KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

3-AL-I İMRAN SURESI (200 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182
183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Al-i İmran Suresi 164  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 3/164
3-AL-I İMRAN SURESI - 164. AYET    Medine
لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ -164
Le kad mennellahü alel mü´minıne iz bease fıhim rasulem min enfüsihim yetlu aleyhim ayatihı ve yüzekkıhim ve yüallimühümül kitabe vel hıkmeh* ve in kanu min kablü le fı dalalim mübın
3-Al-i İmran Suresi 164. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Andolsun ki, Allah Teâlâ mü´minleri minnettar buyurdu. Çünkü içlerinde kendilerinden bir peygamber gönderdi ki onlara Hak Teâlâ´nın âyetlerini okuyor ve onları tezkiye ediyor ve onlara kitap ve hikmet talim buyuruyor. Halbuki bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde bulunmuş idiler.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Andolsun ki, Allah Teâlâ mü'minlere I üt uf d a bulundu. Çünkü içlerinde kendilerinden bir peygamber gönderdi ki: Onlara Hak Teâlâ'nın âyetlerini okuyor ve onları temizliyor ve onlara kitap ve hikmeti öğretiyor. Halbuki bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde bulunmuş idiler.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu âyeti kerime, Rasûli Ekrem'in yaratılışının yüceliğini ve bütün insanlık için ne büyük bir hidayet rehberi olduğunu bildiriyor, kendisine tâbi olanların ahlâk ve hareketlerini düzeltme ve yüceltme de ne kadar gayret gösterdiğini ifade etmektedir. Artık o büyük fazilet ve olgunluklarla donatılmış olan Yüce Peygamber'in ganîm et malı benimsemeye tenezzülden ve diğer şahsî menfaatler takibinden uzak olduğuna da şöylece işaret etmektedir. (Andolsun ki: Allah Teâlâ mü'minlere I üt uf t a bulundu) Yâni: İmân şerefine ulaşan, Rasûli Ekrem'e uyan, onun kadrinin yüceliğini itiraf eden zatlara lütuf ve ihsanda bulunmuş oldu. (Çünkü içlerinde kendilerinden) kendi cinslerinden veya kendileriyle aynı soydan olan zatlardan (bir peygamber gönderdi ki) Yâni Hz. Muhammed'i yüce bir Rasûl olarak gönderdi ki, onun ne kadar ahlâkî olgunluklarla vasıflanmış olduğunu gördüler, onun ne büyük bir soy şerefine, şahsî üstünlüklere sahip olduğunu bilip anladılar. Ve öyle bir Yüce Peygamber ki (onlara) o gönderildiği zatlara (Hak Teâlâ'nın âyetlerini) Kur'ân'ı Kerim'i (okuyor) halbuki, onlar vaktiyle cahil iye ehlinden idiler, kulaklarına böyle ilâhî vahiyden bir şey çarp mam işti. (Ve onları temizliyor) onları kötü özelliklerden, bozuk akidelerden temizliyor (ve onlara kitap ve hikmeti öğretiyor) onlara Kur'ân'ı Kerim'i ve peygamberin sünnetini öğretiyor. Telkin ediyor, onların nazarî kuvvetlerini, amelî kuvvetlerini artırmaya yardım ediyor. Bu sayededir ki, asırlardan beri cehalet, mahkûmiyet içinde kalmış olan arap kavminden, âlim, fazıl, her şekilde aydın âlemin, nizamını bilen, içtimaî, siyasî, idarî hikmet ve faydaları idrâk eden seçkin bir ümmet meydana geldi, en kuvvetli bulunan Fars ve Rum kavimlerine galebe çaldılar. (Halbuki) bu İslâmiyet i kabul edip imân nîmetine ulaşan zatlar (bundan evvel) Rasûli Ekrem'e imân etmeden ve tabi olmadan önce (ap açık) şüphe edilemiyecek bir şekilde (dalâlet içinde bulunmuş idiler) imândan, hidayetten mahrum, başka milletlerin zulüm ve hakimiyeti altında perişan, kalkınmadan ilim ve irfandan nasipsiz olarak yaşıyorlardı. Artık Yüce Peygamberimizin bu pek yüce ve eşsiz başarılarını güzelce düşünerek kendisine bağlılığımızı teşekkürlerimizi arttırmağa çalışmalıyız. S al I al I ahu Teâlâ aleyhi vesellem. § Hz. Peygamber'in gönderilmesinden evvel Arabistan'ın hâli: Vaktiyle dünyanın her tarafı gibi Arabistan'da cehalet içinde kalmıştı, halk, hakikî dinden ahlâkî faziletlerden ayrılmış, parça parça olmuş, putlara, insanlara tapılmakta bulunulmuştu. Halk arasında içki, kumar, fuhşiyat gibi şeyler pek çoğalmıştı. Hele Arabistan pek acınacak bir halde idi. Araplar arasında bazı şairler, ve edip kimseler yetişmişti. Fakat bunlar sayılı olmakla beraber çeşitli ilim ve fen I eri e yetiştirilmiş değildirler, yazı yazmaktan bile acizdiler, aralarında şiddetli bir düşmanlık da vardı. Kabileler daima birbiriyle çarpışıp dururlardı. Allah'ın birliğini bırakmışlardı. Bütün hadiseleri çeşitli ilâhlara, putlara, isnat ederlerdi. Güneşe, aya, yıldızlara ve bazı meşhur şahıslara taparlardı, melekleri Allah Teâlâ'nın kızları diye tanırlardı. Kabe'i Muazzam a' d a (360) put bulunuyordu. İşte Yüce Peygamber'imiz Arabistan'ı bu halde bulmuştu. § Resulûllah'ın pek yüksek varlığı: Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü vesselam efendimiz, milâdın 571 inci senesinde Mekke-i Mükerreme'de dünyaya gelmiştir. Kendisi Ku reysin kabilesinin Al i ha; im ailesindendir. Bu en soylu bir ailedir. Hz. Peygamber daha doğmadan iki ay önce muhterem pederî Abdullah vefat etmekle yetim kalmıştı, dünyaya gelişinden altı sene sonra da muhterem validesi Hz. Âmine vefat etmiş, Hz. Peygamber efendimiz amcası Ebü T al i b'in yanında kalmıştı. Rasüli Ekrem efendimizin bütün hayatı iffetle, sadakatle, ve temiz bir şekilde geçmişti, Cenâb-ı Hak kendisini korumuştu. Putlara ve diğer batıl şeylere daima muhalif bulunmuş, kendisinden asla yalan, hainlik hak'ka muhalefet görülmemiştir. Kırk yaşına kadar ne bir ilim meclisinde bulunmuş, ne de bir kimseden bir şey okuyup yazmış, bu müddet içinde (Ümmî) bulunarak nübüvvet ve peygamberliğe dair mübarek ağzından bir söz çıkmamıştır. Onun bu hayat tarzı, hikmet gereği idi, hakkında şüphe edilmesine tamamen mâni bulunmuştur ve bütün çevresi onun bu sade, ve temiz hayatını biliyordu. İşte o mübarek, masum zat, böyle kırk yaşına girer girmez etrafında bir takım hârikalar parlamaya başlamış, kendisine Cibrili Emin denilen büyük bir melek gelmiş, kendisini nübüvvet ve ri s al et I e müjdelemiş ve kendisine azar azar Kur'ân'ı Kerim'in âyetlerini, sürelerini getirip bildirmiştir. Artık bu vasıta ile ilâhî vahye kavuşan Hz. Peygamber'in mübarek lisanından ilm ve hikmet yayılmaya başlamış, bütün çevresi tarafından bilinmeyen nice hakikatleri, Allah'ın dinine ait hükümleri, tarihî, ve ibretli olayları açıklayıp durmuştur. O tarihe kadar cehalet içinde kalmış olan Arabistan ve çevresi birden bire uyanmağa başlamış, birçok zatlar Allah'ın dinine ulaşarak cihad meydanlarına atılmış, bütün insanlık için uyulması gereken birer örnek olmuşlardır. Ve o zamana kadar birçok milletlerin esiri durumunda bulunan araplar kuvvetli bir hükümete kavuşmuşlar ve insanlık dünyasına ilâhî dinî yaymaya başlamışlardır. Rasüli Ekrem Hazretleri bu kadar nîmetlere, başarılara ulaşmışken yine tavır ve hareketini asla değiştirmemiş kendisine yönelmiş bulunan dünya varlığına asla tenezzül göstermemiş, fevkalâde bir sade hayat ile yetinmiş ve peygamberlik vazifesini yerine getirmeye devam ederek bu yolda nice sıkıntılara katlanmıştır. Bütün bunlar, o Yüce Peygamber'in tabiatındaki üstünlüğü ve mesleğindeki sebat ve büyüklüğü göstermektedir. O Rasüli Ekrem Hazretleri altmış üç yaşlarında olduğu halde hicretin on birinci senesi reblulevvelin on ikinci Pazartesi günü ebediyet âlemine göç etmiş, mübarek cismi Medine'i Münevvere'd eki mescidi saadetine defnolunmuştur. S al I al I ahu tealâ aleyhi vesellem. Peygamberlik ve risalete olan ihtiyaç: İnsanlara Allah'ın dinîni telkin ve hareketlerini tayin için Hz. Adem'den itibaren birçok Peygamberler gönderilmiştir ki onların sonuncusu ve en büyüğü de Hz. Muhammed aleyhisselâtü vesselam'd ir. Artık onun vasıtasıyla İslâm dini, bütün dünya âlemine ulaştırılmış benzerini getirmek mümkün olmayan Kur'ân'ı Kerim bütün insaniyet âleminde yayılmaya başlamış, İslâmiyet e ait kitaplar bütün doğu ve batı kütüphanlerini süslemiştir. Böyle insanlığa Peygamberlerin gönderilmiş olduğundaki faideler ve hikmetler ise sayısızdır. Başlıcaları şunlardır: 1 - insanlar, bir Yüce Yaratıcının varlığına iyice düşünseler aklen kanaat getirebilirler. Fakat o Yüce Yaratıcıya ne şekilde kullukta bulunacaklarını kes d irip tayin edemezler. Ne gibi dinî vazifelerle yükümlü olduklarını da bilemezler, bu hususta muhtelif kanaat I ardan kurtulamazlar, bu yüzden aralarında birlik ve dayanışma meydana gelemez. Fakat Yüce bir Peygambere tabi olunca bu gibi hallerden, zararlı ihtilâflardan kurtulmuş olurlar. 2 - Peygamberler sayesinde birçok kimseler, bir nice hakikatleri öğrenmişler, kendi kendilerine düşünemedikleri şeylerden bu sayede haberdar olarak uyanmışlar, ruhlarında bir fazilet ve üstünlük nurları parlamış durmuştur. 3 - İnsanlar cemiyet halinde yaşamaya mecburdurlar. Aralarında bir sosyal, medenî bağ vardır. Aralarındaki birliği, sevgiyi dayanışmayı güzelce sağlamak ve korumak için kutsî bir esasa dayanmaları, güzel bir hayat nizamına sahip olmaları lâzımdır. Bu da ancak Yüce Peygamberlerin tebliğlerine uymakla mümkün olur. 4 - Bir takım hareketlerin, muamelelerin haddizatında güzelliği, çirkinliği, manevî mükâfatı kazandıracağı veya cezaya sebep olacağı akıl ile tayin edilemez, bu hususta muhtelif düşünceler meydana gelir, insanlar hayretler içinde kalırlar. İşte insanları bu gibi ruhî, medenî, üzüntülerden kurtaracak onları arındıracak ve temizleyecek olan şey, ancak Yüce Peygamberlerin açıklamalarıdır. 5 - Bir kısım yeyilecek, içilecek ve yapılacak şeylerin faydalan zararları, insanlarca kat'î surette bilinip tayin edilemez. Bunları güzelce kavramak için ilâhî vahye mazhar olan Yüce Peygamberlerin açıklamalarına; öğretilerine ihtiyaç vardır. İçki gibi, kumar gibi şeyler bu cümledendir. Fi - İnsanlar tabiattan itibariyle gevşeklikten, tembellikten, gafletten ve günahlara düşmekten uzak olamazlar. Bu gibi hususlarda aydınlatılmaya, teşvik edilmeye ve korkutulmaya muhtaçtırlar. Bu hususlar ise Peygamberler vasıtasıyle yerine getirilmiş insanlığa lâzım gelen bilgiler verilmiştir. 7 - İnsanlar ne kadar zeki, ne kadar anlayışlı olsalar da yine bir rehbere, bir öğretmene muhtaçtırlar. Meselâ: Gözlerde bir görme özelliği vardır. Fakat karşılarında bir güneş parlamadıkça bu gözler her tarafı göremezler, kendilerindeki görme Özelliği görmek için kâfi değildir. İşte insan aklı da ne kadar aydınlık bulunursa bulunsun karşısında bir nübüvvet ve risalet güneşinin ilâhî ışığı tecelli etmedikçe bir nice haki kat I arı görmeğe muvaffak olamaz. 8 - Peygamberler vasıtasıyla insanlık hakkında ilâhî deliller tamam olmuştur. İnsanlar o sayede vazifelerinden, s el âh iyet I erin d en haberdar olmuşlardır. Artık hiçbir insan, benim vazifem ne idi, ben yaratıcıma karşı ne ile mükelleftim, bilemedim, diye mazeret ileri süremez. Çünkü bütün Peygamberler ve özellikle nebilerin ve resullerin sonuncusu olan Hz. Mu ham m ed aleyhi ve aleyhimüsselâtü vesselam efendimiz bütün insanlık âlemine ilâhî dini yaymış, her mükellef insana vazifesini bildirmiştir. O sayede birçok zatlar, İman şerefine ulaşmış, insanlık âleminde bir fazilet ve irfan güneşi parlamaya başlamış, kabiliyetli olan ruhlar bundan istifade ederek hakkıyla aydınlanmışlardır. Evet… Nasıldı hâli âlem, bir düşün eyyamı fitrette? Nasıl kalmıştı her millet amansız bir cehalette? Üfül etmiş diyanet, şulei efkâr sönmüştü Bütün ebnayi âdem, heykeli bîruha dönmüştü. Cihan mehcur idi baştan baş miri hidayetten. Cihan mahrum idi herbir faziletten, nezahetten. Kesilmişdi ufuklar sert es er zulmet I i bir medfen. Karanlıktı muhiti ademiyyet. Haki medfen d en. Semaya yükselirken pek hazin feryad, vaveyla. Karanlıklar içinde matem eylerken bütün dünya. Tecelli etti bir miri diyanet evci vahdetten. Acildi gitti zulmetler semayı ademiyetten. Letafet buldu heryer, kâinata geldi bir revnak. Fuuyı dine elvahı tabiat oldu mustağrak. Seni tebcil-ü takdîs eylerim ey neyyîrî âli! Diyanet! Ey bütün mü'minlerin aks ayı amali. Diyanet! Ey klubi ümmeti tevhît eden kuvvet. Diyanet! Ey veren mehtabı fikre nur) ulvîyyet. Bütün halkın hayatı nazre'i lutfûnla kaimdir. Senin vechi lâtifin nüzhet efzayi avalimdir. Diyanet perver olmak en müebbet bir saadettir. Diyanettir bizi mesud eden ancak diyanettir.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014