SURE AYET NO |
ARAPÇA |
DİYANET VAKFI |
ELMALILI HAMDI |
ALI BULAC |
SULEYMAN ATES |
O NASUHI BILMEN |
CÜZ SAYFA |
78-Nebe Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ -1 |
Birbirlerine neyi soruyorlar? |
Neden soruşturuyorlar? |
Birbirlerine hangi şeyi sorup duruyorlar? |
Birbirlerine hangi şeyden soruyorlar? |
(1-2) Ne şeyden soruşturuyorlar? O pek büyük haberden. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
2.Ayet |
عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ -2 |
(2-3) Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)? |
O büyük nübüvvet haberinde |
O büyük haberi mi? |
O büyük haberden mi? |
(1-2) Ne şeyden soruşturuyorlar? O pek büyük haberden. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
3.Ayet |
الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ -3 |
(2-3) Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)? |
Ki onlar onda ıhtilâfa düşüyorlar |
Ki kendileri hakkında anlaşmazlık içindedirler. |
Ki onlar onda ayrılığa düşmektedirler. |
O haber ki, onlar onda ihtilafa düşmüşlerdir. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
4.Ayet |
كَلَّا سَيَعْلَمُونَ -4 |
Hayır, ileride bilecekler. |
Hayır ileride bilecekler |
Hayır; yakında bileceklerdir. |
Hayır (dedikleri gibi değil), yakında bilecekler. |
(4-5) Hayır. Yakında bileceklerdir. Sonra hayır. Yakında bileceklerdir. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
5.Ayet |
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ -5 |
Yine hayır; ileride bilecekler. |
Hayır, hayır ileride bilecekler |
Yine hayır; yakında bileceklerdir. |
Sonra hayır (dedikleri gibi değil), yakında bilecekler. |
(4-5) Hayır. Yakında bileceklerdir. Sonra hayır. Yakında bileceklerdir. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
6.Ayet |
أَلَمْ نَجْعَلِ الْأَرْضَ مِهَادًا -6 |
(6-7) Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? |
Değil mi ki biz arzı bir döşek yaptık |
Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? |
Yapmadık mı biz, Arzı bir beşik, |
(6-7) Yeri bir döşek yapmadık mı? Dağları da birer kazık yapmadık mı? |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
7.Ayet |
وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا -7 |
(6-7) Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? |
Ve dağları birer kazık |
Dağları da birer kazık? |
Dağları birer kazık? |
(6-7) Yeri bir döşek yapmadık mı? Dağları da birer kazık yapmadık mı? |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
8.Ayet |
وَخَلَقْنَاكُمْ أَزْوَاجًا -8 |
Sizleri (erkekli dişili) eşler hâlinde yarattık. |
Ve sizleri çift çift yarattık |
Sizi çift çift yarattık. |
Ve sizi çift çift yarattık. |
(8-9) Ve sizleri çiftler olarak yarattık. Uykunuzu da bir dinleniş kıldık. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
9.Ayet |
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا -9 |
Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık. |
Ve uykunuzu bir sübat yaptık |
Uykunuzu bir dinlenme yaptık. |
Uykunuzu dinlenme yaptık. |
(8-9) Ve sizleri çiftler olarak yarattık. Uykunuzu da bir dinleniş kıldık. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
10.Ayet |
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاسًا -10 |
Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık. |
Ve geceyi bir libas yaptık |
Geceyi bir örtü yaptık. |
Geceyi (sizi sarıp örten) bir giysi yaptık. |
(10-11) Geceyi de bir örtü kılmış olduk. Gündüzü de bir geçim vakti yaptık. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
11.Ayet |
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا -11 |
Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık. |
Ve gündüzü bir meaş yaptık |
Gündüzü bir geçim-vakti kıldık. |
Gündüzü de geçim zamanı yaptık. |
(10-11) Geceyi de bir örtü kılmış olduk. Gündüzü de bir geçim vakti yaptık. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
12.Ayet |
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًا -12 |
Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik. |
Ve üstünüze yedi sağlam bina çattık |
Sizin üstünüze sapasağlam yedi-gök bina ettik. |
Üstünüzde yedi sağlam (gök) binâ ettik. |
(12-13) Ve üzerinize sağlam sağlam yedi gök bina ettik. Ve çok parıldayan kandil kıldık. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
13.Ayet |
وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًا -13 |
Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık. |
Ve içlerine şa´şaalı parıl parıl bir kandil astık |
Parıldadıkça parıldayan bir kandil (güneş) kıldık. |
Ve (orada) parıl parıl parlayan bir lamba yarattık. |
(12-13) Ve üzerinize sağlam sağlam yedi gök bina ettik. Ve çok parıldayan kandil kıldık. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
14.Ayet |
وَأَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا -14 |
(14-16) Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık. |
Ve o mu´sıralardan şarıl şarıl bir su indirdik |
Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan ´bardaktan boşanırcasına su´ indirdik. |
Sıkışan (bulut)lardan şarıl şarıl su indirdik, |
Ve o sıkıştıranlardan şarıl şarıl bir su indirdik. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
15.Ayet |
لِنُخْرِجَ بِهِ حَبًّا وَنَبَاتًا -15 |
(14-16) Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık. |
Çıkaralım diye onunla taneler ve otlar |
Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye. |
Ki onunla çıkaralım: Dâne(ler), bitki(ler), |
(15-16) Onunla daneler ve otlar çıkaralım (diye). Ve sarmaşık bahçeler yetiştirelim diye. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
16.Ayet |
وَجَنَّاتٍ أَلْفَافًا -16 |
(14-16) Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık. |
Ve sarmaş dolaş bağlar bağçeler |
Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de. |
Ve (ağaçları) birbirine sarmaş dolaş bahçeler. |
(15-16) Onunla daneler ve otlar çıkaralım (diye). Ve sarmaşık bahçeler yetiştirelim diye. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
17.Ayet |
إِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ مِيقَاتًا -17 |
Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir. |
Şübhesiz ki o fasıl günü bir miykat olmuştur |
Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir. |
Muhakkak ki (haklının, haksızın ayırdedileceği) hüküm günü, belirlenmiş bir vakittir. |
Şüphe yok ki, O ayırdetme günü, tayin edilmiş bir vakittir. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
18.Ayet |
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ أَفْوَاجًا -18 |
Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz. |
O gün ki sur üfürülür derken gelirsiniz fevcâ fevc |
Sur´a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz. |
O gün Sûr´a üflenir, bölük bölük gelirsiniz. |
O gün ki, Sûr´a üfürülür, artık bölük bölük geliverirsiniz. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
19.Ayet |
وَفُتِحَتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ أَبْوَابًا -19 |
Gök açılır ve kapı kapı olur. |
Semâ da açılmış olmuştur ebvab |
O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur. |
Gök açılmış, kapı kapı olmuştur. |
(19-20) Gök de açılmış artık kapı kapı oluvermiştir. Dağlar da yürütülmüş de, su gibi görülen bir hayâl olmuştur. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
20.Ayet |
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا -20 |
Dağlar yürütülür, serap hâline gelir. |
Ve dağlar yütürülmüş olmuştur serab |
Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir. |
Dağlar yürütülmüş, bir serab olmuştur. |
(19-20) Gök de açılmış artık kapı kapı oluvermiştir. Dağlar da yürütülmüş de, su gibi görülen bir hayâl olmuştur. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
21.Ayet |
إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا -21 |
(21-23) Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir. |
Şübhesiz ki Cehennem olmuştur mırsad |
Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir. |
Cehennem de gözetleme yeri olmuş (suçluları gözetleyip durmakta)dır. |
Muhakkak ki, cehennem bir gözetilen yerdir. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
22.Ayet |
لِلطَّاغِينَ مَآبًا -22 |
(21-23) Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir. |
Azgınlar için bir meâb |
Taşkınlık edip-azanlar için son bir varış yeridir. |
Azgınların varacağı yerdir. |
Azgınlar için bir dolaşılıp gidilecek yerdir. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
23.Ayet |
لَابِثِينَ فِيهَا أَحْقَابًا -23 |
(21-23) Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir. |
Devirlerce içinde kalacaklar |
Bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır. |
Orada çağlar boyu kalacalardır. |
(23-25) Onun içinde devirlerce kalıcılardır. Orada bir serinlik, içilecek bir su tadamazlar. Ancak bir kaynar su ve bir irin tadarlar. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
24.Ayet |
لَا يَذُوقُونَ فِيهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًا -24 |
Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar! |
Ne bir serinlik tatacaklar ne de bir şarab |
Orada ne serinlik tadacaklar, ne bir içecek. |
Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tadarlar, |
(23-25) Onun içinde devirlerce kalıcılardır. Orada bir serinlik, içilecek bir su tadamazlar. Ancak bir kaynar su ve bir irin tadarlar. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
25.Ayet |
إِلَّا حَمِيمًا وَغَسَّاقًا -25 |
(25-26) Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler. |
Ancak bir hamîm ve bir gassak |
Kaynar sudan ve irinden başka. |
Yalnız kaynar su ve irin (içerler); |
(23-25) Onun içinde devirlerce kalıcılardır. Orada bir serinlik, içilecek bir su tadamazlar. Ancak bir kaynar su ve bir irin tadarlar. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
26.Ayet |
جَزَاءً وِفَاقًا -26 |
(25-26) Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler. |
Bir ceza ki bervechi vifak |
(İşlediklerine) Uygun olan bir ceza olarak, |
Yaptıklarına uygun bir cezâ olarak. |
(26-27) Uygun bir ceza olarak. Şüphe yok ki onlar, bir hesabı ummaz olmuşlardı. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
27.Ayet |
إِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًا -27 |
Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı. |
çünkü ummazlardı onlar hiç bir hisab |
Doğrusu onlar, hesaba çekileceklerini ummuyorlardı. |
Çünkü onlar bir hesap (görüleceğini) ummuyorlardı. |
(26-27) Uygun bir ceza olarak. Şüphe yok ki onlar, bir hesabı ummaz olmuşlardı. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
28.Ayet |
وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا -28 |
Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı. |
Âyetlerimizi tekzîb ede ede kesilmişlerdi kezzab |
Bizim ayetlerimizi yalanlayabildikleri kadar yalanlıyorlardı. |
Âyetlerimizi de tamamen yalanlamışlardı. |
Ve âyetlerimizi yalan saymakla yalan sayar olmuşlardı. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
29.Ayet |
وَكُلَّ شَيْءٍ أَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا -29 |
Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) tamamiyle sayıp tespit ettik. |
Her şey´i ise biz ıhsa etmiş bir kitaba geçirmişiz |
Oysa Biz, herşeyi yazıp saymışızdır. |
Biz de her şeyi sayıp yazmıştık. |
Ve her ne şey var ise Biz onu bir kitapta saydık (kaydettik.) |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
30.Ayet |
فَذُوقُوا فَلَنْ نَزِيدَكُمْ إِلَّا عَذَابًا -30 |
Kâfirlere şöyle denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.” |
Artık tadınız, artık size azâb artırmaktan başka bir şey yapacak değiliz |
Şimdi tadın. Size artık azaptan başkasını arttırmayacağız; |
"Şimdi tadın (yaptıklarınızın tadını), artık size azâbdan başka bir şey artırmayacağız! |
Artık tadınız, imdi size azaptan başkasını artırmayacağız. |
30
/ 581 |
78-Nebe Suresi
31.Ayet |
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا -31 |
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. |
Şübhesiz ki korunanlara halâs ve kâm var |
Gerçek şu ki, muttakiler için ´bir kurtuluş ve mutluluk´ vardır. |
Korunanlar için de başarı ödülü vardır. |
Muhakkak ki, muttakîler için necât bulacak bir yer vardır. |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
32.Ayet |
حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا -32 |
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. |
Hadîkalar var, üzümler var |
Nice bahçeler ve üzüm bağları. |
Bahçeler, bağlar, |
Bahçeler ve üzümler (vardır). |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
33.Ayet |
وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا -33 |
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. |
Ve turunç sîneli yaşıtlar var |
Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar. |
Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar. |
Ve nar memeli, hep bir yaşta (cariyeler vardır). |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
34.Ayet |
وَكَأْسًا دِهَاقًا -34 |
(31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır. |
Ve bir dolgun peymâne var |
Dopdolu kadehler. |
Ve dolu kadeh(ler). |
Ve dopdolu kaseler vardır. |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
35.Ayet |
لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا -35 |
Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan. |
Orada ne boş bir lâf işitirler ne de bir tekzîb |
İçinde, ne ´boş ve saçma bir söz´ işitirler, ne bir yalan. |
Orada ne boş söz ne de yalan işitirler; |
Orada bir boş lakırdı ve bir yalanlama işitmezler. |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
36.Ayet |
جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا -36 |
(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. |
Bir karşılık ki rabbından atâ, yeter mi yeter |
Rabbinden bir karşılık olmak üzere yeterli bir bağış(tır bu). |
Rabbinden bir karşılık, yeterli bir bağış olarak. |
(Bunlar) Rabbinden bir mükâfaat ve bir kâfî ihsandır. |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
37.Ayet |
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرَّحْمَٰنِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا -37 |
(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. |
O Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbı, Rahman, bir hıtaba malik olamazlar ondan |
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Rahman olan (Allah); O’na hitap etmeye güç yetiremezler. |
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi, çok merhametli (Rab). O´nun (izni olmadan) huzurunda konuşamazlar. |
Göklerin ve yerin ve bunların aralarındakilerin Rabbi, Rahmân ki O´ndan bir hitaba mâlik olamazlar. |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
38.Ayet |
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلَائِكَةُ صَفًّا ۖ لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ أَذِنَ لَهُ الرَّحْمَٰنُ وَقَالَ صَوَابًا -38 |
(36-38) Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. |
O gün ki Kıyama duracak Ruh ve Melâike saf saf. Bir kelime söyliyemezler, o kimseden başka ki o Rahman ona izin vermiş o da savabı söylemiştir |
Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman´ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir. |
O gün Rûh ve melekler, sıra sıra dururlar. Ancak Rahmân´ın izin verdiği konuşabilir, o da doğruyu söyler. |
O gün ki Rûh ve melekler saf saf ayakta duracaklardır. Kendisine Rahmân´ın izin verdiğinden başkaları konuşamıyacaklar ve (o da) doğruyu söylemiş olur. |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
39.Ayet |
ذَٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّ ۖ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ مَآبًا -39 |
İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar. |
O gün ki haktır, o halde dileyen Rabbına varacak bir yüz edinsin |
İşte bu, hak gündür. Şu halde dileyen Rabbine bir dönüşyolu edinsin. |
İşte bu, hak günüdür. Artık dileyen, Rabbine varan bir yol tutar. |
İşte bu, o hak olan gündür, artık kim dilerse Rabbine sığınacak bir mahal edinsin. |
30
/ 582 |
78-Nebe Suresi
40.Ayet |
إِنَّا أَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَرِيبًا يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا -40 |
Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık. |
Çünkü biz size yakın bir azâbı ıhtar ettik, o gün ki kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve diyecek ki kâfir: ah nolaydı ben bir türâb olaydım |
Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek. |
Biz sizi yakın bir azâb ile uyardık. O gün kişi, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü işlere bakar ve kâfir: "Keşke ben, toprak olsaydım!" der. |
Şüphe yok ki Biz, sizi yakın bir azap ile korkutmuş olduk. O gün ki herkes iki elinin ne takdim etmiş olduğuna bakacaktır. Kâfir de, «Ah! Ben keşke, bir toprak olaydım,» diyecektir. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًا -1 |
Andolsun (kâfirlerin ruhlarını) şiddetle çekip çıkaranlara, |
O daldırıp nez´ edenlere |
Ta en derinden acıyla sökerek çıkaranlara andolsun. |
Andolsun söküp çıkaranlara, |
(1-2) Andolsun (ruhları) şiddetle çekip çıkaranlara. Ve kolaylıkla çıkarıp alanlara. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
2.Ayet |
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًا -2 |
Andolsun (mü’minlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara, |
Ve usulcacık çekenlere |
Yumuşacık çekip alanlara, |
Hemen çekip alanlara, |
(1-2) Andolsun (ruhları) şiddetle çekip çıkaranlara. Ve kolaylıkla çıkarıp alanlara. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
3.Ayet |
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًا -3 |
Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere, |
Ve yüzüp yüzüp gidenlere |
Yüzdükçe yüzerek gidenlere, |
Yüzüp gidenlere, |
(3-4) Ve sür´atle yüzenlere. Ve çabukça ileri geçenlere. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
4.Ayet |
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًا -4 |
Derken, öne geçenlere, |
Derken yarışıp geçenlere |
Öncü olarak yarışıp geçenlere, |
Yarışıp, geçenlere, |
(3-4) Ve sür´atle yüzenlere. Ve çabukça ileri geçenlere. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
5.Ayet |
فَالْمُدَبِّرَاتِ أَمْرًا -5 |
Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz). |
Derken bir emir çevirenlere kasem olsun ki (Kıyamet var) |
Derken işi bir düzen içinde evirip çevirenlere, |
Derken işi düzenleyenlere! |
(5-6) Hangi bir mühim işi tedbir edenlere. O gün sarsılacak, sarsılacaktır. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
6.Ayet |
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُ -6 |
(6-7) Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir. |
O gün ki sarsar râcife |
O sarsıntının sarsacağı gün, |
O gün o gürültü sarsar. |
(5-6) Hangi bir mühim işi tedbir edenlere. O gün sarsılacak, sarsılacaktır. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
7.Ayet |
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُ -7 |
(6-7) Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir. |
Onu velyeder o râdife |
Arkasından onu diğer bir sarsıntı izleyecek. |
Ardından başka bir gürültü gelir. |
(7-8) O sarsanın ardından biri de gelecektir. Kalpler o günde pek muztariptir. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
8.Ayet |
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌ -8 |
O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır. |
Yürekler o gün oynar kaygıdan |
O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak. |
O gün bazı yürekler çarpar. |
(7-8) O sarsanın ardından biri de gelecektir. Kalpler o günde pek muztariptir. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
9.Ayet |
أَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌ -9 |
Onların gözleri (korku ile) inecektir. |
Gözleri kalkmaz saygıdan |
Gözler zillet içinde düşecek. |
Gözleri (korkudan) aşağı kayar. |
Onların gözleri de pek zelilane bir vaziyettedir. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
10.Ayet |
يَقُولُونَ أَإِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ -10 |
Şöyle derler: “Biz gerçekten gerisin geriye eski hâlimize mi döndürüleceğiz?” |
Diyorlar ki: biz, gerçek döndürülecek miyiz o hufrede |
Derler ki: "Biz çukurda iken, gerçekten biz mi yeniden (diriltilip) döndürüleceğiz?" |
Diyorlar ki: "Biz yine eski halimize döndürülecek miyiz?" |
Derler ki: «Biz mi hayata hakikaten döndürülmüş kimseler olacağız?» |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
11.Ayet |
أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةً -11 |
“Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?” |
Ya ufalanmış kemikler olduğumuz vaktı ha? |
"Biz çürüyüp dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?" |
"Biz çürümüş kemikler olduktan sonra ha?" |
«Biz mi çürümüş kemikler olduğumuz zaman?» |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
12.Ayet |
قَالُوا تِلْكَ إِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌ -12 |
“Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür” dediler. |
O dediler: o halde husranlı bir dönüş |
Derler ki: "Şu durumda, zararına bir dönüştür bu." |
"Öyle ise bu, ziyanlı bir dönüştür!" dediler. |
(12-13) Dediler ki: «Bu, o halde ziyanlı bir dönüş.» Fakat şüphe yok ki o, bir tek sayhadır. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
13.Ayet |
فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ -13 |
Hâlbuki o, bir haykırıştan (sûr’un üfürülmesinden) ibarettir. |
Fakat o zorlu bir kumandadır |
Oysa bu, yalnızca tek bir haykırıştır. |
O (olay zor değil) bir tek haykırış(a bakmakta)dır. |
(12-13) Dediler ki: «Bu, o halde ziyanlı bir dönüş.» Fakat şüphe yok ki o, bir tek sayhadır. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
14.Ayet |
فَإِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِ -14 |
Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler. |
Bakarsın uyanmışlar hepsi meydandadır |
Bir de bakarsın ki, onlar, yerin üstündedirler. |
Hemen onlar uyanıklık alanındadırlar. |
Artık onlar, o zaman bir düz yer üzerindedirler. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
15.Ayet |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَىٰ -15 |
(Ey Muhammed!) Mûsâ’nın haberi sana geldi mi? |
Geldi ya sana Musânın kıssası? |
Musa´nın haberi sana geldi mi? |
Mûsâ´nın haberi sana geldi mi? |
(15-16) Sana Mûsa´nın kıssası geldi mi? O vakit ki, O´na Rabbi, mukaddes Tuvâ vadisinde nidâ etmişti. |
30
/ 582 |
79-Nazi'at Suresi
16.Ayet |
إِذْ نَادَاهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًى -16 |
Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti: |
O vakıt ki ona rabbı nidâ etmişti o mukaddes vadîde: Tuva´da |
Hani Rabbi ona, kutsal vadi Tuva´da seslenmişti: |
Hani Rabbi ona Kutsal Vâdi´de, "Tuvâ"´da ünlemişti: |
(15-16) Sana Mûsa´nın kıssası geldi mi? O vakit ki, O´na Rabbi, mukaddes Tuvâ vadisinde nidâ etmişti. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
17.Ayet |
اذْهَبْ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَىٰ -17 |
“Haydi Firavun’a git! Çünkü o azmıştır.” |
Haydi demişti git Firavne de, çünkü o pek azdı |
"Firavun´a git; çünkü o, azdı." |
"Fir´avn´a git, çünkü o azdı." |
(17-18) Fir´avun´a gidiver, muhakkak ki, o pek azmıştır.» İmdi de ki: «Senin temizlenmekliğine meylin var mıdır?» |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
18.Ayet |
فَقُلْ هَلْ لَكَ إِلَىٰ أَنْ تَزَكَّىٰ -18 |
“Ona de ki: İster misin (küfür ve isyanından) temizlenesin? |
De ki: ister misin temizlenesin? |
Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?" |
"De ki: Arınmağa gönlün var mı?" |
(17-18) Fir´avun´a gidiver, muhakkak ki, o pek azmıştır.» İmdi de ki: «Senin temizlenmekliğine meylin var mıdır?» |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
19.Ayet |
وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَتَخْشَىٰ -19 |
Seni Rabbine ileteyim de O’na karşı derinden saygı duyup korkasın!” |
Ve rabbına irşad edeyim de seni saygılanasın? |
"Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O´ndan) korkmuş olursun." |
"Seni Rabbin(in yolun)a ileteyim de O´ndan korkasın." |
«Ve sana Rabbin yolunu göstereyim de O´ndan korkasın.» |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
20.Ayet |
فَأَرَاهُ الْآيَةَ الْكُبْرَىٰ -20 |
Derken Mûsâ ona en büyük mucizeyi gösterdi. |
Vardı ona o büyük mu´cizeyi de gösterdi. |
(Musa) Ona büyük mucizeyi gösterdi. |
Ona büyük mu´cizeyi gösterdi. |
Artık O´na pek büyük mûcize gösterdi. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
21.Ayet |
فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ -21 |
Fakat o, Mûsâ’yı yalanladı ve isyan etti. |
Fakat o tekzîb etti, ısyan etti |
Fakat o, yalanladı ve isyan etti. |
Fakat o yalanladı, karşı geldi. |
O ise yalanladı ve isyan etti. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
22.Ayet |
ثُمَّ أَدْبَرَ يَسْعَىٰ -22 |
Sonra sırt dönüp koşarak gitti. |
Sonra koşarak idbara gitti |
Sonra (karşı yönde) çaba harcayıp sırtını döndü. |
Sonra sırtını döndü; (Mûsâ´nın getirdiklerini iptal etmek için) çalışmağa koyuldu. |
(22-23) Sonra da koşarak geriye döndü. Artık topladı da nidâ etti. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
23.Ayet |
فَحَشَرَ فَنَادَىٰ -23 |
Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi: |
Derken mahşerini topladı da bağırdı: |
Sonunda (yardımcı güçlerini) topladı, seslendi; |
(Adamlarını) Topladı, (onlara) bağırdı: |
(22-23) Sonra da koşarak geriye döndü. Artık topladı da nidâ etti. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
24.Ayet |
فَقَالَ أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَىٰ -24 |
“Ben, sizin en yüce Rabbinizim!” dedi. |
Benim en yüksek rabbınız, dedi |
Dedi ki: "Sizin en yüce Rabbiniz benim." |
"Ben sizin en yüce Rabbinizim!" dedi. |
«Ben sizin en yüksek Rabbinizim,» dedi. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
25.Ayet |
فَأَخَذَهُ اللَّهُ نَكَالَ الْآخِرَةِ وَالْأُولَىٰ -25 |
Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı. |
Allah da onu tuttu sonuna önüne nekâl olmak üzere tenkîl ediverdi |
Böylelikle Allah onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı. |
Allâh da onu, sonun ve ilkin (âhiretin ve dünyânın) azâbıyle cezâlandırdı. |
Fakat Allah, onu ahiretin de, dünyanın da ukûbetiyle yakaladı. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
26.Ayet |
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ -26 |
Şüphesiz bunda Allah’tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır. |
Şübhesiz ki bunda bir ıbret var, saygı duyacaklar için |
Gerçekten bunda ´içi titreyerek korkacak´ kimse için elbette bir ibret (ders) vardır. |
Şüphesiz bunda (Allah´tan) korkacak kimse için ibret vardır. |
Şüphe yok ki, bunda korkar olan kimse için elbette bir ibret vardır. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
27.Ayet |
أَأَنْتُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَمِ السَّمَاءُ ۚ بَنَاهَا -27 |
(Ey inkârcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur. |
Siz mi daha çetinsiniz yaratılışça yoksa Sema mı? O «Allah» onu bina etti |
Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. |
Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? (Allâh) onu yaptı. |
Sizler mi yaradılış itibariyle daha çetinsiniz, yoksa gök mü ki, onu binâ etti? |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
28.Ayet |
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوَّاهَا -28 |
Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir. |
Boyuna irtifa´ verdi. Nizamına koydu |
Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi. |
Kalınlığını (tavanını) yükseltti, onu düzenledi. |
Onun yükseklik miktarı yükseltti, sonra onu tesviye kıldı. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
29.Ayet |
وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا -29 |
O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı. |
Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı |
Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı. |
Gecesini örtüp kararttı, kuşluğunu (güneşinin ışığını) açığa çıkardı. |
(29-31) Ve gecesini karanlık etti, gündüzünü de çıkardı (aydınlattı). Ve ondan sonra da yeri yaydı. Ondan suyunu ve otlağını çıkarıverdi. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
30.Ayet |
وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَٰلِكَ دَحَاهَا -30 |
Ardından yeri düzenleyip döşedi. |
Ondan sonra da arzı döşedi |
Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi. |
Bundan sonra da yeri yayıp yuvarlattı. |
(29-31) Ve gecesini karanlık etti, gündüzünü de çıkardı (aydınlattı). Ve ondan sonra da yeri yaydı. Ondan suyunu ve otlağını çıkarıverdi. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
31.Ayet |
أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءَهَا وَمَرْعَاهَا -31 |
Ondan suyunu ve merasını çıkardı. |
Ondan suyunu ve mer´asını çıkardı |
Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı. |
Ondan suyunu ve otlağını çıkardı, |
(29-31) Ve gecesini karanlık etti, gündüzünü de çıkardı (aydınlattı). Ve ondan sonra da yeri yaydı. Ondan suyunu ve otlağını çıkarıverdi. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
32.Ayet |
وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا -32 |
Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi. |
Ve dağlarını oturttu |
Dağlarını dikip-oturttu; |
Dağları oturttu, |
Dağları da tesbit etti. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
33.Ayet |
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ -33 |
Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı. |
Sizin ve davarlarınızın intifa´ı için |
Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere. |
Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için. |
Sizin için ve hayvanlarınız için bir menfaat olarak. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
34.Ayet |
فَإِذَا جَاءَتِ الطَّامَّةُ الْكُبْرَىٰ -34 |
(34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar. |
Fakat geldiği vakıt o «tâmme-i kübrâ» |
Ancak o, ´herşeyi batırıp gömen büyük-felaket’ (kıyamet) geldiği zaman. |
Herşeyi bastıran o büyük felâket geldiği zaman, |
Artık o vakit ki, pek büyük bir âfet zuhûra gelir. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
35.Ayet |
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ مَا سَعَىٰ -35 |
(34-35) En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar. |
O insanın neye koştuğunu anlıyacağı gün |
O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar. |
O gün insan, neyin peşinde koşmuş olduğunu hatırlar. |
İnsan neye koşup durmuş olduğunu o gün hatırlar. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
36.Ayet |
وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِمَنْ يَرَىٰ -36 |
Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir. |
Ve Cahîm hortlatıldığı vakıt, görür kimseler için |
Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir. |
Gören kimseler için cehennem ortaya çıkarılmıştır. |
Cehennemde her gören kimseye açıklanmış bulunur. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
37.Ayet |
فَأَمَّا مَنْ طَغَىٰ -37 |
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır. |
Artık her kim azgınlık etmiş, |
Artık kim taşkınlık edip-azarsa, |
Artık kim azmışsa, |
(37-38) Artık kim taşkınlık etmiş ise. Ve dünya hayatını tercih eylemiş ise. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
38.Ayet |
وَآثَرَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا -38 |
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır. |
Dünya hayatı tercih eylemiş ise |
Ve dünya hayatını seçerse, |
Ve şu yakın hayâtı yeğlemişse, |
(37-38) Artık kim taşkınlık etmiş ise. Ve dünya hayatını tercih eylemiş ise. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
39.Ayet |
فَإِنَّ الْجَحِيمَ هِيَ الْمَأْوَىٰ -39 |
(37-39) Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır. |
muhakkak Cahîmdir onun varacağı |
Şüphesiz cehennem, (onun için) bir barınma yeridir. |
Onun barınağı cehennemdir. |
Artık şüphe yok ki, cehennemdir, odur onun yurdu. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
40.Ayet |
وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَىٰ -40 |
(40-41) Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır. |
Her kim de rabbının makamından korkmuş ve nefsi hevadan nehy eylemiş ise |
Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındırırsa, |
Ama kim Rabbinin divânında dur(up hesap ver)mekten korkmuş ve nefsi(ni) kötü heves(ler)den men etmişse |
Fakat kim ki, Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini hevâdan nehyetmiş ise. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
41.Ayet |
فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَىٰ -41 |
(40-41) Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır. |
muhakak Cennettir onun varacağı |
Artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeridir. |
Onun barınağı da cennettir. |
Artık cennette, o da (o kimse için) yurttur. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
42.Ayet |
يَسْأَلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ أَيَّانَ مُرْسَاهَا -42 |
Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. |
Sana o saattan soruyorlar: ne zaman demir atması? |
"O ne zaman demir atacak?" diye, sana kıyamet-saatini soruyorlar. |
Sana sâ´atden soruyorlar: Demir atması (gelip çatması) ne zaman diye. |
(42-44) Sana Kıyametten sorarlar ki, onun vukû´u ne zamandır? Sen onu yâdetmek hususunda ne haldesin? Onun sonu Rabbine varır. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
43.Ayet |
فِيمَ أَنْتَ مِنْ ذِكْرَاهَا -43 |
Onu bilip söylemek nerede, sen nerede? |
Nerde senden onu anlatması? |
Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki… |
Sen nerede, onun vaktini söylemek nerede?! |
(42-44) Sana Kıyametten sorarlar ki, onun vukû´u ne zamandır? Sen onu yâdetmek hususunda ne haldesin? Onun sonu Rabbine varır. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
44.Ayet |
إِلَىٰ رَبِّكَ مُنْتَهَاهَا -44 |
Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir. |
Rabbınadır onun müntehası |
En sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine aittir. |
Onun bilgisi Rabbine âittir. |
(42-44) Sana Kıyametten sorarlar ki, onun vukû´u ne zamandır? Sen onu yâdetmek hususunda ne haldesin? Onun sonu Rabbine varır. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
45.Ayet |
إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشَاهَا -45 |
Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın. |
Sen ancak bir münzirisin ondan haşyet duyacakların |
Sen, yalnızca ondan ´içi titreyerek korkanlar´ için bir uyarıcısın. |
Sen ancak, ondan korkacak olanları uyarıcısın. |
Şüphe yok ki sen, ancak ondan korkanlara bir korkutucusun. |
30
/ 583 |
79-Nazi'at Suresi
46.Ayet |
كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا عَشِيَّةً أَوْ ضُحَاهَا -46 |
Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler. |
Onu görecekleri gün onlar, sanki bir akşam veya kuşluğundan başka durmamışa dönecekler |
Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler. |
Onlar onu gördükleri zaman sanki (dünyâda) bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar. |
Onlar, o Kıyameti gördükleri gün sanki bir akşam veya bir kuşluk vaktinden başka kalmamış gibi olurlar. |
30
/ 583 |
80-Abese Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ عَبَسَ وَتَوَلَّىٰ -1 |
(1-2) Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. |
Ekşidi ve döndü |
Surat astı ve yüz çevirdi; |
Surat astı ve döndü; |
(1-2) Yüzünü ekşitti ve ardını döndü. Kendisine âmânın gelmesinden dolayı. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
2.Ayet |
أَنْ جَاءَهُ الْأَعْمَىٰ -2 |
(1-2) Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. |
Çünkü ona a´mâ geldi |
Kendisine o kör geldi diye. |
Kör geldi diye. |
(1-2) Yüzünü ekşitti ve ardını döndü. Kendisine âmânın gelmesinden dolayı. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
3.Ayet |
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّىٰ -3 |
(Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, |
Ne bilirsin o belki temizlenecek |
Nerden biliyorsun; belki o, temizlenip-arınacak? |
Ne bilirsin belki o arınacak? |
Sana ne şey bildirdi, olabilir ki, o temizlenecektir? |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
4.Ayet |
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ -4 |
Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. |
Veya öğüt belliyecek de o öğüt kendine fâide verecek |
Veya öğüt alacak; böylelikle bu öğüt kendisine yarar sağlayacak. |
Yahut öğüt dinleyecek de öğüt, kendisine yarayacak. |
Yahut öğüt dinleyecek de kendisine o öğüt fâide verecektir. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
5.Ayet |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَىٰ -5 |
Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; |
Amma istiğnâ edene gelince |
Fakat kendini müstağni gören (hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan) ise, |
Kendisini zengin görüp tenezzül etmeyene gelince; |
(5-6) Amma istiğnada bulunan kimseye gelince. İmdi sen ona teveccüh ediyorsun. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
6.Ayet |
فَأَنْتَ لَهُ تَصَدَّىٰ -6 |
Sen, ona yöneliyorsun. |
Sen onun sadâsına özeniyorsun |
İşte sen, onda ´yankı uyandırmaya’ çalışıyorsun. |
Sen ona yöneliyorsun. |
(5-6) Amma istiğnada bulunan kimseye gelince. İmdi sen ona teveccüh ediyorsun. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
7.Ayet |
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّىٰ -7 |
(İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! |
Onun temizlenmemesinden sana ne? |
Oysa, onun temizlenip-arınmasından sana ne? |
Onun arınmamasından sana ne? |
Onun temizlenmemesinden dolayı senin aleyhine ne var? |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
8.Ayet |
وَأَمَّا مَنْ جَاءَكَ يَسْعَىٰ -8 |
(8-10) Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. |
Ve amma sana can atarak gelen |
Ama koşarak sana gelen ise, |
Fakat koşarak sana gelen, |
(8-9) Fakat o kimse ki, sana koşarak geldi. Ve o ise korkar. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
9.Ayet |
وَهُوَ يَخْشَىٰ -9 |
(8-10) Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. |
Haşyet duyarak gelmişken |
Ki o, ´içi titreyerek korkar´ bir durumdadır; |
Saygılı olarak gelmişken, |
(8-9) Fakat o kimse ki, sana koşarak geldi. Ve o ise korkar. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
10.Ayet |
فَأَنْتَ عَنْهُ تَلَهَّىٰ -10 |
(8-10) Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. |
Sen ondan tegafül ediyorsun |
Sen ona aldırış etmeden oyalanıyorsun. |
Sen onunla ilgilenmiyorsun. |
Sen isen ondan teğafül ediyorsun. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
11.Ayet |
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ -11 |
Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür. |
Hayır hayır zinhar, çünkü o bir tezkiredir |
Hayır; çünkü o (Kur´an), bir öğüttür. |
Hayır (olmaz böyle şey); o (âyetler), bir hatırlatmadır. |
Hayır. Şüphe yok ki, o bir öğüttür. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
12.Ayet |
فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ -12 |
Dileyen ondan öğüt alır. |
İmdi onu dileyen tezekkür etsin |
Artık dileyen, onu ´düşünüp-öğüt alsın.´ |
Dileyen onu düşünüp öğüt alır. |
Artık dileyen onu düşünür (hatırlar). |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
13.Ayet |
فِي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍ -13 |
(13-16) O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. |
Tekrim edilir |
O (Kur´an), ´şerefli-üstün´ sahifelerdedir. |
(O öğüt) Sahifeler içindedir: Değer verilen, |
Pek şerefli sahifelerde. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
14.Ayet |
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍ -14 |
(13-16) O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. |
Yüksek tutulur mutahher sahîfelerde |
Yüceltilmiş, tertemiz (mutahhar) kılınmış. |
Saygı ile yükseltilen, tertemiz (sayfalar) |
(14-15) Yüksek tertemiz (levhâlârda). Sefirlerin elleriyle. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
15.Ayet |
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ -15 |
(13-16) O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. |
Sefere ellerinde |
Katiplerin ellerinde. |
Yazıcıların ellerinde: |
(14-15) Yüksek tertemiz (levhâlârda). Sefirlerin elleriyle. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
16.Ayet |
كِرَامٍ بَرَرَةٍ -16 |
(13-16) O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. |
Kiramı berare |
(Ki onlar,) Üstün değerli, ´iyilik ve dürüstlük sembolü.´ |
Değerli, iyi (yazıcıların). |
Kerîmlerin, itaatkar olanların (elleriyle yazılmıştır). |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
17.Ayet |
قُتِلَ الْإِنْسَانُ مَا أَكْفَرَهُ -17 |
Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o! |
O kahrolası insan ne nankör şey |
Kahrolası insan, ne kadar nankördür. |
Kahrolası insan, ne kadar da nânkördür! |
Kahrolsun insan, o ne kadar nankör. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
18.Ayet |
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ -18 |
Allah, onu hangi şeyden yarattı? |
O yaratan onu hangi şeyden yarattı? |
(Allah) Onu hangi şeyden yarattı? |
(Allâh) Onu hangi şeyden yarattı? |
Onu (Allah Teâlâ) hangi bir şeyden yaratmıştır? |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
19.Ayet |
مِنْ نُطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ -19 |
Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi. |
Bir nutfeden, yarattı da onu biçimine koydu |
Bir damla sudan yarattı da onu ´bir ölçüyle biçime soktu.´ |
Nutfe (sperm)den. Onu yarattı, ona biçim verdi. |
Onu bir damla sudan yaratmış da onu takdir etmiştir. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
20.Ayet |
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ -20 |
Sonra ona yolu kolaylaştırdı. |
Sonra ona yolunu kolaylattı |
Sonra ona yolu kolaylaştırdı. |
Sonra ona yolu kolaylaştırdı. |
(20-21) Sonra ona yolu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü de kabre soktu. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
21.Ayet |
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ -21 |
Sonra onu öldürdü ve kabre koydu. |
Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü |
Sonra onu öldürdü, böylece kabre gömdürdü. |
Sonra onu öldürdü, kabre koydurdu. |
(20-21) Sonra ona yolu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü de kabre soktu. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
22.Ayet |
ثُمَّ إِذَا شَاءَ أَنْشَرَهُ -22 |
Sonra, dilediği vakit onu diriltir. |
Sonra dilediği vakıt ona nüşur verecek |
Sonra dilediği zaman onu diriltir. |
Sonra dilediği zaman onu diriltip kaldırdı. |
Sonra dilediği zaman da onu neşredecektir. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
23.Ayet |
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ -23 |
Hayır, hayır o, Allah’ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.) |
Hayır hayır, doğrusu o hiç onun emrini tam eda etmedi |
Hayır; ona (Allah´ın) emrettiğini yerine getirmedi. |
Hayır, insan, O´nun kendisine emrettiğini yapmadı. |
(23-24) Hayır hayır.. Ona emrettiği şeyi, o yerine getirmedi. İnsan, bir de taamına bakıversin. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
24.Ayet |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَىٰ طَعَامِهِ -24 |
Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın! |
Bir de insan taamına baksın |
Bir de insan, yediğine bir bakıversin; |
İnsan şu yiyeceğine baksın. |
(23-24) Hayır hayır.. Ona emrettiği şeyi, o yerine getirmedi. İnsan, bir de taamına bakıversin. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
25.Ayet |
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاءَ صَبًّا -25 |
Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. |
Biz o suyu bir döküş dökmekteyiz |
Biz şüphesiz, suyu akıttıkça akıttık, |
Biz suyu iyice döktük. |
(25-27) Şüphe yok ki, bir suyu bir dökmekle döküverdik. Sonra yeri bir yarmakla yarıverdik. Artık onda daneler bitirdik. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
26.Ayet |
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا -26 |
Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık! |
Sonra o Arzı bir yarış yarmaktayız |
Sonra yeri yardıkça yardık; |
Sonra toprağı güzelce yardık da, |
(25-27) Şüphe yok ki, bir suyu bir dökmekle döküverdik. Sonra yeri bir yarmakla yarıverdik. Artık onda daneler bitirdik. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
27.Ayet |
فَأَنْبَتْنَا فِيهَا حَبًّا -27 |
(27-32) Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. |
Bu suretle onda daneler |
Böylece onda taneler bitirdik, |
Orada bitirdik: Dâne, |
(25-27) Şüphe yok ki, bir suyu bir dökmekle döküverdik. Sonra yeri bir yarmakla yarıverdik. Artık onda daneler bitirdik. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
28.Ayet |
وَعِنَبًا وَقَضْبًا -28 |
(27-32) Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. |
Üzümler, yoncalar |
Üzümler, yoncalar, |
Üzüm, yonca, |
(28-29) Ve yaş üzüm ve yaş yonca (yetiştirdik). Ve zeytinlikler ve hurmalıklar... |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
29.Ayet |
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا -29 |
(27-32) Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. |
Zeytinlikler hurmalıklar |
Zeytinler, hurmalar, |
Zeytin, hurma, |
(28-29) Ve yaş üzüm ve yaş yonca (yetiştirdik). Ve zeytinlikler ve hurmalıklar... |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
30.Ayet |
وَحَدَائِقَ غُلْبًا -30 |
(27-32) Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. |
Âfâka ser çekmiş dilber bağçeler |
Boyları birbiriyle yarışan ve içiçe girmiş ağaçlı bahçeler. |
İri ve gür bahçeler, |
(30-32) Ve ağaçları birbirine girmiş büyük bahçeler. Ve meyveler ve mer´alar (vücuda getirdik). Sizin ve hayvanlarınızın faidelenmesi için. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
31.Ayet |
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا -31 |
(27-32) Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. |
Meyveler, çayırlar neler yetiştirmekteyiz |
Meyveler ve otlaklıklar, |
Meyva ve çayır; |
(30-32) Ve ağaçları birbirine girmiş büyük bahçeler. Ve meyveler ve mer´alar (vücuda getirdik). Sizin ve hayvanlarınızın faidelenmesi için. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
32.Ayet |
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ -32 |
(27-32) Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. |
Sizin ve davarlarınızın intifaı için |
Size ve hayvanlarınıza bir yarar (meta) olmak üzere. |
Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için. |
(30-32) Ve ağaçları birbirine girmiş büyük bahçeler. Ve meyveler ve mer´alar (vücuda getirdik). Sizin ve hayvanlarınızın faidelenmesi için. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
33.Ayet |
فَإِذَا جَاءَتِ الصَّاخَّةُ -33 |
(33-37) Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. |
Amma geldiği vakıt o Sahha (o sayhasını dinletecek belâ) |
Fakat ´kulakları patlatırcasına olan o gürleme´ geldiği zaman, |
Çarpınca kulakları sağır eden o gürültü geldiği zaman, |
Sonra o pek kuvvetli sayha geldiği vakit. |
30
/ 584 |
80-Abese Suresi
34.Ayet |
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ -34 |
(33-37) Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. |
O kaçacağı gün kişinin kardeşinden |
Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; |
İşte o gün kişi kaçar: kardeşinden, |
(34-36) İnsanın kardeşinden firar edeceği gün. Ve anasından ve babasından. Ve refîkasından ve oğullarından (firar edeceği bir gün). |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
35.Ayet |
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ -35 |
(33-37) Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. |
Ve anasından babasından |
Annesinden ve babasından, |
Anasından, babasından, |
(34-36) İnsanın kardeşinden firar edeceği gün. Ve anasından ve babasından. Ve refîkasından ve oğullarından (firar edeceği bir gün). |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
36.Ayet |
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ -36 |
(33-37) Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. |
Ve refîkasından ve oğullarından |
Eşinden ve çocuklarından, |
Eşinden ve oğullarından. |
(34-36) İnsanın kardeşinden firar edeceği gün. Ve anasından ve babasından. Ve refîkasından ve oğullarından (firar edeceği bir gün). |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
37.Ayet |
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ -37 |
(33-37) Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. |
Onlardan her kişinin bir şe´ni vardır o gün başından aşar |
O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır. |
O gün, onlardan her kişinin, kendisine yeter derecede işi vardır. |
Onlardan her kişi için o günde bir iş vardır ki, ona yeter. |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
38.Ayet |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌ -38 |
O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, |
Yüzler vardır o gün ışılar |
O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; |
Yüzler var ki o gün parıl parıl, |
(38-39) O günde birtakım yüzler parıldanır. Gülücüdür, sevinicidir. |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
39.Ayet |
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌ -39 |
Gülerler, sevinirler. |
Güler sevinir |
Güler ve sevinç içindedir. |
Güleç, sevinçli. |
(38-39) O günde birtakım yüzler parıldanır. Gülücüdür, sevinicidir. |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
40.Ayet |
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ -40 |
O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. |
Yüzler de vardır o gün üzerinde tor toz |
Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür. |
Yüzler de var ki o gün tozlanmış. |
Ve o gün birtakım yüzler de vardır ki, onların üzerlerini bir toz toprak sarmıştır. |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
41.Ayet |
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ -41 |
Onları bir siyahlık bürür. |
Sarar onu bir kara |
Bir karartı sarıp-kaplamıştır. |
Onları karanlık bürümüş (öylesine üzgün, öylesine dertli). |
Onları bir karanlık kaplar. |
30
/ 585 |
80-Abese Suresi
42.Ayet |
أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ -42 |
İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır. |
İşte onlar o kefere-i fecere |
İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. |
İşte onlar kâfirler, Hak´tan sapanlardır. |
İşte kâfirler, facirler olan, onlardır. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ -1 |
Güneş, dürüldüğü zaman, |
O Güneş dürüldüğü vakıt |
Güneş, köreltildiği zaman, |
Güneş büzüldüğü zaman, |
Güneş, dürüldüğü zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
2.Ayet |
وَإِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْ -2 |
Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman, |
Ve yıldızlar bulandığı vakıt |
Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü zaman, |
Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman, |
Ve yıldızlar döküldüğü zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
3.Ayet |
وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ -3 |
Dağlar, yürütüldüğü zaman, |
Ve dağlar yürütüldüğü vakıt |
Dağlar, yürütüldüğü zaman, |
Dağlar yürütüldüğü zaman, |
Ve dağlar yürütüldüğü zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
4.Ayet |
وَإِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْ -4 |
Gebe develer salıverildiği zaman. |
Ve kıyılmaz mallar bırakıldığı vakıt |
Gebe develer, kendi başına terk edildiği zaman, |
On aylık gebe develer başı boş bırakıldığı zaman, |
(4-6) Ve yüklü develer salıverildiği zaman. Vahşi hayvanlar toplanıldığı zaman. Ve denizler ateş ile dolduğu zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
5.Ayet |
وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ -5 |
Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman, |
Ve vuhuş toplandığı vakıt |
Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman, |
Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman, |
(4-6) Ve yüklü develer salıverildiği zaman. Vahşi hayvanlar toplanıldığı zaman. Ve denizler ateş ile dolduğu zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
6.Ayet |
وَإِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْ -6 |
Denizler kaynatıldığı zaman, |
Ve denizler ateşlendiği vakıt |
Denizler, tutuşturulduğu zaman, |
Denizler kaynatıldığı zaman, |
(4-6) Ve yüklü develer salıverildiği zaman. Vahşi hayvanlar toplanıldığı zaman. Ve denizler ateş ile dolduğu zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
7.Ayet |
وَإِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْ -7 |
Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman. |
nüfus çiftlendiği vakıt |
Nefisler, birleştiği zaman, |
Nefisler çiftleştirildiği zaman. |
Ve ruhlar çiftleştirildiği zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
8.Ayet |
وَإِذَا الْمَوْءُودَةُ سُئِلَتْ -8 |
(8-9) Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, |
(8-9) Ve o diri gömülen hangi günahla öldürüldü? Sorulduğu vakıt |
Ve ´diri diri toprağa gömülen kızcağıza´ sorulduğu zaman: |
Ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kıza: |
Ve diri olarak gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
9.Ayet |
بِأَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْ -9 |
(8-9) Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, |
(8-9) Ve o diri gömülen hangi günahla öldürüldü? Sorulduğu vakıt |
"Hangi suçtan dolayı öldürüldü?" |
"Hangi günâh(ı) yüzünden öldürüldü?" diye. |
«Hangi günahından dolayı öldürüldü?» diye. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
10.Ayet |
وَإِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ -10 |
Amel defterleri açıldığı zaman, |
Ve defterler açıldığı vakıt |
Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman, |
(Amel) defterler(i) açılıp yayıldığı zaman, |
Ve defterler açıldığı zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
11.Ayet |
وَإِذَا السَّمَاءُ كُشِطَتْ -11 |
Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman, |
Ve sema´ sıyrıldığı vakıt |
Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman |
Gök sıyrılıp açıldığı zaman, |
Ve gök giderildiği zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
12.Ayet |
وَإِذَا الْجَحِيمُ سُعِّرَتْ -12 |
Cehennem alevlendirildiği zaman, |
Ve Cehennem kızıştırıldığı vakıt |
Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman, |
Cehennem alevlendirildiği zaman, |
(12-13) Ve cehennem, şiddetle alevlendirildiği zaman. Ve cennet yaklaştırıldığı zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
13.Ayet |
وَإِذَا الْجَنَّةُ أُزْلِفَتْ -13 |
Cennet yaklaştırıldığı zaman, |
Ve Cennet yaklaştırıldığı vakıt |
Cennet de yakınlaştırıldığı zaman, |
Cennet yaklaştırıldığı zaman, |
(12-13) Ve cehennem, şiddetle alevlendirildiği zaman. Ve cennet yaklaştırıldığı zaman. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
14.Ayet |
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا أَحْضَرَتْ -14 |
Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir. |
Anlar bir nefis ne hazırlamıştır |
(Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. |
Her can, ne yapıp getirdiğini bilir. |
Her şahıs, ne hazırlamış olduğunu bilmiş olur. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
15.Ayet |
فَلَا أُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ -15 |
(15-16) Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara, |
Şimdi kasem ederim o sinenlere |
Artık hayır; yemin ederim (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen)lere, |
Yoo, yemin ederim o geri kalıp gizlenenlere; |
Artık andolsun geri dönen yıldızlara. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
16.Ayet |
الْجَوَارِ الْكُنَّسِ -16 |
(15-16) Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara, |
O akıp akıp yuvasına girenlere |
Bir akış içinde yerini alanlara; |
Akıp gidenlere, dönüp saklananlara, |
Akıp saklanıveren (seyyare)lere. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
17.Ayet |
وَاللَّيْلِ إِذَا عَسْعَسَ -17 |
Andolsun, yöneldiği zaman geceye, |
Ve yöneldiği dem o geceye |
Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun, |
Sırtını dönen geceye, |
Ve yöneldiği zaman geceye. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
18.Ayet |
وَالصُّبْحِ إِذَا تَنَفَّسَ -18 |
Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki, |
Ve nefeslendiği dem o sabaha ki |
Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha; |
Soluk almağa başlayan sabaha, |
Ve açılmaya başladığı zaman gündüze. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
19.Ayet |
إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ -19 |
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür. |
muhakkak o (Kur´an), kerîm bir Resulün getirdiği kelâmdır |
Şüphesiz o (Kur´an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah´tan getirdiği) sözüdür; |
(Andolsun bunlara) Ki o, değerli bir elçinin (Cebrâil´in) sözüdür. |
Şüphe yok ki O, muhakkak bir kerîm elçinin (getirdiği) kelâmdır. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
20.Ayet |
ذِي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَكِينٍ -20 |
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür. |
Bir Resul ki pek kuvvetli, metîn, Zül´arş´ın nezdinde mekîn |
(Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir. |
(O elçi,) Güçlüdür, Arşın sâhibi (Allâh) katında yücedir. |
Büyük bir kuvvet sahibidir, arş´ın sahibi nezdinde âlî bir makama nâildir. |
30
/ 585 |
81-Tekvir Suresi
21.Ayet |
مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ -21 |
(19-21) O (Kur’an), şüphesiz değerli, güçlü ve Arş’ın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail’in) getirdiği sözdür. |
muta´ orada, emîn |
Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. |
Orada (kendisine) itâ´at edilen, güvenilendir. |
(21-22) Orada kendisine itaat olunmuş bir emîndir. Ve sizin sahibiniz bir mecnûn değildir. |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
22.Ayet |
وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍ -22 |
(Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir. |
Yoksa sahibiniz mecnun değil |
Sizin sahibiniz bir deli değildir. |
Arkadaşınız cinli değildir. |
(21-22) Orada kendisine itaat olunmuş bir emîndir. Ve sizin sahibiniz bir mecnûn değildir. |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
23.Ayet |
وَلَقَدْ رَآهُ بِالْأُفُقِ الْمُبِينِ -23 |
Andolsun o, Cebrâil’i apaçık ufukta gördü. |
Vallahi gördü onu açık ufukta |
Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür. |
Andolsun (Muhammed) onu apaçık ufukta görmüştür. |
(23-25) Andolsun ki, onu apaçık ufukta gördü. Ve o, (peygamber) gaybe ait hususta behil değildir. Ve o, tardedilen bir şeytanın sözü değildir. |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
24.Ayet |
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَنِينٍ -24 |
O, gayb hakkında cimri değildir. |
Ve o ğayb üzerine kıskanılır değil |
O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz (ya da cimrilikte bulunup kıskançlık yapmaz.) |
O, gayb hakkında (verdiği haberlerden dolayı) suçlanamaz. |
(23-25) Andolsun ki, onu apaçık ufukta gördü. Ve o, (peygamber) gaybe ait hususta behil değildir. Ve o, tardedilen bir şeytanın sözü değildir. |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
25.Ayet |
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَجِيمٍ -25 |
Kur’an, kovulmuş şeytanın sözü değildir. |
Ve o bir racîm Şeytanın sözü değil |
O (Kur´an) da kovulmuş şeytanın sözü değildir. |
O (Kur´ân) kovulmuş şeytânın sözü değildir. |
(23-25) Andolsun ki, onu apaçık ufukta gördü. Ve o, (peygamber) gaybe ait hususta behil değildir. Ve o, tardedilen bir şeytanın sözü değildir. |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
26.Ayet |
فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ -26 |
(Hâl böyle iken) nereye gidiyorsunuz? |
Siz nereye gidiyorsunuz? |
Şu halde, siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz? |
O halde nereye gidiyorsunuz? |
Artık nereye gidiyorsunuz? |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
27.Ayet |
إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ -27 |
(27-28) O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür. |
O hâlis bir zikirdir âlemin için |
O (Kur´an), alemler için yalnızca bir zikirdir; |
O, âlemlere öğüttür. |
(27-28) O, başka değil âlemler için bir öğüttür. Sizden müstakimâne yaşamak dileyen kimse için (bir mev´izadır). |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
28.Ayet |
لِمَنْ شَاءَ مِنْكُمْ أَنْ يَسْتَقِيمَ -28 |
(27-28) O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür. |
İçinizden müstekîm olmak dileyenler için |
Sizden dosdoğru bir yön (istikamet) tutturmak dileyenler için. |
Aranızdan doğru hareket etmek isteyen için; |
(27-28) O, başka değil âlemler için bir öğüttür. Sizden müstakimâne yaşamak dileyen kimse için (bir mev´izadır). |
30
/ 586 |
81-Tekvir Suresi
29.Ayet |
وَمَا تَشَاءُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ -29 |
Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. |
Fakat o âlemlerin rabbı Allah dilemeyince siz dilemezsiniz |
Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. |
Âlemlerin Rabbi Allâh dilemedikçe siz dileyemezsiniz. |
Ve âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا السَّمَاءُ انْفَطَرَتْ -1 |
Gök yarıldığı zaman, |
Semâ çatladığı vakıt |
Gök, çatlayıp-yarıldığı zaman, |
Gök yarıldığı zaman, |
Göğün yarıldığı vakit. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
2.Ayet |
وَإِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ -2 |
Yıldızlar saçıldığı zaman, |
Ve Yıldızlar döküldüğü vakıt |
Yıldızlar, dağılıp-yayıldığı zaman, |
Yıldızlar saçıldığı zaman, |
Ve yıldızlar dökülüp dağıldığı vakit. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
3.Ayet |
وَإِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ -3 |
Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman, |
Ve denizler akıtıldığı vakıt |
Denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı zaman, |
Denizler fışkırtıldığı zaman, |
(3-5) Ve denizlerin kaynayıp aktığı vakit. Ve mezarların alt üst olduğu vakit. Herkes, neyi ileri sürmüş ve neyi geriye bırakmış olduğunu bilir. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
4.Ayet |
وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ -4 |
Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, |
Ve kabirler deşildiği vakıt |
Ve kabirlerin içi ´deşilip dışa atıldığı´ zaman; |
Kabirlerin içi dışına getirildiği zaman, |
(3-5) Ve denizlerin kaynayıp aktığı vakit. Ve mezarların alt üst olduğu vakit. Herkes, neyi ileri sürmüş ve neyi geriye bırakmış olduğunu bilir. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
5.Ayet |
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَأَخَّرَتْ -5 |
Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek. |
Bilir bir nefis: nedir takdîm ettiği ve te´hîr ettiği? |
(Artık her) Nefis önceden takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilip-öğrenmiştir. |
Her can, ne (yapıp) öne sürdüğünü ve ne (yapmayıp) geride bıraktığını bilir. |
(3-5) Ve denizlerin kaynayıp aktığı vakit. Ve mezarların alt üst olduğu vakit. Herkes, neyi ileri sürmüş ve neyi geriye bırakmış olduğunu bilir. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
6.Ayet |
يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ -6 |
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı? |
Ey insan! Ne mağrur etti seni o kerîm Rabbına? |
Ey insan, ´üstün kerem sahibi´ olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? |
Ey insan, seni engin kerem sâhibi Rabbine karşı ne aldatıp isyâna sürükledi? |
Ey insan! Seni o kerîm Rabbine karşı ne şey aldattı? |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
7.Ayet |
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ -7 |
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı? |
Ki seni yarattı, düzenine koydu, tenasüb ve ı´tidal verdi |
Ki O, seni yarattı, ´sana bir düzen içinde biçim verdi´ ve seni bir itidal üzere kıldı. |
O (Rab) ki seni yarattı, seni düzenledi, sana ölçülü bir biçim verdi. |
(7-8) O Rabbin ki, seni yarattı, sonra seni düzeltti de mutedil bir halde kıldı. Dilediği bir surette seni terkip etti. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
8.Ayet |
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَا شَاءَ رَكَّبَكَ -8 |
(6-8) Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı? |
Dilediği her hangi bir surette terkîb etti |
Dilediği bir surette seni tertib etti. |
Seni(n organlarını) dilediği şekilde birbirine ekledi. |
(7-8) O Rabbin ki, seni yarattı, sonra seni düzeltti de mutedil bir halde kıldı. Dilediği bir surette seni terkip etti. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
9.Ayet |
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ -9 |
Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz. |
Hayır hayır, doğrusu siz dîni tekzîb ediyor, cezaya inanmıyorsunuz |
Asla, hayır; siz dini yalanlıyorsunuz; |
Hayır, (bu gururunuzun sebebi şudur) siz cezâ (görme)yi yalanlıyorsunuz. |
Hayır hayır..Siz belki dini yalanlıyorsunuz. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
10.Ayet |
وَإِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظِينَ -10 |
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır. |
Halbuki üzerinizde hâfızlar var |
Oysa gerçekten sizin üzerinizde koruyucular var, |
Oysa üzerinizde koruyucu (yaptıklarınızı zabtedici melek)ler vardır; |
(10-12) Ve şüphe yok ki, sizin üzerinizde bekçiler vardır. Çok mükerrem yazıcılar vardır. Ne yapar olduklarınızı bilirler. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
11.Ayet |
كِرَامًا كَاتِبِينَ -11 |
(10-11) Hâlbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır. |
Kiram kâtibler var |
´Şerefli-üstün´ yazıcılar. |
Değerli yazıcılar, |
(10-12) Ve şüphe yok ki, sizin üzerinizde bekçiler vardır. Çok mükerrem yazıcılar vardır. Ne yapar olduklarınızı bilirler. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
12.Ayet |
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ -12 |
Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler. |
Her ne yaparsanız biliyorlar |
Her yapmakta olduğunuzu bilirler. |
Yaptığınız herşeyi bilirler. |
(10-12) Ve şüphe yok ki, sizin üzerinizde bekçiler vardır. Çok mükerrem yazıcılar vardır. Ne yapar olduklarınızı bilirler. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
13.Ayet |
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ -13 |
Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler. |
Şüphesiz ki iyiler naîm içindedir |
Şüphesiz ebrar olanlar, elbette nimetler(le donatılmış cennetler) içindedirler. |
İyiler ni´met içindedirler. |
Şüphe yok ki, muttakî zâtlar, hoş nîmetler içindedirler. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
14.Ayet |
وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ -14 |
Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler. |
Ve şübhesiz ki fâcirler Cahîm içindedirler |
Ve şüphesiz facir (kötü) olanlar da, elbette çılgınca yanan ateşin içindedirler. |
Kötüler de yakıcı ateş içindedirler. |
(14-16) Ve muhakkak ki, facirler de yakıcı ateş içindedirler. Ceza günü oraya yaslanacaklardır. Ve onlar, ondan gaip olanlar değildirler. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
15.Ayet |
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدِّينِ -15 |
Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir. |
Din günü ona yaslanacaklardır |
Onlar, din günü oraya yollanırlar. |
Cezâ günü oraya girerler. |
(14-16) Ve muhakkak ki, facirler de yakıcı ateş içindedirler. Ceza günü oraya yaslanacaklardır. Ve onlar, ondan gaip olanlar değildirler. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
16.Ayet |
وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَائِبِينَ -16 |
Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir. |
Ve ondan gâib olmıyacaklardır |
Ve ondan ayrılıp-kaybolacak değildirler. |
Onlar ondan (hiçbir yere kaçıp) kaybolacak değillerdir. |
(14-16) Ve muhakkak ki, facirler de yakıcı ateş içindedirler. Ceza günü oraya yaslanacaklardır. Ve onlar, ondan gaip olanlar değildirler. |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
17.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ -17 |
Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Ve bildin mi nedir din günü? |
Din gününü sana bildiren şey nedir? |
Cezâ gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
Ceza gününün ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
18.Ayet |
ثُمَّ مَا أَدْرَاكَ مَا يَوْمُ الدِّينِ -18 |
Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Evet bildin mi nedir din günü? |
Ve yine din gününü sana bildiren şey nedir? |
Ve yine cezâ gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
Sonra ceza gününün ne olduğunu sana ne şey öğretmiş oldu? |
30
/ 586 |
82-İnfitar Suresi
19.Ayet |
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْئًا ۖ وَالْأَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلَّهِ -19 |
O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır. |
O gün ki kimse kimse için bir şey´e mâlik olmaz, emir o gün yalnız Allahındır |
Hiçbir nefsin bir başka nefse herhangi bir şeye güç yetiremeyeceği gündür; o gün emir yalnızca Allah´ındır. |
O, kimsenin kimseye yardım edemeyeceği bir gündür! O gün buyruk, yalnız Allah´ındır. |
O günde hiçbir şahıs, bir şahıs için bir şeye malik olamaz. O günde emir, ancak Allah´a mahsustur. |
30
/ 586 |
83-Mut'affifin Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفِينَ -1 |
Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! |
Veyl o mutaffifîne |
Eksik ölçüp tartanların vay haline, |
Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! |
Alışverişlerinde hile yapanların vay hallerine. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
2.Ayet |
الَّذِينَ إِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَ -2 |
Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. |
Ki nâs üzerinden kendilerine ölçtükleri zaman tam basarlar |
Ki onlar, insanlardan ölçerek aldıklarında noksansız alırlar. |
Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar. |
O kimseler ki, nâs aleyhine ölçtükleri zaman tam ölçer alırlar. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
3.Ayet |
وَإِذَا كَالُوهُمْ أَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَ -3 |
Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. |
Onlara ölçtükleri veya tarttıkları vakıt ise eksiltirler |
Kendileri onlara ölçtüklerinde veya tarttıklarında eksiltirler. |
Kendileri onlara bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman (ölçü ve tartıyı) eksik yaparlar. |
Ve nâs için ölçtükleri veya tarttıkları zaman ise eksiltirler. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
4.Ayet |
أَلَا يَظُنُّ أُولَٰئِكَ أَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَ -4 |
(4-6) Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? |
(4-5) Zannetmez mi bunlar ki büyük bir gün için ba´s olunacaklar? |
Yoksa onlar, diriltileceklerini sanmıyor mu? |
Onlar, tekrar diriltileceklerini sanmıyorlar mı? |
Onlar sanmıyorlar mı ki şüphe yok onlar diriltileceklerdir. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
5.Ayet |
لِيَوْمٍ عَظِيمٍ -5 |
(4-6) Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? |
(4-5) Zannetmez mi bunlar ki büyük bir gün için ba´s olunacaklar? |
Büyük bir günde. |
Büyük bir gün için, |
Bir büyük gün için. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
6.Ayet |
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ -6 |
(4-6) Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? |
O gün ki nâs rabbül´âlemîn için kıyam edecekler |
İnsanların, alemlerin Rabbi için kalkacağı günde. |
Ki o gün insanlar, âlemlerin Rabbinin divânında dururlar. |
Âlemlerin Rabbi için nâsın kıyam edeceği günde. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
7.Ayet |
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَفِي سِجِّينٍ -7 |
Hayır, günahkârların yazısı, muhakkak “Siccîn”dedir. |
Hayır hayır. Çünkü fâcirlerin yazısı siccîndedir |
Hayır; facir olanların kitabı şüphesiz "Siccîn" dedir. |
Hayır, (ölçü ve tartıda hile yapılamaz), doğrusu sapanların yazıcısı Siccin (aşağı zindan)dadır. |
(7-8) Hayır hayır. Şüphe yok ki, facirlerin yazısı elbetteki Siccîn´dedir. Siccîn´in ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
8.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا سِجِّينٌ -8 |
“Siccîn”in ne olduğunu sen ne bileceksin. |
Bildin mi siccîn nedir? |
"Siccîn"in ne olduğunu sana öğreten nedir? |
Siccin´in ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
(7-8) Hayır hayır. Şüphe yok ki, facirlerin yazısı elbetteki Siccîn´dedir. Siccîn´in ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
9.Ayet |
كِتَابٌ مَرْقُومٌ -9 |
O, yazılmış bir kitaptır. |
Terkıym olunmuş bir kitab |
Yazılı bir kitaptır. |
Yazılmış bir Kitâptır. |
(O) Bir yazılmış kitaptır. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
10.Ayet |
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ -10 |
(10-11) O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline! |
Veyl o gün o yalan diyenlere |
O gün, yalanlayanların vay haline. |
Yalanlayanların vay haline o gün! |
Yalanlayanların o gün vay hallerine. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
11.Ayet |
الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ -11 |
(10-11) O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline! |
O dîn gününü tekzîb edenlere |
Ki onlar, din gününü yalanlıyorlar. |
Onlar cezâ gününü yalanlamaktadırlar. |
O kimseler ki, ceza gününü tekzîp ediverirler. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
12.Ayet |
وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ -12 |
Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkâr eder. |
Ki onu ancak her bir haddini aşgın, günaha düşgün, tekzîb eder |
Oysa onu, ´sınır tanımaz, saldırgan´, günahkar olandan başkası yalanlamaz. |
Onu, saldırgan, günâhkârdan başkası yalanlamaz. |
Halbuki O´nu, haddi aşan, günahkâr olan her bir kimseden başkası tekzîp etmez. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
13.Ayet |
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ -13 |
Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der. |
Karşısında âyetlerimiz okunurken evvelkilerin esatîri dedi |
Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Geçmişlerin masallarıdır" dedi. |
Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları" der. |
Ona karşı Bizim âyetlerimiz tilâvet olunduğu vakit, «Evvelkilerin efsaneleridir» demiştir. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
14.Ayet |
كَلَّا ۖ بَلْ ۜ رَانَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ -14 |
Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır. |
Hayır hayır! Fakat onların kazancları kalblerinin üzerine pas bağlamıştır |
Asla, hayır; onların kazandıkları, kalpleri üzerinde pas tutmuştur. |
Hayır, doğrusu, onların işleyip kazandıkları şeyler, kalblerinin üzerine pas olmuştur. |
Asla öyle değil. Fakat onların kazanmış oldukları şey, kalpleri üzerini kaplamıştır. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
15.Ayet |
كَلَّا إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ -15 |
Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır. |
Hayır hayır! Muhakkakki onlar o gün rablarından hicabda kalacaklar |
Hayır; gerçekten onlar, Rablerinden perdelenerek-yoksun tutulmuşlardır. |
Hayır, doğrusu onlar, o gün Rablerinden perdelenmişlerdir. |
Hayır. Şüphe yok ki, onlar, o gün Rabblerinden elbette hicapta kalmış kimselerdir. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
16.Ayet |
ثُمَّ إِنَّهُمْ لَصَالُو الْجَحِيمِ -16 |
Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir. |
Sonra onlar muhakkak Cahîme yaslanacaklar |
Sonra onlar, kuşkusuz cehenneme yollanacaklardır. |
Sonra onlar, elbette cehenneme gireceklerdir. |
Sonra muhakkak ki, onlar, o alevli cehenneme gireceklerdir. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
17.Ayet |
ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ -17 |
Sonra da onlara, “Yalanlamakta olduğunuz işte budur” denecektir. |
Sonra da denecek: işte bu, sizin o tekzîb edip durduğunuz |
Sonra onlara: "İşte sizin yalanladığınız (şey) budur" denir. |
Sonra da: "İşte yalanlamakta olduğunuz şey budur!" denilecektir. |
Sonra denilir ki: «İşte bu, sizin kendisini yalanladığınız şeydir.» |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
18.Ayet |
كَلَّا إِنَّ كِتَابَ الْأَبْرَارِ لَفِي عِلِّيِّينَ -18 |
Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı “İlliyyûn”dadır. |
Hayır hayır! Çünkü ebrarın yazısı ılliyyîndedir |
Hayır; ebrar olanların kitabı, "İlliyîn"dedir. |
Hayır, iyilerin yazısı İlliyyin (yüceler)dedir. |
Hakkâ ki sâlih kulların kitabı elbette ki İlliyîn´dedir. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
19.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا عِلِّيُّونَ -19 |
“İlliyyûn”un ne olduğunu sen ne bileceksin. |
Bildin mi ılliyyîn nedir? |
"İlliyîn"in ne olduğunu sana öğreten nedir? |
İlliyyin (yüceler)in ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
(19-20) İlliyîn´in ne olduğunu sana ne şey bildirdi? O, yazılmış bir kitaptır. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
20.Ayet |
كِتَابٌ مَرْقُومٌ -20 |
O, yazılmış bir kitaptır. |
Terkıym olunmuş bir kitab |
Yazılı bir kitaptır. |
Yazılmış bir Kitâptır. |
(19-20) İlliyîn´in ne olduğunu sana ne şey bildirdi? O, yazılmış bir kitaptır. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
21.Ayet |
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَ -21 |
Ona, Allah’a yakın olanlar şâhit olur. |
Ki ona mukarrebîn şâhid olurlar |
Ona yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar şahid olurlar. |
(Allah´a) Yaklaştırılmış olanlar, ona tanık olurlar. |
Onu mukarrep olanlar, müşahede eder görür. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
22.Ayet |
إِنَّ الْأَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ -22 |
Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler. |
Haberiniz olsun ki ebrar muhakkak bir naîm içindedir |
Gerçek şu ki, ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler. |
İyiler elbette ni´met içindedirler. |
(22-23) Şüphe yok ki sâlih zâtlar, nîmet içindedirler. Tâhtlar üzerine nazar ederler. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
23.Ayet |
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ -23 |
Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler. |
Erîkeler üzerinde nezaret ederler |
Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler. |
Divânlar üzerinde oturup bakarlar. |
(22-23) Şüphe yok ki sâlih zâtlar, nîmet içindedirler. Tâhtlar üzerine nazar ederler. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
24.Ayet |
تَعْرِفُ فِي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعِيمِ -24 |
Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. |
Yüzlerinde naîmîn revnakını tanırsın |
Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde tanırsın. |
Yüzlerinde ni´metin sevinç ve parıltısını sezersin. |
Onların yüzlerinde o nîmetin güzelliğini görüp anlarsın. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
25.Ayet |
يُسْقَوْنَ مِنْ رَحِيقٍ مَخْتُومٍ -25 |
Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir. |
Onlara öyle bir rahîktan sunulur ki mahtum |
Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. |
Onlara, mühürlü, hâlis bir şaraptan içirilir, |
(25-26) Onlar, mühürlü, halis bir şerbetten içirileceklerdir. Onun nihâyeti misktir, artık ziyâde rağbet gösterenler, bunun hakkında rağbet göstersinler. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
26.Ayet |
خِتَامُهُ مِسْكٌ ۚ وَفِي ذَٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ -26 |
Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. |
Hıtamı misk, işte ona imrensin artık imrenenler |
Ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar. |
Ki sonu misktir (içildikten sonra misk gibi kokar). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. |
(25-26) Onlar, mühürlü, halis bir şerbetten içirileceklerdir. Onun nihâyeti misktir, artık ziyâde rağbet gösterenler, bunun hakkında rağbet göstersinler. |
30
/ 587 |
83-Mut'affifin Suresi
27.Ayet |
وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْنِيمٍ -27 |
O içeceğin katkısı tesnimdir. |
Hem mizacı Tesnîmden |
Onun karışımı "tesnim"dendir. |
Karışımı tesnimdendir. |
(27-28) Ve onun mizacı tesnîmdendir. (O) Bir kaynaktır ki ondan ancak mukarrep olanlar içerler. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
28.Ayet |
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَ -28 |
Bir pınar ki, Allah’a yakın olanlar ondan içerler. |
Bir çeşme ki mukarrebîn onunla içerler |
Bir kaynak ki, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar ondan içer. |
Bir çeşme ki (Allah´a) yaklaştırılanlar ondan içerler. |
(27-28) Ve onun mizacı tesnîmdendir. (O) Bir kaynaktır ki ondan ancak mukarrep olanlar içerler. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
29.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ -29 |
Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı. |
Evet, o cürm işleyenler iyman edenlere gülüyorlardı |
Doğrusu, ´suç ve günah işleyenler,´ kimi iman edenlere gülüp-geçerlerdi. |
Suç işleyenler, inananların üstüne gülerlerdi. |
Muhakkak o kimseler ki günah işlemişlerdi, imân etmiş olanlara gülerlerdi. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
30.Ayet |
وَإِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ -30 |
Mü’minler yanlarından geçtiğinde, birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı. |
Ve onlara uğradıkları zaman birbirlerine göz kırpıyorlardı |
Yanlarına vardıkları zaman, birbirlerine kaş-göz ederlerdi. |
Onların yanından geçtikleri zaman birbirlerine kaş göz eder(ek onları küçümser)lerdi. |
Ve onların yanlarından geçer oldukları zaman, birbirlerine karşı göz işareti yaparlardı. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
31.Ayet |
وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَىٰ أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِهِينَ -31 |
Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı. |
Ve evlerine döndükleri zaman zevklanarak dönüyorlardı |
Kendi yakınlarına döndükleri zaman neşeyle dönerlerdi. |
Âilelerine döndükleri zaman da (yaptıklarıyle övünüp) eğlenmeye başlarlardı. |
Ve kendi tâifeleri yanlarına döndükleri zaman pürzevk bir halde dönerlerdi. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
32.Ayet |
وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَٰؤُلَاءِ لَضَالُّونَ -32 |
Mü’minleri gördükleri vakit, “Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir” diyorlardı. |
Ve onları gördükleri vakıt ha, işte bunlar sapıklar diyorlardı |
Onları gördükleri zaman ise: "Bunlar elbette şaşkın-sapıklardır" derlerdi. |
İnananları gördüklerinde: "Şunlar sapık insanlar" derlerdi. |
Ve onları gördükleri vakit derlerdi ki: «İşte bunlar sapıklardır.» |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
33.Ayet |
وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ -33 |
Hâlbuki onlar, mü’minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi. |
Halbuki üzerlerine gözcü gönderilmemişlerdi |
Oysa kendileri onların üzerine gözcü olarak gönderilmemişlerdi. |
Oysa kendileri, onların üzerine bekçi gönderilmemişlerdi. |
Halbuki bunlar, onların üzerlerine gözeticiler olarak gönderilmemişlerdi. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
34.Ayet |
فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ -34 |
İşte bugün de mü’minler kâfirlere gülerler. |
İşte bugün de iyman edenler kâfirlere gülecekler |
Artık bugün, iman edenler, kafir olanlara gülmektedirler. |
İşte bugün de inananlar kâfirlerin üstüne gülerler. |
Artık o günde de o imân etmiş olanlar, o kâfirlere güleceklerdir. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
35.Ayet |
عَلَى الْأَرَائِكِ يَنْظُرُونَ -35 |
Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler. |
Erîkeler üzerinde nazar edecekler |
Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmek suretiyle. |
Divânlar üzerinde (oturup) bakarlar: |
Tâhtlar üzerinde seyredeceklerdir. |
30
/ 588 |
83-Mut'affifin Suresi
36.Ayet |
هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ -36 |
Nasıl, kâfirler yapmakta olduklarının karşılığını buldular mı? |
Nasıl kâfirler ettiklerinin cezasını buldular mı? |
Nasıl, kafir olanlar, işlediklerinin ´feci karşılığını gördüler mi?´ |
"Kâfirler, yaptıklarıyle cezâlandılar mı?" diye. |
Nasıl o kâfirler, işler oldukları şey ile cezalanmış oldular mı? |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا السَّمَاءُ انْشَقَّتْ -1 |
(1-2) Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman -ki ona yaraşan budur-, |
Semâ inşikak ettiği |
Gök, yarılıp-parçalandığı, |
Gök yarıldığı, |
Gök yarıldığı zaman. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
2.Ayet |
وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ -2 |
(1-2) Gök yarıldığı ve Rabbine boyun eğdiği zaman -ki ona yaraşan budur-, |
Ve rabbını dinleyip haklandığı vakıt |
Ve ´kendi yaratılışına uygun´ Rabbine boyun eğdiği zaman; |
Kendisine yaraştığı üzere Rabbini(n buyruğunu) dinlediği zaman! |
(2-3) Ve Rabbini dinlediği ve layık kılındığı zaman. Ve yer uzatılıp dümdüz olduğu zaman. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
3.Ayet |
وَإِذَا الْأَرْضُ مُدَّتْ -3 |
(3-4) Yer uzatılıp dümdüz edildiği ve içindekileri atıp boşaldığı zaman, |
Ve Arz meddedildiği |
Yer, düzlendiği, |
Yer uzatıl(ıp dümdüz yapıl)dığı, |
(2-3) Ve Rabbini dinlediği ve layık kılındığı zaman. Ve yer uzatılıp dümdüz olduğu zaman. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
4.Ayet |
وَأَلْقَتْ مَا فِيهَا وَتَخَلَّتْ -4 |
(3-4) Yer uzatılıp dümdüz edildiği ve içindekileri atıp boşaldığı zaman, |
ve içindekini atıp boşaldığı |
İçinde olanları dışa atıp boşaldığı, |
İçindekileri dışarı atıp boşaldığı, |
Ve içinde ne var ise atıp boşaldığı zaman. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
5.Ayet |
وَأَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ -5 |
Rabbini dinlediği zaman -ki ona yaraşan da budur- (insan yaptıklarını karşısında bulur!) |
Ve rabbını dinleyip haklandığı vakıt |
Ve ´kendi yaratılışına uygun Rabbine boyun eğdiği zaman. |
Ve kendisine yaraştığı üzere Rabbini(n buyruğunu) dinlediği zaman! |
Ve Rabbini dinlediği ve layık kılındığı zaman. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
6.Ayet |
يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ إِنَّكَ كَادِحٌ إِلَىٰ رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاقِيهِ -6 |
Ey insan! Şüphesiz, sen Rabbine (kavuşuncaya kadar) didinip duracak ve sonunda didinmenin karşılığına kavuşacaksın. |
Ey o insan! Sen cidden rabbına doğru çabalar da çabalar nihâyet ona mülâkî olursun |
Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O´na varacaksın. |
Ey insan, sen, Rabbine varan yolda çabalayıp durmaktasın, nihâyet O´na varacaksın. |
Ey insan muhakkak ki sen Rabbine doğru bir çalışmakla çalışıcısın, artık O´na kavuşacaksındır. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
7.Ayet |
فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ -7 |
Kime kitabı sağından verilirse, |
O vakıt kitabı sağ eline verilen |
Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse, |
(O zaman) Kimin Kitabı sağından verilirse: |
(7-9) İmdi kimin kitabı sağ eline verilmiş olursa. Artık bir kolay hesap ile muhasebe edilmiş olur. Ve ehline sevinçli olarak dönmüş bulunur. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
8.Ayet |
فَسَوْفَ يُحَاسَبُ حِسَابًا يَسِيرًا -8 |
Hesabı çok kolay bir şekilde görülecek, |
Kolay bir hisab ile muhasebe olunur |
O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek, |
O, kolay bir hesaba çekilecek, |
(7-9) İmdi kimin kitabı sağ eline verilmiş olursa. Artık bir kolay hesap ile muhasebe edilmiş olur. Ve ehline sevinçli olarak dönmüş bulunur. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
9.Ayet |
وَيَنْقَلِبُ إِلَىٰ أَهْلِهِ مَسْرُورًا -9 |
Sevinçli olarak ailesine dönecektir. |
Ve mesrur olarak ehline gider |
Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır. |
Ve sevinçli olarak âilesine dönecektir. |
(7-9) İmdi kimin kitabı sağ eline verilmiş olursa. Artık bir kolay hesap ile muhasebe edilmiş olur. Ve ehline sevinçli olarak dönmüş bulunur. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
10.Ayet |
وَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ وَرَاءَ ظَهْرِهِ -10 |
Fakat kime kitabı arkasından verilirse, |
Ve amma kitabı «arkasından» verilen |
Kimin de kitabı ardından verilirse, |
Kimin Kitabı arka tarafından verilirse. |
(10-12) Fakat kime ki, kitabı arkası tarafından verilmiş olur. Derhal bir helâkı çağırır. Ve bir alevli ateşe yaslanacaktır. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
11.Ayet |
فَسَوْفَ يَدْعُو ثُبُورًا -11 |
(11-12) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir. |
helâk! diye çağırır |
O da, helak (yok olmay)ı çağıracak, |
O, ölümü çağıracak, |
(10-12) Fakat kime ki, kitabı arkası tarafından verilmiş olur. Derhal bir helâkı çağırır. Ve bir alevli ateşe yaslanacaktır. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
12.Ayet |
وَيَصْلَىٰ سَعِيرًا -12 |
(11-12) “Helâk!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir. |
Ve Saıyre yaslanır |
Çılgın alevli ateşe girecek. |
Ve alevli ateşe girecektir. |
(10-12) Fakat kime ki, kitabı arkası tarafından verilmiş olur. Derhal bir helâkı çağırır. Ve bir alevli ateşe yaslanacaktır. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
13.Ayet |
إِنَّهُ كَانَ فِي أَهْلِهِ مَسْرُورًا -13 |
Çünkü o, (dünyada iken) ailesi içinde sevinçli idi. |
Çünkü o ehlinde mesrur idi |
Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi. |
Çünkü o, (dünyâda) âilesi arasında (şımarık ve) sevinçli idi. |
Şüphe yok ki o, ehli arasında sevinçli bir halde idi. |
30
/ 588 |
84-İnşikak Suresi
14.Ayet |
إِنَّهُ ظَنَّ أَنْ لَنْ يَحُورَ -14 |
Çünkü o hiçbir zaman Rabbine dönmeyeceğini sanırdı. |
Çünkü hiç inkılâb görmiyecek sanmıştı |
Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı. |
O, hiç (Rabbine) dönmeyeceğini sanmıştı. |
Muhakkak, o sanmıştı ki elbette dönmeyecektir. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
15.Ayet |
بَلَىٰ إِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِهِ بَصِيرًا -15 |
Hayır! Sandığı gibi değil! Şüphesiz Rabbi onu görüyordu. |
Hayır, çünkü rabbı onu gözetiyordu |
Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. |
Hayır, Rabbi O´nu görmekte idi. |
Hayır. Şüphe yok ki, Rabbi onu görür olmuştur. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
16.Ayet |
فَلَا أُقْسِمُ بِالشَّفَقِ -16 |
Yemin ederim şafağa, |
İmdi kasem ederim o şefaka |
Yoo, şafak-vaktine yemin ederim, |
Yoo, and içerim; akşamın alaca karanlığına, |
Artık kasem ederim şafaka. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
17.Ayet |
وَاللَّيْلِ وَمَا وَسَقَ -17 |
Geceye ve içinde topladıklarına, |
Ve geceye ve derlediğine |
Geceye ve toplayıp-taşıdığı şeylere, |
Geceye ve (gecenin bağrında) topladığı şeylere, |
Ve geceye ve topladığı şeye, |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
18.Ayet |
وَالْقَمَرِ إِذَا اتَّسَقَ -18 |
Dolunay hâlindeki aya ki, |
Ve derlendiği zaman o Aya |
Ondördüne girdiği zaman aya; |
Değirmileşen aya, |
Ve toplandığı vakit kamere, |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
19.Ayet |
لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَنْ طَبَقٍ -19 |
Şüphesiz siz hâlden hâle geçeceksiniz. |
Ki sizler binip binip gececeksiniz elbette tabakadan tabakaya |
Siz, gerçekten tabakadan tabakaya bineceksiniz. |
Ki, siz, mutlaka tabakadan tabakaya bineceksiniz! |
Elbette ki halden hale mülâki olacaksınız. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
20.Ayet |
فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ -20 |
Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar? |
O halde onlara ne var ki iyman eylemezler? |
Şu halde onlara ne oluyor ki iman etmiyorlar? |
Onların nesi var ki inanmıyorlar? |
(20-21) Artık onlar için ne var ki, imân etmiyorlar? Ve onlara karşı Kur´an okunduğu vakit secde etmezler. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
21.Ayet |
وَإِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْآنُ لَا يَسْجُدُونَ ۩ ۩ -21 |
Onlara Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar. |
Ve karşılarında Kur´an okunduğu vakıt secde etmezler? |
Kendilerine Kur´an okunduğunda secde etmiyorlar. |
Kendilerine Kur´ân okunduğu zaman secde etmiyorlar? |
(20-21) Artık onlar için ne var ki, imân etmiyorlar? Ve onlara karşı Kur´an okunduğu vakit secde etmezler. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
22.Ayet |
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَ -22 |
Daha doğrusu, inkâr edenler (Kur’an’ı) yalanlıyorlar. |
Hattâ o küfr edenler tekzîb ederler |
Tersine, o nankörler, yalanlıyorlar. |
Tersine o nânkörler yalanlıyorlar. |
Hatta kâfir olanlar, tekzîp ederler. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
23.Ayet |
وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَ -23 |
Hâlbuki Allah, içlerinde ne sakladıklarını çok iyi bilir. |
Halbuki Allah içlerindekini biliyor |
Oysa Allah, onların içlerinde sakladıklarını daha iyi bilendir. |
Allâh onların, içlerinde gizledikleri (düşünceleri) biliyor. |
Halbuki Allah onların kalblerinde neler topladıklarını pek iyi bilendir. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
24.Ayet |
فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ -24 |
Öyle ise sen onlara elem dolu bir azabı müjdele! |
Onun için onlara elîm bir azâb müjdele |
Bu durumda sen, onlara acı bir azap ile müjde ver. |
Onlara acı bir azâbı müjdele. |
Artık onları pek acıklı bir azap ile müjdele. |
30
/ 589 |
84-İnşikak Suresi
25.Ayet |
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ -25 |
Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler başka. Onlar için, bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. |
Ancak iyman edip Salih ameller yapanlar başka onlara tükenmez bir ecir var |
Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olmayan bir ecir (mükafaat) vardır. |
Ancak inanıp yararlı işler yapan kimseler için kesintisiz bir mükâfât vardır. |
Fakat o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, onlar için de tükenmeyen bir mükâfaat vardır. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ -1 |
Burçlarla dolu göğe andolsun, |
O Semai zatilbüruca |
Burçları olan göğe andolsun, |
Burçlar sâhibi göğe andolsun, |
(1-2) Andolsun burçlar sahibi olan göğe. Ve mev´ud olan güne. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
2.Ayet |
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِ -2 |
Va’dedilmiş güne (kıyamete) andolsun, |
Ve o yevmi mev´uda |
O vadedilen güne, |
Va´dedilen güne andolsun, |
(1-2) Andolsun burçlar sahibi olan göğe. Ve mev´ud olan güne. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
3.Ayet |
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍ -3 |
(3-5) Şâhitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (mü’minleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lânetlenmiştir. |
Ve şâhide ve meşhûda kasem olsun |
Şahid olana (görene) ve şahit olunana (görülene). |
(O gün) Şâhide ve şâhidlik edilene andolsun, |
(3-4) Ve şehâdet eden ve şehâdet olunana. Hendeklerin sahipleri mel´un bulunmuştur. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
4.Ayet |
قُتِلَ أَصْحَابُ الْأُخْدُودِ -4 |
(3-5) Şâhitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (mü’minleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lânetlenmiştir. |
Tel´ıyn edildi sahibleri o uhdudun |
Kahrolsun Ashab-ı Uhdud |
Ki kahroldu o hendeğin adamları |
(3-4) Ve şehâdet eden ve şehâdet olunana. Hendeklerin sahipleri mel´un bulunmuştur. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
5.Ayet |
النَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِ -5 |
(3-5) Şâhitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (mü’minleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lânetlenmiştir. |
O çıralı ateşin |
´Tutuşturucu-yakıt dolu o ateş,´ |
O yakıt doldurulup tutuşturulmuş ateş (hendeğinin adamları)! |
(5-6) Şiddetli tutuşturulmuş ateş (sahipleri). O vakit ki, onlar onun üzerine oturucu idiler. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
6.Ayet |
إِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌ -6 |
(6-7) O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. |
O vakıt ki üzerine oturmuştular |
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. |
Onlar, o (ateş hendeği)nin başında oturmuşlardı. |
(5-6) Şiddetli tutuşturulmuş ateş (sahipleri). O vakit ki, onlar onun üzerine oturucu idiler. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
7.Ayet |
وَهُمْ عَلَىٰ مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِنِينَ شُهُودٌ -7 |
(6-7) O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. |
Mü´minlere yaptıklarına karşı şâhid de oluyorlardı |
Ve mü´minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. |
Ve onlar, mü´minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. |
(7-8) Ve onlar, mü´minlere yapar olduklarını seyrediciler idi. Ve bunlardan intikam almaları da, bunların azîz, hamîd olan Allah´a imân etmiş olmalarından başka bir şey için değildi. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
8.Ayet |
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَنْ يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ -8 |
(8-9) Onlar mü’minlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah’a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah, her şeye şahittir. |
Onlardan kızdıkları da yalnız azîz, hamîd olan Allaha iyman etmeleri idi |
Onlardan, yalnızca ´üstün ve güçlü olan,´ öğülen Allah´a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı. |
Mü´minler sırf aziz, övgüye lâyık Allah´a inandıkları için o (zâlim)ler onlardan öç aldılar. |
(7-8) Ve onlar, mü´minlere yapar olduklarını seyrediciler idi. Ve bunlardan intikam almaları da, bunların azîz, hamîd olan Allah´a imân etmiş olmalarından başka bir şey için değildi. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
9.Ayet |
الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ -9 |
(8-9) Onlar mü’minlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah’a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah, her şeye şahittir. |
Ki bütün Semavât ve Arz mülkü onundur ve Allah, her şey´e şâhiddir |
Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O´nundur. Allah, herşeyin üzerinde şahid olandır. |
O (Allah) ki göklerin ve yerin hükümranlığı O´nundur. Allâh, her şeye tanıktır. |
O (Allah´a) ki, göklerin ve yerin mülkü O´na aittir ve Allah her şey üzerine şahittir. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
10.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ -10 |
Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır. |
O kimseler ki mü´minîn ve mü´minâta fitne yapmışlar, sonra da tevbe etmemişlerdir muhakkak artık onlara Cehennem azâbı var ve onlara yangın azâbı vardır |
Gerçek şu ki, mü´min erkeklerle mü´min kadınlara işkence (fitne) uygulayanlar, sonra tevbe etmeyenler; işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır. |
İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip sonra (yaptıklarına) tevbe etmeyenler (yok mu), onlar için cehennem azâbı vardır ve onlar için yangın azâbı vardır. |
Muhakkak o kimseler ki, mü´minleri ve mü´mineleri belaya düşürmüşlerdir, sonra da tevbe etmemişlerdir. Artık onlar için cehennem azabı ve onlar için yangın azabı vardır. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
11.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۚ ذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَبِيرُ -11 |
İman edip salih ameller işleyenlere gelince; onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu büyük başarıdır. |
O kimseler ki iyman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, muhakkak onlara altından ırmaklar akar Cennetler var, işte o büyük kurtuluşdur |
Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük ´kurtuluş ve mutluluk´ budur. |
İnanan ve iyi işler yapan kimseler için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük başarı budur. |
Şüphe yok ki, imân etmiş ve sâlih sâlih amellerde bulunmuş kimseler için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Bu ise pek büyük bir kurtuluştur. |
30
/ 589 |
85-Büruc Suresi
12.Ayet |
إِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ -12 |
Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir. |
Hakîkat rabbının tutuşu şediddir |
Doğrusu, Rabbinin ´zorlu yakalayışı´ şiddetlidir. |
Şüphesiz Rabbinin tutuşu şiddetlidir. |
Şüphesiz ki Rabbinin kavrayıp tutuşu pek şiddetlidir. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
13.Ayet |
إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ -13 |
Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrarlar. |
Çünkü o hem mübdî hem muîddir |
Çünkü O, ilkin var eden, (sonra dirilterek) döndürecek olandır. |
İlkin var eden, sonra geri çevirip yeniden yaratan O´dur. |
Muhakkak ki O´dur, bidâyeten yaratır ve iade eder olan O´dur. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
14.Ayet |
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُ -14 |
O, çok bağışlayandır, çok sevendir. |
Onunla beraber gafurdur, çok sevgili (vedud)dur |
O, çok bağışlayandır, çok sevendir. |
O bağışlayandır, sevendir. |
Ve çok bağışlayan, çok seven O´dur. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
15.Ayet |
ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ -15 |
Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır. |
Arşın sahibi, şanlı (mecîd)dir |
Arşın sahibidir; Mecid (pek Yüce)dir. |
Arş´ın sâhibidir, yücedir. |
Arş´ın Azîmüşşan sahibidir. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
16.Ayet |
فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ -16 |
Dilediğini mutlaka yapandır. |
Dilediğini yapar (fa´alün limâ yürîd)dir |
Her dilediğini yapıp-gerçekleştirendir. |
İstediğini yapandır. |
Dilediğini hakkıyla yapandır. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
17.Ayet |
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْجُنُودِ -17 |
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi? |
geldi ya, sana kıssası o orduların (o cünudun) |
Orduların haberi sana geldi mi? |
O orduların haberi sana geldi mi? |
(17-18) Sana o orduların haberi geldi mi? Fir´avun ile Semûd´un (haberi)? |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
18.Ayet |
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَ -18 |
(17-18) Orduların, Firavun ve Semûd’un haberi sana geldi mi? |
Fir´avnin ve Semudün |
Firavun ve Semud (ordularının)? |
(Yani) Fir´avn ve Semûd (kavimlerin)in? |
(17-18) Sana o orduların haberi geldi mi? Fir´avun ile Semûd´un (haberi)? |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
19.Ayet |
بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ -19 |
Hayır, inkâr edenler, hâlâ yalanlamaktadırlar. |
Fakat o küfredenler hâlâ bir tekzibde |
Hayır; inkar edenler, (kesintisiz) bir yalanlama içindedirler. |
Doğrusu, nânkörler bir yalanlama içindedirler. |
Fakat kâfir olan kimseler, tekzîp etmektedirler. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
20.Ayet |
وَاللَّهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ -20 |
Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır. |
Halbuki Allah arkalarından kuşatmış |
Allah ise, onları arkalarından sarıp-kuşatmıştır. |
Allâh ise onları arkalarından kuşatmıştır. |
Halbuki Allah, arkalarından kuşatıcıdır. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
21.Ayet |
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَجِيدٌ -21 |
Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur’an’dır. |
Fakat o şanlı bir Kur´andır |
Hayır; o (Kitap), ´şerefli-üstün´ olan bir Kur´an´dır; |
Hayır, (Kur´ân, onların dedikleri gibi bir söz değil), o şerefli bir Kur´ân´dır. |
Hayır o, (tekzîb ettikleri) şeref ve kadri pek büyük olan bir Kur´an´dır. |
30
/ 590 |
85-Büruc Suresi
22.Ayet |
فِي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ -22 |
O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır. |
Bir Levh-ı Mahfuz´da. |
Levh-i Mahfuz´dadır. |
Korunan bir levhada (yazılı)dır. |
Mahfûz olan bir levhadadır. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالسَّمَاءِ وَالطَّارِقِ -1 |
Göğe ve târıka andolsun. |
Kasem olsun o Semâya ve Târıka |
Göğe ve Tarık´a andolsun, |
Göğe ve târık´a andolsun. |
Andolsun göğe ve (Târık´a). |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
2.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الطَّارِقُ -2 |
Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Bildin mi Târık ne? |
Tarık´ın ne olduğunu sana bildiren nedir? |
Târık´ın ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
Târık´ın ne olduğunu bildin mi? |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
3.Ayet |
النَّجْمُ الثَّاقِبُ -3 |
O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır. |
O necm-i sâkıb |
(Karanlığı) Delen yıldızdır. |
Parlayan yıldızdır. |
O (zulmeti) delen yıldızdır. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
4.Ayet |
إِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ -4 |
Hiçbir kimse yoktur ki, üzerinde koruyucu bulunmasın. |
Bir nefis yoktur ki illâ üzerinde bir hâfız olmasın |
Üzerinde gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiçbir nefis (kimse) yoktur. |
Hiçbir can yoktur ki başında bir koruyucu (bekçi) olmasın. |
Hiçbir nefs yoktur ki, illâ onun üzerinde bir gözetici vardır. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
5.Ayet |
فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَ -5 |
Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. |
Onun için insan düşünsün neden yaratıldı? |
İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? |
İnsan neden yaratıldığına bir baksın: |
Artık insan neden yaratılmış bir baksın. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
6.Ayet |
خُلِقَ مِنْ مَاءٍ دَافِقٍ -6 |
Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. |
Bir atılgan sudan yaratıldı |
Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı. |
Atılan bir sudan yaratıldı. |
(6-7) Bir atılan sudan yaratılmıştır ki, arka kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkıverir. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
7.Ayet |
يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَائِبِ -7 |
Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar. |
Ki sulb ile sîneler arasından çıkar |
(Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında(ki organlar)dan çıkar. |
Bel ile kaburga kemikleri arasından çıkan (bir sudan). |
(6-7) Bir atılan sudan yaratılmıştır ki, arka kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkıverir. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
8.Ayet |
إِنَّهُ عَلَىٰ رَجْعِهِ لَقَادِرٌ -8 |
Şüphesiz Allah’ın onu, öldükten sonra tekrar diriltmeye de gücü yeter. |
Elbette o onu döndürmeğe kadirdir |
Şüphesiz (Allah), onu yeniden-döndürmeye güç yetirendir. |
O (Allâh), onu tekrar döndür(üp yarat)mağa kâdirdir. |
Şüphe yok ki o (Hâlık-ı Azîm) bunu döndürmeye de elbette kâdirdir. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
9.Ayet |
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ -9 |
Bütün sırların yoklanacağı günü hatırla! |
Yoklanacağı gün bütün serâir |
Sırların orta yere çıkarılacağı gün; |
Gizlilerin (ortaya dökülüp) yoklanacağı gün, |
Gizli şeylerin açıklanacağı gün. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
10.Ayet |
فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍ -10 |
(O gün) artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı. |
O vakıt ona ne bir kuvvet vardır ne de bir nâsır |
Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı. |
İnsanın ne bir gücü, ne de bir yardımcısı vardır. |
Artık onun için bir kuvvet ve bir yardımcı yoktur. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
11.Ayet |
وَالسَّمَاءِ ذَاتِ الرَّجْعِ -11 |
Yağmurlu göğe andolsun, |
Kasem olsun o Semai zati rec´a |
Dönüşlü olan göğe andolsun. |
Dönüşlü göğe andolsun, |
(11-12) Andolsun o dönüş sahibi olan semaya. Ve çatlayıp yarılan yeryüzüne. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
12.Ayet |
وَالْأَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِ -12 |
Yarık yarık çatlamış yere andolsun. |
Ve o arzı zati sad´a |
Yarılan yere de. |
(Bitkilerin çıkması için) Çatlayan yere andolsun ki, |
(11-12) Andolsun o dönüş sahibi olan semaya. Ve çatlayıp yarılan yeryüzüne. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
13.Ayet |
إِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌ -13 |
Şüphesiz o Kur’an, hak ile batılı ayırd eden bir sözdür. |
Ki o her halde bir keskin hukümdür |
Şüphesiz o (Kur´an), ayırdeden bir sözdür. |
O (Kur´ân), elbette (hak ile bâtılı) ayırdedici bir sözdür. |
Şüphe yok ki, o elbette bir ayırt eden kelâmdır. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
14.Ayet |
وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِ -14 |
O, boş bir söz değildir. |
Şaka değildir |
O, bir şaka değildir. |
O, şaka değildir. |
Ve o, bir şaka değildir. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
15.Ayet |
إِنَّهُمْ يَكِيدُونَ كَيْدًا -15 |
Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar, |
Haberin olsun ki onlar hep hiyle kuruyorlar |
Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; |
Onlar (onu iptal etmek için) bir tuzak kuruyorlar. |
Muhakkak ki, onlar bir hile ile hilede bulunurlar. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
16.Ayet |
وَأَكِيدُ كَيْدًا -16 |
Ben de bir tuzak kurarım. |
Ben de kurarım hiylelerine hiyle |
Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. |
Ben de (onları yakalamak için) bir tuzak kuruyorum. |
Ben de bir hile ile hilede bulunurum. |
30
/ 590 |
86-Tarık Suresi
17.Ayet |
فَمَهِّلِ الْكَافِرِينَ أَمْهِلْهُمْ رُوَيْدًا -17 |
Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı! |
Onun için kâfirleri imhal eyle! Mühlet ver onlara biraz. |
Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. |
Hele sen o kâfirlere mühlet ver, biraz bırak onları (bildiklerine gitsinler). |
Artık kâfirlere mühlet ver, onları biraz bırak. |
30
/ 590 |
87-A'la Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْأَعْلَى -1 |
Yüce Rabbinin adını tespih et. |
Tesbih et rabbının a´lâ ismine |
Rabbinin Yüce ismini tesbih et, |
Rabbinin yüce adını tesbih et (O´nun eksikliklerden uzak olduğunu an). |
Rabbinin pek yüce olan ismini takdis et. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
2.Ayet |
الَّذِي خَلَقَ فَسَوَّىٰ -2 |
O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır. |
O rabbın ki yarattı da düzenine koydu |
Ki O, yarattı, ´bir düzen içinde biçim verdi´, |
O ki (her şeyi) yarattı, düzenledi. |
O (Rab) ki,yarattı da düzeltti. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
3.Ayet |
وَالَّذِي قَدَّرَ فَهَدَىٰ -3 |
O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir. |
O rabbın ki takdir etti de hidayet buyurdu |
Takdir etti, böylece yol gösterdi, |
Ve O ki herşeyin miktarını, biçimini belirleyip hedefini gösterdi. |
Ve o ki takdir etti de doğru yolu gösterdi. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
4.Ayet |
وَالَّذِي أَخْرَجَ الْمَرْعَىٰ -4 |
(4-5) O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çör çöpe çevirendir. |
O rabbın ki o İbni mer´ayı çıkardı |
´Yemyeşil-otlağı´ çıkardı. |
Ve O ki otlağı çıkardı, |
Ve o ki, o yeşillikleri çıkardı. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
5.Ayet |
فَجَعَلَهُ غُثَاءً أَحْوَىٰ -5 |
(4-5) O, yeşil bitki örtüsünü çıkaran, sonra da onları çürüyüp kararmış çör çöpe çevirendir. |
Sonra da onu karamsı bir sel kusuğuna çevirdi |
Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu. |
Sonra da onu kupkuru, siyah bir çöpe çevirdi. |
Sonra onu kapkara, kuruca bir ota çevirdi. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
6.Ayet |
سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسَىٰ -6 |
Sana Kur’an’ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın. |
Bundan böyle sana Kur´an okutacağız da unutmayacaksın |
Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın. |
Sana (Kur´ân´ı), okutacağız, unutmayacaksın. |
Sana okutacağız, artık unutmayacaksın. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
7.Ayet |
إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ ۚ إِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفَىٰ -7 |
Ancak Allah’ın dilediği başka. Şüphesiz O, açık olanı da bilir, gizliyi de. |
Yalnız Allahın dilediği başka çünkü o açığı da bilir gizliyi de |
Ancak Allah´ın dilediği başka. Çünkü O, açıkta olanı da bilir, saklı duranı da. |
Yalnız Allâh´ın dilediğini unutursun. O, açığı da bilir, gizli olanı da. |
(7-8) Allah´ın dilediği müstesna, şüphe yok ki o, âşikâr olanı da bilir, gizliyi de. Ve seni en kolayına muvaffak ederiz. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
8.Ayet |
وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرَىٰ -8 |
Biz seni en kolay olana kolayca ileteceğiz. |
Ve seni en kolay yola muvaffak kılacağız |
Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız. |
Seni en kolay yola muvaffak edeceğiz. |
(7-8) Allah´ın dilediği müstesna, şüphe yok ki o, âşikâr olanı da bilir, gizliyi de. Ve seni en kolayına muvaffak ederiz. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
9.Ayet |
فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَىٰ -9 |
O hâlde, eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver. |
Onun için öğüd ver, öğüd fâide verirse |
Şu halde, eğer ´öğüt ve hatırlatma´ bir yarar sağlayacaksa, ´öğüt verip hatırlat.´ |
O halde eğer hatırlatmak yarar verirse hatırlat, öğüt ver. |
(9-10) Artık öğüt ver, eğer öğüt faide verirse. Korkar kimse, öğütü dinleyecektir. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
10.Ayet |
سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشَىٰ -10 |
Allah’a karşı derin saygı duyarak O’ndan korkan öğüt alacaktır. |
Saygısı olan öğüd alacaktır |
Allah´tan ‘İçi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür. |
(Allah´a) Saygılı olan hatırlar (öğüt alır). |
(9-10) Artık öğüt ver, eğer öğüt faide verirse. Korkar kimse, öğütü dinleyecektir. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
11.Ayet |
وَيَتَجَنَّبُهَا الْأَشْقَى -11 |
(11-12) En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır. |
Pek bedbaht olan da ondan kaçınacaktır |
´Mutsuz-bedbaht´ olan ondan kaçınır. |
Bahtsız olan da ondan kaçınır. |
(11-12) En serkeş olan ise ondan kaçınır. O kimsedir ki, en büyük ateşe yaslanacaktır. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
12.Ayet |
الَّذِي يَصْلَى النَّارَ الْكُبْرَىٰ -12 |
(11-12) En büyük ateşe girecek olan en bedbaht kimse (kâfir) ise, öğüt almaktan kaçınır. |
O ki en büyük ateşe yaslanacaktır |
Ki o, en büyük ateşe yollanacaktır. |
O da en büyük ateşe girer. |
(11-12) En serkeş olan ise ondan kaçınır. O kimsedir ki, en büyük ateşe yaslanacaktır. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
13.Ayet |
ثُمَّ لَا يَمُوتُ فِيهَا وَلَا يَحْيَىٰ -13 |
Sonra orada ne ölür (kurtulur), ne de (rahat bir hayat) yaşar. |
Sonra ne ölecek onda ne hayat bulacaktır |
Sonra onun içinde o, ne ölür, ne yaşar. |
Sonra orada ne ölür, ne de yaşar. |
(13-14) Sonra orada ne ölür ve ne dirilir. Muhakkak o kimse felâha ermiştir ki, temizlenmiştir. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
14.Ayet |
قَدْ أَفْلَحَ مَنْ تَزَكَّىٰ -14 |
(14-15) Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer. |
Doğrusu felâh buldu tezekkî eden |
Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur; |
Doğrusu, mutluluğa ermiştir zekât veren; |
(13-14) Sonra orada ne ölür ve ne dirilir. Muhakkak o kimse felâha ermiştir ki, temizlenmiştir. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
15.Ayet |
وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّىٰ -15 |
(14-15) Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer. |
Ve rabbının ismini anıp da namaz kılan |
Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan. |
Rabbinin adını anıp namaz kılan. |
Ve Rabbinin ismini zikredip de namaz kılmıştır. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
16.Ayet |
بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا -16 |
Fakat sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz. |
Fakat siz Dünya hayatı tercih ediyorsunuz |
Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. |
Ama siz, şu yakın hayâtı yeğliyorsunuz. |
(16-17) Belki siz, dünya hayatını tercih edersiniz. Halbuki, ahiret daha hayırlıdır ve daha bâkîdir. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
17.Ayet |
وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ وَأَبْقَىٰ -17 |
Oysa âhiret, daha hayırlı ve süreklidir. |
Halbuki âhıret daha hayırlı ve daha bakâlıdır |
Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. |
Oysa âhiret daha iyi ve daha kalıcıdır. |
(16-17) Belki siz, dünya hayatını tercih edersiniz. Halbuki, ahiret daha hayırlıdır ve daha bâkîdir. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
18.Ayet |
إِنَّ هَٰذَا لَفِي الصُّحُفِ الْأُولَىٰ -18 |
(18-19) Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır. |
Haberiniz olsun ki vardır bu evvelki suhuflarda |
Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır; |
Bu (hükümler), elbette ilk sahifelerde de vardı: |
Şüphe yok ki bu, elbette evvelki sahifelerde (bildirilmiş)dir. |
30
/ 591 |
87-A'la Suresi
19.Ayet |
صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَىٰ -19 |
(18-19) Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır. |
İbrahim ve Musânın suhuflarında |
İbrahim´in ve Musa´nın sahifelerinde. |
İbrâhim´in ve Mûsâ´nn sayfalarında. |
İbrahim´in ve Mûsa´nın sahifelerinde. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ -1 |
Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi? |
Geldi mi sana o Gaşiye hadîsi? |
(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi? |
(Şiddet ve dehşetiyle her şeyi) Sarıp kaplayacak olan(o felâket)in haberi sana geldi mi? |
(1-2) Sana salgın Kıyametin haberi geldi mi? O gün nice yüzler zillete düşmüştür. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
2.Ayet |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ خَاشِعَةٌ -2 |
O gün birtakım yüzler vardır ki zillete bürünmüşlerdir. |
Bir takım yüzler o gün eğilmiş zillete düşmüştür |
O gün, öyle yüzler vardır ki, ´zillet içinde aşağılanmıştır.´ |
Yüzler var ki o gün öne düşüktür, |
(1-2) Sana salgın Kıyametin haberi geldi mi? O gün nice yüzler zillete düşmüştür. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
3.Ayet |
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ -3 |
Çalışmış, (boşa) yorulmuşlardır. |
Çalışmış fakat boşuna yorulmuştur |
Çalışmış, boşuna yorulmuştur. |
Çalışır, yorulur. |
(3-4) Çalışmış, yorgun kalmıştır. Son derece sıcak bir ateşe girecektir. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
4.Ayet |
تَصْلَىٰ نَارًا حَامِيَةً -4 |
Kızgın ateşe girerler. |
Kızışmış bir ateşe yaslanırlar |
Kızgın bir ateşe yollanırlar. |
Kızgın ateşe girerler. |
(3-4) Çalışmış, yorgun kalmıştır. Son derece sıcak bir ateşe girecektir. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
5.Ayet |
تُسْقَىٰ مِنْ عَيْنٍ آنِيَةٍ -5 |
Son derece kızgın bir kaynaktan içirilirler. |
Kızgın bir menba´dan sulanırlar |
Kaynar bir kaynaktan içirilirler. |
Kendilerine kaynamış bir gözeden (su) içirilir. |
(5-7) Pek hararetli kaynaktan suvarılacaktır. Onlar için dikenli bir ağaçtan başka bir yiyecek yoktur. Ne semîzletir, ne de açlıktan kurtarır. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
6.Ayet |
لَيْسَ لَهُمْ طَعَامٌ إِلَّا مِنْ ضَرِيعٍ -6 |
Onlara, acı ve kötü kokulu bir dikenli bitkiden başka yiyecek yoktur. |
Yiyecekleri yok ancak bir darî´ |
Onlar için (zehirli olan) dari´ dikeninden başka bir yiyecek yoktur. |
Onlar için kuru dikenden başka yiyecek de yoktur. |
(5-7) Pek hararetli kaynaktan suvarılacaktır. Onlar için dikenli bir ağaçtan başka bir yiyecek yoktur. Ne semîzletir, ne de açlıktan kurtarır. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
7.Ayet |
لَا يُسْمِنُ وَلَا يُغْنِي مِنْ جُوعٍ -7 |
O, ne besler ne de açlıktan kurtarır. |
Ne besler ne açlıktan kurtarır |
Ne doyurup-semirtir, ne açlıktan korur. |
O da ne semirtir, ne de açlığı giderir. |
(5-7) Pek hararetli kaynaktan suvarılacaktır. Onlar için dikenli bir ağaçtan başka bir yiyecek yoktur. Ne semîzletir, ne de açlıktan kurtarır. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
8.Ayet |
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاعِمَةٌ -8 |
O gün birtakım yüzler vardır ki, nimet içinde mutludurlar. |
Bir takım yüzler de o gün mes´uddur |
O gün, öyle yüzler de vardır ki, nimette (engin bir mutluluk içinde)dirler. |
Yüzler de var ki o gün ni´met içinde mutlu, |
(8-9) Bir kısım yüzler de o günde güzellik sahibidir. Çalışmış olmasından dolayı hoşnuttur. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
9.Ayet |
لِسَعْيِهَا رَاضِيَةٌ -9 |
Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar. |
Sayinden hoşnuddur |
Harcadığı-çabadan dolayı hoşnuttur. |
İşinden memnun, |
(8-9) Bir kısım yüzler de o günde güzellik sahibidir. Çalışmış olmasından dolayı hoşnuttur. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
10.Ayet |
فِي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ -10 |
Yüksek bir cennettedirler. |
Yüksek bir Cennette |
Yüksek bir cennettedir. |
Yüksek bir bahçededir. |
(10-11) Bir yüksek cennette. Orada boş bir lâkırdı işitmezsin. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
11.Ayet |
لَا تَسْمَعُ فِيهَا لَاغِيَةً -11 |
Orada hiçbir boş söz işitmezler. |
Ki onda lağviyyattan bir kelime işidilmez |
Orda anlamsız bir söz işitmez. |
Orada boş söz işitmezler. |
(10-11) Bir yüksek cennette. Orada boş bir lâkırdı işitmezsin. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
12.Ayet |
فِيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌ -12 |
Orada akan bir kaynak vardır. |
Onda carî bir menba´ |
Orda ´durmaksızın akan´ bir kaynak vardır. |
Orada akan bir kaynak vardır. |
(12-13) Orada akan bir su kaynağı vardır. Orada yüksek tahtlar vardır. |
30
/ 591 |
88-Gasiye Suresi
13.Ayet |
فِيهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌ -13 |
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır. |
Onda yüksek serîrler |
Orda ´yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır; |
Orada yükseltilmiş tahtlar, |
(12-13) Orada akan bir su kaynağı vardır. Orada yüksek tahtlar vardır. |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
14.Ayet |
وَأَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌ -14 |
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır. |
Konulmuş küpler |
Konulmuş (içecek dolu) kaplar, |
Konulmuş kadehler, |
(14-16) Hazırlanmış sürahiler... Dizilmiş yastıklar. Ve döşenmiş nefis sergiler (vardır). |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
15.Ayet |
وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌ -15 |
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır. |
Dizilmiş koltuklar, yastıklar |
Dizi dizi yastıklar, |
Dizilmiş yastıklar, |
(14-16) Hazırlanmış sürahiler... Dizilmiş yastıklar. Ve döşenmiş nefis sergiler (vardır). |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
16.Ayet |
وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌ -16 |
(13-16) Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır. |
serilmiş nefîs döşemeler |
Ve serilmiş yaygılar. |
Serilmiş halılar vardır. |
(14-16) Hazırlanmış sürahiler... Dizilmiş yastıklar. Ve döşenmiş nefis sergiler (vardır). |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
17.Ayet |
أَفَلَا يَنْظُرُونَ إِلَى الْإِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْ -17 |
Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır! |
Ya hâlâ bakmazlar mı o deveye: nasıl yaratılmış? |
Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? |
Bakmıyorlar mı develere, nasıl yaratılmış? |
Artık develere bakmazlar mı ki, nasıl yaratılmış? |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
18.Ayet |
وَإِلَى السَّمَاءِ كَيْفَ رُفِعَتْ -18 |
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiştir! |
Ve o göğe: nasıl kaldırılmış? |
Göğe, nasıl yükseltildi? |
Göğe, nasıl yükseltilmiş? |
(18-19) Ve göğe ki, nâsıl yükseltilmiş? Ve dağlara ki nasıl dikilmiş? |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
19.Ayet |
وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ -19 |
Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmişlerdir! |
Ve o dağlara: nasıl dikilmiş? |
Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? |
Dağlara, nasıl dikilmiş? |
(18-19) Ve göğe ki, nâsıl yükseltilmiş? Ve dağlara ki nasıl dikilmiş? |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
20.Ayet |
وَإِلَى الْأَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْ -20 |
Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır! |
Ve o Arza nasıl satıhlanmış? |
Yere; nasıl yayılıp-döşendi? |
Yere, nasıl yayılıp döşenmiş? |
Ve yere ki, nasıl yayılmış? |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
21.Ayet |
فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ -21 |
Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. |
haydi ıhtar et; sen şimdi sırf bir öğütçüsün |
Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. |
Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin. |
(21-22) Artık sen hatırlat. Şüphe yok ki, sen ancak bir hatırlatıcısın. Onların üzerlerinde bir musallat (cebbâr) değilsin. |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
22.Ayet |
لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍ -22 |
Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin. |
Üzerlerine musallat değilsin |
Onlara ´zor ve baskı´ kullanacak değilsin. |
Onların üzerinde zorlayıcı değilsin. |
(21-22) Artık sen hatırlat. Şüphe yok ki, sen ancak bir hatırlatıcısın. Onların üzerlerinde bir musallat (cebbâr) değilsin. |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
23.Ayet |
إِلَّا مَنْ تَوَلَّىٰ وَكَفَرَ -23 |
(23-24) Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır. |
Ancak tersine giden ve küfr eden başka |
Ancak kim yüz çevirir ve inkar ederse |
Ancak kim yüz çevirir ve inanmazsa, |
Ancak o kimse ki yüz çevirir ve küfre düşmüş olur. |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
24.Ayet |
فَيُعَذِّبُهُ اللَّهُ الْعَذَابَ الْأَكْبَرَ -24 |
(23-24) Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır. |
Ki Allah onları en büyük azâb ile ta´zib edecek |
Allah, onu en büyük azap ile azaplandırır. |
Allâh ona en büyük azâbı eder, |
Artık Allah, onu en büyük azap ile muazzep kılar. |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
25.Ayet |
إِنَّ إِلَيْنَا إِيَابَهُمْ -25 |
Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir. |
Muhakkak onlar döne dolaşa bize gelecekler |
Şüphesiz onların dönüşleri Bizedir. |
Dönüşleri Bizedir. |
Şüphe yok ki, onların dönüşleri Bize´dir. |
30
/ 592 |
88-Gasiye Suresi
26.Ayet |
ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ -26 |
Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir. |
Sonra da muhakkak bize hisab verecekler |
Sonra onları hesaba çekmek de elbette Bize aittir. |
Sonra onların hesabını görmek Bize düşer. |
Sonra da onların hesapları muhakkak ki, Bize aittir. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْفَجْرِ -1 |
Tan yerinin ağarmasına andolsun, |
Kasem olsun ki fecre |
Fecre andolsun, |
Andolsun fecre (tan yeri ağarmasına), |
Andolsun fecr´e. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
2.Ayet |
وَلَيَالٍ عَشْرٍ -2 |
On geceye andolsun, |
Ve leyâli aşre |
On geceye, |
On geceye, |
(2-4) Ve on geceye. Ve çifte ve tek olana. Ve geçip gideceği zaman geceye. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
3.Ayet |
وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ -3 |
Çifte ve teke andolsun, |
Ve şef´ü vetre |
Çifte ve tek´e, |
Çift´e ve tek´e, |
(2-4) Ve on geceye. Ve çifte ve tek olana. Ve geçip gideceği zaman geceye. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
4.Ayet |
وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ -4 |
Geçip giden geceye andolsun (ki, müşrikler azaba uğrayacaklardır). |
Ve geceye, geçeceği sıra |
Akıp-gittiği zaman geceye, |
Gitmekte olan geceye. |
(2-4) Ve on geceye. Ve çifte ve tek olana. Ve geçip gideceği zaman geceye. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
5.Ayet |
هَلْ فِي ذَٰلِكَ قَسَمٌ لِذِي حِجْرٍ -5 |
Şüphesiz bunlarda, akıl sahibi bir kimse için üzerine yemin edilmeye değer bir özellik vardır. |
Nasıl bunlarda bir akıl sahibi için bir kasem var değil mi? |
Bunlarda, akıl sahibi olan için bir yemin var, değil mi? |
Bu (anıla)n (şeyler)de akıl sâhibi için bir yemin var, değil mi? (İşte bunlara andolsun ki kâfirler mutlaka azâba uğrayacaklardır!) |
Bunda akıl sahibi için bir yemîn yok mudur? |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
6.Ayet |
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ -6 |
(6-10) (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavun’a ne yaptığını görmedin mi? |
Görmedin mi rabbın nasıl yaptı Ad´e? |
Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin mi? |
Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd (kavmin)e? |
(6-7) Görmedin mi ki Rabbin Âd´e nasıl yaptı? Direk sahibi olan İrem cemaatine. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
7.Ayet |
إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ -7 |
(6-10) (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavun’a ne yaptığını görmedin mi? |
İreme zâtil´imâd´e |
´Yüksek sütunlar´ sahibi İrem´e? |
Sütunlu İrem´e? |
(6-7) Görmedin mi ki Rabbin Âd´e nasıl yaptı? Direk sahibi olan İrem cemaatine. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
8.Ayet |
الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ -8 |
(6-10) (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavun’a ne yaptığını görmedin mi? |
Ki o beldeler içinde misli yaradılmamıştı |
Ki şehirler içinde onun bir benzeri yaratılmış değildi. |
Ki ülkeler arasında onun eşi yaratılmamıştı. |
Bir belde (ahalisi) ki, o beldenin bir misli beldeler arasında yaratılmamıştı. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
9.Ayet |
وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ -9 |
(6-10) (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavun’a ne yaptığını görmedin mi? |
Ve vâdîlerde kayaları kesen Semûd´e |
Ve vadilerde kayaları oyup biçen Semud´a? |
Vâdi(´l-Kurâ)da kayaları oya(rak evler yapa)n Semûd (kavmin)e? |
(9-10) Vadide kayaları söküp oyan Semûd´e (nasıl yaptı?). Ve pek büyük sabit binalar sahibi olan Fir´avun´a da nasıl yaptı? |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
10.Ayet |
وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ -10 |
(6-10) (Ey Muhammed!) Rabbinin, (Hûd’un kavmi) Âd’e, şehirler içinde benzeri kurulmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e, vadide kayaları oyan (Salih’in kavmi) Semûd’a, kazıklar sahibi Firavun’a ne yaptığını görmedin mi? |
Ve o kazıkların sahibi Fir´avn´e |
Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun´a? |
Ve kazıklar sâhibi Fir´avn´a? |
(9-10) Vadide kayaları söküp oyan Semûd´e (nasıl yaptı?). Ve pek büyük sabit binalar sahibi olan Fir´avun´a da nasıl yaptı? |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
11.Ayet |
الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ -11 |
(11-12) Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi. |
Onlar ki memleketlerde tuğyan etmişlerdi de |
Ki onlar, şehirlerde azgınlaşmışlardı. |
Bunlar ülkelerde azmışlardı. |
(11-12) İşte onlar ki beldelerde azgınlıkta bulunmuşlardı. Oralarda fesadı çoğaltmışlardı. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
12.Ayet |
فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ -12 |
(11-12) Bunlar şehirlerde azgınlık eden ve oralarda pek çok bozgunculuk çıkaran kimselerdi. |
onlarda fesadı çoğaltmışlardı |
Böylece oralarda fesadı yaygınlaştırmış-arttırmışlardı.´ |
Oralarda çok kötülük etmişlerdi. |
(11-12) İşte onlar ki beldelerde azgınlıkta bulunmuşlardı. Oralarda fesadı çoğaltmışlardı. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
13.Ayet |
فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ -13 |
Bu yüzden Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı. |
Onun için rabbın da üzerlerine bir azâb kamçısı yağdırıverdi |
Bundan dolayı, Rabbin, onların üzerine bir azap kamçısı çarpıverdi. |
Bu yüzden Rabbin onların üzerine azâb kırbacını çarptı. |
(13-14) Artık Rabbin de onların üzerlerine bir azap kamçısı saldırdı. Şüphe yok ki, Rabbin görüp gözetmektedir. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
14.Ayet |
إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ -14 |
Şüphesiz Rabbin, gözetlemededir. |
Şübhesiz ki Rabbın öyle mirsad ile gözetmektedir |
Çünkü senin Rabbin, gerçekten gözetleme yerindedir. |
Elbette Rabbin gözetleme yerindedir (her an kullarının fiillerini gözetlemektedir). |
(13-14) Artık Rabbin de onların üzerlerine bir azap kamçısı saldırdı. Şüphe yok ki, Rabbin görüp gözetmektedir. |
30
/ 592 |
89-Fecr Suresi
15.Ayet |
فَأَمَّا الْإِنْسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ -15 |
İnsan ise; Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, “Rabbim bana ikram etti” der. |
Amma insan, her ne zaman rabbı onu imtihan edip de ona ikram eyler, ona ni´metler verirse, o vakıt rabbım bana ikram etti der |
Fakat insan; ne zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirse, ona bir keremde bulunsa, nimetler verse: "Rabbim bana ikram etti" der. |
Fakat insan öyledir; Rabbi ne zaman kendisini sınayıp ona ikrâmda bulunur, ona ni´met verirse: "Rabbim bana ikrâm etti" der. |
Rabbi onu imtihan edip kendisine ikramda bulunsa o vakit der ki: «Rabbim bana ikram etti.» |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
16.Ayet |
وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ -16 |
Ama onu deneyip rızkını daraltınca da, “Rabbim beni aşağıladı” der. |
Amma her ne zaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakıt da rabbım bana ihanet etti der. |
Ama ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: "Rabbim bana ihanet etti" der. |
Ama Rabbi onu sınayıp rızkını daraltırsa: "Rabbim beni alçalttı (perişan etti)" der. |
Amma onu imtihan edip de rızkını darlaştırdığı vakit de der ki: «Rabbim bana ihanet etti.» |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
17.Ayet |
كَلَّا ۖ بَلْ لَا تُكْرِمُونَ الْيَتِيمَ -17 |
Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz. |
Hayır hayır doğrusu siz yetîme ikram etmiyorsunuz |
Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. |
Hayır, doğrusu siz (Allah´tan ikrâm bekliyorsunuz ama kendiniz) yetime ikrâm etmiyorsunuz. |
Yok, yok. Belki siz yetime ikram etmezsiniz. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
18.Ayet |
وَلَا تَحَاضُّونَ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ -18 |
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. |
Ve birbirinizi miskîni ıt´ame teşvık eylemiyorsunuz |
Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. |
Yoksula yedirmeğe teşvik etmiyorsunuz. |
Ve yoksullara yiyecek vermek için birbirinizi teşvikte bulunmazsınız. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
19.Ayet |
وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلًا لَمًّا -19 |
Haram helâl demeden mirası alabildiğine yiyorsunuz. |
Halbuki mîrası öyle bir yiyiş yiyorsunuz ki |
Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. |
Mirâsı hırsla yutuyorsunuz. |
Ve miras bırakılan malı şiddetlicesine yersiniz. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
20.Ayet |
وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا -20 |
Malı da pek çok seviyorsunuz. |
Malı öyle bir seviş seviyorsunuz ki, yığmacasına |
Malı ´bir yığma tutkusu ve hırsıyla´ seviyorsunuz. |
Malı pek çok seviyorsunuz. |
Ve malı pek çokça bir sevgi ile seversiniz. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
21.Ayet |
كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا -21 |
Hayır, yeryüzü (kıyamet sarsıntısıyla) parça parça olup dağıldığı zaman, |
Hayır hayır, Arz «dekken dekkâ» düzlendiği |
Hayır; yer, parça parça yıkılıp darmadağın olduğu, |
Hayır, yer birbiri ardınca sarsılıp dümdüz edildiği zaman, |
Hayır hayır. Yer dağılıp parça parça parçalanınca. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
22.Ayet |
وَجَاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا -22 |
(22-23) Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!? |
Ve rabbının emri gelip Melek «saffen saffâ» dizildiği vakıt |
Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; |
Melekler sıra sıra dizili durumda Rabbin geldiği zaman. |
Ve Rabbin (emri) gelip melekler de saf saf dizilince. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
23.Ayet |
وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ ۚ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ -23 |
(22-23) Rabbinin buyruğu ve saf saf dizilmiş olarak melekler geldiği ve o gün cehennem getirildiği zaman, işte o gün insan (yaptıklarını birer birer) hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ona nasıl faydası olacak!? |
Ki Cehennem de o gün getirilmiştir, o insan o gün anlar, fakat o anlamadan ona ne fâide? |
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? |
Ve cehennem de getirildiği zaman. İşte o gün insan anlar, ama artık anlamanın kendisine ne yararı var? |
Ve o gün cehennem de getirilmiş olunca insan o gün anlamış olur. Ve artık o anlayıştan da ona ne faide! |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
24.Ayet |
يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي -24 |
“Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” der. |
Ah der; nolurdu ben önce hayatım için (sağlığımda hayırlar) takdim etmiş olsa idim |
Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." |
(O zaman insan): "Âh, keşke ben bu hayâtım için (iyi işler yapıp) gönderseydim!" der. |
Der ki, «Keşke hayatım için (güzel ameller) takdim etmiş olsa idim.» |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
25.Ayet |
فَيَوْمَئِذٍ لَا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ -25 |
Artık o gün, Allah’ın edeceği azabı kimse edemez. |
artık o gün onun ettiği azâbı kimse edemez |
Artık o gün hiç kimse (Allah´ın) vereceği azap gibi azaplandıramaz. |
O gün O´nun yapacağı azâbı kimse yapamaz. |
Artık o gün O´nun yapacağı azabı bir kimse yapamaz. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
26.Ayet |
وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ -26 |
Onun vuracağı bağı kimse vuramaz. |
Ve onun vurduğu bağı kimse vuramaz |
Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz. |
Ve O´nun vuracağı bağı kimse vuramaz! |
Ve O´nun vuracağı bend ile kimse bend vurabilemez. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
27.Ayet |
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ -27 |
(Allah, şöyle der:) “Ey huzur içinde olan nefis!” |
Ey o rabbına muti´ olan nefs-i mutmeinne! |
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, |
Ey huzûra eren nefis! |
Ey mutmain olan nefs! |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
28.Ayet |
ارْجِعِي إِلَىٰ رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً -28 |
“Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” |
Sen dön o rabbına hem râdıye olarak hem merdıyye de |
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. |
Râzı edici ve râzı edilmiş olarak Rabbine dön! |
Rabbine dönüver, sen razı, O da senden razı olarak. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
29.Ayet |
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي -29 |
“(İyi) kullarımın arasına gir.” |
Gir kullarım içine |
Artık kullarımın arasına gir. |
(İyi) Kullarım arasına gir! |
Artık kullarımın arasına gir. |
30
/ 593 |
89-Fecr Suresi
30.Ayet |
وَادْخُلِي جَنَّتِي -30 |
“Cennetime gir.” |
Gir Cennetime |
Cennetime gir. |
Cennetime gir! |
Ve cennetime giriver. |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَا أُقْسِمُ بِهَٰذَا الْبَلَدِ -1 |
(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık. |
Yo... Kasem ederim bu beldeye |
Hayır; bu şehre yemin ederim, |
Yoo, and içerim bu kente, |
(1-2) Yemin ederim bu beldeye. Ve sen bu beldede ikamet etmektesin. |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
2.Ayet |
وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَٰذَا الْبَلَدِ -2 |
(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık. |
Sen hıll iken bu beldede |
Ki sen, bu şehirde oturmakta iken, |
Ki sen bu şehire girmekte (burada yaşamakta)sın. |
(1-2) Yemin ederim bu beldeye. Ve sen bu beldede ikamet etmektesin. |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
3.Ayet |
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ -3 |
(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık. |
Ve bir validle veledine ki |
Babaya ve doğan-çocuğa da. |
Ve (and içerim) doğurucuya ve doğurduğuna ki, |
Ve bir pedere ve zürriyetine de (andolsun). |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
4.Ayet |
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍ -4 |
(1-4) Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke’ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki, biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık. |
Hakikaten biz insanı bir meşakkat içinde yarattık |
Andolsun, Biz insanı bir zorluk içinde yarattık. |
Biz insanı zorluk arasında yarattık. |
(4-5) Muhakkak ki, Biz insanı elbette bir meşakkat içinde (bulunacağı bir mahiyette) yarattık. Sanıyor mu ki onun üzerine hiçbir kimse güç yetiremiyecek. |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
5.Ayet |
أَيَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ -5 |
İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? |
O kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor? |
O, hiç kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? |
İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? |
(4-5) Muhakkak ki, Biz insanı elbette bir meşakkat içinde (bulunacağı bir mahiyette) yarattık. Sanıyor mu ki onun üzerine hiçbir kimse güç yetiremiyecek. |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
6.Ayet |
يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًا -6 |
“Yığınla mal harcadım” diyor. |
Ben yığın yığın mal telef ettim diyor |
O: "Yığınla mal tüketip-yok ettim" diyor. |
(Gösteriş ve övünme için) "Ben birçok mal telef ettim" diyor. |
Der ki: «Ben yığın yığın mal telef ettim.» |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
7.Ayet |
أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ -7 |
Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor? |
Onu bir gören olmadı mı zann ediyor? |
Kendisini hiç kimsenin görmediğini mi sanıyor? |
Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? |
Zanneder mi ki onu hiçbir kimse görmemiş. |
30
/ 593 |
90-Beled Suresi
8.Ayet |
أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ -8 |
(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? |
Vermedik mi biz ona iki göz |
Biz ona iki göz vermedik mi? |
Biz ona vermedik mi: İki göz |
(8-9) Onun için iki göz vermedik mi? Ve bir dil ile iki dudak vermedik mi? |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
9.Ayet |
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ -9 |
(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? |
Ve bir dil ve iki dudak; |
Bir dil ve iki dudak? |
Bir dil, iki dudak? |
(8-9) Onun için iki göz vermedik mi? Ve bir dil ile iki dudak vermedik mi? |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
10.Ayet |
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ -10 |
(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? |
İki de tepe gösterdik |
Biz ona ´iki yol-iki amaç´ gösterdik. |
Ona iki tepeyi (anasının iki memesini emmenin veya hayır ve şerrin yolunu) gösterdik. |
(10-12) Ve Biz ona iki de tepe yolu gösterdik. Fakat o, o sarp yokuşu geçemedi. O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
11.Ayet |
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ -11 |
Fakat o, sarp yokuşa atılmadı. |
Fakat o göğüs veremedi o (akabeye) sarp yokuşa |
Ancak o, sarp yokuşa göğüs germedi. |
Fakat o, sarp yokuşa atılamadı. |
(10-12) Ve Biz ona iki de tepe yolu gösterdik. Fakat o, o sarp yokuşu geçemedi. O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
12.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ -12 |
Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Bildin mi o sarp yokuş ne? |
Sarp yokuşun ne olduğunu sana öğreten nedir? |
Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
(10-12) Ve Biz ona iki de tepe yolu gösterdik. Fakat o, o sarp yokuşu geçemedi. O sarp yokuşun ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
13.Ayet |
فَكُّ رَقَبَةٍ -13 |
O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir. |
(Fekki rakabe) esîr bir boyun kurtarmak |
Bir boynu çözmek (bir köleye özgürlük vermek)tir; |
Bir boynu (kölelik zincirinden) çözmek, |
(O) Bir köle azad etmektir. |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
14.Ayet |
أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ -14 |
(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. |
Veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek |
Ya da açlık gününde doyurmaktır, |
Yahut açlık gününde doyurmaktır: |
Yahut bir kıtlık gününde yemek yedirmektir. |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
15.Ayet |
يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ -15 |
(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. |
Yakınlığı olan bir yetîme |
Yakın olan bir yetimi, |
Akrabâ olan yetimi, |
(15-16) Karabet sahibi olan bir yetime. Veyahut yerlere serilmiş bir yoksula. |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
16.Ayet |
أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ -16 |
(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. |
Veya toprak döşenen bir miskîne |
Veya sürünen bir yoksulu. |
Yahut hiçbir şeyi olmayan yoksulu. |
(15-16) Karabet sahibi olan bir yetime. Veyahut yerlere serilmiş bir yoksula. |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
17.Ayet |
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ -17 |
(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir. |
Sonra olmadı o iyman edip de sabra vasıyyetleşen ve merhamete vasıyyetleşenlerden |
Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. |
Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak. |
(17-18) Sonra da imân etmiş olanlardan ve birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiyede bulunanlardan olmaktır. İşte meymenet sahipleri onlardır. |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
18.Ayet |
أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ -18 |
(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir. |
Ki onlardır işte meymenet sahibleri (Ashab-ı Meymene) |
İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meymene). |
İşte onlar sağın adamlarıdır (Kitabı sağından verilen uğurlu kişilerdir). |
(17-18) Sonra da imân etmiş olanlardan ve birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiyede bulunanlardan olmaktır. İşte meymenet sahipleri onlardır. |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
19.Ayet |
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ -19 |
Âyetlerimizi inkâr edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir. |
Âyetlerimize küfr edenler ise onlardır işte: Şeâmet sahibleri (Ashab-ı Meş´eme) |
Ayetlerimizi inkar edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş´eme). |
Âyetlerimizi tanımayanlar ise solun adamlarıdır (Kitabı solundan verilen uğursuz kişilerdir). |
Ve o kimseler ki, Bizim âyetlerimizi inkâr ettiler. Onlar da şeamet sahipleridir. |
30
/ 594 |
90-Beled Suresi
20.Ayet |
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ -20 |
Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır. |
Üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacak |
"Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların üzerinedir. |
Onlara (kapıları) üzerlerine kilitlenecek bir ateş vardır! |
Onların üzerlerine her tarafı kapalı bir ateş vardır. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالشَّمْسِ وَضُحَاهَا -1 |
Güneşe ve onun aydınlığına andolsun, |
Kasem olsun o güneşe ve parıltısına |
Güneş´e ve onun parıltısına andolsun, |
Güneşe ve onun aydın sabahına andolsun, |
(1-3) Andolsun güneşe ve aydınlığa. Ve güneşe tâbi olduğu vakit kamere. Ve güneşi açıkladığı vakit gündüze. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
2.Ayet |
وَالْقَمَرِ إِذَا تَلَاهَا -2 |
Onu izlediğinde Ay’a andolsun, |
Ve aya: uyduğu zaman ona |
Onu izlediği zaman Ay´a, |
Onu izleyen aya andolsun, |
(1-3) Andolsun güneşe ve aydınlığa. Ve güneşe tâbi olduğu vakit kamere. Ve güneşi açıkladığı vakit gündüze. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
3.Ayet |
وَالنَّهَارِ إِذَا جَلَّاهَا -3 |
Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun, |
Ve gündüze: Açtığı zaman onu |
Onu (Güneş) parıldattığı zaman gündüze, |
Güneşi ortaya çıkaran gündüze andolsun. |
(1-3) Andolsun güneşe ve aydınlığa. Ve güneşe tâbi olduğu vakit kamere. Ve güneşi açıkladığı vakit gündüze. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
4.Ayet |
وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَاهَا -4 |
Onu bürüdüğünde geceye andolsun, |
Ve geceye: Sararken onu |
Onu sarıp-örttüğü zaman geceye, |
Onu örten geceye andolsun. |
(4-5) Ve güneşi örtüp ışıklığını gideren geceye. Ve göğe ve onu bina edene. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
5.Ayet |
وَالسَّمَاءِ وَمَا بَنَاهَا -5 |
Göğe ve onu bina edene andolsun, |
Ve göğe ve onu bina edene |
Göğe ve onu bina edene, |
Göğe ve onu yapana andolsun. |
(4-5) Ve güneşi örtüp ışıklığını gideren geceye. Ve göğe ve onu bina edene. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
6.Ayet |
وَالْأَرْضِ وَمَا طَحَاهَا -6 |
Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun, |
Ve yere ve onu döşeyene |
Yere ve onu yayıp döşeyene, |
Yere ve onu yuvarlayıp döşeyene andolsun. |
(6-7) Ve yere ve onu yayıp döşeyene. Ve nefse ve onu düzeltmiş olana. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
7.Ayet |
وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا -7 |
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. |
Ve bir nefse ve onu düzenliyene |
Nefse ve ona ´bir düzen içinde biçim verene´, |
Nefse ve onu biçimlendirene, |
(6-7) Ve yere ve onu yayıp döşeyene. Ve nefse ve onu düzeltmiş olana. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
8.Ayet |
فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا -8 |
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. |
Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyliyene ki |
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). |
Ona bozukluğunu ve korunmasını (isyânını ve itâ´atini) ilhâm edene andolsun ki: |
Sonra da ona günahını ve takvâsını ilham etmiş olana (andolsun ki), |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
9.Ayet |
قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا -9 |
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. |
Gerçek felâh bulmuştur onu temizlikle parlatan |
Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. |
(Allâh´tan başkasına tapmayarak) Nefsini yücelten kazanmış, |
(9-10) Nefsini temizlemiş olan şüphe yok ki, felâha ermiştir. Ve muhakkak ki, nefsini noksana düşüren de hüsrâna uğramıştır. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
10.Ayet |
وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّاهَا -10 |
Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır. |
Ve ziyan etmiştir onu kirletip gömen |
Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. |
(Yaratıklara taparak) Onu alçaltan da ziyana uğramıştır. |
(9-10) Nefsini temizlemiş olan şüphe yok ki, felâha ermiştir. Ve muhakkak ki, nefsini noksana düşüren de hüsrâna uğramıştır. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
11.Ayet |
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا -11 |
Semûd kavmi, azgınlığı sebebiyle yalanladı. |
Semûd inanmadı azgınlığından |
Semud (halkı) azgınlığı dolayısıyla yalanladı; |
Semûd (kavmi), azgınlığı yüzünden (Hakk´ı) yalanladı. |
(11-12) Semûd kavmi azgınlığı sebebiyle (Peygamberlerini) tekzîp etmişti. Onların en şâkisi ayaklandığı zaman. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
12.Ayet |
إِذِ انْبَعَثَ أَشْقَاهَا -12 |
Hani onların en bedbaht olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı. |
O en yaramazları fırladığı zaman |
En ´zorlu bedbahtları´ ayaklandığında, |
En haydutları ayaklandığı zaman, |
(11-12) Semûd kavmi azgınlığı sebebiyle (Peygamberlerini) tekzîp etmişti. Onların en şâkisi ayaklandığı zaman. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
13.Ayet |
فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا -13 |
Allah’ın Resûlü de onlara şöyle demişti: “Allah’ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun.” |
Ki o vakit demişti onlara Allahın resulü: Gözetin Allahın nâkasını ve sulanışını |
Allah´ın elçisi onlara dedi ki: "Allah´ın (deneme için size gönderdiği) devesine ve onun su içme-sırasına dikkat edin." |
Allâh´ın elçisi onlara: "Allâh´ın devesine ve onun su içme hakkına dokunmayın!" demişti. |
(13-14) Onlara Allah´ın Resûlü demişti ki: «Allah´ın dişi devesine ve onun sulanışına (dokunmayınız).» Fakat O´nu yalancı saydılar, deveyi boğazladılar. Artık onları günahları sebebiyle Rableri azap ile kuşattı da kendilerini müsavî bir ukûbete uğrattı. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
14.Ayet |
فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا -14 |
Fakat onlar, onu yalanladılar ve deveyi boğazladılar. Bunun üzerine Rableri, suçlarından dolayı onları helâk etti ve kendilerini yerle bir etti. |
Fakat inanmadılar ona da devirdiler onu. Âlemlerin rabbı da günahlarını başlarına geçiri geçiriverdi de o yeri düzleyiverdi. |
Fakat, onu yalanladılar, deveyi yere yıkıp öldürdüler. Rableri de günahları dolayısıyla ´onları yerle bir etti, kırıp geçirdi´; orasını da dümdüz etti. |
Onu yalanladılar, deveyi kestiler. Rableri de, günâhları yüzünden azâbı başlarına geçirip, orayı dümdüz etti. |
(13-14) Onlara Allah´ın Resûlü demişti ki: «Allah´ın dişi devesine ve onun sulanışına (dokunmayınız).» Fakat O´nu yalancı saydılar, deveyi boğazladılar. Artık onları günahları sebebiyle Rableri azap ile kuşattı da kendilerini müsavî bir ukûbete uğrattı. |
30
/ 594 |
91-Şems Suresi
15.Ayet |
وَلَا يَخَافُ عُقْبَاهَا -15 |
Allah, bunun sonucundan çekinmez de! |
Öyle ya o sonundan korkacak değil ki. |
(Allah, asla) Bunun sonucundan korkmaz. |
(Rab) Bu işin sonundan korkmaz. |
Ve Allah Teâlâ onların bu ihlak-i akibetinden korkacak değildir. |
30
/ 594 |
92-Leyl Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَىٰ -1 |
(Ortalığı) bürüdüğü zaman geceye andolsun, |
Kasem olsun bürürken o geceye |
Sarıp-örttüğü zaman geceye andolsun, |
Örttüğü zaman geceye andolsun, |
(1-2) Andolsun örtüverdiği zaman geceye. Ve açıldığı zaman gündüze. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
2.Ayet |
وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّىٰ -2 |
Açılıp aydınlandığı zaman gündüze andolsun, |
Ve açıldığı zaman o gündüze |
Parıldayıp-aydınlandığı zaman gündüze, |
Göründüğü zaman gündüze andolsun, |
(1-2) Andolsun örtüverdiği zaman geceye. Ve açıldığı zaman gündüze. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
3.Ayet |
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ -3 |
Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki, |
Ve erkeği dişiyi yaratana |
Erkeği ve dişiyi yaratana; |
Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun ki, |
Ve erkeği ve dişiyi yaradana. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
4.Ayet |
إِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتَّىٰ -4 |
Şüphesiz sizin çabalarınız elbette çeşit çeşittir. |
Ki sizin sa´yiniz dağınıktır |
Gerçekten sizin çabalarınız (çelişkili, parça parça) darmadağınıktır. |
Sizin işiniz çeşit çeşittir: |
Şüphe yok ki sizin çalışmanız dağınıktır. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
5.Ayet |
فَأَمَّا مَنْ أَعْطَىٰ وَاتَّقَىٰ -5 |
(5-7) Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. |
Bundan böyle amma her kim vergi verir korunur |
Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa, |
Kim (hayır için) verir, korunursa, |
Artık kim infak etti ve ittikada bulundu ise. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
6.Ayet |
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَىٰ -6 |
(5-7) Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. |
Ve husnâyı tasdîk eylerse |
Ve en güzel olanı doğrularsa, |
Ve en güzel (söz)ü doğrularsa, |
(6-7) Ve en güzel olanı tasdik etti ise. İmdi ona en kolay olan için kolaylık veririz. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
7.Ayet |
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَىٰ -7 |
(5-7) Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. |
Biz onu yüsraya (en kolayına) kolaylıyacağız |
Biz de onu kolay olan için başarılı kılacağız. |
Ona en kolay (yolda gitmey)i kolaylaştırırız. |
(6-7) Ve en güzel olanı tasdik etti ise. İmdi ona en kolay olan için kolaylık veririz. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
8.Ayet |
وَأَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنَىٰ -8 |
(8-10) Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. |
Ve amma her kim bahıllik eder ve istiğna gösterir |
Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse, |
Kim de cimrilik eder, kendini zengin (ve kendine yeterli) görürse, |
Amma kim cimrilikte bulundu ve istiğna gösterdi ise, |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
9.Ayet |
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَىٰ -9 |
(8-10) Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. |
Ve husnâyı tekzib eylerse |
Ve en güzel olanı yalan sayarsa, |
Ve en güzel (söz)ü de yalanlarsa, |
Ve en güzeli tekzîp etti ise. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
10.Ayet |
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَىٰ -10 |
(8-10) Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa, biz de onu en zor olana kolayca iletiriz. |
Onu da usraya (en zoruna) kolaylıyacağız |
Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını) kolaylaştıracağız. |
Ona da en güç (yolda gitmey)i kolaylaştırırız. |
Onu da en zor olan için kolayca iletiriz. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
11.Ayet |
وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّىٰ -11 |
Cehenneme yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez. |
Ve yuvarlandığı zaman onu malı kurtaramıyacak |
Tereddi edeceği (başaşağı düşüşe uğrayacağı) zaman, malı ona hiç yarar sağlamaz. |
Çukura düştüğü zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz. |
Ve aşağıya düştüğü zaman, onu malı kurtaramıyacaktır. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
12.Ayet |
إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَىٰ -12 |
Şüphesiz bize düşen sadece doğru yolu göstermektir. |
Her halde doğruyu göstermek bize |
Şüphesiz, Bize ait olan, yol göstermektir. |
Doğru yola iletmek bize âittir. |
Şüphe yok ki hidâyet yolunu göstermek Bize aittir. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
13.Ayet |
وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَىٰ -13 |
Şüphesiz ahiret de dünya da bizimdir. |
Ve her halde sonu da bizim önü de (Âhıret de Dünyada) |
Gerçekten, son da, ilk de (ahiret ve dünya) Bizimdir. |
Son da ilk de (âhiret de dünyâ da) bizimdir. |
Ve muhakkak ki, ahiret de, dünya da Bizimdir. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
14.Ayet |
فَأَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّىٰ -14 |
Sizi alevler saçan ateşe karşı uyardım. |
Ben size bir ateş haber verdim ki köpürdükçe köpürür |
Artık sizi, ´alevleri kabardıkça kabaran´ bir ateşle uyardım. |
Ben sizi alev saçan bir ateşe karşı uyardım. |
Artık sizi alev saçıp duran bir ateş ile korkuttum. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
15.Ayet |
لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى -15 |
(15-16) O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer. |
Ona ancak en şakî olan yaslanır |
Ona, ancak en bedbaht olandan başkası yollanmaz; |
Ona ancak haydut olan girer. |
Ona en şakî olandan başkası girmez. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
16.Ayet |
الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ -16 |
(15-16) O ateşe, ancak yalanlayıp yüz çeviren en bedbaht kimse girer. |
O, ki tekzib etmiş ve tersine gitmiştir |
Ki o, yalanlamış ve yüz çevirmişti. |
O ki, yalanlandı ve sırtını döndü. |
Öyle şakî ki, tekzîb etmiş ve yüz çevirmiştir. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
17.Ayet |
وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى -17 |
(17-18) Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî (Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır. |
O en müttakî olan ise ondan uzaklaştıkca uzaklaşdırılacaktır |
Sakınan ise, ondan uzak tutulacaktır. |
En çok korunan da ondan uzak tutulur. |
Ve çok muttakî olan ise ondan uzaklaştırılacaktır. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
18.Ayet |
الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّىٰ -18 |
(17-18) Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî (Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır. |
O, ki malını verir, tezekkî eder |
Ki o, malını vererek temizlenip-arınır. |
O ki malını hayra vererek arınır, yücelir. |
Öyle muttakî ki, malını verir temizlenir. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
19.Ayet |
وَمَا لِأَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزَىٰ -19 |
(19-20) O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar). |
Ve onda hiç kimsenin mükâfat edilecek bir ni´meti yoktur |
Onun yanında hiç kimsenin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu) yoktur. |
Ve onun yanında, hiç kimsenin karşılık verilecek bir ni´meti yoktur (o, verdiğini kendisine yapılan bir iyiliğin karşılığı olarak değil), |
Halbuki, onun yanında hiçbir kimsenin bir nîmeti yoktur ki, o mükâfaatlansın. |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
20.Ayet |
إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَىٰ -20 |
(19-20) O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar). |
Ancak rabbi a´lâsının rızasını aramak için verir |
Ancak Yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir). |
Yalnız yüce Rabbinin rızâsı için verir. |
Ancak pek yüce olan Rabbinin rızasını aramak için (infakta bulunur). |
30
/ 595 |
92-Leyl Suresi
21.Ayet |
وَلَسَوْفَ يَرْضَىٰ -21 |
Elbette kendisi de hoşnut olacaktır. |
Ve elbette o rızaya irecektir. |
Muhakkak kendisi de ileride razı olacaktır. |
Yakında kendisi de (Allâh´ın verceği ni´metle) râzı olacaktır. |
Ve andolsun herhalde razı olacaktır. |
30
/ 595 |
93-Duha Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالضُّحَىٰ -1 |
Kuşluk vaktine andolsun, |
O duhâya |
Kuşluk vaktine andolsun, |
Kuşluk vaktine andolsun, |
(1-2) Kasem olsun kuşluk vaktine. Ve sâkin olduğu zaman geceye ki, |
30
/ 595 |
93-Duha Suresi
2.Ayet |
وَاللَّيْلِ إِذَا سَجَىٰ -2 |
Karanlığı çöktüğü vakit geceye andolsun ki, |
Ve dindiği zaman o geceye kasem olsun ki |
´Karanlığı iyice çöktüğü´ zaman geceye, |
Sâkinleşen geceye andolsun ki, |
(1-2) Kasem olsun kuşluk vaktine. Ve sâkin olduğu zaman geceye ki, |
30
/ 595 |
93-Duha Suresi
3.Ayet |
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلَىٰ -3 |
Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da. |
veda´ etmedi rabbın sana ve darılmadı |
Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı. |
Rabbin, seni bırakmadı ve sana darılmadı. |
Rabbin seni ne terketti ve ne de (sana) darıldı. |
30
/ 595 |
93-Duha Suresi
4.Ayet |
وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَىٰ -4 |
Muhakkak ki âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır. |
ve her halde sonu senin için önünden daha hayırlı |
Şüphesiz senin için son olan, ilk olandan (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır. |
Senin sonun, ilkinden iyi olacaktır. |
Ve elbette ki, senin için ilerisi evvelinden daha hayırlıdır. |
30
/ 596 |
93-Duha Suresi
5.Ayet |
وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَىٰ -5 |
Şüphesiz, Rabbin sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın. |
ve ileride rabbın sana atâ edecek öyle atâ edecek ki rızaya ereceksin |
Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın. |
Rabbin, sana verecek ve sen râzı olacaksın. |
Ve muhakkak ki, sana Rabbin ihsan buyuracak, sen de hoşnut olacaksın. |
30
/ 596 |
93-Duha Suresi
6.Ayet |
أَلَمْ يَجِدْكَ يَتِيمًا فَآوَىٰ -6 |
Seni yetim bulup da barındırmadı mı? |
O seni bir yetîm iken barındırmadı mı? |
Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı? |
O, seni yetim bulup barındırmadı mı? |
Seni bir yetim bulup da barındırmadı mı? |
30
/ 596 |
93-Duha Suresi
7.Ayet |
وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَىٰ -7 |
Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? |
ve seni yol bilmez iken yola koymadı mı? |
Ve seni yol bilmez iken, ´doğru yola yöneltip iletmedi mi? |
Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi? |
Ve seni bir şaşırmış halde buldu da doğru yolu göstermedi mi? |
30
/ 596 |
93-Duha Suresi
8.Ayet |
وَوَجَدَكَ عَائِلًا فَأَغْنَىٰ -8 |
Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi? |
ve seni bir yoksul iken zengin etmedi mi? |
Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? |
Seni fakir bulup zengin etmedi mi? |
Ve seni bir yoksul buldu da zengin kılmadı mı? |
30
/ 596 |
93-Duha Suresi
9.Ayet |
فَأَمَّا الْيَتِيمَ فَلَا تَقْهَرْ -9 |
Öyleyse sakın yetimi ezme! |
Öyle ise amma yetîme kahretme |
Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme. |
Öyleyse sakın öksüzü ezme, |
Artık yetime sakın kötü bir muamelede bulunma. |
30
/ 596 |
93-Duha Suresi
10.Ayet |
وَأَمَّا السَّائِلَ فَلَا تَنْهَرْ -10 |
Sakın isteyeni azarlama! |
ve amma sâili azarlama |
İsteyip-dileneni azarlayıp-çıkışma. |
Dilenciyi azarlama. |
(10-11) Ve bir şey dileneni de sakın kovma. Fakat Rabbin nîmetini de yâd et. |
30
/ 596 |
93-Duha Suresi
11.Ayet |
وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ -11 |
Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat. |
Fakat rabbının ni´metini anlat da anlat. |
Rabbinin nimetini durmaksızın anlat. |
Ve Rabbinin ni´metini anlat. |
(10-11) Ve bir şey dileneni de sakın kovma. Fakat Rabbin nîmetini de yâd et. |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ -1 |
(Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? |
Şerh etmedik mi senin içün bağrını? |
Biz, senin göğsünü yarıp-genişletmedik mi? |
Biz senin (bunalan) göğsünü açmadık mı (ondaki bunalımları, sıkıntıları giderip, onu ilim, hikmet ve huzur ile genişletmedik mi)? |
Senin için göğsünü açıp genişletmedik mi? |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
2.Ayet |
وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ -2 |
(2-3) Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? |
Ve indirmedik mi senden o bârını? |
Ve yükünü indirip-atmadık mı? |
Ve atmadık mı senin üzerinden yükünü? |
(2-3) Ve senden yükünü indirmedik mi? Öyle ki, senin sırtına pek ağırlık vermişti. |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
3.Ayet |
الَّذِي أَنْقَضَ ظَهْرَكَ -3 |
(2-3) Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? |
Ki zâr etmişti bütün zahrını? |
Ki o, senin belini bükmüştü; |
Ki (o, ağırlığından) sırtını çatırdatmıştı! |
(2-3) Ve senden yükünü indirmedik mi? Öyle ki, senin sırtına pek ağırlık vermişti. |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
4.Ayet |
وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ -4 |
Senin şânını yükseltmedik mi? |
Ve yükseltmedik mi senin zikrini |
Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi? |
Senin şânını yükseltmedik mi? |
(4-5) Ve senin için şanını yükselttik. Artık şüphe yok, çetinlikle beraber bir kolaylık vardır. |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
5.Ayet |
فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا -5 |
Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. |
Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık var |
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. |
Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. |
(4-5) Ve senin için şanını yükselttik. Artık şüphe yok, çetinlikle beraber bir kolaylık vardır. |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
6.Ayet |
إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا -6 |
Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. |
Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var |
Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. |
Evet, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır. |
Hakikaten her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
7.Ayet |
فَإِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ -7 |
Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. |
O halde boşaldın mı yine kalk yorul |
Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. |
O halde (işlerinden) boşaldığın zaman (ibâdete) dur. |
(7-8) Artık boş kaldın mı hemen çalış. Ve ancak Rabbine teveccüh et. |
30
/ 596 |
94-İnşirah Suresi
8.Ayet |
وَإِلَىٰ رَبِّكَ فَارْغَبْ -8 |
Ancak Rabbine yönel ve yalvar. |
Ve ancak rabbına rağbet et, hep ona doğrul |
Ve yalnızca Rabbine rağbet et. |
Rabb´ine niyaz et, yalvar. |
(7-8) Artık boş kaldın mı hemen çalış. Ve ancak Rabbine teveccüh et. |
30
/ 596 |
95-Tin Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ -1 |
Tîn’e ve zeytûn’a andolsun. |
Kasem olsun o Tîne ve o Zeytune |
İncire ve zeytine andolsun, |
Tin´e ve Zeytûn´a andolsun. |
(1-2) Andolsun tin´e ve zeytûn´e. Ve Sina dağına. |
30
/ 596 |
95-Tin Suresi
2.Ayet |
وَطُورِ سِينِينَ -2 |
Sinâ dağına andolsun, |
Ve o Tûr-i Sînîne |
Sina dağına, |
Sinâ Dağına andolsun. |
(1-2) Andolsun tin´e ve zeytûn´e. Ve Sina dağına. |
30
/ 596 |
95-Tin Suresi
3.Ayet |
وَهَٰذَا الْبَلَدِ الْأَمِينِ -3 |
Bu güvenli şehre (Mekke’ye) andolsun ki, |
Ve Bu beled-i emîne |
Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre). |
Ve bu güvenli Şehre andolsun ki, |
Ve bu emin olan beldeye. |
30
/ 596 |
95-Tin Suresi
4.Ayet |
لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ -4 |
Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. |
Ki biz insanı en güzel bir biçimde yarattık |
Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. |
Biz insanı en güzel biçimde yarattık. |
Muhakkak ki, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. |
30
/ 596 |
95-Tin Suresi
5.Ayet |
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ -5 |
Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. |
Sonra da çevirdik Esfel-i Sâfilîn´e kaktık |
Sonra aşağıların aşağısına çevirdik. |
Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik. |
Sonra da onu aşağıların en aşağısına döndürdük. |
30
/ 596 |
95-Tin Suresi
6.Ayet |
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ -6 |
Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. |
Ancak iyman edip yarar ameller yapan kimseler başka, onlar için kesilmez bir ecir vardır. |
Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır. |
Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir mükâfât vardır. |
Ancak o kimseler ki imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular. Artık onlar için kesilmeyecek bir mükâfaat vardır. |
30
/ 597 |
95-Tin Suresi
7.Ayet |
فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ -7 |
(Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor? |
O halde sana dîni ne tekzîb ettirir? |
Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir? |
Böyle iken sana âhiret cezâsını yalanlatan nedir? |
O halde seni din hususunda bundan sonra kim tekzîp edebilir? |
30
/ 597 |
95-Tin Suresi
8.Ayet |
أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ -8 |
Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir? |
Allah «Ahkemülhâkimîn» değil mi? |
Allah hükmedenlerin hakimi değil midir? |
Allâh, hüküm verenlerin en iyisi değil midir? |
Allah (Teâlâ) hakîmlerin en hakimi değil midir? |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ -1 |
(1-2) Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı. |
Oku ismiyle o rabbının ki yarattı |
Yaratan Rabbin adıyla oku. |
Yaratan Rabbinin adıyle oku. |
(1-2) Oku, Rabbin ismiyle ki, o yaratmıştır. İnsanı bir uyuşmuş kandan yaratmıştır. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
2.Ayet |
خَلَقَ الْإِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍ -2 |
(1-2) Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak”dan yarattı. |
İnsanı bir alaktan yarattı |
O, insanı bir alak´tan yarattı. |
O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı. |
(1-2) Oku, Rabbin ismiyle ki, o yaratmıştır. İnsanı bir uyuşmuş kandan yaratmıştır. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
3.Ayet |
اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ -3 |
Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. |
Oku, o keremine nihayet olmıyan rabbındır |
Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir; |
Oku, Rabbin en büyük kerem sâhibidir. |
Oku, ve Rabbin bînihaye kerem sahibidir. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
4.Ayet |
الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ -4 |
(4-5) O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. |
Kalem ile öğreten de |
Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir. |
O ki kalemle (yazmayı) öğretti. |
Ki O, kalem ile öğretmiştir, |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
5.Ayet |
عَلَّمَ الْإِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ -5 |
(4-5) O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. |
O insana bilmediği şeyleri öğretti |
İnsana bilmediğini öğretti. |
İnsana bilmediğini öğretti. |
İnsana bilmediği şeyleri bildirmiştir. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
6.Ayet |
كَلَّا إِنَّ الْإِنْسَانَ لَيَطْغَىٰ -6 |
(6-7) Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. |
Sakın okumamak etme, çünkü insan muhakkak tuğyan eder |
Hayır; gerçekten insan, azar. |
Hayır, (Rabbinin bu kadar iyiliğine rağmen yine) insan azar; |
(6-7) Sakın. Şüphe yok ki, insan elbette azar. Kendisini ihtiyaçtan kurtulmuş görünce. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
7.Ayet |
أَنْ رَآهُ اسْتَغْنَىٰ -7 |
(6-7) Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. |
Kendini müstağni görmekle |
Kendini müstağni gördüğünden. |
Kendini zengin (kendine yeterli) gördüğü için, |
(6-7) Sakın. Şüphe yok ki, insan elbette azar. Kendisini ihtiyaçtan kurtulmuş görünce. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
8.Ayet |
إِنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ الرُّجْعَىٰ -8 |
Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir. |
Her halde nihayet rabbınadır dönüş |
Şüphesiz, dönüş yalnızca Rabbinedir. |
Ama dönüş Rabbinedir (O´nun huzurunda bu azgınlığının hesabını verecektir). |
Muhakkak ki dönüş, ancak Rabbinedir. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
9.Ayet |
أَرَأَيْتَ الَّذِي يَنْهَىٰ -9 |
(9-10) Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü? |
Baksan a o nehyedene |
Engellemekte olanı gördün mü? |
Gördün mü şu men edeni? |
(9-10) O kimseyi gördün mü ki, men ediyordu? Bir kulu namaz kıldığı vakit. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
10.Ayet |
عَبْدًا إِذَا صَلَّىٰ -10 |
(9-10) Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü? |
Bir kulu namaz kıldığında |
Namaz kıldığı zaman bir kulu. |
Namaz kılarken bir kulu (namazdan)? |
(9-10) O kimseyi gördün mü ki, men ediyordu? Bir kulu namaz kıldığı vakit. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
11.Ayet |
أَرَأَيْتَ إِنْ كَانَ عَلَى الْهُدَىٰ -11 |
(11-12) Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa? |
Baksan a o hidayet üzere giderse |
Gördün mü? Ya o (kul) doğru yol üzerinde ise, |
Gördün mü, ya o (kul) doğru yolda olur, |
Gördün mü, eğer hidâyet üzere olmuş ise. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
12.Ayet |
أَوْ أَمَرَ بِالتَّقْوَىٰ -12 |
(11-12) Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa? |
Yâhud takva ile emrederse fenâ mı? |
Ya da takvayı emrettiyse. |
Yahut kötülüklerden korunmayı emrederse? |
Veya takvâ ile emretmiş ise. (Artık, o menedilir mi?) |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
13.Ayet |
أَرَأَيْتَ إِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ -13 |
Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!? |
Baksan a tekzîb eder, aksine giderse iyi mi? |
Gördün mü? Ya (bu engellemek isteyen) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise. |
Gördün mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar yüz çevirirse? (O zaman bu yaptığı kendisi için iyi mi olur?) |
Gördün mü, eğer tekzîp eder ve yüz çevirirse (iyi mi yapmış olur?) |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
14.Ayet |
أَلَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرَىٰ -14 |
O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu? |
Her halde Allahın görüyorduğunu bilmiyor mu? |
O, Allah´ın gördüğünü bilmiyor mu? |
Allâh´ın (dâimâ kendisini) gördüğünü bilmedi mi (o)? |
Bilmez mi ki Allah Teâlâ şüphe yok görür. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
15.Ayet |
كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ لَنَسْفَعًا بِالنَّاصِيَةِ -15 |
(15-16) Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. |
Sakın, Celâlim hakkı için eğer (akıllanıp) vazgeçmezse muhakkak sürükleyeceğiz elbet biz o alnı |
Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz; |
Hayır, (olmaz böyle şey), eğer bundan vazgeçmezse (onu) perçem(in)den yakalar (ateşe sürükler)iz, |
Yok, yok... Eğer nihâyet vermezse, elbette ki Biz o alnı sürükleyeceğizdir. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
16.Ayet |
نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍ -16 |
(15-16) Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. |
Yalancı, câni bir alnı |
O yalancı, günahkar olan alnından. |
O yalancı, günâhkâr perçem(den)! |
Yalancı, günahkâr olan bir alnı. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
17.Ayet |
فَلْيَدْعُ نَادِيَهُ -17 |
Haydi, taraftarlarını çağırsın. |
O vakıt çağırsın o kurultayını, meclisini |
O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın. |
O zaman (o gitsin) de meclisini (adamlarını) çağırsın. |
Artık, o, encümeni çağırsın. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
18.Ayet |
سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَ -18 |
Biz de zebânileri çağıracağız. |
Biz, çağıracağız zebanileri |
Biz de zebanileri çağıracağız. |
Biz de zebânileri çağıracağız. |
Biz de çağıracağızdır zebanîleri. |
30
/ 597 |
96-Alak Suresi
19.Ayet |
كَلَّا لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ ۩ ۩ -19 |
Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş. |
Sakın onu dinleme de secde et ve yaklaş |
Hayır; ona boyun eğme (Rabbine) Secde et ve yakınlaş. |
Hayır, ona boyun eğme; (Rabbine) secde et ve yaklaş! |
Hayır hayır. Ona itaat etme. Ve secde et ve Yaklaş. |
30
/ 597 |
97-Kadr Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ -1 |
Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. |
Elhak biz indirdik onu kadir gecesi |
Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik. |
Biz o(Kur´â)n´ı Kadir gecesinde indirdik. |
Muhakkak ki Biz onu Kâdir gecesinde indirdik. |
30
/ 598 |
97-Kadr Suresi
2.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ -2 |
Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! |
Ne bildirdi ki sana? Ne kadir gecesi? |
Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir? |
Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
Kâdir gecesinin ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 598 |
97-Kadr Suresi
3.Ayet |
لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ -3 |
Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. |
Bin aydan hayırdır o kadir gecesi |
Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. |
Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. |
Kâdir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. |
30
/ 598 |
97-Kadr Suresi
4.Ayet |
تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ -4 |
Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. |
İner peyderpey melâike ve ruh onda, izniyle rablarının her bir emirden |
Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. |
Melekler ve Rûh, o gece Rab´lerinin izniyle her iş için iner de iner. |
Onda melekler ve Ruh, Rabbilerinin izni ile her bir emirden iniverir. |
30
/ 598 |
97-Kadr Suresi
5.Ayet |
سَلَامٌ هِيَ حَتَّىٰ مَطْلَعِ الْفَجْرِ -5 |
O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. |
Bir selâmdır o tâ tan atana kadar |
Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selamdır) o. |
Esenliktir o, tâ tan yeri ağarıncaya kadar! |
O (gece) tan yeri ağarıncaya değin bir selâmettir. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لَمْ يَكُنِ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ مُنْفَكِّينَ حَتَّىٰ تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ -1 |
Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah’a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi. |
Ehli kitab ve müşriklerden o küfredenler, infilâk edecek değildi gelinciye kadar kendilerine beyyine |
Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi. |
Kitap ehlinden ve müşriklerden (hakk´ı) tanımayanlar, kendilerine açık kanıt gelinceye dek (halleri üzere) bırakılacak değillerdi (mutlaka kendilerine açıklama gelecekti). |
Ehl-i kitaptan ve müşriklerden kâfir olanlar kendilerine apaçık bir hüccet gelinceye değin (küfürlerinden) ayrılacak değillerdir. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
2.Ayet |
رَسُولٌ مِنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُطَهَّرَةً -2 |
Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir. |
Allahdan bir Resul, peyderpey mutahhar sahifeler okur, |
(O delil de) Allah´tan gönderilmiş-bir elçi (ki,) tertemiz sahifeleri okumaktadır; |
(Yani) Allâh tarafından gönderilen ve tertemiz sahifeler okuyan bir elçi. |
(O hüccet ise) Allah tarafından bir peygamber ki tertemiz sahifeleri tilâvet eder. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
3.Ayet |
فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ -3 |
O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır. |
öyle ki onlarda bütün «Kütübi kayyime» |
Onların içinde dosdoğru ´yazılı-hükümler´ vardır. |
O sahifelerde doğru, değerli Kitaplar vardır. |
Onlarda dosdoğru yazılmış şeyler vardır. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
4.Ayet |
وَمَا تَفَرَّقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَةُ -4 |
Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler. |
Böyle iken o kitab verilmiş olanlar ancak geldikten sonra ayrıldılar kendilerine o beyyine |
Kitap Ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar. |
Kitap verilmiş olanlar, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler. |
Halbuki, kitap verilmiş olanlar; ayrılmış olmadılar, kendilerine o hüccet geldikten sonra tefrikaya düştüler. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
5.Ayet |
وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ ۚ وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ -5 |
Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir. |
Halbuki onlar ancak şununla emr olunmuşlardı: hakperest müvahhid (hanîfler) olarak dîni Allah için halis kılarak yalnız Allaha ıbadet etsinler ve namazı dürüst kılsınlar ve zekâtı versinler ve odur «dîni kayyime» |
Oysa onlar, dini yalnızca O´na halis kılan hanifler (Allah´ı birleyenler) olarak sadece Allah´a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam) din budur. |
Oysa kendilerine, dini yalnız Allah´a hâlis kılıp O´nu birleyerek Allah´a kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte doğru din oydu. |
Halbuki, onlar emrolunmadılar, ancak dinde ihlas sahipleri, muvahhidler olarak ibadet etsinler ve namazı dosdoğru kılsınlar ve zekâtı versinler (diye emrolunmuşlardır). Ve işte en doğru din de budur. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
6.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكِينَ فِي نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ أُولَٰئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ -6 |
Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah´a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler. |
Küfr edenler: gerek Ehli kitabdan olsun gerek müşriklerden muhakkak Cehennem ateşindedirler, orada muhalled kalacaklardır, onlardır bütün «şerrülberiyye» |
Şüphesiz, Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir. |
Kitap ehlinden ve (Allah´a) ortak koşanlardan olan nânkörler, sürekli olarak cehennem ateşindedirler. Onlar, halkın en şerlisidir. |
Hakikaten o kimseler ki ehl-i kitaptan ve müşriklerden kâfir olmuşlardır. Cehennem ateşindedirler, orada ebedîyyen kalıcılardır. İşte onlar, halkın en azılılarıdır. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
7.Ayet |
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ -7 |
Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar. |
Muhakkak ki iyman edip yarar ameller yapanlar onlardır bütün «hayrulberiyye» |
İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır. |
İnanıp iyi işler yapanlar da halkın en hayırlısıdır. |
Muhakkak o kimseler ki imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, işte yaradılmışların hayırlısı da onlardır, onlar. |
30
/ 598 |
98-Beyyine Suresi
8.Ayet |
جَزَاؤُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ -8 |
Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur. |
Onların mükâfatı rableri ındinde altından ırmaklar akar Cennetlerdir, onlar içinde ebediyyen muhalled olacaklar, Allah onlardan hoşnud, onlar da ondan hoşnud, bu işte rabbına haşyet duyanlara |
Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O´ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden ´içi titreyerek korku duyan kimse´ içindir. |
Rableri katında onların mükâfâtı altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları, Adn cennetleridir. Allâh onlardan râzı olmuş, onlar da O´ndan râzı olmuşlardır. Bu, Rabbine saygı gösterene mahsustur. |
Onların Rabblerinin nezdinde mükâfaatı, altlarından ırmaklar akan cennetlerdir, oralarda ebedîyyen daimi kalıcılardır. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da O´ndan razı olmuşlardır. İşte bu, Rabbinden korkan kimse içindir. |
30
/ 598 |
99-Zilzal Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزَالَهَا -1 |
(1-3) Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği zaman, |
Arz o sarsıntısiyle sarsıldığı |
Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı, |
Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, |
Vaktâ ki, yer kendisine ait şiddetli bir zelzele ile sarsılır. |
30
/ 599 |
99-Zilzal Suresi
2.Ayet |
وَأَخْرَجَتِ الْأَرْضُ أَثْقَالَهَا -2 |
(1-3) Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği zaman, |
Ve Arz ağırlıklarını çıkardığı |
Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, |
Yer (bağrındaki) ağırlıklarını çıkardığı, |
(2-3) Ve yer ağırlıklarını dışarıya çıkarır. Ve insan, «Buna ne oluyor?» der. |
30
/ 599 |
99-Zilzal Suresi
3.Ayet |
وَقَالَ الْإِنْسَانُ مَا لَهَا -3 |
(1-3) Yeryüzü kendine has bir sarsıntıya uğratıldığı, içindekileri dışarıya çıkarıp attığı ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği zaman, |
Ve insan «noluyor buna?» Dediği vakıt |
Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman; |
Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman! |
(2-3) Ve yer ağırlıklarını dışarıya çıkarır. Ve insan, «Buna ne oluyor?» der. |
30
/ 599 |
99-Zilzal Suresi
4.Ayet |
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ أَخْبَارَهَا -4 |
İşte o gün, yer, kendi haberlerini anlatır. |
O gün bütün haberlerini anlatır |
O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. |
İşte o gün (yer), haberlerini söyler. |
O gün (yeryüzü) kendi haberlerini anlatıverir. |
30
/ 599 |
99-Zilzal Suresi
5.Ayet |
بِأَنَّ رَبَّكَ أَوْحَىٰ لَهَا -5 |
Çünkü Rabbin ona (öyle) vahyetmiştir. |
Çünkü rabbın ona vahy eylemiştir |
Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir. |
Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir (onun için başından geçenleri anlatır). |
Çünkü, şüphe yok Rabbin ona vahyetmiştir. |
30
/ 599 |
99-Zilzal Suresi
6.Ayet |
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ -6 |
O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. |
O gün nâs, müteferrık surette fırlıyacaklardır, amelleri kendilerine gösterilmek için |
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar. |
O gün insanlar, ayrı ayrı gruplar halinde (Yüce Divâna) çıkarlar ki, yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. |
O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilmek için perakende bir halde dönerler. |
30
/ 599 |
99-Zilzal Suresi
7.Ayet |
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُ -7 |
Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. |
Ki her kim zerre mikdarı bir hayır işlerse onu görecek |
Artık kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu görür. |
Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür. |
Artık her kim bir zerre ağırlığında bir hayır işlemiş ise onu görecektir. |
30
/ 599 |
99-Zilzal Suresi
8.Ayet |
وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ -8 |
Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir. |
Her kimde zerre mikdarı bir şerr işlerse onu görecek |
Artık kim zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, onu görür. |
Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür. |
Ve her kim bir zerre miktarı bir şer işler ise onu görecektir. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًا -1 |
(1-6) Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. |
O harıl harıl koşular koşan |
Soluk soluğa koşan (at)lara andolsun, |
Andolsun nefesleriyle (güp güp) ses çıkararak koşan (at)lara, |
(1-2) Andolsun o hızlı hızlı koşanlara. Sonra o çarparak ateş saçanlara. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
2.Ayet |
فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًا -2 |
(1-6) Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. |
Çakarak da ateşler saçan |
(Tırnaklarıyla) Ateş saçanlara, |
(Tırnaklariyle yerden) Ateş çıkaranlara, |
(1-2) Andolsun o hızlı hızlı koşanlara. Sonra o çarparak ateş saçanlara. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
3.Ayet |
فَالْمُغِيرَاتِ صُبْحًا -3 |
(1-6) Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. |
Ve sabahleyin baskın basan |
Sabah vakti baskın yapanlara. |
Sabahleyin akın edenlere, |
Sonra sabahleyin baskın verenlere. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
4.Ayet |
فَأَثَرْنَ بِهِ نَقْعًا -4 |
(1-6) Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. |
Derken savurup da bir toz duman |
Derken, orada tozu dumana katanlara, |
(Koşarak) Toz koparanlara, |
Sonra onunla toz duman karıştıranlara. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
5.Ayet |
فَوَسَطْنَ بِهِ جَمْعًا -5 |
(1-6) Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. |
Bir derneği o demde ortalayan kuvvetlere kasem eylerim ki |
Bununla bir (düşman) topluluğun orta yerine kadar dalanlara. |
Derken bir topluluğun ortasına dalanlara. |
Sonra onunla bir topluluğun ortasına girenlere (andolsun ki), |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
6.Ayet |
إِنَّ الْإِنْسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ -6 |
(1-6) Soluk soluğa süratle koşan, (koşarken ayaklarını) vurarak ateş çıkaran, sabah erkenden baskın yapan, orada tozu dumana katan ve düşman topluluğunun ortasına dalan atlara andolsun ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. |
Pek nankördür o insan rabbine |
Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür. |
(Bunlara andolsun) Ki insan, Rabbine karşı çok nânkördür. |
Muhakkak o insan, Rabbi için elbette nankördür. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
7.Ayet |
وَإِنَّهُ عَلَىٰ ذَٰلِكَ لَشَهِيدٌ -7 |
Hiç şüphesiz buna kendisi de şahittir. |
Ve o kendi şâhiddir buna |
Ve gerçekten, kendisi buna şahiddir. |
Ve o da buna şâhiddir. |
Ve şüphe yok ki o (insan) bunun üzerine (bu nankörlüğüne) elbette bir şahittir. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
8.Ayet |
وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ -8 |
Hiç şüphesiz o, mal sevgisi sebebiyle çok katıdır. |
Ve o sevdiği için serveti katıdır, çetindir ona |
Muhakkak o, mal sevgisinden dolayı (bencil ve cimri tutumundan) çok katıdır. |
Doğrusu o, malı çok sever. |
Ve şüphesiz ki o servet muhabbeti için pek şiddetlidir. |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
9.Ayet |
أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ -9 |
(9-11) Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı ve kalplerdeki ortaya konulduğu zaman, işte o gün onların Rabbi kendilerinin her hâlinden mutlaka haberdardır. |
Fakat bilmiyecek mi? Deşildiği zaman o kabirdekiler |
Yine de bilmeyecek mi? Kabirlerde olanların ´deşilip dışa atıldığı,´ |
Bilmez mi o, kabirlerde olanlar dışarı atıldığı, |
Bilmez mi ki, kabirlerde olanlar fırlatılacakları zaman, |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
10.Ayet |
وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ -10 |
(9-11) Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı ve kalplerdeki ortaya konulduğu zaman, işte o gün onların Rabbi kendilerinin her hâlinden mutlaka haberdardır. |
Ve derildiği zaman o sadırdakiler |
Göğüslerde olanların derlenip-devşirildiği zamanı? |
Göğüslerde bulunanlar devşirildiği zaman, |
Ve sinelerde olanlar, toptan izhar edildiği vakit, |
30
/ 599 |
100-Adiyat Suresi
11.Ayet |
إِنَّ رَبَّهُمْ بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَخَبِيرٌ -11 |
(9-11) Acaba o bilmiyor mu ki, kabirlerde bulunanlar çıkarıldığı ve kalplerdeki ortaya konulduğu zaman, işte o gün onların Rabbi kendilerinin her hâlinden mutlaka haberdardır. |
O gün o rableri onlara elbette habîrdir |
Şüphesiz, o gün Rableri, kendilerinden gerçekten haberdardır. |
O gün Rabbleri onların her halini haber almış (gizli ve açık bütün yaptıklarını bilmiş)tir. |
Şüphe yok ki, Rabbleri o gün onlara (ait bütün işlerden) elbette haberdardır. |
30
/ 599 |
101-Karia Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ الْقَارِعَةُ -1 |
Yürekleri hoplatan büyük felaket! |
O karia |
Kaari’a... |
Çarpan olay! |
O çarpacak olan felaket. |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
2.Ayet |
مَا الْقَارِعَةُ -2 |
Nedir o yürekleri hoplatan büyük felaket? |
Nedir o karia? |
Nedir kaari’a? |
Nedir o çarpan olay? |
O çarpacak olan felaket, nedir? |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
3.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ -3 |
Yürekleri hoplatan büyük felaketin ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Ne bildirdi ki sana; nedir o karia? |
Sana o kaaria’yı bildiren nedir? |
O çarpan olayın ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
O çarpacak olan felaketin ne olduğunu sana ne bildirdi? |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
4.Ayet |
يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ -4 |
O gün insanlar, her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi olacaktır. |
O gün ki nâs çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak |
İnsanların, ´her yana dağılmış´ pervaneler gibi olacakları gün, |
O gün insanlar, yayılmış pervâneler gibi olur(lar). |
Bir günde ki nâs çırpınıp dağılacak pervaneler gibi olacaktır. |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
5.Ayet |
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ -5 |
Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır. |
Dağlar da didilmiş elvan yünler gibi atılacaktır |
Ve dağların ´etrafa saçılmış´ renkli yünler gibi olacakları (gün), |
Dağlar atılmış renkli yün gibi olur. |
Dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaktır. |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
6.Ayet |
فَأَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ -6 |
İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse, |
İşte o vakıt miyzanları ağır basan kimse |
İşte, kimin tartıları ağır basarsa, |
Kimin tartıları ağır gelirse, |
Kimin tartıları ağır gelirse. |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
7.Ayet |
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَاضِيَةٍ -7 |
Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır. |
O artık hoşnud bir hayattadır |
Artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir. |
O, memmun edici bir hayât içindedir. |
İşte o, hoşnut (olacağı) bir yaşayıştadır. |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
8.Ayet |
وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ -8 |
Ama kimin de tartıları hafif gelirse, |
Fakat miyzanları hafif gelen kimse |
Kimin tartıları hafif kalırsa, |
Kimin tartıları hafif gelirse, |
Fakat kimin tartıları hafif olursa. |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
9.Ayet |
فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ -9 |
İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir. |
O vakıt onun anası haviyedir |
Artık onun da anası (son durağı) "haviye"dir (uçurum). |
Onun anası (bağrına atılacağı) hâviye (uçurum)dur. |
Onun anası (sığınacağı yer) Hâviye´dir. |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
10.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ -10 |
Sen Hâviye’nin ne olduğunu ne bileceksin? |
Ve bildin mi haviye nedir |
Onun ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? |
Onun ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
Haviye´nin ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 600 |
101-Karia Suresi
11.Ayet |
نَارٌ حَامِيَةٌ -11 |
O, kızgın bir ateştir. |
Kızışmış bir ateş |
O, kızgın bir ateştir. |
Kızgın bir ateştir! |
(O) Çok kızgın bir ateştir. |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ -1 |
(1-2) Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. |
Oyaladı o çokluk kuruntusu sizleri |
(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ´tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.´ |
Çokluk yarışı, sizi oyaladı, |
(1-2) Sizi o çokluk kuruntusu oyaladı. Tâ ki, kabirleri ziyaret ediverdiniz. |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
2.Ayet |
حَتَّىٰ زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ -2 |
(1-2) Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. |
Ta.. ziyaret edişinize kadar kabirleri |
"Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü." |
Nihâyet kabirleri ziyaret ettiniz (kabre girinceye kadar mal artırmağa çalıştınız). |
(1-2) Sizi o çokluk kuruntusu oyaladı. Tâ ki, kabirleri ziyaret ediverdiniz. |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
3.Ayet |
كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ -3 |
Hayır; ileride bileceksiniz! |
Öyle değil, ilerde bileceksiniz |
Hayır; ileride bileceksiniz. |
Hayır (olmaz bu), yakında bileceksiniz (hatânızı)! |
Öyle değil, ileride bileceksiniz. |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
4.Ayet |
ثُمَّ كَلَّا سَوْفَ تَعْلَمُونَ -4 |
Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! |
Sonra öyle değil, ilerde bileceksiniz |
Yine hayır; ileride bileceksiniz. |
Yine hayır, yakında bileceksiniz (hatânızı)! |
Sonra öyle değil, ileride bileceksiniz. |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
5.Ayet |
كَلَّا لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ -5 |
Hayır, kesin olarak bir bilseniz.. |
Öyle değil, ilmel yakîn bilseniz |
Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, |
Hayır, (gerçeği) kesin bilgi ile bilseydiniz; |
Vazgeçin. Sizin anladığınız gibi değil, eğer yakın bir bilgi ile bilecek olsa idiniz. (öyle yapmazdınız). |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
6.Ayet |
لَتَرَوُنَّ الْجَحِيمَ -6 |
Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. |
Kasem olsun o Cahimi çaresiz göreceksiniz |
Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz. |
Mutlaka cehennemi görür (onun varlığını gözle görmüş gibi kabul eder)diniz. |
Andolsun ki, o cehennemi mutlaka göreceksiniz. |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
7.Ayet |
ثُمَّ لَتَرَوُنَّهَا عَيْنَ الْيَقِينِ -7 |
Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. |
Sonra kasem olsun onu çaresiz aynel yakîn göreceksiniz |
Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne´l Yakîn) görmüş olacaksınız. |
Sonra onu kesin olarak gözle göreceksiniz. |
Sonra onu elbette ki, ayne´l yakîn göreceksiniz. |
30
/ 600 |
102-Tekasür Suresi
8.Ayet |
ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ -8 |
Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz? |
Sonra kasem olsun o gün o naîmden muhakkak sorulacaksınız |
Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz. |
Sonra o gün, (size verilen) ni´metten sorulacaksınız. |
Sonra kasem olsun ki o gün her türlü nîmetten muhakkak sorulacaksınız. |
30
/ 600 |
103-Asr Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَالْعَصْرِ -1 |
(1-2) Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. |
Kasem olsun ki Asr´a |
Asra andolsun; |
Asr´a andolsun ki, |
Asr´a kasem olsun ki, |
30
/ 601 |
103-Asr Suresi
2.Ayet |
إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ -2 |
(1-2) Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. |
İnsan mutlak bir husranda |
Gerçekten insan, ziyandadır. |
İnsan ziyandadır. |
Şüphe yok insan, elbette bir ziyandadır. |
30
/ 601 |
103-Asr Suresi
3.Ayet |
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ -3 |
Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir). |
Ancak o kimseler başka ki iyman edip salih ameller işlediler ve hep hakka vasıyyetleştiler ve sabra vasıyyetleştiler |
Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. |
Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler ziyânda değillerdir. |
Ancak o kimseler ki imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular ve birbirlerine hakkı tavsiyede ve sabrı tavsiyede bulundular, onlar müstesna. |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍ -1 |
(1-2) Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! |
Veyl bütün «hümeze lümeze» güruhuna |
Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline; |
(İnsanları) Diliyle çekiştiren, kaş ve gözüyle işâretler yapıp alay eden her fesâd kişinin vay haline! |
Arkadan çekiştiren, gözü ile kaşı ile eğlenen her bir kimsenin vay haline! |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
2.Ayet |
الَّذِي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُ -2 |
(1-2) Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! |
Ona ki bir mal toplamış ve onu saymaktadır |
Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. |
O ki mal yığdı, onu saydı durdu. |
(2-3) Öyle kimse ki, bir malı toplamış ve onu tekrar tekrar saymakta bulunmuştur. Sanır ki onu, malı daima yaşatacaktır. |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
3.Ayet |
يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ -3 |
O, malının, kendisini ebedîleştirdiğini sanır. |
Malı kendisini muhalled kılmış sanır |
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. |
Malının, kendisini ebedi yaşatacağını sanıyor. |
(2-3) Öyle kimse ki, bir malı toplamış ve onu tekrar tekrar saymakta bulunmuştur. Sanır ki onu, malı daima yaşatacaktır. |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
4.Ayet |
كَلَّا ۖ لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِ -4 |
Hayır! Andolsun ki o, Hutâme’ye atılacaktır. |
Hayır celâlim hakkı için atılacaktır o (tamuya) hutameye |
Hayır; andolsun o, ´hutame´ye atılacaktır. |
Hayır, andolsun ki o, Hutame´ye atılacaktır. |
Yok yok öyle değil, elbette ki o Hutame´ye atılacaktır. |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
5.Ayet |
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْحُطَمَةُ -5 |
Hutame’nin ne olduğunu sen ne bileceksin? |
Ve bildin mi hutame ne? |
"Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir? |
Hutame´nin ne olduğunu sen nereden bileceksin? |
Hutame´nin ne olduğunu sana ne şey bildirdi? |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
6.Ayet |
نَارُ اللَّهِ الْمُوقَدَةُ -6 |
(6-7) O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir. |
Allahın tutuşturulmuş ateşi |
Allah´ın tutuşturulmuş ateşidir. |
Allâh´ın tutuşturulmuş ateşidir. |
(6-7) Allah´ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Öyle ki, yüreklerin üzerine yüklenecektir. |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
7.Ayet |
الَّتِي تَطَّلِعُ عَلَى الْأَفْئِدَةِ -7 |
(6-7) O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir. |
Ki çıkar gönüller üstüne |
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar. |
(Bir ateş) Ki gönüllere işler. |
(6-7) Allah´ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Öyle ki, yüreklerin üzerine yüklenecektir. |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
8.Ayet |
إِنَّهَا عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌ -8 |
(8-9) Şüphesiz uzatılmış direkler arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş onların üzerine kapatılacaktır. |
O kapatılacaktır onlar üstüne |
O, onların üzerine kilitlenecektir; |
O, onların üzerine kapatılıp kilitlenecektir. |
(8-9) Şüphe yok ki, bu, onların üzerlerine kapatılmıştır. Uzatılmış sütunlarda (bağlı bulunacaklardır). |
30
/ 601 |
104-Hümeze Suresi
9.Ayet |
فِي عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ -9 |
(8-9) Şüphesiz uzatılmış direkler arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş onların üzerine kapatılacaktır. |
Uzatılmış sütunlarda |
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). |
(Kendileri,) Uzatılmış direkler arasında (bağlı) olarak (kalacaklardır). |
(8-9) Şüphe yok ki, bu, onların üzerlerine kapatılmıştır. Uzatılmış sütunlarda (bağlı bulunacaklardır). |
30
/ 601 |
105-Fil Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ -1 |
Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? |
Görmedin mi? Nasıl etti Rabbın ashabi fîle? |
Rabbinin fil sahiplerine neler yaptığını görmedin mi? |
Rabbinin, Fil sâhiplerine ne yaptığını görmedin m? |
Görmedin mi, Rabbin fil sahiplerine nasıl etti? |
30
/ 601 |
105-Fil Suresi
2.Ayet |
أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ -2 |
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? |
Kılmadı mı tedbirlerini müstağrak tadlîle |
Onların ´tasarladıkları planlarını´ boşa çıkarmadı mı? |
Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? |
Onların kurdukları tuzağı bozgunluk içinde kılmadı mı? |
30
/ 601 |
105-Fil Suresi
3.Ayet |
وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ -3 |
(3-5) Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi. |
Saldı da üzerlerine sürü sürü kuşlar (Ebâbil) |
Onların üzerine ebabil (sürü sürü) kuşlarını gönderdi. |
Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi, |
Ve onların üzerlerine bölük bölük kuşlar gönderdi. |
30
/ 601 |
105-Fil Suresi
4.Ayet |
تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجِّيلٍ -4 |
(3-5) Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi. |
Atıyorlardı onlara «siccil» den taşlar |
Onlara ´pişirilip-sertleştirilmiş balçık taşları´ atıyorlardı. |
Onlara çamurdan sertleşmiş taşlar atan (kuşlar). |
Onlara (o kuşlar) siccîlden (katı, sert çamurlardan) taşlar atıyorlardı. |
30
/ 601 |
105-Fil Suresi
5.Ayet |
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ -5 |
(3-5) Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi. |
Derken kılıverdi onları bir yenik hasıl gibi |
Sonunda onları, yenik ekin yaprağı gibi kıldı. |
Nihâyet onları, kurt yeniği ekin yaprağı gibi yaptı. |
Artık onları yenilmiş ekin yaprağı gibi kıldı. |
30
/ 601 |
106-Kureys Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ -1 |
(1-4) Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsin. |
İylâfı için Kureyşin |
(Hiç değilse kendilerini) Kureyş’i ‘bir araya getirip anlaştırdığı’ |
Kureyşi alıştırdığı için, |
Kureyş´in (seyahate) ülfet ettirildiğinden dolayı. |
30
/ 602 |
106-Kureys Suresi
2.Ayet |
إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَالصَّيْفِ -2 |
(1-4) Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsin. |
Sefere iylâfları yazın, kışın |
Yaz ve kış yolculuğunda onları (güvenliğe kavuşturduğu ya da başkalarıyla) ısındırıp yakınlaştırdığı için, |
Onları kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için, |
Onların kış ve yaz seyahatine ülfet ettirilmiş oldukları için. |
30
/ 602 |
106-Kureys Suresi
3.Ayet |
فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَٰذَا الْبَيْتِ -3 |
(1-4) Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsin. |
Hiç olmazsa onun için kulluk etsinler rabbine bu Beytin |
Şu Ev (Ka’be’n)in Rabbine kulluk etsinler; |
Bu Ev (Ka´be´n)in Rabbine kulluk etsinler. |
Bu beytin (Kabe-i Muazzama´nın) Rabbine ibadette bulunsunlar ki, |
30
/ 602 |
106-Kureys Suresi
4.Ayet |
الَّذِي أَطْعَمَهُمْ مِنْ جُوعٍ وَآمَنَهُمْ مِنْ خَوْفٍ -4 |
(1-4) Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsin. |
Ki onları açlıktan doyurdu ve korkudan emîn buyurdu. |
Ki O, kendilerini açlıktan (kurtarıp) doyuran ve korkudan güvenliğe kavuşturandır. |
O ki onları yedirip açlıktan kurtardı ve onları korkudan güvene kavuşturdu. |
Onları açlıktan (kurtarıp) doyurdu ve onları korkudan emin kıldı. |
30
/ 602 |
107-Ma'un Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ -1 |
Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! |
Gördün mü o dîni tekzib edeni? |
Dini yalanlayanı gördün mü? |
Din (âhiret cezâsın)ı yalanlayan(adam)ı gördün mü? |
Gördün mü o kimseyi ki, dini tekzîp eder. |
30
/ 602 |
107-Ma'un Suresi
2.Ayet |
فَذَٰلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ -2 |
(2-3) İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. |
O dur ki işte iter yetîmi |
İşte yetimi itip-kakan; |
İşte o, öksüzü iter, kakar; |
İmdi o kimsedir ki yetimi itiverir. |
30
/ 602 |
107-Ma'un Suresi
3.Ayet |
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ الْمِسْكِينِ -3 |
(2-3) İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir. |
Ve kayırmaz doyurmak üzere miskîni |
Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. |
Yoksulu doyurmağa önayak olmaz. |
Ve yoksula yemek yedirilmesi için teşvikte bulunmaz. |
30
/ 602 |
107-Ma'un Suresi
4.Ayet |
فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ -4 |
Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, |
Fakat veyl o namaz kılanlara ki |
İşte (şu) namaz kılanların vay haline, |
Şu namaz kılanların vay haline, |
Artık vay haline o namaz kılanların ki, |
30
/ 602 |
107-Ma'un Suresi
5.Ayet |
الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ -5 |
Onlar namazlarını ciddiye almazlar. |
Namazlarından yanılmaktadırlar |
Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, |
Ki, onlar namazlarından gaflet ederler (kıldıkları namazın değerini bilmez, ona önem vermezler). |
O kimseler ki, onlar namazlarında yanılanlardır. |
30
/ 602 |
107-Ma'un Suresi
6.Ayet |
الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ -6 |
Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. |
Onlar ki müraîlik ederler |
Onlar gösteriş yapmaktadırlar |
Onlar gösteriş (için ibâdet) yaparlar. |
O kimseler ki, onlar riyâkardırlar. |
30
/ 602 |
107-Ma'un Suresi
7.Ayet |
وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ -7 |
Ufacık bir yardıma bile engel olurlar. |
Ve yardımlığı sakınır (zekâtı vermezler) |
Ve ‘ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler. |
En ufak bir yardımı esirgerler. |
Ve men edilmesi mutad olmayan bir şeyi bile men ediverirler. |
30
/ 602 |
108-Kevser Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ -1 |
Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. |
Biz verdik sana hakikatte kevser |
Şüphesiz, Biz sana Kevser´i verdik. |
Biz sana Kevser´i (bol ni´met, ilim ve büyük şeref) verdik. |
Şüphe yok ki, Biz sana Kevser´i verdik. |
30
/ 602 |
108-Kevser Suresi
2.Ayet |
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ -2 |
O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. |
Sen de Rabbın için namaz kıl ve kurban kesiver |
Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. |
Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve nahret (kurban kes veya ellerini boğazına kadar kaldırıp tekbir al). |
Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver. |
30
/ 602 |
108-Kevser Suresi
3.Ayet |
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ -3 |
Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir. |
doğrusu sana buğz edendir ebter. |
Doğrusu, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır. |
Asıl sonu kesik olan, sana buğzedendir. |
Muhakkak ki o sana buğz edendir, (asıl) ebter (olan). |
30
/ 602 |
109-Kafirun Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ -1 |
De ki: “Ey Kâfirler!” |
De ki: Ey kâfirler! |
De ki: "Ey kafirler." |
De ki: Ey nânkörler, |
De ki: «Ey kâfirler!» |
30
/ 603 |
109-Kafirun Suresi
2.Ayet |
لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ -2 |
“Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem.” |
Tapmam o tapdıklarınıza |
"Ben sizin taptıklarınıza tapmam." |
Ben sizin yaptığınız ibâdeti yapmam; |
«Ben sizin ibadet ettiğinize ibadet etmem.» |
30
/ 603 |
109-Kafirun Suresi
3.Ayet |
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ -3 |
“Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.” |
Siz de tapanlardan değilsiniz benim ma´buduma |
"Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz." |
Siz de benim yaptığım ibâdeti yapmazsınız. |
«Siz de benim ibadet ettiğime ibadet ediciler değilsiniz.» |
30
/ 603 |
109-Kafirun Suresi
4.Ayet |
وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ -4 |
“Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk edecek değilim.” |
Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza |
"Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim." |
Ben asla sizin yapmakta olduğunuz ibâdeti yapıcı değilim. |
«Ve ben sizin taptığınıza tapıcı değilim.» |
30
/ 603 |
109-Kafirun Suresi
5.Ayet |
وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ -5 |
“Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz.” |
Hem de siz tapıcılardan değilsiniz benim ma´buduma |
"Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz." |
Siz de benim yapmakta olduğum ibâdeti yapıcı değilsiniz. |
«Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz.» |
30
/ 603 |
109-Kafirun Suresi
6.Ayet |
لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ -6 |
“Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” |
Size dîniniz, bana dînim |
"Sizin dininiz size, benim dinim bana." |
Sizin dininiz size, benim dinim banadır. |
«Sizin dininiz sizin içindir, benim dinim de benim içindir.» |
30
/ 603 |
110-Nasr Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ إِذَا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ -1 |
(1-3) Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir. |
Gelip de Allahın nusreti ve feth |
Allah´ın yardımı ve fetih geldiği zaman, |
Allâh´ın yardımı ve fetih geldiği, |
Allah´ın nusreti ve fethi geldiği zaman. |
30
/ 603 |
110-Nasr Suresi
2.Ayet |
وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا -2 |
(1-3) Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir. |
Gördüğün vakıt nâsı girerlerken Allah dînine fevcâ fevc |
Ve insanların Allah´ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, |
Ve insanların dalga dalga Allâh´ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, |
Ve Allah´ın dinine nâsın fevc fevc girer olduğunu göreceğin vakit. |
30
/ 603 |
110-Nasr Suresi
3.Ayet |
فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ ۚ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا -3 |
(1-3) Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir. |
Artık tesbîh et Rabbına hamdiyle ve mağfiretini dile, muhakkak ki o bir tevvab bulunuyor |
Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O´ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. |
Rabbini överek tesbih et, O´ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeyi kabul edendir. |
Artık Rabbine hamdederek tesbihte bulun ve O´ndan mağfiret dile. Şüphe yok ki O, tevbeleri çok kabul edici olmuştur. |
30
/ 603 |
111-Tebbet Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ -1 |
Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu. |
Yuh oldu iki eli Ebu Lehebin, kendi de yuh |
Ebu Leheb´in iki eli kurusun; kurudu ya. |
Ebu Leheb´in iki eli kurusun (yok olsun o); zaten yok oldu ya. |
Ebû Leheb´in iki eli helâk oldu, kendisi de hüsrâna uğradı. |
30
/ 603 |
111-Tebbet Suresi
2.Ayet |
مَا أَغْنَىٰ عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ -2 |
Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı. |
Ne malı fâide verdi ona ne kazandığı |
Malı ve kazandıkları kendisine bir yarar sağlamadı. |
Ne malı, ne de kazandığı onu (Allâh´ın kahrından) kurtaramadı. |
Ona ne malı bir zenginlik verdi ve ne de kazandığı şey. |
30
/ 603 |
111-Tebbet Suresi
3.Ayet |
سَيَصْلَىٰ نَارًا ذَاتَ لَهَبٍ -3 |
O, bir alevli ateşe girecektir. |
O bir alevli ateşe yaslanacak |
Alevi olan bir ateşe girecektir. |
Alevli bir ateşe girecektir (o). |
Bir alevli ateşe girecektir. |
30
/ 603 |
111-Tebbet Suresi
4.Ayet |
وَامْرَأَتُهُ حَمَّالَةَ الْحَطَبِ -4 |
(4-5) Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu hâlde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir). |
karısı da, odun hammalı olarak |
Eşi de; odun hamalı (ve) |
Karısı da, odun hamalı olarak. |
Odun yüklenmiş olan karısı da. |
30
/ 603 |
111-Tebbet Suresi
5.Ayet |
فِي جِيدِهَا حَبْلٌ مِنْ مَسَدٍ -5 |
(4-5) Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu hâlde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir). |
Gerdanında bir ip ki fitillisinden |
Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak. |
Boynunda hurma lifinden bir ip olacaktır. |
Boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde (ateşe atılacaktır). |
30
/ 603 |
112-İhlas Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ -1 |
De ki: “O, Allah’tır, bir tektir.” |
De, o: Allah tek bir (ehad)dir |
De ki: O Allah, birdir. |
De ki: O Allâh birdir. |
De ki: «O Allah birdir.» |
30
/ 604 |
112-İhlas Suresi
2.Ayet |
اللَّهُ الصَّمَدُ -2 |
“Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” |
Allah, o eksiksiz sameddir |
Allah, Samed´dir (herşey O´na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır). |
Allâh Samed´dir. |
«Allah, bütün mahlukatın kendisine teveccüh ve iltica edeceği zât-ı ehâdiyyettir.» |
30
/ 604 |
112-İhlas Suresi
3.Ayet |
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ -3 |
O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).” |
Doğurmadı ve doğurulmadı |
O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. |
Kendisi doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. |
«(O) Doğurmadı ve doğurulmamıştır.» |
30
/ 604 |
112-İhlas Suresi
4.Ayet |
وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ -4 |
“Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” |
Ona bir küfüv de olmadı |
Ve hiçbir şey O´nun dengi değildir. |
Hiçbir şey O´nun dengi olmamıştır. |
«Ve O´na hiçbir şey denk (mümasil) olmamıştır.» |
30
/ 604 |
113-Felak Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ -1 |
(1-5) De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” |
De ki: Sığınırım Rabbına o Felakın |
De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. |
De ki: Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe; |
De ki: «Felâkın (yaratılıp vücuda getirilmiş olan şeylerin) Rabbine sığınırım.» |
30
/ 604 |
113-Felak Suresi
2.Ayet |
مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ -2 |
(1-5) De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” |
Şerrinden Mâhalakın |
Yarattığı şeylerin şerrinden, |
Yarattığı şeylerin şerrinden, |
(2-3) «Yaratmış olduğu şeylerin şerrinden. Ve gecenin şerrinden, zulmeti çöküp ortalığı kapladığı zaman.» |
30
/ 604 |
113-Felak Suresi
3.Ayet |
وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ -3 |
(1-5) De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” |
Ve şerrinden bir gâsıkın daldığı zaman |
Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, |
Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, |
(2-3) «Yaratmış olduğu şeylerin şerrinden. Ve gecenin şerrinden, zulmeti çöküp ortalığı kapladığı zaman.» |
30
/ 604 |
113-Felak Suresi
4.Ayet |
وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ -4 |
(1-5) De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” |
Ve o, ukdelere üfliyen neffasların şerrinden |
Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden, |
Düğümlere üfleyip tüküren büyücü kadınların şerrinden, |
«Ve düğümlere üfleyen (büyücü)lerin şerrinden.» |
30
/ 604 |
113-Felak Suresi
5.Ayet |
وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ -5 |
(1-5) De ki: “Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” |
Ve şerrinden bir hâdisin hased ettiği zaman |
Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden. |
Ve hased ettiği zaman hasedcinin şerrinden. |
«Ve hased ettigi zaman haset edenin şerrinden (Hâlık-ı Rahîm´e) sığınırım.» |
30
/ 604 |
114-Nas Suresi
1.Ayet |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ -1 |
(1-6) De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” |
De ki sığınırım Rabbına nâsın |
De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. |
De ki: "Sığınırım ben, insanların Rabbine. |
De ki: «Nâsın Rabbine sığınırım.» |
30
/ 604 |
114-Nas Suresi
2.Ayet |
مَلِكِ النَّاسِ -2 |
(1-6) De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” |
Melikine nâsın |
İnsanların malikine, |
İnsanların pâdişâhına, |
(2-3) «Nâsın Melik´ine. Nâsın ilâhına (sığınırım).» |
30
/ 604 |
114-Nas Suresi
3.Ayet |
إِلَٰهِ النَّاسِ -3 |
(1-6) De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” |
İlâhına nâsın |
İnsanların (gerçek) İlahına; |
İnsanların Tanrısına: |
(2-3) «Nâsın Melik´ine. Nâsın ilâhına (sığınırım).» |
30
/ 604 |
114-Nas Suresi
4.Ayet |
مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ -4 |
(1-6) De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” |
Şerrinden o sinsi vesvasın |
´Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran´ vesvesecinin şerrinden. |
O sinsi vesvesecinin şerrinden. |
«O gizlice vesvese verenin şerrinden.» |
30
/ 604 |
114-Nas Suresi
5.Ayet |
الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ -5 |
(1-6) De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” |
Ki vesvese verir sinelerinde nâsın |
Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); |
O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar. |
«Ki O, nâsın göğüslerinde vesvesede bulunur.» |
30
/ 604 |
114-Nas Suresi
6.Ayet |
مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ -6 |
(1-6) De ki: “Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına sığınırım.” |
Gerek cinden gerekse ins |
Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas´tan Allah´a sığınırım). |
Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah´a sığınırım). |
«(O vesvese veren) Gerek cinden ve gerek insandan (olsun, hepsinden de Allah´a iltica etmelidir).» |
30
/ 604 |