|
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
-200 |
Ya eyyühellezıne amenusbiru ve sabiru ve rabitu vettekullahe lealleküm tüflihun |
|
3-Al-i İmran Suresi 200. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Ey imân edenler! Sabrediniz, sabır yarışında bulununuz ve nöbet bekleyiniz ve Allah Teâlâ´ dan korkunuz ki, felâh bulabilesiniz. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Ey imân edenler!. Sabrediniz, sabır yarısında bulununuz ve nöbet bekleyiniz ve Allah Teâlâ d an korkunuz ki, felah bulabilesiniz. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
(Ey imân edenler) Ey müslümanlar!.. Ey hak yolunda sebat edenler!. (Sabrediniz) görevli olduğunuz itaatleri yapma, günahlardan kaçınma ve bazı musibetlere tahammül hususunda sabırlı bulununuz, (sabır yarısında bulununuz.) Hak Teâlâ'nın düşmanlarına karşı savaşta bulunurken sabır ve sebat hususunda onlara galip olunuz, onlar sizden daha sabırlı bulunmuş olmasınlar. (Ve) sınırlarda (nöbet bekleyiniz) düşmanlara karşı hududta silâhlarınızla, nakil vasıtalarınızla cenge hazır bir vaziyette bulununuz, düşmanlarınızı gözetlemekten geri durmayınız. (Ve) her hâlinizde, düşmanlarınız ile savaş hususunda ondan bundan değil, yalnız (Allah Teâlâ'dan korkunuz ki felah bulabilesiniz.) Yâni: İslâm varlığını muhafaza etmiş, ilâhî lütfa kazanmış, cehennem nârından kurtulmuş cennete aday bulunmuş olasınız. Ne muazzam bir mükâfat!.
§ Ali İmran sûre—i, bu âyeti kerime ile nihayete ermiştir. Bu mübarek süre, bütün insanlığa selâmet ve saadet yollarını göstermiş, en kutsi vazifeleri öğretmiş, en mühim medenî, idarî, sosyal esasları içerisine almıştır. Bu husustaki başarıların ne. Sayede, ne gibi sebeplere yapışmakla tecelli edeceğine de bu son âyeti kerime, işaret buyurmaktadır. Bunların başlıcası ise sabırdır, m us ab eredir, murabeta ile takvadır. Şöyle ki:
(Sabır): Acıya katlanmaktır, hoşa gitmeyen durumlardan dolayı telâş göstermeyi? Şikayet etmeden tahammül ve direne göstermektir. Geniş bilgi için bu sürenin (17) nci âyetine bakılabilir.
(Mü s ab ere) de belâ zamanında kalbi gözetlemek, kalbe kuvvet vermeğe çalışmaktır. Sabra devam etmektir. Güzel fiilleri yapmak çirkin işlerden kaçınmaktır, bir içimse ile başkaları arasında meydana gelen çirkin hallere, ihtilâflara karşı direnç göstermektir. Cenâb-ı Hak'ka manen ulaşmaya vesile olacak şeylere sarılmaktır.
(Murabeta) da bağlamak, düşmanın gelmesi muhtemel olan yerlere devamlı olarak gözlemek, Allah Teâlâ yolunda, din uğrunda düşmana karşı cebhe almak, olanca kuvveti o tarafa yönelt m ektir.
Velhâsıl: Sabır ve sebatta, musaberede, mürabetada, ittikada bulunan müslümanlar, üzerlerine düşen dinî ve dünyevî vazifelerini güzelce yapmaya muvaffak olurlar. Bir kerre sabrın alanını düşünelim:
(1) Dinen üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmeye çalışmak sabırdır. Nefs ile cihad etmek.
(2) Haramlardan sakınarak nefsin eğilimlerine karşı koymak, bu hususta meşakkatlere katlanmak bir sabırdır.
(3) Dünyevî arızalara, hastalıklara, ihtiyaçlara, korkulara karşı komak da bir sabırdır. § Müsadereye gelince bu da su gibi guruplara ayrılır.
(1) Başkalarının, meselâ aile fertlerinin, yakınların, komşuların hoş olmayan hallerine karşı tahammül göstermek bir müsaderedir.
(2) Fenalık yapmış bir şahıstan intikamı terketmekle bir musaberedir. "Cahillerden yüz çevir" mealindeki ilâhî bir emir bunu göstermektedir.
(3) Bir kimsenin başkalarını kendi nefsine tercih etmesi de bir musaberedir. Muhtaç olan bir zatın kendi nefsini bırakıp da başkalarının ihtiyaçlarını gidermeye çalışması
gibi. Nitekim: = Onları kendi nefislerine tercih ederler… (Haşr, 59/9) âyeti de bunu göstermektedir.
(4) Zülüm etmiş bir kimse hakkındaki af ve bağı; da bir m üs ab eredir. Buyurulmuştur. Sizin affetmeniz takvaya daha yakındır. (Bakara 2/237
(5) İyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, bir takım yanlış itikatları düzeltmeye çalışmak şüpheleri gidererek insanları aydınlatmaya gayret etmek de bir müsaberedir. Maalesef bir çok kimseler, böyle hayırlı bir hareketten üzüntü duyarlar, düşmanca bir tavır alırlar. Halbuki, böyle bir emir ve yasak, bir iyilikseverlik eseridir, sosyal terbiye ve fâide gereğidir. Bunu takdir edemiyenler, hastalıktan kurtulmaya bir vesile olan ilâçları, doktor tavsiyelerini reddeden zavallı hastalara benzerler.
Ib) İslâm yurdunu, İslâm varlığını muhafaza için hudutlara beklemek ve icab edince cihat meydanlarına atılmak da bir müsaberedir. Bir fedakârlıktır. Kısacası:
Bütün bu sabırlar, musabereler, mürabetalar, Allah Teâlâ'nın rizası için olacaktır, Allah korkusundan, ilâhî sevgiden ileri gelecektir. Yoksa öyle maddî bir menfaat, bir şöhret ve gösteriş için olmayacaktır, İşte (Allah Teâlâ'dan korkunuz ki, felah bulaşınız) mealindeki ilâhî emri bize bu vazifeyi bildirmektedir. Allah Teâlâ hazretleri cümlemizi sabredenler zümresine katıp ilâhî koruması altına alsın ve kurtuluşa eriştirsin. Ey Allah'ım, Peygamberlerin efendisi hürmetine kabul buyur! Ham d, âlemlerin Rabbi Allah'adır.
|
|
|