KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

10-YUNUS SURESI (109 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Yunus Suresi 98  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 10/98
10-YUNUS SURESI - 98. AYET    Mekke
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ آمَنَتْ فَنَفَعَهَا إِيمَانُهَا إِلَّا قَوْمَ يُونُسَ لَمَّا آمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَىٰ حِينٍ -98
Fe lev la kanet karyetün amenet fe nefealna ımanüha illa kavme yunüs lemma amenu keşefna anhüm azabel hızyi fil hayatid dünya ve metta´nahüm ila hıyn
10-Yunus Suresi 98. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Hiçbir şehir ahalisi yoktur ki, (yeis halinde) imân etmiş olsun da bu imânı ona faide versin. Yûnus kavmi ise müstesna. Vaktâ ki imân ettiler, onlardan dünya hayatında rüsvaylık azabını açıverdik ve kendilerini bir müddete kadar müstefit kıldık.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Hiç bir şehir ahalisi yoktur ki, -ümitsizlik halinde- imân etmiş olsun da bu imânı ona fâide versin. Yunus kavmi ise müstesna. Ne zaman ki imân ettiler, onlardan dünya hayatında rüsvaylık azabını kaldırdık ve kendilerini bir müddete kadar faydalandırdık.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu mübarek âyetler, ümitsizlik halindeki imanların kabul edilmeyeceğini, ancak Yunus kavminin imânı takdir edilmiş olduğundan azap alâmetlerini görür görmez imâna kavuştuklarını bildirmektedir. Ve hiçbir kimsenin Allah'ın takdirine yaklaşmadıkça imâna nail olamayacağını ve binaenaleyh bir kimseyi cebir ve zorlama ile imâna sevketmeye yer olmadığını, ve akıllarını güzelce kullanmayanların cezalara uğrayacaklarını hatırlatmaktadır. Şöyle ki: Küfr üzere yaşamış (hiçbir şehir ahalisi yoktur ki) kendisine Allah'ın azabı yönelip de öyle bir (ümitsizlik halinde imân etmiş olsun da bu imânı ona fâide versin) onu o azaptan kurtarsın. Bu vâki olmamıştır. Bu andaki imân kendilerine fâide vermez. (Yunus) Aleyhisselâm'ın (kavmi ise müstesna) onlar daha azap alâmetlerini görür görmez tam bir samimiyetle Cenâb-ı Hak'ka yalvardılar, samimî surette tövbe ettiler. Onlar (vaktaki) bu şekilde derhal (imân ettiler) Hz. Yunus'un Peygamberliğini kabul ve Allah'ın birliğini tasdik eylediler. (Onlardan dünya hayatında rüsvaylık azabını açıverdik) onları kendilerine gelecek felâket ve helakten kurtardık (ve kendilerini bir müddete kadar) ömürlerinin sonuna değin (yararlandık) nimetlere kavuşturduk. § Yunus Aleyhisselâm: Musul tarafında bulunan "Ninova" beldesi ahalisine Peygamber gönderilmişti. Bu ahali, Hz. Yunus'un davetini kabul etmediler, müşrikçe yaşamaya devam ettiler. Hz. Yunus onların üzerine kırk güne, diğer bir rivayete göre üç güne kadar bir azap geleceğini haber verdi. Onlar da Hz. Yunus'un yalan söylediğini bilmiyoruz, bakalım içimizden çıkar giderse başımıza bir azap geleceği muhakkaktır demişler. Gerçekte Hz. Yunus bir gece içlerinden çıkıp gitmiş, onu müteakip hava kararmış, her tarafı duman sarmış, beldeleri karanlık içinde kalmağa başlamış, büyük bir felâketin kendilerine geleceğini anlamışlar, Hz. Yunus'u aramışlar ise de bulamamışlar, Cenâb-ı Hak onların kalplerine tövbe hissini düşürmüş, hemen erkekleri, kadınları, çocukları, hayvanları toplayarak bir sahraya çıkmışlar, hazin hazin ağlamışlar, yakarışta bulunmuşlar, birbirlerinden helâllik almaya çalışmışlar, hatta içlerinden birisi başkasına ait bir taş üzerine yaptırmış olduğu evini yıkarak o taşı çıkarmış, sahibine iade eylemiş, kısacası Hz. Yunus'un bir Peygamber olduğunu tasdik ederek pek samimi bir şekilde imân eylemişler, Cenâb-ı Hak'ta merhamet buyurmuş, onların dualarını kabul ederek üzerlerine gölgesi düşmekte bulunan azabı onlardan kaldırmıştır. Bu hâdise, âşûra gününe tesadüf eden bir Cuma gününde meydana gelmişti. Bu kavim, bizzat azabı görmeyip onun yanlızca alâmetlerini görmüş ve pek samimî şekilde tevbe edip af diledikleri için Cenâb-ı Hak kendilerini bu azaptan kurtarmıştır. Firavun ise bizzat azabı görmüş, sırf bir korku sebebiyle imân iddiasında bulunmuş olduğu için onun imânı tam bir ümitsizlik imânı olduğundan kabul edilmemiştir. Hz. Yunus, kavminden ayrıldıktan sonra deniz kenarına gitmiş, bir gemiye binmiş fakat gemi hareket etmemiş, bu gemide efendisinden kaçmış bir köle bulunmalıdır ki, böyle yürümez oldu. Kur'a atalım kime isabet ederse onu gemiden çıkaralım demişler. Hz. Yunus da o köle benim ki, Rab'bimin daha müsaadesini almadan kavmimin arasından çıktım, ayrıldım diyerek kendisini denize atmış, derhal büyük bir balık tarafından yutulmuş, fakat, kendisi çokça teşbih ve tehlilde bulunur bir zat olduğu için Cenâb-ı Hak kendisini o felâketten kurtarmış, balık o mübarek zâtı sahile atmıştı. Vücudu pek ziyade zedelenmiş bulunuyordu. Nihayet o arıza da yok olmuş, yine kavminin yanına dönmüş, onlar da yüz binden daha ziyâde bulunuyorlardı. Hepsi de Hz. Yunus'a imân ederek kendileri için takdir edilen zamana kadar yaşamışlardı, İsrail oğullarından olan Hz. Yunus, bilahara Ninova şehrini t erke d erek uzlete çekildiği bir yerde vefat etmiştir. Daha sonra da Ninova şehrini düşmanları kuşatarak harab etmişlerdir. Oraya hâkim olan Asuriye devleti de tarih sahnesinden silinmiştir.

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014