|
اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا إِلَٰهًا وَاحِدًا ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۚ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
-31 |
İttehazu ahbarahüm ve ruhbanehüm erbabem min dunillahi vel mesıhabne meryem ve ma ümiru illa li ya´büdu ilahev vahıda la ilahe illa hu sübhanehu amma yüşrikun |
|
9-Tevbe Suresi 31. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
(Onlar) Bilginlerini, rahiplerini ve Meryem´in oğlu Mesîh´i de Allah Teâlâ´dan başka tanrılar ittihaz ettiler. Halbuki Allah Teâlâ´dan başkasına ibadet etmekle emrolunmamışlardır. Ondan başka ilâh yoktur. Onların şerik koştukları şeylerden münezzehtir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
-Onlar- bilginlerini, rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesih'i de Allah Teâlâ'dan başka tanrılar edindiler. Halbuki: Allah Teâlâ'dan başkasına ibadet etmekle emir olunmamışlardır. Ondan başka ilâh yoktur. Onların ortak koştukları şeylerden yücedir. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
(-Onlar-) O iki kavim, kendi içlerinden bir takım kimselerin saptırmasına uğradılar, Yahudiler "Ahbar" denilen kendi (bilginlerini) kendi din âlimlerini, hıristiyanlarda kendi (rahiplerini) kiliselerde kapanıp duran papazlarını (ve Meryem'in oğlu Mesih'i de Allah'tan başka tanrılar edindiler.) onlara secde eder oldular. O bilginlerinin, papazlarının Allah'ın bildirdiklerine aykırı olarak helâl ve haram diye telkin ettikleri şeyleri hemen kabul ediverdiler. Hz. İsa'yı da Allah'ın oğlu tanıyarak ona tapınmaya başladılar. Diğer insanlar gibi bir anneden doğan, yiyip içmeğe ve diğer şeylere muhtaç bulunan bir kimse, hiç Allah Teâlâ'nın oğlu olabilir mi?. Bunu düşünmediler, (halbuki. Allah T e âlâ'd an başkasına ibadet etmekle emir olunmamışlardır.) Tevrat, İncil gibi kitaplarda böyle bir emir yoktur. Bilâkis yalnız Allah Teâlâ'ya ibadet edilmesi emredilmektedir. (ondan) O kâinatın yaratıcısından (başka ilâh) mabut (yoktur) o Yüce Yaratıcı (onların) o kâfirlerin Yüce Allaha (ortak koştukları şeylerden uzaktır) Evet. Onun yaratıcılıkta, ibadette, dinî hükmlerde, ilâhî zatına saygı ve ululama hususunda ortağı yoktur. Her türlü ortak ve benzerden uzaktır. Buna inanmışızdır!. Artık Üzeyr gibi, Mesih gibi, melekler gibi Allah'ın yarattıkları nasıl olur da o ezelî ve Yüce Yaratıcıya ortak ve benzer kabul edilebilir?.
§ Üzeyr Aleyhisselâm, İsrail oğulları erkeklerindendir. Peygamber olup olmamasında ihtilâf vardır. Tarihe göre: Buhtü Nesser tarafından Kudsü şerif harap edildiği zaman, Hz. Üzeyr de İsrail oğulariyle beraber esir edilerek Babil'e gönderilmişti. Onlara dinî rehberlikte bulunuyordu. Daha sonra Babil iran devletinin eline geçince iran Şahı, İsrail oğullarını Kudüs'e iade etmişti. Beyt'i Mukaddesi yeniden bina ettiler. Tevrat kitabı birçok değişikliğe, tahrifata uğramıştı. Hz. Üzeyr bir ilâhî lütuf olarak Tevrat'ı tamamen ezberlemiş bulunuyordu. Bunu yeniden yazıvermişti. Bu hâdise, milâttan (458) sene öncesine rastlamaktadır. Sonra Hz. Üzeyr vefat etmiş, yüz sene sonra bir harika olmak üzere Cenâb-ı Hak'kın kudretiyle yeniden hayat bulmuş, bir müddet daha yaşamıştır, İşte bu zatın bu hâline bakan bir takım Yahudi'ler, ve bu cümleden olarak Fenhas Ibni Az ura "Üzeyr", Allah'ın oğludur, demişler, kendisine tapmakta bulunmuşlardır. Hatta deniliyor ki, Yahudilerden Selâm, Numan, Şas, Mâlik vesaire adlarındaki kimseler, Rasûlullah'ın huzuruna gelmişler, "Biz senin dinine nasıl tâbi olabiliriz ki, sen bizim kıblemizi bıraktın, ve sen Üzeyr'in Allah'ın oğlu olmadığını iddia ediyorsun" demişler, bunun üzerine (30) uncu âyeti kerime nazil olmuştur. "Hıristiyanların" teslis akidesine düşmelerinin sebebi hususunda da şöyle bilgiler verilmektedir: Hz. İsa'nın semaya kaldırılmasından sonra isevîler seksenbir sene kadar İslâm dinî üzere bulunmuşlar, kıbleye doğru namaz kılar. Ramazan orucunu tutarlardı. Tâki, Yahudiler ile aralarında bir savaş yapıldı, Yahudi'ler arasında "Pols" adında şecaatli bir şahıs vardı. Isevîlerden birçoklarını öldürdü, sonra da Yahudi'lere dedi ki: Ben hakkı İsevîler tarafında görüyorum, yarın isevîler cennete, biz ise cehenneme gireceğiz, ben bir hile yaparak onları sapıklığa düşüreceğini. Bunun üzerine görünürde Yahudi'lerden alâkasını kesmiş gibi görünerek isevî'lerin yanlarına gitmiş, bana Hıristiyanlığı kabul etmekliğim için gökten bir çağrı geldi, bende kabul ettim, bu yüzden Yahudilerin birçok eza ve cefasına mâruz kaldım, şimdi size katılmış bulunuyorum, demiş, Hiristiyanları aldatmış. Onlar bu şahsı samimî, itaatkâr, takva sahibi bir zat sanarak kendi kiliselerine bırakmışlar, kendisine yardımda bulunmuş,büyük, ilgi göstermişler. Artık hilesini tatbike sıra gelmişti. Kendisinin talebesi yerinde bulunan "Nestur" adındaki bir şahsa: "Isa ile Meryem ve Tanrı üç ilahtır, hepsi de ilahlık vasfına sahiptir" diye gizlice ders vermiş, "Yakup" adındaki bir şahsa da "Isa şüphesiz ki, insan ve cisim değildir, fakat o Allah'ın oğludur" diye tâlimde bulunmuş "Milkâ" adındaki üçüncü bir
öğrencisine de "Tanrı olan ancak İsa'dır; onun ilâhlığı ebedîdir" diye telkinde bulunarak bunu kendisi hayatta bulundukça başkalarına söylememeleri ayrı ayrı gizlice tavsiye etmiş ve bunlardan herbirine benden sonra benim halifem, yerime geçecek olan ancak sensin diye söylemiş, kendisine talim ettiği inancı insanlar arasında yaymasını datenbih eylemişti. Bunu müteakip kendisi intihar etmiş, bu talebelerinden her biri onun müstakil olarak halifesi kendisi olduğunu iddia ederek meydana atılmış, aralarında ihtilaflar yüz göstermiş, herbirisi kendine telkin edilmiş olan bâtıl inancı bir liderlik mevkiinde bulunmak birsiyle yaymaya başlamış; bunun neticesinde de "Nesturiye Yakubiye, Milkâiye" mezhepleri meydana çıkmış, İsevîler Allah'ın birliği inancından mahrum kalmışlardır. Bu hususa dair tefsirlerde ve mesnevide mufassal malûmat vardır. "Nisa Süresindeki ISJ'ncı âyeti kerimenin izahına da bakınız!.
§ Bu mübarek âyetler de: Yahudilerin, Hıristiyanların Üzeyr'i Mesih'i Allah'ın oğlu tanıyarak onları tanrı edinmeleri hepsine isnat edilmektedir. Gerçek şu ki: Onların hepsi de bu inançta değildirler. Fakat içlerinden bir kısmı bu inançta bulunup bundan men edilemediği için bunun hepsine isnat edilmesi bir konuşma usulü gereğidir. Nitekim bir yerde bir iyiliğe veya bir kötülüğe bazı kimseler tarafından devam edildiği takdirde: O yer ahalisi, şu iyiliği veya kötülüğü yapıp durmaktadırlar deniliyor. Maamafih vaktiyle hepsinin de Öyle bir inanışta bulunup da daha sonra bu inançtan bir kısmının vaz geçmiş olmaları da düşünülebilir. Ve böyle birşeyin hepsine isnâdî, hepsinin de uyanık olarak o şeyden onu yapanları uyararak men'e çalışmalarına işaret hikmetine binaen de olabilir.
|
|
|