2-Bakara Suresi 27. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
O kimseler ki Hak Teâlâ´nın ahdini tevsik (yemin ile te´kit) ettikten sonra bozarlar. Bitişmesini emretmiş olduğu şeyi kesiverirler. Yeryüzünde fesat çıkarırlar, işte hasîr olanlar onlardır. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
O kimseler ki Yüce Allah'ın ahdini tevsik -yemin ile tekit- ettikten sonra bozarlar. Bitirmesini emret mi; olduğu şeyi kesiverirler, yer yüzünde fesat çıkarırlar, İşte ziyana uğrayanlar, onlardır. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
(O kimseler ki) o fâsık, sözlerinde durmaz şahıslar ki (Allah Teâlâ'nın ahdini sağlam bir şekilde) yemin ile (pekiştirdikten sonra bozarlar) ona
aykırı hareketlerden kaçınmazlar ve Cenâb-ı Hakkın (bitişmesini) sımsıkı tutulmasını ve gözetilmesini (emretmiş olduğu şeyi kesiverirler) onu gözetmezler, ve onlar (yer yüzünde fesat çıkarırlar) diyanete, ahlâka, İnsanlığa aykırı, zararlı şeyleri yaparlar, (İşte ziyana uğrayanlar) ziyana uğrayan ve sapıklaşanlar ancak (onlardır.) Ne büyük bir felâket!
§ Ahid; Lügatte zaman, asır, vasiyet, yemin, güven. Hakkı gözetmek, söz vermek, mukavele yapmak, kefil olmak demektir. Allah Teâlâyı birlemek, bir söze inanıp güvenmek mânasında kullanılmıştır. Ayeti kerimedeki abid'den maksat ise ruhlar âleminde bütün ruhların Allah'ın Rab oluşunu tasdik etmiş olmalarıdır. (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)" (A'raf 7/172) yüce hitabına karşı "Evet" diye tasdikte bulunmuşlardı. Veyahut her insanın yaratılıştan sahip olduğu Allah'ı tasdik etme kabiliyetidir. Bu yaratılışın kaybetmeyen herkes, bu kâinatı yaratan bir yüce yaratıcının varlığına, onun ibâdet ve itaata layık olduğuna aklen, fikren kanaat getirebilirler.
Bununla beraber peygamber zamanında bazı kimseler veya kabileler, Rasülü Ekrem'e, müraccat ederek onu tasdik etmiş, onunla sağlam anılaşma yapmış oldukları halde daha sonra sözlerinden dönmüşler, dünyada da, ahirette de belâlarını bulmuşlardır. Binaenaleyh bu âyeti kerimedeki ahid bunu da kapsamına alır.
§ Misak da; ahid, yemin, bir şeyi bir şey ile, bağlamak, takviyede bulunmaktır. Yapılan bir anılaşmaya bir şey ile güvence altına almak ve takviye etmek bir misak demektir. Nitekim senet ve delil gibi kendisine itimat edilen, inanılıp kendisi ile kalbe kanaat gelen bir şeye de "vesika" denilir. Ayeti kerimedeki misaktan murat ise ahdi pekiştiren, o husustaki düşünceleri aydınlatan âyetler, mucizeler, semavi kitaplardır.
§ Vasıl ise lügatte: Bir şeyi diğer bir şeye ulaştırmak, bitiştirmek, ulaşıvermek demektir. Ayeti kerimedeki vasıldan maksat ise, bütün peygamberleri, bütün semavî kitapları tasdik edip bunların aralarını ayırmamaktır; üzerimize düşen vazifeleri, görevleri yerine getirip terk etmemektir, bütün mü'minlere dostlukta, hayır dileğinde bulunup aralarına ayrılık düşürmemektir, umum halkın iyiliğini sağlayan nizamlara uyup bunları ihmal eylememektir.
İşte bu gibi hususlara riayet etmeyenler, ahd ve yemini bozmuş, dalâlete düşmüş, ziyana uğramış fasık kimselerdir.
§ Fişka gelince: Bu da lügatte yoldan çıkıp sapmaktır. Şeriat lisanında ise: Allah'ın Emrini terkederek isyanda bulunmaktır. Böyle hak yolundan çıkan şahsa da "fâsık" denir. Çoğulu "Fasikün" ve "Füsekâ" d ir. F aşıklığın üç tabakası vardır. Birincisi: Günahları arasıra işlemekle beraber onları (irkin görmektir; haram olduklarını kabul etmektir. İkincisi: Kebire (büyük) denilen günahları İsleyerek, bunlara kapılarak devamda bulunmaktır. Üçüncüsü de: (Cebirelerin haram olduğunu, çirkin bulunduğunu inkâr etmek suretiyle onları islemektir. İşte bu üçüncü tabaka, bir küfür mertebesidir. Bir fasık bu mertebede bulunmadıkça ondan İslâm adı kaldırılmaz. Çünkü o, haramı gerektiren esasları tastikte bulunmuştur. Üçüncü tabakadakiler tevbe ve istiğfar etmeden ölürse ahirette ebedî olarak azap çekerler, ziyana uğrarlar.
§ Hüsran: Zarar, ziyan, noksanlık, sermayeyi kaybetmek, helake ve dalâlete mâruz kalmak demektir. Sahibine "Haşir" denir. Çoğulu "Hâsirûn" dur.
|