2-Bakara Suresi 272. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Onları hidâyete erdirmek senin üzerine (bir vecibe) değildir. Velâkin Allah Teâlâ dilediğine hidâyet nâsip buyurur. Ve hayırdan her neyi infak ederseniz kendi nefsiniz için etmiş olursunuz. Ve siz ancak Allah Teâlâ´nın rızası için infakta bulunursunuz. Ve hayırdan her ne infak ederseniz size karşılığı ödenir ve siz zulme uğratılmayacaksınız. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Onları hidâyete erdirmek senin üzerine -bir vazife- değildir. Ve lâkin Allah Teâlâ dilediğine hidâyet nasip buyurur. Ve hayırdan her neyi infak ederseniz kendi nefsiniz için etmiş olursunuz. Ve siz ancak Allah Teâlâ'nın rızâsı için harcamada bulunursunuz. Ve hayırdan her ne infak ederseniz size karşılığı ödenir ve siz zulme uğratılmıyacaksınız. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu âyeti kerime, peygamberlik vazifesine ve gayrimüslimlere de zekât kabilinden olmayan sadakaların verilebileceğine işaret etmektedir. Rivayete göre Rasûli Ekrem Efendimiz, İslâm'ın başlangıcında gayrimüslimlere sadaka verilmesini istememişti. Tâ ki onlar, ihtiyaçları sebebiyle Islâmiyeti kabul etsinler. Maamafih onlar, müslümanlara karşı cephe almış bulunuyorlar, onlara sadaka vermek, düşmana yardım etmek gibi olabilir. Fakat İslâmiyet, bir şefkat ve merhamet dini olduğundan kendine mensup olmayanlara da yardım edilmesini caiz kılmış, onun bu üstün yardım severliği birçok muhalif I erin i de mahcup ederek kendi yüce alanına çekmiştir. Bir rivayete göre de Hz. Ebu Bekir'in muhterem kızı Esma, hac için Mekke'i Mükerreme'ye gitmişti. Müşrik olan annesi gelip kendisinden yardım istemiş; o da annesine gayrimüslim olduğundan dolayı yardımdan kaçınmıştı. Bunun üzerine bu âyeti celile nazil olarak onlara da yardımın caiz olduğu bildirilmiştir. Kısacası buyuruluyor ki: Habibim! (Onları) o gayrimüslimleri (hidâyete erdirmek) bilfiil doğru yola sevketmek (senin üzerine bir vazife değildir.) Bu senin selâhiyetin haricindedir, senin vazifen irşaddır, hak ve hakikati bildirmektir. (Velâkin Allah Teâlâ dilediğine) kabiliyetli olan, cüz'î iradesini güzelce kullanan her hangi bir kuluna (hidâyet nasip buyurur) böyle hidâyet buyurmak, Cenab'ı Hak'ka mahsustur. (Ve hayırdan her neyi infak ederseniz kendi nefsiniz) in faidesi (için) infak (etmiş olursunuz.) Onun menfaati, uhrevî mükâfatı size aittir. Velevki kendilerine nafaka verdiğiniz kimseler gayrimüslim bulunsunlar. (Ve) Ey hakiki müslümanlar!.. (Siz ancak Allah Teâlâ'nın rızâsı için harcamada bulunursunuz.) Artık harcayacağınız şeylerden dolayı kimseye minnette, gösterişle bulunmayınız, ve gayrimüslimdir diye böyle bir iyilikten çekinmeyiniz, (Ve hayırdan) maldan, faideli şeylerden (her ne harcarsanız size) Allah tarafından (karşılığı ödenir.) Sevbaplara ulaşırsınız. Yani ey müminler!. Siz sırf Allah'ın rızası için harcamada bulundukça onun kat kat karşılığına erersiniz, velevki bu harcama, gayrimüslimler hakkında olsun, çünkü onlar da Allah'ın kullarıdır, onları da Cenâb-ı Hak rızıklandırıyor. Siz onlara iyilikseverliği göstermiş olursunuz. (Ve siz zulme uğratılmayacaksınız.) Her halde bu harcamanızın fâidesini göreceksiniz, bunun meyvesinden mahrum ve binaenaleyh zulme uğramış olmayacaksınızdır. Artık böyle bir iyilikten çekinmeyiniz.
Maamafih gayrimüslimlere de nafile kabilinden olan sadakaları vermek caiz ise de hallerini kimseye arzetmeyen, dâima cihada, ibâdet ve itaata devam eden ve hak'ka tevekkül edip duran bir kısım fakir müslümanlara intakta bulunulması daha çok sevaba vesile olur. Nitekim o gibi zatların halleri şöylece beyan buyuruluyor.
|