48-Fetih Suresi 26. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
O vakit ki, o kâfirler kalblerinde hamiyyeti, hamiyyet-i cahiliyyeyi yerleştirmişler idi. Allah Teâlâ da Peygamberinin üzerine ve mü´minlerin üzerlerine sekîneti indirdi ve onlara takvâ kelimesini ilzam buyurdu. Onlar da buna hakkıyla layık ve bunun ehli bulunuyorlardı. Allah da her şeyi bihakkın bilicidir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
O vakit ki, o kâfirler, kalblerinde taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişler idi. Allah Teâlâ'da Peygamberinin üzerine ve müminlerin üzerlerine sekiyneti indirdi ve onlara takva sözünü tutmalarını sağladı. Onlar da buna hakkiyle lâyık ve bunun ehl-i bulunuyorlardı. Allah da herseyi hakkiyle bilicidir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu mübarek âyetler de o kâfirlerin aralarında o durumları bilinmeyen müminler bulunması idi, Allah Teâlâ'nın o kâfirleri hemen azaplandıracağını bildiriyor ve kâfirlerin ne kadar câhilce bir taassup ile nitelenmiş olduklarını, Rasülullah ile müminlerin kalblerine ise Allah tarafından ne kadar yüce bir sükûnetin, bir sabr ve sebatın indirilmiş olduğunu beyân buyuruyor ve Resûl-i Ekrem'in evvelce görmüş olduğu rüyanın ileride gerçekleşerek müslümanların Beytullah'ı ziyarete muvaffak olacaklarını ve ondan evvel de bâzı fetihlere nail bulunacaklarını müjdelemektedir. Şöyle ki: O kâfirleri elbette azaplandırırdık. (O vakit ki, o kâfirler kalblerinde taassubu) kibir ve gururu (cahiliye taassubunu) cehâletden kaynaklanan bir sertlik ve şiddeti, bir millî gururu (yerleştirmişler idi) hakkı kabulden kaçınmış, Resûlullâh'a karşı hürmette bulunmaktan çekinmişlerdi. (Allah Teâlâ da Peygamberinin üzerine ve müminlerin üzerine sekiyneti indirdi) onları kalb sükûnetine ileriyi görürcesine harekete muvaffak kıldı, kendilerini sabr ve sebat ile sonunu düşünme niteliği ile vasıflanmış kıldı, (ve onlara) O müslümanlara lütfen (takva sözünü tutmalarını sağladı) onları takva ile, ahde vefa ile, dinî hükümlerine riâyet ile mükellef etti (onlar da) o müslümanlar da (buna) böyle takva ile vasıflanmaya (hakkiyle lâyık ve bunun) takvanın tabii olarak, yaratılıştan (ehli bulunuyorlardı) onların bu güzel kabiliyetleri Allah katında malûm idi (Allah da her şeyi hakkiyle bilicidir) binaenaleyh o müslümanların da bu kabiliyetlerini, istidatlarını bildiği için kendilerini öyle seçkin bir hâlde yaratmış ve yaşatmıştır. Kâfirlerin de cahiliye taassupları ve ne gibi cezaları hak ettikleri Allah katında malûmdur, onlar da bir gün lâyık oldukları azablara uğrayacaktır.
§ Hamiyyet; Hiddet, şiddet, bir maksadı korumak hususunda gösterilen gayret demektir. İki kısma ayrılır. Biri "Hamiyet-i f âz il e" d ir ki: Namusu, diyaneti, milletin
hukukunu koruma, töhmetten korunma hususunda gösterilen gayret ve ihtimam duygusudur. Diğeri de "câhiliyye hamiyeti" d i r ki, hak ve hakikate karşı bâtıl inançları korumak için gösterilen câhilce gayrettir, câhilce bir gurura binaen gazap gücünün feveranı hâlidir. Bu noksanlıktır, kibir ve gurura binaen hakkı kabulden kaçınmaktır.
|