2-Bakara Suresi 184. Ayeti Kerime Mealleri ve Tefsiri
Ö. NASUHİ BİLMEN MEALLERİ VE TEFSİRİ : 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Ö NASUHİ BİLMEN MEALİ: |
Sayılı günler. İmdi sizden her kim hasta olur veya sefer üzere bulunursa tutamadığı günler adedince sair günlerde (tutar). Oruca pek zor dayanabilecek kimse üzerine de fidye (bir miskin taamı) (farzdır). İmdi her kim tatavvu´an bir hayır yaparsa bu kendisi için daha hayırlıdır. Ve eğer oruç tutarsanız sizin için hayırlıdır. Eğer bilirseniz. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİR MEALİ: |
Sayılı günler. İmdi sizden her kim hasta olur veya sefer üzere bulunursa tutamadığı günler ad edince diğer günler de -tutar-. Oruca pek zor dayanabilecek kimse üzerine de fidye bir fakir yemeği -farzdır-. İmdi her kim nafile olarak bir hayır yaparsa bu kendisi için daha hayırlıdır. Ve eğer oruç tutarsanız sizin için hayırlıdır. Eğer bilirseniz. |
Ö NASUHİ BİLMEN TEFSİRİ: 'Kur'anı Kerimin Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri' |
Bu âyeti kerime de oruç hususundaki ilâhî bir müsâadeyi bizlere bildirmektedir. Şöyle ki: Bu farz olan oruç günleri öyle pek uzun bir müddet değildir. Belki (sayılı günler) dir, bir aydan ibarettir. Başkaca da kolaylık gösterilmiştir. (İmdi sizden her kim) bu oruç günlerinde (hasta olur veya) belirli bir süre (bir sefer üzere bulunursa) oruç tutmayabilir. Bilahara iyi olunca ve sefere son verip ikamete başlayınca (tutmadığı günler adedince sair günlerde) oruç (tutar.) Bir de (oruca pek zor dayanabilecek bir kimse üzerine de) meselâ: Pek ihtiyar olduğundan veya müzmin bir hastalığın daimî tesiri altında bulunduğundan dolayı eda ve kaza suretiyle oruç tutması kendisi için asın yorucu bir hal sayılan bir müslüman üzerine de mutlaka oruç tutmak lâzım gelmez. Onun üzerine (bir fidye = bir fakirin yemeği) farz olmuş olur. Yani her günün orucu için bir fakire bir gününe yetecek kadar sabah ve aksam yemek verir veya onun bedelini verir. (İmdi her kim nafile olarak) Allah rızâsı için gönül hoşluğu ile nafile olarak (bir hayır yaparsa) meselâ fidye miktarını artırırsa veya pek ihtiyar olduğu veya hasta bulunduğu halde fazla metanet ve mukavemet göstererek orucu tutar, hem de fidye verirse (bu kendisi için daha hayırlıdır.) Bu yüzden daha çok sevaba nail olur. (Ve eğer) ey müslümanlar öyle hastalık halinde veya sefer esnasında tahammül eder de (oruç tutarsanız) bunu tehire bırakmazsanız bu (sizin için hayırlıdır) vaktiyle vazifenizi yapmış, borcunuzdan kurtulmuş, fazla sevaba nail olmuş olursunuz. Şüphe yok ki, nimet külfete göredir. Binaenaleyh sizler (eğer) bu hakikati (bilirseniz) orucunuzu bir an evvel tutarsanız, orucun faydalarına nail olursunuz.
§ Savm, Siyam = Oruç; lügatta nefsi meylettiği şeylerden imsak etmek, yani o şeyi yapmaktan kendini tutmaktır. Şer'en ise mükellef bir insanın bütün bir gün, yani: Sabahın başlangıcından güneşin batması zamanına kadar nefsini yemekten, İçmekten ve cinsel ilişkiden oruç niyetiyle engellemesidir.
§ Rasüli Ekrem Efendimiz, hicretin İlk yıllarında her aydan üç gün bir de aşure gününde nafile olarak oruç tutulmasını eshabı kiramına tavsiye buyurmuştu. Hicretten bir buçuk sene sonra ise Şaban ayının onuncu gününde ramazanı şerif orucunun farziyyeti beyan olunmuştur.
§ Oruç Hz. Adem'den itibaren bütün ümmetlere tevcih edilmiş bir mübarek ibâdettir. Fakat bilahara Yahudîler ve Hıristiyanlar, mükellef bulunmuş oldukları oruçların günlerini, sayılarını değiştirmiş, sanlarını değiştirmiş, perhiz ve diğer adlar altında uydurma törenler vücude getirmişlerdir.
§ Orucun meşru olmasının hikmeti pek açıktır. Oruç ilâhî bir emirdir. Her ilâhî emir ise bir nice hikmetleri, faydaları cemidir. Binaenaleyh oruç ta dinî, ahlâkî, İçtimaî, sıhhî bir çok faydalan ve meziyetleri içermektedir. Bu cümleden olarak, oruç tutan bir zat Kerem sahibi mabudunun emrine uymuş olacağından bu sebeple bir nice ilâhî lütfa mazhar olur. Bundan başka nefsine hâkim olmuş, geçici bir mahrumiyete katlanmış hayatın muhtelif cereyanlarına karsıdır erebilecek bir özellik kazanmış bulunur.
Oruç tutan bir zatta rikkat ve merhamet duyguları tecelli eder. Bir takım fakirlerin, yoksulların hallerini düşünür, kendisinde bir kalp yumuşaklığı bir insanlık duygusu meydana gelir. Bununla beraber oruç tutan bir zat, geçici bir mahrumiyete katlanır, bunun neticesinde nail bulunmuş olduğu nimetlerin kadrini daha iyi anlar, kalbinde daha ziyade şükran hissi parlamağa başlar, diğer dinî vazifelerini de bir şevk ile ifaya çalışır durur. Velhasıl orucun daha bir nice faydaları vardır. Ne mutlu bu güzel vazifeyi bir şevk ve neşe ile hakkıyla ifa eden müslümanlara.
§ Sefer ve sefer müddeti: Sefer, lügatte: Her hangi bir mesafeye gitmektir. Buna müsaferet te denir. Mukabili ikamettir. İst ilâhta sefer: Mutedil bir yürüyüş ile üç günlük, yani: On sekiz saatlik bir mesafeye gitmek. Mutedil yürüyüş ise yaya yürüyüştür ve kafile arasındaki deve yürüyüşüdür. Denizlerde de yelken gemileri ile havanın itidali muteberdir. İşte bu veçhile on sekiz saat sürecek mesafe, müddeti sefer sayılır.
Fıkıh alimlerinden bâzı zatlara göre sefer müddeti on sekiz fersahlık bir mesafeden ibarettir. Bir fersah ise üç mil, her mil ise yirmi dakika sürecek olsa on sekiz fersah 18 saat sürmüş olur.
Sefer müddeti İmamı Mâlik ile İmamı Ahmet'e göre de (16) fersah yani (48) mildir. Velhasıl sefer müddetinin böyle muayyen olması, bir ilâhî lütuftur. Yolcular için bir kolaylıktır. Yolcular bu serî müsaadeden istifâde edebilirler. İsterse bu kadar mesafeyi süratli nakil vasıtasiyle bir iki saat içinde kat edecek olsunlar.
|