5-Maide Suresi 44. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Muhakkak Tevrat´ı Biz indirdik, onda bir hidâyet ve bir nûr vardır. Müslim olan nebiler onun ile Yahudilere hükmederlerdi. Din alîmleri, fakihler de Allah Teâlâ´nın kitabını muhafazaya memur olmaları sebebiyle onunla hükümde bulunurlardı. Ve onlar o kitap üzerine şahitler idiler. Artık nâstan korkmayın, Benden korkunuz ve Benim âyetlerim ile az bir bedel satın almayınız ve her kim Allah Teâlâ´nın indirmiş olduğu ile hükmetmez ise işte onlar kâfirdirler. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Muhakkak Tevrat'ı biz indirdik, onda bir hidâyet ve bir nur vardır. Müslim olan peygamberler onun ile Yahudilere hüküm ederlerdi. Din âlimleri, fakihler de Allah Teâlâ'nın kitabını muhafazaya memur olmaları sebebiyle onunla hükümde bulunurlardı. Ve onlar o kitap üzerine şahitler idiler. Artık insanlardan korkmayın, benden korkunuz ve benim âyetlerim ile az bir bedel satın almayınız ve her kim Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu ile hükmetmez ise işte onlar kâfirdirler. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu âyeti kerime, vaktiyle Tevrat'taki ilâhî hükümler ile hükmedildiğini, buna muhalefet etmiş olanların ise imândan mahrum bulunduklarını bildirmektedir. Şöyle ki: (Muhakkak Tevrat'ı biz indirdik) O kitabı mukaddesi ben Yüce Mâbııd Musa Aleyhisselâm'a indirdim, o öyle ilâhî bir kitap bulunmuştur, (onda bir hidâyet ve bir nur vardır) O apaçık kitap, içine aldığı şer'î hükümler itibariyle insanları irşad ederek doğru yolu göstermekte bulunmuştu ve insanlarca meçhul, cehalet karanlığı ile örtülmüş olan meseleleri de açıp ortaya çıkararak aydınlatmakta idi. (Müslim olan peygamberler) Hz. Musa'dan sonra gönderilmiş olan hak'ka teslim olmuş, Tevrat'taki hükümlere riayetkar olan İsrail oğulları Peygamberleri de (onun ile) o Tevrat'ın hükümleri ile (Yahudilere hükmederlerdi) onlar da onunla amel, etmeğe memur bulunmuşlardı. "Rebbaniyun" denilen (din âlimleri) ve "ahbar" denilen (fakıhlerde Allah Teâlâ'nın kitabını) Tevrat'ı koruyup onun hükümlerini (muhafazaya memur olmaları sebebiyle onunla) o ilâhî kitaptaki hükümler ile (hükümde bulunurlardı) gerek o Peygamberler (ve) gerek (onlar) o din âlimleri fakihleri (o kitap üzerine şahitler idiler) onun ilâhî bir kitap olduğuna şahitlik eder, onun değişiklik ve bozulmaya uğramadan korumaya çalışırlardı. Fakat daha sonra Tevrat'ı değiştirme ve bozmaya cür'et edenler türemiştir, (artık) Ey Yahudi âlimleri, reisleri ve böyle bir vaz'iyyette bulunanlar!., (insanlardan korkmayın) Onların gayrimeşru arzularına temayül göstermeyiniz (benden korkunuz) ilâhî hükümlerime muhalif harekette bulunmadan çekininiz, onun getireceği uhrevî mes'uliyeti düşününüz (ve benim âyetlerini ile az bir bedel satın atmayınız) yani: Rüşvet gibi, makam ve mevki gibi, diğer dünyevî zevkler gibi fâni, mesuliyeti gerektiren bir varlık mukabilinde dinî hükümlerinizi değiştirme ve bozmaya cür'et göstermeyiniz. (ve her kim Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu) şer'î hükümler (İle hükmetmez ise) onu inkâr, ona ihanet eder veya onun uygun olmadığına inanarak aksine hüküm vermeye cür'et eyler ise (işte onlar) o gibi cür'ette bulunanlar (kâfirlerdir) artık Allah'ın hükümlerine muhâlifetin ne kadar mesuliyeti gerektiren bir hareket olduğunu düşünmelidir, İşte Tevrat'taki hükümleri kasden bozmuş ve değiştirmiş olanlar hakkında böyle bir ilâhî tehdid, tecelli etmiş bulunmaktadır.
"Tefsiri kebire ve "Essıracül münir"de yazılı olduğu üzere bir kimse Allah'ın hükmünü kalben kabul etmez onu bile bile diliyle inkâr ederse o takdirde kâfir olur. Fakat onu kalben tasdik ettiği halde tek eylerse kâfir olmaz, günahkâr olur. Nitekim büyük âlim Ikrime de demiştir ki: Her kim Allah Teâlâ'nın hükmettiği ile onu bilerek inkâr ettiği halde hükmetmezse kâfir olur. Fakat her kim onu ikrar ettiği halde onunla hükmetmezse o fasıktır, zâlimdir, yoksa kâfir değildir. Bu husustaki üç âyeti kerime böyle yorumlanmaktadır. Zahir olan da budur.
§ Rebbaniyun: Dünyadan ilgisini keserek Cenâb-ı Hak'ka manevî yakınlığa vesile olan ibâdet ve itaate çokça devam eden, takva sahibi zatlar demektir.
Ehbar: Peygamberlerinin yoluna girmiş olan fıkıh, yüksek bilgili âlimler demektir.
|