7-A'raf Suresi 143. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Vaktâ ki, Mûsa bizim tayin ettiğimiz vakte geldi ve O´na Rabbi tekellümde bulundu. Dedi ki: «Ya Rab! Bana zâtını göster, Sana bakayım. (Cenâb-ı Hak da) Buyurdu ki: «Sen Beni katiyyen göremezsin. Fakat dağa bir nazar et, eğer yerinde durabilirse sen de Beni görebilirsin.» Hemen Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Mûsa da baygın bir halde düşüp kaldı. Vaktâ ki ayıldı, dedi ki: «Seni tenzih ederim, Sana tövbe ettim ve ben imân edenlerin ilkiyim.» |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Ne zaman ki, Musa bizim tayin ettiğimiz vakte geldi ve Rabbi onunla konuştu, dedi ki: Ey Rabbim!. Bana varlığını göster sana bakayım. -Cenab'ı Hak da- buyurdu ki: Sen beni katiyyen göremezsin. Fakat dağa bir bak, eğer yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin. Hemen Rab'bi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Musa da baygın bir halde düşüp kaldı. Vaktaki, ayı I di, dedi ki: Seni tenzih ederim, sana tövbe ettim ve ben imân edenlerin ilkiyim. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu âyeti celile, Hz. Musa'nın Cenab'ı Hak ile konuşma şerefine kavuştuğunu ve Allah'ı görmenin büyüklük ve heybetini şöylece beyan buyurmaktadır. (Ne zaman ki Musa) konuşma şerefine nail olmak için (bizim tayin ettiğimiz vakte geldi) oruç için ve diğer ibâdet ve itaat için belirlenmiş vakit sona erdi (ve Rabbi onunla konuştu) Hz. Musa, Cenab'ı Hak'kın kelâmını onun ilahlık şanına mahsus bir şekilde işitmek şerefine kavuştu. Bir rivayete göre Hz. Musa'nın yanında bulunan yetmiş kadar ashabı da ilâhî kelâmı işitmek şerefine nail olmuşlardı. Böyle büyük bir lütfa ulaşan Hz. Musa bundan cür'et alarak (dedi ki: Ey Rabbim!. Bana varlığını göster) ilâhî varlığını görmeğe beni kudretli kıl veya bana tecelli buyur da (sana bakayım) seni görmek saadetine ereyim. Cenâb-ı Hak, onun bu duasına cevaben (buyurdu ki:) ya Musa!. (Sen beni katiyyen göremezsin.) Sen bu görme gücüne sahip değilsin, buna güç yetiremezsin. (Fakat dağa bir bak) O kadar kuvvetli ve sağlam bir yapıya sahip olduğu halde (eğer yerinde durabilirse) Allah'ın tecellisine güç yetirebilirse (sen de beni görebilirsin.) Yoksa göremezsin. Bu dağdan maksat. Tur dağı veya Zübeyr dağı veyahut Ürdün dağıdır. (Hemen Rab'bi dağa tecelli edince) Dağa karşı Allah'ın yüceliği görününce; ilâhî nurdan bir parıltı isabet edince (onu parça parça etti.) o dağı yerlere serdi, toz ve toprak haline getirdi. Ve bir kavle göre de onu küçük dağlara ayırdı. (Musa da) Bu gördüğü müthiş hâdiseden dolayı (baygın bu" halde düşüp kaldı.) âdeta ölmüş gibi bir vaziyet aldı. (Vaktaki) Hz. Musa'nın aklı ve anlayışı tekrar kendisine geldi, bu baygınlıktan (ay ildi) kalktı, gördüğü muazzam bankaya hürmet için (dedi ki:) Ey Allah'ım! Ben (Seni) bütün noksanlardan (tenzih ederim) ve bu görme isteğine cür'etimden dolayı (sana tövbe ettim) vazgeçtim ve pişman oldum. Senin emir ve müsaaden olmaksızın senden böyle bir şey işlememeğe karar verdim, (ve ben imân edenlerin ilkiyim.) Yani bu zamanda senin azamet ve yüceliğini bilip tasdik edenlerin ilk ferdi bulunmaktayım. Veyahut yeryüzünde seni görmenin kimseye nasip olmayacağına ilk imân eden bir fert bulunuyorum.
§ Bu âyeti kerime gösteriyor ki: Musa Aleyhisselâm Cenab'ı Hak ile konuşmuştur. Allah'ın kelâmı ise şüphe yok ki, insanların kelâmı gibi değildir, öyle harflerden oluşmuş, sesle irtibatlı değildir. Ehli sünnetin çoğunluğuna göre Allah'ın kelâmı, ezelî ve kadîm bir ilâhî sıfattır. O halde Hz. Musa'nın işitmiş olduğu ilâhî kelâmdan maksat, Eşariyyeye göre işte bu hakikî: Ezelî sıfatı işitmiş olmaktan ibarettir. Bu zatlar diyorlar ki: Cenab'ı Hak'kın zâtı, cism olmayıp başka bir cevherle meydana gelmediği halde nasıl ki görmek imkânsız değildir. Onun kelâmını da harf ve ses olmadığı halde işitmek imkânsız değildir. Matüridiye âlimlerine göre ise Hz. Musa, bir mucize olarak Tur'daki bir ağacın varlığında toplayan harfleri, kesik sesleri işitmiştir. Harf ve ses ile olmayan ezelî kelâm sıfatını ise Musa Aleyhisselâm elbette işitmiş değildir. Sonra bu âyeti celile, Cenab'ı Hak'ki görmenin caiz olduğunu da göstermektedir. Çünkü Hz. Musa yüce bir Peygamberdir. Eğer bu görme esasen imkânsız olsa idi elbette bunu bilir, böyle bir istirhamda bulunmazdı. Bununla beraber eğer Allah'ı görmek imkânsız olsa idi, Cenâb-ı Hak, "Ben görülemem" diye buyururdu. "Sen beni göremezsin" diye buyurmazdı. Bir de Allah'ı görmek, caiz olan bir emrin meydana gelmesine yani: Dağın yerinde kalmasına bağlanmıştır. Dağın yerinde kalması ise aslında caizdir, mümkündür, böyle caiz olan bir şeye bağlanmış olan bir şeyin de haddizatında caiz olması lâzım gelir. Ve bu âyeti kerime de beyan buyrulan tecelliden maksat, bir nevi görmektir. Demek ki: Dağ, bir nevi hayata ve görme kabiliyetine ulaşmış Allah'ı görme şerefine kavuşmuş, fakat bunun büyüklük ve heybetinin tesiriyle parçalanmıştır. Binaenaleyh insan için de Allah'ı görmek mümkündür. Fakat insanlar bu görmeye bu dünyada tahammül edecek bir kabiliyete sahip değildirler. Müminler, âhiret hayatında bu büyük nîmete de kavuşacaklardır. Nitekim Rasülü Ekrem Efendimiz de bir nevi uhrevî bir hayat olan mi'rac gecesi yüce bir âlemde bu Allah'ı görme şerefine kavuşmuştur.
|