|
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ آيَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ ۗ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
-101 |
Ve keyfe tekfürune ve entüm tütla aleyküm ayatüllahi ve fıküm rasulüh* ve mey ya´tesım billahi fe kad hüdiye ila sıratım müstekıym |
|
3-Al-i İmran Suresi 101. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Ve nasıl küfre dönersiniz ki, sizlerin üzerinize Allah Teâlâ´nın âyetleri okunuyor, ve aranızda da peygamberi bulunuyor. Artık her kim Allah Teâlâ´ya sığınırsa muhakkak doğru bir yola çıkarılmış olur. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Ve nasıl küfre dönersiniz ki, sizlerin üzerinize Allah Teâlâ'nın âyetleri okunuyor, ve aranızda da Peygamberi bulunuyor. Artık her kim Allah Teâlâ'ya sığınırsa muhakkak doğru bir yola çıkarılmış olur. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Evet… Siz onlara nasıl itaat edersiniz, onların sözlerine nasıl kıymet verebilirsiniz! (Ve) onlara uyup ta (nasıl küfre dönersiniz ki) Allah Teâlâ sizlere hidayet buyurdu, sizleri İslâm şerefine nail kıldı, (sizlerin üzerinize) sizleri aydınlatmak için Rasüli Ekrem tarafından, mazhar olduğu ilâhî vahye dayanan (Allah Teâlâ'nın âyetleri) Kur'ân'ı Kerim'in mübarek beyan I an (okunuyor) bunları dinleyip yüksek tebliğlerini anlıyorsunuz, (ve) özellikle (aranızda da peygamberi bulunuyor) Fahri kâin at, peygamber ve resullerin sonuncusu olan, rahmet ve hidâyetin kendisi bulunan Hz. Mu ham m ed Aleyhisselâm aranızda bulunarak sizleri irşat ve ikaz buyuruyor. Bu halde öyle düşmanların kötü telkinlerine iltifat edilebilir mi? (Artık) ey müslümanlar! O düşmanların sözlerine bakmayınız, başkalarından korkmayın iz, aranızda dini bağını güzelce muhafaza ediniz Allah Teâlâya ilticada bulununuz. Şüphe yok ki (her kim Allah Teâlâ'ya sığınırsa) onun mukaddes dinine s arı I irs a, bütün işlerinde ona iltica ederse (muhakkak doğru bir yola çıkarılmış) hidayete ermiş, selâmet ve saadete kavuşmuş, sapıklık yolundan kurtulmuş (olur.) Artık hangi aklı başında olan bir insan bunun aksini yapabilir.
§ Tarih en sabittir ki: İslâmiyetten evvel Hicaz havalisinde bulunan Eve ile Hazrec kabileleri birbirinin pek şiddetli düşmanı bulunuyordu. Aralarında nice kanlı savaşlar olmuştu. Yevmibüas denilen tarihi bir günleri de vardı. O günkü muharebelerde nice kanlar dökülmüştü. Eve kabilesi galip mevkiinde bulunmuştu. Yahudîler bunların bu savaşlarından istifade eder dururlardı. Vaktaki bu iki büyük kabile İslâm şerefine nail oldu, aralarında güzel bir din kardeşliği oluştu, o eski düşmanca günlerini unuttular, el el e vererek birleşik bir cemiyet haline geldiler, bu sayede selâmet ve saadete erdiler. Fakat İslâmiyet in düşmanları, bunları kıskanmaya başlamışlardı, müslümanların arasına ayrılık düşürmek istiyorlardı, bu düşmanlardan olan "Şaş ibni Kays" namındaki ihtiyar bir Yahudî, müslümanlara karşı hasedi pek ziyade idi. Bir gün Eve ile Hazrec'd en müslüman bir cemaatin el el e vererek görüştüklerini görmüştü. Bunların birbirine muhabbetini, kalben temayülünü, sözlerindeki birlik ve samimiyeti görüp hasedi galeyana gelmişti. Onların yanlarına bir Yahudi gencini göndermiş-, vaktiyle Yevmi Büasdaki kanlı hadiseleri tasvir eden şiirleri okutmuş. Eve ile Hazrec arasındaki o eski düşmanca olayları hatırlatmış, bunun üzerine o iki cemaat arasında birbirine karşı bir çekişme yüz göstermiş, birbirine karşı savaşa kalkışmışlar, her biri kendi kabilesine mensup olanları toplamış, adeta çarpışmaya başlamışlardı. Bu keyfiyetten haberdar olan Rasüli Ekrem, s al I al I ah ü aleyhi vesellem efendimiz, muhacirler ile ensardan bir zümre yanında olduğu halde onların yanlarına teşrif etmişler: "Ben sizin aranızda bulunduğum halde ve Cenâb-ı Hak sizlere İslâmiyeti ihsan ve kalplerinizi telif buyurduktan sonra cahiliyyete ait iddialara mı kalkışıyorsunuz?" diye beyan buyurmuş, onlar da şeytanın vesvesesine, düşmanlarının hilesine, ifsadına uğramış olduklarını anlayarak uyanmışlar, ağlamışlar, silahlarını atarak birbirine sarılmışlardır.
İşte bu hâdise üzerine bu mukaddes âyetler birer ilâhî nasihat, birer uyanma ve irşat vesilesi olmak üzere inerek şeref vermişlerdir. Bunlar, kendi İslâm milleti için bir yüce uyanma vesilesidir. Evet… Şüphe yok: Müslümanlara lâzım olan odur ki: Aralarındaki din kardeşliğinin kadrini güzelce bilsinler, dünyevî fâni maksatlar dolayisiyle birbirine karşı düşmancasına bir vaziyet almasınlar, dostlarını ve düşmanlarını tanısınlar, düşmanlarının yaldızlı, münafıkça sözlerine aldırmasınlar, parça parça ayrılarak kuvvetlerini zaafa uğratmasınlar, sözleri de, özleri de, gayeleri de bir olsun. Bütün çalışmaları İslâm milletinin birliğine, umumi faidesine, İslâm yurdunun selâmetine yüksemesine yönelik bulunsun. Bu sayede İslâm milleti yaşar, terakkiden terakkiye nail olur, düşmanlarının da gözleri kör olarak zararlı ümitleri suya düşmüş bulunur. Yoksa düşmanların sözlerine bakılır kıymet verilirse, -Cenâb-ı Hak muhafaza buyursun- İslâm toplumunun perişan bir hale gelmesi, muhakkaktır. Düşmanlar, müslümanları şaşırtmak için neler neler söylerler, İslâmiyet in terakkiye mâni olduğunu mu söylemezler, müslüman unsurları adına ayrılığı, düşmanlık doğuracak yalan sözleri mi uydurmazlar, doğru söz söyleyen, müslümanların iyi niyetli bulunan zatlara teassup, cehalet mi isnat etmezler, ahlâkî faziletler dairesinde yaşamayı asriliğe karşı, aydınlığa aykırı mı saymazlar. Artık bizlere düşen vazife, bu gibi aldatmalara kulak vermemektir, aldanmamaktır. Nitekim vaktiyle Ziya paşa merhum, bu gibi İslâm düşmanlarının haleti ruhiyelerini şu gibi manzumeleriyle teşhir etmiştir:
İsnâdî teassup olunur merdi gayure.
Dinsizlere tevcîhî reviyyet yeni çıktı.
İslâm imiş devlete pa bendi terakki.
Evvel yok idi işbu rivayet yeni çıktı.
Milliyet! Nisyan ederek her işimizde
Efkârı firenğe tebaiyyet yeni çıktı.
|
|
|