KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

48-FETIH SURESI (29 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Fetih Suresi 10  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 48/10
48-FETIH SURESI - 10. AYET    Medine
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ ۚ فَمَنْ نَكَثَ فَإِنَّمَا يَنْكُثُ عَلَىٰ نَفْسِهِ ۖ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا -10
İnnellezıne yübayiuneke innema yübayiunellah yedüllahi fevka eydıhim fe men nekese fe innema yenküsü ala nefsih ve men evfa bi ma ahede aleyhüllahe fe se yü´tıhi ecran azıyma
48-Fetih Suresi 10. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Şüphe yok, sana bîat edenler, muhakkak ki, Allah´a bîat ederler. Allah´ın yed´i onların ellerinin üstündedir. Artık kim (ahdini) bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur ve her kim de Allah ile üzerine muâhedede bulunduğu şeyi yerine getirirse ona da (Allah Teâlâ) büyük bir mükâfaat verecektir.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Şüphe yok, sana bîy'at edenler, muhakkak ki, Allah'a bîy'at ederler. Allah'ın eli, onların ellerinin üstündedir. Artık kim -ahdini- bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur ve her kim de Allah ile üzerine sözleşmede bulunduğu şeyi yerine getirirse ona da -Allah T e âlâ- büyük bir mükâfat verecektir.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
İşte Hak T e âlâ Hazretleri bu cihete işaret için buyuruyor ki: Ey Yüce Resul!. (Şüphe yok, sana bîy'at edenler) Sana tâbi olup emirlerin doğrultusunda hareketlerini tanzim eyleyenler, özellikle Hudeybiyye seferi esnasında bir ağaç altında toplanarak müşriklere karşı savaşa atılmayı üstlenen Ashâb-ı Güzîn (muhakkak ki, Allah'a bîy'at ederler) Çünkü Cenab-ı Hak'kın Resulüne itaat. Allah Teâlâ'ya itaat demektir. O Yüce Peygamberin bütün emirleri, teklifleri, Allah içindir. O asla hevadan bir şey konuşup teklif etmez (Allah'ın eli) kudret ve azameti (onların) o Peygamber ile biatlaşmada bulunan zâtların (ellerinin üstündedir) onları destekler, muvaffakiyetlere nail kılar, onları o bîy'atlarının üstünde mükâfatlara kavuşturur (artık kim) bu hakikati takdir edemez de ahdini bozar, yaptığı biatta sebat etmezse (kendi aleyhine bozmuş olur) onun zararını kendisi görür, Allah Teâlâ da, onun Peygamberi de ondan müstağnidir, (ve) Bilâkis (her kim de Allah ile üzerine sözleşmede bulunduğu şeyi yerine getirirse) Cenab-ı Hak'kın emrine riâyeten onun Peygamberi ile yapmış olduğu bîy'at hükümlerine riâyette bulunursa (ona da) öyle yaptığı ahda, verdiği söze riayetkar olan mümine de Allah Teâlâ (büyük bir mükâfat verecektir.) onu âhirette cennetlere nail buyuracaktır, nice makamlara kavuşturacaktır. İşte hak yolunda yapılan bir taahhüde riâyetin pek büyük karşılığı!. "Mubayaa": Lügatte iki kimse arasında yapılan bir alım satımdan ibarettir. Sonra benzetme yoluyla ahd'e, muahede'ye misak'a da mubayaa ve bîy'at denilmiştir. Bu âyet-i kerîmedeki mubayaadan maksat, tefsircilerin çoğuna göre Hudeybiyye esnasında yapılan bir bîy'at'den ibarettir. Şöyle ki: Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hudeybiyye mevkiine teşrif edince Hıraş Ibn-i Ümiyyet-i Huzaî Mekke-i Mükerreme'deki Kureyş taifesine göndermişti, Hz. Peygamber'in maksadının savaş olmayıp sadece Beytullah'ı ziyaretden ibaret olduğunu onlara bildirmeğe memur olmuştu. Kureyş taifesi o zâtı öldürmek istemişlerdi. Bâzı kabilelerin araya girmeleriyle öldürülmekten kurtulmuştu. Dönüp durumu haber verince Resül-i Ekrem, Hz. Ömer'i göndermek istedi, fakat kendisinin birçok düşmanları olduğu için Hz. Ömer, mazeret gösterdi, bunun üzerine Hz. Osman gönderildi, o da gidip Yüce peygamber'in maksadını Mekke'lilere bildirdi. O mübarek zâtı bir müddet tevkîf ettiler, müslümanların arasında Hz. Osman'ın öldürüldüğü şayi oldu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, savaşı göze aldı, etrafında bulunan müslümanları bîy'ate davet buyurdu, bu zâtların adedi ondört bin kadardı, bir ağacın altında toplandılar, Hz. Osman'ın öldürülmüş olması takdirinde cihâda atılacaklarına, hiçbirinin bundan kaçınmayacağına dâir Resûl-i Ekrem ile biatlaşmada bulundular. Bu bîy'ati haber alan müşrikler korktular, anlaşmada bulunmak üzere bâzı kimseleri Hz. Peygamber'e gönderdiler, Hz. Osman'ın katledildiğine dâir şayianın da yalan olduğu anlaşılmıştı. Artık Peygamber Efendimiz, bir sene sonra gelip Beytullah'ı ziyaret etmek üzere Hudeybiyye müsâlehasını kabul buyurmuştu. Bununla beraber bu âyet-i kerîme'deki biat, mutlak, zikredildiğinden bundan evvel ve sonra yapılmış olan biatlara da şümulü vardır. Akabe bîy'at I eri bu cümledendir. Malûm olduğu üzere Resûl-i Ekrem, Sallallâhü Aleyhi Vesellem Efendimiz, daha Mekke-i Mükerreme'de iken her sene Hac mevsimi şehrin dışına çıkar, her taraftan gelen hacılar ile görüşür, onlara İslâmiyet'i bildirir, müslüman olmalarını teklif buyururdu. Hz. Peygamber'in gönderilişinin on birinci senesinde yine Mekke-i Mükerreme haricine çıkmış, "Akabe" denilen bir tepede Medine-i Münevvere'den gelen bir cemaat ile görüşmüş, onlara İslâmiyet'i telkin buyurmuş, onlar da İslâmiyet'i kabul ederek Medine-i Münevvere'ye dönmüşlerdi. Bunlardan be; zât ile yine Medine-i Münevvere ahâlisinden diğer yedi zât, ertesi sene Hacc mevsiminde Mekke-i Mükerreme'ye gelmişler, Akabe mevkiinde Resül-i Ekrem, ile görüşmüşler: "Allah Teâlâ'ya ortak koşmamak ve zinada, hırsızlıkta, iftirada bulunmamak, kız gocuklarını öldürmemek, hakkı müdafaadan çekinmemek üzere bir biatta bulunmuşlardı. Buna "birinci Akabe bîy'ati" denilmiştir. Hz. Peygamberin gönderilişinin onüçüncü senesinde de yine Medine-i Münevvere ahâlisinden yetmiş üç erkek ile iki kadın, Mekke-i Mükerreme'ye gelmişlerdi. Ebü Eyyüb-ül Ensarî Hazretleri de bunların arasında idi, Akabe mevkiinde Resûl-i Ekrem Efendimiz ile buluştular, bu defa da "ikinci Akabe" bîy'ati gerçekleşti. Şöyle ki: Peygamber Efendimiz, Medine-i Münevvere'ye hicret buyurduğu takdirde onu kendi nefsleri gibi muhafaza edeceklerine ve ona itaatde bulunacaklarına ve her türlü tehlikelere karşı İslâmiyet'i müdafaaya çalışacaklarına, müslümanların zayıflarına, fakirlerine yardım eyleyeceklerine dâir söz verdiler. Resül-i Ekrem'in mübarek elini tutarak ahd-u misakta bulundular. Resül-i Ekrem, Sallallâhü Aleyhisselâm de Medine-i Münevvere'ye hicret buyuracağını onlara müjdeledi. İşte bu onuncu âyet-i kerîme, bütün bu anlaşmaları kapsamaktadır.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014