KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

3-AL-I İMRAN SURESI (200 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182
183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Al-i İmran Suresi 28  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 3/28
3-AL-I İMRAN SURESI - 28. AYET    Medine
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ ۖ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللَّهِ فِي شَيْءٍ إِلَّا أَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَاةً ۗ وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ ۗ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ -28
La yettehızil mü´minunel kafirıne evliyae min dunil mü´minın* ve mey yef´al zalike fe leyse minallahi fı şey´in illa en tetteku minhüm tükah* ve yühazzirukümüllahü nefseh* ve ilellahil masıyr
3-Al-i İmran Suresi 28. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Mü´minler, mü´minlerden başka kâfirleri dostlar edinmesinler. Her kim onu edinirse Allah Teâlâ´dan (nusrete nâiliyet) ilgisi kalmamış olur. Meğer ki, onlardan bir korunma için çekinecek olasınız. Allah Teâlâ ise sizi Zât-ı Ulûhiyyeti hakkında tahzir buyurur. Ve nihâyet gidiş de Allah Teâlâ´yadır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Mü'minler, mü'mînlerden başka kâfirleri dostlar edînmesinler. Her kim onu edinirse Allah Teâlâ'dan -yardıma kavuşma- ilgisi kalmamış olur. Meğer ki, onlardan bir korunma için çekinecek olasınız. Allah Teâlâ ise sizi zatı uluhiyyeti hakkında sakındırır. Ve nihayet gidişi de Allah Teâlâ'yadır.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu âyeti kerime, müminleri yalnız Allah Teâlâya teslime ve ona güvenmeye davet ediyor, ilâhî dîni inkâr edenleri samimî bir şekilde dost tutmanın da mahzurlarına işaret buyurmaktadır. Şöyle ki: (mü'minler) samimî şekilde İslâm dîni ile şereflenenler, kendileri gibi (mü'minlerden başka) olan (kâfirleri) Allah Teâlâ ile ve onun resulünü inkâr eden kimseleri (dostlar edînmesinler.) Onları aralarında akrabalıktan veya cahiliyye devrindeki münasebetlerinden dolayı birer sadık dost kabul eylemesinler, onlara ciddî şekilde dost olmak tehlikesine düşmesinler. (Her kim onu edinirse) öyle İslâmiyeti inkâr eden, ilâhî gazaba mâruz, ilâhî muhabbetten mahrum kimseleri kendisine birer sadık dost tanıyarak onlara bir dostça bir bağlılıkta bulunursa (Allah Teâlâ'dan) dostluk ve (yardımı kazanma) gibi bir (ilgisi kalmamış olur) Allah Teâlâ'nın düşmanlarıyle, onun kutsî varlığını, mukaddes dinini inkâr eden kimselerle dostlukta bulunan bir şahıs, artık Cenâb-ı Hakkın dostluğuna, yardımına lâik olabilir mi? Bir kimse ezelî dostunun haksız olan düşmanlarına dost olursa artık o ezelî dostu ile ciddî şekilde alâkası kalabilir mi? (Meğer ki) Ey mü'minler! (onlardan) o kâfirlerden (bir korunma için çekinecek olasınız) yâni: Onların düşmanlıklarından, birer zarar vermelerinden korunmak için dostluk göstermek müstesna, o zaman onlarla zahiren dostane bir vaziyette bulunabilirsiniz. Elverir ki, böyle bir hareket, başka müslümanların zararına olmasın, hakiki bir menfaatin zayi olmasını sebebiyet vermesin. Böyle zahirî bir dostluk ise kâfirlerin galebesi zamanına aittir. Veya onların ülkesinde bulunmak takdirindedir. İslâmiyetin galibiyeti zamanında ise böyle bir harekete lüzum yoktur. Mamafih İslâmiyet, daima umum insanlık hakkında hayırlı hareketi emir ettiği için gayri müslimler hakkında da müslümanlar icabeden iyilikten geri durmazlar, onlara da sadaka verebilirler, onların da haklarına riayet ederler, dinî âyinlerinin icrasına mâni olmazlar. Onlar itaatkâr bulundukça onları himayeden çekinmezler. Hattâ onların haklarında en büyük hayır isteyen olmak üzere onların da hakikî bir dinden müstefit olmalarını vicdanen arzuda bulunurlar. Ve görülen bir lüzuma binaen müslümanlar, gayrı müslimler ile zahiren bir münasebet kurarlar, sözleşmeler yaparlar, siyasi münasebetler vücude getirirler, diğer gayri müslimlere karşı müttefik olarak bir cephe alabilirler. Elverir ki, hareketleri İslâm ruhunu incitmesin. Fakat herhangi mü'm in görülen bir şahıs, kendi dinini inkâr eden kendi varlığına saldıran bir din düşmanına samimî şekilde muhabbet gösterir, onun hareket tarzını doğru görür, takdir ederse elbette hak dîn ile alâkası kalmamış, mü'minlere karşı münafıkça bir durumda bulunmuş olur. Artık onun Allah dostluğundan, ilâhî yardımdan alâkası kesilmiş olmaz mı? Velhasıl: Kat'î lüzum görülmedikçe yabancılar ile samimî şekilde dostça bir tarz almamalıdır. Ancak yabancı ülkesinde bulunan bir mü'm in İslâmiyetin aleyhinde olmamak il zere kendisini korumak için onlara karşı dostluk gösterir bir vaziyet alabilir. Nitekim: = Onlar yurdunda olduğun müddetçe onlarla iyi geçin.) denilmiştir. Yâni onlara dost görün, onların yurdunda bulundukça. Fakat şunu da unutmamalı: "Var iken elde müdara cengü gavgadır abes" "Düşmen bed tıynete amma müdaradın abes" Elde dost görünme varken cenk ve kavga abestir. Fakat kötü yaratılışlı düşmana dost görünmek abestir. Şunu da düşünmelidir ki: Dünya hayatı ne de olsa fânidir. Dünya nimetleri yok olmaya maruzdur, asıl ebedî kalacak olan şey, uhrevî nîmetlerdir. O âlemde Cenab'ı Hakkın lûtf ve ihsanına nailiyettir. Binaenaleyh her dindar olan zat, bunu düşünmelidir. Adî bir menfaat için din düşmanlarına dostluktan sakınmalıdır. Çünkü Cenab'ı Hak buyuruyor ki: (Allah Teâlâ ise sizi zatı ulûhiyet! Hakkında sakındırır.) Öyle dinsizlere dostluk takdirinde elim bir azaba giriftar olacağınızı haber veriyor. (Ve nihayet gidiş te Allah Teâlâ'yadır) o Yüce Yaratıcının manevî huzurunadır. Onun kıyamet günündeki mahkeme'i kübrasınadır. Artık onun kutsal hükümlerine muhalefetle kendimizi cezaya hedef kılmış olmayalım. Ne büyük bir ilâhî tehdit! § Bu âyeti kerimenin nüzul sebebi hakkında çeştili rivayetler vardır. Özet olarak deniliyor ki: Yahudîler bir kere müslümanlardan bir cemaatin yanına sokulmuşlar, onları İslâmiyetten uzaklaştırmak istemişler. Eshabı kiramdan birkaç zat ise o müslümanlara nasihat vermişler, ve o Yahudîlerden kaçının, sizleri dininiz hakkında fitneye düşürmesinler demişler, bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuştur ki, hükmü daimîdir, İslâmiyet aleyhindeki bütün ceryanlardan kaçınmamızı bize telkin etmektedir. Diğer bir rivayete göre de Hatip İbni Beltia gibi bazı kimseler, Mekke kâfirlerine karşı sevgi izhar ediyorlardı. Cenâb-ı Hak ise bu âyeti kerimesiyle onlara bunu yasaklamış oldu. Üçüncü bir rivayete göre de münafıklardan Abdullah ibni Übey ve arkadaşları, Yahudiler ile müşriklere karşı dostlukta bulunuyorlardı, müslümanlara ait şeyleri onlara haber veriyorlardı. O gayri müslimlerin Resülüllaha karşı muzaffer olacaklarını ümit ederek bu casusluk alçaklığında bulunmuş oluyorlardı. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuştur. Bütün müslümanlar için bir uyanış dersidir. Tâ ki dostlarını, düşmanlarını bilsinler, ona göre hareketlerini tanzim etsinler. 'Mizana vur görüştüğün ahbabı elhazer!" "Rehber tasavvur eylediğin rehben olmasın" Görüştüğün dostları teraziye vur. Sakın! Rehberdir diye düşündüğün kimse yol kesen olmasın!

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014