KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

3-AL-I İMRAN SURESI (200 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182
183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Al-i İmran Suresi 27  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 3/27
3-AL-I İMRAN SURESI - 27. AYET    Medine
تُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ ۖ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ ۖ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ -27
Tulicül leyle fin nehari ve tulicün nehara fil leyl* ve tuhricül hayye minel meyyiti ve tuhricül meyyite minel hayy* ve terzüku men teşaü bi ğayri hısab
3-Al-i İmran Suresi 27. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: «Geceyi gündüz içine tıkarsın, gündüzü de gece içine tıkarsın, ve diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın ve dilediğini hesapsız olarak merzuk buyurursun.»
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Ceceyi gündüz içine tıkarsın, gündüzü de gece içine tıkarsın, ve diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın ve dilediğine hesapsız olarak rızık verirsin.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ey hikmet sahibi Yüce Yaratıcı! Sen (geceyi gündüz içine tıkarsın) geceleri kısaltır, gündüzleri uzatırsın (gündüzü de gece içine tıkarsın) vakit vakit zamanlarda değişiklikler vücude getirirsin. Gâlı gündüzler uzanır ve gâlı geceler uzanır, bütün bu tabiat olayları, birer hikmete dayanarak ilâhî irade yönünde cereyan eder durur. (Ve) Ey Rabbim! Sen (diriyi ölüden çıkarırsın) hayat sahiplerini maddelerden, nutfelerden vücude getirirsin, bir katreden bir hayvan, bir yumurtadan bir piliç meydana çıkarıverirsin, bunun aksine (ölüyü da diriden çıkarırsın) hayvanlardan nutfeleri: Yumurtaları, hayata hizmet eden sütleri vücude getirir verirsin. Manevî bakımdan da cahillerden alîmleri, kâfirlerden müslümanları ve bunun .aksine alimlerden cahilleri, müslümanlardan da kâfirleri yaratırsın. Nitekim Azerin sulbünden İbrahim Aleyhisselâm, Nuh aleyhisselâm'ın sulbünden de Kenan vücude getirilmiştir. Bütün bunlar birer hikmet gereğidir. Binaenaleyh kötülüğü yaratan da Cenâb-ı Haktır. Fakat ona rızâsı yoktur. Kullar, kendi sahip oldukları kabiliyetlerini suistimal ederek irade ve seçimlerin! Şer tarafına yöneltirlerse Cenâb-ı Hak da onların bu haleti ruhiyelerine, bu şahsî arzularına binaen şerri vücude getirir. Bu bir hikmet gereğidir. Teklifin ve mükellefiyyet kanununun bir neticesidir. Yoksa Cenab'ı Hak, daima kullarına hayırlı şeyleri emreder. Ey Rabbim! Sana şükür ederiz, sen merhametlilerin en merhametlisisin (ve dilediğine hesapsız olarak) lütuf hazinelerinden meşakkatsiz olarak rızık verirsin maddî ve manevî nice nîmetlere nail kılarsın. Artık Peygamber efendimizi de birçok galibiyetlere muzafferiyetlere fetihlere mazhar buyuracağını kim uzak görebilir? Nitekim bu sonsuz nîmetler, Hz. Peygamber hakkında tecelli etmiştir. § Bu âyetlerin nüzul sebebi hakkında deniliyor ki: Rasılli Ekrem hazretleri, Hendek savaşı sırasında Medine-i Münevvere'yi müdafaa için bir hendek kazılmasına lüzum görmüştü. Bu sırada bazı mucizeler vücude gelmişti. Bu cümleden olarak az bir yemek ile bir çok mücahitler dövüyorlardı. Bu esnada hendek kazılırken içinden bir büyük kaya çıktı, bunu külünkler kıramıyordu. Rasılli Ekrem efendimiz külüngü mübarek eline aldı, bismillah diyerek bir kere vurdu, o kayanın üçte biri kırıldı. Hemen: Allahu ekber! Bana Şam'ın anahtarları verildi, vallahi Şam'ın kırmızı köşklerini görüyorum diye buyurdu. Sonra bismillah diyerek o kaya bir idilimi; daha vurdu, onun üçte biri de kırıldı. Hz. Peygamber: Allahu ekber. Faris ikliminin anahtarları bana verildi, valahi ben şimdi Medain şehrinin beyaz köşklerini görüyorum diye buyurdu. Üçüncü bir defa daha bismillah diyerek o kayaya İdilimi; ile vurdu, kayanın tamamı parçalanmış oldu. Bu kere de Allahu ekber! Bana Yemenin anahtarları verildi. Vallahi ben şimdi San'anın kapılarını görüyorum" diye buyurdu. Ümmetinin oralara hakim olacağını eshabı kiramına müjdeledi. Bunu duyan bir takım münafıklar, bakınız, müslümalar kendilerini bir avuç Mekke müşriklerinden müdafaa için hendek kazmaya mecbur oluyorlarken buna rağmen nice büyük yerlere hakim olacaklarını ümit ediyorlar, diye söylenip durmuşlardı. İşte bu gibi cahilleri ikaz ve Yüce peygamberimizi tasdik ve teselli etmek bu mübarek âyetler nazil olmuş, filhakika biraz sonra da o büyük fetihler vücude gelmiştir. Artık öyle İslâmiyetin yüceliğini takdir etmeyen, müslümanların yükselmesine muvaffakiyetini arzu eylemeyen, din düşmalarına karşı uyanık bulunmak, onların dostluğuna aldanmamak lâzımdır. İşte hikmet dolu Kur'an'ı Kerim, bizleri bu hususta da ikaz buyurmaktadır. § Mülk: Kudret, tasarruf, kendisinde istenildiği gibi tasarruf olunacak şey demektir. Meselâ: Bir insanın kazandığı bir para kendisinin bir mülküdür. Bunu dilediği gibi sarf edebilir. Maamafih mülk maddî olduğu gibi manevî de olabilir. Meselâ: Servet, makam, vücut sıhhati, güzellik, birer maddî mülk demektir. Akıl, zekâ, güzel ahlâk, ilim ve irfan da birer manevî mülktür. Bütün bunları bizlere ihsan eden Cenab'ı Haktır. % Hayır, iyilik, herkesin muhabbet ve rağbet ettiği faideli şey Allah rızâsını kazanmaya vesile olan güzel ameller demektir. Hayır iki kısımdır. Biri mutlak hayır ki, her durumda ve herkesçe istenilir. Cennet gibi. Diğeri de mukayyet hayırdır ki, bazı kimseler hakkında hayır olduğu halde diğer kimseler hakkında şer olur. Servet gibi, bunun içindir ki, Kur'an'ı Kerim'de mal, hem hayır hem de şer olmak üzere nitelenmiştir. Diğer bir itibar ile hayır şöylece iki kısımdır: Biri mutlak hayırdır ki bu haddizatında iyi, faydalı olan şeydir. Servet, güzel geçim gibi. Diğeri de ahlâkî hayırdır ki, bu da ahlâkî kanununun teklif ve tasvib ettiği şeydir. Sırf bir ahlâkî vazife olmak üzere istikamet dairesinde hareket gibi. Mutlak Hayır ile ahlâkî hayır bazen birleşir, bazen de birleşmez. Meselâ: Allah Rızası için fakirlere yardımda her iki hayır mevcuttur. Gösteri; için yapılan bir yardımda ise yalnız mutlak hayır vardır, ahlâkî hayır yoktur. Hayrın karşıtı serdir. § Şer: Yaramazlık, kötülük, fenalık, hayra zıt, insan tabiatına uygun olmayan şey demektir. Şerri çok olan şahısa "şerir" denir. Çoğulu "eşirradır" şerefini, maddî ve manevî varlığını muhafaza etmek isteyen bir kimse için, şerir olan kimselerden kaçınmak en birinci bir vazifedir. En tehlikeli şerir ise insanların güzel ahlâkına, güzel diyanet ve hareketine engel olmak isteyen herhangi bir şahıstır.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014