3-Al-i İmran Suresi 110. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ´ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü´min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, iyiliği emredersiniz, kötülükte men eylersiniz ve Allah T eâlâya imân ediyorsunuz. Eğer eh I i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü'm in olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu mübarek âyetler, milleti İslâmiyenin meziyetini, insanlık hakkında ne kadar hayırlı bulunduğunu ilân etmekte, İslâmiyet in daima muvaffak olup yaşayacağını bizlere müjdelemektedir. Şöyle ki: Ey Ümmeti Mu ham m ed Aleyhisselâm, veya Ey es h abı kiram!.. (Siz insanlar için) ortaya (çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz.) Siz bütün insanlık hakkında hayır isteğinde bulunmuş, en seçkin bir cemaatsiniz. Sizin bu faziletiniz, Allah katında malûm; levhi mahfuzda yazılmıştır. Çünkî siz (mâruf ile) en güzel şeylerle (emredersiniz) insanlık âlemine meşru, makul, faydalı şeyleri emir ve tavsiyede bulunursunuz. Ve (münkerden) kötü şeylerden, gayri meşru hareketlerden de insanları (men eylersiniz.) öyle zararlı, gayri ahlâkî şeylerden sakınmalarını kendilerine ihtar ile m en'e çalışırsınız. Böyle pek faideli, pek mühim bir vazifeyi üstlenmiş bulunursunuz. (Ve) imân edilmesi i c ab eden her hususta da (Allah T eâlâya imân ediyorsunuz) siz başka milletler gibi Hak T eâlâya hâşâ ortak koşmazsınız, Cenâb-ı Hakkın bazı peygamberlerini, kitaplarını inkâr eylemezsiniz. Bütün dinî hükümlere, vazifelere inanır, hürmet eylersiniz. Bunun içindir ki, mühim bir dinî vecibe olan iyiliği emir, kötülüğü men' etme vazifesini de ifaya çalışırsınız. (Eğer ehli kitap da) yahudîler ile hıristiyanlar sizin gibi Allah T eâlâya ve onun bütün peygamberlerine, kitaplarına (imân etselerdi elbette) bu imân (kendileri için hayırlı olurdu) çünki onları yanlış kanaatlerden, hareketlerden kurtararak selâmete kavuştururdu. Onlar cehalet sebebiyle, hasetleri dolayısiyle, riyaset sevdasiyle halkı kendilerine tâbi kılmak arzusu ile İslâmiyet gibi bütün insanlığı bir birlik dairesine davet eden, umum insanlar hakkında hayır istekte bulunan bir ilâhî dini kabul etmeyip bozulmuş veya uydurma dinlere kıymet veriyorlar. Bununla beraber (onlardan) o ehli kitap olan yahudilerden Abdullah ibni Selâm gibi ve hıristiyanlardan Habeş hükümdarı Necaşî gibi ve bunların es h abı gibi İslâmiyet i kabul edip timimin olanlar) da (vardır.) Fakat o ehli kitabın (en çoğu ise fasık) küfürlerinde ısrarlı, inatçı (kimselerdir.) Eğer onlar İslâmiyet in ne yüce, ne umumî, ne hayırlı bir din olduğunu güzelce düşünecek olsalar kendilerini o dini mübine intisab etme şerefinden mahrum bırakırlar mı? Müslümanlara karşı düşmanca bir vaziyet alırlar mı? Bu ne insafsızca bir hareket!. Evet… İslâm dini, bütün insanlığa ait umumî, hakikî; ilâhî bir dindir. Bu dine mensup olanlar bütün ümmetlerin hayırlısıdır. Nitekim bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur. Haberiniz olsun ki, vaktiyle yetmiş ümmet gelip geçmiştir, bu ümmet ise hepsinin hayırlısıdır ve en değerlisidir. Diğer bir hadisi şerif t e şu mealdedir: Ehli cennet yüz yirmi saftır. Bunların seksen safı bu ümmettendir. Diğer bir mümbarek hadisi nebevi de şu mealdedir: Ümmetimin durumu, yağmur durumu gibidir, evveli mi, âhiri mi hayırlı olduğu bilinmez. Yani: Kıyamete kadar İslâm milleti arasında seçkin simalar bulunacaktır. Bunların Allah katında ne kadar makbul, birbirine ne kadar manen üstün olacağını ancak Cenâb-ı Hak bilir. Binaenaleyh kıyamete kadar müslümanlığın devam edeceği şüphesizdir. Hattâ zamanımızda da bir nice gayri müslimlerin İslâm şerefine nail oldukları görülmektedir. Bu cümleden olarak müslümanlığı kabul edip İstanbul Müftülüğüne müracaat eden bir nice zatlara da acizane tarafımdan ve arkadaşlarım tarafından dinî telkinler yapılarak lâzım gelen vesikalar verilmiştir. Hattâ Almanya'da bazı malûmatlı, mütefekkir zatlar İslâmiyeti kabul ederek bir cemiyet kurmuşlar, İslâmiyet i yaymağa çalışmakta bulunmuşlardır. Bunlardan (Achmed S eh i ede) adında bulunan ve Almanca (El-İslâm) mecmuasının naşiri bulunan ve Diyanet Reisliğince çıkarılan Almanca "Cep ilmihalini" tercüme etmiş olan zat da İslâmiyeti kabul ederek yaymaya çalışmaktadır. Bana yazdığı 8 Temmuz 1960 tarihli bir mektubunda şöyle diyordu: "Buradaki küçük İslâm cemiyetinin dini m es el el erdeki rehber veya yardımcısı ve bundan haberiniz olmadı ise de zatı aliniz idi. İbadet ve İslâmî ahlâk hususunda ne zaman bir müşkülümüz olduysa, derhal telif ettiğiniz "Büyük İslâm ilmihali" ne baş vurarak bir hal çaresini buluyorduk. Şimdi en büyük istirhamımız da bizi bundan sonra da yardımınızdan mahrum bırakmam an izdir. Takdir edeceğiniz gibi hıristiyan bir muhitte her bir günümüz manevî cihat denilecek bir mücadele ile doludur. Ellerimizde imkânlar ise gayet sınırlıdır… Bize yapılacak en büyük yardım. Almanca kitap basıp yollamaktır…"
İşte bu mektup da gösteriyor ki: Lisânen ve kalemen yapılacak emri mâruf un, nehy anil münkerin çok faidesi vardır.. Bu vazife insanlığa büyük bir iyiliktir. İşte cihanşümul bir ilâhî dini olan müslümanlık ta, bizi bu vazife ile mükellef tutuyor, bu vazifeyi ifa eden müslümanların kadrini yüceltiyor. Ne mutlu bu kutsî vazifeyi ifa edenlere!.
|