KÜNYE   KAYNAKÇA   İLETİŞİM      

  SAYFANIN MOBİL VERSİYONU: kuranmeali.name.tr   

ARAPÇA METNİ     SURELER     MEAL     TEFSİR     KELİMELER-KAVRAMLAR    
TEFSİR  

2-BAKARA SURESI (286 Ayet)
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26
27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52
53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78
79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104
105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130
131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156
157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182
183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208
209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234
235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260
261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286
Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri ve Meali Bakara Suresi 279  Ayeti Kerime Tefsiri ve Mealleri - 2/279
2-BAKARA SURESI - 279. AYET    Medine
فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ ۖ وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ -279
Fe il lem tef´alu fe´zenu bi harbim minallahi ve rasulih* ve in tübtüm fe leküm ruusü emvaliküm* la tazlimune ve la tuzlemun
2-Bakara Suresi 279. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Ö NASUHİ BİLMEN  MEALİ: Eğer böyle yapmazsanız Allah Teâlâ ile Resûlü tarafından bir harb malûmunuz olsun ve eğer tövbe ederseniz sermayeniz sizindir. Ne zulüm edersiniz ne de zulme uğrarsınız.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİR MEALİ: Eğer böyle yapmazsanız Allah Teâlâ ile Rasûli tarafından bir harb malûmunuz olsun, ve eğer tövbe ederseniz sizin için ana sermayeniz vardır. Ne zulüm edersiniz ne de zulme uğrarsınız.
Ö NASUHİ BİLMEN  TEFSİRİ:
'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri'
Bu âyeti kerime de ribadan kaçınmayanlar hakkında en büyük tehdidi içermektedir. Şöyle ki: Ey müminler!. (Eğer böyle yapmazsanız) yani Allah Teâlâ'dan korkup faizden alacağınızın kalanını borçlulara terketmezseniz (Allah Teâlâ ile Rasûli tarafından bir harb malûmunuz olsun.) Siz Cenab'ı Hak'ka ve onun Resulüne isyan etmiş, onların emirlerine muhalefette bulunmuş, bu cihetle mahv olmayı ve cezalandırılmayı hak etmiş olursunuz. Hakkınızda şer'î cezaların uygulanması gerekir. (Ve eğer) ribanın haramlığını bilip onu terkeder ve evvelce yapmış olduğunuz bir ödüncün kalan faizini borçluya bırakıp almaz da bundan dolayı (tövbe ederseniz) kendinizi cezadan kurtarmış olursunuz. Bu halde (sizin için ana malınız vardır.) Borçludan ancak bunu alabilirsiniz. Artık siz (ne zulm edersiniz) ne başkasının malını tam bir karşılığı olmadığı halde almış bulunursunuz. (Ne de zulme uğrarsınız) ana paranızı alacağınız cihetle zulme de uğramış olmazsınız. Adalet ve eşitliğe bu suretle uyulmuş olur. Ibni Abbas Hazretleriden rivayet olunduğuna göre en son nazil olan, riba ayetidir. Evvelce A-li Imran süresindeki âyeti kerimesi nazil olmuş ve ondan sonra mutlak olarak ribanın haram olduğunu bildiren âyeti celile nazil olmuştur ki, Mekke-i Mükerreme'nin fethi zamanına tesadüf etmektedir. Bu sıralarda idi ki = Bugün sizin için dininizi tamamladım… (Maide, 5/5.) âyeti kerimesi de nazil olmuş İslâm dininin mükemmellikte doruk noktaya ulaştığı bildirilmişti. İşte ribanın büsbütün yasaklanması da böyle bir mükemmelliğin neticesi olmuştur. Bütün tefsirlerde açıklandığı üzere: âyetindeki kaydı, -bilimsel ifadesiyle- bir kaydi ihtirâzî kaydî vukuîdir (Yani ilerisi için düşünülen bir kayıt olmayıp bizatihi olayın yapıldığını gösteren bir kayıttır.) Cahiliye zamanında ekseriyetle uygulanan ribanın uygulanış tarzını ifade etmektedir. Şöyle ki: Bir kimse bir şahsa meselâ bir sene müddetle yüz lira borç verir, on lira da faiz kordu, müddeti sonunda bu para verilmedi mi, tekrar bir sene daha müddet verir ve o faiz ile yüz liraya tekrar o oranda bir faiz tâyin ederdi. Böyle seneler geçtikçe borcun ve faizin miktarı kat kat olurdu. İşte böyle bir durum yükselen bir faizden müslümanlar men edilmiş, bunun insanlık şianna muhalif olduğuna işaret edilmiştir. Sonra mutlak olarak ribanın haramlığı = Tevbe ederseniz ana malınız sizindir (Bakara, 2/279 Allah alış verişi helâl kıldı. Faizi haram kıldı… (Bakara, 2/275) gibi âyeti kerime ile kat'î surette açıklanmıştır. Maamafih az görülen bir takım faizlerde müddetlerinin uzaması ve peş peşe gelmesi neticesinde kat kat artacağından onlar da kat kat artan faiz mahiyetini almaktadır. Binaenaleyh böyle bir muamele bir çok hikmet ve faydadan dolayı kat'î surette yasaklanmış bulunmaktadır. § Ribanın yasaklanmasındaki hikmetler: 1-Evvelâ: Şunu arzedelim ki, dinen yasaklanan bir şeyin faideden büsbütün uzak olması lazım gelmez. Fakat zararı faidesinden fazla olduğu için yasaklanmış olur. Nitekim şarabın. Kumarın yasaklanması hakkındaki ayeti kerime bunu ifade etmektedir. İşte riba da böyledir. Bir miktar para faiz sebebiyle artar, sahibi için bir gelir kaynağı olabilir. Ondan başkalarıda istifade ederek iktisat sahasında bir kalkınma meydana gelebilir. Fakat bö'ğle az çok ribanın caiz görülmesi durumunda ortaya çıkan ahlaki, içtimai, iktisadi sakıncalar daha mühim olduğundan onun düşünülen o cüz'i menfaatleri bu uğurda feda edilmiştir. 2- Riba muamelesi, birçok kimselerin iktisadi faliyetlerini azaltır. Faiz ile geçimlerini temin etmek isterler. I; alanına atılmazlar. Böyle riba yolu ile elde edecekleri bir paraya itimat ederek ticaretle ve sair faideli işlerle uğraşmaya nihayet vermiş olurlar Böyle bir hareket ise ferdî ve içtimaî bir zarardır. 3 - Ribâ muamelesi, birçok kimseleri de ağır bir yük altında bırakır. Borç aldıkları paraları lüzumsuz yere sarfederler, tekrar ihtiyaçlar içinde kalırlar, karşılığında bir şey kazanamadıkları halde bu yüzden bir çok şeyleri, meselâ: Rehin bıraktıkları evleri de ellerinden çıkar. Onların telâfisi mümkün olamaz. 4 - Ribâ muamelesi, sosyal yardım vazifesine aykırıdır, İslâm milleti arasında bir sevginin, bir dayanışma ve yardımlaşma muamelesinin cereyanı büyük bir vazifedir Faiz meselesi ise çok kere bu vazifenin ortadan kalkmasına sebebiyet verir. Bu açıdan da genel olarak ribanın haram kılınması, içtimaî faziletlere kefil olan dinî hikmetin icaplarından kabul edilmiştir. Borç alan bir kimse, her halde ihtiyaç içinde bulunmak tadır artık böyle muhtaç bir kimseden bilahara fazla bir şey almak insanlığa aykırı görülmez mi? 5 - Ribâ muamelesi, çok kere borçlunun huzurunu bozar, faiz vermek endişesiyle üzülür durur. Bazanda alacaklıya karşı gücenmesine yol açar, aralarında eski güven ve sevgi kesintiye uğrar. Binaenaleyh kat'î olarak lüzum görülmedikçe "karzi hasen suretiyle de olsa borç bir şey almamalıdır. Fakat muhtaç olanlara "karzı hasen" suretiyle yardımda bulunmak, vakti ve durumu yerinde olanlar için güzel bir vazifedir. Bu yardım fakirlere sadaka vermekten daha ziyâde sevaba vesîle olabilir. Çünkî borç alan kimsenin her halde bir ihtiyacı vardır. Halbuki bazen fakir zannedilerek kendisine sadaka verilen bir şahıs, haddizatında fakir olmayıp sadakaya ihtiyacı olmayabilir. Böyle bir kimsenin kendisini fakir gösterip sadaka alması ise insanlığa aykırıdır; nîmete kars nankörlüğü ve uhrevî mesuliyeti gerektirmektedir. 6 - Ribâ muamelesinin caiz görülmesi, fakirlerin aleyhine olarak zenginlere büyüt bir selâhiyet vermektir ki, bu da adalete, fakir ve düşkünlere yardım vazifesine aykırıdır. Halbuki, İslâm dini, bir merhamet ve insanlık dinidir, fakirlerin yardımın; koşulmasını emretmektedir. İşte zekât meselesi ve borcun borçluya bağışlanması da bu İslâm merhametinin güzel bir görüntüsüdür. Burada hatıra gelen bir mesele vardır. Şöyle ki: Bir zat, elindeki malları faiz almak suretiyle artıramadığı halde bunların her sene zekatını verirse bunları büsbütün elinden çıkarmış olmaz mı? Evet! Bu bir iktisadi görüşle doğru görülebilir. Fakat daha iyi düşünülürse bir miktar servetin senede kırkta birini vermekle o servet hali üzere kaldığı takdirde ancak kırk senenin sonunda elden çıkmış olacaktır. Halbuki bu müddet içinde o servetin meşru surette artması için bir çok iktisadi yollar bulunabilir. Bir ticaret şirketine ortak olmak gibi. 1 - Riba meselesi, dinen yasak olduğu gibi emniyeti, itimadı, meşru ticaret muamelelerini bozacak ahlak dışı hallerde hukuken haram bulunmuştur. İslam dininin feyzinden yararlanan bir millet için yalnız riba hususunda değil bütün içtimai , iktisadi, ahlaki hususlar da Islâmiyetin uyarı ve irşadlarına riâyet etmek gerekir. Bu hususlara riayet edecek bir sosyal toplum arasında ise paranın meşru şekilde artırılması için bir çok çareler bulunabilir. Meselâ: Elde bulunan bir miktar para meşru bir ticaret şirketinde sermaye olarak kullanılabilir. Bundan alınacak kâr, hissedarlar arasında belirli bir oran dahilinde dağıtılabilir. Böyle bir kâr, ise ribâ yolu ile alınacak bir kardan elbette daha fazla ve daha bereketlidir. Gerçekten bugün; bir sosyal toplum, bir iktisadî müessese, bu hususları gözetici olmayabilir. Fakat böyle bir topluluğun, bir müessesenin bu esaslara riayet etmemesi düşüncesiyle yüce gayelere yönelik olan kutsi hükümler, hikmet dairesinden çıkarılmış bulunamaz. Diğer bir ifâde ile kutsî hükümler, bir sosyal toplumun, bir müessesenin keyfî eğilimlerine ve muamelelerine değil, belki o kurul, o müessesenin o yüce hükümlere tâbi olması, ona göre hayatını tanzim etmesi icabeder. Aksi takdirde ortaya çıkacak faydasız sonuçların mesuliyeti o kutsal hükümlere değil, o topluma, o müesseseye ait olur. B - Ribâ muamelesi hususunda şunu da düşünmelidir ki, dinimizin kutsî hükümleri tam bir adalet, ihsan ve eşitlik üzerine kurulmuştur. Binaenaleyh alınacak borç. Paradan istifade etmek çok kere kesin olmayıp düşünce ve hele ihtimal dâiresi içerisinde bulunduğu halde, karşılığında verilecek faiz muhakkak olduğundan, böyle hayalî ve muhtemel bir şey karşılığında muhakkak bir şeyin verilmesini zorunlu görmekle Islâmiyetin her vesîle ile hedef kabul ettiği adalet, ihsan ve eşitlik prensibine muhalefet edilmiş olur. T -Ribâ muamelesinin haram olmasında yine bir çok hikmetler olabilir. Biz bunların hepsini idrak edemeyiz. Fakat biliriz ki, Cenâb-ı Hak, bilici ve hikmet sahibidir. Her neyi emretmiş ve yasaklamış ise onun mutlaka bir hikmeti vardır, velevki, biz o hikmeti idrâk etmiyehm. Bizim vazifemiz, o ilâhî emir ve yasağa riâyet etmektir. Bizim itaatkâr birer kul olduğumuz bu suretle ortaya çıkar, biz bu sayede sevap ve mükâfata ulaşırız. Artık öyle bir hikmetin bizce meçhul olması da, bir hikmet olmuş olmuyor mu? § "Şu da malumdur ki, bir çok kimseler, maneviyatı, dinî hükümleri hikmetleri lâyıkiyle takdir edemezler. Gözleri her işin Görünen tarafına çevrilmiş bulunur, maddî artış yerine meşru olan bir satış suretiyle bir faide temin edilmiş olur. Buna: "Hile'i şer'iye" denilmiştir ki, dinî bir çare, bir kurtuluş vesilesi demektir. Malumdur ki, bir akit çeşidi ile caiz olmayan bir muamele, diğer bir suretiyle yapılacak bir akit vesilesiyle caiz olabilir. Bunun örnekleri mevcuttur. Hattâ bu şekilde muamele yapanlar ribadan kaçınmış olacakları için İmam Yusuf a göre sevap da almış olurlar. Evet! Bunlar "karzı hasene" bağlı olmak üzere usulü dairesinde meşru bir satış muamelesi yapıyorlar. Aslında borç mes'elesi bulunmadığı halde de bir kimse başkasının bir malını kendi rızasıyle gerçek kıymetinden fazla bir bedel ile satın alabilir. Bu suretle o malın sahibine bir iyilikte bulunmak isteyebilir. Bu, meşru, insanî bir muameledir. Velhâsıl: Bunlar, karzı hasene bağlı olmak üzere usulü dairesinde meşru bir satış akdediyorlar, bu sayede kendilerini faizden koruyarak muamelelerine meşru bir şekil veriyorlar ve bu yolla faizden kurtulup affa uğrayacaklarını ümit ediyorlar. Maamafih bu tarzdaki bir satış muamelesi, imami Muhammed'e göre güzel bir yol değildir. Bundan da kaçınmak, ihtiyata daha uygundur. Doğrusunu en iyi Allah bilir. Şunu da ilâve edelim ki: Ribâ muamelesi, pek fazla sorumluluk gerektirir. Binaenaleyh ribâ olduğu açıkça bilinen şeylerden kaçınmak bir vazife olduğu gibi, kendisinde ribâ şüphesi bulunan şeylerden kaçınmak da lâzımdır, bir ihtiyat icabıdır. Nitekim bu hususta bir çok hadisi şerif vardır. Yasak bir bölgeye girmek değil, onun civarına da yaklaşmamalıdır ki içine düşmek ihtimali bulunmasın. Mutlu bir hatıraya iâhip olmak mümkün olsun. Fâni bir varlık için ebedî hayatı tehlikeye düşürmek, akıl kırı mıdır? Artık pek ihtiyatlı hareket etmek, gerekmektedir…

KUR'AN-I KERİM MEALİ, TEFSİRİ; AÇIKLAMASI, YORUMU VE MANAYI İZHARI;

Copyright © kuranikerim.name.tr, 2014