3-Al-i İmran Suresi 182. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Bu, sizin ellerinizin takdim ettiği şey sebebiyledir. Ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ kullarına zulümkar değildir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Bu, sizin ellerinizin takdim ettiği şey sebebiyledir. Ve şüphe yok ki. Allah Teâlâ kullarına zulmedici değildir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
(Bu) azab (sizin ellerinizin takdim ettiği şey) alay, iftira ve peygamberleri öldürmek gibi cinayetler (sebebiyledir) böyle acıklı bir azaba uğramanız, kendi nefislerinizin kötü hareketlerinin cezasıdır. 'Ve Şüphe yok ki Allah Teâlâ kullarına zulmedici değildir) ki, onlara zulm yoluyla böyle bir ceza versin. Belki bu cezalar onların günahları
Yüzündendir Evet… Herkes kendi ameline göre ceza görür. Artık bunu bilmeli, cezayı gerektiren hareketlerden kaçınmalıdır.
§ Bu âyeti kerime de "nefs" yerine "yed" zikredilmiştir. Çünkî insanların en çok amelleri eleri vasitasiyle yapılageldiği için nefis "yed" ile ifade edilmiştir.
§ Zallâm: Çok zulmeden demektir. Cenab'ı Hak bütün zulümlerden uzaktır. Ancak "kullar" mânasına bir çoğu! Lâfzı olan "Abîd" karşılığı zikredildiği için böyle mübalâğayı, ve çokluğu ifade eden bir tabir seçilmiştir. Maamanlı zulüm şahsi bir fayda, bir intikam m aks ad iyi e yapılır. O halde fazla zulüm, zulüm yapan için fazlafâide temin etmiş gibi olur. Artık zallâm olmayan, yani şahsı için fazal fâide m aks ad iyi e zulüm yapmayan zâlim de olmamış bulunur. Çünkî fazlafaideyi t erketen az bir menfaati daha kolay t erkeyi er. Bizde zallâm gibi mübalağa ifade eden kelimeler çok kere mübalâğa için değil, bir nispet ifadesi için kullanılır. Bezzaz (Manifaturacı), attar (Esans satıcısı) gibi ki, b u n I ar d a m ü b al âğ a m an as ı düşünülmüş değildir.
Velhâsıl: Cenâb-ı Hak, her türlü zulümden uzaktır. Onun hakkında zulüm düşünülemez. Bütün kâinat onun mülküdür, onun iradesine bağlıdır, onun adalet ve hikmet dairesinden asla hariç değildir.
"Mülkünde hak tasarruf eder keyfemâyeşâ".
Bu mübarek âyetlerin iniş sebebi hakkında deniliyor ki
= Kimdir o adam ki. Al I ah a güzel bir borç versin
Allah da ona kat kat fazlasıyla ödersin (Bakara, 245) âyeti kerimesi nazil olunca yahudilerden bazıları ve özellikle Huyey ibni Ahtap demişler ki: Allah fakir olmalı ki, bizden borç istiyor! O halde biz ondan zenginiz. Bu alaycı ve edepsizce lâkırdı üzerine bu mübarek âyetler nazil olmuştur. Diğer bir rivayete göre de Hz. Ebubekir, Rasûli Ekrem'in peygamberlikle ilgili bir mektubuyla Beni Kaynuka Yahud'lerinin yanlarına gitmiş, onları İslâmiyet e, namaz kılmaya, zekât vermeye ve Allah için faizsiz borç vermeye davet etmiş. Yahudîler "Fenhas ibni Azura" adındaki bir âlimlerinin yanına toplanmışlardı. Hz. Ebu Bekir bu şahsa da hitaben demiş ki: Cenâb-ı Hak'tan kork, İslâmiyet i kabul et, Hz. Muhammed'in Resûlullah olduğunu, onun mübarek vasıflarını Tevrat'ta görmektesiniz. Artık imân et, tasdik et ve Allah için faizsiz olarak borç ver -yani Allah'ın rızâsı için fakir ve düşkünlere yardım ederek Cenâb-ı Hak'kın sevabına kavuş- ta ki cennete girebil es in, sevabın kat kat olsun.
Bunun üzerine Fenhas cevaben demiş ki: "Ya Eba Bekir!. Rabbimizin bizden borç talebinde bulunduğunu iddia ediyorsun o halde Allah fakir, bizler ise zenginiz. Çünki fakir olan borç talebinde bulunur, Allah bizi faizden menettiği halde kendisi faizli muamelede bulunuyor. Bu m el'ün Fen has'in alaycı ifadesi üzerine Hz. Ebu Bekir onun çehresine bir tokat atmış ve eğer aramızda bir anılaşma bulunmasa idi. Vallahi senin boynunu vururdum, demiş. Fenhas Peygamberin huzuruna koşmuş, bak arkadaşın bana ne yaptı diye söylenmiş, Rasûli Ekrem de durumu Hz. Sıddık'tan sormuş, o da demiş ki: Yaresillallah!. Bu Allah düşmanı büyük bir lâkırdı söyledi, Allah Teâlâ'nın fakir, kendilerinin zengin olduklarını iddia eyledi. Artık Allah için gazab edip çehresine bir tokat vurdum. Fenhas ise sözünü inkâr etmiş, öyle bir söz söylememiş olduğunu iddia eylemiş. Bunun üzerine bu mübarek âyetler nazil olarak o haini yalanlamıştır.
Son derece açıktır ki, Cenâb-ı Hak, hiçbir şeye muhtaç değildir. Onun borç para ve saire alması asla düşünülemez. Onun borç talebinde bulunmasından murat, onun rizası için fakirlere, zayıflara zekât ve sadaka şeklinde yardım edilmesidir, bu sayede sevaplara ulaşmaktır. Bu gibi ifadeler, karşılıklı konuma ve diyalogun i çapların d an d ir. Bunu herkes anlayabilir. Artık bunu yanlış anlar gibi görünerek alaycı lâkırdılarda bulunanlar en ateşli azaplara lâyık değil midirler? İmân ettik lâyıkdırlar. Ve azaba ergeç kavuşacaklardır.
|