KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

3-AL-I İMRAN SURESI (200 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182
183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Al-i İmran Suresi 159  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 3/159
3-AL-I İMRAN SURESI - 159. AYET    Medine
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللَّهِ لِنْتَ لَهُمْ ۖ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ ۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ ۖ فَإِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ ۚ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ -159
Fe bi ma rahmetim minellahi linte lehüm* ve lev künte fezzan ğalızal kalbi lenfeddu min havlike fa´fü anhüm vestağfir lehüm ve şavirhüm fil emr* fe iza azemte fe tevekkel alellah* innellahe yühıbbül mütevekkilın
3-Al-i İmran Suresi 159. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: İmdi Allah Teâlâ´dan bir rahmet sebebiyledir ki, onlara yumuşak davrandın, ve eğer sen çirkin huylu katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet. Onlar için istiğfarda bulun. Ve onlar ile emr hususunda müşavere yap. Sonra ettiğin zaman da Allah Teâlâ´ya tevekkül et. Şüphe yok ki Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: İmdi Allah Teâlâ'dan bir rahmet sebebiyledir ki, onlara yumuşak davrandın, ve eğer sen çirkin huylu, katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet, onlar için af talebinde bulun, ve onlar ile emr hususunda müşavere yap. Sonra azmettiğin zaman da Allah Teâlâ'ya tevekkül et. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu âyeti kerime, Rasûli Ekrem Efendimizin ashabı ki ram in a, Uhud gazilerine karşı ne kadar hikmetli ve, faziletli muamelede bulunmuş olduğunu Gösteriyor, bazı hususlar hakkında müşavere yapılmasının lüzumunu bildiriyor ve her yapılmasına karar verilmiş işde Cenâb-ı Hak'ka tevekkül ve it i m ad edilmesini emrediyor. Şöyle ki: (İmdi) ey Yüce Resulüm sen Uhud gazvesinde (Allah Teâlâ'dan bir rahmet) yumuşak davranmada başarı (sebebiyledir ki, onlara) o savaş esnasında dağılıp sonra Risalet kapına dönen erlere (yumuşak davrandın) onların hakkında sitemde bulunmayı? Nazikçe ve yumuşak bir şekilde muamele yaptın; böyle bir muameleyi başarmak senin için ilâhî bir rahmet idi. (Ve eğer sen) böyle hareket etmeyip de onlar hakkında (çirkin huylu) kabal muameleli (katı yürekli) merhamet duygusundan beri (olsaydın) o erler senden etkilenir (elbette etrafından dağılırlardı) halbuki öyle bir muamele, peygamberlik vazifesine aykırıdır. Yüce Peygamberlerin gönderilmelerindeki maksat ve hikmete muhaliftir. Çünki peygamberlerin gönderilişindeki asıl maksat, Cenâb-ı Hak'kın hükümlerini halka güzelce ulaştırmaktır. Bu da halkın kalbi erin i fi «el sözlerle, kendilerine merhametli, ve şefkatli şekilde hitap etmekle mümkün olabilir ve onların bazı kusurlarını affetmekle, kendilerine lütuf ve şefkat göstermekle meydana gelebilir. Bunun içindir ki; Peygamber olan zatın kötü ahlâktan kalp katılığından uzak olması icap etmiştir, fakirlere, zayıflara çokça yardım etmesi istenmiştir. İşte Rasûli Ekrem Efendimizin bu yüksek ahlâka sahip olduğu Uhud gazvesinde de görülmüştür, İnsanlık icabı bozguna uğrayıp sonra pişman olarak peygamberin yanına dönen gazilere karşı sert şekilde muamelede bulunmuş olsaydı, Rasûli Ekrem'in heybetinden, hiddetinden sıkılarak etrafından tamamen dağılır giderlerdi. Böyle bir hal ise müslümanlar için zararlı olurdu, düşmanların ise işine yarardı. Binaenaleyh Rasûli Ekrem, Sallallahuteâlâ aleyhi vesellem efendimiz onların hakkında merhametli bir şekilde muamelede bulunmuştu. İşte Hak Teâlâ Hazretleri de o yüce peygamberine şöyle emir etmişti: (Artık) Resulüm!. (Onları) o harb esnasında dağılıp gitmiş, emrine muhalefet eylemiş olanları (affet) yaptıklarından dolayı kendilerini hesaba çekme (onlar için af talebinde bulun), onların günahlarının affını ulûhiyyet makamından temenni et, tâki senin bu şefaatini kabul ederek onları mağfiretime kavuşturayım. (Ve onlar ile) c ili ad ve benzeri konulara ait (emir hususunda danışmada bulun) bu suretle onların hakkında iltifat göster, onlara kıymet vermiş ol, kalbi erin i kazanmaya kendilerine kırgın olmadığını göstermeye gayret et. (Sonra azîm ettiğin zaman) yaptığınız danışma neticesinde bir şey için kat'î karar verdin mi, artık (Allah Teâlâ'ya tevekkül et) istişareye ve. Saireye güvenme, Cenab'ı Hak'kaitimad et, ondan muvaffakiyet bekle (Şüphe yok ki. Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever) onlara yardım eder, onları iyiliğe, hayırlı yola sevkeder. § Tevekkül, güzel bir kuluk, vazifesidir. Bundan maksat, sebeplere başvurmak sarılmakla beraber arzu edilen işin gerçekleşmesini Cenab'ı Hak'ka ısmaramak ve havale etmektir. Binaenaleyh tevekkül tabiri, istişareyi, sebeplere sarılmayı tamamen terk ve ihmal etmek demek değildir. Fakat arzu edilen bir şeyin sebeplerine sarılmakla beraber onun meydana gelmesini Cenab'ı Hak'ka havale etmek, kulluk ve hikmet gereğidir. Çünkü arzu edilen şeyin hakikaten fai d el i, menfaata uygun olup olmadığını ancak Cenab'ı Hak bilir. Binaenaleyh öyle bir şeyi Hak Teâlâ Hazretlerine havale edip ondan hayırlısını rica etmek, bir kulluk özelliğidir, bir hükmet gereğidir. § Müşavereye gelince: Bu, herhangi bir iş hakkında danışmak, bazı kimselerin reyine, mütalaasına müracaat etmek, fikir alış-verişinde bulunmak demektir. Böyle bir müzakere ve mütalâaya da istişare denir. Bir yerde toplanıp birbirine danışmada, diğer bir ifadeyle meşverette bulunan bil cemaate de "Sura" adı verilir. Müslümanlıkta meşveret, fikir alış-verişi, ferdî ve içtimaî bir prensiptir. Kendi başına hareket ise pek kötüdür. Rasüli Ekrem S al I al I ah ü Aleyhi Vesellem Efendimiz bile hakkında ilâhî vahiy inmeyen ve dini esaslara ait olmayan, cihat ve diğer bazı dünya ile alakalı hususlarda ashabı kiramı ile danışmada bulunurdu, bununla görevli idi. İşte izahında bulunduğumuz bu âyeti kerime de bunu ifade etmektedir. Tefsir kitaplarında ve özellikle Tefsiri Kebirde yazılı olduğu üzere Rasüli Ekrem Efendimizin ashabı kiramı ile danışmada bulunması birçok hikmetlere, faydalara dayanmaktadır. Başlıcaları şunlardır: 1 - Rasüli Ekrem'in ashabı kiramı ile danışmada bulunması, onlara olan aşırı sevgisini, yönelişini gösterir ve onların kadir ve kıymetlerini arttırmış olur. Onlara danışmaya tenezzül buyurmasa idi, onlara bir ihanet sayılabilir, onların yanlış düşüncelerine sebebiyet verebilirdi. T - Rasüli Ekrem efendimiz, şüphe yok ki aklen de bütün insanların en mükemmeldir. Bununla beraber düşünülecek şeyler sonsuzdur. Çeşitli menfaatlerden bazıları bir zatın hatırına geldiği halde diğerbir zatın hatırına hemen gelmeyebilir. Bu sebeple danışma faidelidir. Hattâ Peygamber efendimiz büyük bir tevazu göstererek şöyle buyurmuştur: Siz dünyanızın işlerini daha ziyade bilirsiniz. Bende dininize ait şeyleri daha ziyad< bilirim. 3 - Resulüllah'ın danışma ile görevlendirilmiş olması, ümmeti için danışmaya riâyetin lüzumunu bildirir. Nitekim: Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur: gir kavim istişarede bulundukça işlerinin en doğrusuna yol bulmuş olur.) Yâni medenî, ve siyasî işlerde başarıya ulaşır. 4 - Peygamber efendimize istişare emredilmiştir ki, danışma hususunda da ümmeti ona uysun ve bu suretle danışma peygamberin sünneti olsun. 5 - Rasûli Ekrem'in ashabı kiramiyle danışmada bulunması onların reylerinden istifade etmesi için değildir. Belki onların akıllarının, düşüncelerinin derecesini bilmesi ve Resul u 11 alfa olan sevgi ve bağlılıklarını anlaması içindi. 6 - Rasûli Ekrem Hazretleri, Uhud gazvesi sırasında ashabı kiramı ile danışmada bulunmuş, Medine'i Münevvere'den çıkmamak görüşünü kabul eder gibi görünmüştü. Bazı zatlar ise dışarı çıkılmasını uygun bulmuşlar, o suretle hareket edilmiş, fakat neticesi istenilene uygun olmamıştı. Artık Rasûli Ekrem efendimiz onlar ile bir daha danışmada bulunmayacak olsaydı, onlara karşı mübarek kalbinde bir gücenme kalmış olduğuna delâlet edebilirdi. Binaenaleyh Cenab'ı Hak bu vak'adan sonra bu danışma ile emretmiştir ki; bu istişare onlara karşı peygamberin kalbinde bir gücenme eseri kalmadığını göstersin. Ne büyük bir ahlâkî fazilet! İSLÂM DİNİNDE İSTİŞARENİN EHEMMİYETİ: 1 - Bilinmektedir ki; İslâm dininin en büyük hükümleri: Kur'ân'ı kerim ile, peygamberin hadisleri ile açıklanmış, birçok hükmü de yine bu iki esasa dayanarak ümmetin icmai ile t es bit edilmiştir. Artık bu gibi hususlarda danışmaya mahal yoktur. Aksi takdirde mukaddes dinin kat'î hükümlerine uyulmamış, apaçık olan dine karşı cephe alınmış, İslâm âlemi büyük bir ayrılığa düşmüş olur. Fakat bazı dünyevî, idarî, siyasî meseleler vardır ki: Bunların hükümleri örf ve adete, zamanın değişmesine, sosyal hayatın çeşitli ihtiyaçlarına bağlı olduğundan işte bu gibi hususlarda danışmaya lüzum vardır. Bu gibi danışmalar peygamberin sünneti gereğidir. Bu gibi hususlarda fikir alışverişi ferdî ve sosyal bir prensiptir. 2 - Evet… İstişare, hakkında şer'î delil bulunmayan yerlerde bir peygamber sünnetidir. Rasûli Ekrem efendimizin bir kısım dünyevî, idarî işlerde müslümanlarla danışmada bulunmasının kendisine emredilmiş olması bu muhterem ümmet için bir hikmet dersidir. Şöyle ki: İlâhî vahye sahip olan, en yüksek akıl ve zekâ ile donatılan ve bütün İslâm âleminin önderliğini elinde bulunduran Hz. Mu ham m ed aleyhisselâm ümmet iyi e danışmaya tenezzül buyurunca artık ümmetin fertlerinin birbiriyle danışmada bulunmayı? Da baskıcı ve zorbacı hareketlerde bulunmaları naslı caiz olabilir?. Siyeri kebirde beyan olunduğu üzere Rasûli Ekrem Hazretleri danışmaya büyük bir ehemmiyet verirdi. Hususi işlerinde bile istişarede bulunurdu. Bir hadisi şerifte buyuru I muştur. Yâni: Hiçbir millet, danışmadan zarar görüp helak olmuş değildir. Danışmayı terketmek ise helake sebep olur. 3 - Müslümanların sosyal hayatlarının danışma ve yardımlaşma üzerine kurulmuş olduğunu şu âyeti kerime ifade etmektedir: Müslümanların işleri, aralarında danışma iledir. Bütün işlerini danışma ile hallederler ve onlar bizim kendilerine rızık olarak ihsan ettiğimiz şeylerden de muhtaç olanlara infakta bulunurlar. (Şûra, 42/38). Demek ki: Müslümanlar; haklarında dinî hüküm bulunmayan bir takım dünyevî, idarî, sosyal işlerini kendi aralarında bir danışma neticesinde halledeceklerdir. Ve zengin olan m il s I il m an I ar, fakirlere, muhtaçlara kendi servetlerinden, nimetlerinden birer hisse ayırarak onların o yoksulluklarını gidereceklerdir. Artık böyle medenî, ve sosyal bi topluluk arasında bir sevgi ve dayanışma ortaya çıkmaz mı? Bunların arasında düşmanlıktan karışıklıktan ve kargaşadan eser görülebilir mi? 4 - Müslümanlıkta danışmanın ne kadar güzel, ne kadar gerekli olduğunu şu hadisi Şerif de göstermektedir:: İstihare eden zarar etmez, danışmada bulunan pişmanlık duymaz, iktisada riayet eden de fakir düşmez. Çünkü bu üç şeyi gözeten zat, hayatına güzel bir istikâmet vermiş, hareketini güzelce tanzim etmiş olur. 5 - Müsteşar = Kendisiyle danışmada bulunulan güvenilir, zat, mütefekkir, ve hayrı tavsiye eder olmalıdır, kanaatine muhalif mütalaada bulunup reyinden istifade etmek İsteyen kimseyi aldatan, hain bir şahıs demektir. Bir hadisi şerifte:: Her kim, kardeşine, kendisiyle danışmada bulunan şahsa doğruyu ve hakkın başka tarafta olduğunu bildiği halde aksine bir şey ile işaret eder, ve görüş bildirirse şüphesiz hiyanet etmiş olur. 6 - Müsteşar, kendisini mukayese etmeli hâdise kendisine ait olsa, hakkında ne şekilde hareket edilmesini düşünürse başkası hakkında da öylece düşünüp öylece görüş beyanında bulunmalıdır. Kanaatini, İçerisinde olanı saklamamalıdır. İşte şu hadisi şerifte bunu emretmektedir:: Kendisiyle istişare olunan kimse, emîndir, mutemettir, kendisiyle danışmada bulunulunca kendi nefsi hakkında yapacağı şey ne ise onu göstersin, o yolda reyini ortaya koysun, aksi takdirde emniyeti kötüye kullanmış olur. 1 - İslâmiyett e danışma: Muhtelif görüşlerin t ecellisiyle hakkın ortaya çıkmasına yardım edeceği için övülmüştür, sünnettir. Fakat dünyevî gayeler uğrunda m üs I uman I arın ihtilâfa düşmeleri, fırka fırka olup biri birine karşı düşmanca bir tavır almaları asla caiz değildir. Böyle bir hareket, m üs I uman I arın sosyal, varlığını zayıflatır, yok olmaya sevkeder. Bundan düşmanlar istifadeye kalkışır. Bu sebepledir ki, bir hadisi şerifte: Yâni: Allah Teâlâ'nın kudrete yardım ve desteği cemaat üzerindedir, birlik ve beraberlik içinde yaşayanlar, Allah tarafından desteklenmiş olurlar. 8 - Rasüli Ekrem S al I al I ahu aleyhi vesellem efendimiz, bir gün dağınık bir halde oturup ayrı ayrı konuşmakta bulunduklarını gördüğü bir kısım s eh ab e'i kiramına hitaben: ( : Bana ne oldu!. Sizi fırka fırka görüyorum. Ümmet arasında bölünmenin uygun olmadığına işaret etmektedir. Zaten müslümanların aralarına ayrılık sokanların Müslümanlardan olmadığını: ( —'—* ^-—r—-> d j* iy*) hadisi şerifi de göstermektedir ki, biz m üs I (im an I arı ayrılığa düşüren, bizden değildir, manasınadır. 9 - Kısacası: Biz müslümanlar için tam bir din kardeşliği, vatan sevgisi dairesinde hareket ederek karşılıklı olarak iyiliği tavsiye amacıyla istişarede bulunmak bir dinî, ahlâki sosyal vazifedir. Şahsî menfaatler, düşünceler sebebiyle samimî şekilde istişarelerden ayrılmak, tamamen şahsî arzuların benimsenmesini İstemek elbette İslâmiyet in bizlere verdiği terbiyeye, onun bu yoldaki pek lüzumlu emirlerine, tavsiyelerine muhaliftir. Danışma heyetini teşkil eden zatların bütün gayeleri, hak ve hakikatin ortaya çıkmasını görmekten başka olmayacaktır. Bu gibi zatlar derler ki: Bizim için istenen ve müşterek olan gaye meydana gelsin de bu hususta hangi arkadaşlarımızın reylerine uygun bulunmuş olursa olsun, bizim için her şekilde takdire, kabule lâyıktır… 10 -Şunu da arzedelim ki: Müslümanlardan selâhiyet sahibi olan zatların bazı hususlarda bir istişare bir ilmî araştırma neticesi olarak çeşitli reylerde, görüşlerde bulunmaları, ve bu bakımdan gumplara, mezheplere ayrılmaları güzel bir niyete, usulü dairesinde bir içtihada dayanmış olduğu için dinî bakımdan güzeldir. Nitekim bir hadisi şerifte: ( 4_*j>-j i_j---*^ *—' -^->* ■ buyurulmuştur. Yâni: Ümmetimin ihtilâfı, bir mesele hakkında bir i et i had neticesi olarak güzel bir niyetle muhtelif reylerd bulunmaları bir rahmettir, haklarında genişlik ve kolaylığa bir vesiledir. Bunun içindir hi: Ehli sünnetten olan bütün müctehidlere İslâm milleti hürmet eder, hiç birinin içtihadını küçümsemez. Fakat dinin esaslarına muhalif, şahsî kuruntulara dayanan ihtilaflar ise bütün İslâm milleti için zararlıdır, bir felâkettir ve hak'kın rızâsına aykırı olduğu cihetle büyük bir günahtır. Binaenaleyh bunlardan da son derece kaçınmak lâzımdır. 11 - Bilindiği üzere "İslâmî ilimler" den biri de "münazara âdabına ait olan ve "Edeb ilmi" denilen mühim bir ilimdir. Bu ilim gösteriyor ki: Vaktiyle İslâm âlimleri bir mesele hakkında tartışma ve münazarada bulununca hepsinin asıl maksadı hakikatin tecellisini görmekten ibaret bulunurdu. Bununla beraber her biri arzu ederdi ki: Bu hakikat arkadaşı tarafından meydana çıkarılmış olsun. Tâki: Kendi nefsine bir gurur gelmesin ve arkadaşı da -ben reyimde isabet edemedim- diye üzülmesin. Ne güzel bir ahlâk, ne fazilet geliştiren ilmî bir toplantı.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014