı, derken onu çevik bir yılan gibi ihtizaz ediyor görüverince dönüb geri kaçtı ve arkasından bakmadı, ya Musâ, korkma, zira benim korkmaz yanımda Resul olanlar |
"Asanı bırak;" (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etttiğini görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. “Ey Musa, korkma; şüphesiz Ben(im); Benim yanımda gönderilen (elçiler) korkmaz." |
"Asânı at!" (Mûsâ attığı) asâsının küçük bir yılan gibi titreştiğini görünce (korkudan) arkaya dön(üp kaç)dı, geri dön(üp bak)madı (bile). "Ey Mûsâ korkma, çünkü ben (evet), benim huzûrumda elçiler korkmaz(lar)." |
«Ve asanı bırak.» Vaktâ ki onu sanki küçük bir yılanmış gibi çalkalanır gördü. Geriye dönerek kaçtı ve gerisine dönmedi. (Buyuruldu ki:) «Ey Mûsa! Korkma. Şüphe yok ki Ben (Ma´bûd-ı Kerîm´im ki) Benim huzurumda peygamberler korkmaz.» |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
11.Ayet |
إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ -11 |
“Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” |
Ancak zulmeden sonra da kötülüğün arkasından güzelliğe tebdil eyliyen başka, ona da ben gafûr, rahîmim |
"Ancak zulmeden başka; sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim." |
"Ancak zulmeden, sonra yaptığı kötülüğün yerine iyilik yapan olursa ona karşı da ben bağışlayıcı, esirgeyiciyim." |
«Ancak (sair nâstan olup da) zulmeden korkmalıdır. (fakat) Sonra kötülüğün arkasından güzelliğe tebdîl eyleyen (kimseler) başka. (Onlar da korkudan kurtulabilirler) Artık şüphe yok ki, Ben mağfiret, rahmet ediciyim.» |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
12.Ayet |
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ -12 |
“Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.” |
Bir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Fir´avne ve kavmına, çünkü onlar fasık bir kavm oldular |
"Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri)dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir." |
"Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz (parıl parıl) çıksın. (Bu da) Fir´avn´a ve onun kavmine (göstereceğin) dokuz mu´cize içindedir. Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavimdir." |
«Ve elini koynuna sok, bembeyaz, kusursuz olarak çıkıversin. Dokuz mucize ile Fir´avun´a ve kavmine (git), şüphe yok ki onlar fâsıklar olan bir kavim oldular.» |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
13.Ayet |
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ -13 |
Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. |
Bu suretle âyetlerimiz hakıkati gözlerine sokarak vardığı vakıt onlara bu apaçık bir sihir dediler |
Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: "Bu, apaçık olan bir büyüdür." |
Onlara açıkça görünen âyetlerimiz gelince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler. |
Vaktâ ki, onlara âyetlerimizi, vazihen, (tarik-i hidâyeti gösterir bir halde) geldi. Dediler ki: «Bu apaçık bir sihirden ibarettir.» |
19
/ 376 |
27-Neml Suresi
14.Ayet |
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا ۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ -14 |
Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak! |
Ve nefisleri yakîn hasıl ettiği halde mücerred zulm-ü kibirden onlara cehudluk ettiler, fakat bak o müfsidlerin akıbeti nasıl oldu? |
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. |
Vicdanları, onlar(ın doğruluğun)a kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve böbürlenme yüzünden onları inkâr ettiler. Bak işte o bozguncuların sonu nasıl oldu. |
Ve bu âyetleri, vicdanları da tam bir kanaat getirdiği halde bir zulm ve kibirden dolayı inkar ettiler. Artık bak, o müfsidlerin akibeti nasıl oldu? |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
15.Ayet |
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا ۖ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ -15 |
Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler. |
Şanım hakkı için Davûda ve Süleymana bir ılim verdik, ikisi de hamd o Allaha ki, dediler: bizi mü´min kullarından bir çoğunun üzerine tafdıyl buyurdu |
Andolsun, Davud´a ve Süleyman´a bir ilim verdik: "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah´a hamd olsun." dediler. |
Andolsun biz, Dâvûd´a ve Süleyman´a bir ilim verdik de onlar: "Bizi inanan kullarından birçoğuna üstün kılan Allah´a hamdolsun." dediler. |
Kasem olsun ki, Dâvud´a ve Süleyman´a bir ilim verdik ve dediler ki: «Hamd O Allah´a olsun ki, bizi mü´min kullarından birçoğu üzerine tafdil buyurmuştur.» |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
16.Ayet |
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ ۖ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ -16 |
Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi. |
Ve Süleyman Davûda varis olup ey nâs, didi: bize mantıkuttayr (kuş dili) ta´lim buyuruldu, hem bize her şeyden verildi, şübhesiz ki bu her halde o fazlı mübîn |
Süleyman, Davud´a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize herşeyden (bol bir nimet) verildi. Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür." |
Süleymân, Dâvûd´a mirâsçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi. Ve bize her şeyden (bolca) bir pay verildi. İşte bu, açık bir lutuftur." |
Ve Süleyman Dâvud´a vâris oldu ve dedi ki: «Ey Nâs! Bize her kuşun dili öğretildi ve bize her şeyden verildi. Şüphe yok ki bu, elbette bu, apaçık bir inayettir.» |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
17.Ayet |
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ -17 |
Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı. |
Hem Süleymana Cinn-ü İns ve tuyurdan orduları toplandı, hep bunlar zabt-u idare olunuyorlardı |
Süleyman´a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı. |
Süleymân´a cinlerden insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı, hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu. |
Ve Süleyman için cinden, insden ve kuşlardan orduları toplandı. Artık onlar bir intizam üzere sevkolunuyordu. |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
18.Ayet |
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -18 |
Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi. |
Hattâ karınca deresi üzerine vardıklarında bir karınca şöyle dedi: ey karıncalar, haydin meskenlerinize girin, Süleyman ve ordusu sizi farketmiyerek kırıp geçirmesin |
Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: "Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin." |
Karınca vâdisine geldikleri zaman bir karınca: "Ey karıncalar" dedi, "yuvalarınıza girin ki Süleymân ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler." |
Vaktâ ki, Karınca Vadisi üzerine geldiler, bir karınca dedi ki: «Ey karıncalar! Yuvalarınıza giriniz. Süleyman ve O´nun askerleri farkında olmaz oldukları halde sizi kırmasınlar.» |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
19.Ayet |
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ -19 |
Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” |
O da bunun sözünden gülercesine tebessüm etti de ya rabb! Dedi: beni nefsime zâbıt kıl ki bana ve valideynime in´am buyurduğun ni´metine şükredeyim ve razı olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle salih kulların miyanına idhal buyur |
(Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." |
(Süleymân) Onun sözüne gülümseyerek dedi: "Rabbim, bana ve anama, babama lutfettiğin ni´mete şükretmemi, senin beğeneceğin faydalı bir iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle beni iyi kullarının arasına sok." |
(Hazreti Süleyman) Artık onun sözünden gülercesine tebessüm etti ve dedi ki: «Yarabbi! Bana ilham buyur, bana ve anama babama in´am buyurmuş olduğun nîmetine şükredeyim ve senin razı olacağın sâlih amelde bulunayım ve beni rahmetinle sâlihler olan kullarının zümresine idhal buyur.» |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
20.Ayet |
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ -20 |
Süleyman, kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” |
Bir de kuşları teftiş etti de bana dedi: ne oluyor hüdhüdü görmüyorum? Yoksa gaiblere mi karıştı? |
Kuşları denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd´ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?" |
Kuşları teftiş etti, (içlerinde hüdhüdü bulamadı), dedi ki: "Neden hüdhüdü göremiyorum, yoksa kayıplardan mı oldu?" |
Ve kuşları teftiş etti de dedi ki: «Bana ne oldu? Hüdhüd´ü göremiyorum, yoksa gaiblerden mi oldu?» |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
21.Ayet |
لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ -21 |
“Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.” |
Elbette ona şiddetli bir azâb ederim veya boynunu keserim, yâhud da bana her halde açık, kuvvetli bir bürhan getirir |
"Onu gerçekten şiddetli bir azapla azaplandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan bir delil getirmelidir." |
"Ona çetin bir azâbedeceğim, ya da onu keseceğim. Yahut da bana (mâzeretini belirten) açık bir delil getirecek." |
«Herhalde onu şiddetli bir azap ile muazzep kılarım veya onu boğazlarım, yahut bana apaçık bir hüccet getirir.» |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
22.Ayet |
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ -22 |
Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.” |
Derken bekledi çok geçmeden geldi, ben, dedi: senin ihata etmediğin bir şey ihata eyledim ve sana Sebe´den sağlam bir haber getirdim |
Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın (öğrenemediğin) şeyi, ben kuşattım ve sana Saba´dan kesin bir haber getirdim." |
Çok geçmeden (hüdhüd) geldi: "Ben, dedi, senin görmediğin bir şey gördüm ve Sebâ´dan sana gerçek bir haber getirdim. |
Derken (Hüdhüd) çok geçmeden (geldi de) dedi ki: «Ben senin ihata etmediğin bir şeyi ihata ettim ve sana Sebe´den muhakkak bir haber ile geldim.» |
19
/ 377 |
27-Neml Suresi
23.Ayet |
إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ -23 |
“Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm.” |
Çünkü ben bir kadın buldum, onlara meliklik ediyor, kendisine her şeyden verilmiş, azametli bir tahtı da var |
"Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona herşeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var." |
"Ben onlara hükümdarlık eden bir kadın buldum, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı var." |
«Muhakkak ki ben, bir kadın buldum ki onlara hükümdarlık ediyor ve kendisine her şeyden verilmiş ve onun için pek büyük bir taht da var.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
24.Ayet |
وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ -24 |
“Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan, onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” |
Onu ve kavmini buldum ki Allaha değil, Güneşe secde ediyorlar, Şeytan onlara amellerini yaldızlamış, bu suretle kendilerini yoldan sapıtmış da doğru gidemiyorlar |
"Onu ve kavmini, Allah´ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar." |
"Onun ve kavminin, Allâh´ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytân onlara işlerini süsleyip onları doğru yoldan çevirmiş, bu yüzden yola gelmiyorlar." |
«Onu ve kavmini Allah´tan başka güneşe secde ederler buldum ve şeytan onlara amellerini süslemiş. Artık onları yoldan sapıttırmış. Binaenaleyh onlar hidâyete eremezler.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
25.Ayet |
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۩ -25 |
“Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)” |
Allâha secde etmemeleri için o Allaha ki Göklerde ve Yerde gizliyi çıkarır ve neyi saklıyorlar, neyi açıklıyorlarsa bilir |
"Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah´a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar)." |
"Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran ve gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilen Allah´a secde etmeleri gerekmez mi?" |
Allah´a secde etmemeleri için (böyle yapmış). O Allah´a ki, göklerdeki ve yerdeki her gizliyi (meydana) çıkarır ve neyi gizlediğinizi ve neyi de âşikâre yaptığınızı bilir. |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
26.Ayet |
اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ۩ -26 |
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. Büyük Arş’ın Rabbidir. |
Allah, başka ilâh yok ancak o, o azîm Arşın sahibi o |
"O Allah, O´ndan başka İlah yoktur, büyük Arş´ın Rabbidir." |
"Allâh ki, O´ndan başka Tanrı yoktur, büyük Arş´ın sâhibidir." |
Allah, O azîm Arş´ın Rabbidir ki, O´ndan başka ilâh yoktur. |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
27.Ayet |
قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ -27 |
Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.” |
Bakalım, dedi: sadık mısın yoksa yalancılardan mı oldun? |
(Süleyman:) "Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?" dedi. |
(Süleymân): "Bakalım, dedi, doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın?" |
Hazreti Süleyman Hüdhüd´e dedi ki: «Bakacağız, doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mı oldun?» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
28.Ayet |
اذْهَبْ بِكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ -28 |
“Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.” |
Şu mektubumu götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar |
"Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?" |
"Bu mektubumu götür, onlara at, sonra onlardan biraz öteye çekil de bak, neye başvuruyorlar (ne yapacaklar)." |
«Şu mektubum ile git, hemen onlara bırak, sonra onlardan çekil de bak ki, neye varacaklar?» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
29.Ayet |
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ -29 |
Sebe kraliçesi Belkıs dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı.” |
Kadın, ey a´yan dedi: bana bir mektub bırakıldı, bana çok mühim ve şayani tekrim |
(Hüdhüd´ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs:) Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı." |
(Hüdhüd´ün mektubu götürüp kendisine attığı Seba melikesi Belkis) Danışmanlarına dedi ki: "Ey ileri gelenler, bana çok önemli bir mektup bırakıldı." |
(Hükümdar olan kadın) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Şüphe yok ki bana, çok şerefli bir mektup bırakıldı.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
30.Ayet |
إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ -30 |
(30-31) “Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” |
Süleymandan ve, o Rahmân, rahîm Allahın ismiyle |
"Gerçek şu ki, bu, Süleyman´dandır ve ´Şüphesiz Rahman ve Rahim Olan Allah´ın Adıyla´ (başlamakta)dır." |
"O Süleyman´dandır ve Rahmân ve Rahim Allâh´ın adiyle (başlamakta)dır. |
«O muhakkak ki, Süleyman tarafından ve şüphe yok ki o, ´Rahmân, Rahîm olan Allah´ın ismiyle´ (başlanarak) yazılmıştır.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
31.Ayet |
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ -31 |
(30-31) “Mektup, Süleyman’dan gelmiştir. O, ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” |
Şöyle ki: bana karşı baş kaldırmayın ve müsliman olarak gelin bana! |
(İçinde de:) "Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olarak gelin" diye (yazılmaktadır). |
"Bana karşı büyüklük taslamayın ve bana teslim olarak gelin (diye yazıyor)." |
(Şöyle ki:) «Bana karşı tekebbürde bulunmayın ve bana müslümanlar olarak geliniz.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
32.Ayet |
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ -32 |
“Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem.” |
Ey a´yan, dedi: bana emrimde bir fetvâ verin, sizin huzurunuz olmadan ben hiç bir emri kestirmiş değilim |
Dedi ki: "Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (herşeye) şahidlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin (karar veren biri) değilim." |
"Ey ileri gelenler, dedi, bu işimde bana bir fikir verin; ben, siz olmadıkça hiçbir işi kesip atmam." |
Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Bu işim hakkında bana fetva veriniz. Siz hazır bulununcaya değin ben bir işimi kestirmiş değilim.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
33.Ayet |
قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانْظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ -33 |
Dediler ki: “Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin. Ne emredeceğini düşün.” |
Dediler: biz bir kuvvet sahibiyiz ve şiddetli harb ehliyiz, maamafih emir sana aiddir, bak ne ferman buyurursun |
Dediler ki: "Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız). |
Dediler ki: "Biz güçlüyüz, yaman savaşçılarız ama emir senindir. Bak, ne buyurursan öyle yaparız" |
Dediler ki: «Biz kuvvet sahipleriyiz ve şiddetli bir azim sahipleriyiz ve emir sana aittir. Artık bak, ne emredeceksen.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
34.Ayet |
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ -34 |
(Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler. İşte onlar böyle yaparlar.” |
Doğrusu, dedi: mülûk bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ehalisinin azîz olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar |
Dedi ki: "Gerçekten hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, böyle yaparlar." |
Dedi: "Hükümdarlar bir ülkeye girdiler mi, orayı bozarlar, halkının şereflilerini alçaltırlar, (evet) böyle yaparlar." |
Dedi ki: «Şüphe yok, hükümdarlar bir şehre girdikleri vakit onu perişan ederler ve ahalisinin şereflilerini zelil kılarlar ve işte öyle yaparlar.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
35.Ayet |
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ -35 |
“Ben onlara bir hediye gönderip, elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım.” |
Ben ise onlara hediyye ile bir hey´et göndereceğim de bakacağım sefîrler ne ile dönecekler |
"Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler." |
"Ben onlara bir hediye göndereyim de bakayım elçiler ne ile dönecekler." |
«Ve muhakkak ki, ben onlara bir hediye ile (bir heyet) göndereceğim, artık gönderilenlerin ne ile dönüp geleceklerine bakacağım.» |
19
/ 378 |
27-Neml Suresi
36.Ayet |
فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ -36 |
(Elçilerin sözcüsü) Süleyman’ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi: “Siz beni mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz.” |
Bunun üzerine gönderilen Süleymana vardığı vakıt siz, dedi: mal ile bana imdad mı ediyorsunuz? Bakın Allahın bana verdiği size verdiğinden daha iyi, hayır siz hediyyenize güveniyorsunuz |
(Elçi hediyelerle) Süleyman´a geldiği zaman: "Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah´ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz" dedi. |
(Elçi, hediyelerle) Süleymân´a gelince (Süleymân) dedi ki: "Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allâh´ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle ancak siz sevinirsiniz. |
Vaktâ ki (hediyeyi getirenler) Süleyman´a geldi. Dedi ki: «Bana bir mal ile imdat mı ediyorsunuz? İşte Allah´ın bana verdiği, size verdiğinden hayırlıdır. Belki siz hediyenizle sevinirsiniz.» |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
37.Ayet |
ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ -37 |
“Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız.” |
Dön onlara, vallahi karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da oradan kendilerini zilletler içinde hor, hakıyr oldukları halde çıkarırım |
"Sen onlara dön, Biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onların karşı koymaları mümkün değil ve Biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız." |
Sen, onlara dön (söyle): onlara, kendilerinin asla karşı koyamayacakları ordularla gelirim ve onları hor ve hakir bir durumda oradan sürüp çıkarırım." |
«Onlara dön, elbette onlara öyle ordular ile gelirim ki, onların bunlara karşı takatları yoktur. Ve elbette onları zelil ve onları hakîr (kuvvetten mahrum) kimseler oldukları halde oradan çıkarırım.» |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
38.Ayet |
قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ -38 |
Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” |
Ey hey´et, dedi: kendileri teslim olarak bana gelmezden evvel o kadının tahtını bana kim getirir? |
(Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) "Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (Müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi. |
(Elçi gittikten sonra Süleymân, danışmanlarını topladı): "Ey ileri gelenler, dedi, onların bana teslim olarak gelmelerinden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?" |
(Hazreti Süleyman) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Hanginiz bana onun tahtını onların bana müslümanlar olarak gelmelerinden evvel getirir.» |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
39.Ayet |
قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ -39 |
Cinlerden bir ifrit , ”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi. |
Cinden bir ıfrit, ben, dedi: onu sana sen makamından kalkmazdan evvel getiririm ve her halde ben buna karşı kuvvetli bir emînim |
Cinlerden ifrit: "Sen daha makamından kalkmadan, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim." dedi. |
Cinlerden bir ifrit (kötü bir cin): "Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm, dedi, bunu yapmağa gücüm yeter ve bana güvenilir." |
Cin tâifesinden bir ifrit dedi ki: «Ben onu daha sen makamından kâim olmadan sana getiririm ve şüphe yok ki, ben onun üzerine elbette kuvvetliyim, eminim.» |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
40.Ayet |
قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَنْ شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ -40 |
Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” |
Nezdinde kitabdan bir ılim bulunan zat ise: ben dedi: onu sana gözünü kırpmadan evvel getiririm, derken onu yanında duruyor görünce: bu rabbımın fazlından, dedi: beni imtihan için ki şükür mü edeceğim? Yoksa küfran mı? Her kim şükr ederse sırf kendi lehine eder, her kim de küfranda bulunursa şübhe yok ki rabbım ganiydir kerîmdir |
Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır, O´na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır. |
Yanında Kitaptan bir ilim bulunan kimse de: "Sen gözünü açıp yummadan ben onu sana getirebilirim." dedi. (Süleymân) tahtı yanına yerleşmiş görünce dedi ki: "Bu, Rabbimin lutfundandır. (Kendisine) şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak istiyor. Şükreden kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, Rabbim zengindir (onun şükrüne muhtaç değildir), kerimdir (çok ikrâm sâhibidir, yücedir)." |
Yanında kitaptan bir ilim bulunan zât da dedi ki: «Ben onu sana daha kendine gözün dönmeden getiririm.» Vaktâ ki (Hazreti Süleyman) Onu (tahtı) yanında karargir olmuş gördü, dedi ki: «Bu Rabbimin fazlındandır, tâ ki beni imtihan etsin ki, şükür mü ederim, yoksa küfran-ı nîmette mi bulunurum ve her kim şükrederse ancak kendi nefsi lehine şükreder. Ve kim de küfran-ı nîmette bulunursa, şüphe yok ki, Rabbim ganîdir, kerîmdir.» |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
41.Ayet |
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ -41 |
Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi. |
Ona, dedi: tahtını başkalaştırın bakalım hakıkati tanıyacak mı? Yoksa tanımazlardan mı olacak? |
Dedi ki: "Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak? |
(Ve) dedi ki: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?" |
Dedi ki: «Ona tahtını tağyîr edin, bakalım onu tanımaya muvaffak olacak mı, yoksa muvaffak olamayacaklardan mı olacak?» |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
42.Ayet |
فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ -42 |
Belkıs gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi. |
Binaenaleyh geldiğinde böyle mi senin tahtın? denildi, sanki o, maamafih bize ondan önce ılim verildi müsliman olduk dedi |
Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk." |
(Kraliçe) Gelince (ona): "Senin tahtın da böyle mi?" dendi, "Tıpkı o, dedi, zaten bize daha önce bilgi verilmişti. (Allâh´ın kudretini ve senin peygamber olduğunu anlamış) ve biz müslüman olmuştuk." |
(42-43) Vaktâ ki (o hükümdar kadın) geldi, denildi ki, «Senin tahtın böyle midir?» Dedi ki: «Bu, sanki o. Maamafih bize ondan evvel bilgi verilmiş idi ve bizler müslümânlar olduk.» Onu Allah´ın gayrı tapar olduğu şey (İslâmiyet´ten) men etmiş idi. Şüphe yok ki o, kâfirler olan bir kavimden idi. |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
43.Ayet |
وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ -43 |
Daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi. |
Mukaddemâ Allahdan başka taptığı şeyler ona mâni´ olmuştu çünkü kâfir bir kavmden idi |
Allah´tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi. |
Onu, Allah´tan başka taptığı şeyler, (bu zamana dek tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi, inkâr eden bir kavimden idi. |
(42-43) Vaktâ ki (o hükümdar kadın) geldi, denildi ki, «Senin tahtın böyle midir?» Dedi ki: «Bu, sanki o. Maamafih bize ondan evvel bilgi verilmiş idi ve bizler müslümânlar olduk.» Onu Allah´ın gayrı tapar olduğu şey (İslâmiyet´ten) men etmiş idi. Şüphe yok ki o, kâfirler olan bir kavimden idi. |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
44.Ayet |
قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ -44 |
Ona “köşke gir” denildi. Köşkü görünce onu (zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. Süleyman, ona “Bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür” dedi. Belkıs, “Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi. |
Köşke gir denildi ona, derken onu görünce derin bir su sandı ve paçalarından çemrendi, Süleyman, o dedi: mücellâ bir köşk, sırçadan, kadın ya rabb! dedi: hakıkaten ben evvel nefsime zulmetmişim, şimdi Süleymanın maıyyetinde teslim oldum Allaha, o rabbül´âlemine |
Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman´la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah´a teslim oldum." |
Ona: "Köşke gir!" dendi. Köşkü görünce zemini su sandı ve bacaklarını sıvadı. (Süleymân) "O, cilâlı, şeffaf sırçadandır" dedi. (Kraliçe): "Rabbim, ben kendime zulmetmişim. (Artık) Süleymân´la beraber âlemlerin Rabbi Allah´a teslim oldum," dedi. |
Ona denildi ki: «Saraya gir.» Vaktâ ki onu gördü, onu derin bir su sandı, iki baldırını açıverdi. (Hazreti Süleyman) Dedi ki: «O hakikaten sırçalardan döşenmiş düz, açık bir yerdir.» Kadın da dedi ki: Yarabbi! ben nefsime zulmettim ve Süleyman ile beraber âlemlerin Rabbi olan Allah´a teslim oldum. |
19
/ 379 |
27-Neml Suresi
45.Ayet |
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ -45 |
Andolsun biz, “Allah’a kulluk edin” diye (uyarması için) Semûd kavmine, kardeşleri Salih’i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup olmuşlar. |
Celâlim hakkı için, Allaha ıbadet edin diye, Semûda da kardeşleri Salihi göndermiştik, derken bunlar iki fırka oldular çekişiyorlardı |
Andolsun, Biz Semud (kavmine de) kardeşleri Salih´i: "Yalnızca Allah´a kulluk edin" diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur. |
Andolsun biz, Semûd (kavmin)e de kardeşleri Sâlih´i: "Allah´a kulluk edin!" demesi için gönderdik. Baktı ki onlar, birbiriyle çekişen iki bölük olmuşlar. |
Ve andolsun ki, Semûd kavmine «Allah´a ibadet ediniz,» diye kardeşleri Sâlih´i gönderdik. Onlar ise hemen biribiriyle husumette bulunur iki fırkaya ayrıldılar. |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
46.Ayet |
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ -46 |
Salih, onlara “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz ya!” |
ey benim kavmim! dedi: niçin haseneden önce seyyieyi iviyorsunuz? Ne olur Allaha istiğfar etseniz, belki rahmetine nâil olursunuz |
Dedi ki: "Ey kavmim, neden iyilikten önce kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah´tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz." |
Dedi: "Ey kavmim, iyilikten önce neden kötülüğe eviyorsunuz? Esirgenmeniz için Allah´tan mağfiret dilemeniz gerekmez mi?" |
Dedi ki: «Ey kavmim! Ne için iyilikten evvel fenalığı acele istiyorsunuz? Allah´a istiğfar etmeli değil misiniz? Olabilir ki, rahmete nâil olursunuz.» |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
47.Ayet |
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ -47 |
Onlar, “Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık” dediler. Salih, “Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katında (yazılı)dır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz” dedi. |
Biz, sen ve maıyyetindekiler ile teşe´üm ettik dediler, sizin dedi: şeâmetinizin sebebi Allaha ma´lûm doğrusu siz öyle bir kavmsiniz ki imtihan olunuyorsunuz |
Dediler ki: "Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi ki: "Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah Katında (yazılı)dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz." |
Dediler: "Senin ve seninle beraber bulunanların yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi: "Uğursuzluğunuz(un sebebi), Allâh´ın yanındadır (herşey O´nun takdiriyle olur). Doğrusu siz (bu olaylarla) sınanan bir toplumsunuz." |
Dediler ki: «Biz seninle ve seninle beraber olanlar ile teşe´üm ettik. (Hazreti Sâlih de) Dedi ki: «Sizin şeametiniz, Allah indinde (malûm)dur. Hayır. Siz imtihana tutulur bir tâifesinizdir.» |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
48.Ayet |
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ -48 |
Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyorlardı. |
Şehirde dokuz çete vardı, hep Arzda fesad yaparlar, salâha yaramazlardı |
Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. |
Şehirde dokuz kişi vardı ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltmezlerdi. |
Ve şehirde dokuz kişi var idi ki, yerde fesada çalışıyorlardı, ıslahda bulunmuyorlardı. |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
49.Ayet |
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ -49 |
Aralarında Allah adına and içerek şöyle dediler: “Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz, sonra da velisine; ‘Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz’, diyeceğiz.” |
Allaha yeminleşerek kavlettiler, and olsun ona ve ehline bir gece baskını yapalım, sonra da veliysine: yemîn edelim biz onun helâkine şâhid olmadık diyelim, şübhesiz sözümüz sözdür, sadıkızdır dediler |
Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim." |
Allah´a and içerek birbirlerini: "Biz, gece ona ve âilesine baskın yap(ıp onları öldür)elim sonra velisine: ´Âilesinin öldürülüşünde bulunmadığımızı, bizim doğru olduğumuzu´ söyleyelim" dediler. |
Allah´a and içerek dediler ki: «Her halde onu ve ailesini geceleyin telef edelim de sonra velîsine diyelim ki, biz onun ehlinin helâk olduğu yerde hazır bulunmadık ve şüphe yok ki, bizler elbette doğru sözlü kimseleriz.» |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
50.Ayet |
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ -50 |
Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu. |
Böyle bir mekir kurdular, halbuki haberleri yok biz de bir mekir kurmuştuk |
Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. |
Böyle bir tuzak kurdular, biz de onlar hiç farkında olmadan onlara bir tuzak kurduk. |
Onlar bir hile ile hile yaptılar, Biz de hiç bilgileri olmaksızın bir hile ile hile yaptık (yani onları ansızın hilelerinin cezasına kavuşturduk). |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
51.Ayet |
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ -51 |
Bak, onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekûn helâk ettik. |
Şimdi bak! mekirlerinin akıbeti nasıl oldu? Kendileri ve kavimlerini toptan tedmir ediverdik |
Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; Biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik. |
Bak, işte tuzaklarının sonucu nasıl oldu, (nasıl) biz onları ve kavimlerini toptan yıktık, yok ettik. |
Artık bak! Mekrlerinin âkibeti nasıl oldu? Muhakkak ki Biz, onları da kavimlerini de cümleten helâk ettik. |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
52.Ayet |
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ -52 |
İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır. |
Daha: evleri çökmüş zulümleri yüzünden bomboş, şübhe yok bunda ılim şanından olan bir kavm için ıbret alacak bir âyet var |
İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır. |
İşte şunlar, zulümleri yüzünden çökmüş, ıssız kalmış evleridir. Şüphesiz bunda bilen bir kavim için ibret vardır. |
İşte onlar, onların zulümleri sebebiyle çökmüş olan haneleridir. Şüphe yok ki, bunda bilir bir kavim için elbette bir ibret vardır. |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
53.Ayet |
وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ -53 |
İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınmakta olanları ise kurtardık. |
Halbuki iyman edip korunur olanları necata çıkardık |
İman edenleri ve sakınanları da kurtardık. |
İnananları ve korunanları kurtardık. |
Halbuki imân edip fenalıktan sakınır olanları necâta erdirdik. |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
54.Ayet |
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ -54 |
Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre, o çirkin işi mi yapıyorsunuz?” |
Lûta da risalet verdik, o vakıt ki kavmine demişti: siz gözünüz göre göre o fuhşu yapacaksınız ha? |
Lut da; hani kavmine demişti ki: "Siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız?" |
Lût´u da (gönderdik), kavmine dedi ki: "Siz göre göre o aşırı kötülüğü yapıyorsunuz ha?!" |
Lût´u da. (peygamber gönderdik) O zaman ki, kavmine demişti ki: «O en iğrenç şeyi irtikap edecek misiniz? Halbuki siz (onun fenalığını) görürsünüz.» |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
55.Ayet |
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ -55 |
“Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz.” |
Sahi siz kadınları bırakıp şehvet için mutlak erkeklere mi gideceksiniz? Doğrusu siz ne yaptığınızı bilmez bir kavmsiniz |
"Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz." |
"Siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Siz gerçekten câhil bir toplumsunuz." |
«Siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere mi yanaşacaksınız? Doğrusu siz cahilâne hareket eden bir kavimsiniz.» |
19
/ 380 |
27-Neml Suresi
56.Ayet |
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَخْرِجُوا آلَ لُوطٍ مِنْ قَرْيَتِكُمْ ۖ إِنَّهُمْ أُنَاسٌ يَتَطَهَّرُونَ -56 |
Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)” |
Buna kavminin cevabı sade şu olmuştu: çıkarın şu Lût ailesini memleketinizden, çünkü onlar çok temizlik taslar kimseler, demişlerdi |
Kavminin cevabı: "Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı. |
Kavminin cevabı sadece şöyle demek oldu: "Lût âilesini kentinizden çıkarın, çünkü onlar temiz kalmak isteyen kimselermiş(!)" |
Artık kavminin cevabı da: «Lut ailesini yurdunuzdan çıkarın, şüphe yok ki, onlar çok temizlikte bulunan insanlardır» demelerinden başka olmamıştı. |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
57.Ayet |
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ قَدَّرْنَاهَا مِنَ الْغَابِرِينَ -57 |
Biz de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı başka. Onun geride kalıp helâk olmasını takdir ettik. |
Bunun üzerine onu ve ehlini necâta çıkardık ancak karısını kalanlardan takdir etmiştik |
Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azap içinde kalanlar arasında) takdir ettik. |
Biz de onu ve âilesini kurtardık, yalnız karısının (azâbda) kalanlardan olmasını takdir ettik. |
Binaenaleyh O´nu ve bütün hanedanını necâta erdirdik, zevcesi müstesna. Onu takdirimizle azapta bâki kalanlardan kıldık. |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
58.Ayet |
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَرًا ۖ فَسَاءَ مَطَرُ الْمُنْذَرِينَ -58 |
Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü! |
Ve onların üzerlerine öyle bir yağmur yağdırmıştık ki ne kötüdür o münzerîn yağmuru? |
Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür. |
Üzerlerine (pişmiş çamurdan bir taş) yağmur(u) indirdik. Uyarıl(ıp da aldırmay)anların yağmuru gerçekten ne kötü oldu! |
Ve onların üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Artık ne fena oldu o korkutulmuş olanların yağmuru! |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
59.Ayet |
قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَىٰ ۗ آللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ -59 |
(Ey Muhammed!) De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Selâm onun seçtiği kullarına.” Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı? |
De ki hamd Allaha, bir de selâm ıstıfa buyurduğu kullarına Allah mı hayırlı yoksa müşriklerin şirk koştukları mı? |
Dedi ki: "Hamd Allah´ındır ve selam O´nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?" |
De ki: "Hamd olsun Allah´a, selâm O´nun seçtiği kullarına. Allâh mı hayırlı yoksa ortak koştukları şeyler mi?" |
De ki: «Hamd Allah´adır, selâm da seçip ihtiyar buyurmuş olduğu kullarınadır.» Allah mı hayırlıdır, yoksa O´na ortak koşar oldukları mı? |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
60.Ayet |
أَمَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَأَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا بِهِ حَدَائِقَ ذَاتَ بَهْجَةٍ مَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُنْبِتُوا شَجَرَهَا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ يَعْدِلُونَ -60 |
Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Hayır, onlar (Allah’a) eş tutan bir kavimdir. |
Yoksa Gökleri ve Yeri yaratıp sizin için Semâdan bir su indiren mi? Bir su ki indirip de onunla gözler gönüller açan hadîkalar bitirmekteyiz, siz onların ağacını bitiremezdiniz, bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır onlar sapkınlık ediyorlar |
(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir İlah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir. |
Yahut gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten su indirdi de onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz gönül açan bahçeler bitirdik. Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır, onlar (haktan) sapan bir kavimdir. |
Yoksa gökleri ve yeri yaratan ve gökten sizin için bir su indiren mi (hayırlıdır). Sonra onunla güzelliği haiz olan bahçeleri bitirdik ki, sizin için onun bir ağacını bile bitirebilmeniz kabil değildir. Allah ile beraber bir tanrı mı var? Hayır. Onlar doğru yoldan sapıtmışlar olan bir gürûhtur. |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
61.Ayet |
أَمَّنْ جَعَلَ الْأَرْضَ قَرَارًا وَجَعَلَ خِلَالَهَا أَنْهَارًا وَجَعَلَ لَهَا رَوَاسِيَ وَجَعَلَ بَيْنَ الْبَحْرَيْنِ حَاجِزًا ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ -61 |
Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Hayır, onların çoğu bilmiyor! |
Yoksa Arzı bir karargâh kılıp aralarında ırmaklar akıtan ve onun için oturaklı dağlar yapıp iki deniz arasına bir hâciz koyan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Hayır ekserîsi ılim ehli değiller |
Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar. |
Yahut şu dünyâyı durulacak yer yapan, arasından ırmaklar çıkaran, üstünde sağlam dağlar yaratan ve iki deniz arasına bir perde koyan kimdir? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır çokları bilmiyorlar. |
Yoksa yeri bir karargâh kılan ve aralarında ırmaklar akıtan ve o yer için sabit dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir hâil vücuda getirmiş olan mı (hayırlıdır)? Allah ile beraber (başka) ilâh mı vardır? Hayır. Onların çokları bilmezler. |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
62.Ayet |
أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ -62 |
Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilâh mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz! |
Yoksa, sıkılan kendisine duâ ettiği zaman ona icabet edip fenalığı açan ve size Arzın halifeleri kılan mı? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Siz pek az düşünüyorsunuz |
Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi´ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. |
Yahut du´â ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor ve sizi (eskilerin yerine) yeryüzünün sâhipleri yapıyor? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne de az düşünüyorsunuz? |
Yoksa kendisine dua ettiği zaman, sıkıntı içinde kalana icabet eden ve kötülüğü açıp gideren ve sizi yerde hükümdarlar kılan mı (hayırlıdır?) Allah ile beraber bir ilâh mı vardır? Siz pek az düşünüyorsunuz. |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
63.Ayet |
أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ -63 |
Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir. |
Yoksa o kara ve deniz karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? Yüksek, çok yüsek Allah onların şirk koştuklarından |
Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir İlah mı? Allah, onların şirk koştuklarından Yücedir. |
Yahut karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren kim ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen kim? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hâşâ, Allâh ortak koştukları şeylerden yücedir, münezzehtir (O, eksikliklerden uzaktır). |
Yoksa karanın ve denizin zulmetleri içinde sizi doğru yola sevkeden mi ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi? Allah ile beraber bir tanrı mı vardır? Allah onların şerik koştuklarından müteâlidir. |
19
/ 381 |
27-Neml Suresi
64.Ayet |
أَمَّنْ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَمَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۗ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ ۚ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -64 |
Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilâh mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” |
Yoksa halkı ibtida yaratıp duran sonra onu iade edecek olan ve size Gökten ve Yerden rızık veren mi? Bir tanrı mı var Allahla beraber? De ki haydin getirin bürhanınızı sadıksanız |
Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir İlah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz." |
Yahut yaratmağa kim başlıyor, sonra onu (kim) iâde ediyor (ölüp ortadan kalkan şeyleri yeniden yaratıyor)? Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? De ki: "Eğer doğru iseniz delilinizi getirin." |
Yoksa mahlukları ibtida yaratan, sonra onu iade eden ve sizi gökten ve yerden merzuk kılan mı? Allah ile beraber bir tanrı mı vardır? De ki: «Haydi delilinizi getiriniz, eğer doğru sözlü kimseler oldu iseniz.» |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
65.Ayet |
قُلْ لَا يَعْلَمُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ الْغَيْبَ إِلَّا اللَّهُ ۚ وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ -65 |
De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.” |
De ki: Göklerde ve Yerde Allahdan başka kimse gaybi bilmez, onlar da ne zaman ba´solunacaklarını bilmezler |
De ki: "Göklerde ve yerde gaybı Allah´tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar." |
De ki: "Göklerde ve yerde Allah´tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler." |
De ki: «Göklerde ve yerde olanlar gaybı bilemezler, lakin Allah bilir ve onlar ne zaman tekrar diriltileceklerini de bilmezler.» |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
66.Ayet |
بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْآخِرَةِ ۚ بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْهَا ۖ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ -66 |
Ahiret (gününün gerçekleşeceği) hakkında bilgi (peygamberler aracılığı ile) onlara peş peşe gelmiştir. Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar ahiretten yana kördürler. |
Fakat Âhıret hakkında ılimleri tevalî etmekte fakat onlar ondan bir şekk içindedirler, daha doğrusu onlar ondan kördürler |
Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri ´ard arda toplanıp pekiştirildi,’ hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler. |
Doğrusu onların âhiret hakkındaki bilgileri, ardarda gelip bir araya toplandı. Fakat onlar (hâlâ) ondan bir kuşku içindedirler. Daha doğrusu, onlar ondan yana kördürler. |
Onların bilgileri, ahiret hakkında, yetişip nihâyet buldu! Fakat onlar ondan şekk içindedirler. Hayır, onlar, ondan kördürler. |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
67.Ayet |
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ -67 |
İnkâr edenler dediler ki: “Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi (diriltilip) çıkarılacağız?” |
Ve o küfredenler şöyle dediler: bir toprak olduğumuz vakıt mı biz ve atalarımız? Hakıkaten bizler mutlak çıkarılacak mıyız? |
İnkar edenler dedi ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız?" |
İnkâr edenler dediler ki: "Biz de babalarımız da toprak olduktan sonra mı, biz mi (diriltilip) çıkarılacağız?" |
Ve kâfir olanlar dedi ki: «Biz ve atalarımız toprak olduğumuz vakit mi, muhakkak bizler elbette (kabirlerimizden) çıkarılmış olacak mıyız?» |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
68.Ayet |
لَقَدْ وُعِدْنَا هَٰذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ -68 |
“Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” |
Yemin ederiz ki bu bize de va´dolundu bundan evvel atalarımıza da, bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değil |
"Andolsun, bu (azap ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza va´dolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma masallarından başkası değildir." |
"Bu tehdid, bize de; önceden atalarımıza da yapıldı. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir." |
Andolsun ki, bu bize ve evvelce atalarımıza da vaad olunmuştur. Bu evvelkilerin efsanelerinden başka değildir. |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
69.Ayet |
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ -69 |
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” |
De ki; hele, Arzda bir gezinin de bakın mücrimlerin akıbeti nasıl olmuş? |
De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkarların nasıl bir sona uğradıklarını görün" |
De ki: "Yeryüzünde yürüyün de suçluların sonunun nasıl olduğunu görün." |
De ki: «Yeryüzünde yürüyünüz de bakınız ki, günahkârların akibeti nasıl olmuştur.» |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
70.Ayet |
وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُنْ فِي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ -70 |
Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme. |
Ve onlara karşı mahzun olma, yaptıkları mekirlerden bir darlığa da düşme |
Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve kurdukları tuzaklardan dolayı sıkıntı içinde olma. |
(Ey Muhammed) onlar(ın sözlerin)e üzülme, tuzak kurmalarından da sıkılma. |
Ve onlara karşı mahzun olma ve onların hilelerinden dolayı bir darlığa düşme. |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
71.Ayet |
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ -71 |
Onlar, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. |
Bir de ne zaman bu va´d gerçek iseniz? diyorlar |
Derler ki: "Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va´dolunan (azap) ne zaman?" |
"Doğru iseniz bu tehdid (ettiğiniz azâb) ne zaman (gelecek)?" diyorlar. |
Ve derler ki: «Bu vaad ne zamandır? Eğer siz doğru sözlü kimseler oldunuz iseniz (haber veriniz bakalım).» |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
72.Ayet |
قُلْ عَسَىٰ أَنْ يَكُونَ رَدِفَ لَكُمْ بَعْضُ الَّذِي تَسْتَعْجِلُونَ -72 |
De ki: “Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır.” |
De ki: «belki o ivdiğinizin bir kısmı ensenize binmiş bulunuyor» |
De ki: "Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile." |
De ki: "Belki de acele ettiğiniz(azâb)ın bir kısmı ardınıza takılmıştır, bile." |
De ki: «O acele istediğiniz şeyin bir kısmı belki de sizin ardınıza takılmış bulunmaktadır.» |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
73.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ -73 |
Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmezler. |
Ve her halde rabbın insanlara karşı mutlak bir fazıl sahıbidir ve lâkin onların ekserisi şükretmezler |
Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar. |
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lutuf sâhibidir, fakat çokları şükretmezler. |
Ve şüphe yok ki, senin Rabbin nâsa karşı elbette kerem sahibidir. Fakat onların ekserisi şükretmezler. |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
74.Ayet |
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ -74 |
Şüphesiz senin Rabbin, onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka bilir. |
Halbuki sîneleri ne gizliyor ve ne i´lân ediyorlar rabbın her halde hepsini biliyor |
Ve şüphesiz, senin Rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir. |
Ve Rabbin elbette onların göğüslerinin gizlediğini de, açığa vurduklarını da bilir. |
Ve şüphe yok ki, senin Rabbin onların sinelerinin neyi sakladığını ve neyi ilan ettiklerini elbette bilir. |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
75.Ayet |
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ -75 |
Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın. |
Ve Yerde, Gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitabda olmasın |
Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz´da) olmasın. |
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitapta olmasın. |
Ve gökte ve yerde bir gaib (bir gizlenmiş şey) yoktur ki, illâ apaçık bir kitapta (yazılmış)dır. |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
76.Ayet |
إِنَّ هَٰذَا الْقُرْآنَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَكْثَرَ الَّذِي هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ -76 |
Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor. |
Haberiniz olsun ki bu Kur´an Benî İsraîle ihtilâf edip durdukları şeylerin ekserisini anlatır |
Gerçek şu ki, bu Kur´an, İsrailoğulları´na hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin bir çoğunu aktarıp anlatıyor. |
Bu Kur´an, İsrâil oğullarına, kendilerinin ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu anlatmaktadır. |
Muhakkak ki bu Kur´an, İsrailoğullarına karşı kendisinde ihtilâf eder oldukları şeylerin ekserisini anlatır. |
19
/ 382 |
27-Neml Suresi
77.Ayet |
وَإِنَّهُ لَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ -77 |
Şüphesiz o, elbette mü’minler için bir hidayet ve bir rahmettir. |
Ve hakıkat o doğruyu gösterir kat´î bir hidayet ve mü´minler için mahzı rahmettir |
Ve gerçekten o, mü´minler için bir hidayet ve bir rahmettir. |
Ve elbette o, mü´minlere bir yol gösterici ve rahmettir. |
Ve şüphe yok ki, o (Kur´an) mü´minler için elbette bir hidâyettir ve bir rahmettir. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
78.Ayet |
إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ بِحُكْمِهِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ -78 |
Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla bilendir. |
Elbette rabbın hukmiyle beyinlerinde kazasını infaz buyuracaktır ve azîzdir o alîmdir |
Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında Kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir. |
Şüphesiz, Rabbin onlar arasında hükmünü verecektir. O, azizdir, hakkiyle bilendir. |
Muhakkak ki, Rabbin onların arasında adâletiyle hükmedecektir. Ve o, her şeye kâdirdir, her şeyi kemaliyle bilendir. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
79.Ayet |
فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۖ إِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُبِينِ -79 |
Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun. |
O halde Allaha i´timad et sen şübhesiz açık bir hakk üzerindesin |
Sen, artık Allah´a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin. |
Allah´a tevekkül et, çünkü sen apaçık gerçek üzerindesin. |
Artık Allah´a tevekkül et. Şüphe yok ki, sen apaçık bir hak üzere bulunmaktasın. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
80.Ayet |
إِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَىٰ وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ -80 |
Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın. |
Şübhesiz sen ölülere işittiremezsin, arkalarına dönmüş kaçarlarken sağırlara da da´veti işittiremezsin |
Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin. |
Sen ölülere duyuramazsın, arkalarını dönmüş kaçmakta olan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin. |
Şüphe yok ki, sen ölülere duyuramazsın ve arkalarına dönüp kaçan sağırlara da dâvetini işittiremezsin. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
81.Ayet |
وَمَا أَنْتَ بِهَادِي الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ ۖ إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ -81 |
Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin. |
Sen o körleri delâletlerinden hidayete erdirecek de değilsin sen ancak âyetlerimize iyman edeceklere işittirirsin de onlar müsliman olur selâmet bulurlar |
Ve sen körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte Müslüman olanlar bunlardır. |
Ve sen kör(ler)i içine düştükleri sapıklıklardan çıkarıp yola getiremezsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara duyurabilirsin ve onlar derhal müslüman olurlar. |
Ve sen o körleri sapıklıklarından hidâyete erdirici değilsin, sen ancak Bizim âyetlerimize inananlara işittirirsin, işte müslüman olanlar da onlardır. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
82.Ayet |
وَإِذَا وَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ أَخْرَجْنَا لَهُمْ دَابَّةً مِنَ الْأَرْضِ تُكَلِّمُهُمْ أَنَّ النَّاسَ كَانُوا بِآيَاتِنَا لَا يُوقِنُونَ -82 |
(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. |
Söylenen başlarına geleceği vakıt da onlar için Arzdan bir dâbbe çıkarırız, nâsın âyetlerimize yakîn ile inanmaz idiklerini kendilerine söyler |
O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların Bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler. |
O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dâbbe (canlı) çıkarırız; o, onlara insanların, âyetlerimize inanmadıklarını söyler. |
Söylenen söz, başlarına geldiği zaman, onlar için yerden bir dâbbe çıkarırız da Bizim âyetlerimize nâsın kat´i sûrette inanmaz olduklarını onlara söyler. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
83.Ayet |
وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ -83 |
Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların (topluca hesap yerine) sevk edilecekleri günü hatırla. |
Ve her ümmetten âyetlerimizi tekzib eden kimselerden bir fevc yaparak mahşere sevkedebileceğimiz gün artık onlar hep inzıbat altında tevkıf olunurlar |
Ve her ümmetten ayetlerimizi yalanlayan bir grubu toplayacağımız gün, artık onlar ´tutuklanıp (azap yerine) dağıtılırlar.´ |
O gün her ümmet içinde âyetlerimizi yalanlayanlardan bir cemâat toplarız. Onlar hep bir araya getirilip tutuklanarak (ilahi huzûra) sevk edilirler. |
Ve o gün ki, her ümmetten Bizim âyetlerimizi tekzîp eder olan kimselerden bir tâifeyi haşrederiz. Artık onlar tevkif edileceklerdir. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
84.Ayet |
حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِآيَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -84 |
Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!” |
Nihayet geldikleri vakıt: siz benim âyetlerimi ılmen kavramadığınız halde tekzib mi ettiniz? Yoksa ne yapıyordunuz |
Nihayet geldikleri zaman, (Allah) der ki: "Siz Benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?" |
(Divânına) Geldiklerinde (Allâh onlara) der: "Âyetlerimi anlamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yaptınız?" |
Nihâyet geldikleri vakit (Hak Teâlâ) buyurur ki: «Benim âyetlerimi ilmen ihata edemez olduğunuz halde onları tekzîp mi ettiniz. Yoksa sizin yapar olduğunuz şey ne idi?» |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
85.Ayet |
وَوَقَعَ الْقَوْلُ عَلَيْهِمْ بِمَا ظَلَمُوا فَهُمْ لَا يَنْطِقُونَ -85 |
Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar. |
Buyurur ve haksızlık ettikleri cihetle aleyhlerinde söz, hakk olur (söylenen başlarına gelir) de artık nutukları tutulur |
Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar. |
Zulmetmeleri yüzünden o (azâb) karar(ı) başlarına gelmiştir, artık konuşmazlar. |
Ve zulümleri sebebiyle o söylenen söz, üzerlerine vukû bulmuştur. Artık onlar söz söyleyemezler. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
86.Ayet |
أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا اللَّيْلَ لِيَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ -86 |
Onlar görmüyorlar mı ki, biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır. |
Görmediler mi biz içinde sükûn bulsunlar diye geceyi yaptık, göz açmak üzere de gündüzü. Elbette bunda iyman edecek bir kavm için âyetler var |
Görmediler mi, Biz geceyi onda sükun bulmaları için, gündüzü de aydınlık(la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman eden bir kavim için bunda ayetler vardır. |
Görmediler mi, biz geceyi, içinde istirahat etmeleri için yarattık, gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için âyetler vardır. |
Görmediler mi ki, Biz geceyi karanlık kıldık ki, onda rahat dursunlar ve gündüzü de gösterici (kıldık) şüphe yok ki, bunda imân edecek bir kavim için elbette alâmetler vardır. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
87.Ayet |
وَيَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ إِلَّا مَنْ شَاءَ اللَّهُ ۚ وَكُلٌّ أَتَوْهُ دَاخِرِينَ -87 |
Sûr’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler. |
Hele Sûr üfürüleceği, üfürülüb de bütün Göklerdeki kimseler, Yerdeki kimseler, Allahın dilediği müstesnâ olmak üzere hepsi feza´ ile ürperdiği ve her biri ona hor, hakir geldikleri gün ne müdhiştir? |
Sur´a üfürüleceği gün, Allah´ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri ´boyun bükmüş´ olarak O´na gelmişlerdir. |
Sûr´a üfleneceği gün, Allâh´ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunan kimselerin hepsi, korku içinde kalır (bayılır). Hepsi boyun bükerek O´na gelirler. |
O gün ki, sûra üfürülür. Artık göklerde olanlar da ve yerde olanlar da şiddetli bir korkuya tutulur. Allah´ın dilediği müstesna. Ve hepsi de ona zelilane bir halde gelirler. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
88.Ayet |
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ ۚ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ ۚ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ -88 |
Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. |
Bir de o dağları görür câmid sanırsın, halbuki onlar bulut geçer gibi geçer, her şey´i itkan eden Allahın sun´u, o şübhesiz habîrdir ne yapıyorsanız |
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herşeyi ´sapasağlam ve yerli yerinde yapan´ Allah´ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır. |
Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir. (Bu,) Her şeyi gâyet iyi yapan Allâh´ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır. |
Ve dağları görürsün, onları yerlerinde sabit sanırsın, halbuki onlar bulutların geçişi gibi geçer gider. Her şeyi muhkem kılmış olan, Allah´ın sun´udur. Şüphe yok ki o, yapar olduklarınız şeyden haberdardır. |
19
/ 383 |
27-Neml Suresi
89.Ayet |
مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا وَهُمْ مِنْ فَزَعٍ يَوْمَئِذٍ آمِنُونَ -89 |
Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler. |
Her kim hasene ile gelirse o vakıt ona ondan daha hayırlısı var ve onlar o günkü feza´dan emîn kalırlar |
Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler. |
Kim iyilik getirirse ona, ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün korkudan uzak, güven içindedirler. |
Her kim hasene ile gelirse onun için bundan dolayı bir hayır vardır ve onlar o günde korkudan emin kimselerdir. |
19
/ 384 |
27-Neml Suresi
90.Ayet |
وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ -90 |
Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.) |
Her kim de fenalıkla gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür, başka değil sırf yaptığınız amellerin cezası |
Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?" (denir). |
Ve kim kötülük getirirse onların da yüzleri cehenneme yıkılır: "Yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezâlandırılıyorsunuz?" (denilir). |
Ve her kim seyyie ile gelirse artık onların yüzleri ateşte sürtülür. Siz başka değil, ancak işlemiş olduğunuz şey ile cezalanacaksınızdır. |
19
/ 384 |
27-Neml Suresi
91.Ayet |
إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ ۖ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ -91 |
(91-92) De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” |
Ben sâde emrolundum ki şu beldenin şanına hurmet veren, her şey de kendisinin olan rabbına ıbadet edeyim, hem emrolundum ki halîs müslimînden olayım |
(De ki:) "Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Herşey O´nundur. Ve Müslümanlardan olmakla emrolundum." |
(De ki): "Ben sadece bu kentin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. O, burayı saygıdeğer kıldı ve her şey O´nundur. Ve bana müslümanlardan olmam emredildi." |
(De ki:) «Ben muhakkak emrolundum ki bu beldenin Rabbine ibadet edeyim ki, buna bir hürmet vermiştir ve her şey O´nun içindir ve emrolundum ki, müslümanlardan olayım.» |
19
/ 384 |
27-Neml Suresi
92.Ayet |
وَأَنْ أَتْلُوَ الْقُرْآنَ ۖ فَمَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ ضَلَّ فَقُلْ إِنَّمَا أَنَا مِنَ الْمُنْذِرِينَ -92 |
(91-92) De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa, de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” |
Ve Kur´an okuyayım, bunun üzerine her kim hidayeti kabul ederse sırf kendi lehine eder, kim de sapa giderse de ki: ben sâde tehlükeyi haber verenlerdenim |
"Ve Kur´an´ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim sapacak olursa, de ki: "Ben yalnızca uyarıcılardanım." |
"Ve Kur´ân okumam (emredildi)." "İmdi kim yola gelirse kendi yararına yola gelmiş olur ve kim saparsa, de ki: "Ben ancak uyarıcılardanım." |
«Ve emrolundum ki, Kur´an´ı tilâvet edeyim. İmdi her kim hidâyete ererse kendisi için hidâyete ermiş olur ve kim de dalâlete düşerse artık de ki: «Ben ancak azab-ı ilâhiyi haber verenlerdenim.» |
19
/ 384 |
27-Neml Suresi
93.Ayet |
وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمْ آيَاتِهِ فَتَعْرِفُونَهَا ۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ -93 |
De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” |
Ve de ki: hamdolsun Allaha: o size âyetlerini gösterecek de onları tanıyacaksınız ve rabbın ne yapacağınızdan gafil değil |
Ve de ki: "Allah´a hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız." Senin Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir. |
Ve de ki: "Allah´a hamdolsun, O size âyetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız." Rabbin, yaptıklarınızdan gâfil değildir. |
Ve de ki: «Allah´a hamd olsun. O size âyetlerini gösterecektir. Artık onları bileceksinizdir». Ve Rabbin ne işleyeceğinizden gâfil değildir. |
19
/ 384 |
37-Saffat Suresi
144.Ayet |
لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ -144 |
(143-144) Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı. |
Her halde ba´solunacakları güne kadar onun karnında kalırdı |
Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. |
(İnsanların) Yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı. |
(143-144) Eğer o çokça tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki, onun karnında, tekrar dirilecekleri güne kadar kalırdı. |
19
/ 450 |