3-Al-i İmran Suresi 75. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, kendisine bir kıntar emanet versen onu sana ödeyiverir ve onlardan öylesi de vardır ki, kendisine bir dinar emanet bıraksan onu sana ödemez, meğer ki onun üzerine ayak direyip durasın. Bunun sebebi de, «Ümmîler hakkında bizim üzerimize bir yol yoktur,» demiş olmalarıdır. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ´ya karşı yalan söylerler. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Ehli kitaptan öylesi vardır ki, kendisine bir kıntâr emanet versen onu sana ödeyiverir ve onlardan öylesi de vardır ki, kendisine bir dinar emanet bıraksan onu sana ödemez, meğer ki onun üzerine ayak direyip durasın. Bunun sebebi de, ümmîler hakkında bizim üzerimize bir yol yoktur, demi; olmalarıdır. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylerler. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu âyeti kerime, ehli kitaptan bazılarının emanete riayet ettikleri halde diğer bir kısmının emanete hiyanet eder olduklarını ve bu hiyanetlerinin meşru olduğunu kabul etmeleri, bu sebeple hem dinen hem de insanlarla muamele itibariyle hain bulunduHarını göstermektedir. Şöyle ki: (Ehli kitaptan) yahudîler ile hıristiyanlardan (öylesi vardır ki, kendisine bir kıntâr) yani birçok mal (emanet versen onu sana) tamamen (ödeyiverir) bir m üş, ki I ât çıkarmaz. Abdullah ibni Selâm gibi ki, Kureyşten bir şahıs kendisine bin yüz okka altın emanet bırakmıştı, onu isteyince hemen teslim ediverdi. (Ve onlardan) ehli kitaptan (öylesi de vardır ki kendisine bir dinar) bir tek altın (emanet bıraksan) istediğin zaman müşkülât çıkarır veya inkâr eder de (onu sana ödemez.) Fen has ibni Azura gibi ki Kureyşten başka bir şahıs ona bir dinar emanet bırakmıştı, isteyince inkâr etti. İşte bunlardan bir kısmının âdeti budur. (Meğer ki, onun üzerine ayak direyip durasın) yani: Yanı başında durup sürekli istemeli veya delil getirmeli, mahkemeye vermeli ki, o emaneti ondan geri almak mümkün olsun. (Bunun) böyle emaneti sahibine redetmenin (sebebi ise) onların şu iddialarıdır. (Ümmiler) yani eh I i kitap olmayan araplar ve saire (hakkında) onların alacaklarından dolayı (bizim üzerimize bir yol) bir m es'illiyet yolu (yoktur demiş olmalarıdır.) Yahudilerin iddialarına göre muhalif olanlara zulüm etmeleri helâldir. Allah Teâlâ onlara bu zulmü T evratta haram göstermemiştir. Cenâb-ı Hak ise onların bu iddialarını tekzib ederek buyuruyor ki: (Ve onlar) T evratta böyle hürmetsizliğe dair bir şey olmayıp kendilerinin yalan söylediklerini (bildikleri halde) sıkılmadan (Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylerler) böyle bir zulm ve tecavüz bizim için helâldir, bu T evratta yas aklan mam ıştır, derler. Binaenaleyh bunların hareketleri iki kat mesuliyeti gerektirir. Birisi başkasının malına haksız yere musallat olup onu sahibine vermemektir. Bu bir günahtır. Diğeri de bu hareketlerinin meşruyetini T evrat a, Cenâb-ı Hak'ka isnat etmeleridir ki, bu daha büyük bir isyandır, din adına bir iftiradır, ne büyük bir cinayettir.
Gerçekten başka milletler arasında da emanete hiyanet edenler bulunabilir. Fakat bu haksızlığın meşruyetine inanıp onu dinlerine isnat etmezler. Böyle küfrü gerektirecek bir i d d i ad a b u I u n m azl ar.
§ Bir görüşe göre çok malda emanete riayet edenlerden maksat, hıristiyanlardır. Çünkü onlarda galip olan, emanete riayet yönüdür. Az malda bile hıyanet edenlerden maksat ise Yahudîlerdir. Çünkü onlarda galip olan da hiyanettir. Onlar yalnız kendi menfaatlerini düşünürler. Başkalarına zarar vermekten çekinmezler. Müslümanlıkta ise emanetlere mutlaka riâyet lâzımdır. İsterse sahipleri günahkâr, kâfir kimseler olsun. Nitekim bir hadisi şerif bunu açıkça bildirmektedir.
|