2-Bakara Suresi 259. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Yahut o kimse gibisini görmedin mi ki, bir karyeye uğramıştı. O karyenin tavanları çökmüş, onların üzerine duvarları yıkılmıştı. «Allah Teâlâ bu karyeyi bu ölümünden sonra nasıl ihya edecek?» diyordu. Bunun üzerine Allah Teâlâ o kimseyi yüz sene ölü bıraktı. Sonra da onu ihya buyurdu. Dedi ki: «Ne kadar kaldın?» Dedi ki: «Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım.» Dedi ki: «Hayır, yüz sene kaldın. İmdi yiyeceğine ve içeceğine bak ki, hiç biri bozulmamış, merkebine de bak. Ve seni nâsa bir âyet kılmak için (bu yapacağımızı yaptık). Ve kemiklere bak, onları nasıl biribirine birleştiriyoruz. Sonra da onlara et giydiriyoruz.» Vaktâ ki (bu hakikat) kendisine tebeyyün etti. Dedi ki: «Ben bilirim, Allah Teâlâ şüphe yok her şeye kâdirdir.» |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Yahut o kimse gibisini görmedin mi ki, bir kasabaya uğramıştı O kasabanın tavanları çökmüş, onların üzerine duvarları yıkılmıştı. Allah Teâlâ bu kasabayı bu ölümden sonra nasıl diriltecek diyordu. Bunun üzerine Allah Teâlâ o kimseyi yüz sene ölü bıraktı. Sonra da onu diriltti. Dedi ki: Ne kadar kaldın?. Dedi ki: |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu âyeti kerime, Allah'ın kudretiyle ne kadar hârikaların meydana gelebileceğini ve ölümden sonra dirilmenin bir numunesini gösteriyor… Bir rivayete göre bu âyeti kerime de yeniden diriltildiği bildirilen zat, Üzeyr Aleyhisselamdır. Bu zatın peygamberliğinde ihtilâf vardır. Bu İsrail Oğulları arasında bulunuyordu. "Buhtû Nasr" Kudüs havalisini zaptedip harabeye dondurmuş, halkının bir kısmını öldürmüş, bir kısmını da esir almıştı. Bunların içinde daha genç olan Hz. Üzeyr de bulunuyordu. Bâbilde bir zindana atılmıştı. Buradan bir yolunu bularak kaçmış, Kudüs havalisine gelmiş, fakat oraları büsbütün harap ve ahaliden boş olarak görünce üzülmüş buranın eski haline nasıl geleceğini üzüntüyle düşünmüştü. İşte bu hâdise şu şekilde anlatmıyor: (Yahut o kimse gibisini görmedin mi?) Yani: Onun hâli gibi garip, harikulade, Allah'ın kudretine delil olan şu olaylardan haberdar bulunmadın mı ki: O kimse (bir kasabaya uğramıştı) kendi eski vatanı olan Beyti Maktise veya Mutefikeye dönmüştü. (O kasabanın) ise (tavanları çökmüş, onların üzerine duvarları yıkılmıştı.) Yani: Büsbütün harab olup ahalisinden kimse kalmamıştı. O zat, bu hali görünce pek üzülmüş (Allah Teâlâ bu kasabayı bu ölü" münden sonra nasıl) ne vakit (diriltecek) acaba bunu yeniden eski haline getirmeğe Allah'ın iradesi yönelecek mi? (diyordu), tecrübelere göre böyle büsbütün mahvolup tarihe karışan bir varlığın eski haline gelmesinin uzak görüldüğünü, bu cihetle bunun nasıl diriltileceğim söylüyordu. Yoksa Cenab'ı Hak'kın bunu yeniden diriltmeye kadir olduğunu o zat da biliyordu. Fakat Cenâb-ı Hak, bunun ve benzerlerinin meydana gelmesini birer kudret harikası olmak için o zat vâsıtasiyle bütün insanlığa göstermek, beyan etmek hikmetinden dolayı (bunun) bu temenninin (üzerine Allah Teâlâ o kimseyi yüz sene ölü bıraktı) hayattan mahrum kıldı. (Sonra da onu) yeniden (diriltti) ve Cenâb-ı Hak veya bununla ilgilenen melek (dedi ki: Ne kadar kaldın?.) babından geçen hâli biliyor musun? Ne miktar ölmüş bir halde bulundun?. Farkında mısın? O da kendisini uykuda imiş gibi zannederek (dedi ki: Bir gün veya bir günün bâzısı kadar kaldım.) Cenâb-ı Hak ise kendisine vahy ederek veya melek vâsıtasiyle (dedi ki: Hayır, yüz sene kaldın), bu müddet içinde ölmüş bulunuyordun (İmdi yiyeceğine ve içeceğine bak ki) vaktiyle yanında bulunmuş olan yiyecek ile içeceğe dikkat et ki, onlardan (hiç biri bozulmamış) bunlar bu yüz sene içinde oldukları gibi kalmışlardır. Bunların incir ile şıra olduğu mervidir. (Merkebine de bak) o da ne hâle gelmiş, parça parça olan kemikleri kendisinden nasıl ayrılmış (ve seni insanlara bir âyet kılmak için) böyle öldürüp dirilttik, seni öldükten sonra dirilmenin varlığına bir delil kıldık (ve kemiklere bak onları nasıl birbirine birleştiriyoruz) hepsini tekrar yerlerine nasıl iade ediyoruz. (Sonra da onlara et giydiriyoruz) onları yeniden eski haline getiriyoruz, hayata erdiriyoruz. Bu kemikler ya öldükten sonra diriltilen zatın veya onun merkebinin veya genel olarak orada bulunan bir takım hayvanatın kemikleri idi ki, kendilerinden ayrılmış, parça parça olmuş, kuruyarak etten soyulmuş iken Allah'ın kudretiyle yeniden eski hallerini almış, bu da ap açık görülmüştü. (Vaktaki) bu hakikat, bu ölüleri diriltme hususu veya Allah Teâlâ'nın kudretinin kemâli (kendisine) o kimseye (belli oldu) bunları gözleriyle görüp müşahede eyledi. (Dedi ki: Ben bilirim, Allah Teâlâ şüphe yok ki her şeye kadirdir.) Binaenaleyh bütün ölüleri yeniden diriltmeğe de imân ettik, kudreti vardır. Ölülerin nasıl diriltileceğim benim düşünüşüm, buna Allah'ın kudretinin fazlasıyla kâfi olduğunu bilmediğimden değildir. Belki bu diriltme acaba takdir edilmiş midir? Takdir edilince acaba nasıl bir suretle meydana geleceğini endişe ettiğimden dolayıdır. Yoksa Cenâb-ı Hakkın buna ve diğer nice hârikalar, eşsiz şeyleri yaratmaya ne kadar kadir olduğu şüphesizdir. Velhâsıl bu zatın bu vefatından yetmiş sene sonra Kudsi Şerif havalisi bir iran hükümdarı tarafından fethedilerek tekrar imar edilmiş, İsrail Oğullarının kalıntıları da yine burada toplanmış; bu havali âdeta yeniden hayat bulmuştu. O zat da yeniden hayat bulunca iki üç harika karşısında kalmış, hem kendisinin, hem kemiklerin yeniden hayat bulduğunu görmüş, hem de yurdunun yeniden canlandığını müşahede eylemişti. Cenâb-ı Hak'kın daha böylece nice hârikalar! Meydana getirmiş ve getirmekte olduğu şüphesizdir, İşte onlardan yine birini de Kur'ân-ı Kerim bizlere bildirmektedir.
|