KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

41-FUSSILET SURESI (54 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Fussilet Suresi 13  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 41/13
41-FUSSILET SURESI - 13. AYET    Mekke
فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ -13
Fe in a´radu fe kul enzertüküm saıkatem misle saıkati adiv ve semud
41-Fussilet Suresi 13. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: İmdi onlar eğer yüz çevirirlerse o vakit de ki: «Ben sizi Âd ve Semûd yıldırımı gibi bir yıldırım ile korkutmuş bulunmaktayım.»
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: İmdi onlar eğer yüz çevirirlerse o vakit de ki: Ben sizi Ad ve Semud yıldırımı gibi bir yıldırım ile korkutmuş bulunmaktayım.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu mübarek âyetler, o kadar kudret eserlerine rağmen Allah'ın birliğini tasdikten kaçınmakta devam eden kâfirleri Ad ve Semud kavimlerinin başlarına gelen azab âteşi ile tehdît ediyor. 0 eski kavimlerin de Peygamberlerini inkâra nasıl cür'et göstermiş olduklarını bildiriyor. Sonra Ad kavminin nasıl bir azab rüzgâriyle helak olduklarını ve onların âhiretteki azablarının daha şiddetli olacağını bir ibret dersi olmak üzere beyân buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey Muhammedi, (imdi) senin açık beyânlarını, zikrettiğin âyetleri, delilleri düşünmezler de (onlar) o inkarcılar (yüz çevirirlerse) hakkı kabul etmeyip inkârlarında devam ederlerse (o vakit) onlara (deki: Ben sizi Ad ve Semud yıldırımı gibi bir yıldırım ile) o sizce malûm olan eski kavimlerin üzerlerine yönelmiş bulunan pek korkunç, helak edici, âteş saçan bir azap ile (korkutmuş bulunmaktayım.) yâni: Ben sizi öyle şiddetli bir azap ile korkutuyorum, o pek acıklı akıbeti düşünmenizi size ihtar ediyorum, artık uyanmalı değil misiniz?. Saika: Gökten inen ve şiddetli bir gürültüsü bulunan âteş parçası demektir. Kendisiyle helak meydana gelen sayha ve pek helak edici olan şey ve korkunç, şiddetli azap mânasında kullanılmaktadır. Rivayet olunuyor ki Ebû Cehl ve Kureyş'ten bir cemaat demişler ki: Muhammed Aleyhisselâmın emri bize örtülü bulunuyor, şiiri, kehaneti bilen bir âlim arasanız da onunla gidip konuşsa, onun emrine dâir bize bir haber getirse. Aralarında bulunan Utbe Ibn-i Rebiâ demiş ki: Vallahi ben şiiri, kehaneti, sihri işittim, onlara dâir bilgim vardır eğer öyle ise bana gizli kalmaz. Utbe, sonra Resûlullâh'ın yanına gitmiş, Yâ Muhammed -Aleyhisselâm- sen mi hayırlısın, yoksa Kusay Bin-i Kilab mı?. Sen mi hayırlısın yoksa Haşim mi? Sen mi hayırlısın yoksa Abdülmuttâlip mi?. Sen mi hayırlısın yoksa Abdullah mı?. Artık ne için bizim ilâhlarımıza sövüyorsun ve atalarımızı sapıklar sanıyorsun, akıllı kimselerimizi beyinsiz sayıyorsun ve dinimizi kötülüyorsun?. Eğer sen reis olmak istiyorsan, sancağımızı senin için bağlıyalım, bizim reisimiz olmuş ol, ve eğer cinsel ilişkiye eğilmli isen seni Kureyş kızlarından dilediğin on kız ile evlendirelim ve eğer mal istiyorsan sana istemediğin kadar mal toplayalım ve eğer sana cin tarafından gelip galebe etmiş bir hastalık var ise senin tedavin için mallarımızı harcayalım veya senin uğrunda mağlûp olalım. Resûl-i Ekrem Efendimiz ise sükût buyuyordu. Utbe sözüne nihayet verince Peygamber Efendimiz buyurdu ki: Yâ Eba Velîdl. Sözün bitti mi?. 0 da: Evet bitti dedi. Resûl-i Ekrem de benden dinle diye emr ederek bu sûresinin ilk âyetinden bu on üçüncü âyetinin nihayetine kadar okudu. Utbe bu yıldırımı ifâde eden âyet-i celîleyi duyunca Resûl-i Ekrem'in mübarek ağzına elini koydu, ve akrabalık adına and içerek sükût buyurmasını diledi ve ailesi yanına dönüp gitti. Kureyş'in yanına çıkmaz oldu. Ebû Cehl, Utbe'nin yanına geldi, ona dedi ki:Muhammed'in dinine mi girdin? Yoksa O'nun yiyeceği hoşuna mı gitti. Bunun üzerine Utbe kızmış, ve Muhammed -Aleyhisselâm- ile ebediyyen konuşmayacağına dâir yemîn etmiş, sonra da demiş ki: Vallahi siz elbette bilirsiniz ki, ben Kureyş'in en çok mal sahibi olanıyım. Velâkin ben onunla konuştuğum zaman bana bir şey ile cevap verdi ki, o şey, vallahi ne şiirdir, ve ne de kehanettir ve ne de sihirdir. Sonra o işittiği yıldırım âyetini okudu ve dedi ki: Bunu bana okuyunca ağzını tuttum, ve akrabalık adına and verdim ve muhakkak bildim ki, Muhammed -Aleyhisselâm- bir şey söyleyince yalan söylemiş olmaz. Allah hakkı için size de yıldırım azabının ineceğinden korktum. Ve bir rivayete göre Utbe şöyle bir de bir tavsiyede bulunmuştur ki: Bu hususta bana itaat ediniz, onu bana bırakınız, Muhammed ile O'nun durumuna karışmayınız. O'ndan bir tarafa çekiliniz. Allah hakkı için O'nun kelâmından işittiğim için elbette bir haber vücuda gelecektir. Ve O'ndan kurtulmuş olursunuz. Ve eğer bir hükümdar veya bir Peygamber bulunmuş ise siz onunla nâsin en mes'udu olmuş olursunuz. Çünkü, O'nun mülkü sizin mülkünüzdür ve O'nun şerefi sizin şerefinizdir. Onlar da dediler ki: Heyhat!. Muhammed -Aleyhisselâm- sana büyü yapmış, ey Eba Velîdl. 0 da dedi ki: Bu sizin için benim görüşümdür, artık siz dilediklerinizi işleyiniz!. "Ettefsirül vâzih, tefsirülmeragı ve şâire".

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014