|
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
-33 |
Hüvellezı ersele rasulehu bil hüda ve dınil hakkı li yuzhirahu aled dıni küllihı ve lev kerihel müşrikun |
|
9-Tevbe Suresi 33. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
O bir Hâlik-ı Zîşan´dır ki, Peygamberini hidâyet ile ve hak din ile gönderdi ki, onu bütün dinlerin üzerine yükseltsin. Velev ki, müşriklerin hoşuna gitmesin. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
O bir Yüce Yaratıcıdır ki. Peygamberini hidayet ile ve hak din ile gönderdi ki, onu bütün dinlerin üzerine yükseltsin, isterse müşriklerin hoşuna gitmesin. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
(O) Yüce Mabut (bir Yüce Yaratıcıdır ki. Peygamberini) Hz. Muhammed Aleyhisselâm'ı (hidayet ile) insanlık için bir selâmet ve saadet rehberi olan Kur'an'ı Kerim ile (ve hak din ile) sırf hakikat olan İslâm dini ile, bütün insanlığın son ve en mükemmel bir Peygamberi olmak üzere (gönderdi ki onu) o İslâm dinini, kendisine muhalif olan bütün (dinlerin üzerine yükseltsin) diğer ilâhî dinlerinin de birçok hükümlerini bir hikmet ve menfaat gereği kaldırıp daha mükemmel hükmleri insanlığa tebliğ buyursun, (isterse) İslâm dininin bu yücelmesi müşriklerin o insanlara ilahlık isnat eden, bu şekilde şirke düşmüş olan kâfirlerin (hoşuna gitmesin) bir takım bâtıl inançların merkezi olan kalpleri Islâmiyetin bu yücelmesiden dolayı zarar ve ziyanda olarak hüzn ve keder içinde kalsınlar, o İslâm'ın yücelmesi mutlaka gerçekleşecektir. Nitekim de öyle olmuştur, daha da olup duracaktır.
"Düşmanların alçaklığı ettikçe tevali"
"Eyler o ziya küsteri âfâk teali"
§ Evet… İslâm dini, her tarafa yayılmaya devam edip durmaktadır, İslâm dininin bütün dinler üzerine galibiyeti, yükselmesi aklen, ilmen sabit bulunmuştur. Herhangi bir din ile İslâmiyet arasında ilmî bir şekilde tarafsız bir karşılaştırma yapılacak olsa İslâmiyet'in hepsinden fazla akıl ve hikmete uygun, bütün insanlığın idaresine, selâmet ve saadetine yeterli bulunduğu pek güzel anlaşılır. Bir kere düşünmeli: İnsanları ihtilâfa düşüren, insanlara ataleti, miskinliği tavsiye eyleyen, insanlara, putlara ilahlık, mâbutluk isnat eden dinler ile bütün insanlığı bir kardeşlik dairesinde yaşamaya davet eden, insanlara adaleti, ihsanı, hayırseverliği emreyleyen, bütün insanların bir yüce mabuda kulluk, arzında bulunup mukkaddesata hizmeti, insanlığı aydınlatmaya çalışması, meşru şekilde iktisadî faaliyette bulunmayı tavsiye buyuran İslâm dini eşit görülebilir mi?. Elbette birçok milletler bu apaçık dini kabul etmişlerdir, birçok milletlerde ergeç bu yüce dini kabul edecektir.
Gerçek şu ki: Bir takım din düşmanları; sırf bir düşmanlık sebebiyle İslâm dini aleyhinde bulunabilir, bu pek yüksek dinin ne kadar mukaddes; yüce olduğunu inkâra cür'et gösterebilir, müslümanlığın ilerlemeye mâni, asrın ihtiyaçlarını temine yetersiz olduğunu iddia edebilir. Fakat bunların bu haince çalışmaları sonunda akamete mahkum olur, kendileri de hem dünyada hem de ahirette belâlarını bulurlar, İslâmiyet nurları yine beşeriyet ufuklarını tenvire devam eder durur.
"Ey mihri nübüvvet seni mümkün müdür inkâr!"
"Pür şaşaadır nurun ile enfüs-ü âfâk."
İslâmiyet in ufuklara yayılmasını müjdeleyen Kur'an-ı Kerim'in nasıl bir ebedî mucize olduğunu daha güzelce anlamak için İslâm tarihine şöyle bir bakmalıdır. Malûm olduğu üzere Yüce Peygamberimiz, başlangıçta pek yalnız bir halde bulunuyordu, bütün çevrsi kendisine düşman kesilmişti. Arap yarımadası bütün müşriklerin elinde idi, diğer kıtalarda bütün kâfirlerin, müşriklerin, putperestlerin hâkimiyetleri altında bulunuyordu. Derken bir takım yüksek zekâlı zatlar İslâmiyet'in güzelliğini görerek İslâmiyet'e can attılar, Peygamberin fedakârlığına iştirak etmeğe başladılar, düşmanlarının kuvvetleri, düşmanlıkları o kadar çok idi ki, o mübarek Peygamber, kendi vatanını bırakarak hicrete mecbur olmuştu. Fakat diğer bir muhitte, Medine'i Münevvere'de İslâmiyet parlamaya başlamıştı, müslümanların sayıları günden güne artıp duruyordu. Az zaman sonra bir hâle geldi ki, büyük bir İslâm ordusu meydana gelmeye başladı, Arap müşriklerin cezalandırmaya muvaffak olup Mekke'i Mükerreme'yi fethettiler. Kâbe'i Muazzama, müslümanların eline geçmiş bulundu. Daha sonra İslâm ordusu, bütün Arap yarımadasını fethetti, İslâm bayrakları Arap yarımadasının dışında da dalgalanmaya başladı, müslümanlar, Yahudi'leri Arap beldelerinden çıkardılar, Şam taraflarında hıristiyanlara galip geldiler. Suriye'de, Filislin'de, Irak'ta bulunan mecusîlere, putperestlere galip gelerek onların bulundukları yerleri de İslâm hâkimiyeti altına aldılar. Daha sonra İslâm orduları doğu ve batıya seferlerde bulunarak nice beldeler! Fethettiler, İslâmiyet bir nice ülkelere yayıldı. Birçok zümreler İslâm şerefine nail oldu. İslâmiyet, maddî bir gücün baskısıyla değil, kendi mahiyetindeki çekicilik ve mükemmellik tesiriyle birçok kimselerin kalplerine hakîm olmuştur, dünyanın her tarafına yayılmaya başlamıştır. Mısır, Kuzey Afrika, Iran ülkeleri İslâm hakimiyetine tâbi oldular, İspanya'ya, Hollanda'ya, İngiltere'ye, Ümit Burnuna, Hindistana, Çine diğer yerlere kadar İslâmiyet yayıldı. Buralarda milyonlarca insan, kendi arzutariyle İslâm dinini kabul etmiş bulunmaktadır.
Müslümanlar vaktiyle insanlığa, medeniyete, ilm ve fazilete olağanüstü bir şekilde hizmet ederek diğer milletlere alınacak bir örnek olmuşlardır. Bunu bugün birçok batı bilginleri de itiraf etmektedirler. Bu cümleden olarak bu bilginlerden "L. A. Sedillot" Paris'te basılmış bir eserinde şöyle demiştir: "Müslümanları ve onların bütün ortaçağ boyunca yeni medeniyet üzerine icra ettikleri tesiri unutulmaya mahkûm etmekte herhalde hususî bir maksat olsa gerek" İskenderiye mektebinde (Picrcoride'in göklere çıkarak methettiği tıbbî maddeler, ilmî şekliyle bir İslâm icadıdır. Kimyevî eczacılığı müslümanlar icat etmişlerdir. Bugün (Dispansa tolre) denilen ilâç maddeleri hakkındaki muazzam hükümler onlardan kalmıştır." "Ibni Sina tam altı asır boyunca mekteplere mutlak şekilde hakîm oldu. Beş kitaptan oluşan Kanun ismindeki eseri birçok defalar tercüme ve tab'edilerek Fransa ve italya Üniversitelerinde tedrisata esas alınmıştır." Gerçekten de müslümanlar medeniyete, ilmi irfana çok hizmet etmişlerdir. Maalesef zaman zaman bir kısım müslümanlar, ihtiyatsız hareketlerde bulunmuşlar, aralarında zuhur eden ayrılıklar yüzünden ilerlemeleri duraklamaya uğramış, bazı mağlûbiyetlere mâruz kalmışlardır. Fakat bu da müslümanlar için bir terbiye ve uyanış dersi mahiyetinde bulunmuştur. Buna rağmen İslâmiyet'in yayılması yine devam etmektedir. Hiçbir kuvvetin tesiri altında kalmaksızın birçok münevver, hakikatları araştıran kimseler, İslâmiyet'i kabul edip durmaktadırlar.
Özet olarak: Kur'an-ı Kerim'in müjdeler! Tahakkuk ederek nasıl bir ebedî mucize olduğu bu şekilde de ortaya çıkmış bulunmaktadır, İslâmiyet daha fazla gelişecektir. Birçok yüksek zatların beyanına göre de sonunda Hz. İsa'nın inmesi ve Hz. Mehdinin çıkması ile İslâmiyet hâkimiyeti tamamen doğu ve batıyı kuşatacaktır. Bütün gayri mü suniler ya İslâmiyet'i kabul edecek veya bir kısmı müslüman olacak, bir kısmı da m üs l umanlara cizye vermek mecburiyetinde kalacaktır.
Bununla beraber maddeten olmasa bile İslâmiyet manen bütün var olan dinlere galip olmuştur. Bunu bir kısım insaflı batı âlimleri de itirafa mecbur bulunmaktadır. Bu cümleden olarak "Marmadok" adındaki bir bilgin şöyle demiştir. "KUR'AN" en mükemmel bir ahlâk ve hukuk kitabıdır. Kur'an'ın tebliğ ettiği esastan mükemmel bir ahlâk mecellesi vücut bulur. Yaratanın hukuku ile yaratılmışların hukuku ancak müslümanlık tarafından mükemmel bir şekilde tarif olunmuştur. Bunu yalnız müslümanlar değil, Hıristiyanlar da Museviler de itiraf ediyorlar.
Cenab'ı Hak, cümle insanlığa insaf, uyanıklık ihsan buyurarak İslâm dinine kavuşmak nasip buyursun âmin. Fetih sûresine de bakınız!.
|
|
|