KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

18-KEHF SURESI (110 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Kehf Suresi 98  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 18/98
18-KEHF SURESI - 98. AYET    Mekke
قَالَ هَٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّي ۖ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ ۖ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا -98
Kale haza rahmetüm mir rabbı fe iza cae va´dü rabbı cealehu dekka´ ve kane va´dü rabbı hakka
18-Kehf Suresi 98. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Dedi ki: «Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi geldiği vakit ise onu dümdüz etmiş olacaktır. Ve Rabbimin vaadi bir hak olmuştur.»
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Dedi ki: Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vadi geldiği vakit ise onu dümdüz etmiş olacaktır. Ve Rabbimin va'di, bir hak olmuştur.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Zülkarneyin yanında bulunanlara (dedi ki: Bu) sed, veya bunu böyle yapmaya muvaffakiyet (Rabbimin bir rahmetidir) eğer öyle bir ilâhî rahmet olmasa idi insanların öyle bir sed yapmaya kudreti olamazdı. (Rabbimin va'di geldiği vakit ise) yani: Kıyamet günü yüz gösterince de veya arkasındaki kabilelerin yer yüzüne dağılmaları için takdir olunan zaman gelince de o kudret sahibi Yaratıcı (onu) o pek sağlam şeddi (dümdüz etmiş olacaktır) o zaman bu demir şedden eser kalmaz. (Ve Rabbimin va'di) herhangi vâd ve beyan buyurduğu şey (bir hak olmuştur^ kesinlikle sabittir ve gerçekleşecektir. Onda sözünden dönme olamaz. § Rivayete göre sonra Yecüc ile Mecüc'ün boyunlarına veya kulaklarına, deve, sığır, koyun gibi hayvanların burunlarındaki kurtlar gibi bir takım hayvancıklar musallat olarak helâklarına sebep olacaktır. Sonra da bir takım kuşlar gelerek onların kokmuş cesetlerini denize atacaklardır, onu müteakip de yağmurlar yağarak yeryüzünü onların pis kokularından temizlenmiş olacaktır, bu hâdise Hz. İsa'nın inmesinden ve Deccal'ın öldürülmesinden sonra vuku bulacaktır. Ebussuud Tefsiri. § Yecüc ve Mecüc "hakkında malûmat: Bunlar iki kabileden ibarettir, bunlara dair çeşitli rivayetler vardır. Bunlar bozguncu, insanların hukukuna tecavüz eden kimseler idi, bunların gayet küçük ve pek büyük cüsseler! Vardı, bulundukları yer hakkında da çeşitli rivayetler vardır. Kur'an'ı Kerim, bunların ibret verici olan hâllerine ve bir gün yine yeryüzüne çıkıp dağılacaklarına işaret buyurmaktadır. Bu husustaki tafsilâtı Allah'ın ilmine havale ederiz. Bunlar, etraftaki kavimlere saldırdıkları için kendilerine karşı Zülkarneyin'in harika kabilinden bir sed yapmış olduğu muhakkaktır. Bunu Kur'an-ı Kerim bildirmektedir: Nitekim vaktiyle bir çok yerlerde de çeşit çeşit sedler, kal'a duvarları yapılmıştır. Bu cümleden olarak Türkistan'da Azerbeycan'da iki dağ arasında harab olmuş bir sed vardır ki, bugün de kalıntıları görülmektedir. Bu şeddin arkasında "Akûk Makuk" adında bir kavim bulunmuştur. Bu sed Nuşirevan'a veya isfendiyar'a nisbet olunuyor. Çin kıtasında da bir takım büyük sedler yapılmıştır. Bu cümleden olarak iki yüz elli saatlik bir uzunlukta bulunan "Çin şeddi" meşhurdur. Aynı şekilde yüzseksen üç tarihinde Harz kavmi, Kaf dağından çıkıp "Babülebvab"ın beri tarafına hücum ile İslâm beldelerine birçok zarar vermekte idiler, Harun Reşit, onların üzerlerine iki ordu sevketmiş ve gelip gittikleri gediği kapatmşıtı. Binaenaleyh Zülkarneyin de sahip olduğu pek büyük bir kuvvetle mütenasip bir demir sed yaptırmıştır. Bunu kimse inkâr edemez. Bu şeddin bir takdir edilmiş zamana kadar devam edeceğini Kur'an'ı Kerim, bildirmektedir. Belki bu mukadder zaman gelmiş, o sed de yıkılmıştır ve belki de henüz keşfedilmemiş bir mahalde hâlâ durmaktadır. Arkasındaki iki kavmin medeniyet âlemine dağılacağı da ihtimâl ki, kıyametin yaklaşması zamanına rastlayacaktır. Zaten vaktiyle de bir takım vahşi, kan dökücü kabilelerin birçok taraflara dağılarak nice yerleri harab, nice cemiyetleri helak ettikleri tarihen sabit değil midir?, İnsanlık cemiyetinin varlığına mukaddesatına, ahlâk ve tavırlarına musallat olan, bu hususta gizli ve açık propaganda yapıp duran bir takım kimseler de bir nevi Yecüc ve Mecüc demektir. Cenab-ı Hak, şerlerinden muhafaza uyursun Amin. Hak, şerlerinden muhafaza uyursun Amin. § Zülkarneyin Hazretlerinin hal tercümesi Şöyle ki: Bu zat, mümin salih bir hükümdardır. Cenab-ı Hak, kendisine İlim ve hikmet, heybet ve kuvvet vermiş, yeryüzünde dolaşarak halkı ilâhî dine davet etmiş ve meşhur şeddi yapmıştır. Ibni Kesir diyor ki: Doğru olan şudur ki: Zülkarneyin, ne peygamberdir ne de mlektir. Belki âdil bir hükümdardır. Halkı hak dine davet etmiştir. Hz. Hızır da ordusunun öncü birliklerinde müsteşar mevkiinde bulunmuştur. Erzekî'nin ve diğerlerinin rivayetine göre Zülkarneyin, İbrahim Aleyhisselâm'ın elinde İslâmiyeti kabul etmiş, onunla beraber Kâbe-i Mükerreme'yi tevafta bulunmuş ve Halilullahın duası berakâtiyle harikulade başarılara nail olmuştur. Kur'an-ı Kerim Zülkarneyin'in harikulade kıssasını bildirmektedir. Onun hangi asırda, hangi millet arasında yetişmiş olduğunu açıklamamaktadır. Binaenaleyh bu hususu kesin bir şekilde belirleyemeyiz. Ancak bu hususa dair olan müfessirlerin ve diğerlerinin beyanatını burada özet olarak kaydedelim. 1: Zülkarneyin, Yemen'de hükümdarlık etmiş olan ve tebâbia denilen meliklerdendir. İsmi "Sa'bübnülrais"dir. Başında iki bölük saçları bulunduğu veya doğu ve batıya seyehat eylediği veyahut zamanında iki asrın halkı yok olduğu için kendisine Zülkarneyin" denilmiştir. Imam-ı Ali'den ve Ibni Abbas Hazretlerinden rivayete göre de Zülkarneyin bu Yemen hükümdarlarından ibarettir. Eski zamanlarda bir takım haşmet ve kudret sahibi hükümdarların Yemen'de yetişmiş olduğunu kabule bir mâni yoktur. Mütercim Asım efendi diyor ki: Bütün İlim adamlarının kabul ederek aldıkları Yemen tarihinde ve diğer muteber kitaplarda ve tarihlerde pekiştirilerek nisbet olunduğu üzere Zülkarneyin, Yemen Tebabiasından, Himyer kabilesindendir. İsmi "Sabübnürrais"dir. Yemen hükümdarları arasında Hinde karşı harbeden, Azerbeycan taraflarında fetihlere nail olan, Afrikaya geçerek orada şehirler inşa eden ve kabileler yerleştiren hükümdarlardan biri olması uzak bir ihtimal değildir. Kendisi pek eski hükümdarlardan olduğu için tarihi meçhul kalmış olabilir. 2: Bazı kimselere göre Zülkarneyin, Feridun adındaki Iran hükümdarıdır. Feridun zalim Dehhakin öldürülmesinden sonra Iran tahtına oturmuş, İran'dan başka Türk ve Arap beldelerini de zaptetmiş, adaletle salatanat sürmüş, mümin, iyi bir zat imiş. Fakat bu, iddia, hiçbir delile dayanmış değildir. Bir zayıf ihtimalden ibarettir. Zaten Feridun'un tarihî hayatı da efsane kabilinden sanılmaktadır. Malumdur ki, İran'ın eski tarihi karanlıklar içinde kalmıştır. Eski zamanlarda iran'ın hükümdarlarını teşkil eden ilk tabaka "Pişdadiyan" denilen hanedandır. Feridun bunların beşinci hükümdarıdır, kendisi Cimşid'in torunudur, beşyüz sene hüküm sürdüğü Şehname'de rivayet olunuyor. Feridun'dan sonra ise memleketi üç oğlu arasında taksim edilmiş, bu yüzden İran'da karışıklıklar meydana gelmiştir. Bunların hükümeti ikibin dörtyüz sene kadar devam etmiş, içlerinden birçok hükümdarlar yetişmiş ise de bir kısmının adları bile meçhul kalmıştır. İran'da putperestliğin Pişidadiyan zamanında ortaya çıktığı rivayet olunuyor. Halk babalarının, dedelerinin saklamış oldukları suretlerine bilahara tapınmışlardı. Velhâsıl: Feridun'un mümin, salih bir zat olduğuna, doğu ve batıya seyahat ettiğine dair tarihlerde bir şey mevcut değildir. 0 halde Zülkarneyinin Feridun olduğuna hükmedilemez. 3: Bazı zatlara göre de Zülkarneyin, Yunanlı Iskener'den ibarettir. Diyorlar ki: Yunanlı iskenderin babası "Filbos"dur. Kendisi mümin salih, âdil bir hükümdar idi ve Makedonyalı Filib'in oğlu "Rum iskener"den iki bin seneden fazla önce bulunmuştu. Rum iskenden ise Feylesof, kâfir bir hükümdardı veziri "Arîstatâlîs" idi. Milâtdan üçyüz sene önce dünyaya gelmişti. Binaenaleyh bu iki İskender başka başkadır, İşte Ibni Kesir ile bir kısım tarihçilerin beyanatı bu merkezdedir. Halbuki, bu beyanat, tarihi hakikatlara aykırıdır. Araştırmacı zatlara göre iskender birdir, Yunan iskender ile Rum iskender, bir hükümdardan ibarettir, bunlar başka başka değildirler. Nitekim kamus mütercim! Asım Efendi diyor ki: "Bazı insanların iskender Zülkarneyin tabirleri, ahmakça bir bakış, karmakarışık tarih kitaplarından almış olmalarından dolayıdır, geçerli değildir. Zira bazen Rumî ve bazen Yunanî nisbetiyle isimlendirilmiş olmakla her birini başka anlarlar. Bununla beraber anlatıldığı üzere ikisi bir şahıstır ki, bazen yönetimi altında olan Yunan ülkesine ve bazen de soyuna izafe ve nisbet ederler. Velhâsıl: İskender iki değil, birdir, ve bu iskender "Zülkarneyin" gibi mümin, salih, dünyanın doğu ve batışına hâkim bir kimse değildir. Yunan tarihî eski olmakla beraber milâdın ancak yirmi asır kadar ilerisine gidebilmektedir ve Romalıların milâttan önce yüzkırk senesinde Yunanistan'ı zaptetmeleriyle son bulmaktadır. Yunanîler küçük parçalara ayrılmışlar ve çok kere birbiriyle savaşlarda bulunup durmuşlardır. Bir aralık Daranın oğlu Serhes'in ordularını mağlûp edebilmişler ise de bunları takibederek iran topraklarına kadar gidememişlerdir. Binaenaleyh saltanatları sınırlı, dinî tarihleri putperestlikle, masallar ve hurafeler ile dolu olan Yunanîler arasında mümin, salih doğu ve batıya hâkim bir hükümdar çıkmış olduğunu gösterir hiçbir belirti yoktur. Tefsir-i Kebir'de, Tefsir-i Alusî'de ve diğerlerinde Zülkarneyin ile iskenderi Rumînin bir zat olduğuna ihtimâl veriliyorsa da bu ihtimâl güzelce tetkik edlince pek zayıf kalmaktadır, İskender, bir feylesof olan Aristo'nun mezhebi üzere bulunuyordu. Rivayete göre iran'ı zaptetmiş, Hindistan'a kadar da gitmiş ise de silâh arkadaşları kendisini takibetmek istemedikleri için zarurî olarak dönmek mecburiyetinde kalmıştı. Etrafını da bir takım zevk düşkünleri sarmıştı, onların teşvikiyle zevk ve safaya, işrete, sefahate dalarak daha otuzüç yaşında iken milâttan önce (322) tarihinde hurumadan vefat etmiştir. Binaenaleyh bu gibi hayat tarihî malûm, diğer Yunalılar gibi batıl inançların kuvvetlerin tesiri altında bulunan iskender ile her türlü muvaffakiyet eshabına nail olan, dünyanın doğu ve batısını dolaşan, harikulade bir sed inşasına muvaffak bulunan, özellikle ilâhî ilhamlara Kur'an'ın övgüsüne mazhar olma şerefine kavuşan mümin, salih Zülkarneyin arasında ne münasebet vardır ki, ikisi bir zat, sayılabilsin. Özellikle "Zülkarneyin" Arapçadır, "İskender" lâfzı ise Rumcadır. Zülkarneyin'in İbrahim Aleyhisselâm ile Mekke—i Mükerreme'de görüşmüş olduğu hadis kitaplarında zikredilmiştir, İskender ise Hz. İbrahim'den ikibin sene sonra dünyaya gelmiş, batı tarafına gitmemişti. Binaenaleyh Zülkarneyin ile iskender'in başka başka olduğunda şüphe edilmemelidir. Gerçek bilgi Allah katındadır. 99. Ve o gün -recüc ile Mecüc'ün çıktıkları zaman- onların bazılarını bazısı içinde dalgalanır -muztarip- bir halde bırakmışızdır ve sûra üfrülmüştür, artık onların hepsini toptan toplamışızdır. 99. Bu mübarek âyetler, kıyamete yakın Yecüc ile Mecüc'ün ne acayip bir tarzda meydana çıkacaklarını, artık gözleri perdeli, hak sözü dinlemekten kaçınan, kerem sahibi olan Yaratıcıyı değil, yaratılmışları kendilerine dost edinmeye cüretkâr olan kâfirlerin de cehenneme sevkedilecekleri muhakkak olduğundan o pek korkunç manzarayı ibret bakışlarına hemen olacakmış gibi sunmaktadır. Şöyle ki: (Ve o gün) Allah'ın vaadi gerçekleştiği vakit, Yecüc ile Mecüc'ün çıkıp etrafa yayıldığı zaman (onların bazılarını bazısı içinde dalgalanır) mustarip (bir halde bırakmışızdır) onlar denizin dalgalanması gibi bir vaziyet almış olurlar, insanlar, cinler biribirine karışarak şaşkın bir halde bulunurlar, derken bir nefhai ulâ = birinci üfleme yüz göstererek bütün mahlûkat ölür giderler, cesetleri çürüyüp dağılır (ve) sonra da (sûr'a üfürülmüştür) ikinci nefha vücude gelmiş (artık) kıyamet kopmuş (onların hepsini toptan toplamışızdır) o ölmüş mahlûkatın hepsi de yeniden hayata erdirilerek mahşerde toplanmış, haklarında lâyık olan muamele yapılmaya başlanılmış olacaktır.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014